Arama


TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
1 Eylül 2006       Mesaj #3
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
FİLİSTİN

filistin1filistin2filistin3

İŞGALCİ İSRAİL YÖNETİMİNİN TERÖR POLİTİKASI
Osmanlı döneminde 400 yıl boyunca farklı din, dil ve kültürlere sahip halkların, huzur ve güvenlik içinde yaşadıkları Filistin topraklarında, yıllardır büyük bir kargaşa ve zulüm yaşanmaktadır. Bugün hala tüm acımasızlığı ile devam eden katliam ve kıyımlar, bölgenin İngiliz hakimiyetine girmesi ile başlamış ve bağımsız bir Yahudi Devleti'nin kurulması ile iyice hız kazanmıştır.
Bu bölümde, bazı Yahudilerin, batıl birtakım geleneklerin veya radikal Siyonist ideolojinin etkisi altında kalarak, gerçekleştirdikleri faaliyetlere yer verilmektedir. Bu batıl görüşlerden etkilenen kişiler zaman zaman İsrail derin devleti içine de sızmakta, hatta kimi zaman İsrail'in iç ve dış politikasında yönlendirici rol üstlenebilmektedirler. Ancak bu kitapta bulunan bilgiler nedeniyle çeşitli yanlış anlamalar olmasını engellemek için, bazı konulara açıklık getirmekte de fayda vardır.
İlk olarak belirtilmesi gereken husus, burada yer alan bilgilerin tüm Yahudileri kapsayan konular olmadığıdır. Yahudilerin büyük çoğunluğu söz konusu faaliyetlerden, bu faaliyetlerin arka planlarından ve asıl hedeften haberdar olmadığı gibi, çok büyük bir çoğunluğu da bu uygulamalara karşı çıktıklarını sık sık ifade etmektedirler. Dolayısıyla, bu bölümde eleştirilen, hiçbir şekilde Yahudi toplumunun geneli değildir.
Eleştirilen husus, Kitabı Mukaddes'e birtakım yanlış anlamlar yükleyerek şiddeti ve acımasızlığı sözde makulleştirmeye çalışan batıl gelenekler ve bu geleneklere dayanarak, diğer insanları ikinci sınıf olarak gören, onları haksızlık ve zulme uğratmayı normal karşılayan fundamentalist dünya görüşüdür. Bunun yanı sıra, sosyal Darwinist ve işgalci bir ideoloji olan radikal Siyonizm'dir. Bilindiği üzere, Siyonizm 19. yüzyılın ortalarında, yurtları olmayan Yahudilerin vatan sahibi olmasını savunan bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Ancak zaman içerisinde pek çok ideolojide olduğu gibi Siyonizm de dejenarasyona uğramış, bu haklı talep, uygulamada şiddet ve teröre başvuran, aşırı güçlerle ittifak eden radikal bir anlayışa dönüşmüştür. Bu nedenle üzerinde durulması, deşifre edilmesi ve karşışında her türlü fikri tedbirin alınması gereken tehlike de radikalizmdir.
Samimi olarak iman eden Yahudiler ve Müslümanların birbirleriyle olan ilişkileriyse, hoşgörü, saygı ve merhamet çerçevesinde olmalıdır. Zira bu, Kuran-ı Kerim'de Allah'ın Müslümanlara bildirdiği bir ahlak ve tavırdır.
Allah Kuran'da Yahudiler ve Hıristiyanları, Kitap Ehli olarak bildirmiş ve Müslümanların Kitap Ehli'ne karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini detaylı olarak açıklamıştır. Kitap Ehli, temeli Allah'ın vahyine dayanan ahlaki kıstaslara, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre Müslümanların, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan iman edenlere sevgi, şefkat, hoşgörü ve saygıyla yaklaşmaları gerekir. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara çağrısı ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
"Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut Suresi, 46)
Bu çağrı, Müslümanların Kitap Ehli'ne bakış açısını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır: Hepimiz bir olan Allah'a iman etmekte, Rabbimiz'in göndermiş olduğu elçileri sevmekte ve saymakta, Allah'ın koyduğu sınırlara uymakta, kutsal kitaplarımızda bildirilen ahlakı yaşamaktayız. Dolayısıyla da, birbirimize anlayış, merhamet, sevgi ve saygıyla yaklaşmakla yükümlüyüz. Müslümanların Yahudilere bakış açısı Kuran'da bildirilen ve Peygamber Efendimiz (sav)'in de uyguladığı bu ahlak üzerinedir. Gerçek din ahlakına uygun olmayan radikal Siyonizmin veya birtakım batıl geleneklerin yanlışlarının ortaya konuluyor olması, hatalı uygulamaların eleştirilmesi, bu gerçeği değiştirmez.
Bölgede yaşanan olayların temelinde, Filistin topraklarının her üç din için de kutsal topraklar olarak görülmesi yatmaktadır. Ancak radikal Siyonist görüşün savunucuları bu kudsiyeti barış ve huzur içinde muhafaza etmek yerine, diğer halkları yok etmeyi hedefleyen bir politika izlemişlerdir. Radikal Siyonist düşünceye göre Yahudiler Allah tarafından seçilmiş "üstün bir ırk"tır ve diğer tüm dünya halkları Yahudilere boyun eğmekle yükümlüdür. Radikal Siyonizm için "üstün ırk" inancı kadar "vaat edilmiş topraklar" inancı da son derece önemlidir. Bu inanca göre Yahudiler Allah'ın kendilerine vaat ettiği kutsal topraklarda yaşamalıdırlar. Nil'den Fırat'a kadar bir alanı içine alan bu kutsal toprakların merkezini ise başta Kudüs olmak üzere Filistin toprakları oluşturur. Radikal Siyonizme göre vaat edilmiş topraklarda yaşamak Yahudilerin en doğal hakkıdır ve buna engel olmak isteyenlere karşı her türlü şiddet ve baskı uygulanabilir. İşte günümüzde Filistin'de yaşanan adaletsizlik ve haksızlıkların, İsrail Devleti'nin Filistin halkına karşı uyguladığı şiddet ve baskı politikasının temelinde bu ırkçı inanç ve görüş yatmaktadır.
Yahudiler için Filistin toprakları üzerinde bağımsız bir "Yahudi Devleti" kurulması kutsal bir misyondur. 1948 yılının Mayıs ayında gerçekleştirilen bu misyonun sürekliliğinin korunması ise bir başka önemli hedeftir. İsrail Devleti'nin yöneticilerine göre bu sürekliliğin korunması ancak, Filistin topraklarında Yahudi nüfusunun artırılması ve Yahudilerin yaşadığı alanların genişletilmesi ile mümkündür. Bunun sağlanabilmesi için de Filistin halkı ya tamamen bu topraklardan sürülmeli ya da yok edilmelidir. İşte bu inançla İsrail Devleti 50 yılı aşkın bir süredir Filistin halkına karşı etnik bir soykırım yürütmektedir.

FİLİSTİN HALKININ SÜRGÜN EDİLMESİ
filistinRadikal Siyonistler Filistin topraklarında bağımsız bir Yahudi Devleti kurmaya karar verdiklerinde karşılaştıkları ilk sorunlardan biri bu topraklarda yaşayan Yahudi nüfusun azlığı idi. 1900'lerin başında Filistin'deki Yahudi nüfusu %10'un altında idi. Siyonistlerin çalışmaları ile 1920'lerde 100.000 olan Yahudi göçmen sayısı, resmi kayıtlara göre 1930'larda 232 bine ulaştı. 1939'a gelindiğinde toplam 1,5 milyon olan Filistin nüfusunun 445 bini Yahudi idi. Bundan yirmi yıl önce %10'dan daha az olan nüfus oranı, 1939'da %30'a ulaşmıştı. Nüfusla birlikte Yahudi yerleşim alanları da büyük bir hızla genişledi. 1939'da Yahudilerin sahip oldukları toprak miktarı 1920'li yıllarla kıyaslandığında iki katına çıktı. 1947 yılına gelindiğinde ise Filistin'de 630 bin Yahudi, 1 milyon 300.000 Filistinli vardı. BM tarafından Filistin'in taksim edildiği 29 Kasım 1947'den İsrail Devleti'nin kurulduğu 15 Mayıs 1948'e kadar İsrailliler Filistin topraklarının önemli bir bölümünü ele geçirdi. Bu esnada Filistin köylerine yapılan baskınlar ve katliamlar sonucunda 500 kadar kent, kasaba ve köyde yaşayan 950 bin Filistinlinin sayısı 138 bine düştü. Bunların büyük bir bölümü öldürülmüş, bir bölümü de sürgün edilmişti. İleride İsrail ordusunu oluşturacak olan Siyonist terör örgütleri Müslüman köylerine ve kasabalarına gece baskınları düzenliyorlar ve Müslümanları kurşuna dizip, geçtikleri yerleri yakıp yıkıyorlardı. Bu şekilde 1948 ve 49 yıllarında yaklaşık 400 Filistin köyü haritadan silindi. Filistinlilerin geride bıraktıkları mallarına ise "Ülke Dışında Yaşayan Mal Sahiplerinin Mülkleri Yasası" ile Yahudiler tarafından el konuldu. 1947'den önce Filistin topraklarının %6'sına sahip olan Yahudiler, devlet resmen kurulduğunda tüm toprakların yaklaşık %90'ını ele geçirmişlerdi.9 Filistinli Araplara sadece Gazze Şeridi ve Batı Şeria olarak bilinecek iki ayrı bölge kaldı.
Görüldüğü gibi gelen her Yahudi kafilesi Müslüman Filistin halkı için zulüm, baskı ve şiddet anlamı taşıyordu. Çünkü Radikal Siyonist örgütler yeni gelenleri yerleştirmek için Filistin halkını asırlardır yaşadıkları topraklardan baskı ve zor kullanarak sürüp çıkartıyor ve göçe zorluyorlardı. Hatta Göçmen Dairesi Başkanı Joseph Weitz 1940'da yaptığı bir konuşmada, "Şu anda bu topraklar arasında iki ayrı halka yer yoktur. Eğer Araplar bu küçücük ülkede yaşayacaklarsa hedefimize asla varamayacağız. Öyleyse Arapları buradan uzaklaştırıp, komşu ülkelere sürmeliyiz, hem de hepsini" diyordu.10 Dönemin Tel Aviv Belediye Başkanı General Shlomo Lahat ise, "Filistinliler bu topraklarda köle olarak yaşamayı kabul edinceye kadar katliamı sürdürmeliyiz" sözleri ile Siyonistlerin Filistin halkına bakış açısını dile getiriyordu.11

MÜLTECİ KAMPLARI
Binlerce yıldır yaşadıkları yerlerden Yahudiler tarafından zorla sürülüp çıkarılan Filistinli Müslümanların büyük bir çoğunluğu halen mülteci kamplarında yaşamlarını sürdürmektedir. Şu anda kamplarda ve Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelerde mülteci konumunda yaşayan Filistinlilerin sayısı 3.5 milyonu bulmaktadır.
46a
İşine gitmek veya yakın bir mülteci kampında yaşayan akrabalarını ziyaret etmek maksadıyla yola çıkan bir Filistinli için, 10-15 dakikadan uzun sürmeyecek yolculuklar adeta bir işkenceye dönüşür. Çünkü sık aralıklarla kurulmuş olan kontrol noktalarında, İsrail askerleri tarafından sözlü ve fiili tacizlere uğrarlar.



Mültecilerin Sığındığı Yerler


BÖLGE
KAMPLARDA
KAMPLAR DIŞINDA
TOPLAM
ÜRDÜN
238.188
1.050.009
1.288.197
BATI ŞERİA
131.705
358.707
517.412
GAZZE
362.626
320.934
683.560
LÜBNAN
175.747
170.417
346.164
SURİYE
83.311
253.997
337.308
TOPLAM
991.577
2.181.064
3.172.641

Filistinlilerin, mülteci kamplarında ve İsrail'in işgali altındaki bölgelerde yaşamak zorunda bırakıldıkları koşullar ise son derece çetindir. Bu insanlar en temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanmakta, elektriği ve suyu İsrail Devleti izin verdiği müddetçe kullanabilmekte, geçimlerini sağlayabilmek için kilometrelerce yol gidip oldukça düşük maaşlarla çalışmakta ve böyle bir ortamda ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. İşine gitmek veya yakın bir mülteci kampında yaşayan akrabalarını ziyaret etmek maksadıyla yola çıkan bir Filistinli için, 10-15 dakikadan uzun sürmeyecek yolculuklar ise son derece sıkıntı verici bir hale dönüşmektedir. Çünkü sık aralıklarla kurulmuş olan kontrol noktalarında Filistinliler, sürekli kimlik kontrolünden geçirilmekte ve her kontrolde sözlü ve fiili tacize uğramaktadırlar. Üstelik İsrail askerleri zaman zaman "güvenlik" gerekçesiyle yolları kapadığı için işlerine, istedikleri herhangi bir yere ve hatta hasta olmalarına rağmen hastaneye bile gidememektedirler. Tüm bunların yanı sıra hergün öldürülme, yaralanma veya tutuklanma korkusu içinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Çünkü mülteci kamplarında yaşayan halk, özellikle geceleri, sık sık çevredeki Yahudi yerleşim birimlerinde yaşayan fanatik İsraillilerin silahlı saldırısına maruz kalmaktadır.
İsrail Hayfa Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan Benjamin Beit Hallahmi, The Israeli Connection (İsrail Bağlantısı) adlı kitabında, Gazze Şeridi'nde yaşayan Müslümanların içinde bulunduğu durumu ve İsrail'in buradakilere bakış açısını şöyle dile getirmektedir:
45a
Binlerce yıldır yaşadıkları yerlerden Yahudiler tarafından zorla sürülüp çıkarılan Filistinlilerin büyük bir çoğunluğu, halen mülteci kamplarında yaşamlarını sürdürüyor. Şu anda mülteci konumunda yaşayan Filistinlilerin sayısı 3.5 milyonu bulmaktadır. Bu kamplar sürekli olarak İsrail Devleti'nin tacizlerine, baskınlarına ve bombalı saldırılarına uğramaktadır

Bu satırların yazıldığı sırada İsrail işgali altındaki Gazze Şeridi'nin nüfusu 525.000 ve km2 başına 2.150 kişi düşüyor. Sağlığı yerinde olan çoğu Gazzeli 8 yaşından itibaren ortalama İsrail ücretlerinin %40 altındaki ücretlerle İsrail'de çalışmaya başlıyor. Gelir vergisi ve sosyal güvenlik vergisi ödüyorlar, ama hiçbir haktan faydalanamıyorlar. Çünkü vatandaşlık hakları yok... İsrail anlayışına göre Gazze çaresizliğin ve fakirliğin sembolüdür. Ama Gazze vatandaşlarına acıma yoktur, çünkü onlar düşmandır...12
Mülteci kamplarındaki kötü koşullara daha yakından göz atabilmek için Amerikan vatandaşı bir Filistinlinin bu kamplara yaptığı ziyaret sırasında edindiği izlenimlere kısaca yer vermekte fayda vardır. Yasemin Subhi Ali isimli bu tıp öğrencisinin, 1999 yılında Şatilla Kampı'na yaptığı ziyarete dair izlenimleri şu şekildedir:
50a
Filistin halkı İsrail kuvvetlerinin acımasız saldırılarının yanı sıra, çok büyük bir ekonomik sıkıntı, açlık ve susuzlukla da mücadele etmektedir.

Yol boyunca sivil savaşın ve yıllarca süren İsrail işgalinin neticesi yıkıntıları seyrettim. Kamp denilen yerin bir kapısı, bir girişi ve bir çıkışı olacağını tahmin ediyordum. Oysa yoktu. Gerek de yoktu. Kamp ile çevresindeki yerleşimler arasında, bu çevre de çok yaşanılır bir yer olmadığı halde, öylesine bariz bir medeniyet ve şehirleşme farkı vardı ki, buranın hedefimizdeki kamp olduğunu hemen anladım. Mülteci kampları ile alakalı duyduğum ve çoğunu abartı zanettiğim bütün sefalet manzaraları gözlerimin önünde akıyordu. Yol denen şey çöp, moloz, taş yığınları arasında manevra yapan birşeydi... Bugün kalabalık dükkanlarla dolu olan caddenin ara sokaklarında kurşun izlerini, barut yanıklarını sergileyen binalar ve biraz ötede kamp sakinlerinin bir anıt dikmelerine bile izin verilmemiş olan bir mezarlık o kötü hatırayı (yaklaşık 2.000 Müslümanın katledildiği Sabra ve Şatilla katliamı) canlı tutuyordu.13

SİVİL HALKA KARŞI YÜRÜTÜLEN SOYKIRIM
İsrail Devleti'nin ideolojisinin temelini terör oluşturmaktadır. Bu terörden en çok nasibini alan da doğal olarak bölgede yaşayan Müslüman halktır. Filistinli Müslümanlar yaklaşık yarım asırdır, hiçbir gerekçe gösterilmeden evlerinden çıkarılmakta, kurşunlanmakta, saldırıya uğramakta, evleri başlarına yıkılmakta, tarlaları ve bahçeleri yok edilmekte, işkenceye ve şiddete maruz kalmaktadırlar. Filistin topraklarında yaşanan manzara, bu ülkede İsrail Devleti tarafından her yönüyle büyük bir soykırım yürütüldüğünü gözler önüne sermektedir.
Filistin'de saldırıya uğrayan, üzerlerine ateş açılan, bombardımana tutulan çocukların, gençlerin ve kadınların ancak çok az bir kısmı dünya medyasına yansımaktadır.
51a
Cumhuriyet, 10/4/01
51b51e
51d51c
İsrail kuvvetleri otomatik tüfekler ve ağır silahlarla savunmasız halka saldırıyor

Nüfusunun %70'i gençlerden oluşan Filistin'de çocuklar da 1948'den bu yana işgal ile birlikte göçü, sürgünü, gözaltıları, hapis ve katliamları yaşamaya başladılar. Kendi topraklarında ikinci sınıf insan muamelesi gördüler. Tahammülü zor koşullar altında mücadele etmeyi öğrendiler. Ariel Şaron'un Ekim 2000'deki provokatif Mescid-i Aksa ziyaretiyle başlayan Aksa İntifadası'nda da hayatını kaybedenlerin %50'sini 16 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyordu. Yaralıların %60'ı 18 yaşın altındaydı. Çatışmaların halen yoğun olarak sürdüğü bölgelerde ise her gün en az 5 çocuk ölmekte ve 10'un üzerinde çocuk da yaralanmaktadır.
Aksa İntifadası'nda yaşanan insanlık dışı manzaraları gazeteci-yazar Ruth Anderson, Filistin'de yayınlanan The Palestine Chronicle'da şöyle aktarmaktadır:
Hiç kimse yeni evli bir Filistinlinin sadece protesto için sokağa çıkıp, şehit olarak eşini dul bıraktığını duymadı bile. Kim Filistinli gençlerin barbarca katledilmeden önce kollarının ya da kafataslarının parçalandığından haberdar? Ya da hangi Amerikan vatandaşı, sekiz yaşındaki küçük Filistinlinin İsrailli askerler tarafından kurşunlanarak öldürüldüğünü biliyor? Yahudi yerleşimcilerin ellerindeki çeşitli silahları nereden temin ettiğini ve Barak hükümeti tarafından cesaretlendirilerek, Filistin köylerini basıp, tarlaları yerle bir ettiğini, Filistinli sivilleri katlettiğini kim anlatıyor? Filistinli bebeklerin evlerinde uyurken hava bombardımanı sırasında öldüğünü ya da güvenli bir yere götürülmeye çalışılırken İsrail askerleri tarafından kurşun yağmuruna tutulduğunu bilen var mı? Herkes çok iyi biliyor ki bebekler taş atamaz. Herkes bunu biliyor, sadece İsrailliler ve Amerikalılar nedense bilmiyor!"14
İSRAİL ÇOCUK KANI AKITIYOR
53a53g
53b
53d53e

O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
(Bakara Suresi, 205)

53j
EVRENSEL, 25/4/01
53h
MİLLİYET, 29/3/01
53l

YENİ ŞAFAK, 4/10/00

Filistin'de yaşanan tüm bu insanlık dışı manzaralara karşı dönemin Başbakanı Ehud Barak'ın verdiği cevap ise İsrail Devleti'nin anlayışını yansıtması bakımından oldukça dikkat çekicidir:
Bana Gazze'de, Batı Şeria'da ve diğer mıntıkalardaki çatışmaların nasıl dineceğini sormayın. Filistinli kalabalıklara karşı her türlü aracı kullanmak meşrudur. Kaç Filistinlinin öldüğü beni alakadar etmez. Benim için önemli olan halkımın emniyetidir.15
İsrail ordusunun generallerinden E. Eytan'ın verdiği cevap ise çok daha düşündürücüdür:
Yaptığımız hiçbir şeye pişman değiliz. Biz halkımızın ve askerlerimizin emniyeti için herşeyi kullanmaya hazırız. Filistinli göstericilere karşı askerlere silah kullanma emri verilmiştir. Özellikle göğüs ve başlara vurularak halkın kalbine korku verilmelidir.16
ARŞİVLERDE KALAN BİR FOTOĞRAF
54a
54b
İsrailliler katliamlarını tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştiriyor.
ZAMAN, 2/10/00

İsrailli yetkililerin yukarıdaki ifadeleri, zalimliklerinin de en açık ifadelerindendir. Rakamlar İsrail askerlerinin kendilerine verilen bu emirleri eksiksiz olarak yerine getirdiğini göstermektedir. Filistin Sağlık Örgütü'nün hazırladığı rapora göre Aksa İntifadası'nda hayatını kaybeden 400'den fazla kişinin %34'ü 18 yaşından küçüktür. Ancak asıl önemli olan, ölenlerin %47'sinin gösterilere veya çatışmalara katılmamış kişiler olmasıdır. Batı Şeria'da yaralananların %38'i gerçek kurşunlarla yaralanmıştır ve bunların da %75'i vücudunun üst kısmından yaralanmıştır. Gazze Şeridi'nde ise yaralananların %40'ı gerçek kurşunlardan yaralanmış ve bunların da %61'i vücudunun üst kısmından, yani göğsünden vurulmuştur. Yaralıların toplam sayısı 10 bini geçmiştir. 1.500 kişide ise kalıcı sakatlıklar meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra yaralıların tedavi edildiği hastaneler de sık sık saldırıya uğramıştır. Toplam 1.450 kişi gözaltına alınmıştır ve bu kişilerden 750'si hala İsrail hapisanelerinde bulunmaktadır.
55c55d
MİLLİ GAZETE, 26/3/01 YENİ ŞAFAK, 12/10/00

SABAH, 3/10/00


55bToplam 2.760 bina ağır hasar görmüştür. Bunlardan 773'ü sivil Filistinlilerin evleridir ve bu evlerden 180'i tamamen yıkılmıştır. Hasar gören binalar arasında 29 cami, 12 kilise ve 44 su deposu bulunmaktadır. 41 okul tamamen kullanılamaz hale gelmiştir, hatta bu okullardan 4 tanesi İsrailliler tarafından askeri depo olarak kullanılmaktadır. 30 okul binası ise İsrail askerleri tarafından yakılmış, bu durum yaklaşık 400 bin dolarlık bir hasara neden olmuştur. Aksa İntifadası'nın ilk iki ayında ise okuldan evlerine dönen 45 öğrenci öldürülmüştür.17
Tüm bu rakamlar açık bir gerçeği göstermektedir: İsrail Devleti, Filistin halkına karşı bilinçli ve sistemli bir yok etme politikası uygulamaktadır. Yukarıdaki rakamlar İsrail askerlerinin silahlarını, güvenlik gerekçesi ile etkisiz hale getirme amaçlı değil, öldürme ve sakat bırakma amaçlı kullandıklarını göstermektedir. Hayatını kaybedenlerin ve sakat kalanların büyük çoğunluğu başından, göğsünden veya arkadan vurulmuştur. Sadece etkisiz hale getirmeyi amaçlayan bir askerin karşı tarafı başından ve göğsünden, üstelik de arkasını dönüp kaçarken vurmayacağı açıktır.

56A 56B
İsrail askerleri yıllardır çocuk denecek yaştaki Filistinli gençleri, savunmasız insanları gözlerini kırpmadan, vahşice öldürüyorlar.

Kuşkusuz Filistin topraklarında yaşanan olaylar ile ilgili verilebilecek çok fazla örnek, söylenecek çok söz, yapılacak çok yorum vardır. Ancak unutulmaması gereken gerçek, tüm bu yaşananlar karşısında vicdanlı insanların üzerine düşen sorumluluktur. Filistin'de yaşanan olaylar bir Arap-İsrail savaşından çok daha öte anlamlar ifade etmektedir. Herşeyden önce Filistin'de hakları ve toprakları zorla gaspedilmiş Müslüman halk, önemli bir hak arayışı içerisindedir. Söz konusu mücadelenin geçtiği topraklar tüm İslam alemi tarafından kutsal kabul edilen topraklardır. Aslında Filistin halkı da tüm Müslüman aleminin mülkü olan Kudüs topraklarını terk etmemek için direnmektedir. İşte bu yüzden Filistin topraklarında devam eden bu büyük zulme dayanak sağlayan ideolojilerle fikri mücadele etmek, bir çözüm yolu bulmak tüm iman edenlerin üzerine düşen bir sorumluluktur.
Vicdan sahibi her insanın bu gerçeği düşünmesi ve bir çıkış yolu bulmak için çaba sarf etmesi gerekmektedir. Bu çıkış yolu ise -kitabın diğer bölümlerinde de ifade ettiğimiz gibi- Kuran ahlakının insanlar arasında yaygın bir şekilde yaşanmasıdır. Gerek Filistin topraklarında gerekse savaşların ve çatışmaların yaşandığı pek çok ülkede barış ve huzur ancak bu yolla sağlanabilir. Çünkü Kuran ahlakının emrettiği adalet, yardımlaşma, merhamet, sevgi, şefkat, fedakarlık, affedicilik gibi özellikler yeryüzüne hakim olursa, bunun sonucunda kesin olarak adaletli, barış dolu ve güvenli bir ortam oluşacaktır.
Hayatını Kaybedenlerin Yaş Dağılımı
Sayı
%
Vurulma Noktaları
Sayı%
15 yaşından küçükler
60
14.9
Baş ve boyun (Arkadan vurulan 9 kişi dahil)
15441.8
16-18 yaş
75
18.7
Göğüs (Arkadan vurulan 12 kişi dahil)
11731.8
19-29 yaş
176
43.8
Karın
328.7
30-39 yaş
50
12.4
Genel tüm vücut
6116.6
40-49 yaş
18
4.5
Kol
41.1
50 üstü
23
5.7
Aksa İntifadası'ndaki ölümlerin oranlarını ve vurulma noktalarını gösteren tablo. Bu tablodan İsrail askerlerinin özellikle gençleri ve çocukları hedef aldıkları, öldürmek amacıyla göğüs ve baş bölgelerine ateş ettikleri anlaşılıyor.

Allah "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104) ayetiyle tüm inananlara verilen bu şerefli sorumluluğa dikkat çekmiştir. O halde tüm Müslümanların yapmaları gereken, Allah'ın hoşnut olacağı ahlakı bizzat yaşamak, insanlara anlatmak, Kuran ahlakını tüm dünyaya tebliğ etmektir.

58d58f58b
58a58e58c

İsrail'in Kudüs Camii yakınındaki asırlardır kapalı duran bir tüneli açması üzerine çıkan olaylarda Filistin Maliye Bakanı İsrailli askerlerin sopalı saldırısına uğramıştı. (en üst sağda) Filistin halkının yarım asırdan uzun zamandır devam eden haklı mücadelesini İsrail askerleri bombalarla, mermilerle ve sopalarla durdurmaya çalışıyorlar.


59D59E
59L59c
25 Şubat 1994 günü El Halil (Hebron) kentindeki İbrahim Camii'nde namaz kılan Müslümanlar fanatik bir Yahudi tarafından topluca tarandılar. 67 Müslüman olay yerinde şehit olurken, 300'den fazla kişi yaralandı. İsrail toplumundan büyük destek gören katliam organize bir hareketin ve planın sonucuydu. Alt iki resimde cami saldırısında hayatını yitiren insanlar görülmektedir.

59a59b
Filistin'de yaşananlara tam yarım asırdır tüm dünya şahit oluyor. Bu vahşet dolu zulüm her gün dünyanın dört bir yanındaki gazetelere konu oluyor ve milyarlarca insanın gözleri önünde cereyan ediyor.



NAMLI UCUNDA İBADET
61A61B