Arama

Homeros - Tek Mesaj #6

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Temmuz 2012       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
HOMEROS

İ.Ö 9 ya da 8. yüzyılda yaşamış İyonyalı ozan. Mısırlı Amonetep’ten sonra ilk büyük ozandır. Eski Yunan’ın en büyük destanları sayılan İlyada ve Odysseia’yı yazdığı kabul edilir. Yaşamına ilişkin hemen hiç bilgi yoktur .O’nun kendi kentlerinde doğduğunu ileri süren İzmir, Rodos,Kolofon, Salamin, Sakız, Argos ve Atina gibi yedi kent olmasına karşın, söylenceler Homeros’un Smyrna’da doğduğunu gösterir. Uzun yıllar Sakız adasında yaşamış ve Ege’deki İos adasında ölmüştür. Homeros sarayda değil kendi evinde yaşamış biridir. İstendiğinde nazik bir rica ile çağrılır ve giderdi. Gittiği yerlerde ona güzel bir yer verilir ve nazik davranılırdı.
Doğumu ile ilgili anlatılan iki söylence günümüze dek ulaşmıştır. İlk söylenceye göre Kyme’li Apelles ölürken kızı Kritheis’i bakması için amcası Maion’a emanet eder. Kritheis, nymphe denli güzeldir. Maion kızın güzelliğine dayanamaz ve bir gün onu iğfal eder. Durumun ortaya çıkmasından da çok korkar. Son bir çare olarak kentinden uzakta, Smyrna’da öğretmenlik yapan Femias ile evlendirir. İzmir’e yerleşen Kritheis, Meles çayında sık sık yıkanarak günlerini geçirir. Böyle günlerden birinde bebeğini çayın kıyısında doğurur. Meles’de doğduğu için adını da Melesigenes koyarlar.(2)

İkinci söylence ise İos adasından Smyrna’ya uzanır. Dönem Dor saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemdir.İos adası da bu saldırılara uğrar. Halk adayı terkeder. Adanın en güzel kızlarından biri olan Kritheis,göç sırasında bir tanrı tarafından hamile bırakılır. Durumuna çok üzülen genç kız kaçarak Ephina adasına yerleşir. Burada korsanların eline düşer. Korsanlar bu genç ve güzel kızı Smyrna’ya getirirler ve Maionia kralına sunarlar. Kızı çok beğenen kral onunla evlenir .Kritheis, her gün banyo yaptığı Meles çayı kıyısında çocuğunu doğurur ve doğumun hemen ardından ölür. Kral, doğum yeri nedeniyle adını Melesigenes koyduğu bebeği büyütür ve yetiştirir. (3)

Homeros’un yaşamı hakkında ki bir söylencede de şunlar anlatılır:

Kymeli Melanopos, karısı ve küçük kızı Kritheis ile birlikte yaşayan biridir. Kız, annesi ve babası ölünce ailenin yakın bir dostunun yanına verilir. Koruyucu ailenin yeterince ilgilenmemesi nedeniyle, kız kimliği bilinmeyen biri tarafından hamile bırakılır. Durumu öğrenen aile, bu ayıbı gizlemek için kızı. Smyrna’da yaşayan bir tanıdıklarının yanına gönderir.
Kritheis, buradaki yoksul yaşamını yün eğirerek ve yalnız olarak yaşayan öğretmen Phemios’a ev işlerinde yardım ederek sürdürüyordu.
Bir gün kentin yakınındaki Meles çayı kıyısında Kritheis, çocuğunu doğurur. Adını da Meles kıyısında doğduğu için Melesigenes koyar.

Melesigenes, annesi tarafından büyütülürken öğretmen olan Phemios tarafından da yetiştirilir. Çünkü bu arada öğretmen Phemios, annesi ile evlenmiştir. Bu evlilik onun düşünsel ve duygusal gelişimini çok olumlu olarak etkiler. Melesigenes, Phemios’un konuşmalarını dinler, derslerine katılır ve kitaplarını okur. Okuma ve yazma öğrenir. Şiir sanatı üzerine tüm incelikleri öğrenir.
Babalığı ölünce Melesigenes, onun yerine dersler girer ve öğretmenlik yapmaya başlar. Bu işte öylesine başarılı olur ki, okulu tüm çevrede saygın bir yer edinir. Melesigenes, yalnızca başarılı bir öğretmen değil, sözü dinlenilen ve aranılan bir söz ustasıdır da aynı zamanda. Her akşam, kente gelen denizciler ve tüccarlar Smyrna limanında onu dinlemek üzere gelirlerdi.
Bir gün, Leutoslo Mentes, onu gençliğinde denizlere açılmaya, yeni yerler, yeni kentler ve yeni insanlar görmeğe ikna etti. Gittiği yerler hakkında bilgi alıp not tuttu. İnsanlardan öğrendiklerini ve duyduklarını notlarına ekledi. Araştırmalar yaptı. Bu araştırmaların sonuçlarını yazarak not etmeyi sürdürdü.

Deniz yolculuğu ile dönüşü sırasında, bir gün İthaka’ya geldi. Burada gözlerinden rahatsızlandı. Bu nedenle de yolculuğuna bir süre ara vermek zorunda kaldı. Yol arkadaşı Mentes, Melesigenes’i, arkadaşı İthakalı Mentor’un yanına bıraktı.
Aradan günler geçtikten sonra Mentes, İthaka’ya geri döndü.Melesigenes’i alarak deniz yolculuklarını sürdürdü. Dönüşlerinde Kolophon’a geldiler. Burada Melesigenes yine hastalandı. Gözlerindeki rahatsızlığı son evresine gelmişti. Burada gözleri görme yetisini yitirdi. Melesigenes kör oldu.

Kolophon’dan yeniden Smyrna’ya dönen Melesigenesburada eseri üzerinde çalışmaya başlar. Smyrna’da onu zor günler beklemektedir. Maddi olarak çok zor durumda kalır. Bunun üzerine Kyme’ye gitmek üzere yola çıkar. Kyme’ye varmadan önce konakladığı kasabada ayakkabıcılık yapan Tychios ile tanışır. Ona kimi şiirlerini okur. Burada oldukça büyük bir ün kazanır. Ün kazanması para kazanmasını getirmez. Parasal sıkıntılar yine başgösterince, yeniden Kyme’nin yolunu tutar.

Kyme’de, onu yoğun günler beklemektedir. Kent merkezinde ve halka açık yerlerde şiirlerini okur. Oldukça büyük itibar edinir. Ancak Kyme belediye meclisi bir toplantısında Homeros’u gündeme getirir. Kyme kentinin körleri bakan bir kent olarak tanınması durumunda, Kyme körlerle dolup taşacak ve bir sürü işe yaramaz insan kente doluşacaktır. Bunun önüne geçmenin yolu ise Homeros’u kentin dışına çıkarmaktır. Kyme ile Smyrna arasındaki Homeros’un doğduğu kent çatışması nedeniyle; kimileri, bu anlatılanların Kyme’yi kötülemek üzere düzenlenmiş yalanlar olduğunu söyler. Ama bir gerçek vardır ki nedeni ne olursa olsun Homeros, buradan da ayrılacaktır.

Anlatılanlara göre, Kyme’yi lanetleyerek terk ettikten sonra yolu Foça’ya düşer. Burada da kentin merkezinde şiirlerini halka okumayı sürdürür. Bu arada Thestorides adlı biri ile karşılaşır. Thestorides, Homeros’tan şiirlerini dikte ettirerek kendisine yazdırmasını ister. Karşılığında da ona yetecek denli yiyecek ve para vereceğini söyler. Şiirlerin yazılması bittiği zaman, aslında bir dolandırıcı olan Thestorides, ortadan yiter. Homeros, kendisini aldatan adamı bulmak üzere bu kez yollara yeniden düşer. Dolandırıcı Thestorides’in Khios adasına kaçtığını öğrenir. Onun peşinden önce Erythrai’ye ve ardından da balıkçıların yardımı ile Khios’a gider.
Khios’ta, köpeklerin saldırısına uğrar. Gözleri görmeyen bir insan nasıl kaçmaya çalışırsa, o da öyle kurtulmak için sağa sola koşmaya başlar. Homeros’u köpeklerin elinden keçi sürüsünün çobanı olan Glaukos kurtarır. Glaukos, kurtardığı bu kör adamın iyi eğitim görmüş biri olduğunu söyleşileri sırasında anlayınca, onu efendisi Bolissos’un yanına götürür.
Çiftlik sahibi olan Bolissos, iki oğluna öğretmenlik yapması için Homeros’u yanına alır. Artık yaşamı biraz daha düzene girmiş ve karnını doyurma kaygısı kalmamıştır. Bu rahatlıkla birlikte Homeros, “Oyun Şiirlerini” besteler.
Homeros, ününün burada da yayılması üzerine adanın merkezine göçer. Bir okul kurarak, şiir besteleme sanatını öğretmeye başlar. Bu arada evlenir ve iki kızı olur.
Ancak aynı yerde uzun süre kalamayan ozan, yıllardır özlemini çektiği ve düşlerinde gördüğü Atina’ya doğru yola çıkar. Önce Samos’a gelir. Çömlekçiler için bir şarkı besteler. Yine yeni şiirlerini varsılların konaklarında okur. Ancak Atina’ya gitmekten vazgeçmemiştir ve bu nedenle de Samos’ta fazla kalmaz.
Önce Atina’ya gider. Daha sonra da Korinth ve Argos’a. Delos adasına’da geçer. Bu adada İyonyalıların bayramında Apollon Methiyesi’ni okur.
Gözleri görmese de gönlünce gördüğü Atina ve çevresinden ayrılarak İos adasına gelir. Gelişinden bir süre sonra hastalanır. Adanın sahiline yerleşir.
Bir gün sahile iki balıkçı gelir. Ona bir bilmece sorarlar:
“Dışarıda kalır yakaladığımız, ama yine de getiririz elimizle kaçanı”
Bilmecenin yanıtını günlerce uğraşır bulmak için. Ama bir türlü çözemez. Derler ki bu bulmacayı çözemediği için sinirinden ve kahrından ölür. İos adası halkı tarafından gömülür. Mezar taşına da “Tanrısal Homeros” diye yazarlar.
Söylenceye göre, koca Homeros’u kahrından öldüren bilmecenin yanıtı bildiğimiz küçücük bittir.
İ. S. V. Yüzyılda yaşayan İstanbullu bilgin Proklos, Homeros’un bilinmeyen bir yaşta Sakız adasında yaşayanlara tutsak verildiğini yazar. Homeros adının da “tutsak” anlamına gelen bir sözcükten ortaya çıktığını belirtir. Yine aynı yazara göre Homeros uzun boylu, uzun ve güzel sakallıdır. Ama kimi kaynaklara göre Aiol lehçesinde “gözü görmeyen “ anlamın
daki bir sözcükten türemiştir Homeros adı.
Bean’ın belirttiğine göre “Homeros’un yaşamı” adlı ve yazarı belli olmayan antik bir kaynağa göre, Homeros, Smyrna’dan Kyme’ye geçmiştir. Gediz Ovasından Neonteikhos’a geçtiği ve Larisa üzerinden Kyme’ye vardığını öğreniriz bu kaynaktan. Yine aynı kaynağa göre gözleri görmeyen bir insan için bu yol uzun olmakla birlikte en kolay yoldur. (4) Rahmi Balaban, İzmir Tarihi adlı eserinde Homeros’un Bergama’da nişanlısı olduğunu bu nedenle yaya olarak bu kente gidip geldiğini yazar. (5)

İzmir kentinde onun adına sikke bile basılmıştır. Aralık 1701- Ocak 1702 tarihleri arasında İzmir’de kalan gezgin Tournefort, Homeros, Sabina’nın bir sikkesinde, sol eliyle bir kül kavanozuna yaslanırken,diğer eliyle bereket boynuzunu tutarken tasvir edilmiştir; Homeros ayrıca Nero, Titus ve Domitian’ın sikkelerinde de tasvir edilmiştir diye yazar. Ancak 1795’de İzmir’e gelen James Dallaway, olaya biraz kuşkuyla yaklaşır: İzmirliler,hem Homeros’un İzmirli olduğu üzerine duyulan kuşkuları ortadan kaldırmak için, hem de büyük bir ozana duydukları saygının bir ifadesi olarak,çıkardıkları sikkelere onun resmini koymuşlardır. (7)

Yine bir başka gezgin, İzmir’e 1739 yılında gelmiş olan Pococke; o zaman ki İzmir’de bir jimnazyum, bir kütüphane, sunak ve heykelden oluşan , Homeros adına yapılmış “Homerium” vardı diye yazar.
Homeros, doğuştan kör değildir. Daha sonraları gözleri görme yeteneğini yitirince Homeros adını alacaktır. Bu da adının kaynağı hakkında daha sağlıklı yorum yapmamızı getirir. Zaten genelde de şiirlerini okuyarak Akdeniz dünyasını dolaşan kör bir halk ozanı olarak betimlenir.
Homeros’un soyundan geldiğini ileri süren bir klan da kendilerine Homerosoğulları sanını vererek bu büyük ozanın adını sürdürmüşlerdir. Homerosoğulları, Homeros’un ünlü eserleri İlyada ve Odysseia’yı İ. Ö. VI. Yüzyılda İyonya’dan Yunanistan’a kendilerini getirdiklerini öne sürerler.Aristoteles O’nu ilk düşünür kabul eder.(9)

Homeros şiirlerinde “Tanrıların babası ve anası Okeanos (deniz)’tur”der. Bu insanı tutmanın ve tanrılar karşısında yüceltmenin bir
örneğidir. (10)

Herodotos’a göre, Homeros ve Hesiodos “tanrıların soy zincirini düzenleyen, tanrıların sıfatlarını, görevlerini, kendilerine özgü niteliklerini belirten, görünüşlerini anlatankişilerdir.” (11)

Homeros’un ünlü eserleri İlyada ve Odysseia, İ.Ö. VI. yüzyılın sonunda Atinalı tiran Peisistaratos ve oğlu Hipparkhos’un çabalarıyla yazıya aktarıldı. Ancak asıl metin Bergama Okulunca düzenlenmiştir. ”Homeros İlahileri” adı verilen ve tanrıya seslenen 34 eski Yunan şiiri Homeros’a mal edilmiş olmasına karşın onun eseri değildir. Bu şiirlerin çok değişik zamanlarda bilinmeyen kişilerce yazıldığı saptanmıştır. Uzunlukları değişik olan bu ilahiler tanrıların yaşamlarından bölümler aktarır. Ayrıca “Kurbağalar ve Fareler Savaşı” da Homeros’a mal edilmesine karşın doğruluğu kanıtlanamamıştır.
Homeros’un bu iki anlatım diline “Homeros Dili” denir. Dor ögelerinin bulunmadığı bu dil yapay ve karma niteliğe sahiptir. Aiolis ve İonia biçimleri birlikte yer alır. Destanın sözlüksel temeli Akhaia kökenli ögelerden oluşur. Sözdizim açısından bağlama sözcüklerinin olmadığı tümce kuruluşlarından yararlanan ya da adıl gövdesini gösterici ilgi adlı değdiriyle kullanmak gibi eskil biçimler sunar. Ama ayrıcalıklı bir şiirsel dildir.Homeros, şiirlerinde ellerindeki toprak parçalarını yitirip, soylulara hizmet eden topluluk üyelerinin acıklı durumunu anlatır. Antik çağda büyük bir üne kavuşmasının ardında bu da vardır. Tüm Yunan ve Latin epik şairleri tarafından yetkin bir örnek olarak kabul edilir.Antik çağ insanı için tarih, Homeros ve Troia savaşı ile başlıyordu diye yazar Bean. (Bean/1)İlyada ve Odysseia, klasik Yunan kültürüne büyük etkileri olan iki yapıttır. İyonya diyalektiği ile bestelenmiştir. Aiolia dilinde anlatılardır.Lirik şiirin doğuşunu etkilemiştir.Kullanılan dil bu iki destanın Miken uygarlığının çöküşünden Anadolu’ da ilk İon kentlerinin kurulduğu İ. Ö. X. Yüzyıldan çok sonra yazıldığını kanıtlar. Gerek İlyada’daki zırhlı piyade birlikleri ve gerekse Odysseia’daki Fenike ticareti İ.Ö. VIII.yüzyıla dek gider. Bu ve buna benzer belirlemeler destanın VIII. Yüzyılın ikinci yarısında yaratıldığını göstermektedir.
İlyada ve Odysseia, altılı ölçüyle yazılmış ve yineleme tekniği kullanılmıştır. Kronolojik akış içerisinde geri dönmeler yapılır. Her iki destanda da insanların öyküsünün yanı sıra tanrıların arasında geçen bir öykü vardır. Tanrıların kendi aralarındaki olayların yanı sıra tanrıların insanların yazgılarını da etkilediğini görürüz. Kısacası tanrılar ile insanlar arasında bire bir ilişki kurulabilmektedir. Kadınların güzelliğini ve büyüleyiciliğini sık sık över.
İlyada, 24 bölümlük 16 bin dizelik manzum bir destandır. Truva savaşının bir bölümünü ve kent kuşatmasının sonunda Akhüilleus’un öfkesini konu olarak işler. Bir savaş ve kahramanlık destanıdır. Yalın bir kahramanlık ruhunu anlatır. Akhilleus, sevdiği köle kızın tanrılara kurban edilmesi üzerine Akhaların başkomutanı kral Agamemnon’a kızar ve savaşa katılmaktan vazgeçer. Destanın sonlarına doğru en sevdiği arkadaşı Patroklos’un öldürülmesi üzerine savaşa girer.
Odysseia, Akaların Yunanistan’a dönüşünün öyküsüdür. Odysseus’un bir çok engel ve zorluğu aşarak ülkesine dönüşünü anlatan bu destan beş bölümden oluşur. Kahramanı, olağanüstü serüvenler yaşar. On yıl süren bir tür macera romanı gibidir. İlyada’nın aksine, Odysseia’nın insansal yanı ağır basar. Tek bir kahramana dayanan destanda, Odeysseus’
un talihsizlikler, terslikler ve doğa güçleri ile olan mücadelesi verilir. Akıl, kurnazlık ve gerçeklik duygusu egemendir. Yapısı İlyada’dan daha karmaşık, daha zengin, daha sağlam ve bütünseldir. Her olay, ana öyküye yan öykülerle, yan öyküler her olaya ve ana öyküye bağlanır.

NOTLAR:
1. Pınar, İlhan: Hacılar, Seyyahlar, Misyonerler ve İzmir, İzmir, 2001,s: 21
2. Özmakas, Hacer- Özmakas,Yavuz:İzmir Söylenceleri, İstanbul, 2000, s:41-42
3. Özmakas, age, s: 43-44
4. Bean, George: Eskiçağda Ege Bölgesi, İstanbul, 1997, s:80
5. Balaban, Rahmi: Çevresinde Gezi ile İzmir Tarihi, İzmir, 1946, s: 9
6. Pınar, age, s:53
7. Pınar, age, s:97
8. Pınar, age, s:66
9. Hançerlioğlu, Orhan: Düşünce Tarihi, İstanbul, 1977, s: 50
10. Hançerlioğlu, age, s: 49
11. Herodotos: Herodot Tarihi, İstanbul, 1991, s: 102
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....