Arama

Bilimsel Devrimlerin Yapısı Neleri İçeriyor?

Güncelleme: 2 Ekim 2006 Gösterim: 11.814 Cevap: 4
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
“Bilimsel Devrimlerin Yapısı” Neleri İçeriyor

Sponsorlu Bağlantılar

Bir bilim tarihçisi olan Thomas S. Kuhn `Bilimsel Devrimlerin Yapısı'adını verdiği bu kitabıyla bilim kuramına yeni bir bakış getirmiş, bilim felsefesi literatürüne girmiştir. Öne sürülen görüşlerin özgünlüğü, şaşırtıcılığı, konulara derinlemesine giren bakış açısı, can alıcı sorunlara parmak basması kitabın kendisine bir devrimci nitelik kazandırmaktadır. Ayrıca kitaptaki göndermeler, alıntılar sayesinde okuyucu, konuyla ilgili geniş bir kaynakçaya da sahip olabilmektedir. Bu yazı, böyle bir kitabın içerdiği sorunların dökümünü yapmak amacıyla yazılmıştır.

`Bilimsel Devrimlerin Yapısı' önsöz ile sonsöz dışında on üç bölümden oluşuyor. Kuhn önsözde bu kitaptaki düşüncelerinin nasıl geliştiğini, `paradigma' terimine nasıl ulaştığını -ki bu terim kitabın can damarını oluşturuyor-, kendisine kimlerin ne türden yardımda bulunduklarını açıklayarak teşekkür ediyor. “Tarih, yalnızca bir zaman dizimi ve anlatı deposu olarak görülmediği takdirde, şu anda bize egemen olan bilim imgesinde esaslı bir dönüşüme yol açabilir” (s. 39) diye konuya başlayan Kuhn, bu bilim imgesinin iki biçimde yeni kuşaklara aktarıldığını belirtiyor. Aktarım ya klasik yapıtlarla ya da ders kitaplarıyla gerçekleştiriliyor. İşte diyor Kuhn «elimizdeki denemede bu tür , kitapların bizi ne gibi temel noktalarda yanılgıya sürüklediğini göstermeye çalıştık. Amaçlanan, tarihin doğrudan doğruya araştırma faaliyetini kaydetmesinden doğabilecek oldukça farklı bilim kavramını ana hatlarıyla çizmektir» (s. 39) .

Bu farklı bilim kavramının nasıl ortaya çıkacağını Kuhn, bilim tarihçisinin önüne çıkan engelleri, engeller karşısındaki tavrını ve bu tavrın sonucunda ortaya çıkan bilimin tarihini yazma yöntemindeki devrimi anlatıyor. Bilim tarihçileri yavaş yavaş ama çoğunlukla da, yaptıklarının henüz farkında olmadan, yeni tür sorular sormaya, bilimler için farklı ve çoğu zaman da pek birikimci olmayan gelişme çizgileri incelemeye başladılar. Daha eski bir bilim dalının bugünkü ilerlemiş durumumuza yaptığı kalıcı katkıları araştırmaktansa, o bilimin kendi zamanındaki tarihsel bütünlüğünü sergilemeyi tercih ediyorlar(s. 40) diyen Kuhn , Alexandre Koyre 'nin yazılarını örnek gösteriyor ve «bu tür tarihsel çalışmaların hiç olmazsa sonuçları bakımından yepyeni bir bilim imgesi olanağını müjdelediklerini söyleyebiliriz. Bu deneme de söz konusu imgeyi, tarih yazımındaki bu yeniliğin bazı olası sonuçlarını açıklığa kavuşturarak canlandırmayı amaçlamaktadır» (s. 41) diye kitabının yazılış nedenini açıklıyor. Sonra da “bilimin 'böyle bir çaba süresince ön plana çıkacak öğeleri hangileridir” (s. 41) sorusunu yanıtlayarak; kitabındaki on üç bölümde hangi sorunları ve soruları deştiğini, kitabının kapsamını, niteliğini anlatıyor. Böylece `olağan bilime giden yol' başlığını taşıyan ikinci bölüme geçiyor.

