Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
31 Ekim 2010       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Çevre Nedir?


Bu soruyu çok farklı şekilde cevaplamak mümkün. Bu yüzden gündelik hayatta çeşitli çevre tanımlarıyla karşılaşıyoruz. Örneğin çevreyi, içinde yaşadığımız, ilişkide bulunduğumuz yakın muhitimiz olarak tanımlayabiliriz; evimiz, çalışma ortamımız, sokağımız ve mahallemiz çevre kavramı içine girer. Biraz daha ufkumuzu genişlettiğimizde yaşadığımız şehir, ülke ve bölgenin de bu çevre kavramının içine girdiğini görüyoruz. İletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte dünyanın küresel bir köye dönüştüğü günümüzde çevrenin sınırları artık gezegenimizi kapsayacak şekilde genişlemiştir. Genel olarak çevreyi, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlayabiliriz.

Tüm canlılar, dünya yüzeyindeki çok ince bir tabaka içinde, biyosferde hayatlarını sürdürürler. Biyosfer içinde hiç bir canlı tek başına, tecrit edilmiş halde bulunmaz. Canlılar fiziksel ve Kimyasal koşulların oluşturduğu bir ortamda birbirleriyle sürekli ilişki halinde bulunurlar. Canlılar bulunduğu yerdeki bu fiziksel ve kimyasal koşul ar ve diğer canlılar o canlının çevresini oluşturur. Dolayısıyla, her organizmanın çevresini canlı ve cansız çevre olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Canlıyla aynı fiziksel ve kimyasal alanı paylaşan ve canlıyı doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak etkileyen tüm diğer canlılar, canlı çevreyi oluşturmaktadır. Örneğin, bir akarsuda yaşayan bir balığın canlı çevresini diğer balıklar, sudaki bitki türleri, diğer hayvan türleri, mikroorganizmalar ve de o akarsuda avlanan balıkçı oluşturmaktadır.

Canlıların cansız çevresini, o canlının içinde ya da üzerinde yaşadığı maddi ortam oluşturur. Hava koşulları, toprak ve suyun fiziksel-kimyasal özellikleri, güneş ışığının mevsimsel değişimi cansız çevreyi oluşturan koşullar arasında yer alır.
Canlı ile cansız çevre arasındaki ilişkiler çok çeşitlidir. Bitkiler büyüyebilmek için ortamdan nitrat, fosfat gibi besin minerallerini alırlar; canlılar sanayi atıklarından zehirlenirler, kuraklık durumunda ölebilirler. Canlılar cansız çevrelerinden etkilenmekle kalmazlar, kendi varlıklarıyla cansız çevrelerini de etkilerler. Örneğin, baklagil familyasına ait bitkiler, üzerinde büyüdükleri toprağın kimyasal yapısını etkileyip içindeki azot miktarını artırırlar. Yersolucanları toprağı yutarak, sindirim sistemlerinde ufalarlar, toprağın havalanmasını sağlarlar, aynı zamanda toprağa kalsiyum karbonat ekleyerek toprağı zenginleştirirler. Bir başka örnek vermek gerekirse, bir bölgede bitki örtüsü değişince, cansız çevre koşullarının da değiştiği görülmektedir. Bitki örtüsü azaldıkça, yağış azalır, erozyon başlar, sonunda toprağın niteliği değişir ve verimi düşer.
Biyosfer, güneş enerjisiyle işleyen büyük bir makineye benzetilebilir. Bu makinenin tüm canlılar için önemli başlıca parçaları, karbon, fos­for, azot, su ve oksijen döngüleridir. Bu döngüleri yürüten güç ise güneş enerjisidir.

Doğada maddeler, canlılar ile cansız çevre arasında alınıp verilirler. Maddelerin ekosistem içinde bu dolaşımına ekolojik döngüler veya çevrimler denmektedir. Biyolojik, kimyasal ve jeolojik faktörleri içermeleri nedeniyle aynı zamanda bu döngülere biyojeokimyasal döngüler de denilmektedir. Ekosfer veya biyosfer adı verilen canlı yerkürenin içindeki tüm maddeler sürekli olarak devirler yaparlar ve canlılar tarafından yeniden kullanılırlar. Doğada hiçbir madde kaybolmaz. Ancak, değişik kimyasal biçimler halinde yer değiştirir. Yaşam için gerekli tüm maddelerin ekosferde belirli birer deposu vardır.
Ekosferdeki tüm kimyasal maddeleri, canlılara gereklilikleri açısından dört sınıfa ayırmak mümkündür:
  • Yaşam için önemli miktarlarda gerekli maddeler. Bunlar canlı dokuları oluşturan başlıca maddelerdir; karbon, hidrojen, ok­sijen, azot, potasyum, kalsiyum, magnez­yum, kükürt ve fosfor.
  • Yaşam için az miktarda gerekli maddeler. Bu elementler ve bileşikleri, canlı dokular­ da önemli miktarlarda bulunmamakla birlikte, biyokimyasal rolleri açısından gereklidirler. Örneğin bazı vitamin ve enzimlerin çatısını oluştururlar. Bunların arasında de­ mir, magnezyum, bakır, çinko, bor, sodyum, molibden, klor, vanadyum ve kobalt sayılabilir.
  • Yaşam için gerekli olmayan, fakat doğal olarak çevrede bulunan maddeler. Bu elementler ve bileşiklerinin bilinen biyolojik rolleri yoktur. Altın ve cıva bu maddelere örnek olarak verilebilir. Bu elementlerin bazıları ekolojik döngülere girip çıkarlar ama yüksek konsantrasyonlara ulaşma­dıkça biyolojik sistemleri etkilemezler.
  • Yaşam için gerekli olmayan sentetik (insan yapımı) maddeler. Bunların arasında tarım ilaçları, PCB gibi plastik sanayi ürünleri, radyoaktif stronsiyum (Sr-90) gibi nükleer reaksiyon yan ürünleri vardır. Canlı sistemler bu maddelerin çevrede bulunmalarına alışık değillerdir. Dolayısıyla, canlıların da bu maddeleri ayrıştırma, zararsız hale getirme yöntemleri gelişmemiştir. Canlıların dokularına girip orada biriken bu maddelerin büyük zararlara yol açtıkları bilinmektedir.
Yaşam için gerekli maddelerden bazıları, örneğin karbon, hidrojen ve oksijen taşküre ve atmosferde bol miktarda bulunur. Bazı eser elementler de biyolojik sistemlere gereğinden çok daha fazla miktarlarda bulunmaktadır. Örneğin, taşkürede en bol bulunan elementlerden demirin, biyolojik sistemlerdeki başlıca rolü, kandaki oksijen taşıyıcı hemoglobin molekülünün yapısını oluşturmaktır. Bu görev için de az miktarda demir yeterli olmaktadır.

Doğada rastladığımız pek çok kirlenme örnekleri ekolojik döngülerin bozulmasıyla ilişkilidir. Örneğin, kükürt dioksitin yol açtığı hava kirlenmesi ve asit yağmuru sorunları; fosil yakıt kullanımının ve madencilik faaliyetlerinin sülfür döngüsünü değiştirmesiyle ilişkilidir. Azot ve fosfor döngülerinin insan eliyle bozulması, başlıca su kirlenmesi sorunlarından biri olan ötrofikasyona yol açar. Sanayi faaliyetlerinden ortaya çıkan çeşitli yapay maddeler, ekolojik döngüler yoluyla ekosistemde dolaşıma başlamakta ve bu sırada canlıları çeşitli yollardan etkilemektedir. Bu olgunun örnekleri arasında radyo aktif maddeler ve tarım ilaçları sayılabilir.

Çevre sağlığı ekosistem sağlığından ayrı tutulamaz. Çevreye atılan insan yapımı maddeler ekosistemlerin doğal durumlarından sapmalarına yol açmakta ve er geç insan sağlığının olumsuz şekilde etkilenmesine neden olmaktadırlar.
Deniz, akarsu ve göllerde en belirgin kirlenme çeşitlerinden biri, aşırı üretim anlamına gelen ötrofikasyondur. Ötrofikasyon suyun yeşil ve bulanık bir renge dönüşmesine, kıyılarda yosunların (alglerin) birikmesine yol açar. Aşırı ötrafikasyon durumunda çok büyük miktarda yosun üremesi ve bu yosunların dibe çöküp ayrışması sonucu, dip sularında oksijen tükenir ve hidrojen sülfit gazı (çürük yumurta kokusu) ortaya çıkar.

Akarsularda ve çoğu denizlerde sular sürekli karıştığı için ötrofikasyon olayı genellikle hidrojen sülfit gazının çıkmasıyla sonuçlanmaz. Ancak, yarı kapalı ve özel yapısı nedeniyle suların fazla karışmadığı denizlerde, önemli kanalizasyon girdisi olan çoğu haliç, körfez ve göllerde ötrofikasyon, bu alanlarda su ürünleri, turizm, eğlence ve dinlence değerlerinin yitirilmesiyle sonuçlanan önemli bir sorun şeklinde ortaya çıkar.

Canlıların kendi aralarındaki ve fiziksel ortamlarıyla olan ilişkileri ne yazık ki günümüzde artan nüfus, sanayileşme ve şehirleşmeye bağlı olarak olumsuz yönde etkilenmektedir. Tüm canlılar arasında yaşadığı ortamı, çevreyi en çok ve olumsuz yönde etkileyen insandır. Bitki örtüsünün tahrip edilmesi, su kaynaklarının kirletilmesi, küresel ısınma gibi çevre sorunları hep insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla canlı-cansız çevrenin çok hızlı ve düzensiz bir şekilde değişmesinin sorumluluğu açıkçası insanların omuzlarındadır.
Son düzenleyen Safi; 1 Temmuz 2017 20:18
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!