Savaş
MsXLabs.Org &Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Halklar ya da devletler arasındaki silâhlı, örgütlü mücadele. Yeryüzünde yaşamaya başladıkları ilk günlerden bu yana insanlar, iktidar sağlama, yaşama alanı bulma, servet edinme, ideolojik baskı, güvenlik, bağımsızlık vb. çok çeşitli amaçlar için birbirleriyle dövüştüler. Son yüzyıllara gelene kadar savaşlar belli askerî güçlerle ve oldukça dar alanlar içinde yapıldı. Çağdaş toplumların yarattığı kitlesel ordular ve tahrip gücü yüksek silâhlar ise savaşları, karşı tarafın kayıtsız şartsız teslim olması ya da bütünüyle yok edilmesi amacını taşıyan, onun ekonomisinin ve nüfusunun tümünü hedef alan bir mücadele biçimine dönüştürdü.
Yeryüzünde ilk savaşlar, aynı av ya da otlak alanı için mücadele eden rakip göçebe kabileler arasında çıktı. Bu savaşlara her iki kabilenin tüm erkekleri katılırdı. Toplulukların tarımla uğraşmaya başlayıp yerleşik düzene geçmesiyle bu durum değişti. Tarım için gerekli nüfus savaşın dışında tutuldu. Kabilenin yaşama alanının dış saldırılardan korunmasını şef ve yönetimindeki bir askerî grup üstlendi. Daha geniş bir yaşama alanı, daha büyük bir egemenlik ya da daha fazla zenginlik istekleri, savaşların yaygınlaşması sonucunu doğurdu. Bu da daha örgütlü bir askerî güce gereksinim duyulmasına yol açtı. İ.Ö. 11. yüzyılla 8. yüzyıl arasında iyi donatılmış ve disiplinli bir ordusu olan kavimler büyük toprakları işgal ettiler. Yunan ve Roma uygarlıkları döneminde savaşlar daha karmaşık bir yapı kazandı ve hemen bütünüyle sömürgeler edinme amacına yöneldi. Ayrıca deniz gücüyle de desteklenen ordu, ülkelerin dışında uzak yerlere gönderildiler.
Feodal düzenin hüküm sürdüğü Orta Çağ'da Avrupa'nın askerî gücü sınırlı, yönetsel ve ekonomik kaynaklara dayanan küçük kuvvetler biçiminde bölünmüştü. Esas olarak soyluların oluşturduğu ve eğitimsiz milis güçleriyle desteklenen zırhlı süvarilerden meydana gelen bu küçük ordular nedeniyle savaşların boyutları da küçüldü. Öte yandan aynı dönemde doğuda merkezî biçimde örgütlenmiş İslâm devletleri ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu, güçlü ordularına dayanarak geniş topraklar fethettiler. Orta Çağ'da Avrupalılar tarafından oluşturulan Haçlı orduları ise bu dönemin klasik Avrupa askerî gücünün dışında bir örnek meydana getirir. Orta Çağ'ın sonuna doğru barutun kullanılmaya başlanması ve profesyonel ücretli askerlerin sayısındaki artış, savaşların niteliklerini yeniden değiştirdi. Top, tüfek gibi ateşli silâhların kullanılması savaş taktiklerini büyük ölçüde etkiledi. Bu nedenlerle Otuzyıl Savaşları (1618-1648) Almanya'nın büyük bir bölümünün tahrip olmasıyla sonuçlandı. Bundan sonra birçok ülke, iyi eğitilmiş ve donatılmış düzenli ordular kurdu. Savaşlar, eğitilmiş insan gücünün korunması amacıyla bir kez daha belli alanlarla sınırlandı. Zorunlu askerlik kavramıysa Fransız devrimi ve Napoléon savaşlarıyla ortaya çıktı. Yurt savunması amacıyla ülke erkeklerine askerlik görevi zorunlu kılındı. Sanayi devriminin savaşlar üzerindeki ilk etkileri Amerikan İç Savaşı sırasında ortaya çıktı. Demiryolları, askerî harekâtı kolaylaştırırken, ateşli silâhlar askerin savaş gücünü artırdı. Amerikan İç Savaşı, ekonomi ve sivil halk üzerindeki etkisiyle ilk topyekûn savaş oldu. I. Dünya Savaşı ise her iki tarafta milyonlarca kişinin askere alınmasına ve tank, uçak, denizaltı gibi yeni silâhların geliştirilmesine neden oldu. Savaşan tarafların bütün insan gücü ve ekonomik kaynaklarıyla katıldığı bu savaş çok büyük yıkıma ve can kaybına yol açtı; yaklaşık 10.000.000 asker ve bir o kadar da sivil öldü; savaşın maliyetiyse 337 milyar doların üstüne çıktı. II. Dünya Savaşı'nın kayıpları daha da büyük boyutlardaydı; can kaybı 17.000.000 asker, 43.000.000 sivil ve maliyet 1.384 milyar dolardı. Silâh sanayiindeki teknolojik gelişme ve sivil hedeflerin bombalanması stratejisi daha önce benzeri görülmemiş bir yıkıma yol açtı. Dresden, Hamburg, Hiroşima, Nagasaki ve daha birçok kent yerle bir edildi. Günümüzdeyse nükleer silâhların bulunmasıyla, topyekûn savaş artık dünyanın topyekûn tahribi anlamını taşımaktadır. Ülkeler arasında, özellikle Doğu ve Batı blokları arasında silâhlanmanın sınırlandırılmasına ilişkin süregelen görüşmelere ve pazarlıklara karşın bütün dünya devletleri, güçlerinin yettiğince silâhlanmayı sürdürmektedirler. Nükleer silâhlara ek olarak kimyasal ve biyolojik silâhlar da geliştirilmektedir. Bilimsel araştırmalara ayrılan kredilerin üçte biri askerî amaçlı olanlara harcanmaktadır. Her dört bilim adamından biri doğrudan doğruya, iki bilim adamından biri de dolaylı olarak askerî amaçlı araştırmalar üzerinde çalışmaktadır. Askerî harcamaların miktarıysa her 15 yılda bir iki katına çıkmaktadır. Her ne kadar askerî teknolojinin savunma amacıyla geliştirildiği ileri sürülmekteyse de, dünyada ABD, Almanya ve Fransa'nın başını çektiği bir grup ülke, her yıl teknolojisi geri ülkelere milyarlarca dolarlık silâh satmaktadır. Bu arada uzay konusunda yapılan çalışmaların büyük bir bölümünü de askerî amaçlı olanlar meydana getirmektedir. Bugün dünyadaki nükleer silâh stoklarının 100.000 megatona yaklaştığı sanılmaktadır. Bir başka deyişle, yeryüzünde kişi başına 27 ton dinatimin gücüne eş nükleer silâh bulunmaktadır. Yalnızca 0,5 kg. dinamitin bir insanı öldürmeye yeteceği düşünülürse, kişi başına düşen nükleer patlayıcının, bir insanı 54.000 kez yok edecek miktarda olduğu anlaşılır. Son yıllarda nükleer silâhlarda sınırlandırmaya gidilmesi, hatta hiç kullanılmaması yolunda girişimler yoğunluk kazanmaktadır.