Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
27 Ekim 2006       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

TARİH.


İnsan varlığının en az 500 bin yıl önceye indiği İber Yarımadasında bulunan Portekiz’de Neanderthal insanı izlerine ve Paleolitik kalıntılara rastlanmasına karşın, ilk özgün kültürün ortaya çıkışı İÖ 5500 dolaylarına tarihlenir. Mezolitik bir yapı gösteren bu kültürü, Andalucia’dan gelen etkilerle biçimlenen çeşitli Neolitik kültürler izledi. Yarımadaya İÖ 8-6. yüzyıllar arasında giren Keltler bazı bölgelerde yerli İber halklarıyla karıştılar. Ardından Hallstatt kültürleri Tejo Irmağı vadisine demir işlemeciliğini taşıdılar. Güney kıyılarının Fenike, daha sonra da Kartaca etkisine girişi aynı dönemde başladı. İÖ 500’lere gelindiğinde bugünkü Portekiz’in kuzey kesiminde Demir Çağı kültürleri egemen duruma gelmişti.

Roma yönetimi ve istilalar.


Il.Pön (Kartaca) Savaşı’nın (İÖ 218-201) ardından İber Yarımadasının doğu ve güney kesimindeki Kartaca üstünlüğüne son veren Romalılar, Portekiz topraklarında yaşayan Lusitanlara ancak İÖ y. 140’ta boyun eğdirebildiler. İzleyen dönemde Lusifanların bölgesi Lusitania, Douro Irmağının kuzeyi ise Gallaecia (bugün Galicia) eyaleti olarak düzenlendi. Hıristiyanlık Lusitania’da 3. yüzyılda, Gallaecia’da da 4. yüzyılda yayılmaya başladı.

Galya’daki Roma egemenliğinin sarsıldığı 5. yüzyıl başlarında Pireneler’i aşan Germen halklarından Suevler, Gallaecia’nın güney kesimine yerleştiler. Daha sonra Lusitania’yı ele geçirerek yarımadanın öteki kesimlerine de akınlar düzenlediler. Ama kurdukları krallık Romalıların desteklediği Vizigotlarca 469’da yıkıldı. 6. yüzyıl ortalarında eski güçlerine kavuşan Suevlerin elindeki topraklar, Leovigild döneminde (568- 586) yeniden Vizigot egemenliğine girdi.

Yarımadanın büyük bölümünü içine alan Vizigot Krallığı’na doğrudan katılmayarak özerk bir birim olarak kalan bu toprakların yönetimine temel oluşturan piskoposluk bölgeleri, 660’larda eski Roma yönetim sistemine dayalı bölünmeye uyarlandı. Yarımadayı 711’de istila eden Müslüman Emevi ordularının bu topraklardaki ilerleyişi ancak kuzeybatı uçta durdurulabildi. Douro Irmağının kuzeyinde kalan kesim 868’de Portekiz Kontluğu altında birleşti.

Kontluktan krallığa geçiş ve fetihler.


Leon Krallığı’na bağlı olan Portekiz Kontluğu, Navarra kralı III. Sancho Garces’in (Büyük) 11.yüzyıl başlarında yarımadada üstünlüğü sağlamasından sonra özerkliğini yitirdi. Sancho’nun oğlu I.Fernando 1064’te Coimbra’yı alarak kontluğun topraklarını güneye doğru genişletti. Bir bölünme döneminin ardından Leön ve Kastilya krallıklarını yeniden birleştiren VI. Alfonso, 1095’te kontluğun başına, kızıyla evlendirdiği Henri de Bourgogne’u getirdi. Henri’nin ölümü sırasında küçük yaşta olan oğlu I. Afonso, 1128’de yönetimi eline aldı ve Ourique’te Müslümanlara karşı kazandığı zaferin (1139) ardından kral unvanını kullanmaya başladı. Daha sonra 1147’de Müslümanlardan Santarem ve Lizbon’u alarak Tejo Irmağına kadar olan toprakları kendisine bağladı. Papalığın 1179’da krallığını tanıması üzerine, Leon kralları da Portekiz’in bağımsızlığını kabul etti.

Afonso’dan sonra başa geçen oğlu I.Sancho (hd 1185-1211) Tejo’nun ötesinde başarılı fetihlere giriştiyse de 1190’dan sonra
Muvahhid orduları karşısında bazı topraklardan çekilmek zorunda kaldı.

Bu arada kentlere ayrıcalıklar tanıyarak güneye yönelik göçleri özendirdi. Onun oğlu II.Afonso (hd 1211-23) tahta geçtiği yıl Coimbra’da soyluların ve yüksek din görevlilerinin katıldığı ilk Cortes'i (Parlamento) toplamakla birlikte usulsüz ayrıcalıkları geri almaya yönelik uzun bir mücadeleye girişti. Muvahhidlerin 1212’de yenilgiye uğratılmasından sonra başlayan fetihler, II.Sancho döneminde (1223 - y. 1246) daha ileriye götürüldü ve Alentejo ile Algarve bölgesinin büyük bölümü Portekiz’e bağlandı. Papanın emriyle tahttan indirilen Sancho’nun yerine geçen kardeşi III.Afonso (hd y. 1246-79) karışıklıklara son vererek Algarve’nin fethini tamamladıktan sonra başkenti Coimbra’dan Lizbon’a taşıdı. 1254’te topladığı Cortes’e ilk kez kent temsilcilerini çağırdı ve kiliseye karşı giriştiği mücadelede krallık otoritesini kabul ettirdi.

Afonso’nun başarılı yönetimi aynı zamanda Batı Avrupa’yla daha yakın ilişkiye girme yolunu açtı. Portekiz’in ilk üniversitesi ile bir donanma kuran oğlu Diniş (hd 1279-1325) tarım, ormancılık, gemi yapımı ve ticaretin gelişmesinde önemli rol oynadı. Ayrıca Alcanices Antlaşmasıyla (1297) sınır sorunlarını çözerek Kastilya’yla ittifakın temelini attı. Babasının hükümdarlığının son yıllarında öteki kardeşlerinin kayırılması nedeniyle birkaç kez ayaklanan IV. Afonso (hd 1325-57), Kastilyalılarla ortaya çıkan bazı çekişmelere karşın, yarımadada Müslüman tehdidinin son bulmasında önemli bir dönüm noktası olan Rio Salado Çarpışmasında (1340) Kastilya’nın yanında yer aldı. I.Pedro’nun sert yönetiminin (1357-67) ardından başa geçen I.Fernando’nun döneminde (1367-83) Kastilya’daki taht çatışmasına müdahale edilmesi bu ülkeyle üç kez (1369-71, 1372-73 ve 1381.-82) savaşa yol açtı. Bu savaşlar sırasında İngiliz desteğine dayanmaya çalışan Fernando, sonunda uzlaşmaya vararak tek meşru vârisi Beatriz’i Kastilya kralı I. Juan’la evlendirdi. Onun ölümünden sonra Kraliçe Leonor’un Juan’ı Portekiz kralı ilan etmesi yaygın bir tepki doğurdu. Bu muhalefet hareketinin öne çıkardığı, I. Pedro’nun evlilik dışı oğlu Joâo’nun halktan geniş destek görmesi üzerine, Leonor Kastilya’dan yardım istedi. Kastilya birliklerinin Lizbon kuşatmasının sonuçsuz kalmasından sonra toplanan Cortes, askeri Aviz tarikatının başı olan Joâo’yu Nisan 1385’te Portekiz kralı seçti.

Aviz hanedanı (1383-1580).


Nuno Âlvares Pereira’nın desteğiyle soyluların direnişini kıran I. Joâo, Aljubarrota Çarpışması’nda (Ağustos 1385) kazandığı zaferle Kastilya’nın müdahalesini de boşa çıkardı. Ardından İngiltere ile Windsor Antlaşmasfnı (Mayıs 1386) imzalayarak sağlam ve kalıcı bir ittifak kurdu. Ertesi yıl Lancaster dükü ve kayınpederi John of Gaunt’la birlikte Kastilya’ya düzenlediği seferin sonuçsuz kalması üzerine ateşkes imzalama yoluna gitti. Bununla birlikte sınır çatışmaları kesin barışın sağlandığı 141 l’e değin aralıklarla sürdü. Kendisini destekleyen loncalara önemli ayrıcalıklar tanıyan ve kızını Burgonya dükü ve Flandre kontu IlI.Philippe’le evlendirerek Felemenk’le ticari bağları güçlendiren Joâo, 1415’te Septe’yi (Ceuta) alarak denizaşırı yayılmanın da yolunu açtı. Joâo’dan sonra başa geçen Duarte, kısa hükümdarlık döneminde (1433-38) krallık arazileri üzerindeki denetimi pekiştirdi, ayrıca kardeşi Henrique o Navegador’un keşif seferlerine destek verdi. Ölümü üzerine tahta altı yaşındaki oğlu V. Afonso (hd 1438-81) çıktı. İki yıl sonra kraliçeyi uzaklaştırarak naipliği üstlenen Afonso’nun amcası Coimbra dükü Pedro, çok geçmeden Joâo’nun evlilik dışı oğlu Afonso’nun soyundan gelen güçlü Bragança ailesinin muhalefetiyle karşılaştı. Naipliği ele geçirerek kralı etki altına alan Bragança ailesi, Pedro’yu ayaklanmaya zorlayarak Mayıs 1449’da öldürttü. Yönetimi eline aldıktan sonra Kuzey Afrika’da bazı fetihlere girişen Afonso, karısı adına Kastilya tahtı için Isabel ve Fernando’ya karşı yürüttüğü mücadelede yenilgiye uğrayarak, ağır hükümler içeren Alcaçovas Antlaşmasfnı (1479) imzalamak zorunda kaldı.

II. Joâo (hd 1481-95) babasının tersine, soylular üzerinde katı bir otorite kurmaya yönelerek Bragança ailesini sert önlemlerle sindirdi. Kastilya’yla yapılmış antlaşmanın hükümlerini yumuşatmanın yanı sıra denizaşırı topraklara açılma çabalarına yeni bir hız kazandırdı. Tek meşru oğlunun ölümü üzerine kuzeni olan Beja dükü Manuel’i vârisi ilan etti. Otokratik bir monarşiyi devralan I.Manuel (hd 1495- 1521), denizaşırı çıkarları savunma açısından Ispanya’yla yakınlaşma politikası izledi. Ama bütün yarımadayı Aviz hanedanına bağlama düşüncesi doğrultusunda İspanyol prensesleriyle art arda yaptığı üç evlilik de istenen sonucu getirmedi. Bu arada ilk evliliğinin bir koşulu olarak, II. Joâo döneminde İspanya’dan Portekiz’e sığınmış olan Yahudileri sınır dışı etmeyi kabul ettiyse de Lizbon’da toplanmalarından sonra zorla din değiştirmelerini sağlama yoluna gitti. Nisan 1506’daki kıyımı izleyen dönemde ise Yahudileri koruyucu bir politika benimsedi ve çoğunun Holland’a göç etmesine izin verdi. Manuel’in oğlu III. Joâo (hd 1521-57) karşılıklı evlilikler yoluyla Ispanya’ya yakınlaşma politikasını daha da ileriye götürdü. Uzakdoğu’da Ispanya’yla olan sorunları çözmenin yanı sıra Enkizisyonun ve Cizvit tarikatının kurulmasına izin verme gibi uyumlu politikalar izledi. Küçük yaşta yerine geçen torunu Sebastiâo (hd 1557-78) dinsel güdülerin de etkisiyle 1576’da Kuzey Afrika’ya yönelik geniş çaplı bir sefer düzenledi. Ama büyük bir bozgunla noktalanan Vadiü’l-Mehazin Savaşı’nda yaşamını yitirdi. Yerine geçen büyük amcası Kardinal Henrique (hd 1578-80) veraset sorununu çözemeden öldü. Böylece III. Joâo’nun yeğeni olan İspanya kralı II.Felipe ülkeyi işgal ederek kendini Portekiz kralı ilan etti.

Keşifler ve denizaşırı yayılma.


Daha 13. yüzyıl başlarında Felemenk ve İngiltere’yle güçlü bağları bulunan Portekizli tüccarlar zengin baharat ticaretine de büyük ilgi duyuyordu. Aynı dönemde Müslümanlara karşı yürütülen savaşlar ve Afrika kıyılarını denetim altına alma çabaları, Doğu’ya denizden bir yol bulmaya yönelik keşif seferlerini hızlandırdı. Septe’nin alınmasından (1415) sonra I. Joâo’nun üçüncü oğlu Henrique o Navegador, başında bulunduğu İsa tarikatının geniş kaynaklarını da kullanarak bir dizi sefere destek verdi. Bu seferler sonunda Batı Afrika kıyıları boyunca ilerleyen Portekizli denizciler bugünkü Sierra Leone topraklarına kadar ulaştı. Bu arada 1445’ten başlayarak Asor ve Madeira adaları kolonileştirildi, ayrıca Cabo Verde Adalarının fethine yönelik ilk adımlar atıldı. V. Afonso Fas’taki iki başarısız askeri seferin ardından 1471’de Tanca ve Arzila’yı (Asilah) aldı. Yerine geçen II. Joâo yeniden deniz seferlerine ağırlık vererek Gine Körfezi ve Angola kıyılarında ticaret merkezleri kurulmasını sağladı. Bartolomeu Dias’ın 1488’de Ümit Burnunu dolaşmasıyla Hindistan’a giden denizyolu açılmış oldu. Papalığın Kristof Kolomb’un keşfettiği toprakları İspanyol tahtına bağışlamasından sonra imzalanan Tordesıllas Antlaşmasıyla (1494) İspanya’nın hakları Cabo Verde’nin 370 fersah batısından geçen bir hatla sınırlandı.

