Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TOPLUM YAPISI
Türklerin Anadolu’ya Yerleşmeleri ve Toplumsal Sonuçları
Türklerin Anadolu'yu yurt edinmesinden önce Anadolu'nun birçok yeri Bizans-Arap mücadeleleri ile harap olmuştu. Burada yaşayan yerli halk özellikle Toroslara yakın ve savunulması daha kolay olan dağlık alanlara göç etti.
Malazgirt Zaferi'nden sonra Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleri, toplum yapısı açısından önemli değişikliklere yol açtı. Anadolu'ya ilk yerleşenlerin büyük çoğunluğunu Türkmenler oluşturuyordu.
Bizans'ın içinde bulunduğu sosyal bunalımlar, ekonomik sıkıntılar ve askerî durum, Türklerin Anadolu'yu yurt edinmelerini kolaylaştırdı. XI. ve XII. yüzyıllar, Anadolu Selçukluları ile Haçlılar ve Bizans İmparatorluğu arasındaki mücadelelerle geçti. XII. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu'da huzur ve güven ortamı tam olarak sağlandı. Bu dönemde Hıristiyan yerli halk (Rum, Ermeni, Süryanî) ile Müslüman Türk halkı bir arada yaşıyorlardı. Çünkü Selçuklu Devleti Müslüman ve Hıristiyan ayrımı yapmaksızın âdil bir yönetim kurmuştu. Selçukluların bu tutumu pek çok Hıristiyan halkın Türk yönetimini tercih etmesine sebep oldu. Rumlar Karadeniz, Akdeniz sahilleri ve Batı Anadolu'da; Ermeniler Doğu ve Güney Anadolu'da; Süryanîler ise Güneydoğu Anadolu'da Selçuklu hâkimiyeti altında yaşıyorlardı.
Anadolu'nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında ikinci devre XIII. yüzyılda başlamaktadır. Moğol İmparatorluğu'nun kurulup batı yönünde ilerlemesi, Oğuzların kalabalık gruplar hâlinde Anadolu'ya gelip yerleşmelerinde etkili oldu. Bu durum, Anadolu'nun Türkleşmesini sağladı.
Oğuz boylarının Anadolu'ya yerleşmeleriyle ilgili araştırmalarda yer adları büyük önem taşır. Anadolu'nun değişik yerlerine yerleşen Türkmenler, ait oldukları boy ve oymak adlarını yerleştikleri alanlara vermişlerdir. Bugün, yurdumuzdaki pek çok yerleşim yeri Oğuz boylan ve oymaklarının adlarını taşımaktadır. Hatta Oğuzlar, daha önceki yaşadıkları yerlerdeki köy, nehir, dağ adlarını da Anadolu'da kullandılar. Bunun yanında çeşitli Türkmen oymakları, Anadolu'da farklı adlarla da anılmaya başladılar: Tekeliler, Çubuklular, Yınallılar, Karakeçililer, Sankeçililer gibi.
Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler Döneminde Halk
Anadolu Selçukluları döneminde halkın çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Rum, Ermeni ve Süryanîler ise azınlıkta idi. Türklerin Anadolu'da sağladıkları huzur ve güven ortamı ile tarım ve ticaret gelişti. Buna bağlı olarak üretim arttı ve nüfus çoğaldı.
Anadolu Selçuklu ve beylikler döneminde halk, yaşadığı yerler ve yaşayış biçimleri bakımından şehirliler, köylüler ve konargöçerler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu.
Şehirliler: Türkler, Anadolu'ya geldikten sonra köyler ve kasabalar kurarak yerleşik hayata geçmeye başladılar. Bu arada Bizans'a ait boşalan şehirlere de yerleştiler. Eski şehirlere yerleşen ve gittikçe sayıları artan Türkler, şehirlerin Hıristiyan halkı arasına karışmadılar. Bunlar, şehirlere yerleşir yerleşmez kendi mahallelerini kurarak, buralarda cami, tekke gibi sosyal kurumlan oluşturdular. Şehirler büyüklüğüne göre melik, subaşı veya subaşı naibi tarafından idare edilirdi. Şehirlerde tahsildarlar, askerler, asayişçiler, kale erleri, bölük zabitleri gibi görevliler bulunurdu. Şehirde yaşayan halkın en itibarlı sınıfım oluşturan bu görevlilere ehlî örf denilmekteydi.
