9.Bölüm
Bilimsel devrimlerin doğası ve zorunluluğu' adını taşıyan dokuzuncu bölümde Kuhn , bilimsel devrimlerle siyasi devrimleri karşılaştırarak bunların oluş nedenleri, yapzları arasında gördüğü koşutluklara dikkati çeker ve ekler: “Siyasi devrimlerde olduğu gibi, paradigma tercihlerizide de ilgili topluluğun onayından daha yetkili bir ölçüt yoktur. Bu nedenle bilimsel devrimlerin nasıl gerçekleştirildiklerini görmek için yalnızca doğanın ve mantığın etkileri ile yetinmeyip, bilim topluluğunu oluşturan oldukça, kendine özgü çevrelerin içinde etkili olan iknaya yönelik kanıtlama yöntemlerini de incelememiz gerekecek” (s. 106-107) . Bundan sonra, birikimci ve evrimci görüşlere değinerek bunların dayanak noktalarını inceleyen Kuhn, üzerinde ilkece kuram geliştirilebilecek görüngüleri açıklar. Ardından da Newton yasaları ile Einstein yasalarını karşılıklı 'ele alarak bilimsel devrimlerin doğasını açıklarken devrim yaratan paradigmaların yapısını da iyice açarak örneklerle işlevlerini anlatır. Kuhn'a göre “kabul edilebilir sorunları, kavramları ve açıklamaları belirleyen ölçütlerde meydana gelen değişiklikler bütün bir bilim dalını dönüştürebilir (s, 114-115) .
10.Bölüm
Onuncu bölümde `dünya görüşü değişikliği olarak bilimsel devrimler' konusunu işleyen Kuhn 'a göre bilimsel bir devrime tanık olan bilim adamının artık dünyası değişmiştir. Tıpkı psikolojideki `algı-görme kalıplarındaki değişim gibidir, bu değişim. “Yeni bir paradigmanın peşinden giden bilim adamları yeni araçlar benimserler ve farklı yerlere bakmaya başlarlar. Daha da önemlisi bilim adamları devrimler sırasında bildikleri araçlarla daha önce bakmış oldukları yerlere tekrar baktıkları zaman yeni ve farklı şeyler bulurlar. Sanki, bilim topluluğu birden bambaşka bir gezegene taşınmıştır ve bu gezegende tanıdık nesneler hem farklı bir ışıkla görünürler hem de bilinmeyen bazı başka nesnelerle bir arada bulunurlar. Tabii aslında böyle bir olay olmamıştır, herhangi bir coğrafi aktarım söz?konusu değildir. Labarotuvarın dışındaki günlük yaşam eskisi gibi sürüp gitmektedir. Fakat yine de paradigma değişiklikleri gerçekten bilim adamlarının araştırma ile bağlanmış oldukları dünyayı farklı şekilde görmelerine neden olur. Söylemek istediğimiz bu dünya ile olan ilişkilerin yalnızca gördükleri ve yaptıkları ile sınırlı kaldığı ölçüde, bilim adamlarının bir devrimden sonra farklı bir dünya ile ilişki kurduklarıdır” (s: 118) , diyen Kuhn, bunu bilim tarihinden seçtiği örneklerle gözlerimizin önüne serer. Buradaki paradigma değişikliği bilim adamının yalnızca kavram, araç, deneylerini değiştirmemiş, dünyaya bakışını, dünya görüşünü, bu `yeni dünyayı' anlatırken kullandığı dili değiştirmiştir, Kuhn'a göre,
11.Bölüm.
On birinci bölüm olan `devrimlerin görünmezliği'adlı başlık altında Kuhn edindiğimiz bilim imgesinde devrimsel bir yapı göremememizin nedenini aldığımız (ya da verilen) eğitime bağlıyor, konuyla ilgili yazılmış kitapların, bilimi ele. alış şekline dikkati çekiyor. Kitaplarda diyor Kuhn, “tanınmış olmaları açısından bilhassa seçtiğimiz bu örneklerin çoğu devrim olarak değil, sadece alışılmış şekliyle bilimsel bilgiye yapılmış birer katkı ya da ilave olarak görülmüşlerdir» (s. 135) . Bundan dolayı da Kuhn'a göre eğitimle edinilen izlenim şudur: “Bilim, bugünkü durumuna bir dizi bireysel buluş ve icatla gelmiş görünmektedir ve bu tek tek başarılar topluca çağdaş teknik ve bilgi bütününü oluş- turmuş sayılmaktadır. Ders kitabının varsayımına göre tarihteki bütün bilim adamları, daha bilimsel girişimin en başından beri bugünün paradigmalarında bulduğumuz tikel amaçlara yönelmişlerdir. Bilim adamları, bir yapıya tuğlalar ekletilmeye benzetilen bir süreç içinde yeni .olguları; kavramları, yahutta 'kuramları sıra ile çağdaş bilim metninin sağladığı bilgi bütününe eklemişlerdir” (s. 138) . Kuhn, bu izlenime bilim adamlarının da ,kendilerini kaptırdıklarını bilim tarihinden örnekler vererek anlatmaktadır. Ama, Kuhn'a göre bilim,. hiç de bu şekilde gelişmez. “Çağdaş, olağan bilimin bulmacalarından birçoğu en yeni bilimsel devrimden sonrasına kadar ortada bile değillerdi. Bu bulmacalardan çok azı, içinde oluştuğu bilim dalının tarihsel başlangıcına kadar izlenebilir. Önceki kuşaklar kendi sorunlarına kendi araçları ile ve kendi çözüm ilkeleri ile yaklaşmışlardır. Üstelik değişen yalnız sorunlar da değildir. Tersine, eğitim metnindeki paradigmanın doğaya uydurmaya çalıştığı olgu ve kuram örüntüsünün tamamı değişmiştir:.. Bu kuramlar elbette olgulara uymaktadır, ama bu uyumu sağlayan daha önce varolan olgulara `uymak' için parça parça evrim geçirmemektedirler, tersine onlar da bir önceki bilimsel geleneğin devrimle yenilenmesi üzerine, uydukları kendi olguları ile birlikte ortaya çıkmaktadırlar. O andan itibaren bilim adamı ile doğa arasındaki ilgi, dolayımlı ilişki, eski gelenekte olduğundan çok farklıdır”(s. 138) .