Arama


Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
12 Ekim 2010       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Bir “Landmark”ın Tarih İçinde Değişimi

Kentlerin simgeleri, nirengi noktaları, toplumsal hafızada algısı ve işleviyle yer eden önemli-güçlü binaları vardır. Galata Kulesi İstanbul için bu landmarklardan biridir. Paris’in Eiffel Kulesi gibi mesela ve ancak ondan çok daha eski. Ya da İstanbul için konuşursak Kız Kulesi gibi mesela. Galata Kulesi bir anlamda 6. yüzyıldan beri tarihe tanıklık edip devletler, imparatorluklar geçirmiş ve bugüne gelmiş.

Ad:  2.jpg
Gösterim: 1163
Boyut:  99.4 KB

Tarih içinde kendi varlığını sürdürürken değişik fonksiyonlar almış. Hapishane de olmuş, gözlem kulesi de. Askeri amaçlı da kullanılmış ve bugünkü gibi lokanta, gezi terası gibi turizm amaçlı da işlev almış.

Ad:  3.jpg
Gösterim: 982
Boyut:  117.9 KB

Kule, her daim kent yaşamında göze görünür bir yerde olmasından dolayı, hem İstanbul (eski tarihi kent kastedilerek) hem de Üsküdar’dan yani karşı yakadan ve boğazın birçok noktasından fark edilir bir yerde olmasından dolayı tabi ki toplumun nazarında bir ilgiye açık olmuştur.
Böylesine göz önünde olan yapı, kullanımları kadar görünüşleriyle de değişmiş ara ara. Asıl ana gövde aşağı yukarı aynı kalmakla beraber özellikle kulenin çatısı sıklıkla değişmiş. Bu değişikliği kulenin tarih içindeki fotoğraflarıyla dikkatinize taşımaya gayret ettik.


Ad:  4.jpg
Gösterim: 1225
Boyut:  186.1 KB

Bugünkü çetrefil, kısmen sorunlu bir koruma fikri ve pratiği ile acaba bu örnekte olduğu gibi bir “asıl biçim” araştırmasına girilse, geçmiş dönemlerde yaşanan değişikliklerden hangisinin “asıl” olduğu bir araştırma konusu olsa acaba nerede durulur? Geçmişin hangi noktası “asıl” olarak ‘ciddiye’ alınır acaba?
Belge ve bilgi olmasa, İstanbul’un çeşitli gravürlerine ve fotoğraflarına girmemiş olsa acaba Galata Kulesi’nin şu “son şekli” hakkında kafamızda hasıl olan imajdan başka bir arka plan olduğunu bilebilir miyiz? Şimdiki son şeklin aslında bu yapının bir “tarihi bina” olmasından dolayı ilk şekil olduğunu farz etmez miyiz?
Yapının geçmişte yaşamış olduğu değişimleri sonra konuşmak üzere kulenin elde edilmiş görsellerini inceleyelim. Galata Kulesinin tarihine şöyle bir bakalım birlikte önce.


Ad:  5.jpg
Gösterim: 846
Boyut:  77.6 KB


Ad:  6.jpg
Gösterim: 1337
Boyut:  118.7 KB


Ad:  7.jpg
Gösterim: 873
Boyut:  134.0 KB

Galata Kulesi’nin Geçmişi
Dünyanın en eski kulelerinden biri olan Galata Kulesi, Bizans İmparatoru Anastasius Dilorus tarafından 528 yılında fener kulesi olarak ahşaptan inşa ettirilmiş, 1348 yılında Cenovalılar tarafından İsa Kulesi adıyla yığma taştan yeniden yapılmıştır. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimine geçen Galata Kulesi, imparatorluğun en parlak ve en bunalımlı dönemlerine tanıklık etmiştir.

