Arama

Lokman Hekim

Güncelleme: 8 Kasım 2016 Gösterim: 84.065 Cevap: 8
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
25 Temmuz 2009       Mesaj #1
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Lokman Hekim

Ad:  Lokman Hekim.jpg
Gösterim: 3547
Boyut:  13.5 KB

Sözlerine Kuran’da yer verilen bilge kişi.
Sponsorlu Bağlantılar

Kuran, kendisine hikmet verildiğini bildirdiği Lokman'ın öğütlerinin bir bölümünü aktarmış, bu sözlerin yer aldığı 31. sureye Lokman adı verilmiştir. Lokman, Arabistan’da İslam öncesinde de bilgin ve bilge bir kişi olarak anılırdı. O dönemde yaşayan İmruül-Kays, Lebîd, Aşa ve Tarafa gibi bazı şairler şiirlerinde ondan söz etmişlerdir. Aynı dönemde Lokman’m sözlerinden oluşan Sahife-i Lokman adlı bir külliyatın olduğundan da söz edilmektedir.

Tarihsel açıdan Lokman'ın kimliği tartışmalıdır. Bazı rivayetlere göre Ad kavminden bir Yemen melikidir. Bu kavim Tanrı'nın gazabına uğradığında, Hz. Hud ile birlikte kurtulmuştur. Başka bir rivayete göre Mısırlı, Habeş ya da Nübyeli bir köledir. Medyen ve Akabe yörelerinde yaşamış, hikmetli sözleri de bu nedenle Arabistan’da yayılmıştır. Başka bir rivayete göre Ebu Eyyub el Ensari'nin kız kardeşinin ya da teyzesinin oğlu olan Azer’in soyundan gelen Baura’nın oğludur. Bin yıl yaşamış, Hz. Davud’a yetişmiş ve ondan bilgi almıştır. Lokman'ın Aisopos ile aynı kişi olduğu da söylenir. Çünkü onun, Kuran yorumlarına kadar giren bazı öyküleri, Aisopos’un öyküleriyle çok benzeşmektedir.

Yorumculara göre, Lokman'ın oğluna verdiği öğütler Kuran’a, İslamm bir geleneğin uzantısı olduğunun, yeni ve bütünüyle yabancı bir öğreti getirmediğinin gösterilmesi amacıyla alınmıştır. Gerçekten de Lokman’ın öğütleri islamm temel öğretileri ile özdeştir.

Halk arasında Lokman’ın çok uzun yaşadığı, bütün dünyayı dolaştığı kabul edilir. Kırlarda gezerken çeşitli otların, çiçeklerin ve ağaçların ona kendi dilleriyle hangi bitkinin hangi hastalığı iyileştireceğini haber verdiği söylenir. Böylece ölüme çare bulan Lokman'ın öğrendiklerinin hepsini kâğıtlara yazdığı, ama bir gün birden çıkan bir rüzgârın bunların çoğunu dereye uçurduğu, bazı ilaçlarla birlikte ölümün çaresinin kaybolduğu anlatılır.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:19
Biyografi Konusu: Lokman Hekim nereli hayatı kimdir.
KüÇük_KeBeLeKk - avatarı
KüÇük_KeBeLeKk
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #2
KüÇük_KeBeLeKk - avatarı
Ziyaretçi

Lokman Hekim

inanışa göre bütün hekimlerin piri üstadıdır. Her çiçeğin her otun özelliklerini tanıyan Lokman ilaç yapar dertlilere deva bulurmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova'ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis'e yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Artık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler.

Sponsorlu Bağlantılar
Lokman Hekim Çukurova'yı adım adım dolaşmış bütün Bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuya kalmış. Bir ara bir ses duymuş: "Ey Lokman artık araman bitsin ben ölümsüz hayatın devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok". Lokman Hekim sesin geldiği Bitkiye doğru yürüyüp koparmış.
Bu arada Tanrı Cebrail'e
"Yetiş Cebrail Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hali ne olur?"
demiş. Bunun üzerine Cebrail pir-i fani kılığında Misis Havraniye tarafına bir gelmiş. Misis Köprüsü'nün üstünde Lokman Hekimle karşılaşmış. Cebrail, "Selamün-aleyküm" dedikten sonra. Lokman'ın elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri'ne atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış ama bulamamış. Yaz gelip Sular çekilince ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir yaprağını Arpa tarlasında bulmuş.

Bugünkü tıp biliminin o günkü yapraktan geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ efsanenin izlerine rastlanılmaktadır. Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 19:09 Sebep: sayfa düzeni
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
1 Mart 2011       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Hz Lokman Kimdir?



Kur’ân-ı Kerîm’de, kendisine hikmet ve­rildiği bildirilen salih kişi. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Lokman’ın şeceresi hakkında bilgi yoktur. Islâmî kaynaklarda ise onun şeceresi Lokman b. Bâ’rûr b. Nâhûr b. Târah (Âzen) veya Lokman b. Sârân (veya Anka veya Baran) b. Mürîd b. Savun (Sedun) olarak verilmekte hatta onun, Hz. Eyyüb’ün kızkardeşinin veya teyzesinin oğlu olduğu da nakledilmektedir (Sa’lebî, Arâisu’l-mecâlis, 5. 266). Hz. Lokman, rivayetlere göre Habeşli veya Sudanlı siya-hî bir köle idi. Kısa boylu, siyah tenli, yassı ve çökük burunlu, kalın dudaklı, enli ve yarık ayaklı olan Lokman’ın terzi veya ma­rangoz olduğu nakledilir. Saîd b. Müseyyeb’e siyah tenli biri gelip, teninin siyah oluşunun sebebini sorunca o: “Siyah tenli olduğun için üzülme, çünkü insanların hayırlılarından üçü siyah tenli idi. Bunlar Bilâli Habeşî, Hz. Osman’ın azatlısı Mihcan ve Lokman Hekirn’dir ki. o, Mısır Su­dan’ından Nubyeli kalın dudaklı bir siyahî idi” der.

Kur’ân-ı Kerîm’de “And olsun ki biz Lok-man’a, Allah’a şükret diyerek hikmet ver­dik” (Lokman 31/12) buyurulmaktadır. Hz. Lokman’ın nebî olmayıp hakîm olduğu konusunda İslâm bilginleri görüş birliğin-dedirler. Sadece İkrime onun nebî olduğu­nu iddia etmiştir. Rivayete göre Hz. Lok­man, peygamberlik ve hikmetten birini seçmekte serbest bırakılmış, o da hikmeti seçmiştir.

