Türk Musıkisinde Taksim
Taksim’in varlığı da, mutlaka, gazel gibi çok eskilere dayanmaktadır Ama, bu konudaki ilk bulguyu, varsayımsal da olsa, 10 y y ’da buluyoruz 870-950 yılları arasında yaşamış Farâbi’nin, çalgısıyla, zaman zaman dinleyenleri güldürdüğü, zaman zaman ağlattığı ve zaman zaman da uyuttuğu bilinmektedir
Kuşkusuz ki, Farâbi’nin çalgısıyla yaptığı bugün TAKSİM adını verdiğimiz çalgısal türün dinletilmesinden başka bir şey değildir
15 y y ’dan sonra ise, çalgısal taksimle ilgili elimizde çok belge bulunmaktadır Sözgelimi, taksim karşılığı olarak kullanıldığına inanılan nehavt terimini, Yûnus Emre’nin(1240-1320)dışında Ali Şah(15 y y )da kullanmış, yine 15 y y kuramcılarından Kırşehirli Yusuf ve Seydî tarafından makam gösterme olarak belirtilmiş ve 17 y y ’dan başlamak üzere de, taksim terimi , çalgısal bir tür adı olarak müzik dilimize yerleşmiştir
17 y y ’ın en önemli kuram kitabını yazan Kantemiroğlu (1673-1723), taksimi;hanende ve sazende taksimi olarak ikiye ayırmış, daha sonra taksimin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında uzun açıklamalar yapmıştır
Bunların yanında, Hızır Ağa(1725 ?-1795?), Fonton (18 y y ), Abdülbâki Nâsır Dede(1765-1821), Hâşim Bey(1815-1868) ve 19 y y kuramcılarının büyük bir çoğunluğu, eserlerinde çalgısal taksim amacıyla yalnızca TAKSİM terimini kullanarak konuyla ilgili açıklamalar yapmışlar ya da terim olarak TAKSİM’den söz etmişlerdir
20 y y ’da ise, taksim, tümüyle kendine özgü ve yaygın bir şekilde varlığını sürdürmekte olup, çalıcıların yetenek, beceri ve bilgilerini özgür olarak sergileyebildikleri bir tür olarak önemini ve yüceliğini korumaktadır
TAKSİM’in ne denli önemli bir tür olduğunu, geçmişten günümüze hemen hemen tüm kuramcılar kabul etmişlerdir Örneğin;Kantemiroğlu’na (1673-1723) göre taksim, çalıcının bilgisinin derecesini, biliminin gücünü ortaya koyabilen bir türdür Fonton(18 y y ) ise, müzikçinin yetenek ve zevkinin TAKSİM’de ortaya çıktığını vurgulamakta, 19 y y kuramcılarından Hâşim Bey de (1815-1868), taksim’i bir müzik bilim dalı olarak nitelemiş ve müzik bilimini çok iyi bilenlerin iyi taksim yapabileceklerini özellikle belirterek Kantemiroğlu’nun İlm-i kelâm’a benzettiği taksim için aynı benzetmeyi yaparak, “müzikte taksim bilimi, ilm-i kelâm’a benzer” demiştir
Ses ile taksim yapmaya da “Gazel” denir 20 y y ’ın ikinci yarısından başlamak üzere unutulmaya yüz tutmuş GAZEL’in bu yüzyıldaki en önemli temsilcileri:
Hâfız Osman(1867-1932), Hâfız Burhan(1897-1943), Hâfız Sâmi(1874-1943),
Sâdeddin Kaynak(1895-1961) ve Münir Nureddin Selçuk(1899-1981)’tur
Günümüzde TAKSİM , ögeleri ve alt türleri :
Günümüzde taksim denilince;bir ya da birden fazla kişinin çalgısı veya çalgılarıyla, işitsel duyumu belirli bir makama koşullandırmak amacıyla, doğaçtan (irticâlen-irticâlen:birdenbire, içine doğduğu gibi) yapılar ve belirli bir biçimsel bütünlük içinde yaratılan makamsal ve usûlsüz ezgiler demeti akla gelmektedir
Açıklamadan da kolayca anlaşılabileceği gibi, Taksim’in en önemli ögesi doğaçlama oluşudur (Gazel, uzunhava, ezan, mevlid gibi türlerin de en önemli öğesi , doğaçlamadan yapılmasıdır )
Doğaçlama ise, genel çizgileriyle önceden tasarlanmış bir müzik kurgusunun, seslendiricinin içine doğduğu şekilde, çalarak ya da söyleyerek kurgunun ayrıntılarını seslendirmesi olup, seslendirme bittiğinde doğaçlama da sona erer Bir başka deyişle, doğaçlama, taksim süresince devam eder
(Çalgısal doğaçlama, batıda geçmişten bu yana varolduğu halde, sözel doğaçlama batıda yoktur Batıda ilk doğaçlamalar, ortaçağ sonlarında kilise müziğinde görülmekte olup, günümüze değin;ezgisel, uygusal ve ritmsel bir bütünlük içinde süregelmiş, günümüzde ise, caz türünde ve bale çalışmaları sırasında eşlik çalgısı olan piyanoda, gerek caz türünü belirleyen bir temel öge olarak, gerek bale çalışmalarının yapılmasında bir zorunluluk olarak varlığını korumuştur Batıda;Bach(1685-1750), Mozart(1756-1791), Beethoven(1770-1827) ve Lizat (1811-1886) gibi besteciler, doğaçlamalarıyla da ün kazanmış olup, arya ve konçertolarda varolan kadanslardan bazıları doğaçtan seslendirilir )
Dolayısıyle , taksim olarak adlandırdığımız tür, doğaçlamanın bitişiyle oluşur Yani, taksim, doğaçlamanın başlamasıyla bitişi arasında yer alan ezgisel bir bütündür
Taksim’in bir diğer ögesi ise, makamsal oluşudur Çünkü, taksim, çalgıyla yapılan makamsal doğaçlamadır
Makamsal ögesi dolayısıyla, taksim’i geleneksel taksim ve özgür taksim olmak üzere iki alt tür’e ayırmakta yarar vardır
GELENEKSEL TAKSİM
Makamın geleneksel anlatımı dikkate alınarak yapılan Taksim’e , geleneksel taksim denilir Bir makamın geleneksel anlatımı ise, makamın seyir yöntemi dediğimiz yöntemle açıklanmasıdır Bir makamın seyri ya da seyir yöntemiyle bir makamın açıklanması denilince de, o makamın kullandığı seslerin ve belirli seslerde yapılan belirli soluklanmaların(Bu soluklanmalara asma karar denilmektedir) önem derecesine göre ararda sıralanması, yani çekirdek ezgi’nin belirtilmesidir Dolayısıyla, makam seyrine uygun olarak yapılacak bir taksimde, yani, geleneksel bir taksimde, sözkonusu seslerin mutlaka belirtilmesi gerekir Bu ise, taksim sırasında doğaçlanması gereken ezginin ya da ezgilerin çekirdeğinin önceden bilinmesidir ki, bu durumda taksim yapan kişinin, yalnızca, önceden bildiği çekirdek ezginin süslenmesini doğaçlaması yeterli olur
Çekirdek ezgi’nin önceden bilinmesi, bir başka deyişle, bilinen makam seyrine uygun olarak taksim yapılması, çalıcının , aynı makamda yapmış olduğu taksimlerin birbirlerinden farksız olmasına neden olur Hatta, aynı makamda değişik kişilerin yaptığı geleneksel taksimler dahi, çekirdek ezgiler daha önceden belli olduğu için, mutlaka birbirlerine benzerler Bu tür geleneksel taksimleri birbirlerinden farklı kılan tek öge, aynı çekirdek ezginin değişik örgüler içinde bezenmesidir ki, bu farklılık da, yalnızca, geleneği bilen bir kişi tarafından ve ancak, dikkatli bir işitme ile anlaşılabilir Yani, geleneksel taksim özgün değildir
