Arama

Mikrokozmos - Tek Mesaj #2

Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Mart 2012       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
Makro ve Mikrokozmos

Uzay-zaman tasavvurundaki temel yanlışlık, uzayın üç boyutlu olarak kabul edilmesi ve buna zamanın eklenmesiyle dört boyutlu bir tasavvura ulaşılmasıdır. Madde tasavvuru ile uzay (kâinat) tasavvuru birbirine karıştırılmaktadır. Maddenin üç boyutlu olması (zaman ile dört boyutlu kabul edilmesi) doğru olsa dahi, uzayın (kâinatın) üç boyutlu (veya dört boyutlu) olması gerekmez. Mesela on boyutlu bir kâinat tasavvur edilebilse, bu kâinatta hem üç boyutlu ve hem de dört veya daha fazla boyuta sahip varlığın mevcudiyeti mümkündür.

Doğrusu uzay-zamanın on boyutlu veya daha fazla boyutlu olduğuna dair düşüncelerin bulunduğu doğrudur ve yaygındır. Fakat bu düşünceler dört boyutlu uzay-zaman tasavvurunu aşamamakta ve on boyutlu kâinat tasavvurunu ortaya koyamamaktadır. Varlığın özellikleri, varlığı ortaya çıkaran zeminde mutlaka vardır ama zeminin özellikleri bilinen varlığın özelliklerinden ibaret olmak zorunda değildir ve mutlaka farklı ve fazla özellikleri vardır.

Zaman İle İlgili Yanlışlar

Uzay-zaman tasavvuru, üç boyutlu uzaya dördüncü boyut olarak zamanın eklenmesiyle oluşturulan aslında ilkel bir düşünme biçimidir. Zaman ile ilgili doğru kavrayış olmadığında, zamanın maddeye olan etkisini tersine çevirip, zamanı maddeye eklemlemek, uzay tasavvurunu zafiyete uğratmaktadır.

Zaman maddenin dördüncü boyutu değildir. Zamanın madde ile irtibatı, zamanın maddenin dördüncü boyutu olarak kabul edilmesindeki tasavvurdan daha fazladır mutlaka. Fakat zamanı maddenin dördüncü boyutu olarak anlamak, onu maddenin özelliği haline getirmektir. Maddenin zamana nispet edilmesi gerekirken kavrayışın ters çevrilip zamanı maddeye nispet etmek temel bir yanlıştır. Bu nokta zaman ile maddeyi birbirine karıştırmaktır.

Zaman, maddenin varoluş amilidir. Zaman, mekân ile temas etmediğinde madde meydana gelmemekte ve varoluş süreci başlamamaktadır. Zaman varoluş sürecinin muharrik kuvvetidir.

Zamanı doğrusal bir akış olarak anlamak veya zamanın doğrusal bir akışa sahip olduğunu düşünmek, onu hareket ile karıştırmaktır.

Zamanın bir hız ölçü birimi olduğu veya hız ile aynileştirilebileceği düşüncesi yanlıştır. Özellikle ışık hızını zamanın ölçüsü olarak anlamak idrak zafiyetidir.

Mekân İle İlgili Yanlışlar

Mevcut fizik biliminin mekân ile ilgili araştırma yapmaması anlaşılır bir zafiyet değildir. Uzay tasavvuru aslında aynı zamanda mekân tasavvuru olmasına rağmen, mekânın ne olduğuna dönük araştırmalar yerine uzay tasavvurlarıyla zaman geçirmek fizik biliminin en büyük eksikliklerinden (hatalarından) birisidir. Mekânı satıh olarak anlayan ve onu da uzayda değil yerde arayan kavrayış fizik bilimine pahalıya malolmuştur.

Mekân fikrine sahip olamayan fizik bilimi, uzay tasavvurlarını yaparken, mekânın satıh özelliği ile sınırlı kalmıştır. Mekânı satıh olarak anlamakla, uzay tasavvurlarını kâinatın bir parçası olarak kavramak aynı anlama gelir. Temelde böyle olmasına rağmen, bir “parça mekânı” (sathı) tüm uzay olarak anlamak gibi bir paradoksa düşmüş ve fakat bu paradoksu da fark etmemiştir. Bir “parça mekânı”, mekân zannederek, varlık toplamını (kâinatı), varlığın parçasına sığdırma ve açıklama çabasına girmiş ve parçanın özelliklerini bütünün özellikleri olarak kabul etmiştir.

Mekânın ne olduğunu veya hangi özelliklere sahip olduğunu araştırma lüzumu, uzay tasavvuru için hayati önemdedir. Problem mekânın saf halde bulunup bulunmadığıdır. Saf halde bulunamaması halinde araştırmaların dolaylı yapılabileceği açıktır. Bu anlamda madde ile ilgili araştırmalar aynı zamanda mekânı da tanımaya ve keşfetmeye dönük olmalıdır.

Mekânın bilinmemesi halinde varlığın bilinememesi gerçeğine rağmen mekânı madde ile ilgili araştırmalardan tanımaya çalışmak ciddi bir paradoks oluşturmaktadır. Burada tavuk-yumurta problemi yoktur. Mekân mı maddeyi oluşturmakta yoksa madde mi mekânı oluşturmaktadır sorusu anlamlı değildir. Mekânın maddeyi oluşturduğu veya mekânın önce olduğu en azından matematik olarak anlaşılabilir.

Uzayın boşluk olduğu düşüncesi, ısı, ışık ve sesin uzayda yol alabildiğinin anlaşılmasıyla ortadan kalkmış ancak bu durumda uzayın iletken bir madde ile dolu olduğu düşüncesi teorik olarak kabul edilmek zorunda kalınmıştır. “Esir” ismi verilen bu maddenin tüm uzayı doldurduğu kabul edilmiş fakat fizik deneylerle bu maddenin varlığı ispatlanamamıştır. Matematik kavrayışın ilzam ettiği bu madde fizik deneylerle ispat edilememiş olsa dahi uzay tasavvurunda ciddi bir malzeme olarak kullanılmıştır.

Mekân ile uzay tasavvurunun birbirini karşılamadığı ve mekân fikrinin olmamasının ne gibi zafiyetler meydana getirdiği “esir” maddesi tartışmalarında açıkça görülebilir. Kâinatın tamamı mekân üzerindedir. Mekân satıh olmadığı gibi düzde değildir. Varlık, mekânda varolabilme iktidarına sahiptir. Bu anlamda ısı, ışık ve ses dahi, mekânda varolabilirler. Varolabildikleri mekânda hareket edebilirler. “Esir maddesi” tartışmaları aslında mekân kavrayışına en fazla yaklaşılan birkaç konudan biridir. Fakat mekân fikri temelde olmadığı için, matematik olarak bulunması zorunlu olan “esir” maddesini fizik olarak ispatlayamamaktan dolayı düşülen kavrayış zafiyeti, kaçınılmaz olarak uzay tasavvuruna aksetmiştir.

Mekân madde değildir. Bu anlamda “esir” yoktur. Fakat maddenin varolabilme şartlarından birisi olan mekânda hareket etmesi mümkündür. Bu çerçevede bakıldığında uzayda boşluk yoktur ama uzay madde ile dolu değildir. Uzay boşluğu olarak görülen kısım, zaman ile mekânın teğet bulunduğu yerdir. Başka bir ifadeyle, zaman ile mekânın en az temas halinde olduğu yerdir ve bu durum varlığın hareketine imkân vermektedir. Temas derecesi veya yoğunluğu arttığında varlık meydana gelmektedir.

Mekânın saf halinde bulunduğu yer kâinatın dışıdır. Kâinatın genişleme sınırı mekân sınırıdır. Mekân ne kadarsa kâinat oraya kadar genişleyebilir. Zaman ne kadarsa varlık o kadar varolabilir. Mekânın zaman ile tesviye edilmemesi halinde varlık orada bulunamaz. Zaman ve mekânın birbirine paralel olması halinde madde varolabilme kudretini kazanamaz.

Mekâna en fazla yaklaşılan alan mikrokozmostur. Mekânın makrokozmosta aranması yanlış değildir ama mikrokozmosta daha fazla yaklaşılmıştır. Atom altı parçacıklara kadar inen fizik bilimi orada gördüğü manzarayı tanımlamakta zorlanmıştır. Gördüğü manzara, salt harekettir ve hareketin durması ihtimali yoktur. İlginç olan, atom altına indiğinde tesbit ettiği parçacıkların, maddi varlıklar olmayıp, sadece alanlardan müteşekkil (kuant alanları) olduğunu keşfetmesine rağmen hala mekân fikrine ulaşamamış olmasıdır.

Maddenin (varlığın) son tahlilde (bu günkü aşamada) maddi yapıtaşlarından oluşmadığını aksine “alanlardan” (kuant alanlarından) meydana geldiğini anlamakla mekânın önüne kadar gelmiş olmasına rağmen, hala uzay tasavvurunun üç boyutlu (zaman ile dört boyutlu) olmasında ısrar etmesi bilim adamlarının nasıl bir zihni zafiyet içinde olduğunu göstermesi bakımından manidardır.

Mikrokozmostaki ilerlemenin vardığı son nokta, maddenin bir takım “alanların” hareketlerinden meydana geldiğidir. Zamanın mekân ile temas ettiği noktaya kadar varabilen bilim, varlığın bu temastan meydana geldiğini idrak etmekten aciz durumdadır.

Varlık İle İlgili Yanlışlar

Varlığı üç boyutlu olarak kabul etmek fizik biliminin bu günkü kavrayışı ile üç boyutlu bir uzay tasavvurunu mecburiyet haline getiriyor. Fizik biliminin incelediği varlıkların üç boyutlu olduğu gerçeği ayrı bir konudur. Fakat kâinattaki varlıkların tamamının üç boyutlu olduğu zannı uzun süre fizik bilimine patinaj yaptırmıştır. Fizik bilimi varlıkların üç boyutlu varlıklardan müteşekkil olmadığını anlamış olmasına rağmen aynı uzay tasavvurunu kullanmaya devam etmesi ise garip bir durumdur.

Üç boyutlu varlıkların dışında varlıklar olduğunu en azından matematik hesaplamalar ile anlayan ve kabul eden fizik biliminin, üç boyutlu uzay tasavvurunda ısrar etmesi anlaşılır gibi değil. Zamanı maddenin dördüncü boyutu olarak kabul ettiği bir asırdan bu yana üç boyutlu uzay tasavvuru yerine dört boyutlu uzay-zaman tasavvurunu kullanıyor olması, dördüncü boyuta sıçradığı anlamına gelmiyor. Üç boyutlu idrak alışkanlıklarından kurtulmuş ve dört boyutlu idrak alışkanlıklarını geliştirmiş değildir.

Zaman maddenin dördüncü boyutu değildir. Zamanı maddenin dördüncü boyutu olarak kabul edip uzay-zaman tasavvurunu kullanmaya başlamış olması bu sebeple dördüncü boyuta çıkabildiğini göstermez. Zamanı, maddeye boyut olarak eklemek hem zamanın hem de maddenin anlaşılmadığını gösterir. Maddenin zamana tabii olduğu doğrudur. Fakat zamanı maddenin bir boyutu halinde anlamaya çalışmak, zamanı maddenin bir özelliği olarak anlamaktır ki, doğru olan bunun zıddıdır.

Mikrokozmosta maddenin kaybolduğu ve bakiye olarak sadece hareketin kaldığı, hareketin ise durdurulamadığı/durdurulamayacağı anlaşılmıştır. Atom altı parçalardaki hareketin durdurulması halinde aslında maddenin kalmayacağı matematik olarak anlaşılmaktadır. Varlık görüntüsü ise atom altı parçalarının hareketlerinin bir neticesidir. Makrokozmosta sayısız boyuttan bahsetmek en azından matematik olarak kabilken, mikrokozmosta tüm boyutların kaybolduğunu görmek, madde ile ilgili düşünceleri tamamen değiştirmiştir.

Zannedildiğinin aksine, mekân mefhumuna makrokozmosta değil mikrokozmosta daha fazla yaklaşılmış, fakat hala makrokozmosta aranmaya devam edilmiştir.


Kaynak: Zaman Mekan Varlık / Ontoloji Denemesi (Haki Demir/02 Kasım 2008)