2.Bölüm

“Olağan bilim'i “geçmişte kazanılmış bir ya da daha fazla bilimsel başarı üzerine sağlam olarak oturtulmuş araştırma” (s. 45)' anlamında kullanan Kuhn'un bilimsel başarı diye adlandırdığı bilimsel ilerlemedir. Burada `paradigma' teriminin tanımını da veren Kuhn `paradigma' teriminin `olağan bilim' deyimine bağlantılı olduğunu belirtiyor. Ve paradigmanın bilim adamı için önemini şu biçimde vurguluyor: “Yaptıkları araştırma ortak bir paradigma üzerine kurulu olan insanlar bilimsel uygulamada aynı kurallara ve ölçütlere bağlıdır. Bu bağlılık ve bunun sonucu ortaya çıkan fikir birliği, olağan bilimin,-yani başka deyişle, belli bir araştırma geleneğinin doğmasının ve süregitmesinin ön koşullarıdır” (s. 46) . Paradigmanın gerekliliğini fizik, optik, elektrik gibi bilim dallarından aldığı örneklerle anlatan Kuhn, paradigma yokluğunun bilimde olgu biriktirme' işlemine yol açacağını, bunun da getireceği sakıncaları bilim tarihinden örnekler vererek açıklıyor. Daha sonra ortaya çıkan bir paradigmanın belli bir bilim dalında uygulama yapan çevrenin yapısını nasıl etkilediğini yine örneklerle anlatarak, üçüncü bölüm olan `olağan bilimin doğası' adlı bölüme geçiyor.

3.Bölüm

Bu bölüme Kuhn , «Bilim topluluğunun tek bir paradigmayı kabul etmesiyle mümkün olduğu görülen bu profesyonel ve dışa kapalı araştırmanın ne tür doğası vardır? Paradigma artık geriye dönüşü olmayan çalışmaları temsil ediyorsa, birleşik bilim topluluğuna bundan sonra çözümlenmesi gereken başka ne tür sorular bırakmaktadır» (s. 54) sorularıyla başlayarak `paradigma' terimine yüklediği anlamı ve bu terimin işlevini, başarısının niteliğini, buna bağlı olarak da `olağan bilim' denilen çabanın ne olduğunu, doğasını Newton ve onun `Principia' adlı yapıtını örnekleyerek anlatıyor. Kuhn'a göre, bilim adamı içinde bulunduğu paradigma ile iş göremez. sorularını yanıtlayamaz duruma gelince bir başka paradigma geliştiriyor, başarısını bununla sağlıyor. Bu durum çalışmalarında kökten bir değişikliği, önceki paradigmayı `terki gerektiriyor ve böylece bilimsel bir ilerleme gerçekleşmiş oluyor. Ama bu ilerleme bir önceki başarının üstünde yükselen ilerleme değil; devrim şeklinde oluşan bir ilerleme Kuhn'un düşüncesine göre. Kuhn bunlara bilimsel devrimler adını veriyor ve bunları incelemeden önce bunları hazırlayan olâğan bilim anlayışları üzerinde daha geniş durmak gerektiğini söyleyerek `olağan bilim bulmaca çözüyor' başlığını taşıyan dördüncü bölüme geçiyor:


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
4.Bölüm

Sponsorlu Bağlantılar
Bu bölümde Kuhn, olağan bilimin tavrını bulmaca çözmeye benzetiyor ve her ikisinin ortak özellikler taşıdığı savını ileri sürerek örneklerle kanıtlıyor. Kuhn'a göre bulmacanın biçimi paradigmadır. Bu biçim içersinde söz konusu kurallarla çözüme gidilir: Bu benzetmenin .içeriğini bilim tarihinden örneklerle sunu- yor bize Kuhn. Daha sonra bilim adamı ile olağan bilimsel geleneklerin bağlandığı ilkelerin neler olduğunu ve ilkelerin bu benzetmedeki işlevlerinin neler olduğunu anlatırken paradigmalara düşen görevin ne olduğunu belirterek bu bölümü noktalıyor.

5.Bölüm

`Paradigmaların Önceliği' adını taşıyan beşinci bölümde Kuhn, kurallar ile paradigmaların olağan bilimle olan ilişkisinde paradigmaların kurallardan önce geldiğini savunuyor. Bu durumu dört âna nedende toplayarak örneklerle somutlaştırıyor.

6:Bölüm

Altıncı bölüm olan `aykırılık ve bilimsel keşiflerin ortaya çıkışı' adlı bölümde Kuhn, ilkin keşiflere yani olgu yenilikleri ile icatlara kuramdaki yeniliklere dikkat çekiyor ve şöyle diyor: Keşif bir aykırılığın farkına varılmasıyla başlar, yani doğanın olağan bilimi yöneten paradigma kaynaklı beklentilere herhangi bir şekilde aykırı düştüğünün anlaşılma,sı gerekmektedir. Keşif süreci bundan sonra aykırılığın başgösterdiği alanın olabildiğince geniş şekilde taranmasıyla sürer. Bu sürecin son bulması paradigma kavramının aykırı olan nesne bildik bir nesne haline gelene kadar değiştirilmesiyle mümkündür. Yeni tür bir olgunun benimsenmesi, kuramda basit bir ilaveden öte bazı uyarlamalar gerektirir ve bu uyarlama tamamlanıncaya. kadar -yani bilim adam.ı doğayı farklı bir tarzda görmeyi öğrenene kadar- yeni olgu tam anlamıyla bilimsel bir doğru sayılamaz» (s. 75 - 76) . Kuhn savına örnek olarak oksijenin, X- ışınlarının ve Leyden kavanozunun bulunuşunu verir ve bu örneğin ortak özelliklerini şöyle özetler: “.önce aykırılığın algılanması, sonra bu aykırılığın yavaş yavaş- ve aynı zamanda hem kavram hem de gözlem düzeyinde elle tutulur hale gelmesi, .bunun sonucunda da, paradigma kategorileri ve uygulamalarında çoğu kez direnişle karşılaşan değişiklerin meydana gelmesi” (s. 82) . Ayrıca yeniliğin tıpkı psikolojik alanda olduğu gibi bilimde de kendini kabul ettirmesinin çok zor olduğunu vurgulayan Kuhn şöyle der: “Bilimde de oyun kartı deneyinde olduğu gibi,' yenilik son derece büyük güçlüklerle, beklentilerin oluşturduğu bir zeminde ve karşı koyuşlarla belirlenerek ortaya çıkar. Başlangıçta, aykırılıklar gösterdiği sonradan saptanan koşullar altında bile algılanabilen yalnızca olağan veya beklenen olaylardır. Konu hakkındaki bilgi arttıkça, birşeylerin aksadığı ya da elde edilen sonucun daha önce meydana gelmiş aksaklıklarla bir ilişkisi olduğu bilinci belirir. Aykırılığın farkına varılmasıyla birlikte, kavramsal kategorilerin başlangıçtaki aykırılık alışılmış bir olgu haline gelene dek ayarlandığı bir dönem başlar. Bu noktaya gelindiğinde, buluş tamamlanmış demektir. ...Bu ya da benzeri bir süreç, bütün temel bilimsel yeniliklerin ortaya çıkışında sözkonusu olmaktadır” (s. 83) . Bu sürecin iyi tanınmasını vurgulayan Kuhn, yeniliğe karşı koyuşun işlevini ileriki bölümlerde ele alacağını bildirerek bölümü şöyle bitirir: “Önemli bilimsel yeniliklerin çoğu kez aynı anda birçok laboratuvarda birden ortaya çıkması olağan bilimin hem ne kadar güçlü bir geleneksel yapısı olduğunu, hem de aynı geleneksel çabanın ne kadar eksiksizce kendi değişimini hazırladığını iyi yansıtan bir göstergedir” (s. 84) .



GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
7.Bölüm

Bunalım ve bilimsel kuramların ortaya çıkışı, adını taşıyan yedinci bölümü gelindiğinde şu savlarla karşılaşmaktâyız: Kuhn 'a göre yeni kuramların icat edilmesi, keşiflerden daha çok etki yaratır. Bundan ötürü de “Yeni kuramları ortaya çıkışını ele alırken, tabii ki kaçınılmaz olarak keşifler konusundaki bilgi ve anlayışımızı da genişleteceğiz” (s. 85), diyen Kuhn şu soruyu sorar: “Olağan bilim, kuram değişikliklerine bulgulardan bile daha az yönelik bir çaba olduğuna göre, böyle yeni kuramların meydana çıkmasına nasıl yol açabilmektedir?” (s. 85) . Bu sorunun yanıtını bilimsel devrimler öncesi yaşanan bunalım dönemlerinde bulan Kuhn şöyle demektedir: “Yeni kuramların ortaya çıkışı, paradigmada büyük bir çapta bir yıkım yaptığı ve olağan bilimin temel sorunları ile tekniklerinde `büyük değişiklikler gerektirdiği için, genellikle meslekte ciddi belirsizliklerin yaşandığı dönemler sonucunda mümkün olur. Kolaylıkla tahmin edebileceğimiz gibi, söz konusu belirsizlik olağan bilimde ele alınan bulmacaların beklenen sonuçlara sürekli olarak direnmelerinden kaynaklanır. Var olan kuramların başarısızlığı, yenilerinin aranması için bir nevi geçiş taksimi sayılır» (s. 86) . Su savını üç büyük tarihsel örnekle destekleyen Kuhn, bu örneklerin de ortak özelliklerini sıralayarak bu konudaki görüşlerini şöyle noktalıyor: “Bilim felsefecilerinin de tekrar tekrar gösterdikleri gibi hazırda duran bir veri birikimi üzerinde birden fazla kuramsal yapı inşa etmek mümkündür. Bilim tarihine baktığımızda da, bu tür almaşıkları üretmenin, özellikle yeni bir paradigmanın ilk gelişme aşamaları sırasında hiç zor olmadığını görüyoruz. Fakat bu almaşık üretme işi bilim adamlarının, çalıştıkları bilim dalının gelişmesindeki paradigma-öncesi aşamalar dışında, pek seyrek olarak giriştikleri bir çabadır ve bilimin daha sonraki evriminde de ancak çok özel durumlarda rastlanabilen bir olgudur. Bir paradigmanın sağladığı kavramsal araçlar gene aynı paradigmanın belirlediği sorunları çözümlemekte yeterli oldukları sürece bu araçların güvenli kullanılması sayesinde bilim en hızlı ilerlemesini kaydeder ve sorunların en derinlerine kadar işleyebilir. Nedeni gayet açık: tıpkı üretimde olduğu gibi bilimde de üretim araçlarının yenilenmesi büyük bir lüks sayılır ve ancak ,bunu mutlaka gerektiren koşullarda yapılır. Bunalımların da zaten en büyük önemi, araçlar” da bu tür bir yenilenmeyi gerektirecek koşulların en şaşmaz habercisi olmalarıdır» (s. 92-93) .

8.Bölüm

Sekizinci bölüm olan `bunalıma gösterilen tepki' adlı bölümde Kuhn, bilim adamlarının başgösteren bunalıma nasıl tepki gösterdiklerine bakılırken, bilim adamlarının ne yaptıklarına değil, ne yapmadıklarına bakmamız gerektiğini söylüyor. Bilim adamlarının genellikle kullandıkları paradigmayı bırakmak istemedik- leri savını ileri sürüyor. Bir bilim adamının önüne sorun çıktığında bunu kendi beceriksizliğinde arar. Aksi takdirde “meslektaşların tarafından kendi beceriksizliğinin suçunu aletlerinde arayan bir marangoza benzetilebilir» (s. 90) . Hem bilim adamı, aykırılıklar, kuram ile doğa arasında uyuşmazlıklar çıktığı zaman bu sorunların belirli süreç içinde giderileceği inancını taşır her zaman. Ayrıca bunalımın etkilerinin duyulması bilim tarihinde çok seyrektir. Bu yüzden bir paradigmadan diğerine geçiş bir süreç izlemez Kuhn'a göre, devrimsel bir yapı taşır. Yani “yaşanan yeni bir paradigmaya geçiş bilimsel bir devrimdir” (s. 103) . Yeni bir paradigmaya yönelik temel buluşları yapan bilim adamlarının çok genç ya da mesleğe yeni girmiş kimseler olmaları çok doğaldır. Çünkü b.u kişiler ' “önceki uygulamalar sonucunda olağan bilimin geleneksel kurallarına fazla bağlanmadıkları için, bu kuralların tanımladığı oyunun artık oynanamayacağını görerek yerlerini alacak yeni bir dizi kural tasarlamak açısından işe zaten ayrıcalıklı başlamış oldukları besbellidir” (s. 103) .


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #4
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
9.Bölüm

Bilimsel devrimlerin doğası ve zorunluluğu' adını taşıyan dokuzuncu bölümde Kuhn , bilimsel devrimlerle siyasi devrimleri karşılaştırarak bunların oluş nedenleri, yapzları arasında gördüğü koşutluklara dikkati çeker ve ekler: “Siyasi devrimlerde olduğu gibi, paradigma tercihlerizide de ilgili topluluğun onayından daha yetkili bir ölçüt yoktur. Bu nedenle bilimsel devrimlerin nasıl gerçekleştirildiklerini görmek için yalnızca doğanın ve mantığın etkileri ile yetinmeyip, bilim topluluğunu oluşturan oldukça, kendine özgü çevrelerin içinde etkili olan iknaya yönelik kanıtlama yöntemlerini de incelememiz gerekecek” (s. 106-107) . Bundan sonra, birikimci ve evrimci görüşlere değinerek bunların dayanak noktalarını inceleyen Kuhn, üzerinde ilkece kuram geliştirilebilecek görüngüleri açıklar. Ardından da Newton yasaları ile Einstein yasalarını karşılıklı 'ele alarak bilimsel devrimlerin doğasını açıklarken devrim yaratan paradigmaların yapısını da iyice açarak örneklerle işlevlerini anlatır. Kuhn'a göre “kabul edilebilir sorunları, kavramları ve açıklamaları belirleyen ölçütlerde meydana gelen değişiklikler bütün bir bilim dalını dönüştürebilir (s, 114-115) .

10.Bölüm

Onuncu bölümde `dünya görüşü değişikliği olarak bilimsel devrimler' konusunu işleyen Kuhn 'a göre bilimsel bir devrime tanık olan bilim adamının artık dünyası değişmiştir. Tıpkı psikolojideki `algı-görme kalıplarındaki değişim gibidir, bu değişim. “Yeni bir paradigmanın peşinden giden bilim adamları yeni araçlar benimserler ve farklı yerlere bakmaya başlarlar. Daha da önemlisi bilim adamları devrimler sırasında bildikleri araçlarla daha önce bakmış oldukları yerlere tekrar baktıkları zaman yeni ve farklı şeyler bulurlar. Sanki, bilim topluluğu birden bambaşka bir gezegene taşınmıştır ve bu gezegende tanıdık nesneler hem farklı bir ışıkla görünürler hem de bilinmeyen bazı başka nesnelerle bir arada bulunurlar. Tabii aslında böyle bir olay olmamıştır, herhangi bir coğrafi aktarım söz?konusu değildir. Labarotuvarın dışındaki günlük yaşam eskisi gibi sürüp gitmektedir. Fakat yine de paradigma değişiklikleri gerçekten bilim adamlarının araştırma ile bağlanmış oldukları dünyayı farklı şekilde görmelerine neden olur. Söylemek istediğimiz bu dünya ile olan ilişkilerin yalnızca gördükleri ve yaptıkları ile sınırlı kaldığı ölçüde, bilim adamlarının bir devrimden sonra farklı bir dünya ile ilişki kurduklarıdır” (s: 118) , diyen Kuhn, bunu bilim tarihinden seçtiği örneklerle gözlerimizin önüne serer. Buradaki paradigma değişikliği bilim adamının yalnızca kavram, araç, deneylerini değiştirmemiş, dünyaya bakışını, dünya görüşünü, bu `yeni dünyayı' anlatırken kullandığı dili değiştirmiştir, Kuhn'a göre,

11.Bölüm.

On birinci bölüm olan `devrimlerin görünmezliği'adlı başlık altında Kuhn edindiğimiz bilim imgesinde devrimsel bir yapı göremememizin nedenini aldığımız (ya da verilen) eğitime bağlıyor, konuyla ilgili yazılmış kitapların, bilimi ele. alış şekline dikkati çekiyor. Kitaplarda diyor Kuhn, “tanınmış olmaları açısından bilhassa seçtiğimiz bu örneklerin çoğu devrim olarak değil, sadece alışılmış şekliyle bilimsel bilgiye yapılmış birer katkı ya da ilave olarak görülmüşlerdir» (s. 135) . Bundan dolayı da Kuhn'a göre eğitimle edinilen izlenim şudur: “Bilim, bugünkü durumuna bir dizi bireysel buluş ve icatla gelmiş görünmektedir ve bu tek tek başarılar topluca çağdaş teknik ve bilgi bütününü oluş- turmuş sayılmaktadır. Ders kitabının varsayımına göre tarihteki bütün bilim adamları, daha bilimsel girişimin en başından beri bugünün paradigmalarında bulduğumuz tikel amaçlara yönelmişlerdir. Bilim adamları, bir yapıya tuğlalar ekletilmeye benzetilen bir süreç içinde yeni .olguları; kavramları, yahutta 'kuramları sıra ile çağdaş bilim metninin sağladığı bilgi bütününe eklemişlerdir” (s. 138) . Kuhn, bu izlenime bilim adamlarının da ,kendilerini kaptırdıklarını bilim tarihinden örnekler vererek anlatmaktadır. Ama, Kuhn'a göre bilim,. hiç de bu şekilde gelişmez. “Çağdaş, olağan bilimin bulmacalarından birçoğu en yeni bilimsel devrimden sonrasına kadar ortada bile değillerdi. Bu bulmacalardan çok azı, içinde oluştuğu bilim dalının tarihsel başlangıcına kadar izlenebilir. Önceki kuşaklar kendi sorunlarına kendi araçları ile ve kendi çözüm ilkeleri ile yaklaşmışlardır. Üstelik değişen yalnız sorunlar da değildir. Tersine, eğitim metnindeki paradigmanın doğaya uydurmaya çalıştığı olgu ve kuram örüntüsünün tamamı değişmiştir:.. Bu kuramlar elbette olgulara uymaktadır, ama bu uyumu sağlayan daha önce varolan olgulara `uymak' için parça parça evrim geçirmemektedirler, tersine onlar da bir önceki bilimsel geleneğin devrimle yenilenmesi üzerine, uydukları kendi olguları ile birlikte ortaya çıkmaktadırlar. O andan itibaren bilim adamı ile doğa arasındaki ilgi, dolayımlı ilişki, eski gelenekte olduğundan çok farklıdır”(s. 138) .


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #5
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
12.Bölüm

On ikinci bölüm olan `devrimlerin sonuçlanması' adını taşıyan başlık altında ise Kuhn , şu savları ileri sürer: Yeni bir paradigma sözkonusu olduğunda bu paradigmayı onaylayan birkaç kişi vardır o anki bilim dünyasının sakinleri arasında. Bu birkaç :işi nasıl olup da bilim topluluğunda yer alanların büyük bir kısımı kendilerine çekebilmektedirler? “Topluluğu, olağan bilimin ir geleneğini terk ederek bir diğerini yeğlemeye iten nedir?” s. 141 ) sorularını s.oran Kuhn , bilim felsefesinde mantıkçı pozitivistlerin bilim kuramlarını eleştirerek kendi savlarını öne sürer: Kuhn'a göre “Paradigmalar arasındaki yarışma kanıtlarla sonuçlandırılabilecek türden bir karşılaştırma değildir” (s. 143-144),. çünkü, “yeni paradigmanın kapsamındaki eski terimler, kavramlar ve deneyler birbirleri ile yeni ilişkiler içine girerler” (s. 144) . eni paradigmada gözlemlenen, ilişki kurulan başka bir dünya- ır artık. Bu yüzden Kuhn yeni paradigmanın diğer bilim adamlarınca kabul edilebilmesi için gerekli koşulları incelex~ ve şu so- sonuca varır: “Yeni bir paradigma adayının çok az taraftarı ola- .lir, hatta bazen bu taraftarların konumları bile biraz kuşku 5türebilir. Herşeye karşın, eğer işlerinin ehli iseler, paradigma- iyileştirecekler, olanaklarını. araştıracaklar ve onun yönlendirdiği bir topluluğa ait olmanın ne demek olduğunu göstereceklerr. Bütün bunlar yapılırken, eğer yazgısında mücadelesini kazanmak olan bir paradigma sözkonusu ise, lehteki ikna edici kanıtlamaların gücü ve . sayısı da giderek artacaktır. Daha çok bilim adamı saflara katılacak ve yeni paradigmanın araştırılma- sürecektir. ~ Zamanla paradigmaya bağlı deneylerin, araçların, makalelerin, , ve kitapların sayısı çoğalacaktır. Yeni görüşün verimliliğine inanmaya başlayan daha birçok kişi, yeni olağan-bilim yapma tarzını benimseyecektir, ta ki dışarıdan sadece birkaç eski tüfek kalana kadar (s. 151) .

13.Bölüm

`Devrimler yoluyla ilerleme' adını verdiği . kitabının son bölümünde Kuhn, `ilerleme' kavramına, getirdiği yeni boyutlarla yaklaşıyor. Bizdeki önyargıların sorgulamakla işe başlıyor ve bu konuda sorular yöneltiyor. Daha sonra da bilimdeki ilerlemenin ne türden bir ilerleme olduğu konusunda görüşlerini sergiliyor. “Bu denemede” diyor Kuhn, kitabı için betimlenen gelişmeci süreç, ilkel başlangıçlarından yola çıkan bir evrim süreci olmuştur; ardarda gelen ve her aşamasında doğanın biraz daha ayrıntılı ve incelikle anlaşıldığı bir süreç. Fakat söylenmiş ya da söylenecek hiçbir şey, bu sürecin belli bir yere doğru evrim yaptığını gösteremez. Bu boşluk kaçınılmaz olarak birçok okulu rahatsız edecektir. Çünkü bilimi, doğa tarafından önceden saptanmış bir amaca doğru sürekli yaklaşan hemen hemen tek insan çabası olarak görmek hepimizde kalıcı bir alışkanlık haline gelmiştir. Böyle bir amacın olması gerçekten gerekli midir? Bilimin hem varlığını hem de başarısını, topluluğun herhangi bir zamandaki bilgi düzeyinden hareket eden bir evrim olarak açıklayamaz mıyız? Doğanın belli bir tek tam, nesnel ve gerçek açıklaması olduğunu tasarlamak ve bilimsel b,aşarının en uygun ölçütünü de bizi bu son hedefe ne derece yakınlaştırdığında görmek gerçek- ten bu kadar yararlı mıdır? `Bilmek-istediğimize-doğru-evrim' düşüncesinin yerine, `bildiklerimizden-başlayan-evrim' düşüncesini koymayı bir öğrenebilsek, belki böylece bir sürü rahatsız edici sorundan da kurtulmuş olurduk» (ş. 159j .

Sonsöz ise kitabın özgün dildeki ikinci baskısında ( 1969) yer- almaktadır. Kuhn bu yazıyı Japonca çevirisine önsöz olarak hazırlamıştır. Sonsözde Kuhn kitabın karanlık yerlerini aydınlatmakta, eleştirileri yanıtlamakta, değişen düşüncelerinin neler olduğunu anlatmaktadır.

Bu çok önemli kitabı dilimize kazandıran Nilüfer Kuyaş'a teşekkürlerimizi bilim düşüncesi ile ilgilenen herkes adına iletmek isterim.


Benzer Konular

14 Nisan 2017 / asla_asla_deme Akademik
10 Mart 2016 / Misafir Cevaplanmış
19 Ocak 2014 / Misafir Cevaplanmış
22 Aralık 2011 / fatiht95 Cevaplanmış
14 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap