Arama

Portekiz ve Portekiz Tarihi

Güncelleme: 28 Kasım 2016 Gösterim: 26.814 Cevap: 5
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
5 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

Portekiz


resmi adı PORTEKİZ CUMHURİYETİ, Portekizce REPÜBLİCA PORTUGUESA, Avrupa’nın güneybatısında kıyı ülkesi.
Sponsorlu Bağlantılar

İber Yarımadasının batısında yer alır; Atlas Okyanusundaki Asor Adaları ve Madeira Adaları) ile birlikte 92.389 km2’lik bir alanı kaplar. Kuzey ve doğuda İspanya, güney ve batıda Atlas Okyanusu ile çevrilidir. Başkenti Lizbon, 1992 tahmini nüfusu 9.844.000’dir.

DOĞAL YAPI.


Yüzey şekilleri.


Portekiz, doğu sınırının orta kesiminde ülkeye girerek güneybatı yönünde akan Tejo (Tajo) Irmağı tarafından kabaca ikiye ayrılır. Yüksekliğin 700 m’yi geçtiği alanlar ülke topraklarının ancak yüzde 12’sini oluşturur. Genellikle Tejo’nun kuzeyinde yer alan dağlar kuzeydoğu yönünde uzanarak İspanya topraklarına sokulur.

Ülkenin en yüksek doruğunu (1.993 m) barındıran kuzey kesimdeki Estrela Dağlarının çevresinde bir dizi dağ grubu daha sıralanır. Bunlar kuzeybatıdaki Caramulo ve Montemuro, güneybatıdaki Açor ve Lousâ ile doğudaki Guardunha dağlarıdır. Dağlık bölgenin kuzeybatısında derin vadilerle parçalanmış geniş bir plato alanı başlar. Ispanya’daki Meseta Central’ın (Orta Plato) bir uzantısı olan bu plato, tepeler biçiminde alçalarak kıyı düzlükleriyle birleşir.

Tejo’nun güneyinde kalan bölge genellikle ovaları, düz platoları, geniş ırmak havzalarını ve hafif dalgalı tepeleri kapsar. Bu bölgedeki düzlük alanların ortalama yüksekliği ancak 150 m’yi bulur. Güney uçtaki Monchique ve Caldeirâo dağlarıyla doğu sınırı boyunca uzanan sırtlar yüksekliğin yer yer 400 m’yi geçtiği başlıca dağ kuşağını oluşturur.

Portekiz kıyıları açıklarında uzanan ve büyük ölçüde deniz altında kalmış olan Asor-Cebelitarık Sırtı sismik hareketlerin sürdüğü tek bölgedir. 1755’te bu kuşakta meydana gelen Avrupa’nın en şiddetli depremlerinden birinin yol açtığı deniz dalgası (tsunami) Lizbon’u sular altında bırakarak en az 60 bin kişinin ölümüne yol açmıştır.

Akarsular.


Portekiz’in bütün büyük akarsuları İspanya’dan doğarsa da dar geçitler ve boğazlar iki ülke arasında suyolu ulaşımına olanak vermez. Douro (Duero) Irmağı ülkeden geçen en uzun, Mondego Irmağı ise bütünüyle ülke sınırları içinde akan en uzun akarsudur. Tejo Irmağı Portekiz topraklarından geçerken başta Zezere olmak üzere çeşitli kolları alır. Öteki önemli ırmaklar arasında Vouga ve Sado sayılabilir. Genelde düz olan Portekiz kıyılarındaki az sayıda doğal limanın çoğu ırmak ağızlarında yer alır.

İklim.


Okyanus ve Akdeniz iklim kuşakları arasında bulunan Portekiz’de kışlar yumuşak ve nemli, yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Kışın ülkenin kuzey yarısında Kuzey Atlantik siklonları etkili olurken, yazın Asor yüksek basınç sistemi kuzeye kadar ilerler. Ocak ayı ortalama sıcaklığı güneybatıda 11°C, kuzeydoğuda 7°C’dir. Dağlık bölgenin yüksek kesimlerinde sıcaklık bazen 0°C’nin altına iner. Ağustos ayı ortalama sıcaklığı genelde 20°C dolayındadır. Kıyı şeridinde yazın serin akşam meltemleri eser. Kuzeybatıda yıllık yağış miktarı 1.000 mm’yi geçer ve dağ yamaçlarında 2.000 mm’ye kadar ulaşır. Kuzeydoğu ve güneye doğru gidildikçe yağışlar azalır.

Bitki örtüsü ve hayvan varlığı.


Ülke topraklarının yaklaşık beşte ikisini kaplayan orman ve koruların çoğu kuzeydeki dağlık bölgede yer alır. Kuzeyde genellikle meşe, kayın, kestane ve çam ormanları bulunur. Orta kesimde daha çok mantar meşesi ve pırnal yetişir. Güney kesimin bozkır görünümlü egemen bitki örtüsü çalı ve otlardan oluşur. Ayrıca keçiboynuzu, badem ve incir ağaçlarına rastlanır. Portekiz’in bitki örtüsünün önemli bir özelliği de ülkenin her yanma yayılmış olan zeytinliklerdir.

Yabanıl hayvan varlığı ıssız dağlık yörelerde yaşayan yabanıl keçi, yaban domuzu, geyik, kurt ve vaşakla sınırlıdır. Çok seyrek olarak tilki ve tavşana da rastlanır. Atlas Okyanusu sularında başta sardalye olmak üzere çeşitli balıklar yaşar. Kuzeydeki kayalık kıyılarda kabuklular yaygın olarak bulunur. Ria de Aveiro lagünleriyle Tejo ve Sado ırmak ağızlarında istiridye yatakları vardır. Orta ve Batı Avrupa kuşlarının kış göç yolları üzerinde bulunan Portekiz’in kuş varlığı da zengindir.

NÜFUS.


Avrupa’nın en batı ucundaki konumuyla tarih boyunca karadan gelen istilacı halkların üst üste yığıldığı bir yer olan Portekiz, uzun kıyı şeridinden dolayı çeşitli denizci halklar için de çekici bir yerleşim merkezi olmuştur. Keltleşmiş yerli halkla karışan Fenikelilerin ve Yunanlıların yanı sıra, ülkede etnik bir iz bırakan halklar arasında Romalılar, Suevler, Vizigotlar, Magripliler ve Yahudiler sayılabilir. Bu farklı öğelerin yoğun karışımına karşın, Portekiz etnik bakımdan Avrupa’nın en homojen ülkelerinden birini oluşturur. Akdeniz havzası halklarına özgü fiziksel özellikler gösteren Portekizlilerin çoğu Avrupa boy ortalamasına göre biraz kısa, kahverengi gözlü, koyu dalgalı saçlı ve solgun ya da esmer tenlidir.

Portekiz nüfusunun (1981) yüzde 96’sını oluşturan Hıristiyanların büyük çoğunluğu Katoliktir. Kilise ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Yahudiler ve Müslümanlar küçük dinsel azınlıkları oluşturur.

Nüfus yoğunluğu (1992) kilometrekare başına 106,5 kişidir. Nüfus dağılımı çarpıcı karşıtlıklar gösterir. Güney bölgesi genelde kuzeye göre daha seyrek nüfusludur. Yakın dönemde özellikle kuzey, ortadoğu ve güney kıyı bölgelerinin bazı kesimlerinde bir dizi kırsal alan önemli oranda nüfus kaybına uğramıştır. Buna karşılık alçak ovaların ve kentsel gelişme alanlarının bulunduğu, Braga ile Setübal arasındaki kıyı şeridi büyük miktarda nüfus kazanmıştır. Lizbon ve Porto’yu çevreleyen sanayi bölgeleri nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu yerlerdir. Minho, orta kesimdeki ovalar ve Algarve’nin kıyı kesiminde de aşırı nüfus yoğunluğu görülür.

Portekiz nüfusu Avrupa ölçülerine göre kırsal bir yapı gösterir. Kentlerde oturanların toplam nüfus içindeki oranı (1990) ancak yüzde 33,6’dır. Nisan 1974 darbesinin ardından sömürgeciliğe son verilmesiyle Afrika sömürgelerinden dönen yaklaşık 700 bin Portekizlinin büyük bölümü kent ve kasabalara yerleşmiştir. Avrupa’da, dışarıya göç oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri Portekiz’dir. Geçmişte daha çok Brezilya’ya yönelik olan bu göçler 1960 sonrasında Batı Avrupa’ya kaymıştır.

Gerileme eğilimi gösteren doğal nüfus artış hızı oldukça düşüktür. Doğum ve ölüm oranları (1990) sırasıyla binde 11,8 ye binde 10,4’tür. Toplam nüfus içinde 15 yaş altı ve 60 yaş üzeri grupların birbirine yakın olması (sırasıyla yüzde 22,7 ve 17,4) bu çarpıcı yönelimi yansıtır.

EKONOMİ.


Portekiz’de büyük ölçüde sanayiye dayanan bir karma ekonomi yürürlüktedir. 1974 darbesinden sonra önemli sanayi dalları devletleştirilmiş ve geniş çaplı bir toprak reformu uygulanmış, 1980’lerin sonlarında ise sanayi kuruluşlarının çoğu yeniden özel sektöre devredilmeye ve toprakları ellerinden alınan toprak sahiplerinin kayıpları karşılanmaya başlamıştır. Nüfustan daha hızlı bir artış gösteren gayri safi milli hasıla 1990 verilerine göre 50,6 milyar ABD Dolan’dır. Bununla birlikte Portekiz 4.890 ABD Doları’yla (1990) Avrupa’nın kişi başına milli geliri en düşük ülkesidir.

Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı (1990) yüzde 6,3 olan tarım sektöründe toplam işgücünün yüzde 16,4’ü çalışır. Ekime elverişli alanların üçte birinden fazlası başta buğday, arpa ve mısır olmak üzere tahıl ürünlerine ayrılmıştır. Bununla birlikte tahıl üretimi iç gereksinimi karşılayacak düzeyde değildir. Bunun başlıca nedeni gübre kullanımı, makineleşme ve sulamanın yetersiz olmasıdır; Portekiz Avrupa’da tarımsal verimliliğin en düşük olduğu ülkedir. Özellikle kuzeyde küçük işletmelerin yaygınlığı da ticarete dönük geniş çaplı üretimi önemli ölçüde engeller. Ülkenin güneyindeki latifundio sistemini tasfiye etmek için uygulanan toprak reformu sonunda bu arazilerin büyük bölümü kolektif ye kooperatif birimlere dönüştürülmüştür. İhraç edilen başlıca tarım ürünlerini şarap, salça, incir ve mantar oluşturur. Sınırlı otlaklar nedeniyle hayvancılık pek gelişmemiştir; et, peynir ve yağ üretimi iç gereksinimin gerisinde kalır. Balıkçılık ve ormancılık önemli gelir kaynaklarıdır.

Yeraltı kaynaklan çok kısıtlı olan Portekiz’in işlenebilir düzeydeki en önemli madeni tungstendir. Portekiz 1980’lerde dünyadaki toplam tungsten üretiminin yüzde 4’ünü karşılamaktaydı. Moncorvo’da saptanan demir cevheri yatakları henüz bütünüyle işletmeye açılmamıştır. Enerji kaynakları sınırlı miktarda antrasit ve uranyum rezervlerini kapsar.

Madencilikle birlikte GSYİH’ye katkısı yüzde 29,2’yi bulan imalat sektöründe toplam işgücünün yüzde 24,1 ’i çalışır. Gıda üretimi, dokumacılık ve ayakkabı yapımına dayalı hafif sanayiler imalat sektöründe ağırlıklı bir yer tutar. Sektördeki işyerlerinin çoğunda işçi sayısı beş kişinin altındadır. En gelişmiş ağır sanayi dalları gemi yapımı ve onarımıyla petrokimya sanayisidir. Yıllık elektrik üretimi (1990) 28,5 milyar kW-sa düzeyindedir; bunun yaklaşık yarısı hidroelektrik, geri kalanı ithal yakıtla çalışan santrallardan sağlanır.

Turizm
ülkeye büyük miktarda döviz kazandırır. Portekiz’e her yıl 3 milyondan fazla turist gelir. Ödemeler dengesi açığının kapatılmasında önemli rol oynayan işçi dövizleri son yıllarda düşüş göstermektedir. Başlıca ihraç ürünlerini dokuma, ulaşım araçları, ayakkabı, kereste ve kâğıt oluşturur. En önemli ithalat kalemleri ham petrol ve yatırım mallarıdır. Portekiz dış ticaretinin büyük bölümü Almanya, Fransa, İspanya ve İngiltere ile yapar.

Oldukça gelişmiş olan karayolu ağı bütün kent ve kasabaları birbirine bağlar. Lizbon ile Porto arasındaki başlıca demiryolu hattında elektrikli trenler çalışır. Lizbon’un dışındaki Portela de Sacavem Havalimanı önemli bir uluslararası havayolu kavşağıdır.

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR.


Portekiz 1982’de gözden geçirilen 1976 Anayasasına göre parlamenter yönetim biçimine dayalı bir cumhuriyettir. Yasama yetkisini kullanan Cumhuriyet Meclisi’nin 230 üyesi nispi temsil sistemine göre dört yılda bir seçilir. Yasaları veto etme ve meclisi dağıtma gibi yetkileri bulunan ve beş yıllık bir dönem için doğrudan halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı, mecliste gerekli çoğunluğa dayanan parti liderini başbakan olarak atar. Yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli askeri bir danışma organı niteliğinde olan Devrim Konseyi, 1982’de anayasada yapılan bir değişiklikle yerini siyasal parti temsilcilerinden oluşan Cumhuriyet Konseyi’ne bırakmıştır. Cumhuriyet Konseyi hem bir anayasa mahkemesi, hem de yüksek askeri savunma kurulu işlevi görür. Cumhurbaşkanının yürütmeyle ilgili yetkileri de aynı dönemde yapılan değişikliklerle sınırlandırılmıştır. Çok sayıda partinin varlığından dolayı hükümetler genellikle koalisyonlara dayanır.

Temel yönetim birimi olan illerin (distrito) başında hükümetçe atanan valiler bulunur. İller belediyelere (concelho) ve bucaklara (freguesia) bölünür. Belediye ve bucakların kendi yerel yönetim organları vardır. Yargı sistemi Yüksek Mahkeme’nin yanı sıra il mahkemelerini ve uzmanlık mahkemelerini kapsar. Kolluk hizmetlerini Kamu Güvenliği Polisi (PSP) ile Ulusal Cumhuriyet Muhafızları (GNR) yerine getirir.

Çalışanların büyük bölümünü kapsayan sosyal sigorta sistemi, emeklilik ve işgör- mezlik aylığının yanı sıra hastalık, annelik, işsizlik ve aile yardımı gibi hizmetleri sağlar. Genel sağlık sigortasına bağlı olan herkes parasız tedavi görür. Modern sağlık kuruluşları ülkenin hemen her yanına yayılmıştır; sağlık personeli sayısı da yeterli bir düzeydedir. Ortalama yaşam süresi (1987- 88) kadınlarda 77,6 yıl, erkeklerde 70,6 yıldır. Bebek ölüm oranı (1989) binde 12,2’dir.

Eğitim 7-14 yaş arasında zorunlu ve parasızdır. Resmî ortaöğretim kurulularında genellikle burs verilir ve çok düşük miktarda harç alınır. Teknik ve meslek okulları ağı oldukça gelişmiştir. Sayıları ll’i bulan üniversitelerin en büyükleri Coimbra, Lizbon, Lizbon Teknik, Porto ve Portekiz Katolik üniversiteleridir.

KÜLTÜREL YAŞAM.


Tarihöncesi mağara resimleri, Roma tapınak ve kalıntıları, Mag- rip etkisini taşıyan mimarlık yapıları zengin bir kültürel mirası yansıtır. Portekiz sanatları Flaman, Fıansız ve İtalyan etkisinin yanı sıra Doğu’dan ve Latin Amerika’dan gelen izleri de taşır. Turistlerin ilgisini çektiğinden önemli ölçüde korunmuş olan halk geleneklerinin en canlı örnekleri arasında fandango gibi bölgesel danslar, genellikle dinsel şenliklerle birleştirilmiş oian panayırlar, samarra ve ciföe gibi ilginç giysiler sayılabilir. Eski katedral, manastır, saray ve şatolar romanesk, gotik ve Manuel üsluplarının yetkin örneklerini sunar.

Dinin etkisi altında gelişen resim ve heykel, 19. yüzyıldaki romantik ve doğal gerçekçi akımların ardından 20. yüzyılla birlikte deneysel üsluplara yönelmiştir. Maria Helena Vieria da Silva ülkenin en tanınmış çağdaş soyut ressamıdır. Özellikle 16. ve 17. yüzyıl yapılarında kullanılan azulejo çinileri süsleme sanatlarında önemli bir yer tutar.

Portekiz halk müziğinin günümüzde de canlılığını koruyan türlerinin başında, Portekizlilerin geleneksel romantik ve hüzünlü mizacını yansıtan fado gelir. Köklü bir geçmişi olan çoksesli müzik alanında Luıs de Freitas Branco, Joly Braga Santos, Filipe Pires ve A. Vitorino de Almeida önde gelir.

Portekiz edebiyatında önemli bir yeri olan lirik şiir geleneği hâlâ canlıdır. Buna karşılık düzyazıda gerçekçilik akımı öne çıkmıştır. Bu yönelişin en önemli temsilcileri Jose Maria Eça de öueirös ile Jose Maria Ferreira de Castro’dur.
Portekiz’in en önemli kültür kurumlan arasında Gülbenkyan Vakfı ve Müzesi, Ulusal Sanat Müzesi, Süsleme Sanatları Müze Okulu ve Ulusal Kütüphane sayılabilir.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 27 Kasım 2016 21:55
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
27 Ekim 2006       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

TARİH.


İnsan varlığının en az 500 bin yıl önceye indiği İber Yarımadasında bulunan Portekiz’de Neanderthal insanı izlerine ve Paleolitik kalıntılara rastlanmasına karşın, ilk özgün kültürün ortaya çıkışı İÖ 5500 dolaylarına tarihlenir. Mezolitik bir yapı gösteren bu kültürü, Andalucia’dan gelen etkilerle biçimlenen çeşitli Neolitik kültürler izledi. Yarımadaya İÖ 8-6. yüzyıllar arasında giren Keltler bazı bölgelerde yerli İber halklarıyla karıştılar. Ardından Hallstatt kültürleri Tejo Irmağı vadisine demir işlemeciliğini taşıdılar. Güney kıyılarının Fenike, daha sonra da Kartaca etkisine girişi aynı dönemde başladı. İÖ 500’lere gelindiğinde bugünkü Portekiz’in kuzey kesiminde Demir Çağı kültürleri egemen duruma gelmişti.
Sponsorlu Bağlantılar

Roma yönetimi ve istilalar.


Il.Pön (Kartaca) Savaşı’nın (İÖ 218-201) ardından İber Yarımadasının doğu ve güney kesimindeki Kartaca üstünlüğüne son veren Romalılar, Portekiz topraklarında yaşayan Lusitanlara ancak İÖ y. 140’ta boyun eğdirebildiler. İzleyen dönemde Lusifanların bölgesi Lusitania, Douro Irmağının kuzeyi ise Gallaecia (bugün Galicia) eyaleti olarak düzenlendi. Hıristiyanlık Lusitania’da 3. yüzyılda, Gallaecia’da da 4. yüzyılda yayılmaya başladı.

Galya’daki Roma egemenliğinin sarsıldığı 5. yüzyıl başlarında Pireneler’i aşan Germen halklarından Suevler, Gallaecia’nın güney kesimine yerleştiler. Daha sonra Lusitania’yı ele geçirerek yarımadanın öteki kesimlerine de akınlar düzenlediler. Ama kurdukları krallık Romalıların desteklediği Vizigotlarca 469’da yıkıldı. 6. yüzyıl ortalarında eski güçlerine kavuşan Suevlerin elindeki topraklar, Leovigild döneminde (568- 586) yeniden Vizigot egemenliğine girdi.

Yarımadanın büyük bölümünü içine alan Vizigot Krallığı’na doğrudan katılmayarak özerk bir birim olarak kalan bu toprakların yönetimine temel oluşturan piskoposluk bölgeleri, 660’larda eski Roma yönetim sistemine dayalı bölünmeye uyarlandı. Yarımadayı 711’de istila eden Müslüman Emevi ordularının bu topraklardaki ilerleyişi ancak kuzeybatı uçta durdurulabildi. Douro Irmağının kuzeyinde kalan kesim 868’de Portekiz Kontluğu altında birleşti.

Kontluktan krallığa geçiş ve fetihler.


Leon Krallığı’na bağlı olan Portekiz Kontluğu, Navarra kralı III. Sancho Garces’in (Büyük) 11.yüzyıl başlarında yarımadada üstünlüğü sağlamasından sonra özerkliğini yitirdi. Sancho’nun oğlu I.Fernando 1064’te Coimbra’yı alarak kontluğun topraklarını güneye doğru genişletti. Bir bölünme döneminin ardından Leön ve Kastilya krallıklarını yeniden birleştiren VI. Alfonso, 1095’te kontluğun başına, kızıyla evlendirdiği Henri de Bourgogne’u getirdi. Henri’nin ölümü sırasında küçük yaşta olan oğlu I. Afonso, 1128’de yönetimi eline aldı ve Ourique’te Müslümanlara karşı kazandığı zaferin (1139) ardından kral unvanını kullanmaya başladı. Daha sonra 1147’de Müslümanlardan Santarem ve Lizbon’u alarak Tejo Irmağına kadar olan toprakları kendisine bağladı. Papalığın 1179’da krallığını tanıması üzerine, Leon kralları da Portekiz’in bağımsızlığını kabul etti.

Afonso’dan sonra başa geçen oğlu I.Sancho (hd 1185-1211) Tejo’nun ötesinde başarılı fetihlere giriştiyse de 1190’dan sonra
Muvahhid orduları karşısında bazı topraklardan çekilmek zorunda kaldı.

Bu arada kentlere ayrıcalıklar tanıyarak güneye yönelik göçleri özendirdi. Onun oğlu II.Afonso (hd 1211-23) tahta geçtiği yıl Coimbra’da soyluların ve yüksek din görevlilerinin katıldığı ilk Cortes'i (Parlamento) toplamakla birlikte usulsüz ayrıcalıkları geri almaya yönelik uzun bir mücadeleye girişti. Muvahhidlerin 1212’de yenilgiye uğratılmasından sonra başlayan fetihler, II.Sancho döneminde (1223 - y. 1246) daha ileriye götürüldü ve Alentejo ile Algarve bölgesinin büyük bölümü Portekiz’e bağlandı. Papanın emriyle tahttan indirilen Sancho’nun yerine geçen kardeşi III.Afonso (hd y. 1246-79) karışıklıklara son vererek Algarve’nin fethini tamamladıktan sonra başkenti Coimbra’dan Lizbon’a taşıdı. 1254’te topladığı Cortes’e ilk kez kent temsilcilerini çağırdı ve kiliseye karşı giriştiği mücadelede krallık otoritesini kabul ettirdi.

Afonso’nun başarılı yönetimi aynı zamanda Batı Avrupa’yla daha yakın ilişkiye girme yolunu açtı. Portekiz’in ilk üniversitesi ile bir donanma kuran oğlu Diniş (hd 1279-1325) tarım, ormancılık, gemi yapımı ve ticaretin gelişmesinde önemli rol oynadı. Ayrıca Alcanices Antlaşmasıyla (1297) sınır sorunlarını çözerek Kastilya’yla ittifakın temelini attı. Babasının hükümdarlığının son yıllarında öteki kardeşlerinin kayırılması nedeniyle birkaç kez ayaklanan IV. Afonso (hd 1325-57), Kastilyalılarla ortaya çıkan bazı çekişmelere karşın, yarımadada Müslüman tehdidinin son bulmasında önemli bir dönüm noktası olan Rio Salado Çarpışmasında (1340) Kastilya’nın yanında yer aldı. I.Pedro’nun sert yönetiminin (1357-67) ardından başa geçen I.Fernando’nun döneminde (1367-83) Kastilya’daki taht çatışmasına müdahale edilmesi bu ülkeyle üç kez (1369-71, 1372-73 ve 1381.-82) savaşa yol açtı. Bu savaşlar sırasında İngiliz desteğine dayanmaya çalışan Fernando, sonunda uzlaşmaya vararak tek meşru vârisi Beatriz’i Kastilya kralı I. Juan’la evlendirdi. Onun ölümünden sonra Kraliçe Leonor’un Juan’ı Portekiz kralı ilan etmesi yaygın bir tepki doğurdu. Bu muhalefet hareketinin öne çıkardığı, I. Pedro’nun evlilik dışı oğlu Joâo’nun halktan geniş destek görmesi üzerine, Leonor Kastilya’dan yardım istedi. Kastilya birliklerinin Lizbon kuşatmasının sonuçsuz kalmasından sonra toplanan Cortes, askeri Aviz tarikatının başı olan Joâo’yu Nisan 1385’te Portekiz kralı seçti.

Aviz hanedanı (1383-1580).


Nuno Âlvares Pereira’nın desteğiyle soyluların direnişini kıran I. Joâo, Aljubarrota Çarpışması’nda (Ağustos 1385) kazandığı zaferle Kastilya’nın müdahalesini de boşa çıkardı. Ardından İngiltere ile Windsor Antlaşmasfnı (Mayıs 1386) imzalayarak sağlam ve kalıcı bir ittifak kurdu. Ertesi yıl Lancaster dükü ve kayınpederi John of Gaunt’la birlikte Kastilya’ya düzenlediği seferin sonuçsuz kalması üzerine ateşkes imzalama yoluna gitti. Bununla birlikte sınır çatışmaları kesin barışın sağlandığı 141 l’e değin aralıklarla sürdü. Kendisini destekleyen loncalara önemli ayrıcalıklar tanıyan ve kızını Burgonya dükü ve Flandre kontu IlI.Philippe’le evlendirerek Felemenk’le ticari bağları güçlendiren Joâo, 1415’te Septe’yi (Ceuta) alarak denizaşırı yayılmanın da yolunu açtı. Joâo’dan sonra başa geçen Duarte, kısa hükümdarlık döneminde (1433-38) krallık arazileri üzerindeki denetimi pekiştirdi, ayrıca kardeşi Henrique o Navegador’un keşif seferlerine destek verdi. Ölümü üzerine tahta altı yaşındaki oğlu V. Afonso (hd 1438-81) çıktı. İki yıl sonra kraliçeyi uzaklaştırarak naipliği üstlenen Afonso’nun amcası Coimbra dükü Pedro, çok geçmeden Joâo’nun evlilik dışı oğlu Afonso’nun soyundan gelen güçlü Bragança ailesinin muhalefetiyle karşılaştı. Naipliği ele geçirerek kralı etki altına alan Bragança ailesi, Pedro’yu ayaklanmaya zorlayarak Mayıs 1449’da öldürttü. Yönetimi eline aldıktan sonra Kuzey Afrika’da bazı fetihlere girişen Afonso, karısı adına Kastilya tahtı için Isabel ve Fernando’ya karşı yürüttüğü mücadelede yenilgiye uğrayarak, ağır hükümler içeren Alcaçovas Antlaşmasfnı (1479) imzalamak zorunda kaldı.

II. Joâo (hd 1481-95) babasının tersine, soylular üzerinde katı bir otorite kurmaya yönelerek Bragança ailesini sert önlemlerle sindirdi. Kastilya’yla yapılmış antlaşmanın hükümlerini yumuşatmanın yanı sıra denizaşırı topraklara açılma çabalarına yeni bir hız kazandırdı. Tek meşru oğlunun ölümü üzerine kuzeni olan Beja dükü Manuel’i vârisi ilan etti. Otokratik bir monarşiyi devralan I.Manuel (hd 1495- 1521), denizaşırı çıkarları savunma açısından Ispanya’yla yakınlaşma politikası izledi. Ama bütün yarımadayı Aviz hanedanına bağlama düşüncesi doğrultusunda İspanyol prensesleriyle art arda yaptığı üç evlilik de istenen sonucu getirmedi. Bu arada ilk evliliğinin bir koşulu olarak, II. Joâo döneminde İspanya’dan Portekiz’e sığınmış olan Yahudileri sınır dışı etmeyi kabul ettiyse de Lizbon’da toplanmalarından sonra zorla din değiştirmelerini sağlama yoluna gitti. Nisan 1506’daki kıyımı izleyen dönemde ise Yahudileri koruyucu bir politika benimsedi ve çoğunun Holland’a göç etmesine izin verdi. Manuel’in oğlu III. Joâo (hd 1521-57) karşılıklı evlilikler yoluyla Ispanya’ya yakınlaşma politikasını daha da ileriye götürdü. Uzakdoğu’da Ispanya’yla olan sorunları çözmenin yanı sıra Enkizisyonun ve Cizvit tarikatının kurulmasına izin verme gibi uyumlu politikalar izledi. Küçük yaşta yerine geçen torunu Sebastiâo (hd 1557-78) dinsel güdülerin de etkisiyle 1576’da Kuzey Afrika’ya yönelik geniş çaplı bir sefer düzenledi. Ama büyük bir bozgunla noktalanan Vadiü’l-Mehazin Savaşı’nda yaşamını yitirdi. Yerine geçen büyük amcası Kardinal Henrique (hd 1578-80) veraset sorununu çözemeden öldü. Böylece III. Joâo’nun yeğeni olan İspanya kralı II.Felipe ülkeyi işgal ederek kendini Portekiz kralı ilan etti.

Keşifler ve denizaşırı yayılma.


Daha 13. yüzyıl başlarında Felemenk ve İngiltere’yle güçlü bağları bulunan Portekizli tüccarlar zengin baharat ticaretine de büyük ilgi duyuyordu. Aynı dönemde Müslümanlara karşı yürütülen savaşlar ve Afrika kıyılarını denetim altına alma çabaları, Doğu’ya denizden bir yol bulmaya yönelik keşif seferlerini hızlandırdı. Septe’nin alınmasından (1415) sonra I. Joâo’nun üçüncü oğlu Henrique o Navegador, başında bulunduğu İsa tarikatının geniş kaynaklarını da kullanarak bir dizi sefere destek verdi. Bu seferler sonunda Batı Afrika kıyıları boyunca ilerleyen Portekizli denizciler bugünkü Sierra Leone topraklarına kadar ulaştı. Bu arada 1445’ten başlayarak Asor ve Madeira adaları kolonileştirildi, ayrıca Cabo Verde Adalarının fethine yönelik ilk adımlar atıldı. V. Afonso Fas’taki iki başarısız askeri seferin ardından 1471’de Tanca ve Arzila’yı (Asilah) aldı. Yerine geçen II. Joâo yeniden deniz seferlerine ağırlık vererek Gine Körfezi ve Angola kıyılarında ticaret merkezleri kurulmasını sağladı. Bartolomeu Dias’ın 1488’de Ümit Burnunu dolaşmasıyla Hindistan’a giden denizyolu açılmış oldu. Papalığın Kristof Kolomb’un keşfettiği toprakları İspanyol tahtına bağışlamasından sonra imzalanan Tordesıllas Antlaşmasıyla (1494) İspanya’nın hakları Cabo Verde’nin 370 fersah batısından geçen bir hatla sınırlandı.

Antlaşmanın ardından Vasco da Gama’nın Hindistan’a düzenlediği seferlerle başlayan Doğu ticareti Portekiz’e önemli bir zenginlik kaynağı sağladı. Bunu Pedro Âlvares Cabral, Francisco de Almeida ve Afonso de Albuquerque gibi ünlü denizcilerin seferleri izledi. Seferler sırasında Koçin, Kalikut (bugün Kojikod), Kananor, Kilwa, Goa, Malaka, Hürmüz ve Macau’da kurulan ticaret merkezleriyle Doğu Afrika kıyılarından Maluku Adalarına kadar uzanan kesintisiz bir denizyolu ağı oluşturuldu. Böylece güvence altına alman Doğu ticareti üzerindeki Portekiz tekeli, Hollanda’nın yeni bir güç olarak yükseldiği 17. yüzyıla değin sürdü. Öte yandan Cabral’m ilk seferinde, Atlas Okyanusunun batısından seyrederken Brezilya kıyılarını bulmasıyla Portekiz sömürgeciliği zamanla Amerika’ya da yöneldi.

İspanyayla birlik (1580-1640).


Portekiz’in taht birliği yoluyla İspanya’ya bağlanması, buna karşı çıkan soyluları önce dış yardım arayışına itti. Ama Fransızların 1582’de, İngilizlerin de 1589’da giriştiği müdahaleler kolayca boşa çıkarıldı. Bu arada Cortes tarafından I. Filipe adıyla resmen Portekiz kralı olarak tanınan (1581) II. Felipe, yönetim yapısının özerkliğini koruyarak tepkileri yumuşatmada önemli rol oynadı. Ama Portekiz’e uğramaya bile gerek görmeyen sonraki krallar, devlet görevlerini de giderek İspanyollara bıraktılar. Sürekli savaşlarla ticaretin gerilemesi ve vergi yükünün ağırlaşması İspanyol yönetimine karşı gelişen tepkiyi artırdı.

1630’lardaki iki cılız ayaklanmanın ardından 1640’ta Portekiz askerlerini Katalanlara karşı kullanma girişimi yüzünden halk muhalefeti doruğuna çıktı. Bu ortamdan yararlanan bağımsızlık yanlısı soylular, İspanyol yönetimini yıkarak Aviz hanedanının ikincil bir kolundan gelen Bragança 8. dükünü IV. Joâo (hd 1640-56) adıyla tahta geçirdi.

Bragança hanedanının ilk dönemi.


İspanyol tehdidi ve sömürgelerdeki Hollanda saldırısı gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan IV. Joâo, ticari ayrıcalıklar vererek İngiliz askeri desteğini kazanmaya çalıştı. Böylece Hollanda kuvvetlerini Brezilya’nın kuzeyinden ve Angola’dan püskürtürken, Montijo’da (1644) İspanyolları da yenilgiye uğrattı. Yerine geçen ikinci oğlu VI. Afonso’nun (hd 1656- 83) yetenekli danışmanları yeni askeri zaferlerle Portekiz’in bağımsızlığının 1668’de İspanya tarafından resmen tanınmasını sağladılar. Bu arada Afonso’yu hapse atarak (1667) önce naipliği, ardından krallığı üstlenen kardeşi II. Pedro (hd 1683-1706), Brezilya madenlerinden elde edilen gelirle ekonomiye belirli bir istikrar kazandırdı. İspanya Veraset Savaşı (1701- 14) sırasında başlangıçta tarafsız kalmaya çalıştıysa da 1703’te Fransa’ya karşı İngiltere’nin yanında yer aldı. Aynı yıl imzalanan bir antlaşmayla Portekiz ticareti bütünüyle İngilizlerin denetimine girdi.

Pedro’nun oğlu V. Joâo döneminde (1706- 50) krallığın artan mali gücüne koşut olarak Cortes'in yönetimdeki ağırlığı da ortadan kalkmaya yüz tuttu. Kralın mutlak bir otorite kazanmasıyla devlet işleri onun atadığı az sayıda bakanın elinde toplandı. Joâo’dan sonra tahta çıkan Jose devlet işlerini büyük ölçüde Sebastiâo de Carvalho’ya bıraktı. İngiliz tüccarların geniş ayrıcalıklarını kısıtlayan ve imalat sektörüyle balıkçılığın gelişmesine büyük destek veren Carvalho, politikalarına karşı koyan soyluları ve kiliseyi sert biçimde bastırdı, Cizvit tarikatının nüfuzuna son verdi. Ama Jose’nin kızı I. Maria (hd 1777-1816) tarafından görevden alınması ve Fransız Devrimi’nin etkisinin yarımadaya sıçraması, Portekiz’i yeni bir istikrarsızlık dönemi içine soktu.

Napoleon Savaşları ve meşrutiyet hareketi.


Maria’nın ruh sağlığının bozulması üzerine 1792’de onun adına ülkenin yönetimini üstlenen oğlu Joâo Fransa’ya karşı İngiltere ve İspanya’yı destekleme yoluna gitti. Ama 1795’te Fransa’ya boyun eğen İspanya’nm askeri baskısı karşısında Badajoz Barışı’nı (1801) imzalayarak savaştan çekilmek zorunda kaldı. Bunu izleyen barış ortamı Napoleon’un 1806’da ilan ettiği Kıta Ablukası uyarınca Portekiz limanlarını İngiliz gemilerine kapatmaya yönelik baskılarla yeniden bozuldu. Fransız birliklerinin Portekiz’i paylaşmayı amaçlayan gizli Fontainebleau Antlaşması’na (Ekim 1807) dayanarak İspanya’ya girmesinden sonra, kraliyet ailesi Brezilya’ya kaçtı.

İngilizlerin askeri desteğiyle Fransız işgal kuvvetlerine karşı yürütülen direniş hareketi, bazı iniş ve çıkışların ardından 1811 ilkbaharında başarıya ulaştı. Savaş sırasında ve sonrasında Ingiltere’yle imzalanan bir dizi ittifak antlaşması Portekiz’in bir tür koruma altına girmesi sonucunu doğurdu. Öte yandan İngiltere Portekiz’in Afrika’daki sömürgeci girişimlerinin başlıca destekçisi durumuna geldi.

Bu arada savaşın yol açtığı büyük yıkımın ve Fransa'dan gelen devrimci düşüncelerin etkisiyle anayasal reformları hedef alan güçlü bir hareket ortaya çıktı. Brezilya ve Portekiz'in Aralık 1815’te birleşik bir krallık olarak düzenlenmesinden sonra annesinin yerine tahta çıkan VI. Joâo (hd 1816-26) krallığı Brezilya’dan yönetme yolunu seçti. Aynı dönemde İngiliz yetkililerin baskıcı önlemlere başvurması anayasal hareketi daha radikal bir çizgiye yöneltti. Ağustos 1820’de Porto’da başlayan devrimci ayaklanma kısa sürede bütün ülkeye yayıldı. Lizbon’da bir cuntanın yönetime el koymasından sonra toplanan kurucu meclis liberal bir anayasayı yürürlüğe koydu. Joâo Temmuz 1821’de en büyük oğlu Pedro’yu Brezilya’da bırakarak Portekiz’e dönmek zorunda kaldı. Liberallerin Brezilya'yı yeniden sömürge statüsüne döndürmek istemeleri üzerine, Eylül 1822’de Brezilya’nın bağımsızlığını ilan eden Pedro imparator unvanını aldı. 1824 ilkbaharında oğlu Miguel önderliğindeki mutlakıyetçilerin ayaklanmasını boşa çıkaran Joâo, ertesi yıl Brezilya'nın bağımsızlığını resmen tanıdı.

Joâo’nun ölümünden sonra Brezilya imparatoru I. Pedro, IV. Pedro adıyla üstlendiği Portekiz tahtını 1826’da koşullu olarak küçük kızı Maria da Giöria’ya bıraktı. Buna göre Maria büyüdüğünde Miguel ile evlenecek, Miguel ise Pedro'nun bir beratla getirdiği sınırlı parlamenter sistemi kabul edecekti. Bu uzlaşma doğrultusunda Lizbon’a dönen Miguel’in Temmuz 1828’de kral ilan edilmesi, meşrutiyetçiler ile mutlakıyetçiler arasında bir iç savaşa yol açtı. Ama liberaller ancak Terceira Adasında tutunabildi. Bunun üzerine 1831’de Brezilya tahtından çekilerek bir ordu toplamak üzere Avrupa’ ya geçen Pedro, liberallerin yardımıyla 1834'te Miguel’i yenerek sürgüne göndermeyi başardı.

Aynı yıl babasının ölümüyle tahta çıkan II. Maria (hd 1834- 53), daha “demokratik” bir anayasa isteyen çevrelere karşı sınırlı meşruti monarşiyi korumak için tutuculara dayanmaya çalıştı. 1836’da yönetime egemen olan demokrat eğilimli Eylülcüler, iç bölünmeler nedeniyle 1842’de yönetimi yeniden tutuculara bırakmak zorunda kaldılar. Yüksek vergilere karşı 1846’da başlayan halk ayaklanmasının ardından Porto’da başını Eylülcülerin çektiği yeni bir yönetim kuruldu. Kraliçenin en yakın danışmanı durumuna gelen Yenilenme hareketinin önderi Saldanha dükü, İngiliz ve İspanyol kuvvetlerinin yardımıyla Nisan 1851’de çatışmalara kesin olarak son verdi.

Maria’nın en büyük oğlu V. Pedro (hd 1853-61) kısa süreli yönetiminde düzenin yerine oturtulması yolunda önemli adımlar attı. Yerine geçen kardeşi Luıs (hd 1861- 89) bu istikrar ortamında modernleşmeye yönelik çeşitli reformlar gerçekleştirdi. Bu dönemde yönetimde ağırlık kazanan Yenilenme yanlılarına karşı gelişen muhalefet giderek cumhuriyetçi bir çizgiye yöneldi. Carlos’un (hd 1889-1908) tahta çıkmasının hemen ardından Afrika’daki sömürge toprakları konusunda İngiltere’yle tırmanan anlaşmazlıklar iç politikaya da yansıdı. Portekiz kuvvetlerinin 1890’daki İngiliz ültimatomu üzerine bugünkü Malavi’den çekilmesinin yarattığı öfke, Ocak 1891’de Porto’da cumhuriyetçi bir ayaklanmaya yol açtı. Portekiz Temmuz 1891’de İngiltere’yle bir antlaşma imzalayarak sınırlarını belirlediği sömürgelerinde konumunu pekiştirmek için yeniden İngiliz yardımına başvurmak zorunda kaldı (Ekim 1899). Artan mali ve siyasal güçlükler üzerine Mayıs 1906’da geniş yetkilerle başbakanlığa getirilen Joâo Franco, bazı başarılı reformlara karşın baskıcı politikalarından dolayı yaygın bir muhalefetle karşılaştı. Meşruti monarşi hızla sarsılırken Şubat 1908’de Carlos büyük oğlu Luıs Filipe’yle birlikte öldürüldü. II. Manuel (hd 1908-10) meşruti monarşi yanlısı grupları bir araya getirme çabalarından sonuç alamadı. Çoğunluğu cumhuriyetçilerin elde ettiği Ağustos 1910 seçimlerinden sonra siyasal bunalım daha da derinleşti. Ekimde Antönio Machado Santos önderliğinde ayaklanan cumhuriyetçiler kısa sürede duruma egemen oldu ve Manuel ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Cumhuriyet ve siyasal istikrarsızlık.


Geçici hükümetin çıkardığı yeni seçim yasasına göre oluşturulan kurucu meclis, 20 Ağustos 1911’de yeni anayasayı kabul ederek Manuel Jose de Arriaga’yı cumhurbaşkanlığına seçti. Bu arada dinsel tarikatlar dağıtılarak mülklerine el kondu, kilisenin yararlandığı ayrıcalıkların çoğuna son verildi. Monarşi yanlılarının yarattığı tehlikenin ortadan kalkmasıyla birlikte cumhuriyetçiler sırasıyla ılımlı, merkez ve sol kanatları temsil eden üç gruba bölündü: Evrimciler, Birlikçiler ve Demokratlar. Bu durumun yarattığı siyasal karışıklıklar 1915’ten başlayarak askeri müdahaleler yolunu açtı. Cumhurbaşkanlığı makamı birkaç kez el değiştirirken, Demokratların kurduğu hükümetler de darbelerle kesintiye uğradı.

I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’nin yanında yer alan Portekiz, Angola ve Mozambik’teki kuvvetleriyle Alman sömürgelerine karşı yürütülen harekâta katıldı. Ayrıca batı cephesine birlikler gönderdi.

Savaş sonrasında Antönio Jose de Almeida’nın cumhurbaşkanlığı dönemini (1919- 23) darbeyle karşılaşmadan tamamlamasına karşın, ekonomik bunalım ve siyasal karışıklıklar nedeniyle kısa ömürlü hükümetler birbirini izledi. Yeni cumhurbaşkanı Manuel Teixeira Gomes, Demokratların açık bir çoğunlukla kazandığı 1925 seçimlerinden sonra yerini Bernardino Machado’ya bıraktı. Ertesi yıl bir darbeyle hükümet devrilerek askeri yönetim oluşturuldu.

Salazar rejimi.


Geçici askeri yönetime dayanarak Mart 1928’de kendini cumhurbaşkanı seçtiren General Antönio Oscar de Fragoso Carmona, ülkenin içinde bulunduğu güçlükleri çözmek için Coimbra Üniversitesinde iktisat profesörü olan Antönio de Oliveira Salazar’ı geniş yetkilerle maliye bakanlığına getirdi. Carmona’nın göstermelik seçimlerle ölümüne (1951) değin cumhurbaşkanlığı görevinde kalmasına karşın, ülkenin gerçek yönetimi 1932’de başbakanlığı üstlenen ve 1940’a değin süren maliye bakanlığının yanı sıra belirli dönemlerde sömürgeler, dışişleri ve savunma bakanlıklarını da yürüten Salazar’ın eline geçti.

Öncelikle sıkı bütçe politikalarıyla mali durumu düzelten Salazar, 1930’da etkili bir sömürge yönetimi kurduktan sonra 1933’te hazırladığı anayasayla “Yeni Devlet” olarak bilinen korporatif sistemi biçimlendirdi. Ekonomik alanda sıkı bir devlet denetimine olanak veren ve özgürlükleri bütünüyle kısıtlayan bu sistem çerçevesinde geniş kapsamlı kalkınma planlarını uygulamaya girişti. Böylece modern bir altyapıyı ve sanayiyi geliştirmede önemli başarılar elde etti. Ayrıca sömürgelerdeki kaynakların Portekiz ekonomisi için etkili biçimde kullanılmasını sağladı. Salazar rejimini pekiştiren bir etken İspanya İç Savaşı (1936-39) ve II. Dünya Savaşı’nın Portekiz’i pek etkilememesi oldu. Asor Adalarında İngilizlere üs verilmesine karşın, Portekiz büyük ölçüde savaşın dışında kaldı.

Carmona’dan sonraki cumhurbaşkanları döneminde de güçlü konumunu sürdüren Salazar, 1960’larda Portekiz sömürgelerinde yükselen bağımsızlık mücadeleleri karşısında çıkmaza girdi. Hindistan’daki sömürgelerin elden çıkmasından sonra Afrika sömürgelerine büyük bir askeri güç yığması Portekiz ekonomisine ağır bir yük bindirdiği gibi ordu içinde de huzursuzluk yarattı. Salazar’ın 1968’de ağır biçimde hastalanması üzerine başbakanlığa atanan Marcelo Caetano da mali sorunların ve gelişen muhalefetin üstesinden gelemedi. Bu dönemde liberalleşme yönünde atılan adımlar “Yeni Devlet” güçleri arasında bölünmeler yaratırken, sosyalist ve komünist hareketler hızla güç kazanmaya başladı.

1974 darbesi ve sonrası.


Sömürgelerde askeri çözüm politikasının iflası, muhalefetin odağını da hoşnutsuzluğun en yoğun olduğu bu alana kaydırdı. Özellikle küçük rütbeli subaylar arasında giderek güçlenen barışçı çözüm düşünceleri, yüksek komuta kademelerinde de dile getirilmeye başladı.

Sonunda 25 Nisan 1974’te yüzbaşıların önderlik ettiği bir darbeyle Caetano hükümeti devrildi. Çoğunlukla Marksist eğilimli olan darbeci subayların oluşturduğu Silahlı Kuvvetler Hareketi (MFA) “Yeni Devlet” anayasasını kaldırarak ordu ve bürokraside geniş çaplı bir tasfiyeye girişti. Bu arada Portekiz Komünist Partisi sendikalarda ve toprak reformu hareketinde etkili bir rol üstlendi. MFA’nm Marksist kanadına dayanan Albay Vasco Gonçalves başkanlığında yeni bir hükümet oluşturuldu. 25 Nisan 1975’te yapılan kurucu meclis seçimlerinin yeni rejimin zayıf bir desteğe sahip olduğunu göstermesine karşın, Gonçalves hükümeti sosyalist bir programı uygulamaya koydu. Nisan 1976’da yürürlüğe giren yeni anayasada da sosyalizme geçiş hedefi açık bir biçimde ortaya kondu. Ardından geçici bir hükümetle yapılan genel seçimlerde hiçbir partinin çoğunluğu elde edemediği bir siyasal tablo ortaya çıktı. Bununla birlikte, birinci sırada yer alan Portekiz Sosyalist Partisi Mârio Soares’in başkanlığında bir azınlık hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığına ise, Kasım 1975’te solcu subayların darbe girişimini bastırmış olan ve oyların yüzde 61,5’ini alan Genelkurmay Başkanı Antönio Ramalho Eanes seçildi.

Programını uygulamakta güçlük çeken Soares Aralık 1977’de istifa ettikten sonra Ocak 1978’de tutucu eğilimli Merkez Sosyal Demokrat Parti’yle bir koalisyon hükümeti kurma yoluna gitti. Altı ay geçmeden bozulan koalisyonu kısa ömürlü bir dizi merkez-sol hükümet izledi. 1980 seçimleri sonunda büyük bir çoğunlukla iktidara gelen merkez-sağ eğilimli Demokratik İttifak, anayasada önemli değişiklikler yaparak sivil yönetime geçişin yolunu açtı. 1982’de hükümet içindeki ayrılıkların yol açtığı bunalım üzerine, Cumhurbaşkanı Eanes erken seçime gitme kararı verdi. Nisan 1983’teki seçimlerden başarıyla çıkan Portekiz Sosyalist Partisi, ekonomik sorunları çözebilecek geniş tabanlı bir hükümet kurmak için, eski Demokrat Parti’nin yerini almış olan Sosyal Demokrat Parti’yle koalisyona gitmeyi kabul etti. Soares’in başkanlığındaki hükümet, 18 aylık acil sorunlar programını başarıyla uygulamanın yanı sıra Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) girişi sağlayacak bir programı da başlattı. Bu alanda atılan adımlarla Portekiz 1 Ocak 1986’da AET’ye alındı.

Sosyal Demokrat Parti’nin sağ kanadının ekonomik politikalara ilişkin muhalefeti nedeniyle sık sık sorunlarla karşılaşan koalisyon, sağ kanat önderi Anibal Cavaço Sılva’nın parti başkanlığına seçildiği 1985’te işlerliğini yitirmeye başladı. Öte yandan yaygın grevler ve gösteriler de hükümeti yıpratan bir boyuta ulaştı. Soares’in istifa etmesiyle Ekim 1985’te yapılan seçimleri, serbest piyasa ekonomisi ağırlıklı bir programı savunan Sosyal Demokrat Parti kazandı. Böylece Cavaço Sılva bir azınlık hükümeti kurarken, Soares 60 yıllık bir aradan sonra Şubat 1986’da ilk sivil cumhurbaşkanı seçildi. Temmuz 1987’de yapılan seçimler sonunda Sosyal Demokrat Parti’nin sandalye sayısını büyük oranda artırmasıyla daha istikrarlı bir hükümet dönemine girildi.

1989’da yapılan anayasa değişikliğiyle kamulaştırmayı işçi sınıfının geri alınamaz kazanımları olarak niteleyen hükümler anayasadan çıkarıldı ye böylece hükümet özelleştirme programını büyük bir hızla uygulamaya girişti. Portekiz para birimi Eylül 1989’da Avrupa Para Sistemi (EMS) kapsamına alındı. Cumhurbaşkanı Mario Soares iktidardaki Sosyal Demokrat Parti’nin desteğiyle Ocak 1991’de yapılan seçimleri kazanarak ikinci kez aynı göreve seçildi. Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde de çoğunluğu iktidardaki Sosyal Demokratlar elde etti ve Anibal Cavaço Silva başbakanlık görevini sürdürdü. Portekiz 1992’de Avrupa Topluluğu’nun (AT) dönem başkanlığını üstlendi. Aynı yıl aralıkta Cumhuriyet Meclisi AT ile daha bağlayıcı bir birliği öngören Maastricht Antlaşmasını onayladı.

Portekiz edebiyatı,


Portekiz’de ve Portekiz’e bağlı Madeira ve Asor adalarında yaşayanların Portekizce yazdığı edebiyat yapıtlarının tümü. Portekiz edebiyatı ürünlerinin büyük bölümü lirik şiir ve tarih metinleri alanındadır. Buna karşılık, ulusal destan türü oldukça geç ortaya çıkmıştır. Tiyatro, dramatik şiir ve deneme türlerinin de öteki Avrupa edebiyatlarına oranla zayıf olduğu söylenebilir.
Başlangıç yılları. Günümüze ulaşan en eski yapıtlar, 13. yüzyıla ait şarkı kitapları olan cancioneiro'lardır. Bu derlemeler içinde üç tür lirik şiir bulunurdu. Bir erkeğin sevdiği kadına duyduğu karşılıksız aşkı dile getiren cantiga de amor (aşk şarkısı), kadının sevdiği erkeğe özlemini anlatan cantiga de amigo (âşığın şarkısı) ve cantiga de escârnio e maldizer (alay ve sövgü şarkısı). Galicia lehçesinde yazılmış bu şiirler yerli halkın sözlü şiir geleneğinden beslenmekle birlikte, esas olarak Fransız ve Provans trubadur şiirinin etkisini taşıyordu. Cancioneiro tarzının en iyi örnekleri, Kral III. Afonso döneminde (y. 1248-79) yazılmıştı. Afonso’nun oğlu Diniş de, kendi çağının İber Yarımadasında yetişmiş en iyi şairiydi. Dinis’in krallığı sırasında Portekiz sarayı çeşitli ülkelerden şairlerin uğrak yeriydi. Daha sonra, 15. yüzyıla değin gerek saray şiiri gerekse İspanyol edebiyatının etkisi altındaki romanceiro adlı balad geleneği bir gerileme içine girdi.

Tarihsel düzyazının da ilk örnekleri aynı dönemde verildi. Dinis’in oğlu Barcelos kontu Pedro Afonso’nun kralların yaşamıyla ilgili soykütük kitapları ile Kelt edebi geleneğini yansıtan Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri’yle ilgili romanslar dönemin başlıca düzyazı yapıtlarıydı.

Yüzyıllık bir duraklamadan sonra, Aviz hanedanının kurucusu I. Joâo’nun döneminde (1385-1433) Portekiz sarayı yeniden bir edebiyat merkezi haline geldi. Joâo’nun oğlu Duarte’nin ahlaki ve siyasal öğütler kitabı Leal Conselheiro (1437/38; Sadık Danışman) incelikli üslubuyla dikkat çekti. Ama döneme asıl damgasını vuran tür vakayinamelerdi. Kral Duarte’nin 1434’te “krallık başvakanüvisi” adıyla yeni bir makam oluşturmasından sonra gelişen türün en parlak örneği, ilk vakanüvis Fernâo Lopes’in Crönica dos Sete Primeiros Reis do PortugaV'ı (Portekiz’in İlk Yedi Kralının Vakayinamesi) ile Lopes’in yerini alan Gomes Eanes de Zurara’nm Crönica do Descobrimento e Conquista da Guine'siydi (Gine’nin Keşfi ve İstilasının Vakayinamesi).
Şiir de uzun bir aradan sonra, 15. yüzyıl ortalarında, Kastilya edebiyatının etkisi altında yeni bir atılım içine girdi. Dönemin en başarılı şairi, aynı zamanda vakanüvis olan Garcia de Resende’ydi.

Rönesans ve 17. yüzyıl.


Rönesans Portekiz’e 16. yüzyılda hem doğrudan doğruya İtalya’dan, hem de dolaylı olarak İspanya üzerinden girdi. İtalya ve İspanya’da yaşayan birçok Portekizli şair ve yazar 16. yüzyılın ilk çeyreğinde ülkelerine döndüler. 1526’da şair Francisco de Sâ de Miranda’nın İtalya’dan dönmesiyle birlikte, uzun süreli bir edebi yenileşme hareketi başladı. Sâ de Miranda, Portekiz şiirine canzona, sone, od ve manzum mektup gibi yeni şiir biçimlerini tanıttı. Klasik Portekiz edebiyatının başyapıtı sayılan Os Lusıadas'm (1572; Lusitania’ lılar) yazarı Luıs de Camöes, Rönesans’ın en önemli şairiydi. Camöes yapıtlarında derin bir klasik kültür ve biçim ustalığıyla parlak bir deney zenginliğini kaynaştırmıştı. Dönemin bir başka önemli şairi de Antönio Ferreira’ydı.

Bu dönemde tiyatroda iki eğilim ortaya çıktı. Ulusal tiyatronun kurucusu da sayılabilecek Gil Vicente oyunlarının çoğunu İspanyolca yazdı. Dinsel oyunlarında, geniş bir seyirci kesimine seslenebilen popüler komik öğeleri başarıyla kullandı. Buna karşılık, Sâ de Miranda ve onu izleyen oyun yazarları Romalı komedya yazarı Terentius’un ve genel olarak İtalyan tiyatrosunun etkisinde kaldılar ve oyunlarını Portekizli değil, İtalyan karakterler üzerine kurdular. Bununla birlikte, Antönio Ferreira Castro (y. 1558) adlı oyununda Portekiz tarihinin trajik olaylarından birini, Ines de Castro’nun idamını başarıyla oyunlaştırdı. Miranda ve izleyicileri oyunlarını koşukla değil, düzyazıyla yazmışlardı. Yeni bir tür yarattığı söylenebilecek bir başka önemli oyun yazarı da, diyaloglardan oluşmuş romanları andıran Comedia Eufrosina (1555) ve Comedia Ulissipo (1618) gibi oyunların yazarı Jorge Ferreira de Vasconcelos’tu. Ama Portekiz tiyatrosunun bu gelişme dönemi uzun sürmedi; Portekiz’e 1536’da giren Enkizisyon, kaba olduğu gerekçesiyle popüler tiyatroya savaş açarak birçok yapıtın sansür edilmesine yol açtı.

Düzyazı alanında, tarihçi ve hümanist Joâo de Barros’un Röpica Pnefma'sı (1532; Ruhsal Alım Satım) dönemin en önemli felsefi diyaloguydu. Afrika, Asya ve Amerika’nın keşfi de çok zengin bir gezi ve tarih edebiyatının gelişmesini sağladı. Bu alanda Joâo de Barros’un kendi çağdaşlarının denizaşırı serüvenlerini anlatan Decadas da Âsia (1552; Asya Yılları) adlı kapsamlı yapıtı, Portekiz klasik düzyazısının en parlak örneğiydi. Ayrıca Diogo do Couto, Damiâo de Göis ve Gabriel Soares de Sousa da vakayiname alanında klasikleşmiş yapıtlar verdiler.

Rönesans,


İspanya’da olduğu gibi Portekiz’de de romanın ilk örneklerinin ortaya çıktığı, ortaçağ romansının romana dönüşmeye başladığı dönemdi. Portekiz edebiyatına pastoral şiiri getiren Bernardim Ribeiro, Hystoria de Menina e Moca (1554-57; Çocuk ve Genç Kızın Öyküsü) ile ilk pastoral romanın da yazarıydı. Daha önce yalnızca şiirin işlediği aşk, hüzün ve cesaret temalarına el atan bu yapıt, Jorge de Montemayor’un İspanyolca yazılmış La Diana' sına da esin kaynağı oldu ve onun aracılığıyla Cervantes ve Lope de Vega gibi İspanyol yazarları etkiledi.

1580’de Portekiz’in İspanya egemenliği altına girmesinden sonra, Portekiz edebiyatı da bütün 17. yüzyıl boyunca sürecek bir gerileme dönemine girdi. Bu dönemde, şiirde İspanyol şair Luis de Göngora y Argote’nin etkisi belirgindi. Bu etki özgün ürünlerin verilmesini önledi. Ortalamanın üstüne çıkan yapıtlar arasında, Francisco Manuel de Melo’nun edebi ve tarihsel diyaloglarıyla bir manastır vakanüvisi olan Luıs de Sousa’nm Vida do Arcebispo D. Frei Bartolomeu dos Mârtires'i (1619; Başpiskopos D. Frei Bartolomeu dos Mârtires in Yaşamı) yer alıyordu. Dönemin bir başka özelliği de, yükseköğrenimin tümüyle Cizvit denetimi altına girmesiydi.

18. ve 19. yüzyıllar.


18. yüzyıl büyük ölçüde, bu gelişmelere karşı bir tepki dönemiydi. Luıs Antönio Verney, Verdadeiro Metodo de Estudar (1746; Doğru Araştırma Yöntemi) adlı yapıtında Cizvit etkisindeki öğrenim sistemini kıyasıya eleştirdi. Bu dönemde edebiyatçılar ve kültür adamları İngiltere ve Fransa’daki düşünce akımlarının etkisi altındaydılar. Bu Aydınlanma hareketinin önemli temsilcileri arasında Alexandre de Gusmâo, Francisco Xavier de Oliveira, Antönio Ribeiro Sanches, Jose Correira da Serra, Avelar Brotero ve Francisco Manuel do Nascimento gibi adlar yer alıyordu. Arcâdia adı verilen edebiyat dernekleri de bu reform hareketine etkin biçimde katıldılar. 1756’da Antönio Diniş da Cruz e Silva’nın kurduğu Arcâdia Lusitana’nın hedefi, Portekiz edebiyatını İspanyol etkisinden kurtarmaktı. 18. yüzyılın ilk yarısında cansız bir yeni-klasikçiliğin egemen olduğu şiirde, yüzyıl sonuna doğru ulusalcı bir yenilenme başladı. Dömingos dos Reis Quita’nm pastoral şiirleri, iki yüzyıl öncesinin yerel geleneğine dönüşün ilk örnekleriydi. Tömas Antönio Gonzaga’nın aşk şiirlerinde de içtenlik yeni-klasik kalıpların arasından sıyrılarak öne çıktı. 179Ö’da Brezilyalı edebiyatçıların kurduğu Nova Arcâdia da iki önemli şair çıkardı: Manuel Maria Barbosa du Bocage ile Jose Agostinho de Macedo. Arcâdia’ların dışında kalanlar arasında, çağın âdetlerini ve önyargılarını keskin bir yergiyle betimleyen Nicolau Tolentino de Almeida ile dili yabancı etkilerden arındırmaya çalışan Francisco Manuel do Nascimento önemliydi. Brezilya doğumlu Antönio Jose da Silva’nın düzyazı diyaloglar, arya ve halk şarkılarını bir araya getirdiği Öperas Portuguesas'ı ise (1733-41; Portekiz Operaları), içerdiği toplumsal eleştiriden ötürü, yazarın Enkizisyon mahkemesinde idama mahkûm edilmesine yol açtı.

19. yüzyılın ilk yarısında Portekiz edebiyatına romantizm egemen oldu. Romantizmin şiir ve tiyatrodaki temsilcisi Joâo Bap- tista de Almeida Garrett, düzyazı ustası da Alexandre Herculano’ydu. Almeida Garrett, Camöes (1825) ve Dona Brança (1826) adlı destanlarıyla Portekiz edebiyatına milliyetçi romantizmi getirdi. Klasikçilik ile romantizm arasında bir köprü oluşturan Antönio Feliciano de Castilho da, aralarında Joâo de Lemos, Tomâs Ribeiro ve Soares de Passos’un bulunduğu daha genç şairler üzerinde etkili oldu. 1865’te Alman felsefe ve şiirinden etkilenen Antero de Ouental ile Auguste Comte’un izleyicisi olan Teöfilo Braga, Castilho’nun etkisine karşı bayrak açtılar. Bu tartışmanın ardından daha az kitabi, daha yalın ama daha içten ve daha yaratıcı bir şiir ortaya çıktı. Joâo de Deus’un Flores do Compo'su (1868; Kır Çiçekleri) bu yeniliğin ürünüydü ve kısa şiir alanında Portekiz edebiyatının en parlak yapıtlarından biriydi. Abılio Manuel Guerra Junqueiro da, Victor Hugo etkisinde tumturaklı şiirlerden sonra, Os Simples (1892; Basit İnsanlar) ile köylü yaşamını konu alan daha içten bir şiire yöneldi. Aynı çizgide ilerleyen bir başka şair de Claridades do Sul (1875; Güneyin Durulukları) adlı yapıtıyla Antönio Duarte Gomes Leal’di. Gündelik gerçeklikten büyük bir şiir çıkaran Cesârio Verde, birçok eleştirmene göre 19. yüzyılda Portekiz’in yetiştirdiği en büyük şairdi. Aynı dönemde Antönio Nobre ve Teixeira de Pascoais de, geçmiş özlemine ağırlık veren şiirleriyle genç şairleri etkiledi. Eugenio de Castro gibi şairler de Fransız simgeciliğinin etkisinde ürünler verdiler.

19. yüzyılda düzyazı alanında da oldukça parlak bir dönem yaşandı. Almeida Garrett, başta Frei Luıs de Sousa (1843) olmak üzere birçok tarihsel oyunuyla, ülkesinin Vicente’den sonraki en büyük oyun yazarı olduğunu gösterdi. Dönemin bir başka
önemli oyun yazarı da, Joâo da Câmara’ydı. Sürgünden dönen Herculano, Sir Walter Scott’ın etkisiyle yazdığı tarihsel romanslarıyla Oliveira Marreca, Amaldo da Gama, Pinheiro Chagas, Luıs Antönio Rebelo da Silva ve Joâo de Andrade Corvo gibi yazarlara örnek oldu. 19. yüzyıl romanın altın çağıydı. Dönemin en önemli romancıları, dramatik olay örgüleri ve dil ustalığıyla dikkat çeken Camilo Castelo Branco, kırsal yaşamı anlatan yapıtlar veren Jülio Diniş ve O Crime do Padre Amaro (1875; Peder Amaro’nun Günahı) adlı romanıyla Portekiz edebiyatına gerçekçiliği tanıtan Jose Maria Eça de Gueirös’tu. Bu dönemde tarih yazımı da, Herculano, Visconde de Santarem, Jose Simâo da Luz Soriano, Rebelo da Silva ve Joaquim Pedro de Oliveira Martins gibi yazarların yapıtlarıyla parlak bir döneme girdi.

20. yüzyıl.


1910’da cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Portekiz edebiyatında yeni bir canlanma dönemine girildi. Modernist ve deneysel bir tutumun öne çıktığı bu dönemin temsilcileri, felsefe alanında Leonardo Coimbra, eleştiri ve tarih yazımında Antonio Sergio, şiir alanında ise Mârio Beirâo, Augusto Casimiro, Joâo de Barros ve ölümünden sonra kuşağının en parlak şairi sayılan Fernando Pessoa’ydı.

20. yüzyılın ilk yarısının önemli romancıları, yaşam sevinciyle çürüme ve ölüm temalarını kaynaştıran Aquilino Ribeiro ile her ikisi de psikolojik romanlarıyla tanınan Jose Regio ve Casa na Duna'nın (1943; Kum Tepesindeki Ev) yazarı Carlos de Oliveıra’ydı. Yüzyılın ikinci yarısında Vergılio Ferrera Alegria Breve'de (1965; Kısa Mutluluk) toplumsal konulara metafizik bir boyut getirdi; Para Sempre (1983; Sonsuza Değin) adlı yapıtında da yitip giden zaman temasını işledi.

1974’te Salazar diktatörlüğünün devrilmesinden sonra yazarların kazandığı anlatım özgürlüğü edebiyatın bütün türlerinde bir zenginleşmeye ve politikleşmeye yol açtı. Şair ve romancı Jorge de Sena’nm Sinais de Fogo'su (1978; Ateş İşaretleri) İspanya İç Savaşı’nın Portekiz toplumuna etkisini konu alan güçlü bir romandı. J. Cardoso Pires’in Balada da Praia dos Câes (1983; Köpekler Kumsalı Baladı) adlı romanı da bir siyasal cinayet üzerine kuruluydu. Bu dönemde kadın romancılar da edebiyat sahnesine çıktı. İlk kez 1955’te dikkatleri üzerinde toplayan Agustina Bessa Luıs, kurmaca kişiler yaratırken gösterdiği psikolojik seziş gücünü, Fanny Owen (1979) gibi romanlarda tarihsel karakterlere de uyguladı. Salazar rejiminin son dönemlerinde yazdıkları romanlardan ötürü mahkemeye verilen Maria Velho da Costa’nm Lucialima'sı (1983; Limon Çiçeği), erkek egemenliğinin hiç tartışılmadığı baskıcı bir toplumda kadınların durumunu gündeme getirdi. 1980’lerin yeni yazarlarından Jose Saramago ise romanlarında keskin bir gerçekçilikle şiirsel bir anlatımı kaynaştırdı.

Portekizce


Portekizce PORTUGUES, Portekiz ve Brezilya ile Portekiz’in eski ve bugünkü sömürgelerinde konuşulan Roman dili. İspanya’nın kuzeybatısında konuşulan Galicia dili Portekizcenin bir lehçesidir. Günümüze ulaşan en eski Portekizce belgeler 12. yüzyıl sonlarına ait emlak sözleşmeleridir. İlk edebi yapıtlar ise 13. ve 14. yüzyıllardan kalmadır.

Standart Portekizce Lizbon lehçesine dayanır. Ülke içinde büyük lehçe farklılıkları yoktur. Buna karşılık, bazı ses özellikleriyle eylem çekimi ve sözdiziminin bazı özellikleri bakımından Brezilya Portekizcesi Avrupa’da konuşulan Portekizceden ayrılır.
Örneğin, nesne adılları Brezilya Portekizcesinde İspanyolcada olduğu gibi eylemden önce, standart Portekizcede ise sonra gelir. Portekizcenin Kuzey Portekizce ya da Galicia lehçesi, Orta Portekizce, Güney Portekizce (Lizbon lehçesini içerir) ve Ada Portekizcesi (Brezilya ve Madeira lehçelerini içerir) olmak üzere dört ana lehçe grubu vardır. Dilbilgisi, ses yapısı ve sözcük dağarcığı farklılıklarına karşın, Portekizce ve İspanyolca konuşanlar genellikle birbirini anlayabilir.

Portekizcenin ses sisteminin tipik özelliklerinden biri, genizsil ünlülere yer vermesidir. Bu sesler, ünlüleri izleyen m ve n harfleri (örn. sim “evet”, bem “iyi”) ve ünlülerin üstüne konulan (~) işaretiyle (mâo “el”, naçâo “ulus”) gösterilir. Eylem sistemi İspanyolcadakinden oldukça farklıdır. Portekizcede kişiye göre çekilen bir eylemlik ve gelecek zaman isteme kipi vardır. Ayrıca yardımcı eylem olarak haver eylemi (Latince habere, İspanyolca haber “sahip olmak”; İspanyolcada yalnızca yardımcı eylem olarak kullanılır) yerine ter eylemi (Latince tenere, İspanyolca tener “sahip olmak, tutmak”) kullanılır.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 28 Kasım 2016 00:29
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
2 Haziran 2008       Mesaj #3
Mira - avatarı
VIP VIP Üye

Portekiz


Güneybatı Avrupa'da, İber Yarımadası'nın batısında devlet. Asor ve Madeira adaları dahil, yüzölçümü 92.082 km2, nüfusu 9.900.000 (1997), başkenti Lizbon (Lizboa), önemli kentleri, Porto, Braga, Aveira, Setubal ve Coimbra'dır. Batıda Atlas Okyanusu'na açılan Portekiz, doğuda İspanya ile sınırlanır. İber Yarımadası'nın ana gövdesi olan Meseta'nın bir parçasıdır. Fakat İspanya'da yüksek bir plato olan Meseta, burada alçalır, özellikle güneye doğru yükseklikler birkaç yüz metreye kadar iner. Atlas Okyanusu'nun etkilerini de almakla beraber, Akdeniz iklimi egemendir. İklim güneye doğru oldukça kuraktır. Doğal bitki örtüsü de maki ve garig adı verilen Akdeniz topluluklarıdır. Mantar meşesi ülkenin en karakteristik ağacıdır. Portekiz sosyal gelişme ve ekonomik düzeyi ile Avrupa'nın en geri kalmış ülkelerindendir. Bununla birlikte 1975'te kişi başına, 1.500 dolara ulaşan millî geliri ve 1978'de 7 milyar doları aşan dış ticaret hacmiyle Asya, Afrika ve Lâtin Amerika'daki ülkelerin çoğundan ileri durumdadır.

Sanayi kuruluşları gerek üretim kapasiteleri ve gerekse türleriyle sınırlıdır; ekonomi daha çok tarıma, balıkçılığa, turizme dayanır. Başlıca ihraç malları bazı dokumalar ve fabrikada yapılmış diğer eşyalarla mantar (yılda ortalama 200.000 tonla dünya üretiminin yarısını sağlar), şarap, Akdeniz meyveleri (incir, turunçgiller, zeytin) ve balık konservesi, petrol, demir ve çelik ürünleridir. 16. yüzyılın sonlarına kadar, komşusu İspanya gibi, denizci ve sömürgeci zengin bir devlet olarak yaşayan Portekiz, bu tarihten sonra geriledi ve yüzyıllar süren bu gerileme dönemi sonunda, 20. yüzyılın başlarında kıtanın en geri ülkesi durumuna düştü. 1910'da cumhuriyet ilân edildi. Fakat içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullar ülkeyi otoriter bir yönetime sürükledi. 1933'te, bütün demokratik kuruluşları askıya alan Salazar rejimi ülkeye egemen oldu. Uzun süren bu rejim ekonomik durumu bir ölçüde düzeltti. Fakat 1960'larda başlayan ve giderek güçlenen sömürgelerdeki bağımsızlık hareketleri, özellikle de Angola ve Mozambik'teki hareketler, Portekiz ekonomisini ağır bir bunalıma sürükledi.

Salazar'ın ölümünden (1970) sonra iktidardaki Milliyetçi Halkçı Eylem Partisi (MHE) muhalefete karşı baskısını artırdı. Sürüp giden öğrenci hareketlerinin ve grevlerin yanı sıra ordu içinde politik kıpırdanmalar başladı. 25 Nisan 1974'te bir hükümet darbesiyle Caetano devrildi. İktidara geçen Ulusal Kurtuluş Cuntası, anayasal demokratik bir düzen kurmaya söz verdi. MHE ve bazı devlet kuruluşları dağıtıldı, politik tutuklular serbest bırakıldı ve sansür kaldırıldı. 15 Mayıs'ta General Spinola cumhurbaşkanı oldu. Kısa bir süre sonra iktidar ortakları arasında çelişkiler baş gösterdi. Grevler ve döviz rezervlerinin azalması nedeniyle ekonomik bunalıma düşüldü. Hükümet, Devlet Konseyi ile çelişkiye düşerek dağıldı (9 Temmuz 1974). Vasco Gonzales başbakan oldu ve ılımlılar kabineye ağırlıklarını koydular. İçeride birtakım özgürlükler kısıtlanırken, dışarıda sömürgelerin tasfiyesi kararlaştırıldı. Olaylar sonunda 28 Eylül'de Spinola istifa etti. Costa Gomez başkanlığında sol bir cephe iktidara geldi. Yeni hükümet, sömürgelerin tasfiyesini hızlandırdı. İktidardaki Ulusal Devrim Konseyi sosyalist bir program uygulamaya başladı. Bankalar, sigortalar, enerji üretim sanayii vb. devletleştirildi. Kurucu Meclis seçimlerinin sonunda sol partiler başarı kazandı. Ancak muhalefetin eylemleri ve iktidar ortaklarının arasındaki anlaşmazlık yüzünden hükümet dağıldı (1975).

1978'de Mario Soares başkanlığında kurulan sosyalist hükümet, ekonomik bunalıma kalıcı çözüm getiremedi. Aralık 1979 milletvekili seçimlerini ve 1980'de yapılan olağan ön seçimleri sağ cephe kazandı. Ancak muhafazakârların lideri Sa Carnerio'nun bir kaza sonucu ölmesi, sağın başkanlığı kazanmasını engelledi. 7 Aralık 1980'de oyların % 56'sından çoğunu alarak seçilen Başkan Eanes, hükümeti kurma görevini Francisco Pinto Balsemao'ya verdi. Yeni hükümet Ağustos 1982'de anayasada yaptığı bir değişiklikle askerlerin vesayetine son vererek rejimi batı demokrasilerindeki rejime yaklaştırdı. Ancak cumhurbaşkanının yetkilerini de sınırlayan bu değişiklik Cumhurbaşkanı ve parlamento arasında gerginliklere yol açtı. 25 Nisan 1983 seçimleriyle Sosyalist Parti Meclis'te çoğunluğu sağlayınca 9 Haziran'da Mario Soares, sosyalistler ve sosyal demokratlardan oluşan merkez sol bir hükümetin başına geçti. Koalisyon, ülkeyi AT'ye girişe hazırlamak üzere üç yıllık bir iktisadî ve malî program uygulamaya başladı. Yönetim değiştiren PSD koalisyondan çekilince erken seçime gidildi. Ekim 1985 seçimlerinde sosyal demokratlar en çok milletvekili çıkaran parti olmasına rağmen Cavaço Silva ancak azınlık hükümeti kurabildi.

Portekiz 1 Ocak 1986'da AT üyesi oldu. Şubat 1986'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini M‡rio Soarez kazandı. Silva'nın azınlık hükümeti güvensizlik oyuyla düşürülerek Nisan 1987'de yeniden erken seçim yapıldı. Sosyal demokratlar oyların % 50'den fazlasını alarak tek başlarına iktidar oldular. Durumlarından güç alan sosyal demokratlar, AT üyesi ülkelerden yabancı sermayeyi çekebilmek için bir özelleştirme programı uygulamaya ve iş yasalarında değişiklikler yapmaya başladılar. 1991 seçimlerinde tekrar sosyal demokratlar kazandı. Soares, 1991'de yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi. Ekim 1995'te Antonio Guterres'in sosyalist partisi, seçimleri kazandı, 1996'da Jorge Sampaio cumhurbaşkanı seçildi.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 27 Kasım 2016 22:22
theMira
Breath - avatarı
Breath
Ziyaretçi
2 Haziran 2010       Mesaj #4
Breath - avatarı
Ziyaretçi

Portekiz Sömürge Imparatorluğu


Porte­kiz’in sömürgeleştirdiği ülke ve toprakların hepsine verilen ad.

Portekiz’in XV. yy.da başlayan toprak genişlemesinin sebepleri çeşitlidir: Bunların en başında din yayma ça­bası gelir. Rahip Joao, Fas’ın güneyinde, bir hıristiyan krallığında hüküm sürüyordu. Aynı kıyılarda, Avrupa’da bulunmayan al­tının (sudan altını) bol olduğu sanılıyordu. Kısa süre sonra altın araştırmalarının yanı sıra baharat araştırmasına da başlandı. Ce­neviz ile Afrika’nın simsarlar aracılığıyle yürütülen iktisadî ilişkileri Türklerin Doğu Akdeniz havzasına hâkim olmalarıyle bozul­du. Portekizliler Türklerin aracılığından kurtulmak için Hindistan’a doğrudan doğru­ya giden denizyolunu açtılar.


Portekizlilerin teknik üstünlüğü ve gemici Henrique’in teşviki, Afrika kıyıları boyun­ca ilerlemeyi geliştirdi. Cabo Ver de’ye (1444), sonra ekvatora (1471) ulaşıldı. Bartolomeu Dias, Ümit burnunu aştı (1487). Tordesillas antlaşmasıyle (1494) Portekizli­ler, Hint okyanusunda fetih tekelini ele ge­çirdiler. Fırtınanın Brezilya kıyılarına attı­ğı Cabral 1500′de ülkeye elkoydu. Covilha ve Vasco da Gama’nın Kaliküt ve Goa’ya (1498) yaptıkları yolculuklarla Portekizli­ler Doğu Hindistan’a yerleştiler. Joao IH’ün ölümünde (1588) Portekiz im­paratorluğu en parlak dönemini yaşıyordu, Fas’ın Atlas okyanusu kıyısındaki müstah­kem mevkiler ve Brezilya (Amazon’dan rio de la Plata’ya kadar uzanan kıyı kesimi) dışında, Doğu Hint yolu üzerinde bir dizi sömürgeyi içine alıyordu: Madera, Asor a-daları, Cabo-Verde, Gine (Fernando Poo, Aseension) ve Afrika’nın batı kıyılarında bugünkü Angola topraklarındaki karakol­lar. Ümit burnunun doğusunda Delagoa, Sofala, Mozambik (bugünkü Portekiz Doğu Afrikası), Madagaskar ve Basra körfezinin ağzında Hürmüz ticaret acentaları, Doğu Hindistan’da Diu’dan (1575) Koçin’e (1500) kadar, Malabar kıyısında Seylan (1505) ve daha doğuda Tegu, Malakka (1511), Makao (1516′da ulaşıldı) gibi birçok sömürgeye sa­hip olan Portekizliler tarafından işgal edil­di. Ama bu büyük imparatorluktan yarar­lanmak için geniş kapsamlı bir siyaset uy­gulanmadı.

Zenci Afrika’da Portekizliler devamlı ola­rak yerleşebilirlerdi. Inter Caetera (1493) fermanı bu bölgeyi hıristiy anlaştırma tekeli­ni Portekizlilere verdi; batıda, Kongo kralı, Joao adiyle vaftiz edildi (1492); başkenti Mbali’ye Sao-Salvador adı verildi; Joao’nun yerine geçen Afonso (Alfonso) [1507-1540], Lizbon ile latince yazışmalar yaptı ve oğlu Henricjue, Sao-Salvador piskoposu oldu; doğuda, komşu yerli devletleriyle (Zambezi ırmağının kıvrımında Monomotapa) anlaş­malar yapılması portekiz yerleşmesini sağ­layacak gibi görünüyordu; kolonlar ülkeye akın etmeğe başladı. Fakat kolonların, özellikle doğu kıyıdaki melez pvmbeiro’lann aç gözlülüğü, köle haline getirilen zencilere karşı çok sert davranılması ve rahiplerin En­gizisyon aracılığıyle Hıristiyanlığı yayabile­ceklerini sanmaları, afrikalıların kabukları­na çekilmelerine yol açtı. Afonso’nun oğlu Diogo tarafından Sao-Salvador’dan kovulan Portekizliler, yalnız kıyıda, özellikle Sao Pa­ulo de Luanda’da tutunabildiler. O tarihe kadar Portekiz’in Afrika’daki sömürgelerin­den köle pazarları ve Hindistan yolu üzerin­de iskele olarak yararlanılıyordu. İskeleler Hindistan imparatorluğunun çökmesiyle kısa süre içinde ortadan kalktı. Köle pazarların­dan yararlanma ise uzun süre Atlas okya­nusu adaları ve Brezilya’nın değerlendiril­mesi çerçevesi içinde kaldı. Ümit burnunun doğusunda 1505′tç yaratılan «Estado da İndia» sömürgesi başlıyordu. Sömürge Diu, Malakka ve başşehri Goa gi­bi, doğrudan doğruya Portekiz’e bağlı şe­hirleri, Portekizlilerin kaleleri bulunan hi­maye bölgelerini (Seylan), yabancı toprak­lardaki ticaret acentalarını (Çittagong, Ma­kao, Bantam, Makassar) içine alıyordu. Vali (bazen kral naibi unvanını taşıyordu) üç yıl için tayin edilir ve görev süresi ender olarak uzatılırdı, şaşaalı bir hayat süren vali­ler Gca’da oturur ve Albuquerque zamanın­dan (1508-15İ5) beri para basarlardı. Her bölgede bir «yüzbaşı» ve onun yardımcısı olan bir «kale yüzbaşısı» bulunurdu. Estado da İndia’nın filosu ve özel ordusu vardı. Albuquerque’nin öne sürdüsü bölgesel yerleştirme tasarısının başarıya ulaşmasından sonra ihtilas ve disiplinsizliğin âdet haline geldiği, Estado idaresine, çok ağır malî yü­kümler yüklendi.

Portekiz yönetiminin yetersizliğinin sebebi, Portekizlilerin kolonlara sağlanan menfaat­lere rağmen Hindistan’a yerleşmemeleridir. Kolonlar gelir, zengin olur ve vatanlarına dönerlerdi. Sömürgede din adamları daha kalabalıktı; fakat sertlikleri ve çoğunlukla yapıcı olmayan yaşayışları Aziz Francisco Javier misyonlarına rağmen devamlı bir hıristiyanlaştırma çalışmasını engelledi. Hint ve Çin denizlerine çıkan Portekizliler, se­fere hâkim olan müslüman arap ve acem tacirlerinin meydana getirdiği bir ticaret ağı buldular; Malakka, Hint ve Çin dünya­sının ilişki noktasında büyük bir depoydu. Ticaretin bazı dallarından müslümanlarm ayağını kaydıran Portekizliler, onların böl­gesel ürünleri toplayan aracılar olma özel­liğine dokunmadılar. Portekizliler, bütün yabancı gemilere, tahrip tehdidiyle el çekti­rerek büyük ticaret tekelini ele geçirdiler. Bu ticaret, yılda bir kere Lizbon’a Mala­bar’dan karabiber (kralın mutlak tekelinde), Surate’tan pamuklu kumaş, Molük adala­rından karanfil, Cava’dan hindistancevizi, Çin’den porselen ve çini mürekkebi taşıyan portekiz «filo»sunun elindeydi. Karabiber yükü Lizbon’a ulaşınca Avrupa’daki yabancı firmalara dağıtımını kendi üstüne alan kral bu sayede büyük kazançlar sağlar. Ama bu kazançlar şatafatlı bir siyaset yüzünden ça­bucak erirdi. Lizbon’un siyaseti başlangıç­tan itibaren mutlak portekiz tekeline ve bu çerçeve içinde bazı maddeler için, kral te­keline dayanıyordu. Aslında mübadeleyi tek başına sağlamada yetersiz kalan portekiz donanması, 1578′den sonra bir kısmını bir Augsburg firmasına bırakmak zorunda kal­dı.

Portekizliler Afrika ve Asya’da yayılmaları yüzünden birçok düşman kazandılar: Afrika altınını elden kaçırmaktan ve Kızıldeniz’in kapanmasından kaygılanan Türkler (Aden’in işgali [1538]; Diu’ya hücum [1546]; Sofala’ya hücum [1585-1586]); Sofala’ya hücum eden (1602) Ekber Şah. Bununla birlik­te en tehlikeli rakipler Hollandalılar ve İngilizlerdi; Hollandalılar Amboina’yı (1605), Malakka’yı (1641), Kolombo’yu, Koçin’i al­dılar; İngilizler Hürmüz’ü (1622), Maskat’ı (1647) işgal ettiler. Böylece, 1578′de Magrıp ümitlerinin kırılmasıyle (Sebastiao’nun Alcaçar-Quivir muharebesinde ölümü) başla­yan Portekiz’in tekrar İspanya’ya bağlanması döneminde (1580-1640), Portekiz’in Asya’daki sömürgeleri dağıldı. Bragança sülâlesinin tekrar tahta çıkmasından ve Bragança’ın Catarina’nın İngiltere kralı Charles II ile evlenmesinden cihaz olarak Bombay’ı ve Portekiz’in sömürgelerinde ticaret hakkını aldı; sonra, Portekiz’in elinde parlak Hin­distan imparatorluğundan afrika limanları dışında Goa, Diu, Damao, Makao kaldı. İlk işletme yılları dışında Portekiz, işletme tekelini sağlamakta ve güneydoğu asya de­nizlerini öbür avrupa ticaret filolarına ka­pamakta yetersiz kalmıştı. Portekiz XVII. yy. ortasında hâlâ önemli bir sömürge devleti olmasını özellikle çeşit­li kolonilere köklü bir şekilde kolonlar yer­leştirmesine borçludur: bir yanda Brezilya’­ya, öte yanda Madera, Asor adaları, Cabo Verde’ye. Her iki yerde de, kolonlara çok geniş topraklar bırakıldı. Her iki bölgede de zenci işçi çalıştırmak gerekiyordu; bü­tün bu topraklarda Joao III (1548), mahallî güçlerin zararına Corregedore’ler, ve Sao Salvador’a (Bahia) bir genel vali tayin ede­rek iktidarı ele almağa çalıştı. Fakat Atlas Okyanusu adaları Portekiz’in denetimi al­tında gelişirken, Brezilya çok erken bir tarihte ayrıldı.

İlke olarak Portekiz kralı Brezilya’ya da hükmediyordu, ülkeye yabancı tüccarların girmesini yasakladı; bununla birlikte Methuen antlaşmasıyle (1703) İngilizlere karşı yasak kaldırıldı ve o tarihten sonra ingiliz­ler Brezilya ticaretini hemen tamamıyle ele geçirdiler. Kral tuz ve boya çıkarılan or­manların işletme tekelini muhafaza etti; üzüm, zeytin, dut yetiştirilmesini yasakladı; şeker ve tütün işlenmesine engel oldu. Me­murlar tayin etti ve bir genel valilik kur­du (1720).

Uygulamada ise çeşitli olaylar Brezilya’nın nispî muhtariyetini ortaya koydu, ilk yıl­lardan sonra ırk büyük ölçüde karıştı: önce beyazlarla kızılderililer, sonra beyazlarla zenciler. Sömürgelerde doğan avrupa asıl­lıların yanı sıra pek çok melez yaşıyordu (Mameluco’lar); bunlar XVII. yy. sonunda 1525′ten sonra Gine’den getirilen zenci ve kızılderililere hâkim bir sosyal sınıf meyda­na getirdi.

Seçkin sınıf erken bir tarihte gücünü sağ­lamlaştırdı; köylerde kölelik tehdidi altında­ki krzılderilileri kurtarmak isteyen cizvitlerle çatıştı (Sao Paulo eyaletinde XVII. yy. sonuna kadar cizvitlerle «Paulo’lular» ara­sındaki uyuşmazlık); şehirlerde Hollanda­lıları Brezilya’dan çıkaran ayaklanmayı yö­netti (1653-1654) ve Portekiz ile ilişkilerin kesildiği bu dönemde önemli siyasî ve idarî sorumluluklar yüklendi. XVIII. yy. ortalarına doğru Brezilya, ispan­yol sömürgelerinde ingiliz kaçakçılığı ve Minas Gerais genel valiliğinde bulunan (1714) madenler (altın, elmas) sayesinde zen­ginlenince, menfatleri Pompal valisinin kral­lık gücünü artırıcı tedbirler (anavatanla ti­caret tekelini elde tutan şirketler kurulması, altından yüzde 20 kral hakkı alınması, 1751) aldığı sırada (1750-1777) Portekiz’inkilerle çelişti. Tekel rejimi Brezilya’da daha güç katlanılır hale geldi.

Napolyon’un Portekiz’i işgal ettiği sırada Joao VI’nın Brezilya’da yaşamasından ve fransız işgalinden sonraki karışıklıkların (1807-1821) Portekiz’in ismî metbuluğunun zayıflığını bir kere daha or­taya koymasından sonra Brezilya, komşu ispanyol sömürgelerindeki karışıklıkların tersine kan dökülmeden bağımsızlığa kavuş­tu. Portekiz son çağa, dünyanın birinci sö­mürge imparatorluğunun kalıntılarıyle girdi. Elinde kalan Sunda adalarından birkaçını (Flores 1859) kaybetti ve Gabon’da ve Ginedeki sömürgelerinin büyük kısmından vaz geçti. Serta Pinto’nun keşiflerinin ortaya çıkardığı, Angola’dan Mozambik’e kadar uzanacak bir Portekiz Orta Afrikası kurma hayali, Berlin kongresinde (1884) yıkıldı; avrupa devletleri Portekiz’e aldırış etmeden Afrika’daki etki bölgelerini paylaştı; ancak Kongo halicinin kuzey kıyısında küçük bir araziyi (Cabinda) muhafaza edebilen Por­tekiz «Chartered» birliklerine yenildikten sonra, arasına ingiliz sömürgeleri sıkıştırı­lan Angola ve Mozambik sınırlarını kabul etmek zorunda kaldı (1891 antlaşması). Böy­lece Portekiz’in Afrika’daki başlıca iki sö­mürgesi birbirinden ayrılarak ingiliz (Mo­zambik) ve alman (Angola) etki böl­gelerine katılmak tehlikesiyle karşı kar­şıya kaldı ve Boer’ler savaşı ile ingiliz-alman ilişkilerinin kesilmesi sayesinde kurtulabildi. Bugün Portekiz’in Afrika’daki sö­mürgeleri (Mozambik, Angola, Gine’de) yak­laşık olarak 15 milyon kişiyi barındırır ve anavatanın bir ili gibi yönetilir. Hindistan ve Çin’deki sömürgeler de (Goa, Damao, Makao) aynı statüye bağlıdır.
Son düzenleyen Safi; 28 Kasım 2016 00:21
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Kasım 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

PORTEKİZ


Avrupa'nın güney-batısında devlet; 91 971 km2 (Asor ve Ma- deira adaları hariç kıtadaki bölümü 88 944 km2); 10 500 000 nüf. (1990). Başkenti Lizbon. Resmi dili portekizce.