Hz. Lokman’ın Hz. Dâvud döne­minde yaşadığı ve ona İlmiyle, hikmetiyle yardımcı olduğu nakledilmektedir. Lokman köle iken bir gün efendisi, bir koyun boğaz­lamasını ve en iyi iki parçasını getirmesini istemiş, Lokman da koyunun yüreğini ve dilini getirmiştir. Sonra efendisi, bir başka koyun boğazlayıp en kötü iki parçasını getirmesini istemiş, Lokman yine koyunun yüreğini ve dilini getirince efendisi: “Koyu­nun en iyi iki parçasını getir dedim, dili ile yüreğini getirdin. En kötü iki parçasını getir dedim, yine dili ile yüreğini getirdin. Sebe­bi nedir?” diye sorunca Lokman: “İyi oldu­ğu zaman bu ikisinden daha iyi ve güzel, kötü olduğu zaman da bu ikisinden daha kötü bir şey yoktur” cevabını vermiştir. Ona: “İnsanların en şereflisi hangisidir?” diye sorulmuş, “Kendisini halkın kötü gör­mesine aldırış etmeyendir” cevabını ver­miştir. Lokman hakîm, özlü ve hikmetli sözleriyle meşhurdur. Vehb b. Münebbih, “Onun hikmetlerinden on bin bolüm oku­dum. İnsanlar onun sözlerinden daha güzel söz işitmemişlerdir” demiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Lokman’ın oğluna şu öğütlen verdiği bildirilir: “Lokman oğluna öğüt vererek demiştir ki: “Yavrum, Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak büyük bir zulümdür. Yavrum, (yaptığın iyilik veya kötülük) hardal tanesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir, hakkıyle haberdardır. Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çün­kü bunlar, Allah’ın yapmanı emrettiği kesin işlerdendir. İnsanlardan (kibirlenip) yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yü­rüme, zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol, sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşek­lerin sesidir” (Lokman 31/13,1619).

Lokman, İslâm öncesi Arap toplumunda hikmetli ve uzun ömrüyle meşhur Lokman b. ıAd adıyla biliniyordu. İmriû’l-Kays, en-Nâbiğa, el-A’şâ gibi şairler onun hikmetini metheden şiirler söylemişlerdir. Hakîmâne sözleri sebebiyle onun, Me’rib şeddinin banisi olduğu da nakledilmiştir. Çeşitli rivayetlere göre o, 560, 1000, 3000 veya 3500 yıl yaşamıştır. Kur’an-ı Kerîm’de onun uzun Ömürlü oluşu veya ıÂd kavmine men-subiyetiyle ilgili bilgi yoktur. Sonraki İsla mî kaynaklarda Lokman’a nisbet edilen pek Çok hikmetli söz nakledilmektedir ki, bazı araştırmacılar tarafından, bu veciz sözlerin, eski yakın doğu hikmet edebiyatının müş­terek ürünü olduğu, milattan önce VII. yüzyılda yaşamış hakîm Ahikar’ın sözleriy­le, Lokman’a nisbet edilenler arasında büyük benzerliklerin olduğu ifade edilmek­tedir.
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 19:06 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mart 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İbni Sina(Lokman Hekim)


Amuderya’nın bir kolu yakınlarındaki Gürganc’ın Şirazi gül bahçelerinde yahut Hariz ilinin öte kuytu gölgeliklerinde yapayalnız biri dolaşırmız Binyıl kadar öncesi…
Aksarıkılı ciddi yüzü kara sakallıymış… elinde hep bir kitapla gezermiş… ki sürekli kıpırdayan dudaklarından belki şu sorular dökülerek: “Ben kimim? Ben neyim? Görevim nedir? Yolum nereye?”

Gelecek iki yıl sonrası dünyamız O’nun Bin’inci doğum yıldönümünü özellikle kutlayacaktır Zira batı bilim ve kültürü Onu iyi tanır ve Kendini O’na borçlu sayar Ya o zaman bize neler yapılır İllede O doğu bilginini doğum yıldönümü derin bir sessizlik yahut göstermelik birkaç sözlemi geçip gider? Varsın hala kimileri adından dilinden yerinden yurdundan dolayı Türk mü? Arap mı? A>cem mi? Diye tartışadursunlar… biz sadece üstünde bulunduğumuz bilim ve kültür yolunda kimin neleri nasıl söylediğine kulak verelim

“Öteki bilgiler yanında tıpda öğreniyor Teorik bilgimi hastalar üzerindeki gözlemlerle bütünleştiriyordum Böylece aralıksız çalışmayı sürdürdüm Geceleri de okumakla yazmakla uğraşırdım Bir ara aristotales’in “aaaafizik”ini incelemeye başladım Bu kitabı belki kırk kez okuduğum halde anlayamadım Umutsuzluğa kapıldım Bire mezattan salık verilen başka bir kitabı satın aldım Bu Farabi’nin aynı konu üstüne yazdığı “Mübadüttabia” adlı kitabıydı Eve gelince hızla okumaya başladım O ana kadar anlayamadığım konuyu hemen kavradım ve secdeye kapanarak Tanrı’ya sükranlar sundum

Şimdi bu sözlerin sahibi ibni sina’nın kısacık yaşam öyküsüne bir göz atalım
Kökeni Emvlana’dan önceki Belh şehrine dayanır Soyu şamanoğullarıu devletinin başkenti Buhara’ya yerleşmiş varlıklı memur bir ailede gelir Öyle yetenekli bir çocuktur ki kur’an-ı 10 yaşında ezbeler Onyedisinde döneminin geçerli temel bilimlerini öğrenir ve kendisine “genç hekim” dedirtir
Bir gün Emir mansur’un oğlu Nuh bin mansur hastalanırç genç hekimi saraya çağırırlar O da hastasını şifa’ya kavuşturur Böylece sarayın saygınlığı yanında sengin kitaplığını da kullanma hakknını kazanır tükenmez okuma öğrenme inceleme araştırma açlığı içinde düşünmeye yazmaya koyulur

Batı kendisinin “ Avisenna” diye tanır “Tıp Kanunu” adlı kitabınıyüzyıllar boyunca sağlık okullarında elkitabı olarak okuturlar

Sinanoğlu bilgeliğini “şifa” ve “ necat” ile hekimliğini “Tıp kanunu” adlı eseriyle belirler Son kitap beş cilttir Son cildi ilaçlara ayrılmıştır Osmanlı Padişahı Sultan Mustafa III 1766’da kitabın Türkçeye çevrilmesini n ferman buyurmuştur

Emir’in ölümü üzerine hekim – filozof Buhara’dan göçeder Harizm ve Horasan illerinde dolaşır İfitralara uğrar yerli politik otoritelerle çatışır Aynı zamanda gezmeyi yeni yerler ve yeni şeyler görmeyi de sever Dönemin büyük bilgini ebu Reyhan El-Biruni ile birlikta çalışır Ayrıca Ebu Muhammet Şirazi kendisini koruma kanatları altına alır Çetin ve karmaşık konuları tartışırlar Şiirler okunur karşılıklı… Zaman yürür

Burada küçük bir paranaaa açmakta yarar görülür Bugün hazır bulduğumuz bilim kolları acaba kendiliğinden mi oluşmuştur? Elbette ki her bilim ve kültür kolunun yükselen yapısı yüzyılların emeğiyle ve tek tek konulan tuğlalardan meydana gelmiştir Hele ömrünün ilk yarısını kendini yetiştirmekle ötekisini meyvelerini vermekle geçiren bu bilgin irili ufaklı biki yüzü aşkın eserde yazmıştır Şüphe olmasınki bu sonuç kendinden öncekilerin attığı temeller üstüne oturtulur Çyleyse bilime şüpheyi sokan Makedonyalı “ilk hoca“ Aristotales tir Sanki bin üçyüz yıl sonra “İlk Hoca” Atina’daki “ Lise” adlı Açıkhava okulunun bahçelerinden O’na şöyle seslenir: “ Duymayan insan hiçbir hiçbirşeyi bilmez Ve anlayamaz Akıl gerçekte sayfalarında hiçbir şeyin yazılı olmadığı bir kitaba benzer… Herkes canı isteyince düşünebilir; ama duymak kimsenin elinde değildir Duyabilmek için duyulan nesnenin var olması şarttır Bir varlığın bozulması başka bir varlığın üremesi demektir…” ve dahası “Mekan nesneyle aynı zamanda vardır Zaman ise haraketin sayısıdır Demek ki varlık madde den biçime güçten eyleme varlıktan varlığa durmadan gelişir Geçeklilikte düşncveler ve kavaramlar düşüncesi oldukları tikel (cüz’i) ve duyumsal nesnelerden ayrılamazlar” Yine O’nu dinlersek Ancak genel’in bilimi olur Güç halindeyken bilim Genel’e eylem halindeyken Tikel’e yönelir… vb”

Bu sözleri duyan şinoğlu “bişlgiler önce tasarım ile başlar ve sonra kıyas ile değerlenir” Der ki modern mantıkta bir aşama sayılır Ardından felsefe konularına geçer Tıpkı hocası gibi felsefeyi şu ikli ana bölüme ayırır:

kuramsal hizmet: aaaafizik doğa felsefesi ile mateatiğe dayanan kouları içine alır
Ameli hikmet:
a) Siyaset veya medeni hikmet
b) Ev hikmeti veya ekonomi
c) Ahlaki hikmet

gibi eylemli 3 dala daha ayrılır

Bu iki bölümdeki bilginin akıl ilkeleri ve mantık kuralları süzgecinden geçmiş olması gerekir ki bir senaaae varılabilsin Buradaki mantık Aristotales’in armağanı “formel biçimsel sûrî” diye adlandırılan doğru düşünme yoludur Doğu’nun filozofu da kılavuzları gibi toplumdan bireye doğru bir gidiş yolu izler Çalımalarının geniş bir anlamını din ile felsefeyi bağdaştırmaya ayırır O’na göre din felsefesinin dört ana konusu vardır:
Yaradılış: Tanrı yaratıcı “halik yaratılmış evren ise “maluk” tur Yine Tanrı “ ilk sebep” in başlangıcı amacın sonu ve zorunlu varlıktır Tek tanrıdan ilk çıkan varlık akıl olmuştur Tanrı yani yüce akıl yalnız tümelleri (küllî) ve genel geçerliği olan değişmez ilkeleri bilir Ama ayrıntılarla ilgilenmez.

Ahiret: Ruhların ilk kaynağı olan sonsuzluğa uzantısıdır Tüm ruhlar geldikleri ilk tanrısal öze dönerler Bu dönüş olayının adı “ ölüm” dür
Peygamberlik: Tanrı insanları yarattı ve onları özgür iradeyle donattı Böylece iylik ve kötülüj seçeneği irade yeteneğinden doğacaktır Özgür irade tanrısal yardımın sonsuz bir kaynağıdır Yalnız tanrının elçileri özgür irade yanında üstün bir seziş gücüyle de donatılmışlardır Olağanüstü kavram gücü evrensel faal akılla birleşerek “vahiy” leri oluşturmuşlar
Tanrı bilgisi: Tanrı bilici ve görücüdür Varlığı kanıta sığmayıp kendi kendini gerekli kılar
Halkımız arasında “Lokman Hekim” diye de anılan eski doktor’un insanı değişik bir açıdan tanımlaması ilginçtir “Uyanık Oğlu Diri” nin hayal gazap ve şehvet üzerine yazdığı bir öyküsü de vardır

Oysa “Uyanık Oğlu Diri” nin kimliği şöyledir:

Baba adı: uyanık yani varolan bir kökten gelir
Kendi adı: Diri yani akıl
Ülkesi:Akıl dünyasıdır

İşte bu akıl yukardaki ilkel duyguları birer birer eleştirir Onlara doğru olan “ölçü” yolunu gösterir
Tıp fizik astronomi felsefe müzik üstüne çeşitli risaleleri vardır Eserlerini günün modsına göre Arapça pek azını da Farsça yazmıştır Doğuda çöreklenen doğmatik bilim ve felsefe tortusu üstüne tam zamanında doğan bu yıldız sonradan yıllarca dünyamızı aydınlatmıştır Örneğin eserlerindeki konularda sanki İskenderiye okulu ile Grek okulu islamiyetin Buhara’sında bir araya gelmişlerdir Özellikle aklın tanımlanması ve bölümlere ayrılmasında ilk hocaları aristotales ile Farabî den ayrılır Kendine göre aklı 5 çeşide böler

Yaşamı fikirleri ve eserlerine kısaca dokunup geçtiğimiz ibni Sina’ya göre bilimlerin sınıflandırılması şöyle olup bilimler maddeyle biçim bağlantısı bakımından üçe ayrılırler:

Doğa Bilileri maddesinden ayrılmamış biçimleri içerir
Maddesinden ayrılan formların bilimleri aaaafizik mantık ve yüksek bilimleri açıklar
Maddesinden ancak insan düşüncesinde (zihinsel) ayrılan bazen de maddesiyle birlikte olan biçimlerin bilimidir ki matematik veya “Orta Bilimler” adını alırlar İşte bu ortadakiler her iki bölüm arasındaki bağlantıyı kurarlar
İbn-i Sina hakkında yapılacak yeni inceleme ve araştırmalar bu büyük Doğu Bilgin’inin önümüzdeki onyüzüncü doğum yıldönümüne verimli bir hazırlıkla girmemizi ve uluslar arası bilim bayramlarına katılmamızı da sağlayabilir

Hikayesi:


Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti İbni Sinâ babası Abdullah maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş tıp kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler

İbni Sinâ daha çocukluğunda çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir Küçük yaşta çağının bütün ilimlerini öğrenmişti Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir mum ışığında saatlerce çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı Pek az uyurdu

Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma iznini aldı Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi Hükümdar öldüğü zaman o henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin onun çalışkanlığına bilgisine değer vermesi kendisini yanına kabul etmesi beraber çalışması hakkında kıskançlığa yol açtı Bu yüzden takibata bile uğradı Harzem'de barınamayarak yeniden yollara düştü Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi

İbni Sînâ çoğu fizik astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla 600 yıl hükmetmiştir

Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sinâ yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır Bunun da sebebi eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır Bununla beraber batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbni Sinâ resmî saray doktorluğu da yapmıştır

Matematik astronomi geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır İbni Sînâ tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir

Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir Diğer eserlerine gelince bunlar arasında en tanınmış olanlarından: el-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabı tamamen bir tıp ansiklopedisidir Necât ve İşârât adlı kitapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü’l-İnsâf’ı başta gelen eserlerindendirİbni Sina kimya alanında da çalıştı ve önemli keşiflerde bulundu Bu hususta Berthelet kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde İbni Sina’nın büyük yardımı olduğunu söylerBu çalışmaları ve etkileriyle İbni Sina Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri oldu Bütün bunlardan başka İbni Sina çok güzel şiirler yazdı Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirler de vardır

İbni Sina 1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalığından öldü
İbn-i Sina’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi ismine rağmen tıptan çok matematik fizik aaaafizik teoloji ekonomi siyaset ve musiki konularını içine alır Onun tıp şaheseri kısaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır Eser fizyoloji hıfzıssıhha tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrılmıştır Konular dikkatle incelendiğinde İbn-i Sina’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri görüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde hastalıkların ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratıklarca meydana getirildiğini sezebildiğini görürüz

İbn-i Sina’nın Kanûn adlı eseri XII yüzyılda Latince’ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı Roma’nın Galen’i de Er Razi’de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabı Kanûn oldu Durum XVII yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbn-i Sina 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Sina’nın Kanûn’u yer almıştır

Bugün hala Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar Bu iki portre İbn-i Sina ve er-Razi’ye aittir
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:32 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
mhmmdcngz - avatarı
mhmmdcngz
Ziyaretçi
31 Ağustos 2012       Mesaj #5
mhmmdcngz - avatarı
Ziyaretçi

Lokman Hekim

Ad:  Lokman.JPG
Gösterim: 2051
Boyut:  7.7 KB

Bir nebî veya velî oldugu ıhtılâflı; ancak çogunlugun tercıhıne göre hakım bır sahsıyet.
Kur’ân-ı Kerîm’de Lokman adı ıkı yerde geçer (Lokman, 31/12,13). Kelıme, aynı zamanda Mekkî bır surenın adıdır. Bu sûrenın nüzul sebebı Kureyslılerın Lokman’ı Hz. Peygamber (s.a.s)’e sormalarıdır.

Lokman’ın adı geçen ıkı ayetın meâlı söyledır: “Andolsun Bız Lokman’a Allah’a sükretmesı ıçın hıkmet verdık. sükreden kımse ancak kendısı ıçın sükretmıs olur. Nankörlük eden ıse, bılsın kı Allah her seyden müstagnîdır, övülmeye lâyık olandır. Lokman, ogluna ögüt vererek. “Yavrum, Allah’a es kosma, dogrusu es kosmak büyük zulümdür” demıstı ” (Lokman, 31/12,13). Lokman’ın adı ıçınde geçmese de onun ogluna ögütlerı devam etmektedır. Ancak arada ıkı ayet ıçınde Yüce Allah, Lokman’ın ögüdündekı es kosmayı(sırk) tekıt ıçın ana-babaya ıyı davranmak; yaradana sükür, ana-babaya tesekkür etmesını bılmekle beraber; eger ana-baba Allah’a es kosmak üzere çocugunu körü körüne zorlarlarsa o çocugun onlara ıtaat etmemesı, dünya ıslerınde onlarla güzelce geçınıp Allah’a yönelen kımselerın yoluna uyması gerektıgını bıldırmektedır (Lokman, 31/14,15). Lokman’ın ögütlerı söyle devam etmektedır: “Yavrum, ısledıgın sey bır hardal tanesı agırlıgınca olsa da, bır kayanın ıçınde, göklerde veya yerde bulunsa da, Allah onu getırıp meydana kor. Dogrusu Allah Lâtıf’dır, haberdar’dır. Yavrum, namazı kıl, ıyılıgı emret, kötülükten vazgeçır ve basına gelene sabret; dogrusu bunlar azmedılmeye deger ıslerdır. Insanları küçümseyıp yüz çevırme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah, kendını begenıp böbürlenen kımseyı hıç süphesız kı sevmez. Yürüyüsünde ölçülü ol, sesını de kıs! Seslerın en çırkını süphesız merkeplerın sesıdır” (Lokman, 31/16-19).

Lokman suresınde geçen meâlı verılen ayetlerden anlasılmaktadır kı, bu zat bır hakımdır. Çünkü ona hıkmet verılmıstır. Böyle bır hıkmete ulasan kımseye gereken, o hıkmete sükürdür. Aslında Yüce Allah’ın, sükür de dahıl hıç bır seye ıhtıyacı yoktur. Ancak sükre ıhtıyacı olan Insandır. Çünkü Allah, sükredınce nımetlerı artırma vadınde bulunmustur (ıbrâhım, 14/7). Lokman, üç kere “yavrum” veya “oglum” dıye hıtap ederek ogluna ögüt vermıstır. Bunlardan ılkınde Allah’a es, ortak kosmamasını ögütlemıstır. Çünkü bu, Allah’ın hakkını baskasına vermek, kulların ve bütün varlıkların yaratanına olan bu haksızlıkla onların haklarını çıgnemek, basta Yüce Allah’ın ıkram ettıgı, sereflı kıldıgı Insan olmak üzere bu varlıkları esas yaratanından baska fânı, âcız, güçsüz seylere yönelterek onları tahkîr etmektır. Lokman, ıkıncı “yavrum” hıtabıyle baslayan ögüdünde, Yüce Allah’ın hardal tanesı kadar da olsa yapılan bütün ıyılık ve kötülüklerı gördügünü, bıldıgını ve onları ahırette degerlendırecegını anlatmıstır. Nıtekım Yüce Allah, zerre mıktar hayır-ser ısleyenın karsılıgını görecegını bıldırmektedır (ez-Zılzâl, 99/7-8). Lokman, yıne ogluna hıtaben üçüncü ögüdünde onun namazı kılmasını, ıyılıgı emredıp kötülükten vazgeçırmesını, basına gelene sabretmesını, Insanlara böbürlenıp kıbırlenmemesını, çalım satıp ögünmemesını, yürümesınde, konusurken sesınde ölçülü olmasını tavsıye etmıstır.

Lokman hakkında hadıslerde de bazı bılgıler bulunmaktadır. En’âm suresı’nın 82. ayetının nüzulünde sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü! Bızım hangımız nefsıne zulmetmez kı…?” dedıklerınde, Peygamberımız. Bu ayettekı zulüm sızın sandıgınız gıbı degıldır. O zulüm, sırk demektır. Lokman’ın ogluna nasıhat ederken, yavrum, Allah’a sırk kosma. Zıra sırk en büyük zulümdür dedıgını ısıtmedınız mı?” cevabını vermıstır (Sahîh-ı Buhârî, Tecrîd-ı Sarîh, Tercemesı, IX, 163). Lokman söyle derdı: “Yavrum, ılmı âlımlere karsı böbürlenmek, sefıhlerle münazarada bulunmak ve meclıslerde gösterıs yapmak ıçın ögrenme!” (Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatım ve devamı baska bır rıvayette söyle yer almaktadır: “…Gınâ göstererek ve cehalete düserek ılmı terketme! Yavrum, meclıslerı ıhmal etme! Allah’ı anan bır topluluk gördügünde onlarla otur. Eger âlımsen ılmın ısıne yarar; cahılsen onlar sana ögretırler. Umulur kı Allah onlara rahmetını lütfeder, onlarla beraber sana da ulasır. Allah’ı anmayan bır lopluluk gördügünde onlarla oturma. Eger âlımsen ılmının sana bır yararı olmaz; cahılsen onlar senı saptırırlar. Allah onları azabına düçar kılar, sana da onlarla beraber ısabet eder” (Dârımî, Mukaddıme, 34). Yıne bır hadıs-ı serıfde ılım-hıkmet hakkında söyle denılmektedır: “Hakîm Lokman ogluna su tavsıyede bulunmustur. Yavrum âlımlerın yanında otur ve dızlerınle onlara çok yaklas. Çünkü Allah, gökten ındırdıgı yagmurla ölü topragı dırılttıgı gıbı, kalblerı hıkmet nûruyla dırıltır”(Muvatta, ılım, 1). Lokman hakkında baska bır hadıs de söyledır: “Hakım Lokman, söyle derdı: süphesız Allah bır seyı emânet aldıgı zaman onu korur” (Ahmed b. Hanbel, II, 87).

Bu hadıslerın, meselâ zulüm, hıkmet, ılım gıbı konularda Kur’ân-ı Kerîm’dekı Lokman ıle ılgılı ayetlerle rabıtalı oldugu görülmektedır.

Lokman’ın kım oldugu konusunda çesıtlı görüsler vardır. ıbn ıshak’a göre Lokman’ın nesebı [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarıh (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kusakda Hz ıbrahım (a.s)’ın babası Âzer’e ulasır. Vâkıdî, Lokman’ın ısrâılogulları kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yasayan, Eyle’de ölen bır kımse oldugunu zıkreder. ıkrıme’ye göre Lokman bır nebîdır. Ancak onun bır hakım oldugunda âlımlerın ıttıfakı vardır (Sahıh-ı Buharî Tecrıd-ı Sarıh Tercemesı, IX, 163). Vehb b. Münebbıh’e göre; Lokman ıbn Bâûra, Âzer neslındendır. Mukâtıl’e göre ıse, Hz. Eyyub (a.s)’ın kızkardesının veya teyzesının oglu ıdı. Uzun müddet yasadı. Hz. Davud’a yetıstı ve ondan ılım aldı. Sanat sahıbı ıdı. Bır nebî oldugunu söyleyenler de oldu. ıbn Rüsd, Tehâfüt’ünde söyledıgı gıbı, her nebî hakîmdır, fakat her hakım nebî degıldır. Bakara sûresı’nın 269. ayetıne göre Yüce Allah hıkmetı ıstedıgıne verır. Kıme de hıkmet verılmısse ona büyük hayır lütfedılmıstır. Dolayısıyle o kımsenın ılmen, amelen bunun sükrünü yerıne getırmesı gerekır. Lokman ıçın de Kur’ân’da böyle söylenmıstır (Elmalılı Hamdı Yazır, Hak Dını Kur’an Dılı, IX, 3842-3843).

Lokman, Islâm’dan öncekı Araplarda kendısınden çok bahsedılen bır sahsıyet ıdı. Yahudı ve Hrıstıyan kutsal kıtaplarında adı geçmez. Onun Âd kabılesınden veya Habeslı bır köle oldugu da belırtılmıstır (S.G.F. Brandon, A Dıctıonary of Comparatıve Relıgıon, London 1970, s. 414).

Eskı Arap gelenegınde cahılıyye devrı Insanları bu zata Lukmânü’l-Muammer dıyorlardı. Onun yedı kartalın ömrü kadar uzun yasadıgına ınanılırdı. Ebû Hâtım es-Sıcıstânı’nın “Kıtâbül-Muammarîn” adlı eserınde Lokman, Hızır’dan sonra uzun yasayan ıkıncı sahsıyet olarak yer alır. Yedı kartal ömrü bes yüz altmıs yıl yapsa da çesıtlı rıvayetlerde onun bın, hatta üç bın-üç bın bes yüz yıl yasadıgı bıle ılerı sürülmüstür. Lokman’a, Nâbıga’nın sıırlerınde bıle rastlanır. Cahılıyye gelenegınde Lokman aynı zamanda bır kahraman ve hakım bır kımse olarak da görülürdü. Bır çok macera ona ısnat edılmıstı. Bütün bunlar arasında Lokman, Âd kabılesınden olmakla bu kabîleye Sodom gıbı günahkârlıgı dolayısıyla kuraklık cezası verıldıgınde, onun da dahıl oldugu bazı kımseler yagmur ıçın dua etmek üzere Mekke’ye gıderler. Ancak Âdlılar orada zevk ve safâya dalıp esas vazıfelerını unuturlar. Hatırlatıldıgında da bırısı sıyah bır bulut ısteyıverır. Âd kabılesının mahvı bu bulutla olur. Aslında onların cezalandırılmaları Hz. Hûd’a ıtaatsızlıklerı dolayısıyladır. Âd kavmı ıle ılgılı ayetlerde ve Hûd suresınde Lokman’ın adı geçmez (Bernhard Heller, ıA., “Lokman “, maddesı).

Lokman, Kur’ân-ı Kerîm’de yer aldıktan sonra, Arapça darb-ı mesel ve hıkmet kıtaplarından Kasasul-Enbıyalara kadar bır çok eserlerde yer aldı. Sa’lebî (ö. 427/1035) Ârâısul-Mecâlıs”ınde ondan bahsederken Kur’ân’dakı anlatımı baska rıvayetlerle genısletır. O, Lokman’ın kım oldugu konusunda yukarıdakı bütün bılgılerı verdıkten sonra Mücâhıd’ın onun uzun dudaklı sıyahî bır köle oldugu yolundakı rıvayetlerını de bunlara ekler. Ancak bu rıvayetı takvıye sadedınde Insanlardan Sudan’dan çıkmıs üç hayırlı kımse arasında, Bılâl (Habeslı ?), Hz. Ömer (r.a)’ın kölesı Mühecca’ ve Lokman’a (Sudan’ın Mısır’a yakın Nubya tarafından) yer veren rıvayetı de almaktadır. O, Lokman’ın Habes’lı bır marangoz, bır terzı oldugu konusundakı ıddıaları da aktardıktan sonra, âlımlerın onun hakım olup nebî olmadıgında ıttıfak ettıklerını, bu konuda ıkrıme’nın farklı görüse sahıp oldugunu (bazılarına göre Lokman’ın nebîlık ıle hakımlıkten bırını tercıhte serbest bırakıldıgı, onun hıkmetı seçtıgını) belırtmektedır. O, ayrıca Lokman’ın nebî olmadıgı; Allah’ın çok tefekkür, ıyı yakın ıle takvâ ehlı kıldıgı bır kul oldugu; onun Allah’ı, Allah’ın da onu sevdıgı, ona hıkmet lütfettıgını açıklayan bır hadıs de nakleder (Sa’lebı, Arâısul-Mecâlıs, 312).

Sa’lebî, Lokman’ın, dünyada sıkıntı çekenın refahtakınden hayırlı oldugunu; dünyayı ahırete tercıh edenın dünyada da, ahırette de kaybedecegını; malın sıhhat, nımetın nefıs temızlıgı gıbı olmadıgını; dogru söz, emanetı yerıne teslım ve bos yere konusmayı terkın hıkmetı dogurdugunu söyledıgını nakleder. Yıne onun naklıne göre Lokman ogluna söyle dedı:

“Dünya derın bır denızdır. Çokları onda bogulmustur. O denızde senın gemın Allah’dan takvâ olsun. Bınegın Allah’a ımanın ve yolun Allah’a tevekkül olsun. Umulur kı kurtulursun; tamamen kurtulacagını da sanmam. Yavrum, Insanlar ıbadet ve taatte her gün noksanlastıkları halde nasıl olur da vadolunduklarından korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma, bu ahıretıne zarar verır. Dünyadan el etek de çekme, yoksa Insanlara yük olursun. Oruç tut, bu sehvetını keser. Senı namazdan alıkoyan orucu tutma, çünkü Allah’ın katında namaz oruçtan daha büyüktür… Yavrum! ıyılıgı ondan anlayana yap. Nıtekım koç ıle kurt arasında dostluk olmadıgı gıbı; ıyı ıle kötü arasında da dostluk olmaz. Çekısmeyı seven hakarete ugrar, kötülük olan yerlere gıden töhmet altında kalır, kötülüge yaklasan kendını kurtaramaz ve dılını tutmayan pısman olur. Yavrum! ıyılerın hızmetınde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenılır kımse ol kı zengın olasın. Kalbın günah lekelerıyle dolu oldugu halde Insanlara, Allah’dan korkuyormussun gıbı görünme. Yavrum, âlımlerle bır arada bulun ve onların dızının dıbınden ayrılma; fakat onlarla tartısmaya da gırme, yoksa sohbetlerınden senı mahrum ederler. Onlara bır sey sorarken nazık davran. Senı ıhmal ettıklerınde onlara bıkkınlık verme, yoksa senden usanırlar. Yavrum! her seyı arkanı dönerek ısteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklasma! Zıra bu, basîretı azaltır ve aklı zayıflatır. Yavrum, küçükken edeplı olursan, büyüdügünde faydasını görürsün! Yavrum, yolculuga çıktıgında, onu çekıp götürebılecegın bır yerde olmadıkça, hayvanından emın olma; çünkü onun sırtı çabuk yagır olur ve bu hakımlerın ıslerınden degıldır. Gıdecegın yere yaklastıgında da hayvanından ın ve yürü; kendınden önce onu doyur. Gecenın ılk saatlerınde yolculuga çıkmaktan sakın! Sana gecenın yarısına kadar dınlenıp gece yarısından sonra yola çıkmanı tavsıye ederım. Sefere çıkarken yanına kılıcını, mest’ını, sarıgını, elbısenı, su kabını, ıgne ve ıplıgını, bız’ını (saraç ıgnesı) al! Ayrıca yanında sana ve beraberındekılere yetecek kadar ılâç bulundur. Arkadaslarınla, Allah’a ısyanın dısındakı hususlarda uyum sagla ve onlara vefâ göster! Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakın, zıra bu tavrın sana gündüzlerı söhret, gecelerı ıse süphe getırır. Yavrum, kendını unutup da Insanlara ıyılıgı emretme! Yoksa senın durumun, Insanlara ısık verdıgı halde kendısı yanarak tükenen kandıle benzer! Yavrum, küçük ıslerı umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüge dönüsür. Yavrum, yalan söylemekten sakın! Çünkü yalan, dînını ıfsat eder, Insanların yanında mürüvvetını noksanlastırır ve bu durumda da utanma duygun yok olur; degerın düser, makam ve mevkıın elden gıder; küçümsenırsın, konustugun zaman sözün dınlenmez, söyledıgıne ıtıbar edılemez. Bu duruma düsüldügünde de yasamanın zevkı kalmaz! Yavrum, kötü huydan, sıkıntı vermekten, sabırsızlıktan sakın! Bu hasletler karsısında hıç bır arkadasın sana dürüst davranmaz ve senınle aralarında dâıma bır mesafe bırakırlar. ısını sev; sık sık karsılastıgın olaylar karsısında sabret! Insanlara karsı güzel huylu ol! Zıra huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlastıran, ıyıler yanında nasîbını alır; ona karsı ıyı kımseler sevgı besler, kötüler de ondan uzaklasır. Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbını üzüntülerle mesgul etme. Aç gözlülükten sakın. Takdıre rıza göster. Allah tarafından sana verılene kanaat et kı hayatın güzellessın, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın. Eger dünya zengınlıklerının senın ıçın bır araya getırılmesını ıstersen, Insanların ellerınde olanlara göz dıkme! Zıra peygamberlerı bulundukları mertebeye ulastıran sey Insanların ellerınde bulunanlara göz dıkmemelerıdır. Yavrum, dünya hayatı kısadır. Senın oradakı ömrün ıse daha da kısadır. Bu kısa ömrün de daha az bır kısmı gerıde kalmıstır. Yavrum, ıyılıgı ehlıne yap, ehıl olmayana ıyılık yapma; yoksa o, dünyada bosa gıder, ahırette de sevabından mahrum olursun. ıktısatlı ol, savurgan olma; cımrılık derecesınde mala sarılma, ısrafa varacak sekılde de onu dagıtma! Yavrum, hıkmete sarıl kı onunla ıkram göresın, onu yücelt kı sen de üstün tutulasın. Hıkmet ahlâkının en üstünü Allah (c.c)’ın dınıdır. Yavrum, hasedçının üç belırgın özellıgı vardır: Gıyabında dostunu çekıstırır, yanında oldugu zaman ona yaltaklanır, o bır musıbete duçar oldugunda da ona sevınır” (Sa’lebî, a.g.e., 313-315).

Lokman’la ılgılı olarak sadece ogluna ögütler, hıkmetlı sözler, atasözlerı (emsâl, durub-ı emsâl) degıl, kıssalar da nakledıldı. Bunlardan Lokman’ın bır köle olarak bırısıne takdım edıldıgınde. o, dıger kölelerın ıncırlerı onun yedıgını ılerı sürerek efendılerını kandırmak ıstedıklerı zaman, hep beraber sıcak su ıçmelerını tavsıye eder. Efendılerı öyle yapar, sonunda Lokman yalnız su kusarken, dıgerlerı ıncır artıklarını su ıle çıkarmaya baslarlar. Bır gün efendısı, gelen mısafırı ıçın, Lokman’a en ıyı ne varsa onu ıkram etmesını söyler. O da koyun dılı ve yüregı getırır. Bır baska gün yıne mısafır ıçın bu defa en kötü ne varsa onu çıkarmasını söyledıgınde aynı seylerı verdıgını görünce, sebebını sorar. Lokman, ıyı bır dıl ve yürekten daha ıyı bır sey olmadıgı gıbı, kötü bır dıl ve yürekten de daha kötü bır sey bulunmadıgı cevabını verır (Sa’lebî, aynı yer).

Lokman’a bu kıssalar dolayısıyla Araplar’ın Ezop’u (Aesopos) denılmıs, Avrupa’da Ezop’a atfedılen bır çok nükteler Lokman’a ısnat olunmustur. Batılı yazarlar Lokman’la ılgılı kıssaların sonrakı devırlerde Ezop’unkılerden kopya edıldıgını ılerı sürerler. Bu konuda karsılastırmalar ve örneklere de yer verıp eskı gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bır kımse olarak tanınırken; sonrakı devrede artık köle, marangoz halıne sokuldugunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bıleam, Ahıkar, Ezopla aynı görülmüstür. Bıleam, Kıtab-ı Mukaddes’te geçer. Müfessırler, seceresı Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarıh seklınde geçen bu zatın ıbranı dılınde “bala”, Arapça “Lakama” köklerı aynı yutmak anlamına geldıgı ıçın, Kıtab-ı Mukaddes’tekı karsılıgının Bıleam oldugu kanaatıne ulasmıslardır (Bıleam ıçın bk. Sa’lebî, 209 vd.). Lokman, Bıleam mıdır tartısmasında buna olumlu bakanlar yanında karsı çıkanlar; Lokman, Kur’ân ve öncekı gelenekte saygı duyulan; Bıleâm, Kıtab-ı Mukaddes ve Aggada’da nefret edılen bır kımsedır, demektedırler (bk. Belâm). Lokman’ı, Roma’lı Ahıkar veya Yunan’ın Ezop’una benzetenler, onların sözlerının veya onlarla ılgılı anlatımların benzerlıklerıne dayanmaktadırlar (Bernhard-N.A. Stıllman,”Lokman”, Encyclopedıa of ıslam, Leıden 1978, IV, 813).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:31 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ekim 2012       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Peygamber ve ya veli. Davud aleyhisselamın zamanında Arabistan 'ın Umman tarafında yaşadı.Davud aleyhisselamla görüşüp ondan ilim öğrendi.Davud aleyhisselama peygamberlik bildirmeden önce,müfti olan Lokman Hekim,Davud aleyhisselama peygamberlik bildirdikten sonra fetva vermeyi bıraktı.Davud aleyhisselama ümmet oldu.Kendisine hikmet verildi.Eyyüb aleyhisselamın teyzesinin oğlu olduğu da rivayet edilmektedir.Lokman ismi Kuran-ı Kerim'de geçmekte olup bir sureye (31.sure) Lokman ismi verilmiştir.Bu surenin 12. ayetinde mealen "Biz Lokman'a hikmet verdik." buyrulmaktadır.

Buradaki Hikmet tabirinin;akıl,anlayış,ilim,ilimle amel etme ve doğru karar vermek olduğu tefsir kitaplarında yazılıdır.Lokman Hakim tabiplerin piridir.Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasihatler meşhurdur.Kuran-ı Kerim'de Lokman Suresi 3.ayet-i kerimede mealen;"Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti.Yavrum!Allah'a ortak koşma,çünkü;şirk çok büyük zulümdür." buyrulmaktadır.

Lokman Hakim'e sen bu hale nasıl geldin dediklerinde "Doğru sözlü olmak,emaneti yerine getirmek,lüzumsuz söz ve işi terk etmekle." cevabını verdi.İnsanlar ondan nasihat istediler,o da şöyle nasihat etti.Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir;namazda kalbi,halkta dili,yeme içmede boğazı,bir kimsenin evine girince ise gözü korumaktır.İki şeyi hatırdan hiç bir zaman çıkarılmamalıdır.Bunlar Allah'ı tealanın büyüklüğü ve ölümdür.İki şeyi de tamamen unutmaya çalışılmalıdır.Bunlar da bir kimseye yapılan iyilik ile,dost ve yakınlardan gelen kötülüktür.

Lokman Hakim'im oğluna nasihatlerinden bir kısımı şöyledir:
"Ey oğlum!Dünya derin deniz gibidir.Çok insanlar orada boğulmuştur.Geminin takva,yükün,iman,halin tevekkül olsun.Umulur ki kurtulursun."

"Ey oğlum!Seçilmiş kullara teslim ol.Kötülere dost olma."

"Ey oğlum!Yalandan çok sakın.Çünkü;dinini bozar ve insanlar yanında mürrivetini azaltır.Bununla hayanı,değerini ve makamını kaybedersin."

"Ey oğlum!Tövbeyi yarına bırakma.Çünkü;ölüm ansızın gelip yakalar."

"Ey oğlum!Sükut etmekle pişman olunmaz.Söz Gümüşse sükut altındır."

"Ey oğlum!Merhamet eden merhamet bulur.Sükut eden selamete erer,hayır söyleyen kar eder,kötü konuşan günahkar olur,diline hakim olmayan pişman olur."
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:01 Sebep: sayfa düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Aralık 2012       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Lokman Hekim

doktorların piriymiş. her derde deva bulurmuş. orada hasta olan kalmamış. bir gün herkes onun kapısına dayanıp bize ölümsüzlük ilacı yap demişler. oda ilk önce ben nasıl yapabilirim o tanrının elindedir deyip kestirip atmış. ama sonra aklına gelmiş bunun bir yöntemi varmış bir bitki hemde çukurovada! hemen oraya girtmiş bir ağacın gölgeside uyuya kalmış birden bir ses işte aradığın bitki benim kaynat beni suyumu da içir demiş oda ilk önce düş zannetmiş ama sonra aynı fısıltı tekrardan gelmiş. oda etrafına bakmış ve çiçeği bulmuş. onu koparmış kara kalın kitabının içine koymuş. orada hastalıklardan dermanı vrmış . onun arasına koymuş. daha sonrada ceyhun gölünün üzerinde olan taş köprünün üzerinden geçiyormuş. birden rüzgar çıkmış. elindeki kitap uçup gitmiş. içindeki herşey yok olmuş. tek bir parça kitap kalmış. eğer o ilaç olsaymış. insan ölüm nedir bilmeyecekmiş ama işte öyle olmuş. en sonunda lokman hekimde ölmüş.lokman hekimin bin bilmem kaç yıl yaşamış olduğu söylenir.
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 18:02
-winx- - avatarı
-winx-
Ziyaretçi
25 Mart 2013       Mesaj #8
-winx- - avatarı
Ziyaretçi

Hz.Lokman,

Hz.Davut döneminde yaşamış bilge bir insandır.Hz.Lokman'ın terzi veya marongoz olduğuda belirtilmektedir.Hz.Lokman Yüce Allah tarafından hikmet verilmiş bi insandı. İslam aleminin çoğunluğuna göre Lokman,peygember değil,velidir;Allah'ın sevgili kuludur.

Kur’ân-ı Kerîm’de, kendisine hikmet ve­rildiği bildirilen salih kişi. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Lokman’ın şeceresi hakkında bilgi yoktur. Islâmî kaynaklarda ise onun şeceresi Lokman b. Bâ’rûr b. Nâhûr b. Târah (Âzen) veya Lokman b. Sârân (veya Anka veya Baran) b. Mürîd b. Savun (Sedun) olarak verilmekte hatta onun, Hz. Eyyüb’ün kızkardeşinin veya teyzesinin oğlu olduğu da nakledilmektedir (Sa’lebî, Arâisu’l-mecâlis, 5. 266). Hz. Lokman, rivayetlere göre Habeşli veya Sudanlı siya-hî bir köle idi. Kısa boylu, siyah tenli, yassı ve çökük burunlu, kalın dudaklı, enli ve yarık ayaklı olan Lokman’ın terzi veya ma­rangoz olduğu nakledilir. Saîd b. Müseyyeb’e siyah tenli biri gelip, teninin siyah oluşunun sebebini sorunca o: “Siyah tenli olduğun için üzülme, çünkü insanların hayırlılarından üçü siyah tenli idi. Bunlar Bilâli Habeşî, Hz. Osman’ın azatlısı Mihcan ve Lokman Hekirn’dir ki. o, Mısır Su­dan’ından Nubyeli kalın dudaklı bir siyahî idi” der.

Kur’ân-ı Kerîm’de “And olsun ki biz Lok-man’a, Allah’a şükret diyerek hikmet ver­dik” (Lokman 31/12) buyurulmaktadır. Hz. Lokman’ın nebî olmayıp hakîm olduğu konusunda İslâm bilginleri görüş birliğin-dedirler. Sadece İkrime onun nebî olduğu­nu iddia etmiştir. Rivayete göre Hz. Lok­man, peygamberlik ve hikmetten birini seçmekte serbest bırakılmış, o da hikmeti seçmiştir.

Hz. Lokman’ın Hz. Dâvud döne­minde yaşadığı ve ona İlmiyle, hikmetiyle yardımcı olduğu nakledilmektedir. Lokman köle iken bir gün efendisi, bir koyun boğaz­lamasını ve en iyi iki parçasını getirmesini istemiş, Lokman da koyunun yüreğini ve dilini getirmiştir. Sonra efendisi, bir başka koyun boğazlayıp en kötü iki parçasını getirmesini istemiş, Lokman yine koyunun yüreğini ve dilini getirince efendisi: “Koyu­nun en iyi iki parçasını getir dedim, dili ile yüreğini getirdin. En kötü iki parçasını getir dedim, yine dili ile yüreğini getirdin. Sebe­bi nedir?” diye sorunca Lokman: “İyi oldu­ğu zaman bu ikisinden daha iyi ve güzel, kötü olduğu zaman da bu ikisinden daha kötü bir şey yoktur” cevabını vermiştir. Ona: “İnsanların en şereflisi hangisidir?” diye sorulmuş, “Kendisini halkın kötü gör­mesine aldırış etmeyendir” cevabını ver­miştir. Lokman hakîm, özlü ve hikmetli sözleriyle meşhurdur. Vehb b. Münebbih, “Onun hikmetlerinden on bin bolüm oku­dum. İnsanlar onun sözlerinden daha güzel söz işitmemişlerdir” demiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 8 Kasım 2016 19:03 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
8 Kasım 2016       Mesaj #9
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Lokman Hekim

Ad:  Lokman_Hekim.JPG
Gösterim: 1817
Boyut:  30.1 KB

Lokman veya Lokman Hekim, Kur'an'da ve halk efsanelerinde bahsi geçen, hikmet sahibi olduğuna inanılan kişidir.Lokman Hekim'in İslam'a göre Peygamber olduğuna dair iddialar bulunmakla beraber İslam alimlerinin genel görüşü peygamber olmadığı yönündedir. Kur'an'da Lokman Hekim'den Lokman Suresi'nde bahsedilir. Allah tarafından Lokman'a hikmet verildiği belirtilir. Oğluna verdiği öğütler anlatılır.

Efsaneler:


Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksirini buldugu ancak formülü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. Formülü nasil kaybettiği ise değişik kaynaklarda degişik sekillerde anlatılır. Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir. Bir rivayete göre de iksir, Allah'ın emriyle Cebrail tarafından yokedilmiştir.

Bir rivayete göre Davud Peygamber Lokman'a bir koyun kesmesini ve kendisine en iyi yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman koyunun yüreğini ve dilini getirir. Başka bir gün Davud peygamber kendisine koyunun en kötü yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman yine yüreğini ve dilini getirir. Davud neden böyle yaptığını sorunca Lokman şöyle cevap verir:
"İyilik için kullanıldığında yürekten ve dilden daha iyi bir şey yoktur. Kötülük için kullanıldığında da yürekten ve dilden daha kötü bir şey yoktur."

Kur'an'da Lokman:


"Andolsun biz Lokman'a: Allah'a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır. Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şiirk, büyük bir zulümdür, demişti."

"(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti): Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir."
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

3 Kasım 2010 / Misafir Dinler Tarihi
25 Temmuz 2009 / Daisy-BT Sağlıklı Yaşam
12 Ocak 2011 / thedoctor_611 Meslekler
29 Ağustos 2010 / KENCISii Siyaset tr
7 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük