Gene Wolfe bir keresinde şöyle demişti: ‘Ebeveynleri ölmüş ailenin tek çocuğu olmak tıpkı batan Atlantis kıtasının tek kurtulanı olmak gibi.’ Orada bir medeniyet yaşıyordu ve büyük bir kıta vardı. Ama gitti ve sen bunu tek hatırlayansın. Benim hikayem de aynıydı. Babam ben 6 yaşındayken ölmüştü. Annem ise 18’imde. Brian Aldiss şuna inanır; eğer bir romancının hayatını inceleyecek olursan orada erken yaşta yaşanmış travmatik bir olay bulursun. Benim hayatım da bundan farklı değildi. Güney Carolina’nın güney şeridinde doğdum. Babam büyüyen bir inşaat şirketinde orta kademeli bir yöneticiydi. (Bir ufak ayrıntı: Gibson’un babasının inşaat şirketi ilk atom bombasının üretildiği Oak Ridge tesisinin bazı bölümlerini yapmış.) Televizyonun ilk yıllarıydı. Bilimkurgu temalı oyuncakların olduğu yıllar. Babam yeni bir iş gezisine çıkmıştı. Ama bir daha geri gelmedi. Bir restoranda boğazına bir şey kaçması sonucu ölmüştü. Annem beni Güneybatı Virginia’daki küçük bir kasabaya götürdü. Annem ve babam oralıydı. Öyle bir yerdi ki, modern hayat etkisini yer yer gösterse de modernlik çoğunlukla şüpheyle karşılanıyordu. Babamın ölümünde yaşadığım travma bir yana, sanıyorum beni bilimkurguya yaklaştıran da kasabanın modernizme olan bu yaklaşımı oldu. Sonunda birçok Amerikalı bilimkurgu yazarının biyografisinde rastlayacağınız şekilde çok kitap okuyan, rafları kitaplar ve dergilerle doldurmayı takıntı haline getirmiş ve bir gün kendisinin de yazar olacağını düşleyen bir çocuğa dönüştüm. Annemin ölümüyle her şey daha da kötüye gitti benim için. Okulu mezun olmadan bıraktım ve bir gün kendimi Kanada’da buldum. Sonrasında Vancouver’da eşimle tanıştım ve evlendim. 1977’de 12 yaşımdaki ilgi alanım olan bilimkurguya dönüş yaptım. Tüm eserlerimi 1977 yılında aldığım manuel daktiloyla yazıyorum. Ki bu yöntem 1985’ten beri kullanılmaz. Onu kullanıyorum çünkü bu 1977 yılında herkesin kullandığı türden bir daktiloydu. Manuel bir daktiloydu çünkü bu o zaman ücretsiz alabileceğim tek makineydi. İnternetten her zaman kaçındım. Ta ki kullanmayı red edemeyeceğim büyük bir olanak haline gelene kadar. Bugün, internette ancak her yerde geçirdiğim vakit kadar vakit geçiriyorum. Bir yılda toplam 12 saatten daha az TV seyrediyorum. 16 yaşımdan beri bu böyle. Neden böyle bilmiyorum. Bu bir seçim değildi. Sanırım yaşıtım insanların TV için ayırdıkları zamana eşdeğer bir zamanı ben yazmak için kullanıyorum. Galiba en büyük sır da bu.
‘Ebeveynleri ölmüş ailenin tek çocuğu olmak tıpkı batan Atlantis kıtasının tek kurtulanı olmak gibi.’