Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
06:11, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cuma, 05 Aralık 2025 - 06:11
Arama
MaviKaranlık Forum
Osmanlı Türkçesi Sözlüğü (Osmanlıca - Türkçe Sözlük)
-
Tek Mesaj #5
HANDSOME
VIP
☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
19 Aralık 2011
Mesaj
#5
VIP
☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
M
(Devam)
mütâ: haram nikah.
mütabaat: uyma.
mütahaccir: taşlaşmış.
mütâlââ: inceleme, düşünme, okuma.
mütâlââgâh: inceleme yeri.
mütâlî: inceleyen.
mütâreke: anlaşma.
müteaccib: şaşıp kalan.
müteaccibane: şaşıp kalırcasına.
müteaddi: sataşan.
müteaddid: birçok, birkaç, adetli, sayılı.
müteaffin: kokuşan.
müteafir: birbirinden nefret eden.
müteahhid: işi üzerine alan.
müteahhir: sonraki.
müteahhirîn: sonrakiler.
müteâkib: takip eden, izleyen.
müteâkiben: hemen arkasından, peşi sıra, daha sonra.
müteâl: yüce.
müteallik: alâkalı, ilgili.
müteallikat: alâkalılar, ilgililer, yakınlar, akrabalar.
müteanik: birbirinin boynuna sarılmış durumda olan.
müteannid: inat eden, direnen.
mütearife: açıkça bilinen.
müteassıb: aşırı taraftar, mutaassıb.
müteassife: hak yoldan sapan.
müteassir: zor.
müteavin: yardımlaşan.
müteazzir: zor, özürlü.
mütebâdir: birdenbire akla gelen.
mütebahhir: derya gibi ilmi olan büyük âlim.
mütebahhirin: deryalar gibi geniş ilim sahibi âlimler.
mütebâid: uzaklaşan.
mütebâkî: geri kalan kısım.
mütebâriz: açığa çıkan.
mütebasbıs: yaltaklanan.
mütebâyin: uymaz, zıt, aykırı.
mütebeddil: değişen, değişken.
mütebessim: gülümseyen.
mütecâhil: bilmez görünen.
mütecâhir: açıktan günah işleyen.
mütecânis: cinsi aynı olan.
mütecâviz: saldıran, haddini aşan.
mütecâvizane: tecavüz edercesine, saldırırcasına.
mütecebbir: cebreden, zorba, zorlayan.
müteceddid: yenilenen.
mütecelli: görünen, beliren.
mütecerrid: tecerrüt etmiş, soyutlanmış.
mütecessid: cesetlenen.
mütecessim: cisimlenen.
mütecessis: gizlice araştıran.
mütecezzi: parçalanan.
mütedâhil: iç içe olan.
mütedâir: dolayı, için, üzerine.
mütedâvil: ellerde dolaşan, kullanılan.
mütedenni: gerileyen.
mütederric: derece derece ilerleyen.
mütedeyyin: dinli, dindar.
müteeddib: edeplenen.
müteeddibe: edep kazanmış, terbiyeli.
müteehhil: evli, evcilleşen.
müteellim: acı duyan.
müteellimane: acı hissedercesine.
müteemmil: derin derin düşünen.
müteessif: üzüntülü.
müteessifane: üzülürcesine.
müteessir: etkilenen, üzülen.
müteessirâne: üzüntü duyarak, etkilenerek.
müteevviğ: ağa olmaya çalışan.
müteezzi: incinen.
mütefârık: ayrı ayrı.
mütefâvit: çeşitli, farklı.
mütefekkir: düşünen, fikir üreten.
mütefekkirâne: düşünerek.
mütefelsif: filozoflaşmış, felsefe ile fikri bulanmış.
mütefennin: fen adamı.
müteferrik: ayrı ayrı, parça parça.
müteferrikan: ayrı ayrı bir hâlde.
mütefeyyiz: feyizlenen, manen gıdalanan.
mütegallib: zor kullanarak galip gelen, zorba.
mütegallibe: zorba.
müteganni: ırlayan.
mütegannim: koyun şeklinde görünen, ganimetçi.
mütegayir: birbirine zıt.
mütegayyir: başkalaşan, değişken.
mütehaccir: taşlaşmış.
mütâlââ: inceleme, düşünme, okuma.
mütâlââgâh: inceleme yeri.
mütâlî: inceleyen.
mütâreke: anlaşma.
müteaccib: şaşıp kalan.
müteaccibane: şaşıp kalırcasına.
müteaddi: sataşan.
müteaddid: birçok, birkaç, adetli, sayılı.
müteaffin: kokuşan.
müteafir: birbirinden nefret eden.
müteahhid: işi üzerine alan.
müteahhir: sonraki.
müteahhirîn: sonrakiler.
müteâkib: takip eden, izleyen.
müteâkiben: hemen arkasından, peşi sıra, daha sonra.
müteâl: yüce.
müteallik: alâkalı, ilgili.
müteallikat: alâkalılar, ilgililer, yakınlar, akrabalar.
müteanik: birbirinin boynuna sarılmış durumda olan.
müteannid: inat eden, direnen.
mütearife: açıkça bilinen.
müteassıb: aşırı taraftar, mutaassıb.
müteassife: hak yoldan sapan.
müteassir: zor.
müteavin: yardımlaşan.
müteazzir: zor, özürlü.
mütebâdir: birdenbire akla gelen.
mütebahhir: derya gibi ilmi olan büyük âlim.
mütebahhirin: deryalar gibi geniş ilim sahibi âlimler.
mütebâid: uzaklaşan.
mütebâkî: geri kalan kısım.
mütebâriz: açığa çıkan.
mütebasbıs: yaltaklanan.
mütebâyin: uymaz, zıt, aykırı.
mütebeddil: değişen, değişken.
mütebessim: gülümseyen.
mütecâhil: bilmez görünen.
mütecâhir: açıktan günah işleyen.
mütecânis: cinsi aynı olan.
mütecâviz: saldıran, haddini aşan.
mütecâvizane: tecavüz edercesine, saldırırcasına.
mütecebbir: cebreden, zorba, zorlayan.
müteceddid: yenilenen.
mütecelli: görünen, beliren.
mütecerrid: tecerrüt etmiş, soyutlanmış.
mütecessid: cesetlenen.
mütecessim: cisimlenen.
mütecessis: gizlice araştıran.
mütecezzi: parçalanan.
mütedâhil: iç içe olan.
mütedâir: dolayı, için, üzerine.
mütedâvil: ellerde dolaşan, kullanılan.
mütedenni: gerileyen.
mütederric: derece derece ilerleyen.
mütedeyyin: dinli, dindar.
müteeddib: edeplenen.
müteeddibe: edep kazanmış, terbiyeli.
müteehhil: evli, evcilleşen.
müteellim: acı duyan.
müteellimane: acı hissedercesine.
müteemmil: derin derin düşünen.
müteessif: üzüntülü.
müteessifane: üzülürcesine.
müteessir: etkilenen, üzülen.
müteessirâne: üzüntü duyarak, etkilenerek.
müteevviğ: ağa olmaya çalışan.
müteezzi: incinen.
mütefârık: ayrı ayrı.
mütefâvit: çeşitli, farklı.
mütefekkir: düşünen, fikir üreten.
mütefekkirâne: düşünerek.
mütefelsif: filozoflaşmış, felsefe ile fikri bulanmış.
mütefennin: fen adamı.
müteferrik: ayrı ayrı, parça parça.
müteferrikan: ayrı ayrı bir hâlde.
mütefeyyiz: feyizlenen, manen gıdalanan.
mütegallib: zor kullanarak galip gelen, zorba.
mütegallibe: zorba.
müteganni: ırlayan.
mütegannim: koyun şeklinde görünen, ganimetçi.
mütegayir: birbirine zıt.
mütegayyir: başkalaşan, değişken.
mütehaccir: taşlaşmış.