Antlaşmanın ardından Vasco da Gama’nın Hindistan’a düzenlediği seferlerle başlayan Doğu ticareti Portekiz’e önemli bir zenginlik kaynağı sağladı. Bunu Pedro Âlvares Cabral, Francisco de Almeida ve Afonso de Albuquerque gibi ünlü denizcilerin seferleri izledi. Seferler sırasında Koçin, Kalikut (bugün Kojikod), Kananor, Kilwa, Goa, Malaka, Hürmüz ve Macau’da kurulan ticaret merkezleriyle Doğu Afrika kıyılarından Maluku Adalarına kadar uzanan kesintisiz bir denizyolu ağı oluşturuldu. Böylece güvence altına alman Doğu ticareti üzerindeki Portekiz tekeli, Hollanda’nın yeni bir güç olarak yükseldiği 17. yüzyıla değin sürdü. Öte yandan Cabral’m ilk seferinde, Atlas Okyanusunun batısından seyrederken Brezilya kıyılarını bulmasıyla Portekiz sömürgeciliği zamanla Amerika’ya da yöneldi.

İspanyayla birlik (1580-1640).


Portekiz’in taht birliği yoluyla İspanya’ya bağlanması, buna karşı çıkan soyluları önce dış yardım arayışına itti. Ama Fransızların 1582’de, İngilizlerin de 1589’da giriştiği müdahaleler kolayca boşa çıkarıldı. Bu arada Cortes tarafından I. Filipe adıyla resmen Portekiz kralı olarak tanınan (1581) II. Felipe, yönetim yapısının özerkliğini koruyarak tepkileri yumuşatmada önemli rol oynadı. Ama Portekiz’e uğramaya bile gerek görmeyen sonraki krallar, devlet görevlerini de giderek İspanyollara bıraktılar. Sürekli savaşlarla ticaretin gerilemesi ve vergi yükünün ağırlaşması İspanyol yönetimine karşı gelişen tepkiyi artırdı.

1630’lardaki iki cılız ayaklanmanın ardından 1640’ta Portekiz askerlerini Katalanlara karşı kullanma girişimi yüzünden halk muhalefeti doruğuna çıktı. Bu ortamdan yararlanan bağımsızlık yanlısı soylular, İspanyol yönetimini yıkarak Aviz hanedanının ikincil bir kolundan gelen Bragança 8. dükünü IV. Joâo (hd 1640-56) adıyla tahta geçirdi.

Bragança hanedanının ilk dönemi.


İspanyol tehdidi ve sömürgelerdeki Hollanda saldırısı gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan IV. Joâo, ticari ayrıcalıklar vererek İngiliz askeri desteğini kazanmaya çalıştı. Böylece Hollanda kuvvetlerini Brezilya’nın kuzeyinden ve Angola’dan püskürtürken, Montijo’da (1644) İspanyolları da yenilgiye uğrattı. Yerine geçen ikinci oğlu VI. Afonso’nun (hd 1656- 83) yetenekli danışmanları yeni askeri zaferlerle Portekiz’in bağımsızlığının 1668’de İspanya tarafından resmen tanınmasını sağladılar. Bu arada Afonso’yu hapse atarak (1667) önce naipliği, ardından krallığı üstlenen kardeşi II. Pedro (hd 1683-1706), Brezilya madenlerinden elde edilen gelirle ekonomiye belirli bir istikrar kazandırdı. İspanya Veraset Savaşı (1701- 14) sırasında başlangıçta tarafsız kalmaya çalıştıysa da 1703’te Fransa’ya karşı İngiltere’nin yanında yer aldı. Aynı yıl imzalanan bir antlaşmayla Portekiz ticareti bütünüyle İngilizlerin denetimine girdi.

Pedro’nun oğlu V. Joâo döneminde (1706- 50) krallığın artan mali gücüne koşut olarak Cortes'in yönetimdeki ağırlığı da ortadan kalkmaya yüz tuttu. Kralın mutlak bir otorite kazanmasıyla devlet işleri onun atadığı az sayıda bakanın elinde toplandı. Joâo’dan sonra tahta çıkan Jose devlet işlerini büyük ölçüde Sebastiâo de Carvalho’ya bıraktı. İngiliz tüccarların geniş ayrıcalıklarını kısıtlayan ve imalat sektörüyle balıkçılığın gelişmesine büyük destek veren Carvalho, politikalarına karşı koyan soyluları ve kiliseyi sert biçimde bastırdı, Cizvit tarikatının nüfuzuna son verdi. Ama Jose’nin kızı I. Maria (hd 1777-1816) tarafından görevden alınması ve Fransız Devrimi’nin etkisinin yarımadaya sıçraması, Portekiz’i yeni bir istikrarsızlık dönemi içine soktu.

Napoleon Savaşları ve meşrutiyet hareketi.


Maria’nın ruh sağlığının bozulması üzerine 1792’de onun adına ülkenin yönetimini üstlenen oğlu Joâo Fransa’ya karşı İngiltere ve İspanya’yı destekleme yoluna gitti. Ama 1795’te Fransa’ya boyun eğen İspanya’nm askeri baskısı karşısında Badajoz Barışı’nı (1801) imzalayarak savaştan çekilmek zorunda kaldı. Bunu izleyen barış ortamı Napoleon’un 1806’da ilan ettiği Kıta Ablukası uyarınca Portekiz limanlarını İngiliz gemilerine kapatmaya yönelik baskılarla yeniden bozuldu. Fransız birliklerinin Portekiz’i paylaşmayı amaçlayan gizli Fontainebleau Antlaşması’na (Ekim 1807) dayanarak İspanya’ya girmesinden sonra, kraliyet ailesi Brezilya’ya kaçtı.

İngilizlerin askeri desteğiyle Fransız işgal kuvvetlerine karşı yürütülen direniş hareketi, bazı iniş ve çıkışların ardından 1811 ilkbaharında başarıya ulaştı. Savaş sırasında ve sonrasında Ingiltere’yle imzalanan bir dizi ittifak antlaşması Portekiz’in bir tür koruma altına girmesi sonucunu doğurdu. Öte yandan İngiltere Portekiz’in Afrika’daki sömürgeci girişimlerinin başlıca destekçisi durumuna geldi.

