Arama


_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #1
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

Tanzimat Fermanı

Ad:  Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)1.jpg
Gösterim: 2631
Boyut:  64.5 KB

asıl adı GÜLHANE HATT-İ HÜMAYUNU, Mustafa Reşid Paşa tarafından Topkapı Sarayı’nın Gülhane Köşkü önünde okunan ve Osmanlı siyasal, toplumsal ve ekonomik düzeninde köklü yenileştirmeler yapılacağım duyuran hatt-ı hümayun (3 Kasım 1839).

Türkiye’de hukuk devleti düzenine geçiş sürecinin ilk önemli belgesi sayılır.
Mustafa Reşid Paşa, Ağustos 1839’da Londra büyükelçiliği görevinden İstanbul’a dönerek Tanzimat Fermam’nın hazırlıklarına başladı. Amacı yönetim, vergilendirme, askerlik yükümlülüğü konularındaki sorunları Batılı çözümlere kavuşturacak bir dizi yenilik başlatmaktı. Fermanın ana hatlarını belirleyerek Abdülmecid’in (hd 1839-61) onayını aldı. 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı’nın Gülhane Köşkü önünde büyük bir tören yapıldı. Padişahın da katıldığı törende Mustafa Reşid Paşa, padişahın ağzından kaleme alman ve geçmişteki adaletnamelere benzeyen hatt-ı hümayunu yüksek sesle okudu.

Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından Tanzimat’ı başlatan hatt-ı hümayun, işlevini yitirmiş bütün kurumlann yenilenmesi, merkezî yönetimin güçlendirilmesi için adımlar atılmasını sağladı. Âym zamanda devletin ekonomik, idari, adli ve askeri yapısını yeniden düzenleyecek kadroların öne çıkmasına olanak verdi. Hatt-ı hümayunun öbür adaletnamelerden başlıca farkı, Osmanlı uyruklarını bir “millet” tanımında toplaması, herkes için güvenlik, adalet ve refahı öngörmesiydi. Başlıca amacı 19. yüzyıl başından beri devleti zora sokan iç ayaklanmaları engellemek, bu ayaklanmalarda etkili olan Âvrupa devletlerini gerekçesiz bırakmaktı. Bunun için de hatt-ı Herkesin bildiği gibi, devletimizde, kuruluşundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tab’asınm refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şanlı şeriata ve yüce yasalara uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine, zayıflık ve fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkânsızlığı açık seçik ortadadır.

Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep, ülkemizin kalkınması, ahalimiz ve fakirlerimizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer, yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli topraklan ve halkının yetenekleri gözönünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Tanrı’nın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez.

Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz hazretlerinin ruhaniyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar çıkarılması gerekli görüldü.

Söz konusu yasalann başında can güvenliği; ırk, namus ve malın korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma süresi gibi hususlar gelmektedir. Şöyle ki: Dünyada can, ırz ve namustan daha kıymetli bir şey yoktur. Bir insan bunlan tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canını ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır. Buna karşılık, can ve namusundan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz, işi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı olur.

Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep korku ve üzüntü içinde yaşar. Buna karşılık, malından, mülkünden emin olduğu zaman hep kendi işi ve işinin genişletilmesi ile uğraşır. Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.

Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tab’adan toplanacak vergilerle oluştuğundan bunun iyi bir şekilde toplanması gerekir.

Evvelce gelir sanılmış olan “yed’i vâhit” belasından ülkemiz, hamdolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hâlâ sürüyor. Bu, bir ülkenin siyasi işlerini ve mali konularını bir adamın keyfine, hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan da değilse hep kendi çıkarma bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme yönelir. Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve gelirine göre belirli bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla bir şey alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri masrafları ile öbür masrafları da yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı ve uygulama ona göre yapılmalıdır.

Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli konulardan biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın başlıca borcudur. Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye kadar yapıldığı gibi, kiminden, tahammülünden çok, kiminden az asker alınması hem düzensizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işlerinin kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun azalmasına yol açar. Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı için uygun bir yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra usulü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların dayanağı yukarıdan beri açıklanan hususlardır.

Bu nedenle, bundan böyle, suç işleyenlerin durumları şeriat yasalan gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında, açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse, başkasının ırz ve namusuna saldıramayacaktır. Herkes malına, mülküne tam sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır.

Birinin suçluluğunun saptanması halinde mirasçılarının o işle ilgileri bulunmayacağından suçlunun malları elinden alınıp vârisleri miras haklanndan yoksun bırakılmayacaklardır. Yüce devletimizin tab’ası Müslümanlarla öbür uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardır.

Can, ırz, namus ve mal konularında, ülkemizin tüm halkına şeriat yasalan gereğince garanti verilmiştir. Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için, Meclisi Ahkâm-ı Adliye üyeleri gerektikçe artınlacaktır. Yüce devletimizin bakanlan ile ileri gelenleri belirli günlerde orada toplanarak, görüşlerini, çekinmeden, açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle hazırlanacaktır.

Askerlikle ilgili konular Bâb-ı Seraskeri Dar-ı Şûrası’nda görüşülüp karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmalan için tasdik edilmek ve imzalanmak üzere tarafıma gönderilecektir. Söz konusu yasalar sırf din, devlet, ülke ve ulusu kalkındırma amacı ile çıkaracaklarından bunlara tam uyacağımıza yemin ederiz. Bu konuda, Hırka-i Şerife odasında, tüm din adamları ile bakanlann hazır bulunacakları bir sırada herkes yemin edecektir.

Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin, kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve gönüle bakılmadan cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır.

Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz bağlanmamış olanlannkiler de belirlenecektir. Bu yolla da, şeriata aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır. Bütün bu sayılan hususlar eski, hükümlerin tümden değiştirilmesi ve yenilenmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu yöntemin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir.

Tanrı hepimizi başarılı kılsın; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Âmin.
26 Şaban 1255 Pazar Günü (3 Kasım 1839)

Hümayunda sanayi çağına yetişememiş olmanın yarattığı toplumsal, ekonomik, idari ve adli sorunların çözümlerine özellikle ağırlık verilmişti.

Tek bir cümle biçiminde kaleme alman hatt-ı hümayun, merkezî yönetimin gücünü artırmak, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan kurum, yasa ve yönetimleri ortadan kaldırmak gibi ana hedefler içeriyordu. Ayrıca bütün uyrukların yaşamlarının, onurlarının, maddi varlıklarının güvenliğini ve dokunulmazlığını sağlamayı, vergi koyma ve toplama yöntemlerinde bazı köklü yeniliklerin yapılmasını, askere almanın ve askerlik süresinin düzene konmasını öngörüyordu. Müslüman olmayan halklara din ve vicdan özgürlüğünü tanıyarak uyruk eşitliği ve vergi adaletini getiriyordu. Hatt-ı hümayunda can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması, müsadere (zoralım) ve angaryanın kaldırılması, iltizamın yasaklanması gibi hedefler de yer alıyordu. Bir başka önemli yenilik “yasasız suç ve ceza olmaz” ilkesinin benimsenmeşiydi. Yabancı devletleri özellikle ilgilendiren düzenleme, Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları için hukuksal eşitliğin, can ve mal güvenliğinin hükme bağlanmasıydı. Bütün uyrukların eşitliğinin kabul edilmesi Osmanlı Devleti için yeni ve çok önemli bir değişiklikti.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:45