mütehâcim: saldıran.
mütehakkık: doğrulanan.
mütehakkim: hükmeden, zorba.
mütehakkimane: hükmedercesine, zorlayarak.
mütehâlif: birbirine karşı, uymaz.
mütehallik: huy edinen.
mütehammil: yüklenen, dayanan, tahammül eden.
mütehammilâne: tahammül ederek, dayanarak.
mütehammir: ekşiyen, mayalanan.
müteharri: araştıran.
müteharrik: hareket eden.
müteharrike: hareketli.
mütehassıl: meydana gelen.
mütehassıs: uzman, işin ustası.
mütehassir: hasret çeken, özleyen.
mütehassirane: özleyerek, hasret çekerek.
mütehassis: duygulanan.
mütehavvif: korkan.
mütehavvil: değişen, değişken.
mütehayyel: hayâl edilen.
mütehayyer: şaşılacak.
mütehayyil: hayâl kuran.
mütehayyir: şaşmış, şaşırmış.
mütehayyiz: yer tutan.
mütehevvisane: heveslenerek.
müteheyyic: heyecanlı.
mütekabil: karşılıklı.
mütekabile: karşılıklı olan.
mütekaddim: önceki.
mütekaddimin: öncekiler.
mütekaid: emekli.
mütekalkıl: deprenen, sarsılan.
mütekallid: bir görevi üzerine alan ve yapan.
mütekâmil: olgun.
mütekâsil: tembel, üşenen.
mütekatı: kesişmiş, kesik kesik.
mütekebbir: büyüklenen, büyüklük taslayan.
mütekebbirane: kibirlenerek, büyüklenerek.
mütekeffil: kefil olan.
mütekellif: külfetli, zorlu.
mütekellim: söyleyen, konuşan.
mütekellimane: konuşarak, söz söylercesine.
mütekellimimaalgayr: başkaları adına da konuşan.
mütekellimîn: îman konularındaki âlimler.
mütekellimivahde: sadece kendi adına konuşan.
mütekerrir: tekrarlanan.
mütekeyyifane: keyiflenerek.
mütekkeffil: kefil olan.
mütelebbis: giyinmiş.
mütelemmi: parıldayan.
mütelevvin: renk değiştiren.
mütelezziz: lezzet duyan.
mütelezzizane: lezzet alarak.
mütemadi: devamlı.
mütemadiyen: devamlı, sürekli.
mütemasil: benzer, eş.
mütemayil: meyili, taraftar.
mütemayiz: ayrı, seçkin.
mütemeddin: medenileşmiş.
mütemehhil: büyüyüp gelişmek için zamana ihtiyacı olan şey.
mütemekkin: yerleşen.
mütemerkiz: merkezleşmiş.
mütemerrid: inat eden, direnen.
mütemerridane: direnircesine.
mütemessik: sımsıkı yapışan.
mütemessil: benzeyen, sûretlenen.
mütemmim: tamamlayan.
mütenâfir: birbirinden nefret eden.
mütenâhi: tükenen, biten.
mütenaîm: nimetlenen.
mütenâkıs: noksanlaşan.
mütenâkız: birbirine zıt.
mütenâsık: dizili, birbirine uygun biçimde.
mütenâsib: uygun, birbirine yakışan.
mütenâvil: yiyen.
mütenâzır: simetrik.
mütenazilen: inerek, inmekle.
mütenebbih: uyanmış.
müteneccis: pislenmiş.
mütenevvi: türlü, çeşitli.
mütenevvir: nurlanan.
mütenezzih: tenzih eden.
mütenneffir: nefret eden, tiksinen.
müterâdif: eş anlamlı.
müterâfık: arkadaşlık eden.
müterakim: birikmiş.
müterakki: yükselmiş.
mütercim: tercüme eden.
mütereddi: soysuzlaşmış.
mütereddit: tereddüt eden, kararsız.
müterennim: şarkı söyleyen.
müterettib: sıralı, rütbeli.
mütesâdif: rastlayan.
mütesâfile: alt alta gelen.
mütesâide: yükselen.
mütesallib: katılaşmış.
mütesânid: dayanan.
mütesânidane: dayanırcasına.
mütesâvi: eşit, denk.
müteselli: teselli bulan.
müteselsil: zincirleme.
müteselsilen: zincirleme olarak.
müteşââb: şubelere ayrılan.
müteşâbih: birbirine benzer, mânâsı kapalı âyet ve hadîs.
müteşâbihât: edebî sanatlarla ifade edilmesi sebebiyle mânâsı kapalı olan sözler, âyet ve hadîsler.
müteşâbike: birbirine girmiş, örgülenmiş, karışık.
müteşâib: şubelenen, kollara ayrılan.
müteşâkil: şakelce benzer.
müteşebbih: benzeyen.
müteşebbis: teşebbüs eden, işe girişen.
müteşekki: sızlanan, şikayetçi.
müteşekkil: şekillenmiş, oluşmuş.
müteşekkir: şükreden, teşekkür eden.
müteşekkirâne: şükrederek, teşekkür edercesine.
müteşeyyih: şeyhlik taslayan.
mütetâbık: birbirine uygun olan.
mütetâbıkan: birbirine uyarak.
mütetahhir: temizlenen.
mütevafık: birbirine uyan.
mütevaggıl: bir işle pek fazla meşgul olan.
mütevahhiş: ıssız, kimsesiz, korkutucu, ürkütücü.
mütevakkıf: bağlı olan.
mütevâkki: sakınan.
mütevâli: devamlı.
mütevâtir: yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun bir olay hakkında verdikleri kesin haber.
mütevâtiren: kesin ve şüphesiz bir haber olarak.
mütevattın: vatan edinmiş.
mütevâzı: alçakgönüllü, tevazu sahibi.
mütevâzıane: alçakgönüllü bir biçimde.
mütevâzî: vezinli, tartılı.
mütevâzin: tartıları aynı olan.
müteveccih: yönelik, yönelen.
müteveccihen: yönelerek.
müteveffa: vefat etmiş, ölmüş.
mütevehhim: kuruntulu.
mütevekkil: vekil eden, tevekkül eden.
mütevekkilane: tevekkül edercesine, Allaha güvenerek.
mütevelli: vakıf idarecisi.
mütevellid: doğan, ortaya çıkan.
mütevessî: genişleyen.
müteyakkız: uyanık.
mütezâhim: kalabalıktan sıkıntı çeken.
mütezâyid: artan.
mütezellil: alçalan, zillete katlanan.
mütezellilâne: zelil olarak, alçalarak, zilletini bilip göstererek.
mütezelzil: sarsılan.
mütezelzile: sarsılmış.
mütezeyyin: süslenen.
mütezeyyine: süslenmiş.
müttaki: günahtan çekinen, takva sahibi.
müttebi: tabi olan, uyan.
müttefekunaleyh: üstünde birleşilen mesele.
müttefik: birleşmiş, kendisiyle birleşilen kimse.
müttefikan: hep birlikte.
müttefikane: birleşerek.
müttehem: suçlanan.
müttehid: birleşmiş, kaynaşmış.
müvazi: aynı ağırlıkta, denk, eşit.
müvekkil: vekil tayin eden.
müvellid: doğuran.
müvellide: doğuran, meydana getiren.
müvellidülhumûza: oksijen.
müvellidülmâ: hidrojen.
müverrih: tarihçi.
müvessî: genişlettiren.
müvesvis: vesvese veren.
müvezzi: dağıtıcı.
müvvellide: doğurtan.
müyesser: nasip olma.
müyul: meyiller, yönelmeler.
müzafünileyh: belirtili isim tamlamasında belirtilen isme denir.
müzâheme: sıkışıklık.
müzâhemet: karşılıklı olarak sıkıntı ve zahmet verme.
müzâheret: koruma, yardım.
müzâhir: koruyan, yardımcı.
müzahref: süprüntü, dışı süs içi pis şey.
müzahrefât: süprüntüler, dışı süs içi pis şeyler.
müzahrefiyet: dışı süs içi pis olma, fıtri olmama, yapmacık.
müzâkere: bir konuyu anlamak için karşılıklı konuşma, ders çalışma.
müzâyaka: darlık, yokluk.
müzâyede: artırma, satış.
müzdad: artırılmış, çoğaltılmış.