Eski “edvar”larda da, taksim sırasında seyre uyulması gerektiği özellikle belirtilmiştir Örneğin ; Kantemiroğlu(1673-1723), edvarında;makam açıklamalarını verdikten sonra, “taksim yapmak istendiğinde, tarifimiz üzere hareket edilirse müzik hazinesine sahip olunabilsin ve gönlün dilediği şekilde, mücevherlerle, altın kakmalarla süslü nağmeler ortaya koyabilsin ve o nağmeler, müzik kurallarına uygunlukları, hoşa giden düzenleri, cana yakın yürüyüşleri ile işitme duygusuna etki etsin ve beğenilsin ” Diyerek, taksimin, anlatılmış makam seyirlerine uyularak yapılması gerektiğini, ancak bu şekilde güzel bir taksimin oluşabileceğini ve dinleyenleri etkileyebileceğini vurgulamıştır
Hızır Ağa (1725 ?-1795 ? ) da, taksim sırasında “makam seyrinden zevk alınabilmesi için üstâd, hüseyni’nin edasını ve havasını biraz gösterdikten sonra ” diyerek , taksimde seyrin önemini belirtmiştir
Abdülbâki Nasır Dede’nin (1765-1821), edvarında belirttiği taksim örneğini kendi kitabına aktaran Haşim Bey (1815-1868) ‘in yanında, günümüz kuramcılarından ve çalıcılarından birçok kişi de , taksim açıklamalarında seyir’e uyulması gerektiğinden sözetmişler ve yaptıkları taksimlerde, makam seyirlerine uymuşlardır Sonuç olarak, geleneksel taksimin yapılabilmesinin, ancak, makam seyirlerine uyulması ile gerçekleşebildiğini ve bu tür taksimlerde, özgünlük ögesinin yok denecek kadar az olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz
ÖZGÜR TAKSİM:
Geleneksel makam seyirlerine uyulmadan, yalnızca, makamı oluşturan üç temel öge olan aralık-güçlü ve durak ögelerini dikkate alarak yapılan taksime denilir Bu tür taksimler tümüyle özgün birer yaratı olup, kişinin doğaçlamasıyla ilgili tüm yetenek ve becerisi taksime yansır Aynı makamda, aynı kişi tarafından yapılsa dahi , taksimler arasında mutlaka farklılık olur
Özgür taksim yapılabilmesinin önemli koşulu, geleneksel taksimin nasıl yapılacağının bilinmesidir Gerek eski edvarlarda, gerek günümüzde yapılan taksim tanımlarının tümünde bulunan ortak yan, taksimin mutlaka usûlsüz oluşudur Örneğin edvarında, İran’da taksimin usûllü olduğunu belirten Kantemiroğlu (1673-1723),
“fakat Anadolu müzikçileri arasında, bu tür kalıplı taksim makbul sayılmaz, müzik dairesinin dışında bırakılır Niçin bırakıldığını soranlara da şu kanıtı gösterirler:Gerek beste, gerek kâr ve nakış, gerek peşrev ve semâi, usûle bağlı olmaları bakımından bestecilerin bilim gücünü ortaya koyarlar Taksim nağmesi ise, müzikçinin kendi gücünü ortaya koymasına yarar Öyle ki, müzikçi, bilim gücüyle, o anda bir bileşim ortaya çıkaracak ve kendine mahsus, işitilmedik, yepyeni bir nağme bulacaktır ” diyerek, taksimin Türklerde usûlsüz olduğundan ve bunun yararlarından sözetmekte, daha sonra da taksimin tanımını yaparken, “okunacak bestenin makamına , fakat usûle bağlı olmayan güzel ve hoş bir ezgidir ” diyerek, taksimin usûsüz bir tür olduğunu tekrar vurgulamaktadır
Günümüzde de , taksimin usûlsüz olduğu hakkında bir görüş birliği vardır Söz gelimi, Ekrem Karadeniz(1904-1981) taksim için “güfte ve usûlden bağımsız”, Feridun Darbaz “serbest tartılarla”açıklamasıyla taksimin usûlsüz olduğunu vurgulamışlardır
Rast Taksim, Hicaz Taksim, Sûz-idil Taksim gibi, bitirilen makamın adıyla anılan taksim, genel olarak bir, bazen de birden fazla çalgıyla yapılabilir Her iki durumda da doğaçlanan ezginin tek sesli olmasına karşın, bazen, solo yapanın, çalgısıyla ezgiyi doğaçlarken, pest ya da tizde, doğaçladığı ezgiye başka seslerle eşlik etmesi ya da solo yapanın dışındaki diğer bir çalgı veya çalgılar tarafından eşlik edilmesi yoluyla oluşturulan basit iki seslilik, taksime bir renk ve zenginlik katar Bu nedenle taksimi, eşlikli taksim ve eşliksiz taksim olarak iki alt türe ayırmak gerekir
Eşliksiz Taksim:
Doğaçlama sırasında, asıl ezgiyi besleyecek seslerin ya da karşı ezgi’nin(karşı ezgi, kontrapunt ya da kontrpuan olarak da bilnmektedir )taksim yapan kişi ya da diğer çalıcılar tarafından duyurulduğu taksim türüdür
Eşlikli Taksim:
Bu taksim türü, doğaçlanan asıl ezgiye eşlik amacıyla, ya taksim yapan kişi tarafından, ya da başka çalgı veya çalgılar tarafından devam eden seslerin veya karşı bir ezginin duyurulması ile oluşturulur Eşlik, usûllü ya da usûlsüz olabilir Bu nedenle, eşliğin niteliği gözönüne alınarak , eşlikli taksimi “eşliği usûllü taksim ve eşliği usûlsüz taksim” olmak üzere ikiye ayırabiliriz
a)Eşliği usûllü taksim:
Eşliği usûllü taksimler;çiftetelli, oyun havası v b formlar içinde yapılır Gerek fasılların sonunda zaman zaman seslendirilen, oyunhavalarının , gerek başlıbaşına oyunhava eserlerinin arasında, ritmi korumak ve sürdürmek amacıyla, taksim yapan kişi ya da çalgı veya çalgılar tarafından gerçekleştirilir
Eşlik sırasında usûl bir ritm çalgısı tarafından duyurulacaksa, bu durumda istenilen usûl, taksim yapacak kişi tarafından ritm çalgısını çalana bir veya iki kez ezgisel olarak duyurulur Buna usûl vermek denilir Ritm çalgısı usûlü vurmağa başlayınca, taksim yapacak kişi, usûlün bir ya da iki kez duyurulmasından sonra, ölçü başında taksime başlar ve usûlsüz olarak doğaçlamayı gerçekleştirir Taksim yapan, bazen durak ya da güçlü seslerinde taksime ara vererek, çok kısa süre usûllü ezgi de doğaçlar Daha sonra yine taksime döner Bu tür eşliği usûllü taksimlere çeşitli eğlence yerlerinde rastlamak mümkündür
Eşliği usûllü taksimde usûl, ezgisel olarak da duyurulabilir Bu tür eşliğe, usûllü dem de denilebilir Kânun ve Piyano dışında kalan çalgılardan biri ile yapılan bir taksimin usûlle eşliği sırasında, usûlün ezgisel olarak duyurulabilmesi için, mutlaka başka çalgı ya da çalgılara gereksinme vardır (Bilindiği gibi Kânun veya Piyanoda bir elle asıl ezgi seslendirilirken, diğer elle eşlik yapma olanağı vardır )
Usûlün ezgisel olarak duyurulması, genel olarak iki yolla gerçekleştirilir:
Birinci yol, hangi makamda taksim yapılıyorsa, o makamın güçlü ve durak sesleri ilgili ritm içinde duyurulur ve sürekli tekrarlanır
İkinci yol ise, makamın sesleriyle oluşturulmuş ve usûlün başlangıcından bitişine kadar devam eden bir motifin sürekli yinelenmesiyle gerçekleştirilir Günümüzde, bu tür eşlikle ilgili olarak birkaç kalıp motif kullanılmakta, özgün olanına çok az rastlanmaktadır (Özellikle gazellerde bu tür kalıp motifler kullanılmakta olup, bunun yanında halk mûsikîmizde bazı uzunhavalarda bu tür eşlik vardır )
Bazen, bir şarkının içinde, besteci tarafından gazel tarzında yazılmış usûlsüz bölümlerin altına, eşlik amacıyla sürekli yinelenen motifler de yazılmış olup, bazen de herhangi bir şarkı arasında doğaçtan söylenen gazellere usûllü eşlik yapıldığı görülmektedir (Sadi Hoşses’in Kürdilihicazkâr makamındaki
“Yıldızlı Semalardaki Haşmet Ne Güzel şey” adlı şarkının meyanında olduğu gibi)
b)Eşliği Usûlsüz Taksim:
Eşlik sırasında, taksim yapılan makamın durak ya da güçlü seslerinden birini, asıl ezginin gidişine uygun olarak sürekli duyurmayla gerçekleştirilir Eşlik sırasında, asıl ezgiden pest taraftaki sesler duyuruluyorsa, bir başka deyişle, eşlik, bir sürekli Bas(asıl ezgiye eşlik amacıyla ezginin altına yazılan bas partisi)niteliğine sahipse, bu tür eşliği usûlsüz taksime dem’li taksim , yapılan eşliğe de dem tutmak denilir
Dem’li taksim , Mûsikîmizde yapılan en eski eşlikli taksim türü olup, büyük bir olasılıkla, Mevleviliğin oluşmağa başladığı dönemde ve Mevleviliğin en önemli ögelerinden biri olan Semâ adı verilen törensel dans’a yapılan eşlik nedeniyle 13 y y ’dan başlamak üzere oluşturulmuştur Bunun yanında, eski edvarlarda da bu taksim türünün yapıldığına rastlamaktayız Örneğin , Hızır Ağa (1725 ?-1795 ?) Dem Tutmak olarak belirttiğimiz deyim yerine, edvarında Aheng tutmak deyimini kullanmış ve taksimle ilgili açıklamasını yaparken, “iki sazendeden biri taksime başlayınca, diğerinin dügâh aheng tutması kuşkusuzdur ” diyerek Dem’li taksimin varlığından söz etmiştir
18 yüzyılda yaşamış Fonton ise, eserinde , “İcraya taksim adı verilen ve çalınacak eserle aynı tonda olması gereken bir fanteziyle başlanır Çalınacak esere bir tür geçiş olan bu parça, bir tek süslemeyle bezenmiş saatlerce sürebilen taksimler müzikçi tarafından çalınırken, konsere iştirak eden diğerleri, sürekli olarak taksimin dayandığı kadar sesini çalarak bir tür basso continou(sürekli bas) oluştururlar ” Şeklindeki açıklamasıyla, Dem’li taksimin varlığından söz etmiştir
Dem’li taksim, bir tek çalgı tarafından da oluşturulabilir Bunun için taksim yapanın çaldığı çalgı ve müzik hakkındaki bilgi ve becerisinin yeterli olması gerekir Tulum, zurna gibi çalgıların dışında kalan tüm üflemeli çalgılar hariç, diğer bütün çalgılarda tek kişi tarafından dem’li taksim yapılabilir
Günümüzde taksim sırasında dem tutmak, bir başka deyişle dem’li taksim, programlı konserlerin arasında, taksim yapanın zamanının bittiğini belirtme amacıyla ve taksim için ayrılan sürenin bitimine doğru, diğer çalgılar tarafından özellikle yapılabilir Amaç, taksim yapana, kendisine ayrılan sürenin bittiğini dem tutarak hatırlatmaktır
Bunun yanında, Tasavvuf Mûsikîsi’nde de en çok kullanılan taksim türlerinden biri, dem’li taksimdir
Taksim’in birkaç çalgı ile birlikte yapılmasına, ortak taksim denilir (sohbet de denilmiştir ) Doğaçlamanın en zor olduğu bu taksimde, diğer çalgılar karşı ezgi doğaçlayabileceği gibi dem de tutabilirler
Gerek eşliği usûllü ve gerek eşliği usûlsüz taksimlerde, basit de olsa bir-iki seslilik ya da çok seslilik oluştuğundan, bu taksim türleri, eşliksiz taksime göre işitsel açıdan daha doyurucudur
Geçmişte ve günümüzde en önemli bir tür olarak kabul edilen Taksim, eski kaynaklarda, özellikle fasıl başlamadan önce yaratılan bir tür olarak belirtilmektedir Önceden de değindiğimiz Kırşehirli Yusuf’un (15 y y )edvarında, nevbet-i mürettep seslendirmesinden önce mutlaka taksim yapıldığı yazılıdır Bu olgu, aynı şekilde Seydi’nin edvarında da açıkça belirtilmiştir Evliya Çelebi (1611-1682) ise, def çalarak yaptığı faslın başında segâh makamında taksim yaparak, geleneğe uymuştur Özellikle Kantemiroğlu (1673-1723), faslın, hanende faslı ve sazende faslı olarak ikiye ayrıldığını ve her iki faslın başında da taksim yapılması gerektiğini, ayrıca sazende faslının sonunda da taksim yapılması gerektiğini özellikle vurgulamıştır
Fonton’un “İcraya taksim adı verilen fanteziyle başlanır ” sözleriyle vurguladığı fasıl öncesi taksim yapılması geleneği, 19 y y ’ın ikinci yarısından başlamak üzere yavaş, yavaş ortadan kalkmış ve fasıl türü içinde, yalnızca aralarda taksim’e yer verilir olmuştur
İşte, herhangi bir faslın ya da koro veya solo olarak seslendirilecek aynı makamdaki eserlerin başında, arasında veya sonunda yapılan taksimler, değişik adlarla anılırlar Bu taksim türleri şunlardır:
GİRİŞ TAKSİMİ:
Bir fasıla, ya da solo veya koro eserine başlamadan önce, seslendirilecek eserlerin makamına işitsel duyumu koşullandırmak amacıyla yapılan taksime denir (Günümüzde , fasıl başlarında artık giriş taksimi yapılmamakta, doğrudan doğruya peşrev ile fasla başlanmaktadır )
ARA TAKSİMİ:
Bir faslın ya da koro veya solo programın arasında yapılan taksim olup, fasılda, ritmsel gidişin canlanmağa başladığı semâi, curcuna gibi usûllerle bestelenmiş eser öncesi, koro veya solo programda ise aynı amaçla ya da programa duyumsal bir renk katma amacıyla yapılır
Mevlevi törenlerinde yapılan seslendirmelerde, Nât’la Âyinişerif arasında yapılan ara taksime ise Baş Taksim ya da Post Taksimi denilir Post taksimi ya da baş taksim, mutlaka, âyinişerif’in makamında doğaçlanır Dem’li taksimdir
SON TAKSİM:
Eskiden fasıl sonlarında yapılan bir taksim türü idi Günümüzde ise, yalnızca Mevlevi törenlerinde , âyinişerif’in ardından seslendirilen son peşrev ve yürük semâi’nin ardından yapılan taksime verilen ad olup, taksim yapanın isteğine bağlı olarak, herhangi bir makamda bitirilebilir Son düzenleyen Safi; 22 Aralık 2015 00:35
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.