Arama

Savaş Nedir?

Güncelleme: 22 Eylül 2015 Gösterim: 9.089 Cevap: 4
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Şubat 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
SAVAŞ TÜRLERİ ŞUNLARDIR
1 -Politik
Sponsorlu Bağlantılar
2 -Ekonomik
3 -Teknolojik
4 -Psikolojik
5 -Askeri gücün caydırıcı yönü.

Soğuk Harp Sıcak Harp Genel Harp Özel Harp


1- Gayri nizami Harp

a-Gerılla Harekatı
b-Kurtarma vekaçırmaharekatı
c-Yeraltı harekatı

2 -Psikolojik Harp
-İç güvenlik Harekatı

savaş

isim, askerlik


1 . Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk.

2 . Uğraşma, kavga, mücadele.

3 . Hayvanların birbirleriyle yaptığı mücadele:
"Kartallarla leyleklerin savaşı."- .

4 . Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele:
"Veremle savaş."- .

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller

savaş açmak (veya ilan etmek)

Birleşik Sözler

  • savaş alanı
  • savaş düzeni
  • savaş gemisi
  • savaş sebebi
  • iç savaş
  • kimyasal savaş
  • psikolojik savaş
  • sıcak savaş
  • soğuk savaş
  • çete savaşı
  • gerilla savaşı
  • meydan savaşı
  • sinir savaşı
  • uzay savaşı
  • yıldız savaşı

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen The Unique; 16 Haziran 2010 13:53
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
28 Ağustos 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Savaş
MsXLabs.Org &Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Halklar ya da devletler arasındaki silâhlı, örgütlü mücadele. Yeryüzünde yaşamaya başladıkları ilk günlerden bu yana insanlar, iktidar sağlama, yaşama alanı bulma, servet edinme, ideolojik baskı, güvenlik, bağımsızlık vb. çok çeşitli amaçlar için birbirleriyle dövüştüler. Son yüzyıllara gelene kadar savaşlar belli askerî güçlerle ve oldukça dar alanlar içinde yapıldı. Çağdaş toplumların yarattığı kitlesel ordular ve tahrip gücü yüksek silâhlar ise savaşları, karşı tarafın kayıtsız şartsız teslim olması ya da bütünüyle yok edilmesi amacını taşıyan, onun ekonomisinin ve nüfusunun tümünü hedef alan bir mücadele biçimine dönüştürdü.

Yeryüzünde ilk savaşlar, aynı av ya da otlak alanı için mücadele eden rakip göçebe kabileler arasında çıktı. Bu savaşlara her iki kabilenin tüm erkekleri katılırdı. Toplulukların tarımla uğraşmaya başlayıp yerleşik düzene geçmesiyle bu durum değişti. Tarım için gerekli nüfus savaşın dışında tutuldu. Kabilenin yaşama alanının dış saldırılardan korunmasını şef ve yönetimindeki bir askerî grup üstlendi. Daha geniş bir yaşama alanı, daha büyük bir egemenlik ya da daha fazla zenginlik istekleri, savaşların yaygınlaşması sonucunu doğurdu. Bu da daha örgütlü bir askerî güce gereksinim duyulmasına yol açtı. İ.Ö. 11. yüzyılla 8. yüzyıl arasında iyi donatılmış ve disiplinli bir ordusu olan kavimler büyük toprakları işgal ettiler. Yunan ve Roma uygarlıkları döneminde savaşlar daha karmaşık bir yapı kazandı ve hemen bütünüyle sömürgeler edinme amacına yöneldi. Ayrıca deniz gücüyle de desteklenen ordu, ülkelerin dışında uzak yerlere gönderildiler.

Feodal düzenin hüküm sürdüğü Orta Çağ'da Avrupa'nın askerî gücü sınırlı, yönetsel ve ekonomik kaynaklara dayanan küçük kuvvetler biçiminde bölünmüştü. Esas olarak soyluların oluşturduğu ve eğitimsiz milis güçleriyle desteklenen zırhlı süvarilerden meydana gelen bu küçük ordular nedeniyle savaşların boyutları da küçüldü. Öte yandan aynı dönemde doğuda merkezî biçimde örgütlenmiş İslâm devletleri ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu, güçlü ordularına dayanarak geniş topraklar fethettiler. Orta Çağ'da Avrupalılar tarafından oluşturulan Haçlı orduları ise bu dönemin klasik Avrupa askerî gücünün dışında bir örnek meydana getirir. Orta Çağ'ın sonuna doğru barutun kullanılmaya başlanması ve profesyonel ücretli askerlerin sayısındaki artış, savaşların niteliklerini yeniden değiştirdi. Top, tüfek gibi ateşli silâhların kullanılması savaş taktiklerini büyük ölçüde etkiledi. Bu nedenlerle Otuzyıl Savaşları (1618-1648) Almanya'nın büyük bir bölümünün tahrip olmasıyla sonuçlandı. Bundan sonra birçok ülke, iyi eğitilmiş ve donatılmış düzenli ordular kurdu. Savaşlar, eğitilmiş insan gücünün korunması amacıyla bir kez daha belli alanlarla sınırlandı. Zorunlu askerlik kavramıysa Fransız devrimi ve Napoléon savaşlarıyla ortaya çıktı. Yurt savunması amacıyla ülke erkeklerine askerlik görevi zorunlu kılındı. Sanayi devriminin savaşlar üzerindeki ilk etkileri Amerikan İç Savaşı sırasında ortaya çıktı. Demiryolları, askerî harekâtı kolaylaştırırken, ateşli silâhlar askerin savaş gücünü artırdı. Amerikan İç Savaşı, ekonomi ve sivil halk üzerindeki etkisiyle ilk topyekûn savaş oldu. I. Dünya Savaşı ise her iki tarafta milyonlarca kişinin askere alınmasına ve tank, uçak, denizaltı gibi yeni silâhların geliştirilmesine neden oldu. Savaşan tarafların bütün insan gücü ve ekonomik kaynaklarıyla katıldığı bu savaş çok büyük yıkıma ve can kaybına yol açtı; yaklaşık 10.000.000 asker ve bir o kadar da sivil öldü; savaşın maliyetiyse 337 milyar doların üstüne çıktı. II. Dünya Savaşı'nın kayıpları daha da büyük boyutlardaydı; can kaybı 17.000.000 asker, 43.000.000 sivil ve maliyet 1.384 milyar dolardı. Silâh sanayiindeki teknolojik gelişme ve sivil hedeflerin bombalanması stratejisi daha önce benzeri görülmemiş bir yıkıma yol açtı. Dresden, Hamburg, Hiroşima, Nagasaki ve daha birçok kent yerle bir edildi. Günümüzdeyse nükleer silâhların bulunmasıyla, topyekûn savaş artık dünyanın topyekûn tahribi anlamını taşımaktadır. Ülkeler arasında, özellikle Doğu ve Batı blokları arasında silâhlanmanın sınırlandırılmasına ilişkin süregelen görüşmelere ve pazarlıklara karşın bütün dünya devletleri, güçlerinin yettiğince silâhlanmayı sürdürmektedirler. Nükleer silâhlara ek olarak kimyasal ve biyolojik silâhlar da geliştirilmektedir. Bilimsel araştırmalara ayrılan kredilerin üçte biri askerî amaçlı olanlara harcanmaktadır. Her dört bilim adamından biri doğrudan doğruya, iki bilim adamından biri de dolaylı olarak askerî amaçlı araştırmalar üzerinde çalışmaktadır. Askerî harcamaların miktarıysa her 15 yılda bir iki katına çıkmaktadır. Her ne kadar askerî teknolojinin savunma amacıyla geliştirildiği ileri sürülmekteyse de, dünyada ABD, Almanya ve Fransa'nın başını çektiği bir grup ülke, her yıl teknolojisi geri ülkelere milyarlarca dolarlık silâh satmaktadır. Bu arada uzay konusunda yapılan çalışmaların büyük bir bölümünü de askerî amaçlı olanlar meydana getirmektedir. Bugün dünyadaki nükleer silâh stoklarının 100.000 megatona yaklaştığı sanılmaktadır. Bir başka deyişle, yeryüzünde kişi başına 27 ton dinatimin gücüne eş nükleer silâh bulunmaktadır. Yalnızca 0,5 kg. dinamitin bir insanı öldürmeye yeteceği düşünülürse, kişi başına düşen nükleer patlayıcının, bir insanı 54.000 kez yok edecek miktarda olduğu anlaşılır. Son yıllarda nükleer silâhlarda sınırlandırmaya gidilmesi, hatta hiç kullanılmaması yolunda girişimler yoğunluk kazanmaktadır.
Sen sadece aynasin...
Avatarı yok
insomnia42
Yasaklı
1 Temmuz 2013       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı
Dünyanın en uzun süren savaşı 1338 yılında başlamış 1453 yılında bitmiştir.
İnsanlık tarihindeki savaşların en uzunu tam 116 yıl süren İngiltere - Fransa Savaşıdır ve tarihe Yüz Yıl Savaşı olarak geçen, dünyanın en uzun süren savaşı 1338 yılında başlamış 1453 yılında bitmiştir. Fransa savaşta galip gelerek topraklarını İngiliz işgalinden kurtarmıştır.
Savaşın Türkler için önemi : Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da rahat ilerlemesine ve Fetret Devri'nde bir saldırıya uğramamasını sağlamıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Eylül 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
SAVAŞ a.
1. Devletler arasında silahlı çatışma. (Savaş, devletler arasındaki karşılıklı ilişkiler bütününde olduğu kadar; onların üçüncü devletlerle ilişkilerinde de özel kuralların uygulanmasını gerektirir. Gerekçeli bir savaş bildirimi ya da ültimatom ile başlar, çarpışmalara son veren bir ateşkesle ve ilke olarak, savaş durumuna son veren bir barış antlaşmasıyla biter.) [Bk. ansikl. böl. Uluslarar. huk.]
2. Bu çatışmayı (mücadeleyi) yönetme sanatı. (Savaş olgusunun toplumbilimsel incelemesi daha çok pole- moloji terimiyle belirtilir)
3. Gruplar, ülkeler arasında kanlı bir çatışmaya dönüşmeyen her tür mücadele: Ekonomik savaş. Propaganda savaşı.
4. insanlar arasındaki kavga, düşmanlık: Aralannda savaş eksik olmazdı.
5. Bir şeyi elde etmek, bir davayı savunmak, bir kötülüğü yenmek, bir güce karşı durmak vb. için büyük bir dirençle sürdürülen eylemlerin tümü; savaşım, mücadele: Özgürlük savaşı. Alkolle savaş. insanın doğaca savaşı. Bir hastalıkla savaş. Enflasyonla savaş.
6. (Tamlayan olarak) silahlı mücadeleye yarayan; ona ilişkin: Savaş kıyafeti. Savaş gemisi. Savaş edebiyatı. Savaş tazminatı.
7. Savaş açmak, savaş ilan etmek, bir ya da birden çok devletle savaşmak için savaş durumunun gerektirdiği koşullar içine girmek; olumsuz bir şeyi, bir durumu ortadan kaldırmak için uğraşmak, eylemde bulunmak: Cehalete, yoksulluğa savaş açmak.

—Ask. Savaş durumu, bir ya da birden çok devlete savaş açan bir devletin içinde bulunduğu durum. || Savaş meydanı, alanı, savaşın gerçekleştiği yer. || Savaşa girmek, savaşa başlamak. || Kutsal savaş, dinsel amaçlarla yapılan savaş. || Meydan savaşı — MEYDAN. || Nükleer, biyolojik, kimyasal savaş ya da kısaca NBC savaşı, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların kullanıldığı savaş türü. || Soğuk savaş, iki hasım ülke arasındaki düşmanlıktan kaynaklanan, silahlı çatışmaya varmaksızın uzun süre devam eden uluslararası gerginlik (bu deyim 1948 “Prag darbesi"nden bu yana kullanılmaktadır); iki kişi ya da grup arasında, şiddete başvurmaksızın sürdürülen düşmanlık ya da gerginlik durumu. || Topyekün savaş, XIX. yy.'da, pangermanizm kuramcıları tarafından tasarlanan, ulusun tüm etkinliklerini kapsayan ve düşmanın yok edilmesini hedefleyen savaş türü.

—Ask. havc. Savaş uçağı, bir silah sistemiyle (toplar, makineli tüfekler roketatarlar, güdümlü mermiler) donatılan ve uçaklar arası çarpışmalarda ya da yerdeki hedeflere yapılan hücumlarda kullanılan uçak.

—Öy. Savaş oyunu, tarihsel ya da hayali savaşları taklit eden, oyun kurallarının strateji ve taktik ilkelerine göre belirlendiği topluluk oyunu. (Bk. ansikl. böl.)

—Sey. oy. Savaş oyuncuları, osmanlı şenliklerinde gerçek ya da düşsel savaşları canlandıran oyuncular. (Bk. ansikl. böl.)

—Tar. Savaş arabası, Antikçağ savaşlarında kullanılan iki ya da dört tekerlekli, üstü açık araba. (Bk. ansikl. böl.)

—Tarım. Biyolojik savaş, insanlarca istenmeyen canlılara (bitki asalakları, hastalık taşıyıcı böcekler, kemirgenler, vb) karşı onların doğal avcılarından ya da asalaklarından, ya da doğrudan doğruya canlı orga- nizmalarca üretilen maddelerden yararlanılarak tarım bitkilerini savunma yöntemi. (Bk. ansikl. böl.) || Karma savaş, parasal açıdan zorluk yaratmayacak bir biçimde, kimyasal ve biyolojik savaşın beraber ve mantıklı kullanımıyla, zararlıların çoğalmasını sınırlamayı amaçlayan savunma yöntemi. (Bk. ansikl. böl.)

—Uluslarar. huk. Savaş suçu, savaş hukuku kurallarının çiğnenmesiyle oluşan suç. (Bk. ansikl. böl.) || Savaş tazminatı, bir savaştan sonra, maddi ve manevi zararlara karşılık olmak üzere yenilen devletlerin yenen devletlere ödedikleri tazminat.

—Uluslarar. huk. ve Anayas. huk. Savaş hali, bir ülkenin savaş içindeki durumu; savaş durumu. (Bk. ansikl. böl.)

—Uluslarar huk. ve Ask. Savaş tutsağı, savaşta esir alınan asker kişi. (Düşman silahlı kuvvetlerine mensup olanlar ve silahlı çatışmaya katılanlar dışında kalan kişiler tutsak alınamaz Tulsak almanın amacı, bu kişilerin yeniden savaşa katılmalarını önlemektir. Savaş tutsaklarına insanca davranılması konusunda uluslararası sözleşmeler yapılmıştır. 1949 Cenevre sözleşmesi, savaş tutsaklarının haklannı ve tutsak alan devletin yükümlülüklerini ayrıntılı olarak belirler.) [Savaş esiri de denir.]

—ANSİKL. Ask. tar Atın (ve arabanın) savaşta kullanılması (İ.Ö. XVIII. yy.) ve ateşli silahın ortaya çıkması (İ.S. XIV. yy.) arasında geçen üç binyıl boyunca savaş, şok ile hareketin, insan ile hayvan (at, fil) kas gücünün bir araya getirilmeye çalışıldığı bir çarpışma niteliğindeydi. Siyasal ve toplumsal yapılarla birlikle çarpışma yöntemleri de gelişti (savaş arabaları birliği, falanj, roma lejyonu, bizans okçusüvarileri, moğol hafif süvarileri).
Savaş alanında ateşli silahlar ortaya çıkınca, karmaşık bir sorunla karşılaşıldı: şok, hareket ve ateş, savaşta nasıl bir araya getirilmeliydi? Ancak yüzyıllar boyunca ateş, -topların ve kişisel silahların, madenleri işleme tekniğinin ilerlemesine bağlı olan gelişmelerindeki yavaşlık göz önünde bulundurulursa-, bir yardımcı öğe olarak kaldı. Ateşin üstünlüğü, silahlar hızlı, isabetli ve uzağa ateş etmek gibi üç niteliği aynı anda bir araya getirebildikleri ve özellikle silahların tasarım ve üretimleri XIX. yy.'daki sanayi patlamasından yararlandıkları zaman kendini gösterdi, iyice artan ateş gücü, hareketi engelledi ve savaşları hareketsiz ve kanlı bir karşılıklı çatışmaya dönüştürdü (Birinci Dünya savaşı). Ancak çağdaş savaşların bir başka özelliği, yüz yılı aşkın bir süre önce ortaya çıktı. Fransız devrimi' nin eşiğinde Guibert.tüm yurttaşların katılması sağlanacak olursa savaşın nitelik değiştireceğini ileri sürmüştü. Devrim önderleri, “yeni savaşa yeni öğreti" gerektiğini anladılar Saint-Just, savaşma yöntemleriyle savaşımın siyasal içeriği arasındaki zorunlu uyumu açıklıkla ortaya koydu. Buna göre sonucu coşkun ve ateşli bir savaşanlar yığını belirliyordu, çünkü bu yığın dinamik bir ideolojiden hız alıyordu.
Fransız devrimi ve İmparatorluk savaşları, ardından Birinci Dünya savaşı, sava- şanlann bütün kaynaklarını seferber etme lerine yol açtıkları için kitlesel savaşlar, bütünsel savaşlar niteliğini taşıyorlardı. Birinci Dünya savaşı’nda iktisat, maliye ve sanayi gücü, insan yiyen, malzemeye doymayan ve ateş güçleri birbirlerini etkisizleştirdikleri için sonuç alacak durumda olmayan bir savaşı sürdürmenin vazgeçilmez koşulu durumuna geldi.
Motor, kara kuvvetlerinin motorize olması ve makineleşmesi, deniz kuvvetlerinin yeni olanaklarla donatılması ve hava kuvvetlerinin kurulmasıyla, harekete yeniden öncelik kazandırarak savaşların görünümünü değiştirdi. Bunun üzerine, harekât alanlarının dünya çapında genişlemesi ve yalnız savaşanlara değil, tüm halka yönelik savaş riskleri ortaya çıktı. Halkların morali ve iktisadi altyapı, silahlı kuvvetlerin yok edilmesi kadar öncelik kazandı.
Bir terör ve yığınsal öldürme silahı olan nükleer silahla birlikte ortaya çıkan mahşeri savaş görünümü üzerine, 1945'ten itibaren bu silahın kullanılmasından hep kaçınıldı ve nükleer silah, bir caydırma silahı olarak kaldı. Ancak yüksek derecede bilimsel bir nitelik taşıyan bu silah, savaşın hazırlanmasında teknik etkenin çok büyük önceliğini gözler önüne serdi ve askeri güçle iktisat, maliye ve sanayi gücünü her zamandan daha çok özdeşleştirdi.

—Fels. Fransız devrimi’ne kadar savaş, felsefe açısından ancak iktidarı ele geçirme ve koruma aracı olarak düşünüldü. Örneğin Machiavelli şöyle der: “Öyleyse bir hü- kümdann savaş olgusundan ve askeri örgütlenme ve disiplinden başka hiçbir amacı, düşünülecek ve önemsenecek hiçbir şeyi olmamalıdır; çünkü kumanda edenlere özgü tek sanat budur ve öylesine güçlü bir sanattır ki, doğuştan hükümdarların iktidarda kalmalarını sağladığı gibi, çoğu kaz sıradan insanların da iktidarı ele geçirmelerine yarar; buna karşılık, hükümdarların kendilerini askerlikten çok dünya zevklerine verdikleri zaman, devletlerini yitirdikleri görülmüştür” (Hükümdar, [il Principe], 14). Bu görüşe göre yalnız amaç, yani iktidar önemlidir; savaş ve savaşan insanlar, araçtan başka bir şey değildir Bu görüşle Rous- seau'da da karşılaşılır; Rousseau da savaşı, yalnızca, insanları alet gibi kullanarak bir devleti yıkma aracı olarak görür: "Demek ki savaş, insandan insana değil, devletten devlete bir ilişkidir ve bu ilişki içinde kişiler, insan hatta yurttaş olarak değil, asker olarak; yurdun üyeleri olarak değil, savunucuları olarak ve ancak bir rastlantı sonucu düşman durumuna gelirler" (Toplum sözleşmesi [Du contrat social], 1,4). D'Alambert’in düşüncesi daha da serttir Ona göre “siyasetin insanları aldatma sanatı olması gibi, savaş sanatı da onları öldürme sanatıdır." (Essai sur les eİements de philo- sophie [Felsefe öğeleri üzerine deneme], 6). Bununla birlikte bu düşünceler aracılığıyla, felsefenin savaş ve siyaset arasında saptadığı bağ da görülmektedir. Fransız devrimi’nin yol açtığı dönüşümler ve Na- polöon savaşları, bu bağı daha da pekiştirdi. Hegel'e göre savaş yalnız iktidarın alınıp korunmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal bağlılığı da sürdürür. Gerçekten de hükümetin “düşünen somut tinin ta kendisi" olarak, bir toplumun tümünü oluşturan parçaların bağlılığını ve birliğini sağlamasına karşılık, servet ve refah edinimi bu bağlılığı tehlikeye düşürür. Bu durumda hükümet için savaş, “birliğin dağılıp gitmesini ve tinin yok olmasını önlemek olanağını sağlayan şeydir"; öyleki “zevk, toplumsal birliğin dağılmasına yol açarken, savaş bu birliğin yeniden kurulmasını sağlar” (Tinin görüngübilimi [Phâ- nomenologie des geistes], 2,6, "Tin").
Savaş üzerine düşünme, Clausevvitz'le birlikte bütünselleştirici olmaya yöneldi. Clausevvitz şöyle der: "Savaş, daha geniş çapta bir düellodan başka bir şey değildir" (Savaş üzerine [Vom Kriege], 1.1). Bu düellonun amacı, "... başkasını kendi buyruğu altına almaktır; asıl ve ilk niyeti ise, hasmı hiçbir direnişte bulunamayacak bir duruma getirmek için yenmektir" (ay. ypt.). Bununla birlikte, başkasının kendi irademize bu uydurulması, siyasal bir ereğe yönelik siyasal bir durumun sonucundan başka bir şey değildir; öyleyse savaş da "siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi"nden başka bir şey değildir (ay. ypt., 1,24); siyasete bağlanan savaş, bir sanat ya da bilim değil, bir "toplumsal varoluşun bir parçası [...], büyük çıkarların kanla sonuca bağlanan bir çatışmasıdır ve öteki çatışmalardan yalnızca bu bakımdan aynlır Sa/aşı bir çıkarlar çatışması olan ticarete benzetmek, herhangi bir sanata benzetmekten daha doğrudur; [...] (savaş) siyasete daha da çok benzeı; çünkü siyaset de [...] büyük ölçüde bir ticaret olarak kabul edilebilir" (ay. ypt-, 2,3).
Marx ve Engels'i, özgün katkısını önemle belirttikleri Clausevvitz'in yapıtında asıl ilgilendiren şey, kuşkusuz savaş, iktisat ve siyaset arasındaki bu ilişkidir Maraçılığa göre savaş, devletler arasında yapılan ve belirli iktisadi ve siyasal hedeflere yönelik silahlı bir savaşımdır. Marx ve Engels, şöyle yazarlar: "Rekabet savaşımının yürütülüp bir sonuca bağlanmasını, son aşamada savaşlar ve özellikle deniz savaşları sağladı” (Alman ideolojisi [Deutsche ideologie], 1). Engels, şöyle der: "Eskiden yalnızca tecavüzlerin öcünü almak ya da yetersiz duruma gelen bir toprağı genişletmek için yapılan savaş, artık yalnızca soygun ereğiyle yapılmaya başlandı ve sürekli bir sanayi kolu durumuna geldi” (Ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökeni [Der Ursprung der Familie des Privatei-gentums und der Staats], 9).
Savaş üzerindeki marxçı düşünce, haklı savaşları haksız savaşlardan ayıran Lenin'in ve özellikle Mao Zıdong’un tezleriyle sürdürüldü. Mao şöyle yazar: "Biz haklı savaşlardan yana ve haksız savaşlara karşıyız. Bütün devrimci savaşlar haklı ve bütün karşı devrimci savaşlar haksızdır” (Çin devrimci savaşında strateji sorunlar, 1 aralık 1936). Ancak bu durum, marxçılığa göre sonsuz bir biçimde sürmez; savaşlar, iktisadi ve siyasal sınıf sömürüsünden kaynaklanır; bundan ötürü: “insan toplumunun gelişmesi, sınıfların ve devletin ortadan kalkmasına yol açtığı zaman, savaşlar da ortadan kalkacaktır. [...] Bu dönem, insanlığın sonsuz barış dönemi olacaktır" (ay.ypt)

—Güz. sant. Savaş, Tarihöncesi dönemden başlayarak sanat yapıtlarına konu oldu. Eski Mısır; Asur, Yunanistan ve Roma'da konusunu savaştan alan yapıtlar üretildi. Ortaçağ'ın ve Rönesans'ın tezhipçileri, ressam ve heykelcileri de bu temayı işledi. Le- onardo da Vinci’nin Anghiari, Michelange- lo’nun da Cascina savaşı için Horansa senyörlerinin siparişi üzerine yaptıkları eskizler Tiziano'nun Cadore savaşı (Dukalar sarayı, kayıp) ya da Rubens’in Amazonlarin savaşı (Münih pinakoteki) ünlüdür. XVII. yy.’da Fransa'da savaş tablosu ayrı bir tür haline geldi: Vfeın der Meulen, Callot, Jearı-Baptiste Martin, J. Parrocel bu türden yapıtlar verdiler. XVIII. yy. için Charles Parrocel, Casanova, Loutherbourg, Rene LEnfarrt, Napoleon dönemi için de Louis David, Gros, Göricault’nun adları sayılabilir Delacroix’ nın Haçlıiarin İstanbul'a girişi, Horace lfernet, Meissonnier, Detailte, Rochegrosse'un tablolarından da söz etmek gerekir. Dunoyer de Segonzac ve Luc Albert Moreau, Birinci Dünya savaşı'nı askerin gözüyle resimlediler; Verdun cehennemi, Otto Dix’in dehşet verici ofortlanyla tasvir edildi.

—İkonogr Eskiler savaşı, miğferli, zırhlı, saçları dağınık, elinde çevresini alevler içinde bırakan bir meşale tutan Bellona olarak canlandırmışlardır. Bruegel, savaş alegorisi Dulle Griet (Anvers) için bu simgeyi kullandı. Gümrükçü Rousseau'nun Savaş’ı (ya da Anlaşmazlık) [1894 Bağımsızlar salonu] yabanıl çiğliğiyle benzer bir anlayış ortaya koyar Le Brun, Versailles’daki Savaş salonu’nda Bellona imgesini kullandı. Callot'nun (Savaşın sefaletleri) ve Goya'nın (Savaşın* felaketleri) tüyler ürpertici bir gerçekçilikteki gravür dizileri, zamanla alegorik bir değer kazandı. Otto Dix'in 1914-1918' deki savaş meydanlarını ele aldığı gravürlerde, Goya'da olduğu gibi vahşet, çarpıcı bir düzeye ulaşır. Buna karşılık Gromaire, Savaş'ı (1925, Paris kenti Art moderne müzesi), kıyameti bekleyen sessiz güç olarak, siperlerde oturmuş askerlerle yansıtır. Picasso Guernica' yı gerçekleştirdi (1937); Vietnam savaşı özellikle Fransa’da, Jeune Peinture salonu sanatçılarının esin kaynağı oldu.

—Oy. Savaş oyunları 1959'da Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıktı. Oyun kare ya da sekizgen biçiminde bölmelere ayrılmış ve bir savaş alanı haritasını betimleyen bir tabla üzerinde düşman orduları temsil eden piyonlar ve bir ya da birden çok zarla oynanır. Savaş oyunu, geçmişte yapılan savaşları incelemek ve geleceğin savaşlarına hazırlanmak için XIX. yy.'da askerler tarafından geliştirilmiş olan kriegspiel'in siviller için hazırlanmış bir biçimidir ve amacı yalnızca hoşça vakit geçirtmektir.

—Sey. oy. OsmanlI şenliklerinde yalancı savaşlar, şenliğin önemli öğelerinden birini oluşturuyordu. Bu savaş oyunlarında kimi kez suda, kimi kez karada dekor olarak hazırlanan kaleler ya da gemilerde, oyuncular iki gruba ayrılıyor; önceden hazırlanmış olaylar dizisine uygun olarak gerçek ya da düşsel bir savaşı canlandırıyorlardı. Savaşlar, genellikle OsmanlIlar ile hıristiyanlar ya da OsmanlIlar ile İranlIlar arasında geçiyor, Osmanlılar'ın zaferi, düşmanın tutsak alınması ve kaleye bayrak dikilmesiyle sonuçlanıyordu.

—Tar: iki tekerlekli savaş arabaları tarihte ilk kez Mezopotamya’da görüldü (İ.Ö. III. bin-yıl). Ur ve Kargamış’ta yapılan kazılarda kağnı tekerleği biçiminde iki ya da dört tekerlekli ağır savaş arabalannı betimleyen kabartmalar gün ışığına çıkanldı. Bu ara- balann tahtadan olan gövdeleri hayvan derileriyle kaplıydı, iû. İli. binytl’ın oıtalann- da arabalann oku, daha öncesi dört tekerlekli araçlann düz okuna göre değişmeye başladı. Daha kolay yol alma ve daha büyük hız elde etme amacıyla, bunian çeken dört atın sırtına koşum kayışlan takıldı. Bu gelişmeler sonunda Eski Dünya'nın tarihinde büyük önem taşıyan bir savaş aracı doğdu.
İlk Mezopotamya savaş arabalannda bir mızrakçıyla bir sürücü bulunmasına karşın, aracın doğrudan savaşa katıldığı tartışmaya açıktır. Gerçekte savaş arabalan savaş alanlanna ivedilikle asker yetiştirmek için yapıldı. İ.Û. 1435’te Mısırlılar tekerlekleri ispitti ve sandığı kavisli savaş arabalan yaparak bunian ilk kez Mitanni halkına karşı giriştikleri savaşta ön saflarda kullandılar. Yüzyılın sonlanna doğru tekerlekleri dört ispitti hafif savaş arabalan tüm Ortadoğu’da kullanıldığı gibi, Girit’te ve Anadolu'da da yaygınlık kazandı. Anadolu'da Hititler'in Erken İmparatorluk döneminde kullandıkları savaş arabalan çok hafif ağaçtan yapılır ve iki at tarafından çekilirdi. Hız ve manevra yeteneği yüksek olan bu arabalann her birinde, ortada sürücü, bir yanda uzun mızrak ve yayla donatılmış vurucu, öte yanda saldıran düşmana kalkanla karşı koyan koruyucu olmak üzere üç savaşçı bulunurdu. Hititler savaş arabalarından genellikle düz alanlarda yapılan savaşlarda yararlanırlardı. Hitit kralı Muvattalis Mısır firavunu Ramses H’ye karşı giriştiği Kadeş savaşı'nda ordusunu 3 500 savaş arabasıyla donatmıştı. Geç Hitit döneminde de savaş arabaları imparatorluk döneminde olduğu gibi iki attı ve iki tekerlekliydi ve yine her tekerleğin altı ispiti vardı. Ancak, öncekinden değişik olarak arabalarda biri sürücü, öteki de okçu olmak üzere iki savaşçı bulunurdu. Asur savaş arabalannın da Hititter'de olduğu gibi çok hafif ağaçtan yapılmış bir sandığı, altı ispitti iki tekerleği, değişik biçimde arabaya koşulu üç ya da dört atı vardı. Urartu savaş arabaları da Asurlular'ınki gibi iki tekerlekli olmakla birlikte at koşum takınılan çok süslüydü.
Şang hanedanı dönemi mezarlarında yapılan kazılardan çıkanlan tunç savaş arabası levhaları ve at koşumları, araba yapımının Çin’e İ.Û. XIV. yy.’da girdiğini gösterir. iû VIII. yy.'da kullanıma giren yunan savaş arabalannın tekerlekleri dört ispittiydi ve tekerlekler sabit durumdaki arka dingile bağlıydı. Bu arabalar genellikle yalnızca ortadaki ikisinin koşum kayışlanyla bağlı olduğu dört at tarafından çekilirdi. Savaş ara- balannı Batı Avrupa'ya ve Britanya adala- nna Keltter tanıttı (İ.Û. V. yy.). Kelt arabalannın gövde yapılan Yurıanlılar'ınkinden oldukça ağırdı. Kabartmalarla süslü araba sandığı ve oku, tekerlekler ve dingil bütünüyle metaldi. Keltter bu yan yana dört atlı arabalan İ.S. IV. yy.'a kadar kullandılar.
Arabalannı geliştirerek önceleri yalnız savaşlarda kullanan Romalılar, daha sonra bunian koşu alanlarında, araba yarışlarında kullanıma sokunca, arabacılık Roma' da daha da önem kazandı. Yarış amacıyla yapılan roma arabalan iki, üç ve dört atlı olduğu gibi, bazen on at koşumlu darılan bile vardı, imparatorluk döneminde köpekler ve devekuşları tarafından çekilen yarış arabalarına da rastlandı, imparatorluk parçalandıktan sonra Bizans diye de anılan Doğu Roma’ya sıçrayan savaş arabaları yarışı merakı, bu devletin günlük yaşamında kimi zaman ayaklanmalara bile neden dacak kadar önemli bir yer tuttu.

—Tanm.
Biyolojik savaş. Eski Çin’de turunçgil bahçelerini çeşitli zararlılardan korumak için karıncalar kullanılırdı. 1760'larda, çekirgelerle savaşmak için Hindistan’ dan bir kuşun (Acridotheres trisis) Mauritius adasına sokulması gibi bazı göz kamaştırıcı başanlar bir yana, bu tekniğin tam bir kabul görmesi için XIX. yy.'ın sonlannı beklemek gerekti.
Böcekbilimdeki ilerlemelerden başka, bu devrimin temelinde iki ana etmen yatar:
ekonomik beklentilerin önemi (geniş çapta endüstri bitkileri üretiminin başlaması) ve bazı zarariılann bir yerden başka yere taşınmasını kolaylaştıran dünya ticaretindeki hızlı gelişme Bunlann doğal düşmanlannın bulunmadığı bölgelere girmesi bazı yerlerde tanm bitkileri için gerçek bir afet oldu. Avustralya'da yaşayan bir kırmızböceği (İcerya purchasi) 1868'de Kaliforniya'ya sokulur sokulmaz turunçgil bahçelerini kısa sürede silip süpürdü. Dirençli asma çeşitleri üreterek, Avrupa bağlarını filoksera belasından kurtaran ameri teli böcekbilimci C. V. Riley, Avustralya'dan bu kırmızböceğinin çeşitti doğal düşmanlan getirtmiş ve bunlar arasından bir uğurböceğini (Novkıs car dinalis) seçerek yetiştirmiştir. Bu uğurbö- ceklerinin çiftçilere dağıtılması, turunçgil bahçelerini kurtardı. 1874'ta bir başka uğurböceği, yaprak bitleriyle savaşmak için, Ingiltere'den Yeni Zelanda’ya gönderildi.
Birtakım dikkate değer başanlara rağmen, özellikle İkinci Dünya savaşı’ndan sonra, D.DI gibi kısa sürede büyük başarı kazanan pestisitterin kullanım alanına girmesi, biyoloji ve çevrebilim konusunda yeterli bilgiye sahip olunmaması nedeniyle bazı yanlış uygulamaların yapılması (bir zararlının birbiriyle etkileşen düzinelerce düşmanı olabilir), biyolojik savaşın gelişimini yavaşlattı.
Kimyasal maddelerin yaygın olarak kullanılması sonucu, zararlılardan daha çok, onların doğal düşmanlannın yok edilmesi sakıncası ortaya çıkınca 1960'lı yıllarda biyolojik savaş yeniden ivme kazandı. Tüm dünya araştırmacılarının işbirliği yapmasını sağlamak amacıyla. Uluslararası biyolojik savaş örgütü (U.BSÛ.) bu yıllarda kuruldu.

Biyolojik savaşın değişik yöntemleri.
1. Asalak ya da avcı böcekleri salıverme Bu teknik korunacak alanlara, yalnız yeni ortama uyum sağlayarak çoğalabilen az sayıda bireylerin sokulmasını öngörür. Salıverilecek organizmalar önceden laboratuvar- da kütte halinde yetiştirilerek de kullanılabilir ve bu takdirde faydalı türlerin fabrikalarda üretilmesi gerekir SSCB’de milyonlarca hektar tahıl ve pancar tarlası, bir fabrikanın günde milyonlarca ürettiği trikogramlar (trichogramma) kütle halinde salıverilerek korunmaktadır. Aynı zarkanattı böcek Fransa'da, mısır güvesiyle savaşmak için sınai çapta üretilmektedir. Bir sinek de (Lixophaga diatraeae) tropikal bölgelerde şekerkamışı delgi böceğine karşı aynı şekilde kullanılmaktadır
2. Özüyle öldürücü savaş. Bir türün kendine karşı kullanılmasıdır. Bunun için başlıca 2 teknik kullanılır:
—çiftleşme yetenekleri kaybolmayan, ama, ışınlamayla kısırlaştırtıp salıverilen erkeklerin yavaş yavaş doğal popülasyondaki üretken erkeklerin yerini alması.
—öldürücü gen taşıyıcı bireyler seçilerek bunların hedef alınan popülasyona sokulması. Birinci teknik, 1960’lı yıllarda Curaçao adasında, sığıriann derilerini delerek buraya yumurtalarını bırakan bir sinekle savaşmak için kullanılmıştır
3 Mikrobiyoloji yöntemleriyle savaş Zararlıları yok edecek mikroorganizmalann (bakteri, virüs, mantar) kullanılmasını öngörür, lirtıllann açlıktan ölmesini sağlayan Bacil- lus thuringiensis, ormanlarda çam keseli tırtıllarıyla savaşmak için kullanılır Bu bakteri, Kaliforniya'da sebze asalaklarına karşı da kullanılmaktadır Tavşanlarda bir virüs hastalığı olan miksomatoz, bu kemirgenle savaşmak için, Avustralya'ya sokulmuştur.
4. Feromontann kullanımı. Böceklerin pek çoğunca salgılanan ve bireyler arasında uzaktan iletişim kurmayı sağladığı yakın zamanda anlaşılan bu maddeler biyolojik savaş bağlamında yakından İncelenmektedir Ûrneğin, çok küçük miktarda feromon, bazı böcek türlerinde, erkekleri, kilometrelerce uzaktan, yok edilecekleri tuzaklara çekmeyi sağlar.
5 Belirli hastalıklara dirençli bitki çeşitlerinin seçilmesi.

Karma savaş. Etki düzeyi, yalnız pestisit kullanımına bağlı etkilerle yalnız biyolojik savaşa bağlı etkilerin toplamını aşar. Geleneksel kimyasal savaşta kullanılan miktar
lardan daha küçük dozlarda uygulanan pestisitler, sadece zararlı popülasyonu gûçsüzleştirmeyi sağlayarak onların doğal ya da sonradan sokulmuş düşmanlarının etkinliğini artınr. Gün geçtikçe gelişen bu savaş yöntemi, bozulmuş olan bitki sağlık koşullarını düzeltmeyi başarmıştır. Tarım bitkileri zararlılarının evrimini çok iyi bilmeyi, ortak organizmaların en uygun çevrebilimini mükemmel olarak tanımayı gerektiren bu çok ileri teknik, kimyasal uygulama zamanını saptamayı zorunlu kılar.

—Uluslarar. huk. Savaş hukukunun temel kurallan, derlenmiş sözleşmelere (1899 ve 1907 Lahey sözleşmeleri) ya da özel sözleşmelere (Boğucu, zehirleyici gazlarla bakteriyolojik silahlann yasaklanmasına ilişkin 1925 Cenevre protokolü, Hasta ve ya- ralılann durumu hakkında 1929 Cenevre sözleşmesi, 1949 Cenevre sözleşmeleri, vb) dayanır Bu kurallar savaşın, göreceli olarak, insancıllaştınlması amacını taşırlar, denebilir: en acımasız kabul edilen silahlann (nükleer silahlar dışında) yasaklanması. sivillerin korunması, savaş tutsaklanrıa kötü davranmama.
İlke olarak, savaşan devletler arasında hukuki, diplomatik ve sözleşmelerle kurulmuş ilişkiler kesilir (iki taraflı antlaşmalar sona erer); düşman devletin vatandaşları sınırdışı edilebilir, hapsedilebilir ya da onların mallarına elkorıabilir.
Savaşan devletle üçüncü devletler arasındaki ilişkiler, tarafsızlık ilkesine dayanır Üçüncü devlet savaşdışı kalmak istiyorsa tarafsızlığını belirtmeli ve buna uymalıdır Tarafsız devlet, özellikle savaşan devletlerden biri ya da öteki tarafından savaş gücünü artıncı sayılan mallan savaşan devletlere satmamak zorundadır.

Savaş suçu. Savaş hukuku kurallannı çiğneyenler hem kendi devletleri tarafından hem de savaşan karşı devlet tarafından cezalandırılabilirler. Bu tür suçlar özellikle ikinci Dünya savaşı sonrasında ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa arasında yapılan 8 ağustos 1945 tarihli Londra sözleşmesinde ele alındı. Savaş suçuyla suçlandırılan alman ve japon yöneticiler Nürnberg ve Tokyo mahkemelerinde yargılandılar ve ağır cezalara çarptınldılar.

—Uluslarar. huk. ve Anayas. huk. Savaş halinin tanınması, üçüncü bir devletin bir ülke içindeki çarpışan hükümet kuvvetleriyle isyancılar arasında tarafsız kalacağını belirten davranışıdır; böylelikle yönetime karşı ayaklanan taraf uluslararası bir statü kazanmış olur. Bunun sonucu olarak, savaşan taraflar kimi güvencelerden ve savaş hukukuna dayanan kimi haklardan yararlanırlar.
Savaş hali deyimi iç hukukta, bir hükümetin kendisine karşı ayaklanan bir gruba savaş yasalannı uygulayacağını belirtmesiyle ortaya çıkan durum için de kullanılır.

Kaynak: Büyük Larousse

Martinaa - avatarı
Martinaa
Ziyaretçi
22 Eylül 2015       Mesaj #5
Martinaa - avatarı
Ziyaretçi
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, muharebe, harp, cenk.
Uğraşma, kavga, mücadele.
Hayvanların birbirleriyle yaptığı mücadele.
Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele.
Bir toplumun başka bir topluma, isteğini benimsetme amacıyla tüm olanakları ve güçleriyle yaptıkları düzenli saldırı.
Silahlı çatışma.
iki taraf teşkilat, ülke veya ülkeler topluluğu arasında meydana gelen silahlı vuruşma, cenk, muharebe, harb. doğuş, kavga. mücadele uğraş

Benzer Konular

15 Kasım 2015 / Misafir Cevaplanmış
23 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
30 Kasım 2011 / ümit Soru-Cevap
5 Eylül 2008 / Master Blue X-Sözlük