Arama

Lokman Hekim - Tek Mesaj #4

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mart 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İbni Sina(Lokman Hekim)


Amuderya’nın bir kolu yakınlarındaki Gürganc’ın Şirazi gül bahçelerinde yahut Hariz ilinin öte kuytu gölgeliklerinde yapayalnız biri dolaşırmız Binyıl kadar öncesi…
Aksarıkılı ciddi yüzü kara sakallıymış… elinde hep bir kitapla gezermiş… ki sürekli kıpırdayan dudaklarından belki şu sorular dökülerek: “Ben kimim? Ben neyim? Görevim nedir? Yolum nereye?”

Gelecek iki yıl sonrası dünyamız O’nun Bin’inci doğum yıldönümünü özellikle kutlayacaktır Zira batı bilim ve kültürü Onu iyi tanır ve Kendini O’na borçlu sayar Ya o zaman bize neler yapılır İllede O doğu bilginini doğum yıldönümü derin bir sessizlik yahut göstermelik birkaç sözlemi geçip gider? Varsın hala kimileri adından dilinden yerinden yurdundan dolayı Türk mü? Arap mı? A>cem mi? Diye tartışadursunlar… biz sadece üstünde bulunduğumuz bilim ve kültür yolunda kimin neleri nasıl söylediğine kulak verelim

“Öteki bilgiler yanında tıpda öğreniyor Teorik bilgimi hastalar üzerindeki gözlemlerle bütünleştiriyordum Böylece aralıksız çalışmayı sürdürdüm Geceleri de okumakla yazmakla uğraşırdım Bir ara aristotales’in “aaaafizik”ini incelemeye başladım Bu kitabı belki kırk kez okuduğum halde anlayamadım Umutsuzluğa kapıldım Bire mezattan salık verilen başka bir kitabı satın aldım Bu Farabi’nin aynı konu üstüne yazdığı “Mübadüttabia” adlı kitabıydı Eve gelince hızla okumaya başladım O ana kadar anlayamadığım konuyu hemen kavradım ve secdeye kapanarak Tanrı’ya sükranlar sundum

Şimdi bu sözlerin sahibi ibni sina’nın kısacık yaşam öyküsüne bir göz atalım
Kökeni Emvlana’dan önceki Belh şehrine dayanır Soyu şamanoğullarıu devletinin başkenti Buhara’ya yerleşmiş varlıklı memur bir ailede gelir Öyle yetenekli bir çocuktur ki kur’an-ı 10 yaşında ezbeler Onyedisinde döneminin geçerli temel bilimlerini öğrenir ve kendisine “genç hekim” dedirtir
Bir gün Emir mansur’un oğlu Nuh bin mansur hastalanırç genç hekimi saraya çağırırlar O da hastasını şifa’ya kavuşturur Böylece sarayın saygınlığı yanında sengin kitaplığını da kullanma hakknını kazanır tükenmez okuma öğrenme inceleme araştırma açlığı içinde düşünmeye yazmaya koyulur

Batı kendisinin “ Avisenna” diye tanır “Tıp Kanunu” adlı kitabınıyüzyıllar boyunca sağlık okullarında elkitabı olarak okuturlar

Sinanoğlu bilgeliğini “şifa” ve “ necat” ile hekimliğini “Tıp kanunu” adlı eseriyle belirler Son kitap beş cilttir Son cildi ilaçlara ayrılmıştır Osmanlı Padişahı Sultan Mustafa III 1766’da kitabın Türkçeye çevrilmesini n ferman buyurmuştur

Emir’in ölümü üzerine hekim – filozof Buhara’dan göçeder Harizm ve Horasan illerinde dolaşır İfitralara uğrar yerli politik otoritelerle çatışır Aynı zamanda gezmeyi yeni yerler ve yeni şeyler görmeyi de sever Dönemin büyük bilgini ebu Reyhan El-Biruni ile birlikta çalışır Ayrıca Ebu Muhammet Şirazi kendisini koruma kanatları altına alır Çetin ve karmaşık konuları tartışırlar Şiirler okunur karşılıklı… Zaman yürür

Burada küçük bir paranaaa açmakta yarar görülür Bugün hazır bulduğumuz bilim kolları acaba kendiliğinden mi oluşmuştur? Elbette ki her bilim ve kültür kolunun yükselen yapısı yüzyılların emeğiyle ve tek tek konulan tuğlalardan meydana gelmiştir Hele ömrünün ilk yarısını kendini yetiştirmekle ötekisini meyvelerini vermekle geçiren bu bilgin irili ufaklı biki yüzü aşkın eserde yazmıştır Şüphe olmasınki bu sonuç kendinden öncekilerin attığı temeller üstüne oturtulur Çyleyse bilime şüpheyi sokan Makedonyalı “ilk hoca“ Aristotales tir Sanki bin üçyüz yıl sonra “İlk Hoca” Atina’daki “ Lise” adlı Açıkhava okulunun bahçelerinden O’na şöyle seslenir: “ Duymayan insan hiçbir hiçbirşeyi bilmez Ve anlayamaz Akıl gerçekte sayfalarında hiçbir şeyin yazılı olmadığı bir kitaba benzer… Herkes canı isteyince düşünebilir; ama duymak kimsenin elinde değildir Duyabilmek için duyulan nesnenin var olması şarttır Bir varlığın bozulması başka bir varlığın üremesi demektir…” ve dahası “Mekan nesneyle aynı zamanda vardır Zaman ise haraketin sayısıdır Demek ki varlık madde den biçime güçten eyleme varlıktan varlığa durmadan gelişir Geçeklilikte düşncveler ve kavaramlar düşüncesi oldukları tikel (cüz’i) ve duyumsal nesnelerden ayrılamazlar” Yine O’nu dinlersek Ancak genel’in bilimi olur Güç halindeyken bilim Genel’e eylem halindeyken Tikel’e yönelir… vb”

Bu sözleri duyan şinoğlu “bişlgiler önce tasarım ile başlar ve sonra kıyas ile değerlenir” Der ki modern mantıkta bir aşama sayılır Ardından felsefe konularına geçer Tıpkı hocası gibi felsefeyi şu ikli ana bölüme ayırır:

kuramsal hizmet: aaaafizik doğa felsefesi ile mateatiğe dayanan kouları içine alır
Ameli hikmet:
a) Siyaset veya medeni hikmet
b) Ev hikmeti veya ekonomi
c) Ahlaki hikmet

gibi eylemli 3 dala daha ayrılır

Bu iki bölümdeki bilginin akıl ilkeleri ve mantık kuralları süzgecinden geçmiş olması gerekir ki bir senaaae varılabilsin Buradaki mantık Aristotales’in armağanı “formel biçimsel sûrî” diye adlandırılan doğru düşünme yoludur Doğu’nun filozofu da kılavuzları gibi toplumdan bireye doğru bir gidiş yolu izler Çalımalarının geniş bir anlamını din ile felsefeyi bağdaştırmaya ayırır O’na göre din felsefesinin dört ana konusu vardır:
Yaradılış: Tanrı yaratıcı “halik yaratılmış evren ise “maluk” tur Yine Tanrı “ ilk sebep” in başlangıcı amacın sonu ve zorunlu varlıktır Tek tanrıdan ilk çıkan varlık akıl olmuştur Tanrı yani yüce akıl yalnız tümelleri (küllî) ve genel geçerliği olan değişmez ilkeleri bilir Ama ayrıntılarla ilgilenmez.

Ahiret: Ruhların ilk kaynağı olan sonsuzluğa uzantısıdır Tüm ruhlar geldikleri ilk tanrısal öze dönerler Bu dönüş olayının adı “ ölüm” dür
Peygamberlik: Tanrı insanları yarattı ve onları özgür iradeyle donattı Böylece iylik ve kötülüj seçeneği irade yeteneğinden doğacaktır Özgür irade tanrısal yardımın sonsuz bir kaynağıdır Yalnız tanrının elçileri özgür irade yanında üstün bir seziş gücüyle de donatılmışlardır Olağanüstü kavram gücü evrensel faal akılla birleşerek “vahiy” leri oluşturmuşlar
Tanrı bilgisi: Tanrı bilici ve görücüdür Varlığı kanıta sığmayıp kendi kendini gerekli kılar
Halkımız arasında “Lokman Hekim” diye de anılan eski doktor’un insanı değişik bir açıdan tanımlaması ilginçtir “Uyanık Oğlu Diri” nin hayal gazap ve şehvet üzerine yazdığı bir öyküsü de vardır

Oysa “Uyanık Oğlu Diri” nin kimliği şöyledir:

Baba adı: uyanık yani varolan bir kökten gelir
Kendi adı: Diri yani akıl
Ülkesi:Akıl dünyasıdır

İşte bu akıl yukardaki ilkel duyguları birer birer eleştirir Onlara doğru olan “ölçü” yolunu gösterir
Tıp fizik astronomi felsefe müzik üstüne çeşitli risaleleri vardır Eserlerini günün modsına göre Arapça pek azını da Farsça yazmıştır Doğuda çöreklenen doğmatik bilim ve felsefe tortusu üstüne tam zamanında doğan bu yıldız sonradan yıllarca dünyamızı aydınlatmıştır Örneğin eserlerindeki konularda sanki İskenderiye okulu ile Grek okulu islamiyetin Buhara’sında bir araya gelmişlerdir Özellikle aklın tanımlanması ve bölümlere ayrılmasında ilk hocaları aristotales ile Farabî den ayrılır Kendine göre aklı 5 çeşide böler

Yaşamı fikirleri ve eserlerine kısaca dokunup geçtiğimiz ibni Sina’ya göre bilimlerin sınıflandırılması şöyle olup bilimler maddeyle biçim bağlantısı bakımından üçe ayrılırler:

Doğa Bilileri maddesinden ayrılmamış biçimleri içerir
Maddesinden ayrılan formların bilimleri aaaafizik mantık ve yüksek bilimleri açıklar
Maddesinden ancak insan düşüncesinde (zihinsel) ayrılan bazen de maddesiyle birlikte olan biçimlerin bilimidir ki matematik veya “Orta Bilimler” adını alırlar İşte bu ortadakiler her iki bölüm arasındaki bağlantıyı kurarlar
İbn-i Sina hakkında yapılacak yeni inceleme ve araştırmalar bu büyük Doğu Bilgin’inin önümüzdeki onyüzüncü doğum yıldönümüne verimli bir hazırlıkla girmemizi ve uluslar arası bilim bayramlarına katılmamızı da sağlayabilir

Hikayesi:


Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti İbni Sinâ babası Abdullah maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş tıp kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler

İbni Sinâ daha çocukluğunda çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir Küçük yaşta çağının bütün ilimlerini öğrenmişti Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir mum ışığında saatlerce çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı Pek az uyurdu

Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma iznini aldı Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi Hükümdar öldüğü zaman o henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin onun çalışkanlığına bilgisine değer vermesi kendisini yanına kabul etmesi beraber çalışması hakkında kıskançlığa yol açtı Bu yüzden takibata bile uğradı Harzem'de barınamayarak yeniden yollara düştü Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi

İbni Sînâ çoğu fizik astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla 600 yıl hükmetmiştir

Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sinâ yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır Bunun da sebebi eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır Bununla beraber batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbni Sinâ resmî saray doktorluğu da yapmıştır

Matematik astronomi geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır İbni Sînâ tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir

Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir Diğer eserlerine gelince bunlar arasında en tanınmış olanlarından: el-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabı tamamen bir tıp ansiklopedisidir Necât ve İşârât adlı kitapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü’l-İnsâf’ı başta gelen eserlerindendirİbni Sina kimya alanında da çalıştı ve önemli keşiflerde bulundu Bu hususta Berthelet kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde İbni Sina’nın büyük yardımı olduğunu söylerBu çalışmaları ve etkileriyle İbni Sina Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri oldu Bütün bunlardan başka İbni Sina çok güzel şiirler yazdı Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirler de vardır

İbni Sina 1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalığından öldü
İbn-i Sina’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi ismine rağmen tıptan çok matematik fizik aaaafizik teoloji ekonomi siyaset ve musiki konularını içine alır Onun tıp şaheseri kısaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır Eser fizyoloji hıfzıssıhha tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrılmıştır Konular dikkatle incelendiğinde İbn-i Sina’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri görüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde hastalıkların ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratıklarca meydana getirildiğini sezebildiğini görürüz

İbn-i Sina’nın Kanûn adlı eseri XII yüzyılda Latince’ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı Roma’nın Galen’i de Er Razi’de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabı Kanûn oldu Durum XVII yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbn-i Sina 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Sina’nın Kanûn’u yer almıştır

Bugün hala Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar Bu iki portre İbn-i Sina ve er-Razi’ye aittir
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:32 Sebep: başlık ve sayfa düzeni