Arama


eku123 - avatarı
eku123
Ziyaretçi
31 Ağustos 2012       Mesaj #5
eku123 - avatarı
Ziyaretçi
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından siyasi bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti, ekonomide serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini yaşamaya başlamıştır. Ekonomide yaşanan dönüşümde ülkede siyasi bağımsızlığın ardından siyasi istikrarın sağlanması, coğrafi konumu ve şartlarının yanısıra önemli enerji kaynağı rezervlerine sahip olması büyük rol oynamıştır.
Azerbaycan’da ekonomik dönüşüm ve kalkınma süreci yavaş ama emin adımlarla ilerlemekte ve gelecek adına ümit vaad etmektedir. Ekonomide dönüşüm sürecini yaşamakta olan ülkelere göre ekonomik göstergeler itibariyle daha iyi konumda olan Azerbaycan’da gelinen noktanın yeterli görülmesi ise mümkün değildir. Bu bakımdan 2001 sonrası ekonomide dönüşüm ve kalkınmaya ivme kazandıracak politikaların uygulanma süreci ve uygulamanın gerçekleştirilebilmesi için gerekli siyasi istikrar önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Ekonomisi, Enerji Kaynakları, Dönüşüm Ekonomisi

Giriş
Eski dönemlerde ve Ortaçağda ülkeler arasında ekonomik ilişkiler, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarındaki başlıca ticaret merkezleri aracılığıyla gerçekleştirilirdi. Asya'nın içinden, Çin ve Hindistan'dan Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına gelen esas kervan yolları, özellikle "Büyük İpek Yolu" Azerbaycan topraklarından geçerdi. Ülke içinden geçen uluslararası kervan yolları ile Azerbaycan, eski tarihlerden beri dünya devletlerinin dikkat merkezinde oldu. Batı ile Doğu arasında “altın köprü” rolüne sahip olan Azerbaycan, 1813’de Gülistan ve 1828’de Türkmen Çay anlaşmaları ile Kuzey ve Güney Azerbaycan olmak üzere ikiye ayrılarak Rusya ve İran tarafından paylaşıldı. 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra 28 Mayıs 1918’de Mehmet Emin Resulzade başkanlığında kurulan “Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti” 27-28 Nisan 1920 gecesi Ruslar tarafından işgal edildi. 1922’de Kafkasya Ötesi Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katıldı, 1936’dan sonra ise Azerbaycan SSCB adını aldı. 1980’li yılların sonunda Mihail Gorbaçov tarafından uygulanan “glasnost” politikaları sonucunda çöken SSCB’nin dağılmasının ardından ise 18 Ekim 1991’de bağımsız bir devlet oldu.
Güney Kafkasya’nın doğusunda Hazar Denizi’nin sahilinde yerleşen, 86.6 bin kilometrekare yüzölçümü ve 8 milyonu aşkın nüfusu ile Azerbaycan’ın, bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesinde uluslararası ekonomik ve politik denge unsuru olabilmesi için, dünya ekonomisi ile entegrasyon içinde ekonomik kalkınmasını gerçekleştirip, siyasi bağımsızlığının yanı sıra ekonomik bağımsızlığını da tam olarak elde etmesi gerekmekteydi. Bunu için ise geçiş sürecini yaşayan diğer ülkelerde olduğu gibi karşılaşılan sorunlar giderilmeliydi. Söz konusu sorunlar daha çok yapısal karakter taşıdığından, öncelikle ülke ekonomisinin kendi başına ayakta durabileceği şekilde yeniden yapılanması yani ekonomik dönüşümü gerçekleştirmesi gerekmekteydi.

1. Ekonomik Dönüşümün Sacayakları
Sovyet rejimi altında merkezi planlamaya bağlı bir ekonomik yönetimden kurtulan Azerbaycan, liberal bir bakış açısıyla serbest piyasa şartlarına göre ekonomide dönüşüm ve kalkınmayı gerçekleştirme için üç önemli değere sahipti: Siyasi bağımsızlık ve istikrar, enerji kaynakları, coğrafi şartları ve konumu. Aşağıda bu değerlere kısaca değinilecektir.
1.1. Siyasi Bağımsızlık ve İstikrar
Siyasi bağımsızlığın kazanılması ve siyasi istikrarın sağlanması, ülke ekonominin yapılanmasında sacayaklarından birincisini teşkil etmekteydi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, Rusya içinde kalan Kuzey Azerbaycan 1920’de henüz çiçeği burnunda kaybettiği istiklalini tekrar elde etmiş oldu. Azerbaycan Parlamentosu 31 Ağustos 1991’de ülkenin bağımsızlığını ilan ederken, 18 Ekim 1991’de Meclis, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Kanununu kabul etti.
Siyasi bağımsızlığını yeniden kazanan Azerbaycan’da ekonomik karar alma ve uygulama açısından önem arzeden siyasi istikrar ise Haydar Aliyev’in iktidara gelmesiyle sağlandı.
Elbette siyasi bağımsızlığın kazanılması milli ekonominin yapılanmasına temel teşkil etmektedir. Ancak, ülkenin sosyo-ekonomik durumunu değerlendiren veriler, bağımsızlığı değerlendirmek için temel olmamalıdır.
1.2. Enerji Kaynakları
Doğal kaynak yönü ile önemli bir zenginliğe sahip olması ise ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmedeki sacayaklardan ikincisiydi. Yer altı kaynakları bakımından zengin bir potansiyele sahip olan Azerbaycan'ın ekonomik açıdan en önemli zenginliği, rezervlerinin büyük bir kısmı Hazar Denizi’nde yer almakta olan, petrol ve doğal gazdı.
Ticari üretimine başlandığı 140 yılı aşkın süredir anahtar bir rol oynayan petrol, ekonomik dönüşüm sürecinde de ülkenin ihraç kapasitesinin dayandığı önemli kaynak durumundaydı. Dolayısıyla yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesinde, sahip olunan enerji kaynaklarının en etkin biçimde kullanılması gerekmekteydi.
1.3. Coğrafi Şartları ve Konumu
Azerbaycan’ın ekonomik kalkınma ve dünya ekonomisine entegre bakımından üçüncü potansiyel değer ise iklimi ile coğrafi şartları ve konumuydu. Dünyanın on bir iklim kuşağından dokuzunun mevcut olduğu ülke, tarım ve turizmin gelişimine geniş imkanlar sağlayacak elverişli coğrafya ile iklim şartlarına, verimli toprak alanlarına ve uzun kıyı şeridine sahipti. Yine coğrafi konumu ile, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak “Yeni İpek Yolu” projesi ile Orta Asya ve Hazar enerji kaynaklarını dünya pazarlarına nakledecek muhtemel hatların geçiş güzergahında bulunmaktaydı.
Coğrafi konumu ile tarihi süreçte Avrupa ve Asya ülkeleri arasındaki ekonomik ve politik ilişkilerde önemli rol oynayan Azerbaycan, jeopolitik konumunu SSCB’nin dağılmasının ardından dünyanın yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı küreselleşme sürecinde de önemini devam ettirebilecekti.

2. Ekonomide Yeniden Yapılanma Süreci
SSCB döneminde, Birliğin bir alt parçası niteliğini taşıyan Azerbaycan’ın ekonomik yapısı, Birliğin ekonomik stratejisi doğrultusunda biçimlenmişti. Sanayi tesislerinin tümü Birliğin ihtiyacına göre kurulmuş dev tesislerden meydana gelmekteydi.
Henüz Sovyetler Birliği dağılmadan önce, uzmanlar siyasi bağımsızlığa ekonomik bakımdan hazır olan iki cumhuriyetten biri olarak Azerbaycan’ı işaret ediyorlardı. Elbette bu değerlendirme, ülkenin sadece doğal kaynaklarının zenginliğine değil, ülke ekonomisinin kalkınma perspektifine de dayanıyordu . Ekonomik veriler dikkate alındığında Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’ın belirli bir kalkınma seviyesine ulaştığı görülmektedir.
Ancak bu dönemde Azerbaycan’ın kaybettikleri kazandıklarından daha çok oldu. Ülkenin ekonomik şartları dikkate alınmıyor ve planlama merkezde yapılıyordu. Bir çok ürün ya hammadde ya da ara mamul olarak Birlik üyesi cumhuriyetlere ucuz fiyatla satılıyor, daha sonra da nihai ürün olarak yüksek fiyattan Azerbaycan’a geliyordu. Diğer yandan Azerbaycan her zaman ülkeye gelir getiren petrol ve petrol ürünleri, pamuk, tütün, şarap gibi ürünlerin ihracatçısı olmasına karşın, bu ürünlerin satışından elde edilen gelirler Birlik bünyesinde tek bir merkezde toplandığından, Azerbaycan öz servetlerinde mülkiyet hakkına sahip olamıyordu .
Azerbaycan ekonomisi Sovyetler Birliği bünyesinde yüksek ancak anlamlı olarak değerlendirilmeyecek bir kalkınma seviyesine ulaşmıştı. Bağımsızlık öncesi son yirmi yıllık dönemde Azerbaycan ekonomisinin kalkınması istikrarlı bir süreç takip etmemiştir.
Özellikle doğal kaynaklara ve emek yoğun alanlara ağırlık verilmiş olması ise, ekonomik yapıda krizlere elverişli ortam yaratmıştır.
Yukarıdaki değerlendirmeler de dikkate alındığında Sovyetler Birliği’nin dağılması sadece siyasi değil ekonomik şartlardan da kaynaklanmıştır. Ayrı ayrı cumhuriyetlerden oluşan bir birliğin yönetimi sosyo-ekonomik kalkınmayı gerçekleştirme bakımından ciddi problemler yaratmaktaydı. Dünya ekonomisinden tecrit olan Sovyet ekonomisinin mevcut durumu, gelişmiş ülkelerin ötesinde gelişmekte olan ülkelerden bile geride kalıyordu.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Azerbaycan’ın bağımsızlığına yeniden kavuşması ile sona eren planlı ekonominin Azerbaycan ekonomisine miras koyduğu problemler şöyle sıralanabilir :
1.Ekonomik yapının sağlıklı olmaması.
2.Üretim gücünün bölgesel ve sektörel dağılımının dengeli olmaması.
3.Üretilen malların hem kalitesinin düşük olması, hem de kişi başına düşen miktarının Sovyetler Birliği’nden iki kat az olması. 1990’lı yılların başlarında Azerbaycan’da tüketimin sadece %50’si iç üretimden sağlanabilmiştir.
4.Ekonomik yapının sağlıklı olmaması sonucunda Azerbaycan’ın dış ticaretinde 1980’li yılların sonlarında ihracat ithalattan %30-40 fazla olmuştur. Ekonomik bakımdan olumlu değerlendirilmesi gereken bu durum, ülkenin alan ve coğrafi kuruluşunun uygun olmaması bakımından istenmeyen bir durumdur. Şöyle ki, hammadde ve ara malların ihracatın %55-60’ını teşkil etmesi, genelde ise ithalat ve ihracatın %45-50’sinin Rusya ile gerçekleştirilmiş olması, daha sonra ekonomik kalkınmanın dengesinin bozulmasına neden olmuştur.
Planlı ekonomiden miras kalan bir çok problemin yanı sıra, bağımsızlığın kazanıldığı şartların ve ilk yıllarında yaşanan olumsuz gelişmelerin, Azerbaycan’ın bağımsızlık sonrası ekonomik dönüşüm ve kalkınma sürecinin doğru olarak değerlendirilmesinde, özellikle dikkate alınması gerekir. Dönüşüm sürecinde ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilme noktasında yukarıda ifade edilen üç önemli sacayağına sahip olan Azerbaycan’ın bağımsızlığından bu yana geçen sürede ekonomik dönüşüm ve kalkınması, üç temel dönemden oluşmaktadır. Aşağıda Azerbaycan’ın bağımsızlık sonrası dönüşüm süreci, birbirinden ayrıştırılabilecek üç temel dönem olarak incelenecektir.
2.1. Bağımsızlığın Kazanıldığı Yıllar (1991-1994)
Siyasi bağımsızlığın kazanılmasının ardından eski SSCB’deki işletmelerle ekonomik bağlantıların koparılmasının ve ülkenin diğer cumhuriyetlerdeki pazar payını kaybetmesinin yanı sıra Sovyetler Birliği döneminde merkezden sağlanan sübvansiyonların da kesilmesiyle birlikte üretimde şok düşüşler yaşandı. Ekonomik yapının eski merkezi planlamaya göre örgütlenilmesi nedeniyle bir çok tesis üretimini durdurdu veya düşük kapasite ile üretimine devam etti.
SSCB’nin son yıllarından başlayarak 1988’den itibaren Ermenistan’ın silahlı tecavüzüne maruz kalan Azerbaycan, ateşkesin imzalandığı 12 Mayıs 1994’e kadar topraklarının % 20’sini kaybetti ve 1 milyondan fazla nüfusu göçmen durumuna düştü. Kaybettiği topraklardaki bir çok ekonomik değerden yoksun kalırken ülkede mevcut olan işsizlik sorunu da iyice artmış oldu.
Ermenistan savaşının dışında ülke sanayii için gereken ara malların ithal yollarının kapanmasına neden olacak şekilde, Rusya’nın Azerbaycan’a ulaşım ambargosu koyması ve Çeçenistan savaşı nedeniyle petrol boru hatlarının kullanılamaması gibi politik ve askeri sorunlar yaşandı.
Piyasa ekonomisine geçişe ilişkin tam bir stratejinin belirlenmemiş olması nedeniyle, bu yıllarda hayata geçirilmeye çalışılan ekonomik kararların birbiri ile uzlaşmayan bir karakter taşıdığı görülmektedir. Dolayısıyla ekonomide dönüşüm için gerekli reformlar gerçekleştirilemedi. Devlet bütçesinin büyük bir bölümü savaş harcanmalarına ayrıldı. Yabancı sermaye ülke ekonomisine çekilemezken, özelleştirme sanayi sektöründe başlatılamadı.
Kısaca 1991-1994 yılları, bağımsızlığın ardından birçok problemlerle yüz yüze kalındığı, ülkede sosyal ve siyasal problemlerin bunalıma dönüştüğü, savaş ortamının ve piyasa ekonomisine geçişte ciddi suistimallerin yaşandığı bir dönem oldu. Dönüşüm sürecinin ilk yıllarında, eski sistemden devralınan kötü ekonomik miras ve yukarıda ifade edilen olumsuz gelişmeler nedeniyle darboğaza sürüklenen Azerbaycan ekonomisinde genel dengeler alt-üst oldu. Şöyle ki;
-Ekonomide yüksek oranda işsizlik ve hiper-enflasyon sürecine girildi. 1992-94 yıllarına enflasyon 4 haneli rakamlara yükseldi. Enflasyon % 1763.5 ile 1994 yılında en yüksek düzeye çıktı.
-Yüksek enflasyon ve istikrarsız sosyo-politik ortam, ekonomik büyümeye, özellikle sanayi ve tarım gibi önemli alanlarda gerilemelere neden oldu. 1990 yılı ile karşılaştırıldığında 1994’de GSMH %53, sanayi %62, tarım %44, tüketim %75 ve vergi gelirleri %45 azaldı. Sonuçta reel ortalama ücret seviyesi %80 azalırken halkın geçim standardı da ciddi şekilde düştü. Aynı dönemde uygulanan yanlış ekonomi politikaları ise bankacılık-finans sisteminde ve dış ticarette ciddi problemler yarattı.
-Üretim hacminin azalması ve enflasyon hızının yüksek olması, ekonomik buhranın ve toplumda sosyo-ekonomik gerginliğin de artmasına neden oldu.
-Vergi tahsilatı sistemindeki eksiklikler, enflasyon dolayısıyla vergi oranlarının erezyona uğraması gibi nedenlerle devlet bütçesindeki gelir kalemleri keskin şekilde azaldı. Dış ticarete ilişkin veriler de olumsuz bir boyut kazanmaya, ödemeler bilançosunda açıklar gittikçe yükselmeye başladı.
-Ekonomik bunalımın acı neticelerinden bir diğeri ise, milli paranın değer kaybetmesiydi.
2.2. İkinci Dönem (1995-2000)
Haydar Aliyev’in 1993 yazında Cumhurbaşkanı olması ile birlikte, kazanılan siyasi bağımsızlığın pekiştirilmesi ve siyasi belirsizliğin yerini istikrara bırakması sağlandı. Böylece siyasi istikrarın olduğu bir ortamda ekonomik yapılanmaya ve kalkınmaya ilişkin olumlu adımlar atılması için gerekli ortam sağlanmış oluyordu. Zira her bir ülkede, makro ekonomik istikrarın sağlanması ve devamı için öncelikle siyasi istikrar olmalıdır. Kısaca cephede varılan ateşkes ve içeride sağlanan istikrar ile beraber sıra artık ekonomik reformlara gelmişti.
İkinci dönemde ekonomide üç önemli hedef doğrultusunda yapılan reformlarla yol alınmaya çalışıldı :
1.Liberal-demokratik yönlü piyasa prensiplerine dayanan bir ekonomik yapının oluşturulması.
2.Ülkenin temel enerji kaynağı olan petrol ve doğal gaz rezervlerinin işlenmesi.
3.Dünya ekonomisi ile global ve bölgesel ölçekte entegrasyonun gerçekleştirilmesi.
Çağın gereklerine uygun olarak ekonomide serbest piyasanın teşekkülü, özelleştirme ve özel teşebbüsün gelişmesi, yeni ekonomik yapının, gümrük, vergi ve mali sistemin oluşturulması, ticaretin liberalleşmesi, toprak ve tarım reformlarının yapılması, halkın sosyal imkanlarının arttırılması, eğitim ve sağlık şartlarının geliştirilmesi için gerekli hukuki alt yapını oluşturulması amacıyla önemli yasal düzenlemeler yapıldı .
Yasal düzenlemelerin en önemlisi ve diğer düzenlemelere de temel teşkil edecek olanı ise 12 Kasım 1995’de Azerbaycan’ın ilk Anayasasının kabul edilmesiydi. Anayasa ile özel mülkiyetin ve özel teşebbüsün, dünya ekonomisine entegrasyonun hukuki temelleri atıldı. Bu bakımdan Azerbaycan’da ekonomik düzenlemelerin başlangıç yılı olarak 1995 yılı kabul edilebilir.
Yapısal dönüşüme ilişkin alınan kararların da etkisiyle bu dönemde meydana gelen gelişmeler genel olarak şöyle sıralanabilir:
1.Ülke ekonomisinde istikrar sağlandı: Ekonomide serbest piyasa şartlarının oluşturulmaya çalışılması, fiyatların, dış ticaretin ve döviz kurlarının liberalleşmesi doğrultusunda atılan adımlar ile, Tablo-1 ve Tablo-2’de de görüldüğü gibi, ekonomik göstergelerde iyileşme süreci yaşanmaya başladı.
1994 yılından itibaren ülkede sert ekonomik önlemler alınmaya başlandı, IMF ile yürütülen işbirliği ve uygulanan sıkı para politikası ile kısa sürede ekonominin genel dengelerinde bir rahatlama sağlanarak enflasyon kontrol altına alındı, bütçe açıkları minimuma indirildi ve GSMH’nın düşüşü önlendi. 1994 yılında % 1700’lere kadar yükselen enflasyon 2000 yılında % 1.8’lere geriledi. Oluşturulan kalkınma modeli reel sonuçlar vermeye başlayarak 1996 yılından itibaren Azerbaycan ekonomisinde gerileme süreci sonra erdi. Şöyle ki, 1996-2000 yıllarında GSMH’da yılda ortalama %7.12’lik bir büyüme sağlanırken, halkın yaşam düzeyi iki kat iyileşti.
Uygulanan kur ve para politikaları ile fiyat istikrarının yanısıra, milli para birimi Manat’ın diğer paralar karşısında istikrarlı bir seyir izlemesi de sağlandı.
Ancak Azerbaycan’da 1996-1997 yıllarında izlenen ve ekonomik istikrarı sağlayan politikaların, reel ekonomiyi teşvik edici devlet politikalarıyla desteklenmemesi, 1997 yılı öncesi yabancı sermayenin ülkeye celbi için uygulanan vergi muafiyetinden vazgeçilmesi ve devlet organlarının gerekli hassasiyeti göstermede yeterli olmayışı nedenleriyle üretime yönelik yatırımlarda arzu edilen artış sağlanamadı .
Ülkenin ekonomik gelişim sürecinde dikkate alınması gereken önemli bir nokta; sözkonusu bu dönüşüm ve kalkınmanın, topraklarının %20’sinin Ermenistan işgali altında olduğu, dolayısıyla üretim potansiyelinin büyük bir bölümünden mahrum olduğu, 300 bin iş yerini kaybettiği ve bu topraklarda daha önce yaşayan halkın (nüfusun yaklaşık %12’si) göç etmek zorunda kaldığı son derece güç şartlarda elde edilmiş olmasıdır.
2.Ülkenin önemli doğal kaynaklarını aktif hale getirme stratejisi doğrultusunda büyük başarılara imza atıldı: 1994’den itibaren, başta büyük öneme sahip “asrın anlaşması” olmak üzere, dünyanın en büyük petrol şirketleri ile anlaşmalar imzalandı.
3.Toprağın özel mülkiyete verilmesi ile Azerbaycan köylerinde yeni sosyo-ekonomik ortam oluşturuldu: Toprak reformu hayata geçirilerek özel mülkiyete devredildi, kolhoz ve sovhozların emlakı özelleştirildi. Tarım sektörü toprak vergisi istisna olmakla diğer vergilerden 5 yıl muaf tutuldu ve vergi borçları silindi. Bu müesseselere indirimli yakıt ve enerji satışı temin edildi. Tarım sektöründe özelleştirilmesi planlanan emlakın %93.2’si özelleştirildi. Sonuçta 1997’den başlayarak tarım ve hayvancılık ürünlerinin yılda %7 artış kaydetmesi sağlandı .
Öte yandan Birinci Özelleştirme Programı çerçevesinde hizmet sektörü başta olmak üzere küçük ve orta ölçekli işletmelerin özelleştirilmesi sağlandı. 1993 yılında ekonomide %24 olan özel sektörün payı 2000 yılı sonunda %68’e yükseldi.
4.Ekonomide liberalizasyon, dış ilişkilerin geliştirilmesi ve yabancı yatırımcıların özelleştirmeye katılımlarının sağlanması ile, ekonomik kalkınma adına devamlı ve önemli bir kaynağa ulaşıldı: Serbest piyasa ekonomisi yönünde atılan adımlar Azerbaycan’ın uluslararası finans kuruluşları ile ilişkilerini artırdı. Kendi imkanları ile ekonomik kalkınma sürecine ivme kazandırması mümkün olmayan Azerbaycan, uluslararası ekonomi ve finans sistemi ile entegre olmaya çalışarak, yabancı sermayenin ülkeye akımını sağlamaya çalıştı. Özellikle 1994’de “Asrın Anlaşması”nın imzalanması ve 12 Kasım 1995’de yeni anayasanın kabul edilmesi ile piyasa ekonomisine ilişkin hukuki altyapının kurulmasının hızlanması ile birlikte ülkeye büyük hacimde yabancı sermaye girmeye başladı. Bankacılık ve finans sisteminin yeniden yapılanmasına ilişkin de önemli adımlar atıldı.
Kısaca 1993’ün ikinci yarısından itibaren hayata geçirilen düzenlemeler Azerbaycan’ın sosyal, siyasal ve ekonomik hayatında istikrarı sağlamaya imkan vermiştir. Dolayısıyla 1995-2000 yılları, ekonomik dönüşümün temellerinin atıldığı, ekonomik bunalımın sona erdirildiği ve ekonomide şeffaflığın sağlanmaya çalışıldığı dönem olmuştur.

2.3. 2001 Yılı ve Sonrası
Dönüşüm sürecinde üçüncü aşama olarak değerlendirilebilecek olan 2001 ve sonrasında ise gerçekleştirilmesi hedeflenen önemli amaçlar olarak şunlar sıralanabilir:
1.Ekonomik büyümenin ivme kazanarak devam ettirilmesi,
2.İkinci Devlet Özelleştirme Programının kabul edilmesi ile enerji sektörün yeniden yapılandırılması ve üretim kapasitesinin arttırılması,
3.Ekonomi politikalarının sosyal yönünün güçlendirilerek, sosyal refah düzeyinin arttırılması, bunun için de enerji sektöründen elde edilen gelirlerin diğer sektörlere yöneltilmesi.
Dolayısıyla bu aşamada uygulanacak olan ekonomi politikası ile daha çok petrol sektörü dışındaki alanların geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Ekonomik kalkınma stratejisinin yakın perspektifte temel amacı; yapılan ekonomik düzenlemelerin derinleştirilerek çağdaş piyasa ilişkileri ve dünya üretim sisteminin gelişim eğilimi temelinde ülkenin ekonomik sisteminin yeni kalkınma seviyesine geçmesinin sağlanmasıdır.
Yeni işyerlerinin açılması, halkın gelir düzeyinin arttırılması ile hayat standartlarının yükseltilmesi doğrultusunda bazı reformların hayata geçirilmesi amacıyla Aliyev’in Mart-2001’de imzaladığı “Yoksulluğun Azaltılması ve Ekonomik Kalkınma Üzere Devlet Programı”na esasen 2003-2005 yıllarını kapsayacak şekilde yapılacak olan faaliyetler de önem arzetmektedir. Amaca ulaşmak üzere gerçekleştirilecek projeler için 3 milyar $ sermayenin yatırılması planlanmaktadır. Ekonominin tümü bakımından ise bu süre zarfında yaklaşık 10 milyar $ sermaye yatırımlara sevk edilecektir.
Haydar Aliyev’in 2002 yılının Nisan ve Mayıs aylarında yerli ve yabancı iş adamlarıyla görüşmesinin ardından, Ağustos ve Eylül aylarında imzaladığı girişimciliği destekleyen fermanlar ile, özellikle vergi, gümrük, lisans ve işletmelerin denetimi ile ilgili yapılan yapısal düzenlemelerle, yerli ve yabancı işadamlarının önündeki bazı problemler giderilmeye çalışıldı. Vergi oranları düşürüldü, küçük ve orta ölçekli işletmeciliğin geliştirilmesi için program kabul edildi. Yapılan düzenlemeler işadamlarına ekonomide yeni bir devrin başladığı inancını artırırken ülkede yaratılan yatırım iklimi, yabancı işadamlarının dikkatini çekmeye başladı.

3. Enerji Kaynaklarının Ekonomik Önemi
Azerbaycan enerji kaynaklarının keşif ve üretimi amacıyla, 1994 yılından itibaren yaptığı anlaşmalarla, tarihi bir fırsatı hem siyasi bağımsızlık ve istikrar hem de ekonomik dönüşüm, kalkınma ve bağımsızlık açısından yakalama imkanına sahip olmuştur.
3.1. Petrol ve Doğal Gaz Potansiyeli
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (State Oil Company of The Azerbaijan Republic - SOCAR) tarafından yapılan açıklamaya göre ise Hazar’ın Azerbaycan sektöründe yer alan yataklarda 80 milyar ton petrol olduğu tahmin edilmektedir. Bu verilere göre Azerbaycan petrol rezervleri dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %0.7’sini oluşturmaktadır.
Öte yandan Azerbaycan’ın faaliyette olan yataklarında 200 milyar m3 doğal gaz rezervi vardır. Dünyanın önemli kondensat yatağı olan “Şahdeniz” yatağının doğal gaz rezervinin bir trilyon m3 olduğu tespit edildi.Yapılan hesaplamalara göre risk faktörü de dikkate alınarak Azerbaycan’da toplam jeoloji gaz rezervlerinin 10.7 trilyon m3 olduğu tahmin edilmektedir . Bu rezervleri ile Azerbaycan, gelecek 10-15 yıl içerisinde petrolün yanısıra dünyanın doğal gaz ihraç eden ülkeleri arasında da yer alacaktır.
Azerbaycan Enerji Bakanlığı’nın açıklamasına göre ise, Azerbaycan’ın yapılan anlaşmaları kapsayan bölgelerinde 4-6 milyar ton petrol rezervi ve 4-5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunmaktadır .
3.2. Enerji Kaynağı Anlaşmaları
Azerbaycan'ın sahip olduğu zengin petrol rezervlerinin işletilmesi amacıyla Eylül-1992'de Azerineft ve Azneftkimya adlı iki devlet şirketi birleştirilerek, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) kuruldu. Petrol üretiminin artırılması ve mevcut rezervlerin iyileştirilmesi, modern teknolojilerin kullanılması ve yeni projelerin hayata geçirilmesi ile sağlanabilecekti. Azerbaycan'ın ekonomik potansiyeli ve sahip olduğu teknoloji ise mevcut rezervlerinin işletilmesi ve geliştirilmesi için yeterli değildi. Söz konusu yetersizlik, 1994’den başlamak üzere Azerbaycan'ı büyük petrol şirketleriyle işbirliğine yöneltti
Enerji kaynaklarının keşif ve üretimi amacıyla yapılan anlaşmalar daha çok deniz yatakları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Karadaki yataklara ilişkin olanlar da dahil olmak üzere, 1994’den itibaren 19 ülkeden 36 şirketin katılımı ile 23 uluslararası petrol anlaşması imzalandı. 25-30 yıllık süreyi kapsayan bu anlaşmalar Üretimin Paylaşım Anlaşmaları (PSA) tiplidir . Anlaşmalarda öngörülen yatırım miktarı toplamı 60 milyar $ civarındadır.
Sözkonusu anlaşmalardan 14 Eylül 1994'de imzalanan ve SSCB döneminde devamlı gerileme kaydeden sektöre yeni nefes aldıran "Asrın Anlaşması", Azerbaycan açısından büyük bir ekonomik öneme sahiptir . Anlaşma Azeri-Çırak-Güneşli yataklarını kapsamaktadır. Toplam yatırım bedeli 13 milyar $’a ulaşan bu proje kapsamında toplam üretilebilir petrol rezervlerinin 4.3 milyar varil, doğal gaz rezervlerinin ise 90 milyar m3 olduğu tahmin edilmektedir.
Ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli bir unsur olmanın yanı sıra dış politikada da önemli bir araç olan enerji kaynaklarına ilişkin imzalanan anlaşma ile Azerbaycan, dünya ekonomisine aktif bir şekilde entegre olmaya da ilk adım atmış oldu.
Azerbaycan’ın petrol rezervlerinin işletilmesine ilişkin en son anlaşma ise, SOCAR ile Çin’in Devlet Şirketi “Sinopec”e bağlı olan “Sheng Lee” şirketi arasında “Pirsaat” petrol yatağına ilişkin olarak 5 Haziran 2003’de Bakü’de imzalandı .
Petrol projelerinin gerçekleştirilmesinde ise, 70’den fazlası yerli olmak üzere, 400 civarında şirket yer almaktadır. Şirketlerin faaliyetleri inşaattan ekolojik hizmetlere kadar uzanmaktadır. Yerli ve yabancı şirketler arasındaki işbirliği, modern teknoloji, donanım ve yönetim tekniklerinin sektöre kazandırılmasına imkan yaratarak piyasa ekonomisine dönük yapılanmada büyük rol oynamaktadır .
Yapılan anlaşmalar vasıtasıyla Azerbaycan evrensel işgücü ve hammadde piyasalarına girebilme ve izlenecek gerekli politikalarla ülkenin kalkınması için gelir kaynağı olarak hammadde alanındaki üstünlüğünden başarıyla yararlanabilme imkanını elde etmiştir.
Petrol ve doğal gaz üretimindeki artışın istihdamı teşvik etmesi sonucu, yeni altyapı yatırımları da gerçekleştirilmiş olacaktır. Yapılan petrol ve doğal gaz anlaşmaları yerel işgücünün istihdamının gittikçe artmasını sağlayacak şekilde imzalanmıştır. Bu durum, yerel nüfus için yeni iş yerlerinin açılmasıyla istihdam düzeyini daha da yükseltecektir.
Ekonomik açıdan genel katkıları olarak yukarıda kısace değinilen petrol anlaşmalarının Azerbaycan’ın milli menfaatlerine uygun olmayan şartlar taşıdığına dair bazı endişeler de zaman zaman dile getirilmektedir. Sadece hammaddenin hasılatı değil, yerli üretimcilerin mal ve hizmetlerine büyük hacimli siparişlerin temin edilmesi ve çok sayıda iş yerinin açılmasını da kapsamasına karşın, faaliyette olan petrol anlaşmaları için zaruri teçhizat ve hizmetler genel itibari ile dışarıdan getirilmekte, yerli üreticilerin ürün ve hizmetlerine siparişlerin pay oranı çok düşük kalmaktadır.
3.3. Petrol ve Doğal Gaz Üretimi
Üretimine başlandığı tarihten itibaren Azerbaycan’da en fazla petrol üretimi 23.4 milyon ton ile 1941 yılında gerçekleştirilmiştir. Hazar’daki en deneyimli petrol üreticisi olan Azerbaycan’da son 100 yıl içerisinde 1.4 milyar ton petrolün, 445 milyar m3 doğal gazın çıkarıldığı hesaplanmıştır. Dönüşüm sürecine girilmesi ile birlikte petrol üretiminin iyice düştüğü Azerbaycan’da, yapılan anlaşmaların ardından üretime geçilmesi ile birlikte yeniden üretim miktarı yükselmeye başlamıştır.
Petrol anlaşmaları çerçevesinde yapılan faaliyetler sonucu 1997 Kasım’ında ‘Çırak’ yatağının ilk kuyusundan petrol üretimine başlanmasıyla, 1997'ye kadar azalma gösteren petrol üretimi, Tablo-3’de de görüldüğü gibi, 1998'den itibaren artmaya başlamıştır.
Petrol üretiminin Hazar’dan elde edilen kısmı yıllar itibariyle artış göstermektedir. Toplam petrol üretiminin Hazar’dan elde edilen kısmı 1995'de %82.3 iken bu oran 1999'da %89'a 2000-2001 ve 2002 yıllarında ise %90’a yaklaşmıştır .
2002’deki petrol üretiminin 1990 yılı ile mukayese edildiğinde 2.5 milyon ton daha fazla olduğu görülmektedir. Bu üretim miktarı Azerbaycan’da 1979’da üretilen petrol üretimi seviyesine denk gelmektedir. Böylece 1960’lı yılların sonlarından itibaren yıldan yıla devam eden petrol üretimindeki gerileme sona ererek yeniden yükselişe geçmiş bulunmaktadır . Petrol üretiminin 2003’de ise 15,25 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir.


Ham petrol üretiminin esas itibariyle SOCAR ve Azerbaycan Uluslararası Petrol Şirketi (AIOC) tarafından yapıldığı Azerbaycan'da, yıllık ham petrol üretiminin, 2008 yılında 40 milyon tona, 2010 yılında ise 50 milyon tona çıkacağı hesaplanmaktadır.
Azerbaycan’da doğal gaz üretimine ise 1902 yılında başlanmıştır. Üretimine başlandığı tarihten itibaren Azerbaycan’da en fazla doğal gaz üretimi ise 17 milyar m3 ile 1981 yılında gerçekleştirilmiştir. Ancak 1990'dan itibaren, 1999’yılı hariç, düşüş göstermiştir . 1995-2001 yıllarında doğal gaz üretim hacmi %16.3 azalmıştır. Günümüzde doğal gaz üretimi geçen yüzyılın 60’lı yıllarındaki düzeyine inmiştir. Üretimin azalmasının başlıca nedenleri arasında, teknik altyapının eski ve yetersiz olması ile az sayıda yeni gaz kuyularında üretime başlanmasıdır. Üretimin azalması daha çok denizdeki kuyularda gözlenmektedir. Ülkede gazın talebi karşılayamadığı bir ortamda, gerekli donanım yetersizliği nedeniyle, petrol ile birlikte çıkan önemli miktardaki gaz yakılmaktadır. Öte yandan gazın naklinde de ciddi kayıplar yaşanmaktadır .
Yaklaşık %96'sının Hazar’dan elde edildiği doğal gaz üretimi, şimdilik ülke iç talebin ancak %40’ını karşılayabilmektedir . Üretimin 5-6 milyar metreküpe kadar gerilemesi sonucu, Azerbaycan önceden Ermenistan ve Gürcistan'a gaz ihraç ederken, 1990'dan itibaren Türkmenistan ve İran'dan ithal etmeye başlamıştır. 1995’de bu ülkelerden doğal gaz ithalatını durduran Azerbaycan, 2000 yılından itibaren ise Rusya'dan ithal etmektedir . 2002 yılında ithal edilen doğal gaz ile birlikte kullanılan toplam doğal gaz miktarı 11-12 milyon m3 olmuştur. Ancak yine de toplam talep karşılanamamaktadır.
3.4. Petrol Gelirleri
Başta ham petrol olmak üzere Azerbaycan’ın ihracatı içerisinde en önemli yeri, petrol ve petrol ürünleri oluşturmaktadır.
Petrol ve petrol ürünlerinin toplam ihracat içindeki yeri 1997'de %61, 1999'da %76, 2001’de %91 ve 2002’de %88.9 olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında ham petrol ihracı 8.793,6 bin ton olmuştur. Yapılan tahminlere göre Azerbaycan’ın ham petrol ihracatı 2010 yılında 1 milyar varil/gün’e ve 20 yıl içinde ise 2 milyar varil/gün’e ulaşacaktır.
Doğal gazı ise ithal etmekte olan Azerbaycan, 1990 yılında 13441, 1995’de 579, 2000’de 274, 2001’de 3337 ve 2002’de 3935,3 milyon m3 (211,6 milyon $) doğal gaz ithal etmiştir.
Ancak, Mart-2001’de Aliyev’in Türkiye’yi ziyaretinde Ankara’da Azerbaycan ve Türkiye arasında doğal gaz ihracına ilişkin bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre “Şahdeniz” yatağından çıkarılacak doğal gaz ihracının Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğalgaz boru hattı ile gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Dış ticaret kalemlerine bakıldığında, ihracatının %85-90’ının petrol ve petrol ürünlerinden oluşması, Azerbaycan ekonomisini petrol fiyatlarına son derece bağımlı kılmaktadır. Nitekim 1997 ve 98'de petrol fiyatlarının aşağı düşmesi devlet gelirlerine ve genel ekonomik güce olumsuz etkide bulunmuştur. Daha sonraki yıllarda ise, petrol fiyatlarının artması ve yeni yatakların üretime başlaması petrol gelirlerine ve devlet bütçesine olumlu etkide bulunmuştur .
2002’de petrolün varil fiyatının 32 $ civarına yükselmesi Azerbaycan’ın petrol gelirlerini artırmıştır. 2002 yılı bütçesinde petrolün varil fiyatı 19 $ olarak dikkate alınmıştı. Petrolün varil fiyatının 1$ yükselmesi Azerbaycan’a yılda 18-20 milyon $ gelir getirdiği dikkate alındığında, sadece petrol fiyatlarındaki artış sonucunda Azerbaycan 100 milyon $’dan çok gelir elde etmiştir .
2000 yılından itibaren petrol üretiminden kendi payını almaya başlayan Azerbaycan, en önemli ekonomik gelirini daha sonraki yıllarda elde edecektir. 30 yıllık süre içerisinde Azerbaycan’a petrol ve doğal gazdan dolayı 45 milyar $ gireceği hesaplanmaktadır. Azeri-Çırak-Güneşli yataklarından elde edilecek gelir 2008-2015 yıllarında en yüksek seviyeye ulaşacaktır. Bu dönemde ülkeye yılda yaklaşık 5-6 milyar $, nihai olarak ise toplam 35-45 milyar $ girecektir. Şahdeniz yatağının işlenmesinden beklenen gelir ise 2000-2029 yılları arasında 7 milyar $’dan fazladır .
Petrolden elde edilen gelirin nasıl kullanılacağı da önemlidir. Yönetimin petrol gelirlerini, sürdürülebilir bir büyüme sürecini sağlayacak bir kaynak dağılımı mekanizmasıyla ve büyümenin niteliğini yönlendirecek şekilde (petrol ve petrol-dışı ticari sektörler ile dış ticarete konu olmayan sektörler arasında) değerlendirmeye özen göstermesi gerekmektedir. Petrol ihracatından Azerbaycan’ın elde edeceği döviz gelirleri ülke ekonomisinin diğer alanlarının, özellikle ithali ikame eden ve ihraç yönlü alanların geliştirilmesine yöneltilmelidir .
Bu doğrultuda petrolden elde edilen gelirlerin sanayi, tarım ve sosyal yatırım alanlarında kullanılması amacıyla 29 Aralık 1999’da Cumhurbaşkanı’nın fermanı ile Devlet Petrol Fonu (DPF) kurulmuştur . Fon’un yönetim kuralları IMF uzmanları ile birlikte hazırlanmıştır.
Azerbaycan’da petrolden elde edilen gelir yurtdışındaki bankalarda tutulmakta ve finansal kanallar vasıtasıyla doğrudan ve dolaylı olarak dış ticarete konu olmayan mallara harcanmamaktadır. Böylece dış ticarete konu olan diğer alanlar için ortaya çıkabilecek söz konusu olumsuz etkinin ortaya çıkması önlenmeye çalışılmaktadır .
Elbette ideal şartlarda petrol fonundaki kaynaklar cari harcamalara değil, yatırımlara kanalize edilmelidir ki, yatırımlardan elde edilen gelir petrol fiyatları düştüğünde açığı telafi edici olsun. Dış etkenler de petrol sektörünün yoğun inkişafının ihtiyatla yönetilmesini gerektirmektedir .
Devlet Petrol Fonu’nda Haziran-2003 itibariyle 750 milyon $ bulunmaktadır . Yapılan hesaplamalara göre, DPF hesaplarında 2005 yılında 2 milyon $’a yakın para birikecektir. 2002’de Karabağ göçmenlerinin geçim standartlarını yükseltilmesi ve Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) projesinde SOCAR’ın payının finanse edilmesi amacıyla toplam 434 milyar Manat fon kaynaklarından harcamada bulunulmuştur .
3.5. Petrol ve Doğal Gaz Sektörüne Yapılan Yatırımlar
Yabancı sermayenin ülkeye girişini sağlamak amacıyla 1994-97 yıllarında yapılan hukuki ve idari düzenlemeler sonucunda yabancı sermayenin reel olarak girişinin başladığı görülmektedir.
1994-2002 yıllarında % 80’i yabancı olmak üzere toplam 13 milyar $ yatırım yapılmıştır. Bu yıllar arasında petrol sanayisine yapılan toplam yatırım miktarının ise 5 milyar $’a ulaştığı görülmektedir. Dolayısıyla yabancı sermaye daha çok zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına yönelmiştir.
Toplam yabancı yatırımlar 2002 yılında 1.700 milyon $ olmuştur. Kişi başına 211 $ düşen yabancı yatırım oranı, bir çok ülkeden yüksektir. 2003 ve 2004’de ise bu oranın artması beklenmektedir.
2002’de yapılan yatırımların sektörel dağılımı şöyle olmuştur: %77’si sanayi, bu çerçevede %68.5’i petrol ve doğal gaz çıkarılmasına, %11.3’ü inşaat, %9.4’ü konut inşaatına, %38’i ulaşım, %2.4’i telekomünikasyon, %1.8’i ticaret ve hizmet, %0.8’i tarım ve %2.9’u diğer alanlara yapılmıştır.
1994-2002 yıllarında yapılan doğrudan yabancı yatırımların sektörel dağılımı ise şöyledir : Petrol %64, sanayi (petrol dışı) %3, ulaşım ve haberleşme %23, inşaat %5, diğer %6.
Enerji kaynaklarının üretimi amacıya 2010 yılına kadar Azerbaycan’a toplam 40 milyar $’dan fazla bir yatırımın yapılacağı hesaplanmaktadır. Bir başka araştırmaya göre ise, 2030 yılına kadar yatırımların toplamı 135 milyar $’a ulaşacaktır .
Enerji kaynakları ve bunlara bağlı olarak ülkeye giren yabancı sermayenin, 1990’lı yılların ortalarından itibaren ekonominin iyileşmesinde hayati bir rol oynaması ile Azerbaycan ekonomisi, eski Sovyet Cumhuriyetleri içinde en hızlı büyüyen ekonomilerden biri haline gelmiştir. Ancak, ekonomideki büyüme petrol sektöründen ve petrol sektörüne bağlı inşaat faaliyetlerinden, ulaşım sektörlerinden ve az miktarda tarım sektöründen kaynaklanmaktadır. Ekonominin geri kalan kısmında ise genel bir durgunluk hakimdir. Özellikle de gıda ve tekstil sektöründe yatırım hacmi istenilen düzeye çıkarılamamıştır .
3.6. Boru Hatlarının Ekonomik Önemi
Petrol ve doğal gazın naklinin gerçekleştirildiği boru hatları da ekonomik açıdan önem arzetmektedir. Enerji kaynaklarının etkin kullanımında en temel sorunlardan biri, kaynakların dünya piyasalarına ulaşmasını sağlayan nakil hatlarının oluşturulmasıydı.
Azerbaycan petrolü Dağıstan, Gürcistan, İran gibi yabancı ülkelere 1880 yılına kadar trenle yük şeklinde, Hazar’da ise gemilerle nakledilmekteydi. Daha sonra ise Bakü petrolü Rusya, Gürcistan ve diğer ülkelere ve aynı zamanda Grozniden 720 km uzunluğunda olan boru hatları ile işlenmek üzere nakledilmeye başlandı . Bu hatlar Bakü-Novorossiysk ve Bakü-Supsa boru hatlarıydı. Hazar petrollerinin keşfinin ve Azerbaycan’ın bağımsızlığının ardından üçüncü bir hat olarak ise Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı gündeme geldi.
Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın petrolü Kasım-1997’den itibaren Bakü-Novorossiysk boru hattı ile ihraç edilmeye başladı. Bu hattın yanı sıra petrolün uluslararası piyasalara pazarlanması için belirlenen diğeri güzergah ise 17 Kasım 1999'da kullanıma giren Bakü-Supsa hattıdır.
Petrol üretiminin birkaç yıl içerisinde artması durumunda mevcut boru hatları yetersiz kalacağından, Batı piyasalarına ulaşması için temel ihraç boru hattına ihtiyaç duyulmaktadır. Öte yandan Rusya ve Rusya’nın etki alanı dışında nakil hatlarına sahip olunması halinde, ekonomik bağımsızlık açısından en temel adım atılmış olacaktır. Bu bakımdan temel ihraç boru hattı olarak inşasına başlanan BTC boru hattı büyük önem taşımaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının Azerbaycan ekonomisine gerçek anlamda katkısı faaliyete geçmesi planlanan 2005 yılında kendini göstermeye başlayacaktır. Azerbaycan’da üretilecek petrolün yanı sıra Kazakistan petrolünün de bu boru hattından dünya piyasalarına ulaştırılması halinde, petrolün ekonomik gelişmeye ve bağımsızlığa etkisi daha açık olarak gözükecektir.
Şahdeniz doğal gazının Türkiye’ye ve diğer Avrupa ülkelerine nakline ilişkin Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattının da işlerlik kazanması durumunda enerji kaynaklarının ekonomik gelişmeye ve bağımsızlığa etkisi daha da net ortaya çıkacaktır.
3.7. Enerji Kaynaklarına Bağımlılıktan Kaynaklanan Sorunlar
Azerbaycan’da yatırımların daha çok petrol sektörüne yapılması ve bu doğrultuda GSMH’nın önemli bir bölümünün petrol gelirlerinden oluşması endişe vericidir: 1994-2002 yılları arasında yatırımların %64’ü petrol sektörüne yapılırken, petrol ve petrol gelirlerinin ihracat içindeki payı %90 civarında olmuştur. Öte yandan bütçe gelirlerinin ise %50’si petrol ve petrol ile ilgili alanlardan elde edilmektedir. Azerbaycan’ın ekonomik dönüşüm sürecinde bağımsızlığını kazanan bölgedeki diğer ülkelere göre ekonomik bakımdan daha iyi bir konumda olmasında enerji kaynakları büyük önem taşımış olmakla birlikte, ekonomide tek bir sektöre bağımlı olması yani bütçenin petrol gelirlerine petrol gelirlerinin ise dünya piyasalarındaki konjonktüre bağımlı olması endişe vericidir.
Petrol sektörünün tek taraflı gelişimi nedeniyle dünya piyasalarındaki fiyat değişmeleri GSMH üzerinde dalgalanmalara neden olmaktadır. Bu durum 1998 Rusya krizinde açıkça görülmüştür.