Bu arada savaşın yol açtığı büyük yıkımın ve Fransa'dan gelen devrimci düşüncelerin etkisiyle anayasal reformları hedef alan güçlü bir hareket ortaya çıktı. Brezilya ve Portekiz'in Aralık 1815’te birleşik bir krallık olarak düzenlenmesinden sonra annesinin yerine tahta çıkan VI. Joâo (hd 1816-26) krallığı Brezilya’dan yönetme yolunu seçti. Aynı dönemde İngiliz yetkililerin baskıcı önlemlere başvurması anayasal hareketi daha radikal bir çizgiye yöneltti. Ağustos 1820’de Porto’da başlayan devrimci ayaklanma kısa sürede bütün ülkeye yayıldı. Lizbon’da bir cuntanın yönetime el koymasından sonra toplanan kurucu meclis liberal bir anayasayı yürürlüğe koydu. Joâo Temmuz 1821’de en büyük oğlu Pedro’yu Brezilya’da bırakarak Portekiz’e dönmek zorunda kaldı. Liberallerin Brezilya'yı yeniden sömürge statüsüne döndürmek istemeleri üzerine, Eylül 1822’de Brezilya’nın bağımsızlığını ilan eden Pedro imparator unvanını aldı. 1824 ilkbaharında oğlu Miguel önderliğindeki mutlakıyetçilerin ayaklanmasını boşa çıkaran Joâo, ertesi yıl Brezilya'nın bağımsızlığını resmen tanıdı.

Joâo’nun ölümünden sonra Brezilya imparatoru I. Pedro, IV. Pedro adıyla üstlendiği Portekiz tahtını 1826’da koşullu olarak küçük kızı Maria da Giöria’ya bıraktı. Buna göre Maria büyüdüğünde Miguel ile evlenecek, Miguel ise Pedro'nun bir beratla getirdiği sınırlı parlamenter sistemi kabul edecekti. Bu uzlaşma doğrultusunda Lizbon’a dönen Miguel’in Temmuz 1828’de kral ilan edilmesi, meşrutiyetçiler ile mutlakıyetçiler arasında bir iç savaşa yol açtı. Ama liberaller ancak Terceira Adasında tutunabildi. Bunun üzerine 1831’de Brezilya tahtından çekilerek bir ordu toplamak üzere Avrupa’ ya geçen Pedro, liberallerin yardımıyla 1834'te Miguel’i yenerek sürgüne göndermeyi başardı.

Aynı yıl babasının ölümüyle tahta çıkan II. Maria (hd 1834- 53), daha “demokratik” bir anayasa isteyen çevrelere karşı sınırlı meşruti monarşiyi korumak için tutuculara dayanmaya çalıştı. 1836’da yönetime egemen olan demokrat eğilimli Eylülcüler, iç bölünmeler nedeniyle 1842’de yönetimi yeniden tutuculara bırakmak zorunda kaldılar. Yüksek vergilere karşı 1846’da başlayan halk ayaklanmasının ardından Porto’da başını Eylülcülerin çektiği yeni bir yönetim kuruldu. Kraliçenin en yakın danışmanı durumuna gelen Yenilenme hareketinin önderi Saldanha dükü, İngiliz ve İspanyol kuvvetlerinin yardımıyla Nisan 1851’de çatışmalara kesin olarak son verdi.

Maria’nın en büyük oğlu V. Pedro (hd 1853-61) kısa süreli yönetiminde düzenin yerine oturtulması yolunda önemli adımlar attı. Yerine geçen kardeşi Luıs (hd 1861- 89) bu istikrar ortamında modernleşmeye yönelik çeşitli reformlar gerçekleştirdi. Bu dönemde yönetimde ağırlık kazanan Yenilenme yanlılarına karşı gelişen muhalefet giderek cumhuriyetçi bir çizgiye yöneldi. Carlos’un (hd 1889-1908) tahta çıkmasının hemen ardından Afrika’daki sömürge toprakları konusunda İngiltere’yle tırmanan anlaşmazlıklar iç politikaya da yansıdı. Portekiz kuvvetlerinin 1890’daki İngiliz ültimatomu üzerine bugünkü Malavi’den çekilmesinin yarattığı öfke, Ocak 1891’de Porto’da cumhuriyetçi bir ayaklanmaya yol açtı. Portekiz Temmuz 1891’de İngiltere’yle bir antlaşma imzalayarak sınırlarını belirlediği sömürgelerinde konumunu pekiştirmek için yeniden İngiliz yardımına başvurmak zorunda kaldı (Ekim 1899). Artan mali ve siyasal güçlükler üzerine Mayıs 1906’da geniş yetkilerle başbakanlığa getirilen Joâo Franco, bazı başarılı reformlara karşın baskıcı politikalarından dolayı yaygın bir muhalefetle karşılaştı. Meşruti monarşi hızla sarsılırken Şubat 1908’de Carlos büyük oğlu Luıs Filipe’yle birlikte öldürüldü. II. Manuel (hd 1908-10) meşruti monarşi yanlısı grupları bir araya getirme çabalarından sonuç alamadı. Çoğunluğu cumhuriyetçilerin elde ettiği Ağustos 1910 seçimlerinden sonra siyasal bunalım daha da derinleşti. Ekimde Antönio Machado Santos önderliğinde ayaklanan cumhuriyetçiler kısa sürede duruma egemen oldu ve Manuel ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Cumhuriyet ve siyasal istikrarsızlık.


Geçici hükümetin çıkardığı yeni seçim yasasına göre oluşturulan kurucu meclis, 20 Ağustos 1911’de yeni anayasayı kabul ederek Manuel Jose de Arriaga’yı cumhurbaşkanlığına seçti. Bu arada dinsel tarikatlar dağıtılarak mülklerine el kondu, kilisenin yararlandığı ayrıcalıkların çoğuna son verildi. Monarşi yanlılarının yarattığı tehlikenin ortadan kalkmasıyla birlikte cumhuriyetçiler sırasıyla ılımlı, merkez ve sol kanatları temsil eden üç gruba bölündü: Evrimciler, Birlikçiler ve Demokratlar. Bu durumun yarattığı siyasal karışıklıklar 1915’ten başlayarak askeri müdahaleler yolunu açtı. Cumhurbaşkanlığı makamı birkaç kez el değiştirirken, Demokratların kurduğu hükümetler de darbelerle kesintiye uğradı.

I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’nin yanında yer alan Portekiz, Angola ve Mozambik’teki kuvvetleriyle Alman sömürgelerine karşı yürütülen harekâta katıldı. Ayrıca batı cephesine birlikler gönderdi.

Savaş sonrasında Antönio Jose de Almeida’nın cumhurbaşkanlığı dönemini (1919- 23) darbeyle karşılaşmadan tamamlamasına karşın, ekonomik bunalım ve siyasal karışıklıklar nedeniyle kısa ömürlü hükümetler birbirini izledi. Yeni cumhurbaşkanı Manuel Teixeira Gomes, Demokratların açık bir çoğunlukla kazandığı 1925 seçimlerinden sonra yerini Bernardino Machado’ya bıraktı. Ertesi yıl bir darbeyle hükümet devrilerek askeri yönetim oluşturuldu.

Salazar rejimi.


Geçici askeri yönetime dayanarak Mart 1928’de kendini cumhurbaşkanı seçtiren General Antönio Oscar de Fragoso Carmona, ülkenin içinde bulunduğu güçlükleri çözmek için Coimbra Üniversitesinde iktisat profesörü olan Antönio de Oliveira Salazar’ı geniş yetkilerle maliye bakanlığına getirdi. Carmona’nın göstermelik seçimlerle ölümüne (1951) değin cumhurbaşkanlığı görevinde kalmasına karşın, ülkenin gerçek yönetimi 1932’de başbakanlığı üstlenen ve 1940’a değin süren maliye bakanlığının yanı sıra belirli dönemlerde sömürgeler, dışişleri ve savunma bakanlıklarını da yürüten Salazar’ın eline geçti.

Öncelikle sıkı bütçe politikalarıyla mali durumu düzelten Salazar, 1930’da etkili bir sömürge yönetimi kurduktan sonra 1933’te hazırladığı anayasayla “Yeni Devlet” olarak bilinen korporatif sistemi biçimlendirdi. Ekonomik alanda sıkı bir devlet denetimine olanak veren ve özgürlükleri bütünüyle kısıtlayan bu sistem çerçevesinde geniş kapsamlı kalkınma planlarını uygulamaya girişti. Böylece modern bir altyapıyı ve sanayiyi geliştirmede önemli başarılar elde etti. Ayrıca sömürgelerdeki kaynakların Portekiz ekonomisi için etkili biçimde kullanılmasını sağladı. Salazar rejimini pekiştiren bir etken İspanya İç Savaşı (1936-39) ve II. Dünya Savaşı’nın Portekiz’i pek etkilememesi oldu. Asor Adalarında İngilizlere üs verilmesine karşın, Portekiz büyük ölçüde savaşın dışında kaldı.

Carmona’dan sonraki cumhurbaşkanları döneminde de güçlü konumunu sürdüren Salazar, 1960’larda Portekiz sömürgelerinde yükselen bağımsızlık mücadeleleri karşısında çıkmaza girdi. Hindistan’daki sömürgelerin elden çıkmasından sonra Afrika sömürgelerine büyük bir askeri güç yığması Portekiz ekonomisine ağır bir yük bindirdiği gibi ordu içinde de huzursuzluk yarattı. Salazar’ın 1968’de ağır biçimde hastalanması üzerine başbakanlığa atanan Marcelo Caetano da mali sorunların ve gelişen muhalefetin üstesinden gelemedi. Bu dönemde liberalleşme yönünde atılan adımlar “Yeni Devlet” güçleri arasında bölünmeler yaratırken, sosyalist ve komünist hareketler hızla güç kazanmaya başladı.

1974 darbesi ve sonrası.


Sömürgelerde askeri çözüm politikasının iflası, muhalefetin odağını da hoşnutsuzluğun en yoğun olduğu bu alana kaydırdı. Özellikle küçük rütbeli subaylar arasında giderek güçlenen barışçı çözüm düşünceleri, yüksek komuta kademelerinde de dile getirilmeye başladı.

Sonunda 25 Nisan 1974’te yüzbaşıların önderlik ettiği bir darbeyle Caetano hükümeti devrildi. Çoğunlukla Marksist eğilimli olan darbeci subayların oluşturduğu Silahlı Kuvvetler Hareketi (MFA) “Yeni Devlet” anayasasını kaldırarak ordu ve bürokraside geniş çaplı bir tasfiyeye girişti. Bu arada Portekiz Komünist Partisi sendikalarda ve toprak reformu hareketinde etkili bir rol üstlendi. MFA’nm Marksist kanadına dayanan Albay Vasco Gonçalves başkanlığında yeni bir hükümet oluşturuldu. 25 Nisan 1975’te yapılan kurucu meclis seçimlerinin yeni rejimin zayıf bir desteğe sahip olduğunu göstermesine karşın, Gonçalves hükümeti sosyalist bir programı uygulamaya koydu. Nisan 1976’da yürürlüğe giren yeni anayasada da sosyalizme geçiş hedefi açık bir biçimde ortaya kondu. Ardından geçici bir hükümetle yapılan genel seçimlerde hiçbir partinin çoğunluğu elde edemediği bir siyasal tablo ortaya çıktı. Bununla birlikte, birinci sırada yer alan Portekiz Sosyalist Partisi Mârio Soares’in başkanlığında bir azınlık hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığına ise, Kasım 1975’te solcu subayların darbe girişimini bastırmış olan ve oyların yüzde 61,5’ini alan Genelkurmay Başkanı Antönio Ramalho Eanes seçildi.

Programını uygulamakta güçlük çeken Soares Aralık 1977’de istifa ettikten sonra Ocak 1978’de tutucu eğilimli Merkez Sosyal Demokrat Parti’yle bir koalisyon hükümeti kurma yoluna gitti. Altı ay geçmeden bozulan koalisyonu kısa ömürlü bir dizi merkez-sol hükümet izledi. 1980 seçimleri sonunda büyük bir çoğunlukla iktidara gelen merkez-sağ eğilimli Demokratik İttifak, anayasada önemli değişiklikler yaparak sivil yönetime geçişin yolunu açtı. 1982’de hükümet içindeki ayrılıkların yol açtığı bunalım üzerine, Cumhurbaşkanı Eanes erken seçime gitme kararı verdi. Nisan 1983’teki seçimlerden başarıyla çıkan Portekiz Sosyalist Partisi, ekonomik sorunları çözebilecek geniş tabanlı bir hükümet kurmak için, eski Demokrat Parti’nin yerini almış olan Sosyal Demokrat Parti’yle koalisyona gitmeyi kabul etti. Soares’in başkanlığındaki hükümet, 18 aylık acil sorunlar programını başarıyla uygulamanın yanı sıra Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) girişi sağlayacak bir programı da başlattı. Bu alanda atılan adımlarla Portekiz 1 Ocak 1986’da AET’ye alındı.

Sosyal Demokrat Parti’nin sağ kanadının ekonomik politikalara ilişkin muhalefeti nedeniyle sık sık sorunlarla karşılaşan koalisyon, sağ kanat önderi Anibal Cavaço Sılva’nın parti başkanlığına seçildiği 1985’te işlerliğini yitirmeye başladı. Öte yandan yaygın grevler ve gösteriler de hükümeti yıpratan bir boyuta ulaştı. Soares’in istifa etmesiyle Ekim 1985’te yapılan seçimleri, serbest piyasa ekonomisi ağırlıklı bir programı savunan Sosyal Demokrat Parti kazandı. Böylece Cavaço Sılva bir azınlık hükümeti kurarken, Soares 60 yıllık bir aradan sonra Şubat 1986’da ilk sivil cumhurbaşkanı seçildi. Temmuz 1987’de yapılan seçimler sonunda Sosyal Demokrat Parti’nin sandalye sayısını büyük oranda artırmasıyla daha istikrarlı bir hükümet dönemine girildi.

1989’da yapılan anayasa değişikliğiyle kamulaştırmayı işçi sınıfının geri alınamaz kazanımları olarak niteleyen hükümler anayasadan çıkarıldı ye böylece hükümet özelleştirme programını büyük bir hızla uygulamaya girişti. Portekiz para birimi Eylül 1989’da Avrupa Para Sistemi (EMS) kapsamına alındı. Cumhurbaşkanı Mario Soares iktidardaki Sosyal Demokrat Parti’nin desteğiyle Ocak 1991’de yapılan seçimleri kazanarak ikinci kez aynı göreve seçildi. Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde de çoğunluğu iktidardaki Sosyal Demokratlar elde etti ve Anibal Cavaço Silva başbakanlık görevini sürdürdü. Portekiz 1992’de Avrupa Topluluğu’nun (AT) dönem başkanlığını üstlendi. Aynı yıl aralıkta Cumhuriyet Meclisi AT ile daha bağlayıcı bir birliği öngören Maastricht Antlaşmasını onayladı.

Portekiz edebiyatı,


Portekiz’de ve Portekiz’e bağlı Madeira ve Asor adalarında yaşayanların Portekizce yazdığı edebiyat yapıtlarının tümü. Portekiz edebiyatı ürünlerinin büyük bölümü lirik şiir ve tarih metinleri alanındadır. Buna karşılık, ulusal destan türü oldukça geç ortaya çıkmıştır. Tiyatro, dramatik şiir ve deneme türlerinin de öteki Avrupa edebiyatlarına oranla zayıf olduğu söylenebilir.
Başlangıç yılları. Günümüze ulaşan en eski yapıtlar, 13. yüzyıla ait şarkı kitapları olan cancioneiro'lardır. Bu derlemeler içinde üç tür lirik şiir bulunurdu. Bir erkeğin sevdiği kadına duyduğu karşılıksız aşkı dile getiren cantiga de amor (aşk şarkısı), kadının sevdiği erkeğe özlemini anlatan cantiga de amigo (âşığın şarkısı) ve cantiga de escârnio e maldizer (alay ve sövgü şarkısı). Galicia lehçesinde yazılmış bu şiirler yerli halkın sözlü şiir geleneğinden beslenmekle birlikte, esas olarak Fransız ve Provans trubadur şiirinin etkisini taşıyordu. Cancioneiro tarzının en iyi örnekleri, Kral III. Afonso döneminde (y. 1248-79) yazılmıştı. Afonso’nun oğlu Diniş de, kendi çağının İber Yarımadasında yetişmiş en iyi şairiydi. Dinis’in krallığı sırasında Portekiz sarayı çeşitli ülkelerden şairlerin uğrak yeriydi. Daha sonra, 15. yüzyıla değin gerek saray şiiri gerekse İspanyol edebiyatının etkisi altındaki romanceiro adlı balad geleneği bir gerileme içine girdi.

Tarihsel düzyazının da ilk örnekleri aynı dönemde verildi. Dinis’in oğlu Barcelos kontu Pedro Afonso’nun kralların yaşamıyla ilgili soykütük kitapları ile Kelt edebi geleneğini yansıtan Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri’yle ilgili romanslar dönemin başlıca düzyazı yapıtlarıydı.

Yüzyıllık bir duraklamadan sonra, Aviz hanedanının kurucusu I. Joâo’nun döneminde (1385-1433) Portekiz sarayı yeniden bir edebiyat merkezi haline geldi. Joâo’nun oğlu Duarte’nin ahlaki ve siyasal öğütler kitabı Leal Conselheiro (1437/38; Sadık Danışman) incelikli üslubuyla dikkat çekti. Ama döneme asıl damgasını vuran tür vakayinamelerdi. Kral Duarte’nin 1434’te “krallık başvakanüvisi” adıyla yeni bir makam oluşturmasından sonra gelişen türün en parlak örneği, ilk vakanüvis Fernâo Lopes’in Crönica dos Sete Primeiros Reis do PortugaV'ı (Portekiz’in İlk Yedi Kralının Vakayinamesi) ile Lopes’in yerini alan Gomes Eanes de Zurara’nm Crönica do Descobrimento e Conquista da Guine'siydi (Gine’nin Keşfi ve İstilasının Vakayinamesi).
Şiir de uzun bir aradan sonra, 15. yüzyıl ortalarında, Kastilya edebiyatının etkisi altında yeni bir atılım içine girdi. Dönemin en başarılı şairi, aynı zamanda vakanüvis olan Garcia de Resende’ydi.

Rönesans ve 17. yüzyıl.


Rönesans Portekiz’e 16. yüzyılda hem doğrudan doğruya İtalya’dan, hem de dolaylı olarak İspanya üzerinden girdi. İtalya ve İspanya’da yaşayan birçok Portekizli şair ve yazar 16. yüzyılın ilk çeyreğinde ülkelerine döndüler. 1526’da şair Francisco de Sâ de Miranda’nın İtalya’dan dönmesiyle birlikte, uzun süreli bir edebi yenileşme hareketi başladı. Sâ de Miranda, Portekiz şiirine canzona, sone, od ve manzum mektup gibi yeni şiir biçimlerini tanıttı. Klasik Portekiz edebiyatının başyapıtı sayılan Os Lusıadas'm (1572; Lusitania’ lılar) yazarı Luıs de Camöes, Rönesans’ın en önemli şairiydi. Camöes yapıtlarında derin bir klasik kültür ve biçim ustalığıyla parlak bir deney zenginliğini kaynaştırmıştı. Dönemin bir başka önemli şairi de Antönio Ferreira’ydı.

Bu dönemde tiyatroda iki eğilim ortaya çıktı. Ulusal tiyatronun kurucusu da sayılabilecek Gil Vicente oyunlarının çoğunu İspanyolca yazdı. Dinsel oyunlarında, geniş bir seyirci kesimine seslenebilen popüler komik öğeleri başarıyla kullandı. Buna karşılık, Sâ de Miranda ve onu izleyen oyun yazarları Romalı komedya yazarı Terentius’un ve genel olarak İtalyan tiyatrosunun etkisinde kaldılar ve oyunlarını Portekizli değil, İtalyan karakterler üzerine kurdular. Bununla birlikte, Antönio Ferreira Castro (y. 1558) adlı oyununda Portekiz tarihinin trajik olaylarından birini, Ines de Castro’nun idamını başarıyla oyunlaştırdı. Miranda ve izleyicileri oyunlarını koşukla değil, düzyazıyla yazmışlardı. Yeni bir tür yarattığı söylenebilecek bir başka önemli oyun yazarı da, diyaloglardan oluşmuş romanları andıran Comedia Eufrosina (1555) ve Comedia Ulissipo (1618) gibi oyunların yazarı Jorge Ferreira de Vasconcelos’tu. Ama Portekiz tiyatrosunun bu gelişme dönemi uzun sürmedi; Portekiz’e 1536’da giren Enkizisyon, kaba olduğu gerekçesiyle popüler tiyatroya savaş açarak birçok yapıtın sansür edilmesine yol açtı.

Düzyazı alanında, tarihçi ve hümanist Joâo de Barros’un Röpica Pnefma'sı (1532; Ruhsal Alım Satım) dönemin en önemli felsefi diyaloguydu. Afrika, Asya ve Amerika’nın keşfi de çok zengin bir gezi ve tarih edebiyatının gelişmesini sağladı. Bu alanda Joâo de Barros’un kendi çağdaşlarının denizaşırı serüvenlerini anlatan Decadas da Âsia (1552; Asya Yılları) adlı kapsamlı yapıtı, Portekiz klasik düzyazısının en parlak örneğiydi. Ayrıca Diogo do Couto, Damiâo de Göis ve Gabriel Soares de Sousa da vakayiname alanında klasikleşmiş yapıtlar verdiler.

Rönesans,


İspanya’da olduğu gibi Portekiz’de de romanın ilk örneklerinin ortaya çıktığı, ortaçağ romansının romana dönüşmeye başladığı dönemdi. Portekiz edebiyatına pastoral şiiri getiren Bernardim Ribeiro, Hystoria de Menina e Moca (1554-57; Çocuk ve Genç Kızın Öyküsü) ile ilk pastoral romanın da yazarıydı. Daha önce yalnızca şiirin işlediği aşk, hüzün ve cesaret temalarına el atan bu yapıt, Jorge de Montemayor’un İspanyolca yazılmış La Diana' sına da esin kaynağı oldu ve onun aracılığıyla Cervantes ve Lope de Vega gibi İspanyol yazarları etkiledi.

1580’de Portekiz’in İspanya egemenliği altına girmesinden sonra, Portekiz edebiyatı da bütün 17. yüzyıl boyunca sürecek bir gerileme dönemine girdi. Bu dönemde, şiirde İspanyol şair Luis de Göngora y Argote’nin etkisi belirgindi. Bu etki özgün ürünlerin verilmesini önledi. Ortalamanın üstüne çıkan yapıtlar arasında, Francisco Manuel de Melo’nun edebi ve tarihsel diyaloglarıyla bir manastır vakanüvisi olan Luıs de Sousa’nm Vida do Arcebispo D. Frei Bartolomeu dos Mârtires'i (1619; Başpiskopos D. Frei Bartolomeu dos Mârtires in Yaşamı) yer alıyordu. Dönemin bir başka özelliği de, yükseköğrenimin tümüyle Cizvit denetimi altına girmesiydi.

18. ve 19. yüzyıllar.


18. yüzyıl büyük ölçüde, bu gelişmelere karşı bir tepki dönemiydi. Luıs Antönio Verney, Verdadeiro Metodo de Estudar (1746; Doğru Araştırma Yöntemi) adlı yapıtında Cizvit etkisindeki öğrenim sistemini kıyasıya eleştirdi. Bu dönemde edebiyatçılar ve kültür adamları İngiltere ve Fransa’daki düşünce akımlarının etkisi altındaydılar. Bu Aydınlanma hareketinin önemli temsilcileri arasında Alexandre de Gusmâo, Francisco Xavier de Oliveira, Antönio Ribeiro Sanches, Jose Correira da Serra, Avelar Brotero ve Francisco Manuel do Nascimento gibi adlar yer alıyordu. Arcâdia adı verilen edebiyat dernekleri de bu reform hareketine etkin biçimde katıldılar. 1756’da Antönio Diniş da Cruz e Silva’nın kurduğu Arcâdia Lusitana’nın hedefi, Portekiz edebiyatını İspanyol etkisinden kurtarmaktı. 18. yüzyılın ilk yarısında cansız bir yeni-klasikçiliğin egemen olduğu şiirde, yüzyıl sonuna doğru ulusalcı bir yenilenme başladı. Dömingos dos Reis Quita’nm pastoral şiirleri, iki yüzyıl öncesinin yerel geleneğine dönüşün ilk örnekleriydi. Tömas Antönio Gonzaga’nın aşk şiirlerinde de içtenlik yeni-klasik kalıpların arasından sıyrılarak öne çıktı. 179Ö’da Brezilyalı edebiyatçıların kurduğu Nova Arcâdia da iki önemli şair çıkardı: Manuel Maria Barbosa du Bocage ile Jose Agostinho de Macedo. Arcâdia’ların dışında kalanlar arasında, çağın âdetlerini ve önyargılarını keskin bir yergiyle betimleyen Nicolau Tolentino de Almeida ile dili yabancı etkilerden arındırmaya çalışan Francisco Manuel do Nascimento önemliydi. Brezilya doğumlu Antönio Jose da Silva’nın düzyazı diyaloglar, arya ve halk şarkılarını bir araya getirdiği Öperas Portuguesas'ı ise (1733-41; Portekiz Operaları), içerdiği toplumsal eleştiriden ötürü, yazarın Enkizisyon mahkemesinde idama mahkûm edilmesine yol açtı.

19. yüzyılın ilk yarısında Portekiz edebiyatına romantizm egemen oldu. Romantizmin şiir ve tiyatrodaki temsilcisi Joâo Bap- tista de Almeida Garrett, düzyazı ustası da Alexandre Herculano’ydu. Almeida Garrett, Camöes (1825) ve Dona Brança (1826) adlı destanlarıyla Portekiz edebiyatına milliyetçi romantizmi getirdi. Klasikçilik ile romantizm arasında bir köprü oluşturan Antönio Feliciano de Castilho da, aralarında Joâo de Lemos, Tomâs Ribeiro ve Soares de Passos’un bulunduğu daha genç şairler üzerinde etkili oldu. 1865’te Alman felsefe ve şiirinden etkilenen Antero de Ouental ile Auguste Comte’un izleyicisi olan Teöfilo Braga, Castilho’nun etkisine karşı bayrak açtılar. Bu tartışmanın ardından daha az kitabi, daha yalın ama daha içten ve daha yaratıcı bir şiir ortaya çıktı. Joâo de Deus’un Flores do Compo'su (1868; Kır Çiçekleri) bu yeniliğin ürünüydü ve kısa şiir alanında Portekiz edebiyatının en parlak yapıtlarından biriydi. Abılio Manuel Guerra Junqueiro da, Victor Hugo etkisinde tumturaklı şiirlerden sonra, Os Simples (1892; Basit İnsanlar) ile köylü yaşamını konu alan daha içten bir şiire yöneldi. Aynı çizgide ilerleyen bir başka şair de Claridades do Sul (1875; Güneyin Durulukları) adlı yapıtıyla Antönio Duarte Gomes Leal’di. Gündelik gerçeklikten büyük bir şiir çıkaran Cesârio Verde, birçok eleştirmene göre 19. yüzyılda Portekiz’in yetiştirdiği en büyük şairdi. Aynı dönemde Antönio Nobre ve Teixeira de Pascoais de, geçmiş özlemine ağırlık veren şiirleriyle genç şairleri etkiledi. Eugenio de Castro gibi şairler de Fransız simgeciliğinin etkisinde ürünler verdiler.

19. yüzyılda düzyazı alanında da oldukça parlak bir dönem yaşandı. Almeida Garrett, başta Frei Luıs de Sousa (1843) olmak üzere birçok tarihsel oyunuyla, ülkesinin Vicente’den sonraki en büyük oyun yazarı olduğunu gösterdi. Dönemin bir başka
önemli oyun yazarı da, Joâo da Câmara’ydı. Sürgünden dönen Herculano, Sir Walter Scott’ın etkisiyle yazdığı tarihsel romanslarıyla Oliveira Marreca, Amaldo da Gama, Pinheiro Chagas, Luıs Antönio Rebelo da Silva ve Joâo de Andrade Corvo gibi yazarlara örnek oldu. 19. yüzyıl romanın altın çağıydı. Dönemin en önemli romancıları, dramatik olay örgüleri ve dil ustalığıyla dikkat çeken Camilo Castelo Branco, kırsal yaşamı anlatan yapıtlar veren Jülio Diniş ve O Crime do Padre Amaro (1875; Peder Amaro’nun Günahı) adlı romanıyla Portekiz edebiyatına gerçekçiliği tanıtan Jose Maria Eça de Gueirös’tu. Bu dönemde tarih yazımı da, Herculano, Visconde de Santarem, Jose Simâo da Luz Soriano, Rebelo da Silva ve Joaquim Pedro de Oliveira Martins gibi yazarların yapıtlarıyla parlak bir döneme girdi.

20. yüzyıl.


1910’da cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Portekiz edebiyatında yeni bir canlanma dönemine girildi. Modernist ve deneysel bir tutumun öne çıktığı bu dönemin temsilcileri, felsefe alanında Leonardo Coimbra, eleştiri ve tarih yazımında Antonio Sergio, şiir alanında ise Mârio Beirâo, Augusto Casimiro, Joâo de Barros ve ölümünden sonra kuşağının en parlak şairi sayılan Fernando Pessoa’ydı.

20. yüzyılın ilk yarısının önemli romancıları, yaşam sevinciyle çürüme ve ölüm temalarını kaynaştıran Aquilino Ribeiro ile her ikisi de psikolojik romanlarıyla tanınan Jose Regio ve Casa na Duna'nın (1943; Kum Tepesindeki Ev) yazarı Carlos de Oliveıra’ydı. Yüzyılın ikinci yarısında Vergılio Ferrera Alegria Breve'de (1965; Kısa Mutluluk) toplumsal konulara metafizik bir boyut getirdi; Para Sempre (1983; Sonsuza Değin) adlı yapıtında da yitip giden zaman temasını işledi.

1974’te Salazar diktatörlüğünün devrilmesinden sonra yazarların kazandığı anlatım özgürlüğü edebiyatın bütün türlerinde bir zenginleşmeye ve politikleşmeye yol açtı. Şair ve romancı Jorge de Sena’nm Sinais de Fogo'su (1978; Ateş İşaretleri) İspanya İç Savaşı’nın Portekiz toplumuna etkisini konu alan güçlü bir romandı. J. Cardoso Pires’in Balada da Praia dos Câes (1983; Köpekler Kumsalı Baladı) adlı romanı da bir siyasal cinayet üzerine kuruluydu. Bu dönemde kadın romancılar da edebiyat sahnesine çıktı. İlk kez 1955’te dikkatleri üzerinde toplayan Agustina Bessa Luıs, kurmaca kişiler yaratırken gösterdiği psikolojik seziş gücünü, Fanny Owen (1979) gibi romanlarda tarihsel karakterlere de uyguladı. Salazar rejiminin son dönemlerinde yazdıkları romanlardan ötürü mahkemeye verilen Maria Velho da Costa’nm Lucialima'sı (1983; Limon Çiçeği), erkek egemenliğinin hiç tartışılmadığı baskıcı bir toplumda kadınların durumunu gündeme getirdi. 1980’lerin yeni yazarlarından Jose Saramago ise romanlarında keskin bir gerçekçilikle şiirsel bir anlatımı kaynaştırdı.

Portekizce


Portekizce PORTUGUES, Portekiz ve Brezilya ile Portekiz’in eski ve bugünkü sömürgelerinde konuşulan Roman dili. İspanya’nın kuzeybatısında konuşulan Galicia dili Portekizcenin bir lehçesidir. Günümüze ulaşan en eski Portekizce belgeler 12. yüzyıl sonlarına ait emlak sözleşmeleridir. İlk edebi yapıtlar ise 13. ve 14. yüzyıllardan kalmadır.

Standart Portekizce Lizbon lehçesine dayanır. Ülke içinde büyük lehçe farklılıkları yoktur. Buna karşılık, bazı ses özellikleriyle eylem çekimi ve sözdiziminin bazı özellikleri bakımından Brezilya Portekizcesi Avrupa’da konuşulan Portekizceden ayrılır.
Örneğin, nesne adılları Brezilya Portekizcesinde İspanyolcada olduğu gibi eylemden önce, standart Portekizcede ise sonra gelir. Portekizcenin Kuzey Portekizce ya da Galicia lehçesi, Orta Portekizce, Güney Portekizce (Lizbon lehçesini içerir) ve Ada Portekizcesi (Brezilya ve Madeira lehçelerini içerir) olmak üzere dört ana lehçe grubu vardır. Dilbilgisi, ses yapısı ve sözcük dağarcığı farklılıklarına karşın, Portekizce ve İspanyolca konuşanlar genellikle birbirini anlayabilir.

Portekizcenin ses sisteminin tipik özelliklerinden biri, genizsil ünlülere yer vermesidir. Bu sesler, ünlüleri izleyen m ve n harfleri (örn. sim “evet”, bem “iyi”) ve ünlülerin üstüne konulan (~) işaretiyle (mâo “el”, naçâo “ulus”) gösterilir. Eylem sistemi İspanyolcadakinden oldukça farklıdır. Portekizcede kişiye göre çekilen bir eylemlik ve gelecek zaman isteme kipi vardır. Ayrıca yardımcı eylem olarak haver eylemi (Latince habere, İspanyolca haber “sahip olmak”; İspanyolcada yalnızca yardımcı eylem olarak kullanılır) yerine ter eylemi (Latince tenere, İspanyolca tener “sahip olmak, tutmak”) kullanılır.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 28 Kasım 2016 00:29