Arama

Polonya ve Polonya Tarihi - Tek Mesaj #3

Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
11 Haziran 2012       Mesaj #3
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Polonya
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Kuzeyde Baltık Denizi, doğuda Litvanya, Beyaz Rusya, Ukrayna; güneyde Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve batıda Almanya ile sınırlanır. Yüzölçümü 312.683 km2, nüfusu 38.521.000 (1993), başkenti Varşova, başlıca kentleri Lodz, Krakow, Wroclaw (eskiden Breslau), Poznan, Gdansk (eskiden Danzig), resmî dili Lehçe, dini Katoliktir (% 95). Yer şekilleri bakımından oldukça tekdüze bir ülkedir; dörtte üçünü düzlükler (çoğu yerinde ova) kaplar. Burada Oder (Odra), Warta, Vistül ve Bug ırmakları akar. Bununla beraber, güneyde Polonya Karpatları ve Beskidler dağlıktır. Kuzeyde Pomeranya ve Mazurya yöreleri, dördüncü zaman buzullaşmasına ait depoları, gölleri ve bataklıklarıyla ayrı bir fizikî görünümdedir. Öteden beri zengin bir tarım ülkesi olan Polonya, yakın yıllarda sanayinin de gelişmesiyle Avrupa'nın ekonomi bakımından gelişmiş ülkelerinden biri oldu. Başlıca tarım ürünleri şunlardır: Tahıl, patates, şekerpancarı, tütün, keten, kenevir, kolza, Hayvancılık ve hayvansal besin ürünleri üretimi (özellikle peynir ve tereyağı) tarımsal ekonominin ikinci önemli koludur. Ayrıca yılda ortalama 650.000 ton kadar da balık avlanır. Taşkömürü, linyit, kok, doğal gaz, kükürt, kurşun, çinko, bir miktar da petrol çıkarılır. Hemen tamamı termik yoldan olmak üzere 140 milyar kw/s. elektrik üretilir. Demir-çelik, otomobil, gemi, tarım alet ve makineleri, demiryolu malzemesi, kimyasal maddeler, yünlü ve pamuklu dokuma, gübre, ilaç vb. sanayileri vardır.

5. ve 6. yüzyıllarda bölgeye yerleşen İslâv kökenli toplulukların oluşturduğu Polonyalıların çok hareketli bir tarihleri vardır. Doğal sınırlarından yoksun bir ova ülkesi olan Polonya, birkaç kez komşuları arasında paylaşılmış ve haritadan silinmiştir. I. Dünya Savaşı öncesinde Avusturya, Prusya ve Rusya arasında bölüşülmüştü. Özellikle Prusyalılar ve Ruslar, Polonya halkına kendi kültürlerini benimsetmeye çalıştılar. Savaştan sonra (1918) kurulan bağımsız Polonya Cumhuriyeti, Polonya topraklarının tamamını kapsamadı. Baltık kıyısına çıkışını sağlamak amacıyla Polonya'ya eklenen "Danzig Koridoru", Hitler'in II. Dünya Savaşı'nı başlatmak için kullandığı nedenlerden biri oldu. Savaş, Polonya'nın Almanlar tarafından istilâsıyla başladı. İşgal döneminde Polonyalılar sürgünde kurdukları hükümetler ve meydana getirdikleri ordularla bir yandan Müttefikler yanında savaşırken bir yandan da ülke içinde direniş hareketini örgütlediler. Yaklaşık 5,5 milyon ölü verdikleri savaş sonunda yeniden bağımsızlıklarına kavuştular. Polonya, sosyalist blok içinde yer aldı. Ancak sınırlarında büyük değişiklikler oldu, doğuda küçülüp batıda genişleyerek Almanya'ya doğru kaydı. 1952'de çıkarılan bir anayasayla cumhurbaşkanının yerini bir devlet konseyi aldı. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta yapılan değişiklikler ise varlıklı sınıfları geriletirken işçi ve köylülerin hoşnutluğunu kazanamadı ve Katolik kilisesinin etkisini de sarsamadı. 1956'da ilk ayaklanmalar patlak verdi. Olaylar hükümet politikasının yumuşatılması ve partiden çıkarılmış olan Wladislaw Gomulka'nın yeniden yönetime gelmesiyle sonuçlandı. 1968 yılında öğrenci hareketleriyle başlayan karışıklıklar devlet başkanı Ochab'ın istifasına ve ülkede bir yıl sürecek olan Yahudi aleyhtarı bir kampanyaya yol açtı. Tarım sorununu halledemeyen Polonya'da yiyecek maddeleri fiyatlarına yapılan zamlar işçilerde büyük tepkilere yol açtı. Gösteriler yapıldı, güvenlik kuvvetleriyle çatışmalar oldu.

Bunun üzerine, 20 Aralık 1970'te Gomulka parti birinci sekreterliğinden istifa etti ve yerine Edward Gierek getirildi. 1970-1980 yılları arasında Batı ülkelerine olan borcu milyarlarca dolara ulaşan Polonya'da ekonomik ve toplumsal bakımdan düzelme sağlanamadı, huzursuzluklar önlenemedi. 1980'ler ise Polonya'ya Gierek ekibinin başarısızlığıyla birlikte yeni çalkantılar getirdi. Besin maddeleri de içinde olmak üzere günlük tüketim maddelerinin yetersizliği, dolayısıyla bu mallarda ortaya çıkan karaborsa, yönetici kadrolarda görülen yozlaşma, enflasyon vb. giderek eşitsizliğin artmasına yol açınca halkın gittikçe genişleyen muhalefetiyle sonuçlandı. Özellikle Gdansk'ta başlayıp kurulması için de işçilerin yönetime karşı mücadele vermiş oldukları Bağımsız Dayanışma Sendikası'nın önderliğinde bütün ülkeye yayılan grevler ve çeşitli direnişler bir yandan yönetimin sertleşmesini, öte yandan da direnişin güçlenmesini getirdi. 1981'de ordu yönetime el koydu ve Genelkurmay Başkanı General Jaruzelski başbakan oldu. General Jaruzelski yönetiminde, ordunun duruma el koyması ve ülkede sıkıyönetim ilân edilmesi de huzursuzluğu sona erdiremedi. Dayanışma Sendikası'nın lideri Lech Walesa ve diğer önderleri tutuklandı. Temmuz 1983'te sıkıyönetim kaldırılarak siyasî tutuklular serbest bırakıldı. Kasım 1985'te yapılan seçimlerden sonra Meclis, Jaruzelski'yi cumhurbaşkanı seçti ve başbakanlığa da Zbigniew Massner getirildi. Uygulanan iktisadî önlemler grevlerin sürmesi nedeniyle etkisiz duruma geldi. Messner hükümeti ekonomik reformları uygulayamadığı için istifa etti. Ülkedeki grevler 1989 Ocağı'nda PBİP Merkez Komitesi'nin Dayanışma Sendikası'nın koşullu olarak yasallaşmasını kabul etmesine dek sürdü. Dayanışma önderleriyse koşullara karşı çıktılar.

Haziran 1989 seçimlerinde Dayanışma'nın desteklediği adaylar Meclis'te kendilerine ayrılan kısıtlı sayıda sandalyenin tümünü ve Senato'daki 100 üyelikten 99'unu alarak ezici bir çoğunluk sağladılar. Walesa'ya Dayanışma grubu tarafından başbakanlık önerildi. Walesa bu öneriyi kabul etmedi. Başbakanlık görevi Cumhurbaşkanı Jaruzelski tarafından Eylül 1989'da Dayanışma grubundan Tadeusz Mazowiecki'ye verildi. 29 Aralık'ta Komünist Parti'nin öncü rolüne son verilerek ülkenin resmî adından "Halk Cumhuriyeti" ifadesi çıkarıldı. Özel mülkiyetin korunmasına ilişkin madde anayasaya eklendi. 1990'ın ikinci yarısında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Leh Walesa kazandı. 22 Aralık'ta göreve başlayan Leh Walesa ilk iş olarak Jan Olszewski'yi hükümeti kurmakla görevlendirdi, ancak hükümetin bileşimi konusunda anlaşamadılar ve Olszewski görevi bıraktı. Daha sonra ülkenin hızla piyasa ekonomisine geçmesini savunan Jan Krzysztof Bielecki başbakanlığa atandı. Bir yandan Katolik Kilisesi'nin etkisinin yoğun bir biçimde hissedildiği yeni bir sivil toplum kurulurken, üretim mekanizmasındaki işsizliğin ve fiyatların tırmanmasına yol açan bozulma, ülkede birbiri ardı sıra gelen beş başbakanın üstesinden gelemedikleri bir bunalıma yol açtı. Bunun sonucu olarak Solidarnosc'a karşı bir güven krizi ortaya çıktı ve Eylül 1993'te yapılan seçimlerde eski Komünist saflardan gelen adayların şansları arttı; Waldemar Pawlak başbakan oldu, Mart 1995'te Josef Oleksy, ardından Şubat 1996'da Wlodzimierz Cimoszewicz başbakanlığa getirildiler. Komünist Parti'nin sosyal demokratlara dönüşmesini sağlayan Alexandre Kwasniewski, Kasım 1995'te cumhurbaşkanlığına seçildi. 1997'de yeni bir anayasa benimsendi. Aynı yıl yapılan seçimlerde Solidarnosc taraftarları iktidara geldi. Avrupa ile bütünleşme süreci devam etti (Polonya Avrupa Birliği'ne ve NATO'ya aday olarak kabul edildi).
theMira