Azerbaycan ekonomisi öncelikle “Hollanda Sendromu” diye ifade edilen; bir bölgenin veya bir sektörün hızlı gelişimi karşısında diğer bölgelerin veya sektörlerin gelişmemesi sonucunu doğuracak bir tehlike ile karşı karşıyadır. Hollanda Sendromu’na göre, doğal kaynakların yoğun olarak işletilmesi ekonomide dış ticarete konu olan diğer alanları olumsuz şekilde etkileyecektir. Azerbaycan’da ihracatın %80-85’inin petrol ve petrol ürünlerinden oluşması böyle bir tehlikenin işareti olarak değerlendirilebilir.
Bir diğer etki ise, üretimde en önemli faktörlerden biri olan işgücünün sektörel dağılımı yoluyla olacaktır. Gelişmekte olan sektörde ücretlerin yükselmesi nedeniyle, sözkonusu sektör ekonominin diğer sektörlerindeki kalifiye işgücünü kendine doğru çekecektir. Bu durum sonuçta diğer sektörlerde üretimin aşağılara düşmesine neden olacaktır. Azerbaycan’da petrol sektöründe toplam 75 bin kişi çalışmaktadır. Sektörde çalışanlar diğer sektörlere oranla daha yüksek maaş almaktadırlar .
Ayrıca yatırımların hemen hepsinin Abşeron bölgesinde, hatta Bakü’de toplanması sonucu, diğer bölgelerde yabancı sermayenin yok denecek kadar az olması da Azerbaycan ekonomisi açısından önemli bir tehlikedir. Halbuki ülkede bir çok bölge yabancı yatırımların faaliyeti için; güçlü üretim ve teknik potansiyelin yaratılması, uzman kadroların bulunması ve teşkili, zengin biyolojik ve mineral ihtiyatların varlığı, tüketim ve üretime dönük teknik donanım ürünlerinin geniş bir pazara sahip olması, jeo-siyasi durum, ulaşım ve coğrafi konumdaki üstünlükler ve ipek yolunun yeniden inşası gibi çok elverişli şartlara sahiptir .
Toplanan vergilerin yaklaşık %90’ı Bakü’nün payına düşmektedir. Aslında bu durum bir başka açıdan değerlendirildiğinde, Bakü haricinde ülkenin ekonomik şartlarının iyi olmadığını göstermektedir .
Azerbaycan’da sosyo-ekonomik açıdan en temel sorun, “Ahbap-Çavuş Kapitalizmi”nin (Crony Capitalism) ortaya çıkması kadar kamu kesimindeki rüşvet ve yolsuzluğun da yüksek düzeyde oluşudur. Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde, dağılışının hayata getirdiği kaos ortamında devlet emlakının ve toplumsal servetin şahsi amaçlar doğrultusunda kullanılması ve dağıtılması sıradanlaşmıştı. Bu açıdan rüşvet ve yolsuzluk, toplumun Sovyet sisteminden miras aldığı ağır toplumsal hastalıklardan biridir. Her ne kadar daha sonra rüşvet ve yolsuzluk belirli şekil değişikliğine uğrasa da, varlığını toplumun genelinde yaygın şekilde hissettirmektedir. Ülkeye yönelik petro-para akımı bu konudaki reformların yapılmasını güçleştirmektedir. Petrol gelirlerinin kolaylıkla elde edilmesi kamu harcama politikasının zayıflamasına da neden olabilmekte, petrol fiyatlarındaki ani değişme devlet bütçesini etkileyerek uzun vadeli dış borç ve faiz ödemelerinin artmasına yol açabilmektedir .

Sonuç
Azerbaycan, bağımsızlığının ilk yıllarında yaşadığı siyasi sorunlar nedeniyle uluslararası ortamdaki konumu pek parlak olmamakla beraber zengin enerji kaynakları sebebiyle ekonomik açıdan gelecek vaadeden bir ülke olarak, başta ABD olmak üzere bir çok ülkenin dikkat merkezinde olmaya başlamıştır.
Nihayet Haydar Aliyev’in iktidara gelmesi ile birlikte siyasi istikrara kavuşan Azerbaycan, dünya çapında petrol üretimi yapan bir ülkeye dönüşme yolunda mesafe almaya başlarken, ekonomik açıdan da kendisini zor durumdan çıkartmayı başararak ekonomide dönüşüm ve makro ekonomik göstergelerde istikrar ve ekonomik kalkınma açısından önemli mesafe almıştır.
Bölgeye yönelik yabancı yatırımların ilk durak noktası olan Azerbaycan’ın özellikle enerji sektörüne yabancı sermaye yatırımları başarılı şekilde yapılmaktadır. Azerbaycan başta ABD olmak üzere birçok batılı şirketlerin özellikle enerji sektörüne parasal açıdan çok büyük yatırımların yapıldığı bir ülkedir. Dolayısıyla Azerbaycan’ın ülkeye yatırım yapan ülkelerin ekonomik anlamda bir tür garantisi altında olacağı muhakkaktır. Enerji kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması ile Azerbaycan bölgenin en önemli ve en zengin ülkesi konumuna gelecektir.
Elbette Azerbaycan’da ekonomik dönüşüm ve kalkınma sürecinde yapılması gereken işler, atılması gereken adımlar çoktur ve yerine getirilmesi zaruridir. Azerbaycan serbest piyasa ekonomisinin değil, geçiş sürecinin problemlerini yaşamaktadır. Ancak ifade etmek gerekir ki, yaklaşık 12 yıllık süre içerisinde bundan sonraki dönemde gerekli önlemlerin hayata geçirilmesi için hukuki ve kurumsal temeller oluşturulmuştur.
Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi petrol sektörüne yönelik ekonomik projelerin gerçekleşmeye başlamasıyla Azerbaycan ekonomisinde ciddi bir kalkınma beklentisi bulunmaktadır. Siyasi sorun olarak Dağlık Karabağ probleminin çözüme kavuşturulmasının da ekonomik kalkınmaya ve ekonomik istikrarın devamına katkısı olacaktır.
Azerbaycan’ın bölgeyi doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendirmekte olan gelişmeleri ise dikkatle takip ederek, gelişmeleri hem ekonomik kalkınmada ivme kazanacak hem de Hazar’daki sorunların çözümünde kendi lehine çevirecek şekilde değerlendirmelidir. Bunun için ise ekonomik yapılanma ve kalkınma açısından da önem arzeden ve şu anda var olan siyasi istikrarın devamlılığına ihtiyaç vardır.
Her şeye rağmen, zengin doğal kaynakların varlığı, büyük insan gücü, ekonominin ve ekonominin ilk dönüşüm sürecine başladığı düzey, önemli ulaşım yollarının kesiştiği bir noktada bulunması, komşu ülkelerinin piyasalarının yapısı, özel mülkiyet ve bireysel teşebbüse dayanan milli medeniyetinin varlığı, Azerbaycan ekonomisinin geleceğine iyimser bakmaya imkan veriyor. Kısaca Azerbaycan’da ekonomik dönüşüm ve kalkınma süreci yavaş ama emin adımlarla ilerlemekte ve gelecek adına ümit vaad etmektedir.

Kaynak: