Arama

Hatay - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Eylül 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hatay


Akdeniz Bölgesi’nin doğu kesiminde il. Yüzölçümü 5.403 km2 olan Hatay ili doğu ve güneyde Suriye, batıda Akdeniz, kuzeyde Adana, kuzeydoğuda da Gaziantep illeriyle çevrilidir.

Doğal yapı.


Hatay, Afrika’nın doğu kesiminde, göllerin bulunduğu bölgeden başlayan ve Akabe Körfezinden kuzeye uzanan
büyük çöküntü oluğunun kuzey kesiminde yer alır. Yüzey şekillerini dar kıyı ovaları, bunların gerisinde kıyıya koşut olarak uzanan dağlar ve doğu kesimini kaplayan Kahramanmaraş-Hatay Çöküntü Oluğu belirler. İl topraklarını Amanos (Nur) Dağlan enge- belendirir. Güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda boydan boya düzenli bir sıra oluşturarak uzanan Amanos Dağlarının en yüksek noktası, Daz Dağındaki Mığırtepe’ dir (2.240 m). Öteki önemli dorukların yüksekliği 2.000 m’den azdır. Yüksek, dik ve kolay geçit vermeyen bir yapı gösteren Amanoslar, doğal bitki örtüsü açısından da zengindir. İl sınırları içindeki öteki önemli yükseltiler Akça Dağı (1.795 m) ve güney kesimindeki Akra Dağıdır (1.730 m). Akdeniz’e bakan yamaçlarda mersin, defne ve kekikten oluşan makilikler vardır.
Ad:  hatay5.jpg
Gösterim: 873
Boyut:  57.3 KB

Amanos Dağlarının 800 - 1.000 m yükseklik kuşağında düz basamaklar biçiminde platolar yer alır. Amanoslar ile Akra Dağındaki platolar hayvancılık açısından önem taşır. Bu platolar üzerindeki Belen, Atik ve Soğukoluk yaylaları, yazın serinlemek için çıkılan önemli yerleşmelerdir. Hatay’ın en önemli akarsuyu Asi Irmağıdır. Lübnan Dağları ve Cebelü’ş-Şarki (Anti- Lübnan Dağları) arasındaki Bikaa Vadisinde, bu dağlardan inen suların birleşmesiyle oluşan ırmak, Suriye topraklarını geçtikten sonra, güneydoğudan il sınırlan içine girer. Karaçay (Karasu), Afrin Çayı ve Balıklı Gölü Kanalı kollarının birleşmesiyle oluşan Küçük Asi Çayını aldıktan sonra, Samandağı yakınlarında bir delta oluşturarak Akdeniz’e dökülür. Asi Irmağını besleyen öteki akarsular arasında Hüseyinli, Kavaslı ve Defne dereleri sayılabilir. Ayrıca Amanos Dağlarının batı yamaçlarından çıkarak Akdeniz’e dökülen küçük ve kısa akışlı Deliçay, Mersin Çayı, Arsuz Çayı, Gülcihan Çayı ve Çoklu Deresi gibi akarsular da vardır. 1950’lerde başlayan çalışmalar sonucunda tümüyle kurutulmuş olan Amik Gölü, önceleri ilin tek büyük gölüydü. İl sınırları içinde yer alan Bağlama, Gölbaşı ve Yenişehir gibi küçük göller daha çok turizm açısından önem taşır.

Asi, Afrin ve Karaçay vadi tabanlarının, ırmakların taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucunda oluşan Amik, ilin en geniş ve en önemli ovasıdır. Orta kesimindeki Amik Gölünün kurutulması ve su altındaki toprakların da tarıma açılmasıyla, Amik Ovası-
nın alanı 900 km2’yi aşmıştır. Ancak Asi ve kollarının çok su getirdiği yıllarda, ovanın çukur kesimleri göl görünümlü bataklıklara dönüşür. Kıyı şeridinde sıralanan öteki önemli düzlükler Deliçay Vadisinin genişlediği kesimde yer alan Dörtyol Ovası ile Arsuz, Payas, İskenderun ve Erzin ovalandır.

Ekonomi.


Özellikle kuzeybatı kesimi Çukurova’nın bir uzantısı durumunda olan Hatay’da ekonomik etkinliklerden başlıcası tanındır. Elverişli doğal koşulların yanı sıra, ilin daha 19. yüzyılda dünya pazarlarına açılması, tarım kesiminin canlı bir gelişme göstermesini sağlamıştır. 19. yüzyılda önemli bir liman ve ticaret merkezi durumuna gelen İskenderun, 1914’te Toprakkale’den ayrılan bir hatla Bağdat Demiryolu’na bağlandı. Demiryolu bağlantısı ve Fransız işgali sırasında ulaşım olanaklarının geliştirilmesi, yörede yetiştirilen sebze, meyve, ipek kozası, zeytin gibi ürünlerin dış pazarlara satılmasını kolaylaştırdı. II. Dünya Savaşı sırasında İskenderun, Türkiye’nin en önemli dış ticaret limanı durumuna geldi. Gelişkin altyapı ve canlı ticaret etkinlikleri de, pazara yönelik tarımın gelişmesini sağladı. Bu gelişmede rol oynayan önemli etkenlerden biri de özellikle ovalık kesimlerdeki büyük toprak sahipleriyle ticaret kesiminin iç içe olmasıydı. 1930’lardan sonra giderek gelişen pamuk üretimi, 1950’lerde traktör kullanımının yaygınlaşmaya başlamasıyla ipekböcekçiliği- nin yerini aldı. Dokuma sanayisinin gelişmesi sonucunda pamuk üretimi daha da arttı; böylece, 1970’lere gelindiğinde pamuk, ilin en önemli ürünü olmuştu. Beyrut limanının kapanmasıyla Ortadoğu ticaretinde İskenderun limanının önem kazanması ve tarım ürünleri ihracatının artması gibi etkenlerle, tarım daha da gelişti ve bitkisel üretim çeşitlendi.

İlde yetiştirilen başlıca ürünler domates, buğday, turunçgiller, pamuk, soğan, zeytin, üzüm başta olmak üzere meyve ve çeşitli sebzelerdir. Amik Ovasının büyük bölümünde pamuk yetiştirilir. Sebze ve meyve üretimi dar kıyı ovalarında, tahıl ve baklagiller ise iç kesimlerde yoğunlaşmıştır. Zeytincilik kıraç ve eğimli kesimlerde, özellikle Altınözü, Antakya ve ReyhanlI’da yapılır. Tütün üretiminde en önemli merkez Yayladağı’dır.

Bitkisel üretim geliştikçe hayvancılık gerilemiştir. Özellikle 1950’lerden sonra ekim alanlarının genişletilmesi sırasında otlakların hızla tarlaya çevrilmesi, hayvancılığın sağladığı gelirin pamuk gibi bitkisel ürünlerden sağlanan kazancın yanında son derece düşük kalması, hayvancılığın gerilemesine neden oldu. İlde en çok kıl keçisi, koyun ve sığır yetiştirilir. Besleme güçlükleri nedeniyle koyun besiciliğinin önemi giderek azalırken, özellikle dağlık kesimlerde kıl keçisi yetiştiriciliği yaygınlaşmaktadır. Reyhanlı ilçesinde yer alan Hatay Tarım İşletmesi, 1942’de Hatay Devlet Üretme Çiftliği adıyla kurulmuştur. Amik Ovasmda, 24.700 dekarlık bir alanda kurulmuş olan işletme, tarla tarımı, hayvancılık ve bahçe kültürleri şubeleriyle üretim çalışması yapmaktadır. 1939’a değin, Hatay’da sanayinin en gelişmiş dallan, ipekli ve pamuklu dokuma ile sabunculuktu. Ayrıca deri ve madeni eşya ile taşa ve toprağa dayalı sanayi dallarında ilkel tekniklerle çalışan imalathaneler vardı. 1940’larda imalat sanayisi içinde gıda sektörü ağırlık kazanmaya başladı. Bu dalda çalışan kuruluşların çoğunda zeytinyağı ve pamukyağı üretiliyordu. 1953’te Harbiye’de yapılan Defne Hidroelektrik Santrah’mn hizmete girmesi, il sanayisinde önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Enerji sorunun çözülmesiyle önce çırçır, ardından iplik ve dokuma fabrikaları kuruldu; bitkisel yağ üretimi arttı. Bu yıllarda gerçekleştirilen önemli bir yatırım da 1954’te açılan İskenderun Sarıseki Gübre Fabrikası’ydı. 1960’larda ilin başlıca imalat ürünleri, tarım araç ve gerçeleri, yağ, mazot ve hava filtreleri, fren balataları, dokuma sanayisinde kullanılan makineler, teneke kutu ve otobüs karoseriydi. 1970’lerde Hatay sanayisindeki en önemli gelişme, İskenderun’da Türkiye’nin üçüncü ve en büyük demir-çelik fabrikasının kurulmasıdır. 1975’te ilk, 1979’da ikinci, 1985’te üçüncü yüksek fırını üretime geçen fabrika, İskenderun’a ticaret merkezi ve liman olmanın anı sıra sanayi merkezi olma işlevini de azandırmış ve ilgili yan sanayilerin gelişmesini sağlamıştır.

Tümüyle İskenderun’da yoğunlaşan, en çok işçinin çalıştırıldığı ve en yüksek değerin yaratıldığı metal-metalurji sanayisinden sonra en önemli sanayi kolu dokumacılıktır. Dokuma sanayisi Antakya, İskenderun ve ReyhanlI’da yoğunlaşmıştır. İl imalat sanayisinin başka önemli kollan kimya, gıda, makine, metal eşya ile taşa toprağa dayalı sanayilerdir.
İskenderun Demir-Çelik Tesisleri (İSDEMİR) dışında, Hatay’da gerçekleştirilen sanayi yatırımlarının hemen hemen tümü özel kesime aittir. Hatay’ın sanayisi, tarım ve ticaretten birikim sağlayan yerli sermayenin yatırımlarından oluşur.
Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısı, eskiden E-5 denen karayolunun ülke sınırlarından ayrıldığı noktadır. Hatay ilindeki öteki sınır kapısı da Yayladağı’ndadır. Yoğun bir trafiğe sahne olan bu sınır kapılarından giriş yapan, özellikle de yazın Arap ülkelerinden gelen turistler, son yıllarda gelişme gösteren İskenderun Körfezi kıyılarındaki tesislerde konaklar. İskenderun yakınlarında, Soğukoluk’ta ve Yayladağı’na 5 km uzaklıkta, orman içi dinlenme yerleri vardır. Antakya yöresinde dolomit ve mermer, İskenderun yöresinde demir ve asbest, Yayladağı yöresinde fosfat, Dörtyol’da boksit, Kırıkhan ilçesinde de demir yatakları ilin yeraltı zenginliklerini oluşturur.

Tarih.


Orta Paleolitik Çağdan (y. 100-45 bin yıl önce) bu yana Hatay topraklarında çeşitli uygarlıklar kurulmuştur. İlde 1950’lerde başlayan yüzey araştırmaları sonucunda Orta Paleolitik Çağa ait insan dişleriyle memeli hayvan fosilleri bulunmuştur. Samandağı yöresinde Merdivenli, Tıkalı, Kanal ve İncili mağaralarında yapılan kazılarda da Orta Paleolitik Çağa ait çeşitli buluntular ve yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. En önemli buluntu, İncili Mağarada ele geçen ve Üst Paleolitik Çağa (y. 45-15 bin yıl önce) ait olduğu sanılan Homo sapiens çevlikiyensis fosil kemikleridir. Fosil kemiklerinin adı, İncili Mağaranın bulunduğu Çevlik Koyundan gelir. Kazılarda bulunan Selevkos çanak çömleği, İncili Mağarada yerleşimin İsa’dan sonraki yüzyıllarda da sürdüğünü ortaya koymaktadır.
Ad:  hatay6.jpg
Gösterim: 757
Boyut:  29.6 KB


Amik Ovasmda ve Reyhanlı yakınlarında, Neolitik Çağa (İÖ 8000-5500) ait yerleşme kalıntılarına rastlanmıştır. Buralarda yapılan kazılarda ileri köy topluluklarının varlığını gösteren buluntular ele geçmiştir. Hatay toprakları Kalkolitik Çağda da (İÖ 5500-3500) çok sayıda yerleşmeye sahne olmuştur. Bu çağa ait en önemli buluntulara Kanula’da (Çatalhöyük) ve Tel el-Cudeyde’de rastlanmıştır. Amik Ovası ile çevresi, Tunç Çağında da (İÖ 3500-1000) yaygın bir yerleşim alanıydı. İlde, büyük bölümü Amik Ovasında kümelenen 46 ayrı Tunç Çağı yerleşmesi belirlenmiştir. Tunç Çağının en önemli yerleşmeleri Tel Açana adıyla da bilinen Alalah, Tel Tayinat ve Çatalhöyük’tür. Bu üç yerleşmenin en önemlisi birkaç kentin merkezi konumundaki Alalah’tı. Kent, kısa süren Akad egemenliğinden sonra İÖ 1800- 1600 arasında merkezi Halpa (Halep) olan, Babil yönetimindeki Yamhad Krallığı’na bağlandı.

Daha sonra Hitit, Hurri-Mitanni, Mısır ve ardından gene Hitit egemenliğine giren Alalah, İÖ 1200’de denizden gelen halkların akmlanyla yıkıldı. Geç Hitit Devletleri döneminde (IÖ 1200-700) yörede kurulan Hattena Krallığı’nın merkezi Kanula’ydı. Hatay sözcüğünün bu krallığın adından geldiği sanılmaktadır. Yöre daha sonra sırasıyla Asurlann, Perslerin ve İskender’in yönetiminde yaşadı. İskender’in ölümü ve imparatorluk topraklarının onun dört komutanı arasında paylaşılması sırasında bu komutanlardan I. Selevkos Nikator tarafından kurulan Selevkos Devleti’nin sınırları içinde kaldı. I. Selevkos Nikator, daha sonra I. Antiokhos Soter adıyla kral olacak oğlu adına, İÖ 305-300 arasında Antiokheia (Antakya) kentini kurdurdu. Kısa sürede büyüyerek Selevkosların merkezi olan Antiok- heia’yı aynı adla kurulan başka kentlerden ayırt etmek için, Orontes (bugün Asi) Irmağı kıyısında kurulduğundan Antiokheia Orontes ve aynca dört mahalleden oluştuğu için Tetrapolis (Dört Kent) adları da kullanılmıştır. Kent, Selevkoslarla Mısır ve Roma arasında yapılan uzun savaşlardan sonra İÖ 64’te Pompeius tarafından Roma topraklarına katıldı. Antiokheia, Roma döneminde önemli bir ekonomik, siyasal ve kültürel merkez oldu, görkemli yapılarla süslendi.

Kent, Hıristiyanlık açısından ayrı bir önem taşır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden Aziz Petrus, Antiokheia’ya gelerek dini yaymak için çalışmalara girişti. Burada ilk kilise kuruldu ve ilk vaftiz töreni yapıldı. Antakya Patrikliğinin merkezi olan kent, İS 3. yüzyılda Sasanilerin güçlenmesi ve Nasturi Kilisesi’nin Bizans Kilisesinden ayrılması üzerine Hıristiyanlık açısından eski önemini yitirmeye başladı. 395’ten sonra BizanslIlarla Araplar arasında sık sık el değiştiren Antiokheia, sırasıyla Selçuklu, Antakya Prensliği ve Memlûk yönetimlerine girdi. 1517’de I. Selim (Yavuz) tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. 19. yüzyıl sonlarında Halep vilayetinin Merkez sancağına bağlı bir kaza merkeziydi.

Antakya, I. Dünya Savaşı sonrasında Fransız işgali, Fransız mandasındaki Suriye’ ye bağlı yönetimler ve Hatay Cumhuriyeti dönemlerini yaşadı. Türkiye’ye katıldıktan sonra Adana’nm Dörtyol ve Hassa ilçelerinin de bağlanmasıyla 1939’da Hatay ili oluşturuldu.

Antakya.


Hatay ilinde yerleşme düzeni bakımından iki merkezli bir yapı ortaya çıkmıştır. İl merkezi Antakya’nın yanı sıra, son yıllarda büyük sanayi yatırımları yapılan ve öteden beri hem Hatay ili, hem de Güneydoğu Anadolu Bölgesi için Akdeniz’e açılan bir kapı niteliğinde olan İskenderun, önemli bir kentsel merkez olarak gelişmiştir. Doğal yapı da iki merkezliliği destekler niteliktedir. İlin Amanos Dağlarıyla bölünen doğu kesiminin sosyoekonomik ve kentsel merkezi Antakya, batı kesiminin merkezi ise İskenderun’dur. İlin en hızlı büyüyen kentsel merkezlerinden biri olan İskenderun’un nüfusu, 1955’te Antakya kentininkini aşmıştır.

İl merkezi Antakya kenti, ilkçağda Silpius Dağı adıyla anılan Habib Neccar Dağının eteklerinde yer alır. İçinden Âsi Irmağı geçer. Antik Çağda 500 bine yakın nüfusuyla, dünyanın en büyük kentlerinden biri olan Antiokheia’nm kalıntıları üstüne kurulmuştur. Bereketli Hilal’in kuzeybatısında bulunan Antiokheia, doğudan gelip Akdeniz kıyılarına uzanan yollar için önemli bir merkezdi.
Antakya geniş ve zengin bir tarımsal bölgenin toplama, ticaret ve hizmet merkezidir. Avrupa ülkeleri ve Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle bağlantısını sağlayan işlek karayolu kentten geçer. Antakya bu yolla Ankara’ya 679 km uzaklıktadır. Kentteki yükseköğretim kurumlan, Çukurova Üniversitesi’ne bağlı Antakya Meslek Yüksekokulu ile Hatay Eğitim Yüksekokulu’dur.
Tarihsel yapılar. Eski kaynaklara göre iki Yunan kolonisinin bulunduğu yerde kurulmuş olan Antiokheia’da Antik Çağda saray, villa, tapmak, kilise, hamam, anıt, sukemeri, heykel, agora, tiyatro, köprü, hipodrom ve hastane gibi çok sayıda yapı inşa edilmiştir. Ama geçirdiği su baskınları, depremler ve yangınlar nedeniyle, kentteki tarihsel yapılardan çok azı günümüze ulaşabilmiştir. İstanbul surlanndan sonra Türkiye’deki en uzun surlar Antakya’dadır. Antik kenti çevreleyen surlar Helenistik dönem ile Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Silpius Dağından Orontes Irmağına kadar yaklaşık 30 km uzunluğunda olduğu bilinen surların, bugün yalnızca Habib Neccar Dağının yamaçlarındaki bölümü ayaktadır. Dağın tepesindeki büyük ölçüde yıkılmış içkale, Bizans yapısıdır. Antakya-Reyhanh karayolunun 2. kilometresinde Habib Neccar Dağı yamacındaki kilise ve manastır, Aziz Petrus Grottosu adıyla bilinir. Aziz Petrus’ un Antiokheia’ya geldiğinde ilk konuşmasını burada yaptığına inanıldığından, 1963’te papa tarafından Hıristiyanlar için hac yeri ilan edilmiştir. Kilisenin tabanında 5. yüzyıla ait mozaik kalıntıları vardır.

Bugünkü yapı 12/13. yüzyıla aittir. Kilise yakınlarındaki Heronion, IV. Antiokhos Epiphanes tarafından yaptırılmıştır. Günahkârlar Hamamı olarak da adlandırılan Heronion, kayalara oyulmuş Cehennem Kayıkçısı Hero kabartmasıyla ilgi çeker. Önce bir Roma tapmağı biçiminde yapılan, sonradan kiliseye ve ardından da camiye dönüştürülen Habib Neccar Camisi, ortaçağ kilise mimarisinin özelliklerini taşır. Minaresi 17. yüzyıla aittir. 2. yüzyılda, Roma imparatoru Traianus’un Daphne’den (Harbiye) Antakya’ya su getirmek amacıyla yaptırdığı Traia- nus Sukemeri’nin (Memekli Köprü) yalnızca 9 m’lik bir bölümü günümüze ulaşmıştır. Âsi Irmağı üzerindeki Diocletianus Köprüsü 1970’ten sonra, yeni bir köprü yapmak amacıyla yıktırılmıştır. Kent surlarındaki dört kapıdan sağlam olanı Demir Kapı (Halep Kapısı), 6. yüzyılda İustinianos döneminde yapılmıştır. Kent yakınlarındaki Daphne, Roma döneminde bir sayfiye yerleşmesiydi. Burada yapılan kazılarda mozaik döşemeli Roma villaları ortaya çıkarılmıştır. Bu mozaikler Hatay Arkeoloji Müzesi ile Paris ve ABD’deki çeşitli müzelerde sergilenmektedir.

Hatay Arkeoloji Müzesi


Antakya kentinde, dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonuyla ünlü müze. İÖ 4. yüzyılın sonunda I. Selevkos Nikator’un kurduğu Antiokheia (Antakya) kenti, İS 1. yüzyılda dünyanın üç büyük kentinden biri durumuna gelmişti. Helenistik dönemde İskenderiye’ den sonra ikinci büyük kültür merkezi olan kentin önemi, Roma ve Bizans dönemlerinde de sürdü. Erken Hıristiyanlık döneminde bir din merkezi olarak ün kazandı. Özellikle Antakya’da ve yakınındaki antik Daphne (Harbiye) yerleşmesinde Princeton Üniversitesi tarafından 1930’larda yapılan kazılarda ortaya çıkarılan yer mozaikleri, kentin sanatta ne kadar ileri olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Ad:  hatay7.jpg
Gösterim: 939
Boyut:  32.4 KB


Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki mozaikler, 2. yüzyıldan 5. yüzyıla değin yapılmış Roma ve Bizans yapıtlarıdır. Mozaik sanatının klasik dönemi olarak bilinen 2. ve 3. yüzyıllar Antoninus ve Severus dönemleri olarak da adlandırılır. Antoninus dönemi figürlü mozaiklerinde geniş bir yer kaplayan kompozisyonu dar bir bordür çevreler. Severus döneminde ise bordürler iki, üç, bazen de dört sıradan oluşur. Bu dönemlerde dinsel yapılardaki yalın mozaiklerde basit desenler yeğlenirken, kamu yapılarında toplumsal yaşama ilişkin sahnelere yer verilmiştir. Özel yapılarda ise Psykhe, Eros, Satyros, Venüs, Bacchus gibi çeşitli mitolojik figürler betimlenmiştir. Daha sonra 4. yüzyılda Hıristiyanlığın resmen tanınıp yaygınlaşmasıyla birlikte, mozaiklerde de mitolojik konular azalmıştır. Sarhoş Dionysos, Örpheus, Dansçılar, Ariadne, Yakto, Kemgöz ve Mevsimler gibi konuların canlandırıldığı mozaikler, müzenin en ünlü yapıtlarıdır. İlkçağa ait çeşitli mezar stelleri, idoller, sütun kaideleri, freskler, kabartmalar, yazıt ve heykellerle İÖ 5. yüzyıldan Osmanlı dönemine değin uzanan zengin bir sikke koleksiyonu, sergilenen başka önemli yapıtları oluşturur.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 22 Haziran 2016 06:38