Kuleden hem kentin, hem de İstanbul Boğazı’nın büyük bir bölümü kolaylıkla görülebiliyordu. Kuleye Cenevizliler İsa Kulesi, Bizanslılar ise sonradan Büyük Burç adını verdi. Yerleşim yerinin büyümesiyle kule surların ortasında kaldı. 1453’te İstanbul’un alınmasıyla Ceneviz yerleşim bölgesi Osmanlıların eline geçti, tabi kule de…
Çeşitli tarihlerde yapılan resimler ve çekilmiş olan fotoğraflarda görüldüğü gibi kule zaman içinde birçok değişikliğe uğramış. Bir kısmı İstanbul’un depremlerinden kaynaklı değişiklikler. Kule kendi tarihi boyunca oldukça fazla deprem görmüş ve bu depremleri hasarlarla atlatmış olduğundan bazı kısımları yeniden yapılmış.
II. Bayezid’in hükümdarlığı zamanında yaşanan büyük depremde hasar gören kule, 1510 yılında Mimar Murad Bin Hayreddin tarafından onarılmıştır. Daha önceleri savunma amacıyla kullanılan Galata Kulesi, müneccim Takıyıddin tarafından bir rasathane olarak kullanılmıştır. Bu rasathane, 1579’da kapatılmış ve kule Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan ve forsa adı verilen savaş esirlerinin barınağı olmuştur.
Bu savaş esirleri barınağı ile ilgili diğer bir bilgiye göre ise kule, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasımpaşa Tersanesi’nde (bugün Haliç Tersanesi) çalışan tutsakların hapishanesi, III. Murat döneminde ise gözlemevi olarak kullanılmış. Bir de belgeler ve efsanelere geçtiği şekliyle IV. Murat döneminde yaptığı kanatları kullanarak kuleden havalanan Hezarfen Ahmed Çelebi’nin buradan Üsküdar’a inmeyi başarması hikayesi de kulenin popüler tarihine eklenebilir görülmektedir.


Ad:  8.jpg
Gösterim: 1116
Boyut:  124.8 KB

Galata Kulesi’nden havalanan Hezarfen Ahmet Çelebi, İstanbul Boğazı’nın karşı kıyısında yaklaşık 6 kilometre uzaktaki Üsküdar semtine dek uçmayı başarmıştır. Padişah tarafından ödüllendirilen bilim adamı, daha sonra tehlikeli bulunarak Cezayir’e sürülmüştür.

Son Zamanlara Doğru
Bilindiği kadarıyla Galata Kulesi tarih boyunca birçok yangın tehlikesi atlatmış. 1714 yılında itfaiye teşkilatının kurulmasıyla, Galata Kulesi’ne yepyeni bir görev verilmiştir. Kuleye yerleştirilen gözcüler, şehirde çıkan yangınları gözleyerek İstanbul’u tehdit eden bu yangınlarla büyük bir mücadeleye girişmiştir. Ancak kule, 1794’te yıllarca tüm şehri uyardığı yangınlardan birinin kurbanı olmuştur. Kulenin kurşun ve ahşaptan oluşan çatısı, odalar ve merdivenler tamamen yanmıştır. Bu yangın sonrasında II. Selim tarafından onartılarak üzerine külah biçiminde bir çatı konulan kulenin üst bölümüne, dört yanında cumbalar bulunan 1,5 metre genişliğinde bir çıkıntı eklenmiş.

Kule 1831 yılında bir yangın daha geçirmiş. 1831 yılında geçirdiği başka bir yangında da kule büyük hasar görmüştür. Bu dönemdeki onarımla Galata Kulesi’ne yeni bir kurşun külah giydirilmiştir.
Galata Kulesi’nin görünümü tarih boyunca birçok değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerden en büyüğü 1864 yılındaki imar çalışmalarında yaşanmıştır. Ertesi yıl II. Mahmut tarafından onartılan kuleye iki kat daha eklenmiş ve üstü daha sivri olan külah biçiminde bir çatıyla kaplanmıştır. 1860 yıllarındaki restorasyonda surlar yıkılmış ve surların çevresini saran derin hendek doldurulmuştur.
1875 yılında bu kez fırtına nedeniyle kulenin çatısı uçmuş. Tekrar onarılan kuleye, çatı yerine sekizgen bir yangın gözetleme katı ve teras yapılınca kulenin görünümü iyice değişmiş. 1964’e kadar yangın gözetleme ve deniz kuvvetlerince haberleşme merkezi olarak kullanılan kule, bundan sonra bu resmi işlerden boşaltılmış. 1960’larda kulenin üzerindeki çatlaklar artmış ve endişe yaratmaya başlamış.1967’de bir kez daha onarım geçirerek aşağı yukarı bugünkü halini almış. O zamanki onarım işi anlayışı ya da “restorasyon fikri” uyarınca ahşap olan döşemeler betonarmeye dönüştürülmüş ve üst katlara çıkmak için iki asansör eklenmiş. Galiba fırtınalardan uçmasından dolayı olsa gerek kulenin tepesine külah biçiminde betondan bir çatı yapılmış fakat üzeri kurşunla kaplanmış. Artık Galata Kulesi’nin turistik bir yer olmasına karar verildiği için lokanta, gece kulübü gibi yerler açılarak turistik bir eğlence yeri olarak kullanılmaya başlanmış.
Galata Kulesi’nin teknik bilgilerine gelince, iç çapı zemin katında 8,95, dış çapı 16,45 metredir. Duvar kalınlığı temelde 3,75 m, en üst katta ise 20 cm’dir. 4. kattan sonra, (bazı kaynaklarada Osmanlı çağı yapım ve ilaveler olduğunu gösterecek biçimde…) mazgallar ve 5. katta top namlularının yerleştirildiği yuvalar vardır. Kulenin yüksekliği 66,90 metredir. 7. ve 8. katların her birinde 14 pencere yer almaktadır.


Ad:  9.jpg
Gösterim: 2788
Boyut:  279.7 KB

Kulenin avlusu ve kıyıya inen sur duvarları yıkılmış, çevresindeki hendekler de doldurulmuştur. Galata Kulesi, 1967 yılındaki 3 yıllık restorasyonun ardından, II. Mahmut dönemindeki görüntüsüne kavuşmuştur. (Bir kaynağa göre)
Galata Kulesi, dünyanın ziyaretçi kabul eden en eski kulesidir. Bugün bile İstanbul’un en yüksek yapılarından biridir. Tüm ihtişamıyla şehrin üzerinde yükselmekte ve İstanbul’un tarihine tanıklık etmektedir.

Yapılar Tarihle Birlikte Yaşıyor Ve Değişiyorlar
Tarihe de mal olan ve geçici olmayan, kalıcılığını sürdüren yapılar hayatı karşılayacak şekilde hem içlerinde hem de bazen dışlarında gerek onarımlar ve eklemeler gerekse yangın, deprem, tabiat koşullarından bozulma gibi nedenlerle zaten farklılaşan bölümlerin yeniden yapılmalarında o günün anlayışı ile de müdahalelerin yapılması bir vakadır.

Bütün dünyada bu eğilim ünlü yapılar dahil bir çoğunda izlenmiştir şüphesiz. Aslında koruma ve restorasyon anlayışının bugünkü düzeyi ile kavranışı çok yeni sayılmalıdır. Tarihi binada gerekli ihtiyaca uygun değişiklikler üretmek ‘sorun’ olarak değil ihtiyaç olarak görünürdü geçmişte. Bir örnek verirsek, 1453’te İstanbul’un alınışından sonra Ayasofya’nın camiye çevrilmesini genel olarak bir ihtiyacın dayatması olarak (tabi ki; Ayasofya gibi bir simge yapının elde edilmesi gibi fethin siyasal projelerini de düşünerek…) görebiliriz. Ama daha sonra hem yapının yeni bir İslami öğe olması hem de depremlere karşı savunulması için Sinan tarafından yapılan dört minareyi Ayasofya silueti içinde nasıl değerlendirebiliriz? O gün için zaten normaldi bu müdahale. Bugün için acaba hangi yönden irdelenebilir?


