Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
23 Mart 2010       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
kişilik
kişiyi başkalarından farklı kılan ve toplumsal ilişkileri içinde gözlemlenebilen örgütlü ruhsal, bedensel, işlevsel özellikler bütünü.

Kişiler arasındaki benzerlik ve farklılıkları saptamak, bir dizi benzerlik ya da farklılığın bir kalıp ya da model halinde nasıl örgütlendiğini araştırmak amacıyla değişik kişilik kuramları geliştirilmiştir. Eski Yunan’da, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığının, suyuk adı verilen dört beden sıvısı arasındaki dengeye bağlı olduğu ve her kişilik özelliğinin bir suyuktan kaynaklandığı kabul edilirdi. Buna göre kan heyecanlı, kara safra melankolik, san safra öfkeli, balgam kayıtsız kişilik özelliklerine yol açıyor ve bu sıvılann vücuttaki oranı ruh durumunu belirliyordu.

Çağdaş kuramlar. Tip, nitelik, durum, özellik ve davranış kuramları gibi başlıklar altında toplanabilen çağdaş kişilik kuramla- nnda, çoğunlukla tekil özelliklerden yola çıkarak genellemelere gitme eğilimi ağır basar.

Tip kuramlarında kişilik beden yapısına göre sınıflandırılır. Alman psikiyatr Ernst Kretschmer’in öncülük ettiği bu kuram, üç temel beden tipine (somatotip) dayanır. Geniş gövdeli, kısa kol ve bacaklı, şişmanlama eğilimindeki kişilerin oluşturduğu piknik tip, Kretschmer’in klinik gözlemlerine göre manik-depresif psikoza ve siklotimi denen duygusal dalgalanmalara yatkındır. Bunun karşıtı olan astenik tipin özelliği ince uzun gövde, uzun kol ve bacaklar, kilo almama eğilimidir; astenik tipler şizofreniye yatkındır. Geniş omuzlu ve dar kalçalı atletik tipler ise ruh ve akıl hastalıklarına en az yatkın olan kişilerdir. Daha sonra tanımlanan displastik tip, bu üç tipin hiçbirine tam uymayan karışık beden özellikleri gösterir. Önceleri ilgi gören, hatta popüler bir nitelik kazanan bu sınıflandırma, bedensel özelliklerle kişilik arasında kesin bir bağlantı olmadığı gerekçesiyle giderek terk edilmiştir.

Durum kuramları ya da analitik kuramlar, Sigmund Freud’un psikanaliz kuramından türemiştir. Bu kurama göre kişilik üst benlik, benlik ve ilkel benlik denen ruhsal katmanlara ayrılır ve bunlar arasındaki etkileşimin sonucu olarak gelişir. Çoğunlukla cinsel içerik taşıyan, biyolojik kökenli dürtüler de bu etkileşimde belirleyici bir rol oynar. Kişilik gelişimini tümüyle bilinçdışı süreçlerle açıkladığı, tarihsel ve toplumsal koşulları göz ardı ettiği gerekçesiyle eleştirilmesine ve çeşitli değişikliklere uğramasına karşın bu yaklaşım, çağımızın en etkili ve popüler kişilik kuramlarındandır.

Cari G. Jung da, Freud’unki kadar kapsamlı bir kişilik kuramı geliştirmemekle birlikte, gene bilinçdışı öğelere ağırlık vermiş ve bu kavramı daha da genişleterek kolektif bilinçdışı kuramını ortaya atmıştır. Jung’a göre kolektif bilinçdışı insanın ortak fiziksel ve davranışsal özelliklerini belirler; kişi bilinçli “aklı” ile kendini tanır, ama kolektif bilinçdışı onun tarihi ve bilinçsiz olan yanıdır. Öte yandan kişi, Jung’un persona adını verdiği bir tür maske aracılığıyla kişiliğin bilinçdışı öğelerini dışa vur- maksızm toplumda kabul görebilir.