Şehrin diğer bir grubunu din ve bilim adamları meydana getirirdi. Bu sınıf şeyhler, müderrisler, kadılar, nakipler, imamlar, hatipler, müezzinler ve medrese öğrencileri ile yazar ve şairlerden oluşuyordu. Şehirde bulunan din adamları, içlerinden en bilgili ve yaşlısını kendilerine reis olarak seçerdi. Buna müftü denirdi. Müftüler, bulunduğu şehirdeki bilim ve din adamlarının hükümetle olan ilişkilerini düzenlerdi. Bu topluluğa Ehli ilim denilmekteydi.
Bunların dışında esnaf ve zanaatkârlar şehirlerde yaşayan diğer bir sınıfı oluşturuyordu. XII. yüzyıldan itibaren Anadolu'daki ticarî hayatın canlılığı, kalabalık esnaf ve zanaatkâr sınıfının oluşmasını sağladı. XIII. yüzyılın ikinci yarısında şehirlerde dinî ve iktisadî bir özellik taşıyan ahilik örgütleri ortaya çıktı. Ahilik, esnaf ve zanaatkârların meslekî kuruluşu idi. Aynı zamanda ahi loncaları, getirdikleri ahlâkî kurallarla topluma öncülük ettiler. Kısa zamanda Anadolu'nun pek çok şehrinde ahi teşkilâtlan kuruldu. Terziler, saraçlar, ayakkabıcılar, dericiler; gibi her esnafın ayrı çarşısı ve sokağı bulunmaktaydı. Her esnaf grubunun şeyhi, yiğitbaşısı, kethüdası vardı. Ahiler usta çırak düzeni içinde çalışırlardı. Bunlar hem ticarî hayatı canlı tutarlar hem de şehrin güvenliğini sağlarlardı. Ahi teşkilâtının temelleri XII. yüzyılda Abbasîler zamanında düzenlenen fütüvvet teşkilâtına kadar uzanmaktadır. Fütüvvet teşkilâtını Anadolu'da ahi şeyhleri temsil ettiğinden, burada ahilik adıyla ortaya çıkmıştır. Anadolu ahiliğinin kurucusu Ahi Evran aynı zamanda bir debbağ (derici) idi.
Ahi teşkilâtlarının üstlendiği görevler ise; aynı meslekten olan üyeler arasında dayanışmayı sağlamak, üyelerini eğitmek, üretimde kalite ve standardı yükseltmek ve denetlemekti. Ayrıca bu teşkilât devletle esnaf arasındaki ilişkileri de düzenlerdi.
Köylüler: Orta Asya bozkırlarında kalabalık kitleler oluşturan göçebe topluluklarının yerleşik hayata geçmelerinde ilk durakları, şehirlerden çok köyler oldu. Göçebelerin köylere yerleşmesinde, Anadolu'nun tarıma elverişli olmasının yanında Selçuklu devlet adamlarının aldığı özendirici tedbirlerin de etkisi oldu. Anadolu Selçuklularında köylüler tarım ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Ekip biçtikleri topraklar, devlete ait (mirî arazi) olduğundan ikta sahibinin yönetimi altındaydılar. Toprak, işledikleri sürece çiftçinin elinden alınmazdı. Toprağı işleyenler elde ettikleri ürün karşılığı olarak vergi öderlerdi. Her köyün başında bir köy kethüdası bulunurdu. Bunlar günümüzdeki mahalle ve köy muhtarlarının görevlerini yaparlardı.
Konargöçerler: Göçebeler, Anadolu'nun batı uçlarında, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çoğunlukta idiler. Konargöçerler yaz mevsimini Torosların yüksek yaylalarında ve daha iç kısımlardaki dağlık alanlarda, kış mevsimini de Çukurova, Göller yöresi ve Menderes vadisinde geçirirlerdi. Bir kısmının yerleşik hayata geçmesine rağmen, göçebe yaşantısı Osmanlılarda da devam etmiştir. Konargöçerlik az da olsa günümüzde de sürmektedir. Bunlara halk arasında Yörük denilmektedir. Konargöçerlerin başlıca geçim kaynakları hayvancılıktı. Hayvanlarından elde ettikleri süt, yağ, peynir, yapağı, kıl ve deri gibi ürünlerin üretimi yanında canlı hayvan ticareti de yaparlardı. Bunların dışında halı, kilim, heybe gibi dokuma eşyalarından elde ettikleri gelirleri de bulunmaktaydı.