Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
30 Ağustos 2010       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
‘Allah’ın fırkası’ ile şeytanın fırkası tarih boyunca hep bir mücadele içinde oldular. Her dönemde olduğu gibi Asr-ı Saadet döneminde de müşrikler iman edenleri hak yoldan döndürmek için her türlü yolu denediler. Onları ölümle tehdit ettiler, yurtlarından sürdüler, mallarını yağmaladılar.
Zira savaşa çıkmak demek tabiî ki ya Allah yolunda gazi olmak, ya da öldürülmek demekti. Fakat bu inkâr edenlerin zannettiklerinin aksine onlar için büyük bir şevk kaynağıydı. Çünkü şehitliğin sonunda kendilerine Allah katında çok büyük bir makam vadedilmişti. Nitekim Allah’ın bu vaadi Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirilmiştir:
Mü'minler küfür tarafından saldırıya uğrarken, Allah tarafından bir bir mücadele ile ilgili âyetler indirilmeye başladı. Böylelikle ehl-i küfür ile mücadele mü'minler üzerine hak oldu. Artık mü’minlerin İslâm uğruna tüm mallarını ve canlarını ortaya koymalarının zamanı gelmişti. Ve böyle de oldu; Allah yolunda görülmemiş bir ihlâsla mücadele eden müminler bunu büyük bir şeref olarak gördüler ve hiç düşünmeden canlarını ortaya koydular.
“Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Ancak (savaş) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.” (Hac Sûresi, 58)
Şüphesiz bu dönemde de şehitlerin konumu tamamiyle aynıdır. Çünkü sürdürülen mücadele aynı mücadeledir. Mü'minlerin Kur'ân’a bağlı olarak gösterdikleri dirayet, ihlâs, azim ve cesaret nasıl her dönemde aynıysa, iman etmeyenlerin kustukları kin ve nefret de her dönemde aynıdır. İçlerinde duydukları inanılmaz haset küfredenleri birbirine yaklaştırmış, müminlere karşı güçlerini ve imkânlarını birleştirmelerine sebep olmuştur. Böylelikle aynı amaç için bir araya gelen inkârcılar ve münafıklar mü'minlere karşı savaş hazırlıklarına girişmişlerdir. Tabii ki kıyasıya yaşanan savaşların ardından müminlerden şehit düşenler olabilir.
Fakat bu noktada inkâr edenlerin ve münâfıkların her zaman kapıldıkları çok büyük bir yanılgı ortaya çıkmaktadır: Mü'minleri öldürerek dünyadaki hayatlarına son veren bu kişiler, büyük bir zafer kazandıklarını zannederler. En büyük hataları da mü’minlerin ölen kardeşleri için üzüldüklerini ve bu ölümlerin onları yıldırdığını düşünmeleridir.
Hâlbuki durum hiç de zannettikleri gibi değildir. Çünkü şehitlik Allah katında çok üstün bir mertebedir. Resulullah Efendimiz,
‘Şehidlerin en üstünü, ön safta düşmanla karşılaştığında yüzlerini çevirmeyip öldürülenlerdir.’ (Ahmed, 5/287)
buyurmuştur. Bütün mü’minler Allah tarafından kendilerine böyle bir mertebenin verilmesi için dua ederler. Böylesine büyük bir şerefin kardeşlerine verilmesi ise onların müthiş şevklenmelerini ve aralarında müjdeleşmelerini sağlar. Bu olay mü'minlerin Allah yolunda savaşma azimlerini kat kat artırır. Ayetlerin gerçekleştiğini görmek ise onları İslâm’a daha da çok bağlar. Onlar Allah yolunda öldürülen şehitlerini asla ölülerden saymazlar. Zira Kur’ân-ı Kerim’de,
“Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara Sûresi, 154)
diye bildirildiği üzere, onların diri olup Rableri katında rızıklandırıldıklarından emindirler.
Küfrün ve münafıkların akledemedikleri yönler tabii ki şehitlik karşısında mü'minlerin yalnızca şevklerinin artması değildir. Onlar kendi elleriyle şehitleri Allah katında en üst mertebeye ulaştırırlar. Dünya hayatında en çok nefret besledikleri, her türlü zulmü yapmayı içten arzu ettikleri mü'minleri öldürerek dünyadaki hayatlarına son verirler. Bu ise Allah yolunda şehit olanların dünyada kaldıkları sürece, kavuşmayı her an içten arzu ettikleri bir sondur. İşte müşrikler ve münafıklar böylelikle kendi elleriyle öldürdükleri şehitleri kendi elleriyle en büyük nimetlere kavuşturmuşlardır. Fakat kendileri bu akılsızlıklarının şuurunda değillerdir. İşte bütün mü'minlerin sevinmesinin ve şevklenmesinin sebeplerinden biri de budur.
Kur’ân şehit olan müminlerin konumunu çok açık şekilde anlatır. Allah şehit olan ihlâslı müslümanları kendi katında ayrı bir eğitime tabi tutacağını, böylelikle de onların kötülüklerini örteceğini bildirir. Bu şerefli eğitimden sonraki mekânları ise kuşkusuz cennettir. Cenâb-ı Allah şehitlerin girmeyi şiddetle arzu ettikleri cennete kesin olarak gireceklerini de bildirmiştir.. Çünkü Allah kendi yolunda savaşa çıkarak şehit olanlara ve onlarla birlikte savaşan Müslümanlara önceden bu büyük müjdeyi vermiştir.
Onların cennete girme konusunda en ufak bir kuşkuları yoktur
“... Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz. Ve onları, kendilerine tarif edip-tanıttığı cennete sokacaktır.” (Muhammed, 4-6)
Onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip-ıslah edecektir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 4 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!