Alfred Adler, Freud ile Jung’un toplumsal etkenleri dışta bırakan kişilik kuramlarına karşı bireysel psikolojinin(*) öncülüğünü yaptı. Kendi kişilik kuramında insanın gücünü ve bilinçli etkinliğini vurgulayarak eksiklik duygusunun giderilmesine yönelik çabaların kişilik gelişimine temel olduğunu öne sürdü. Bu çabalar olumlu yönde geliştiğinde kişiliğin de olumlu nitelikler kazanacağını, yoksa saldırgan dürtülerin gelişeceğini savundu. Kendini gerçekleştirme adını verdiği bu sürecin amacı topluma uyum sağlama ve kabul görmeydi.

ABD’li psikolog Henry A. Murray, kişiliğin gereksinimler içinde oluştuğunu öne sürdü. Onun hazırladığı gereksinimler listesi, kişiliğin istatistik yöntemleriyle çözümlenmesine dayalı testlerin temelini oluşturdu. Bu testlerin bilinçdışı davranışları ortaya çıkarma amacı taşıması, kişiliğin de bilinçdışı süreçlerin ürünü olduğu savma yol açmıştır.
ABD’li psikolog Gordon W. Allport kişiliği tümüyle bireysel ve tekil özelliklerden oluşan bir bütün olarak ele aldı. Ona göre insan davranışı değişmeyen, tümüyle öznel ve tekil kişilik özelliklerince belirleniyordu.

ABD’li psikolog William McDougall’ın kişilik özellikleri (trait) kuramına göre ise kişilik, kalıtsal (birincil) ve öğrenilmiş (ikincil) özellikler bütünüdür. Kişilik özelliklerini tek tek ele almaya dayanan bu yaklaşımlar sonucu 1930’larda, faktör analizi denen istatistiksel yöntem ortaya çıktı. Test verilerinin ölçümü sonucunda farklı “faktör”ler, yani iddiacı, candan, duygusal, vicdanlı gibi kişilik özellikleri belirleniyordu. Faktör analizinin amacı bu tür kişilik özelliklerinin olabildiğince değişmez bir biçimde sınıflandırılması ve bunun kişiliklerin gruplara ayrılmasında ya da psikiyatrik tanıda kullanılmasıydı.

Kişiliğin toplumsal boyutu.


Kişilik sorunu tartışmalarının temelini, kişisel ile toplumsal olan arasındaki fark ve ilişkiler oluşturur. Deneyci kuramlar kişiliği öznel, toplumsal olandan bağımsız, değişmez özellikler bütünü biçiminde ele alırken, diyalektik kuramlar kişiliği, öznel olanın toplumsal olanla etkileşimi içinde gelişen ve yaşam boyu değişim gösteren bireysel özellikler olarak değerlendirir.

İnsanın amacı, eylemleri ve kimliği, bu tartışmanın bir başka boyutudur. Eğilim, gereksinim, ilgi ve ülküler insanın amacını oluşturur. Belirli bir etkinliğe olan eğilim ve ilgi sonucunda belli gereksinimler ortaya çıkar. Çocuklukta oyunla başlayan ve giderek işe dönüşen etkinliğe yönelik ilginin belirmesinde toplumsal etkenlerin rolü büyüktür. Eylemler ise ilgiye yönelik belirli beceri ve yeteneklerin sonucudur. Ürün verici bir işin doğması gereksinimleri artırır, çeşitlendirir, değiştirir ve böylece yeni ilgi alanları ile ülküler belirir; yetenekler yeniden gelişir ve artar. Dolayısıyla insanın amacı ve eyleminin açıklanması da toplumla ve topluma sunulanla geri besleme ilişkisi içinde sürekli değişim gösterir.

insanın kimliğini ise mizaç ve karakter kavramlarıyla birlikte ele almak gerekir. Mizaç kişiliğin dinamik yanını oluşturur. Bir yandan tezcanlılık, atılganlık gibi özelliklerle etkinliğin hızını belirlerken, duygusal etkileşimdeki kalıcılık ve güçlülüğü de içerir. Mizacın hareket ve duygu alanındaki bu ikili özelliği, beyin kabuğu ile beyin sapı arasındaki yapısal ilişkinin dengesine bağlıdır. Rus fizyolog İvan Pavlov, beyin kabuğunda oluşan uyarılma ve ketleme süreçlerine göre mizacı güçlülük, dengelilik, hareketlilik çizgisi içinde dört tipe ayırır:
1) Güçlü, dengeli, hareketli-canlı tip,
2) güçlü, dengeli hareketsiz-sakin, yavaş tip,
3) güçlü, dengesiz-engelsiz tip,
4) zayıf tip.

Kişinin dış dünya, toplum, toplumsal değer yargılan ve başka insanlarla ilişkilerinde toplumun kişiye vermiş olduğu değer biçiminde tanımlanabilen karakter, yapısal ve kalıtsal bir nitelik taşımaz, çevre koşullarınca belirlenir. Toplumsal ve kişisel açıdan önemli olan koşul ya da davranışlar arasındaki uyum, karakteri önemli ölçüde etkiler. Ödev ve sorumluluk içinde belirlenen bu etki, tutum ve davranışlara yansır; güdülenim sürecinde giderek alışkanlık biçimine bürünür. Toplumsal ve kişisel davranış arasındaki çelişkinin derinleşmesi sonucunda dış dünya ile çatışmalı karakter oluşur. Ayrıca bak. kişilik bozuklukları.

Kişilik ölçümü ve değerlendirmesi.


Kişiliğin ölçümü ve değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler, genel olarak test yöntemleri ve test dışı yöntemler biçiminde ikiye ayrılır. Başlıca test dışı yöntemler görüşme ve gözlemdir. Görüşme, genellikle soru-yanıt biçiminde gerçekleştirilir. Bununla birlikte konuşmanın planlı, sistemli ve standart olması önemlidir. Bu yöntem hiçbir zaman bir içgözlem aracı olarak değerlendirilmemelidir. Genellikle işe almada, işe yatkınlık, iş deneyimi ve amacı gibi konuların araştırılmasında ya da psikiyatrik görüşmede sorunu ve hastalığı saptamada kullanılır.

Nesnel gözlem de denen davranış gözlemi, insan davranışlarının doğal ya da oyun grubu gibi yapay bir ortamda incelenmesi ilkesine dayanır. Gözlemin öznellik ve etkilenmeden uzak biçimde tümüyle dışarıdan yapılması ve değerlendirmenin ruhsal süreçlere yansıtılmasında nesnel hipotezlerin kurulmuş olması gerekir. Bunun gerçekleşmemesi durumunda dış gözlem iç ruhsal süreçlerle özdeşleştirilir ve öznel bir değerlendirme ortaya çıkar. Gözlem ve görüşme verilerinin standartlaştırılması amacıyla çoğu zaman değerlendirme tabloları kullanılmaktadır.

Kişiliğin güvenilir, yararlı bir biçimde saptanmasını amaçlayan ve zekâ testleri örneğinden yola çıkarak oluşturulan kişilik testleri, özellikle Batı ülkelerinde yaygın kullanım alanı bulmuştur.

Test yöntemleri başlıca iki grupta toplanır; bunlar kişilik dökümü ve yansıtma teknikleridir. Kendini anlatma ilkesine dayalı testlerin en yaygını, ABD’li psikolog Robert S. Woodworth’ün geliştirdiği Woodworth Kişisel Veri Kâğıdı’dır (WPDS) ve ilk olarak I. Dünya Savaşı’nda, savaşa hazır olmayan erleri saptamak amacıyla kullanılmıştır. Minnesota Çok Aşamalı Kişilik Dökümü (MMPI), genellikle İngilizce konuşulan ülkelerde kullanılmakla birlikte çoğu Batı ülkesinin diline de çevrilmiş ve buralarda kullanım alanı bulmuştur. Doğru-yanlış biçiminde düzenlenmiş 550 tümceden oluşan test, genellikle klinik psikolojide kullanılır. Şizofreni, ruhsal çöküntü ve paranoya gibi çeşitli bozuklukları belirten dokuz klinik cetvel söz konusudur. Bu cetvellerde yüksek değerler elde edilmesi, psikiyatrik bir sorunun varlığını gösterir. MMPI’nın tersine herhangi bir ruhsal bozukluk göstermeyen kişilere uygulanan California Psikolojik Dökümü (CPI) ise kendini denetleyebilme, toplumsallık, esneklik gibi değerleri ölçmede kullanılır. İngiliz psikolog Hans Jürgen Eysenck’in geliştirdiği Eysenck Kişilik Dökümü (EPI) özellikle nevrotikliği ve dışadönüklüğü ölçmede kullanılır.

Yansıtma testleri, kişinin olabildiğince özgür ve rahat bir biçimde kendine özgü düşünce ve davranışları yansıtmasını sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Bu tür testlerde, mürekkep lekesi gibi karmaşık ve çok çeşitli çağrışımlar yaratmaya elverişli uyaranlar kullanılır.

Kişinin bilinçdışını yansıttığı kabul edilen ve savunma mekanizmaları, gizli heyecanlar, bunaltı (anksiyete) gibi ruhsal durumların ortaya konmasını hedefleyen bu testler başlıca dört tekniğe dayanır:
1) Eksik bir parçanın tamamlanmasına dayanan tamamlama tekniği,
2) uyaranın yarattığı ilk çağrışımın ortaya konmasını içeren çağrışım tekniği,
3) kişinin resim gibi bir ürünü ortaya koymasına dayanan yaratma tekniği,
4) kişinin herhangi bir yolla kendini dışavurmasına dayanan etkileme tekniği.

İsviçreli psikiyatr Hermann Rorschach’ın geliştirdiği Rorschach mürekkep lekesi testi, psikiyatrik tanıda zaman kazandırıcı bir yöntem olarak kabul edilir. Test, bazıları renkli olan çeşitli biçimlerdeki mürekkep lekelerine kişinin verdiği anlamların değerlendirilmesine dayanır. Lekeler, kâğıda rasgele damlatılan mürekkebin kâğıdın ikiye katlanmasıyla aldığı biçimlerden oluşur. Batı’da en çok kullanılan kişilik testi olmasına karşın, standartlaştırma güçlüğü ve öznel değerlendirmelere açık olması nedeniyle Rorschach’ın güvenilirliği tartışmalıdır. Sonradan geliştirilen 45 lekeli Holtzman mürekkep lekesi testi de bu tür testlere önemli bir yenilik katmamıştır.

Tema Kavrama Testi (TAT) 30 siyah- beyaz resim ile boş bir karttan oluşur. Test Rorschach’ta olduğu gibi kişinin resimlere bakarak öykü uydurmasına dayanır. Bu öykülere göre kişilik değerlendirilir. Rorschach’taki kadar olmamakla birlikte bu testte de standartlaştırma sorunu vardır. Jung’un geliştirdiği sözcük çağrışım testi, bir listedeki sözcüklerin kişide uyandırdığı ilk düşünceden yola çıkarak kişiliği değerlendirmeyi amaçlar. Bunun daha geliştirilmiş biçimi olan tümce tamamlama testi ise TAT’ta olduğu gibi öznel öğeler taşıdığından tartışmalıdır.

Öte yandan kişilik testleri, çeşitli açılardan eleştirilmektedir. En önemli eleştirilerden biri, teste verilen ya da verilmeyen yanıtın farklı ruhsal durumları yansıtmadığı ve genellikle bir sınav temelinde düzenlenen testlerin, kişinin gelişimi ile bu gelişimdeki etkin öğeleri ortaya koymadığı biçimindedir. Aynca, anlık ve çok bileşenli bir durumu yansıtan bu testlerden yola çıkarak kişinin geçmişi ve geleceği konusunda karar vermenin sakıncaları vurgulanmıştır. Bu eleştirilere göre, testleri daha baştan yanlı ve tartışmalı kılan bir başka sakınca da, farklı eğitim ve gelişim basamaklarından, farklı koşullardan gelen insanların aynı ölçütlere göre sınıflandırılmasıdır. Son olarak da, bireysel farklılıkları bulmak amacıyla oluşturulan testlerin, standartlaştırma zorunluluğu yüzünden kişilerin kalıplaşmış bir dökümüne dönüştüğü ileri sürülmektedir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 23:56
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!