Müzdelife: Kâbede mukaddes bir yer.
müzehheb: yaldızlı.
müzehher: çiçekli.
müzehhib: yaldızcı.
müzekkâ: temizlenmiş.
müzekker: erkek.
müzekki: temizleyen, ıslah eden.
müzekkir: hatırlatan.
müzevver: uydurma, düzme.
müzevvir: yalancı, arabozucu.
müzeyyen: süslü.
müzeyyenât: süslüler.
müzeyyene: süslü, süslenmiş.
müzeyyifane: tezyif ederek, aşağılayarak.
Müzeyyin: süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.
müzhir: gösterici.
müzîc: taciz eden, rahatsız eden.
müzil: izale eden, gideren.
Müzill: indiren, alçaltan, zillete düşüren, Allah.
müzmahil: perişan olmuş, dağılmış.
müzmin: yerleşmiş, eski.
müznib: günahkâr.
müznibîn: günahkârlar.
---------------
N
nâ: olumsuz yapan ön ek.
naarât: naralar, gürlemeler.
naat: Peygamberimizi övmek için yazılan şiir.
nabız: atardamarın vuruşu.
nâbit: yerden biten.
nâbüdü: biz ibadet ederiz.
nâcî: kurtulan.
nâçiz: değersiz.
nâdân: cahil, haddini bilmez.
nâdide: az bulunur, değerli.
nâdim: pişman.
nâdir: az bulunan.
nâdirât: az bulunanlar.
nâdire: nadir olan.
nâdiren: nadir olarak.
nâehil: işin adamı olmayan.
nafaka: geçim için gereken para.
nâfık: geçer akçe.
nâfî: faydalı.
nâfia: faydalı olan.
nâfile: isteğe bağlı ibadet, boş.
nâfiz: nüfuz eden, içe işleyen.
nâgâh: birdenbire.
nâğamât: nağmeler, ezgiler.
nâğme: ezgi.
nâhak: haksız.
nahîf: cılız.
nahîfe: cılız olan.
nahiv: dilbilgisinin konusu cümle olan kısmı.
nâhiye: belde.
nahl: balarısı.
nahnü: biz.
nâhoş: hoş olmayan.
nahr: boğazlama.
nâhu: öyle ise, şöyle ki, işte.
nahv: dilbilgisinin konusu cümle olan kısmı.
nahvî: nahivle ilgili.
nâib: vekil.
nâil: erişen, kavuşan.
nâiliyet: erişme.
nâim: uyuyan.
naîm: cennet, bolluk.
nâk: "lı, li, lu, lü" mânâsında son ek.
nâka: dişi deve.
nakarât: tekrar.
nakd: para.
nâkıs: noksan, eksik.
nakış: süs, bezek.
nakızeyn: iki zıt.
nâki: takva sahibi, günahtan arınmış.
nakîb: vekil.
nakil: nakletme, taşıma.
nâkil: nakleden, taşıyan.
nâkile: ileten.
nâkise: noksanlık, eksiklik.
nâkiz: nakzeden, çelişen.
nâkize: zıt olan.
nakkad: doğruyu yanlıştan ayıran kimse.
nakkaş: nakış yapan.
nakl: taşıma, nakil.
nakliyât: taşımalar.
nakliye: taşımayla ilgili olan.
naks: noksanlık, eksiklik.
nakş: nakış, bezek.
nakşetmek: nakışlamak, bezemek.
Nakşî: Nakşibendi tarikatına mensub olan.
Nakş–bendî: bir tarikat, bu tarikatı kuran zat.
nakz: bozmak, bir hükmü yok saymak.
nâlân: inleyen, sızlayan.
nâlâyık: lâyık olmayan.
nâle: inilti.
nâm: lâkap, ün, ad.
nâmâdud: sayısız.
nâmağlub: yenilmez.
nâmahrem: mahrem olmayan, nikâh düşen.
namaz: en mühim ibadet.
namazgâh: namaz kılınan yer.
nâmdâr: namlı, ünlü.
nâme: mektup.
nâmerd: korkak, alçak.
nâmeşrû: dine uymayan, yasak.
nâmi: büyüyüp gelişen.
nâmiye: büyüyen.
nâmus: ırz, ahlâklılık, kanun, melek.
nâmuskâr: namuslu.
nâmuskârâne: namusluca.
nâmusşikenâne: namusu kırarcasına.
nâmuvâfık: uygun olmayan.
nâmüsâid: elverişsiz.
nâmütenâhi: sonsuz.
namzed: namzet, aday.
nankör: iyilik bilmez.
nâpâk: temiz değil, kirli.
nâr: ateş, cehennem.
nâra: bağırma.
narh: resmî fiyat.
nârin: ince.
nâs: insanlar.
Nasâra: Hıristiyanlar.
nasâyih: nasihatlar, öğütler.
nasb: atama, dikme.
nâsezâ: lâyık olmayan.
nâsır: yardım eden.
nasib: nasip, kısmet.
Nâsibe: Haricilerden olan sapkın bir zümre.
nâsih: hükmünü kaldıran.
nasîh: öğütçü, nasihat eden.
nasihat: öğüt.
nâsir: nesir yazarı.
nasîr: zafere ulaştıran.
nâsiye: alın, yüz.
nasl: ok demiri.
nasr: yardım.
Nasrânî: Hıristiyan.
Nasrâniyet: Hıristiyanlık.
nass: kesin, tartışılmaz olan, âyet ve hadîs.
nassen: kesin olarak.
nasûh: kesin, halis.
nâş: tabuttaki ölü.
nâşâd: şâd olmayan, üzgün.
nâşî: dolayı.
nâşir: neşreden, yayan, yayıncı.
nâşize: kocasına üstünlük taslayan kadın.
natakte: söyledin.
nâtaman: tamamlanmamış.
nâtık: konuşan.
nâtıka: konuşabilme.
nâtuvan: kuvvetsiz, çaresiz.
nâvâkıf: bilmeyen, anlamayan.
nây: ney, ölüm haberi.
nâz: kendini ağıra satma.
nazâir: benzerler.
nâzan: nazlı.
nazar: bakış, görüş, göz değmesi.
nazaran: göre, bakarak.
nazarendaz: nazar eden, bakan.
nazargâh: bakış yeri, bakılan yer.
nazarî: henüz düşünce hâlinde olan.
nazariyât: kitabî bilgiler, görüşler, ispatlanmamış düşünceler.
nazariye: görüş, ileri sürülen fikir.
nâzdâr: nazlı.
nâzdârâne: naz edercesine.
nâzen: nazik, ince.
nâzenin: nazlı, ince, edalı.
nâzeninâne: nazlı nazlı.
nâzım: düzenleyen.
nâzır: nazar eden, bakan.
nazif: temiz.
nâzik: ince, kibar.
nâzikâne: nazikçe.
nâzil: nüzul eden, inen.
nazîr: eş, benzer.
nazîre: eşi, benzeri.
nazm: düzen, şiir, nazım.
nazmşiken: düzeni bozan.
nazzam: düzenleyen, dizen.
neâm: evet, olur.
neba: kaynak olma, fışkırma.
nebat: bitki.
nebatat: bitkiler.
nebatî: bitki ile ilgili, bitki cinsinden.
nebatiyet: bitki olma hâli.
nebê: haber.
nebeân: kaynayıp çıkma.
nebevî: peygamberle ilgili.
nebî: peygamber.
nebiyy: nebi, peygamber.
nebze: azıcık miktar.
necâbet: soyluluk.
necâset: pislik.
Necaşî: Habeş hükümdarı.
necât: kurtuluş.
neccinâ: bizi kurtar.
necib: soylu, asil, temiz.
Necid: Arabistanda bir bölge adı.
necim: yıldız.
necis: pis.
necisülayn: pisliğin ta kendisi.
necm: yıldız.
necmisakıb: karanlığı delen parlak yıldız.
nedâmet: pişmanlık.
nedâmetkârâne: pişman olurcasına.
nef: fayda.
nefaset: hoşluk, güzellik.
nefer: er, asker.
neferât: neferler, erler.
nefes: soluk.
neffâs: üfleyen.
nefh: üfleme.
nefha: esme, esinti, üfürük.
nefis: can, maddî arzuların kaynağı olup sınır tanımayan bir duygu.
nefisperest: nefsine aşırı düşkün olan.
nefisperver: nefsini seven.
nefisperverâne: nefsini severcesine.
nefiy: olumsuzluk, yok sayma, sürme, sürgün.
nefret: tiksinme.
nefretkârâne: nefret ederek, tiksintiyle.
nefrin: lânet.
nefs: can, kendi, istek duygusu, nefis.
nefsanî: nefsin hoşuna giden.
nefsaniyet: nefsine düşkünlük.
nefsî: nefisle ilgili, nefsim!
nefsiemmâre: insanı kötülüğe sürükleyen nefis.
nefsülemir: işin kendisi, hakikatı.
nefy: nefiy, yok sayma, sürme, sürgün.
nefyetmek: yok saymak, sürgün etmek.
nehâr: gündüz.
nehârî: gündüzcü.
nehiy: yasaklama.
nehr: nehir, ırmak.
nehrüssema: samanyolu da denilen yıldızlar kümesi.
nehy: nehiy, yasaklama.
nehyianilmünker: kötülükten sakındırma.
nekahet: hastalıktan sonraki zayıflık.
nekais: noksanlıklar.
nekâl: şiddetli azap.
Nekîr: kabirdeki sual meleklerinden biri.
nekkad: iyiyi kötüden ayıran.
nekre: belirsiz.
nema: artma, çoğalma, büyüme, uzama.
nemîme: söz taşıma.
neml: karınca.
nemmam: söz taşıyıcı.
Nemrud: dinsiz ve zâlim bir hükümdar, ülkesinin "ulu önder"i.
Nemrudane: Nemrut gibi.
nergis: bir çiçek.
nesc: dokuma, örme.
neseb: soy, sülale.
neseben: soyca, soy bakımından.
nesebî: soy yönünden, neseble ilgili olarak.
nesh: kaldırma, hükümsüz bırakma.
nesîm: hoşa giden rüzgâr.
nesir: düz yazı.
nesl: nesil, soy, kuşak.
neslen: nesil bakımından, soyca.
nesne: şey, tamlayıcı, tümleç.
Nesr: arş ve sema ile ilgili meleklerden biri.
nesr: nesir, düz yazı.
nessac: dokuyucu.
neşat: sevinç.
neşe: keyif, sevinç.
neşê: yeniden meydana gelme, dirilme.
neşebem: gece değilim.
neşêt: meydana gelme, çıkma.
neşîde: şiir.
neşir: yayım, dağıtım.
neşr: yayma, dağıtma, ölülerin mahşerde dirilip toplanmasından sonra yayılması.
neşretme: yayımlama.
neşriyât: yayınlar, yayıncılık.
neşter: ameliyat bıçağı.
neşv: yeşerme.
neşve: sevinç.
neşvünemâ: büyüme ve gelişme.
netâic: neticeler, sonuçlar.
netice: sonuç.
neûzübillah: Allaha sığınırız.
nev: çeşit, tür, yeni.
nevâ: ses, nağme, çekirdek.
nevâbit: bitkiler.
nevadir: az bulunanlar.
nevafil: isteğe bağlı ibadetler, nafileler.
nevahi: nahiyeler, taraflar, yanlar.
nevahî: nehiyler, yasaklar.
nevakıs: noksanlıklar, eksiklikler.
nevale: yiyecek içecek.
nevâmis: namuslar, kanunlar.
nevân: tür bakımından.
nevâz: okşayıcı, hoş ses.
nevâziş: okşayış.
nevbet: nöbet, sıra.
nevcivan: delikanlı.
nevha: ölüye sesli ağlamak, güvercin ötmesi.
nevi: tür, çeşit.
nevî: türle ilgili.
nevibeşer: insan cinsi, insanlık.
neviyet: aynı türden olma.
nevm: uyku.
nevmâlûd: uyku ile karışık.
nevmîd: ümitsiz, üzgün.
nevmiye: uyku ile ilgili.
nevnihâl: taze fidan.
nevresîde: genç, taze.
nevrûz: bahar başlangıcı.
nevvar: nurlu, aydınlık.
nevvare: aydınlatan.
nevzad: yeni doğmuş bebek.
ney: üflemeli bir çalgı.
neyyir: nurlu, parlak.
neyyirat: nurlular.
nez: can çekişme.
nezâfet: temizlik.
nezâhet: temizlik, incelik.
nezâir: benzerler.
nezâket: naziklik, incelik, zariflik.
nezaret: bakma, gözetme.
nezih: temiz, pak, hoş.
nezîr: korkutan, adak.
nezr: adak.
nezzâre: gözcü, seyirci.
nıkmet: şiddetli ceza, intikam alma.
nısf: yarı.
nısfıarz: yeryüzünün yarısı.
nısfıkutr: yarı çap.
nısfiyet: yarı olma, yarılık.
niâm: nimetler.
niâmât: nimetler.
nidâ: seslenme, ünleme, ünlem.
nidd: eş, misil, aynı.
nifak: içi dışı başka olma, inanır görünüp inanmama.
nifâs: lohusalık.
nigâh: bakış.
nigâr: resim, sevgili.
nihâd: huy, yaradılış.
nihaî: sona ait, sonuncu.
nihâl: fidan, taze.
nihân: gizli, saklı.
nihâyât: nihayetler, sonlar.
nihâyet: son.
nihâyetpezir: sona erme.
nihâyetsiz: sonsuz.
nikab: perde.
nikâh: meşru evlenme.
nikal: şiddetli işkence.
nikât: nükteler, incelikler.
nikbîn: iyimser.
Nil: Mısırda bulunan büyük bir nehir.
nîm: yarı.
nîmbedevî: yarı bedevi, yarı medeni.
nîmelvekil: ne iyi vekil!
nîmet: iyilik, ihsan, rızık.
nîmetdîde: nimet gören.
nîmetiyet: nimet oluş, nimetlik.
nîmetperverâne: nimet vermeyi severcesine.
nîmmanzum: yarı şiir.
nîmnurânî: yarı nurlu.
nîmresmî: yarı resmî.
nîmşeffaf: yarı saydam.
nîran: nurlar, ateşler.
nisâ: kadın, hanım.
nisab: zekat ölçüsü.
nisâen: kadın olarak.
nisâr: saçmak.
nisbet: ilgi, bağlantı, oran.
nisbeten: nisbetle, oranla, göre.
nisbî: diğerine göre.
niseb: nisbetler, oranlar, ölçüler.
nisyan: unutma.
nişân: iz, bellik.
nişâne: iz, alâmet, bellik.
nişîn: oturan.
niyâz: yalvarma, yakarış.
niyâzdâr: yalvaran.
niyet: kalbin bir işe yönelmesi.
niyeten: niyetçe.
nizâ: çekişme, kavga.
nizam: düzen, düzenlilik.
nizamât: nizamlar, düzenler, sistemler.
nizamnâme: düzen yazısı, düzenleme ile ilgili belge.
noksan: eksik.
noksaniyet: noksanlık, eksiklik.
nokta: benek, konu.
noktainazar: bakış açısı, görüş.
nota: özlü düşünce, not.
nöbetdâr: nöbetçi.
Nuh: tufan için gemi yapan büyük bir peygamber.
nukat: noktalar.
nukûd: nakitler, paralar.
nukuş: nakışlar, bezekler.
nur: ışık, aydınlık.
nurânî: nurlu, ışıklı.
nurâniyet: nurluluk, aydınlık.
Nurcu: Nur Risalelerini okuyan, yaşayan ve yayan kimse.
nurefşân: nur saçan.
nuristân: nur ülkesi, cennet.
Nurulenvar: nurlara nur veren Allah.
nurunâlânur: nur üstüne nur.
nush: nasihat, öğüt.
nusret: zafer için yardım.
nusûs: nasslar, kesin hükümler, âyet ve hadîsler.
nûş: içici, şerbet.
nûşe: şerbet içen, sevinçli.
nutfe: döl suyu, meni.
nutk: konuşma.
nutukhân: konuşmacı.
nübüvvet: nebilik, peygamberlik.
nübüvvetdârâne: peygamberlik şeklinde.
nübüvvetkârâne: peygamberce.
nücûm: yıldızlar.
nücûmperest: yıldızlara tapan.
nüfûs: nefesler.
nüfûs: nefisler.
nüfûz: içe geçme, sözü geçer olma.
nühas: bakır.
nühûset: uğursuzluk.
nüket: nükteler, ince mânâlar.
nükhet: koku.
nüks: geri dönme.
nükte: dikkat edilince anlaşılabilen ince mânâ.
nümâ: "gösteren, gözüken" mânâsında son ek.
nümâyan: görünen.
nümayiş: gösteri.
nümûne: örnek, model.
nümûnegâh: örneklerin bulunduğu yer.
nümüvv: büyüyüp gelişme.
nüsah: nüshalar, sayfalar.
nüsha: dualı kağıt, sahife, yazılı şey.
nüsûc: dokumalar.
nüşûr: yaymalar, dağıtmalar.
nüşûz: kadının kocasına itaat etmemesi.
nüşûze: asi kadın.
nüvat: nüveler, çekirdekler.
nüvaz: okşayıcı.
nüve: çekirdek.
nüvid: müjde.
nüvis: yazıcı.
nüzhet: neşe, eğlence, ferahlık.
nüzhetgâh: seyir ve eğlence yeri.
nüzûl: inme, iniş.
nüzûr: nezirler, adaklar.
---------------
Ö
ömr: ömür, yaşama.
örf: âdet, gelenek.
örfen: âdet bakımından, gelenekçe.
örfî: gelenekle ilgili, âdet olan.
örfî idare: sıkıyönetim.
agination:none'>örfünas: insanlar arasındaki genel anlayış.
öşrümişar: yüzde bir.
öşür: tek yıllık ürün veren buğday gibi mallardan alınan onda bir ölçüsünde zekât.
özür: geçerli bahane, kusur, eksiklik.
---------------
P
pâ: ayak.
pâdişah: ülkeyi idare eden devlet başkanı.
paha: değer, fiyat.
pâk: temiz.
pâkize: temiz olan.
pakt: andlaşma.
palaska: asker kemeri.
pan: "bütün, hepsi" mânâsında ön ek.
panislâmizm: islâm birliği ülküsü.
panzehir: zehire karşı ilaç.
papa: büyük papaz.
papaz: kilisenin önde gelen din adamı.
parafe: kısa imza.
paragraf: yazı bölümü.
pâre: parça.
paşa: general.
pâyân: son, uç.
paydos: dağılma, tatil.
pâye: rütbe, basamak, derece.
pâyidâr: kalıcı, kalımlı.
pâyimâl: ayak altında kalmış.
pâyitaht: başşehir.
peder: baba.
pederâne: baba gibi.
pehlivan: güreşçi.
pejmürde: dağınık.
penâh: sığınak.
perçem: kakül, zülüf.
perdâz: düzelten, yönlendirici.
perdebirûnâne: edep perdesini yırtarcasına, hayasızca.
perdedâr: perdeci, perdeleyen.
perest: taparcasına düşkün.
perestiş: aşırı düşkünlük, tapınış.
perestişkâr: tapınan.
perestişkârâne: taparcasına.
pergâr: pergel.
perîşan: dağınık.
perîşaniyet: dağınıklık.
pertevefşan: ışık saçan.
pervâ: çekinme, sakınma, korku.
pervâne: ışık etrafında dönen küçük kelebek.
pervâsız: korkusuz.
pervâz: uçuş.
perver: koruyan, besleyen, seven.
perverde: beslenmiş, korunmuş, sevilmiş.
pes: arka, geri, öyle ise.
pesend: beğenen.
pest: alçak, yavaş.
pestpaye: pespaye, alçak.
peşkeş: saçıp savurma.
pey: iz, art.
peyam: taze haber.
peydâ: var olan, açık, meydanda.
peygamber: ilâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
peygamberân: peygamberler.
peyk: uydu.
peyke: tahta sedir.
peymân: yemin.
peymâne: kadeh.
peyrev: izleyen.
pezir: "eden, edici, alan" mânâsında son ek.
pırlanta: işlenmiş elmas.
pırlantamisal: pırlanta gibi.
pinhan: gizli.
pîr: ihtiyar, öncü, şeyh.
pîrifâni: çok yaşlı kimse.
piş: ön.
pişdâr: öncü, önder.
pîşe: alışmış, huy edinmiş.
plân: tasarı.
polat: çelik, sert.
politika: siyaset.
post: tüylü hayvan derisi.
pot: falso, dokunaklı söz.
pota: bir çeşit tas.
poz: duruş.
pozisyon: durum.
pozitif: müsbet, ispatlı.
pozitivizm: gerçeğe erişmek için sadece deneye güvenen sapık felsefe.
pratik: uygulama.
prensip: düstur, ilke.
program: düzenli niyetler.
proje: tasarı, layıha.
propaganda: bir fikrin tanıtılması faaliyeti.
Protestan: Purut mezhebinden olan.
Protestanlık: Purutluk, Hıristiyanlıkta bir mezhep.
psikolog: ruh ilmiyle uğraşan.
psikoloji: ruh ilmi, ruhiyat.
psikoz: akıl hastalığı.
Purutluk: Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.
pusula: yön bulmaya yarayan âlet, kısacık mektup.
pûşîde: örtülü, gizli.
put: heykel, büst.
puthane: putların konulduğu yer.
putperest: puta tapan.
pür: çok dolu.
pürcemâl: pek güzel.
püremvat: ölülerle dolu.
pürheves: hevesle dolu.
püriştiyak: arzu ve istekle dopdolu.
pürkemâl: tam anlamıyle olgun.
pürmerak: merakla dolu, pek meraklı.
pürniyaz: dua ve yakarış ile dopdolu.
pürnur: çok nurlu.
pürrahm: pek merhametli.
pürsevda: sevda dolu.
pürşaşaa: çok gösterişli.
pürşer: çok şerli, kötülüklerle dolu.
---------------
R
raad: gök gürültüsü.
Rabb: varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
Rabbanî: Rabbimize ait.
Rabbenâ: ey bizim Rabbimiz.
Rabbülâlemîn: âlemlerin Rabbi.
râbıta: bağ, ilgi, irtibat.
râbıtaimevt: ölümü düşünmek.
rabian: dördüncüsü.
rabt: bağlama.
râci: geri dönen.
râcî: rica eden, ümit eden.
râcih: üstün, seçilen.
râcihane: üstün olurcasına.
râd: gökgürültüsü.
râdde: derece, sıra.
radıyallahuanh: Allah ondan razı olsun!
râdmisâl: gökgürültüsü gibi.
radyumvârî: ışık saçan radyum elementi gibi.
Râfızî: hak mezheblerden ayrılıp sapan kimse.
râfi: yükseltici, kaldırıcı.
rağabât: rağbetler, istekler.
rağbet: istek, ilgi.
râğıb: istekli.
rağm: tersi, aksi.
rağmen: inadına, zıddına.
râh: yol.
rahat: sıkıntısız, üzüntüsüzlük.
râhib: Hıristiyan din adamı.
râhibe: kadın rahip.
Rahîm: merhametli, acıyan.
rahim: döl yatağı, akrabalık.
rahîmane: acıyarak.
rahîmehullah: Allah merhamet eylesin.
rahîmiyet: merhamet edicilik.
rahle: küçük masa.
rahm: acıma, esirgeme.
Rahmân: sonsuz merhametli, Allah.
Rahmânî: Rahmanla ilgili.
Rahmânirrahîmîn: Rahman ve Rahîm olan Allah.
rahmâniyet: Allahın kullarına merhamet etmesi.
Rahmânürrahîm: dünyada da âhirette de âcizlere merhamet eden Allah.
rahmet: acıma, esirgeme, şefkat.
Rahmetenlilâlemîn: âlemler için rahmet olan Peygamberimiz.
rahmetfeşân: merhamet saçan.
rahmetullahialeyh: Allahın rahmeti üzerine olsun!
rahmımâder: ana rahmi.
rahne: yara.
rahnedâr: yaralı.
rahve: harf cezimli olarak söylenirken sesin akması hâli.
râic: sürümlü, revaçta olan.
râif: merhametli.
râik: sade.
raiyyet: idare edilenler, halk.
raiyyetperver: halkını seven.
râkım: kod, denizden yükseklik.
rakîb: gözetleyen, denetleyici.
râkib: rakip, rekabet eden, yarışan.
rakîbane: denetlercesine.
râkibane: rakip gibi.
râkid: durgun.
rakik: ince, duygulu.
rakkas: dans eden, sarkaç.
rakkasane: dansöz gibi.
rakraka: suyun akması.
raks: dans, oyun.
râm: boyun eğme.
ramâd: kül.
ramak: az şey.
Ramazan: oruç ayı.
rân: "süren, sürücü" mânâsında son ek.
rânâ: güzel, hoş.
rapor: inceleme sonucunu bildiren yazı.
rasad: gözetleme, bakma.
rasânet: sağlamlık.
rasâs: kurşun.
rasathâne: gözlem evi.
râsih: iyice oturmuş, yerleşmiş, sağlam.
râsihane: derinlemesine, sağlamca.
rasin: sağlam.
rasyonalizm: aklı tek ölçü kabul eden sapkın felsefe.
rasyonel: akla uygun.
râşe: titreme.
râşet: titreme, ürperme.
râşid: erişkin, doğru yola erişen.
raşidin: raşidler, erenler, ermişler.
ratb: rutubetli, yaş.
Rauf: acıyan ve esirgeyen, Allah.
ravh: rahatlık.
râvî: rivayet eden, söz nakleden,
ravza: bahçe.
Ravzaimutahhara: Peygamberimizin pak ve mübarek kabri.
rayb: şüphe.
rayiha: koku.
râz: sır.
râzı: hoşnud, memnun.
Râzık: rızık veren, Allah.
realist: gerçekçi.
realite: gerçek.
realizm: gerçekçilik felsefesi.
reâyâ: idare edilenler.
reca: dönüş.
recâ: ümit.
Receb: Arabî ayların yedincisi.
recez: bir nevi şiir.
recm: taşa tutma, taşlama.
recûliyet: erkeklik.
recül: erkek.
recülifâcir: günahkâr adam.
red: kabul etmeme.
redâ: süt emme.
reddiye: red için yazılan yazı.
ree: akciğer.
reel: gerçek.
ref: kaldırma.
refah: bolluk, rahatlık.
refakat: eşlik etme, arkadaşlık.
refet: merhamet, acıma.
refetkârane: merhamet edercesine.
refetmek: kaldırmak.
refik: arkadaş, eş.
refika: eş, arkadaş.
refikaihayat: hayat arkadaşı, eş.
reform: düzeltme, ıslah.
Refref: Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama götüren binek.
reftâr: gidiş.
regaib: rağbet edilenler, mübarek bir gece.
reha: kurtuluş.
rehâ: gevşeklik, kurtuluş.
rehâvet: tembellik, gevşeklik.
rehber: yol gösteren.
rehgüzâr: yol üstü.
rehin: bir şeyin yerine garanti olarak tutulan.
rehnüma: yol gösteren.
reis: başkan.
reisiâlem: âlemin reisi, Peygamberimiz.
reisicumhur: cumhurbaşkanı.
rejim: bir devletin yönetim biçimi.
rekabet: yarışma.
rekabetkârâne: yarışırcasına.
rekât: namazın bir bölümü.
rekz: dikme, saplanıp kalma.
remâd: kül.
remil: bir fal türü.
remiz: kapalı söyleyiş, işaretle anlatma.
remz: remiz.
remzen: remizle.
remzî: remizle ilgili.
remzünâz: remiz ve naz.
rencide: kırılmış, incinmiş.
rençber: tarım işi yapan kimse.
rende: düzeltme aleti.
rendeçlenme: rendelenme, düzeltilme.
rendeleme: düzgün hâle getirme.
rengârenk: renk renk, güzel renklerle bezenmiş.
rengin: süslü, güzel, parlak.
rês: baş, kafa.
resail: risaleler, küçük kitaplar, mektuplar.
resan: "yetişen, getiren" mânâsında son ek.
rêsen: kendi başına.
resm: resim.
resmigeçit: özel günlerde yapılan geçit töreni.
resmiküşâd: açılış töreni.
resmiyet: resmîlik.
resûl: yeni bir kitapla gönderilen peygamber.
Resûliekrem: "en kerim peygamber" mânâsında Peygamberimiz.
Resûlullah: Allahın resulü, Peygamberimiz.
rêsülmal: sermaye, ana para.
reşad: doğru yolda olma.
reşadetpenah: doğru sığınak.
reşahat: sızıntılar.
reşha: sızıntı.
reşid: hak yolda giden, ergin, olgun.
revâ: uygun, lâyık.
revâbıt: rabıtalar, bağlılıklar.
revac: geçerlik, değer, sürüm.
revak: sundurma, çardak.
revan: giden, akan.
revâtib: vazifeler, maaşlar.
revâyih: rayihalar, kokular.
revh: rahat.
revnak: parlaklık, tazelik, süs.
revnakdâr: parlak, taze, hoş.
rey: oy, görüş, fikir.
reyhan: güzel bir koku, hoş kokulu bir bitki.
reyyan: suya kanmış, tatmin olmuş.
rez: üzüm, asma.
rezâil: rezillikler, utanılacak şeyler.
rezâlet: utanılacak hâl ve iş.
rezil: utanmaz, alçak.
rezilürüsva: ayıpları meydana çıkmakla alçalıp kötü hâle düşmek.
Rezzak: bütün yaratıkların rızkını veren, Allah.
Rezzakane: rızık verircesine.
Rezzakıyet: Allahın rızık vermesi.
rıbh: kâr, kazanç.
rıdvan: memnunluk.
rıfk: yumuşaklık, tatlılık.
rıhlet: yolculuk, göç.
rızâ: memnunluk, hoşnutluk.
rızâdâde: hoşnut olmuş.
rızâenlillah: Allah rızası için.
rızık: Allahın ihsanı olan maddî ve mânevî nimetler.
rızk: maddî ve mânevî nimetler.
rızkıfıtrî: yaşamak için gereken normal rızık.
rızkımecazî: alışkanlık sebebiyle ihtiyaç hâline gelen anormal rızık.
riayet: uyma, uygunluk.
riayetkâr: riayet eden, uyan.
ribâ: faiz, haram para.
ribh: kazanç.
rica: ümid etme, isteme.
ricakârâne: rica edercesine.
ricâl: erkekler.
ricâlen: erkek olarak.
ricânâme: rica yazısı, ümit ifade eden yazı.
ricat: geri dönme, kaçma.
ridâ: örtü.
rifât: yükseklik.
rîhireyhan: hoş kokulu rüzgâr.
rikkat: acıma, yumuşaklık, yufka yüreklilik, kalb inceliği.
rind: aldırışsız, kalender.
Risale-i Nur: Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin îman ve islâmiyet hakikatlarını izah ve ispat eden çok değerli kitaplarının umumî adı.
risale: küçük kitap, mektup.
risalet: resullük, peygamberlik.
Risaletpenahi: peygamberlik kendisinde noktalanan Peygamberimiz.
riş: kabuk, yara.
ritm: ahenk.
rivâyât: rivayetler.
rivâyet: hikâye edilen, anlatılan, hadîs nakli.
riyâ: gösteriş, ihlassızlık.
riyâkâr: gösterişçi.
riyâkârâne: gösteriş yaparcasına.
riyaset: başkanlık.
riyâzât: riyazetler.
riyâzet: nefsi ıslah için az gıda ile yaşama.
riyâzetkârâne: az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.
riyazî: matematikle ilgili.
riyaziyat: matematik ilmi.
riyaziye: matematik.
romanvârî: roman gibi.
rovelver: tabanca.
röntgen: ışın, ışın aleti.
rub: dörtte bir.
Rubûbiyet: ilâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rubûbiyetperver: terbiye etmeyi seven Allah.
Rufaî: Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rûh: can, his, öz.
rûhanî: ruh ile ilgili, görünmez varlık, ruh, melek, cin.
rûhaniyat: ruhanîler.
rûhaniyet: ruh hâli, ölen insanın devam eden ruhî kuvveti.
rûhaniyyûn: ruhlar âleminden olanlar.
rûhban: Hıristiyan din adamı.
rûhefzâ: ruhu okşayan.
rûhen: ruh bakımından, ruhça.
rûhî: ruhla ilgili.
rûhiyat: ruh ilmi.
ruhsat: izin, müsaade.
Rumî: bir nevi takvim.
rumûz: gizli anlamlar.
rumûzât: remizler, gizli mânâlar.
runümâ: yüzünü gösteren.
rusül: resuller, peygamberler.
rûşen: parlak, aydın.
rutubet: nem, ıslaklık.
ruyizemin: yeryüzü.
rûz: gün.
rûznâme: günleri gösteren yazı, takvim, günlük yazı.
rûzumahşer: öldükten sonra dirilip toplanma günü.
rübâ: "alan, çalan, kapan" mânâsında son ek.
rübai: dörtlük.
rüchan: üstünlük.
rüchaniyet: üstünlük.
rücû: geri dönme.
rüesa: reisler, başkanlar.
rüfeka: refikler, arkadaşlar.
rükn: rükün, direk, sütun.
rükû: namazda eğilme.
rükün: direk, sütun.
Rüstem: kuvvetiyle meşhur bir efsane kahramanı.
rüsûb: tortu.
rüsûbât: tortular.
rüsûh: ustalık, sağlamlık, maharet.
rüsva: rezil, maskara.
rüşd: doğru yolu bilme, olgunluk.
rüşeym: oğulcuk, embriyon.
rüşvet: bir işin yapılması için haksız alınan veya verilen haram para.
rütbe: derece, basamak.
rütbeten: rütbece.
rütebî: rütbelerle ilgili.
rüûs: başlar, kafalar.
rüyâ: uykudayken girilen misalî bir âlemde görülenler.
rüyâyısâdıka: doğru rüya.
rüyet: görme.
rüyetullah: Allahı görme.
rüzgâr: yel, zaman, dünya.
---------------
Ş
Şâbân: Arabî ayların sekizincisi.
şâd: şen, memnun.
şadırvan: etrafı musluklu kubbeli çeşme.
şafak: tan zamanı.
Şâfi: hastaya şifa veren Allah.
Şafiî: hak mezheplerden biri, onu kuran büyük âlimin ünvanı.
şâh: hükümdar, sultan.
şahab: gökteki ışıklı cisim.
şahâdet: şahitlik, Allah yolunda ölmek.
şâhâne: şaha yakışır şekilde.
şahbaz: doğan kuşu, çevik, yiğit.
şâhenşâh: şahların şahı.
şâheser: en üstün eser, baş eser.
şahıs: kişi, kimse.
şâhid: şahit, tanık, gören.
Şâhid: bütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören Allah.
şâhik: yüksek, doruk.
şâhika: yüksek, doruk, zirve.
şahm: iç yağı.
şahmpâre: içyağı parçası.
şahs: şahıs, kişi, kimse.
şahsımânevî: insanların bir araya gelip oluşturdukları mânevî kişilik.
şahsî: kişiyle ilgili.
şahsiyat: kişilikler.
şahsiyet: kişilik.
şâibe: leke, kusur.
şaika: şevk verici, isteklendirici.
şairane: şairce.
şakî: yol kesen, haydut.
şâkir: hâlinden memnun olup şükreden.
şâkirâne: şükreden gibi.
şâkird: talebe, öğrenci.
şakk: yarık, yarılma, yarma.
Şakkıkamer: Peygamberimizin ayı iki parçaya ayırması mûcizesi.
şâkul: düşeyliği ölçme âleti.
şâkulî: düşey.
şâm: akşam.
şamar: tokat.
şâmil: kaplayan.
şamme: koklama duyusu.
şân: şeref, n*** hâl, iş.
şap: tuza benzer bir madde.
şape: çığ.
şarab: şarap, içki, bu isim helâl içkileri de kapsar.
şâre: saç, kıl.
şârık: doğudan çıkan, doğan, parlayan.
Şârî: şeriatı ortaya koyan, Allah.
şârih: şerheden, açıklayan.
şark: doğu.
şarkışimâlî: kuzeydoğu.
şarkiyât: islâm dünyasında araştırma yapma çalışması.
şarlatan: yalancı, aldatan, yüksekten atan.
şart: mutlaka gerekli olan, durum, yemin.
şartiye: şart olan.
şaş: şaşı.
şâşaa: parlaklık, gösteriş.
şâşaapâş: gösterişli görünen.
şatâhat: mânevî sarhoşluk hâlindeyken söylenen dengesiz sözler.
şavk: ışık, parıltı.
şâyân: yaraşır, uygun, layık.
şâyeste: uygun, lâyık.
şâyet: eğer, olur ki.
şâyia: söylenti, yayılma, duyulma.
şâz: kaide dışı, istisna.
Şâzelî: Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.
şeâir: islâmî alâmetler, semboller, âdetler.
şeâmet: uğursuzluk, kötülük.
şeb: gece.
şebab: genç.
şebabet: gençlik.
şebabiyet: gençlik, tazelik.
şebeke: örgülenmiş, örgüt.
şebih: benzer.
şebnem: çiy, nem.
şebnemmisâl: çiy gibi.
şecâat: yiğitlik, öfke duygusunun normal derecesi.
şecer: ağaç.
şecere: ağaç, soy ağacı.
şecî: yiğit, kahraman.
şedâid: şiddetliler, şiddetli belâlar.
Şeddâd: Ad kavminin ulu önderi olan ünlü bir kâfir.
şedde: harfi iki kere okutan işaret.
şedîd: şiddetli.
şedîdâne: şiddetlice.
şef: çift, baş.
şefâat: af için vasıta olmak.
şefâatçi: af için vesile olan.
şefe: dudak.
şeffaf: saydam.
şeffafât: saydam olanlar.
şeffafiyet: saydamlık.
şefî: şefaatçı.
şefik: şefkatli.
şefikâne: şefkatlice.
şefiülmüznibin: günah işleyenlerin şefaatçısı.
şefkat: acıyarak karşılıksız sevme.
şefkaten: şefkatten dolayı, şefkat bakımından.
şefkatkâr: şefkatli.
şefkatkârâne: şefkat edercesine.
şefkatperver: şefkat etmeyi seven.
şefkatperverane: şefkat etmeyi severcesine, severek.
şehâdât: şahitlikler, şehitlikler.
şehâdet: şehitlik, şahitlik.
şehâdetnâme: diploma.
şehâmet: akıllıca yiğitlik.
şehbaz: çevik, cesur, beyaz doğan kuşu.
şehd: bal.
şehevânî: şehvetle ilgili.
şehevât: şehvetler.
şeheviye: şehvetle ilgili olan.
şehîd: şahit olan, Allah için ölen.
şehîk: hıçkırıkla karışık iç çekme.
şehir: büyük yerleşim birimi, kent.
şehîr: ünlü, tanınmış.
şehlâ: elâ göz, tatlı şaşı.
şehnâme: padişahların maceralarını anlatan eser.
şehnâz: ışıldayan, parlayan.
şehr: ay, şehir, kent.
şehrâyin: şenlenmiş şehir, şenlik.
şehrî: ay ile ilgili, aylık.
şehristân: memleket.
şehriyâr: hükümdar, padişah.
şehvânî: şehvetle ilgili.
şehvet: nefsin arzusu, cinsî istek.
şehvetengiz: şehvet uyandıran.
şek: şüphe.
şekâvet: sıkıntı, azap, işkence.
şekil: biçim.
şekl: şekil, biçim.
şekûr: çok şükreden.
şekvâ: şikâyet, sızlanma.
şekvânâme: şikâyet mektubu, yazısı.
şelâle: çağlayan.
şem: mum, ışık.
şemâ: ışık, çıra.
şemâtet: başkasının başına gelene sevinmek.
şemâtetkârâne: başkasının başına gelene sevinircesine.
şemm: koklamak.
şemme: koklama.
şems: güneş.
şemsüşşümûs: güneşlerin güneşi.
şemta: kocakarı.
şên: iş, hâl, tavır, hâdise.
şenâat: kötülük, alçaklık.
şenî: kötü.
şer': dinî kanunlar.
şer: kötülük, kötü.
şerâfet: şereflilik.
şerâit: şartlar.
şerân: şeriata göre, dinî kanunlar bakımından.
şerârât: kıvılcımlar.
şerâre: kıvılcım.
şerâret: şerlilik, kötülük.
şerâyi: şeriatlar, ilâhî emirler.
şerâyin: atardamar.
şeref: yücelik, büyüklük, değer.
şerefbahş: şeref veren.
şerefe: minarenin ezan okunan yeri.
şerefşiar: şerefli.
şerefyâb: şereflenen.
şerh: açıklama.
şerî: şeriatla ilgili, dinî.
şerîat: din, ilâhî kanunlar, Allahın emirleri ve yasakları.
şerîatıfıtrîye: Allahın tabiata koyduğu kanunlar.
şerid: şerit, zincir.
şerîf: şerefli.
şerîfeyn: şerefli iki şey, Mekke ve Medine.
şerik: ortak, rakip.
şerir: şerli, kötü.
şerriyet: kötülük.
şerûr: çok şerli, pek kötü.
şeş: altı.
şetâret: şenlik.
şetm: sövme, kötü söz söyleme.
şevâhık: doruklar.
şevâhid: şahitler.
şevk: şiddetli istek.
şevkengiz: isteklendiren.
şevkengizane: isteklendirircesine.
şevket: heybet, böyüklük.
Şevval: Arabî ayların onuncusu.
şey: nesne.
şeyâtin: şeytanlar.
şeydâ: tutkun.
şeyh: pir, tarikat önderi, ihtiyar.
şeyheyn: iki şeyh
şeyhûhet: ihtiyarlık.
şeyhülislâm: Osmanlılarda en büyük din görevlisi.
şeyn: kusur.
şeytân: insanı azdırmaya çalışan görünmez yaratık.
şeytânât: şeytanlıklar.
şeytânet: şeytanlık.
şeytânî: şeytanca, şeytanla ilgili.
şeytânkârâne: şeytanca.
Şıkk: adeta yarım adam gibi olan ünlü bir kâhin.
şıkk: yarı, yarım, şık.
Şia: Şiiler, Hazreti Ali sevgisini meslek kabul edenler.
şiar: timsal, sembol, parola.
şiddet: sertlik, katılık, aşırılık.
şifâ: hastalıktan kurtuluş.
şifâbahş: şifa veren.
şifâdâr: şifalı.
şifâdârâne: şifalıca.
şifâhen: ağızdan, sözle.
şifâhî: sözlü.
şifâkâr: şifalı.
şifâresân: şifa veren.
şifâyâb: şifa bulma.
şifre: gizli işaretlerle yazılan yazı.
şihâb: şahap, akanyıldız, gök cismi.
Şiî: Hazreti Aliye aşırı taraftarlık gösteren kimse.
şikâf: "yırtan, parçalayan" mânâsında son ek.
şikâk: ayrılma, bölünme.
şikâr: av.
şikâyât: şikâyetler.
şikâyet: yakınma, derdini söyleme.
şikemperver: midesini seven, obur.
şiken: "koparan, kıran" mânâsında son ek.
şimâl: sol, kuzey.
şimâligarbî: kuzeybatı.
şimâlişarkî: kuzeydoğu.
şimendifer: tren.
şinik: on litrelik kap.
şîr: aslan.
şirâ: alım satım.
şirin: tatlı, sevimli.
şirk: Allahtan başka ilâh kabul etme.
şirkâlûd: şirk bulaşmış.
şirket: ortaklık, ortaklaşa kurulan iş kurumu.
şirret: geçimsiz, huysuz.
şita: kış.
şitab: koşmak.
şîve: söyleyiş, naz.
şöhret: ün, tanınırlık.
şöhretgîr: ün salma.
şöhretperest: şöhret düşkünü.
şöhretperverâne: şöhretsevercesine.
şöhretşiar: meşhur, ünlü.
şuâ: ışın, ışık teli.
şuâât: ışınlar.
şuarâ: şairler.
şûbe: bölüm, kısım.
şuh: şen, oynak.
şuhûd: şahit olma, gözlemleme.
şuhûdî: görme ile ilgili, görülebilen.
şuhûr: aylar.
şuhûruselâse: üç aylar.
şûle: alev, ışıltı.
şûledâr: alevli, ışıltılı.
şûlefeşân: ışık saçan.
şûm: uğursuz.
şûra: danışıp konuşmak için toplanılan yer.
şûre: çorak.
şûristân: çorak yerler.
şurût: şartlar.
şuûn: işler, fiiller.
şuûnât: işler, hâller.
şuûr: anlama, hissetme, farkında olma.
şuûrâne: anlayarak, bilerek.
şuûrdârâne: şuurlu bir biçimde.
şuûren: şuur ile.
şuûrkârâne: şuurlu bir biçimde.
şuvaz: kızgın ateş.
şübeh: şüpheler.
şübehât: şüpheler.
şühedâ: şehitler.
şühübât: ateş parçaları.
şükr: şükür, nimete karşı memnuniyetini gösterme.
şükrân: şükür hissi.
şükûfe: tomurcuk.
şükûfmisâl: tomurcuk gibi.
şükûk: şüpheler.
şükür: şükr, nimete karşı memnunluk göstermek.
şümûl: kapsam.
şümûs: güneşler.
şürb: içmek.
şürekâ: şerikler, ortaklar.
şürûr: şerler, kötülükler.
şüyû: yayılma, yayılmış.
şüyûhât: şeyhler.
şüzûz: istisna, kural dışı.
şüzûzât: istisnalar, kural dışı olanlar.
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Bu mesajı
1
üye beğendi.
Adam
Olmak
;
Cinsiyet
Meselesi DeğiL
.!
Şahsiyet
Meselesidir
!..
Cevapla
Kapat
Saat: 06:11
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...