Ad:  10.jpg
Gösterim: 1033
Boyut:  214.7 KB

Aradaki zamanı, tarihsel olguları, o günün toplumsal-sosyal anlayışlarını aradan çıkarıp bugünün akademik bir mevzusu olarak konuşabilir miyiz?
Başka gözlemlerimizde İstanbul’un diğer simgelerindeki ilk halinden sonra yapılan değişimleri izlemeye çalışacağız ve buradan “ne çıkarılabileceğini” sorgulayacağız.


Ad:  11.jpg
Gösterim: 632
Boyut:  152.9 KB


Ad:  12.jpg
Gösterim: 685
Boyut:  172.8 KB


Ad:  13.jpg
Gösterim: 567
Boyut:  148.3 KB


Ad:  14.jpg
Gösterim: 608
Boyut:  124.5 KB

Galata Kulesinin Konik Şapkası
Galata Kulesi için elde edilen eski canlandırmalar, fotoğrafa bakıldığında özellikle 18. yy’dan itibaren son sahanlıktan başlayarak daralan üç kat görünür. Kulenin bu kısmı hatta çeşitli yangınlar geçirir ve yıkılır yeniden bu şekilde yapılır. Ancak 1960’lara gelindiğinde kulede oldukça büyük kapsamda tadilata girişildiği görülüyor. Kuledeki ara katları teşkil eden ahşap döşemelerin betonla tahkim edildiği ve yapının sağlamlaştırıldığı anlaşılıyor.



Ad:  15.jpg
Gösterim: 639
Boyut:  107.5 KB

1967’deki restorasyon sırasında ayrıca kulenin şapkasının bir kaynağa göre II. Mahmut dönemindeki ‘aslına uygun’ haline getirildiği ve bugünkü görünümüne kavuşturulduğu anlaşılıyor. O sırada restorasyon kararını ve projesini, kulenin yine o sırada belge ve bilgilere dayalı restitüsyon projesini, sonra bugünkü görünüme kavuşturan müdahaleyi uygun gören koruma kurulunun karalarını ve bunun dayanaklarını elbette incelemek lazım.


Ad:  16.jpg
Gösterim: 621
Boyut:  294.5 KB

Bu gözlemimiz, kulenin değişen biçiminin hangisinin ‘doğru’ olduğunu tartışmaya açmak değil aslında. Hatta şu andaki biçiminin kulenin kalın gövdesini sonlandırmakta daha başarılı olduğunu, daha ileri gidersek batılı kule biçimlerine daha yakın, kulenin yuvarlak gövdesine uygun olarak konik ve sivri bir duruş ile daha uygun bulunduğunu bile söyleyebiliriz. Hele bunca yıllık bir alışkanlıktan sonra. Ancak böyle bir tartışmanın da yapılabileceğini işaret etmek istiyoruz.


Ad:  17.jpg
Gösterim: 690
Boyut:  291.8 KB

Bugünkü Galata Kulesi konik çatı formundan sonra 1920’lerden kalma fotoğrafla sanki kulenin ahşap çatı şapkası yanmış ya da bir tabiat olayıyla yok olmuş, altındaki katmanlar ortaya çıkmış, bir süre onarılamayan kule o vaziyeti ile fotoğraf karelerine girmiş sanılabilir.


Ad:  18.jpg
Gösterim: 682
Boyut:  101.2 KB

Landmarklar toplumda bir alışkanlık yaratıyor ve göz o şekilde alışıyor ve oradan tarih bilincine doğru aksediyor. Ama diğer taraftan görüyoruz ki, gördüğümüz ve ezelden beri yahut o yapının inşa edildiği zamandan beri düşünülmüş biçimleri bugün gördüğümüzle aynı olmayabiliyor. Çünkü yapılar da tarih içinde yaşıyor ve bazen kısmen de olsa şekil değiştiriyor.


Ad:  19.jpg
Gösterim: 681
Boyut:  155.0 KB


Ad:  20.jpg
Gösterim: 726
Boyut:  150.3 KB


Ad:  21.jpg
Gösterim: 745
Boyut:  195.3 KB


Ad:  22.jpg
Gösterim: 612
Boyut:  302.6 KB




Kaynak: Mimdap



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.