COĞRAFYA


doğal çevre


560 kmx220 km (en çok) bçyutlarında bir dikdörtgene benzeyen ve Ispanya ile 1 215 km uzunluğunda ortak sınırı bulunan Portekiz, K.'den G.'e doğru, Tajo'nun (Tejo) her iki yakasında, engebeler ve iklim bakımından bir dizi geçiş bölgesi içerir. Galicia ile sınırı çizen Minho ırmağı çığırına kadar uzanan K. kesimi, hem yüksek, hem de bol yağışlıdır; Sâo Vicente burnunun her iki yanında yer alan, daha dörtgen biçimli G. bölümü, daha alçak, birbiçimli ve çoraktır. Tajo’nun K.'inde yükseklik çoğunlukla 1 000 m'nin üstündedir (Trâsos-Montes, serra da Estrela Duero ve Tajo arasında ülkenin en yüksek noktası bulunur, 1 991 m). G.'de yükselen yerler çok enderdir (serra de Mamade 1 025 m; serra de Monchique'de 902 m.)

Yüzey şekilleri


Atlas okyanusu'na kadar, Meseta’nın eski sert tabanının özelliklerini devam ettirir: geniş yer kaplayan platolar ve kırılma tektonikleri (sarp yamaçlarla sınırlanan bir basamaklar dizisi oluştururlar); kütlesel ve az girintili çıkıntılı kıyılarla son bulan, belirgin yüzey şekilleri. Tajo’nun G.’inde, engebeleri daha az belirgin Güney Meseta'nın aşındırma yüzeylerinin devamında, daha alçak platolar yer alır. Ayrıntıya girildiğinde, kırıklarla sınırlanan karstlar ve az dayanıklı uzun tepecikler olan Trâs-os-Montes’de sert tabanın gereçleri granitler, şistler ve kuVarsiz tepeleri almaşmasından oluşur.

Minho'nun billurlu sert tabanındaki farklılıklar daha çoktur. Duero, şistli yamaçlarında Porto bağları uzanan derine gömülmüş bir yatakta akar. Orta kuzey kesiminde, yüksekliği 200 m'yi bulan Lousa ve Estrela dağları, sarp yamaçlarıyla Meseta’nın B. sınırını belirtir ve kireçli bir önülkeye, Mondego çukuruna, Averro deniz- kulağıyla üçgen biçimli Beira ovasına egemendir: burası, iç çanak çevresinde uzanah bir çeşit fundalık, kumul ve çam ormanı alanıdır. Estremadura tepeleri ve hem engebeli hem kırıklı ikincil küçük kütleleriyle K. ile G. bölgeleri arasında geçişi sağlar. Ribatejo bölgesi Tajo ırmağı kıyılarında uzanır; Tajo'nun ötesinde, daha güneyde olan ve kireçli platolardan, ovalardan ve denizkulaklarından oluşan Alentejo ise Algarve’ye kadar yayılır.

Ortalama sıcaklık ve yıllık yağışlar


"Güney"e doğru yavaş yavaş okyanus ikliminden akdeniz iklimine geçişi vurgular; yağışlar azalıp kuraklığa dönüşürken (ispanyadaki Galicia’nın yeşilliği, "Norte"nin yağışları buralarda görülmez) sıcaklıklar artar; Trâsos-Montes'deki sert kışlardan da anlaşıldığı gibi, iç kesimde karasal iklim egemendir. Yıllık ortalama sıcaklık ve yağışlar Portoda 14 °C ve 1 160 mm, Lizbon'da 16 °C ve 600 mm’dir; Faro’daysa j17,3 °C ve 400 mm’den azdır.

Aynı ikilem hayvancılığın yok etmediği kesimlerde, bitki örtüsünde de görülür. Nemli K.-B.’nın silisli topraklarında mantar meşesi, yaprak dökmeyen akdeniz meşesi ile yaprak döken nemcil meşelerin yayılım alanı arasındaki kireçli topraklardaysa portekiz meşesi yetişir. G.’de, ormanların gerilemesi sonucu, kermes meşelerinden oluşan bir pırnallık ve ladinlerin ağır bastığı bir maki alanı gelişmiştir. Yeniden ağaçlandırma çalışmalarında, özellikle kıyı kesiminde, çam ve okaliptüs ağaçlarına öncelik tanınmaktadır.

Büyük ırmakların (ispanyada doğan Duero, Tajo, Guadiana) çığırlarının ancak küçük bir bölümü Portekiz topraklarından geçmektedir Portekiz’de doğan ırmaklarsa özellikle Mondego ve Sado hem kısa, hem de düzensiz rejimlidir: bunların en önemlilerinde, çığırın derine gömüldüğü kesimlerde, su kabarmaları 20 m'yi aşabilir. Bu ırmaklar üzerinde kurulmuş birçok baraj ve hazne baraj ırmak rejimlerinin düzenlenmesine yardımcı olmaktadır.

nüfus


1970 nüfus sayımında 8 611 000 kişi 1975'te 9 633 100, 1990'da 10 milyonur üstünde (km2'ye yaklaşık 114 kişi): sürek li bir artış sözkonusudur. 1527 yılındak ilk nüfus sayımında belirtilen rakamlarsa şöyledir: 280 582 ölüm, 1 100 000 yaşayan. Bu sayı 1732 de iki katına çıkmıştır. Modern anlamdaki ilk nüfus sayımında, 1864'te, 4 188 410 Portekizli olduğu açıklanmıştır; 1900'de, 5 446 760, 1950'de, 8 510 240. Bu sayılardan anlaşılacağı gibi nüfus artışı değişkenlik göstermektedir. 1930 ve 1940 yılları arasında % 14’lük bir artış olmuş, ama, 1960 ve 1970 yılları arasında, büyük bir olasılıkla yarısı kaçak olmak üzere, bir milyon Portekizli'nin yurtdışına çıkması nedeniyle nüfus BÖLGELER artışında gerileme görülmüştür. 1970'ten sonra Afrika'daki eski sömürgelerin yitirilmesi (Angola, Mozambik) bir buçuk milyondan çok insanın yeniden ülkeye dönmesine yol açmıştır. Uzun süre yüksek olan doğum ve ölüm oranlarıyla nüfus artışı gerileme göstermektedir İkinci Dünya savaşı'na kadar doğum oranı %o 30'u aşmıştı, 1950'li yıllarda %o 24'e, 1960’lı yıllarda %o 20'ye düştü, son yıllardaysa %o 11,9'a (1988) kadar indi. Aynı tarihte ölüm oranı %o 9,5 olduğuna göre, doğum ve ölüm oranlan arasındaki yıllık fark çok değildir.

1950 ile 1960 yılları arasında portekizli mültecilerin % 75'ini Brezilya, 1960 ve 1974 yılları arasındaysa yarısından çoğunu Fransa kabul etmiştir. Sonunda sıkı önlemler alan Fransa ve Almanya daha az sayıda Portekizli'nin ülkelerine girmesine izin vermiş, Avrupa genelinde yaşanan iktisadi bunalım göçmen sayısının büyük ölçüde azalmasına yol açmıştır Ama, yine de, Portekiz'de, genellikle genç nüfustan oluşan "yaş piramidi'nin ortasında, yurtdışına göçün yol açtığı büyük boşluklar görülmüştür. Lizbon (Portekiz nüfusunun % 20'sinden fazlası) ve Porto kentlerinin dışında, kuzeydeki birçok kasabada’da (Braga, Aveiro, Coimbra, Leiria) yüksek nüfus yoğunluğu vardır. Bu kasabalarda ve özellikle de, civar köylerinde görülen yüksek nüfus yoğunluğu, insanların buralardan eskiden beri göç etmelerine karşın, nüfussal bir baskı halinde yaşanmaktadır. Güneydeyse, Alentejo ve Algarve’nin nüfus yoğunlukları daha düşüktür: Portalegre, Evora, Beja kasabalarında km2'ye ancak 20 kişi düşer (oysa Aveiro ya da Braga kasabalarında km2'ye 238 ila 290 kişi düşmektedir).

ekonomi


1990 yılı verilerine göre çalışan nüfusun % 21,9'u tarım kesimindedir. Aynı yıl sanayide çalışan nüfus % 34,8, hizmet sektöründe ise % 42,3 olarak saptanmıştır. 1977’de oylanarak kabul edilen tarım reformu yasası, kolektif üretim birimlerince yönetilen toprakların (Güney'de, 1974 nisanından başlayarak bir yıl içinde 1 140 000 ha toprağa el konulmuştu) yönetimdeki deneyim eksikliği, okuma yazma bilmeyenlerin çokluğu, toprakların verimsizliği gibi etkenlerin yarattığı engellere karşın geri verilmesini başlattı. Sözkonusu tarım reformu, aynı zamanda, tarımsal etkinliklerin Kuzey'de yoğunlaşmasını öngörüyordu Esasen, Kuzey ile (küçük işletmeler ve araziler yüksek nüfus yoğunluğu, genelde mısır, patates gibi çeşitli üretim, bağcılık, büyükbaş hayvancılık) Alentejo (büyük araziler ve işletmeler, büyük köyler, tahıl bitkileri ekimi, domuz ve koyun gibi küçükbaş hayvancılık) arasında eskiden beri süregelen çelişki de budur. İklime rağmen Algarvee’de meyvecilik (incir, badem, portakal) ve sebzecilik yapılır En çok ekilen tarım ürünleri mısır (Minho, Beira, Estremadura), çavdar (Trâsos-Montes), üzüm ve zeytin (orta bölümlerde), Akdeniz bölgesine özgü kültür bitkileri ve buğdaydır (Güney). Pirince göre (153 000 t), ön sırayı alan mısır (674 000 t) ve buğday (605 000 t) en çok ekilen tahıl bitkileridir. Yıllara göre değişen şarap üretimi 10-12 Mhl arasında oynar. Toplam koyun sayısı (Güney ve iç kesimler) 5,35 milyon baştır.

Portekiz, halkın gereksinimlerini karşılamak için dışalımını da yaptığı tekstil ürünleri, kereste ve keresteden elde edilen ürünler (mantar), besin maddeleri (özellikle Porto şarabı) dışsatımı yapar Balık üretimi de oldukça önemlidir (yılda 352 000 t). Limanlardaki deniz trafiği dışalım ürünlerinden (özellikle petrol ürünleri) yana bir dengesizlik gösterir Portekiz, ayrıca, enerji tüketiminin % 90'ını da dış ülkelerden karşılar. Hidrokarbonlar yoktur, yalnızca hatırı sayılır bir düzeyde hidrolik (aynı zamanda sulamaya da yönelik) santrallar ve düzenlemeler vardır: bunların yarısından 15 TWsa düzeyinde elektrik üretilir Madenler çok azdır (pirit). Son yıllarda gelişen metalürji ve tekstil sanayileri, inşaat kesiminden daha çok gelişmişlerdir. Başlıca fabrikalar Lizbon, Porto, Leixöes, Seixal kentlerinde toplanmış durumdadır.

Eskinin mirası sürüp gitmektedir: dışalım ürünlerine aşırı bağımlılık, yapılardaki arkaik nitelik, işsizlik (etkin nüfusun onda biri), yatırımların düşüklüğü. Bütün bunlara sürekli bütçe açıkları, dış ticaretteki dengesizlikler, çeşitli kuruluşların ulusallaştırılmasının yarattığı olumsuz etkiler ve 1991'de % 11,4’lük enflasyon da eklenmektedir Angola ve Mozambik'in bağımsızlıklarını kazanıp 1974'te ülkeden kopmalarından sonra, Portekiz en eski tarihsel sınırlarıyla başbaşa kalmıştır 1986 yılında AT'a katılan Portekiz’in gerek dışalımında gerek dışsatımında en büyük pay. topluluk üyesi ülkelere aittir. 18 milyar dolara ulaşan dış borçlarıyla ekonomik durumu bozulmuştur Dışsatımıyla dışalımını karşılama oranı 1992'de % 62 olarak gerçekleşti Dış ödemeler dengesin deki açık, turizm gelirleri ve yurtdışında çalışan işçilerin gönderdikleri dövizlerle kapatılmaya çalışıldı. Kişi başına düşen gayrisafi milli hâsıla 1990 yılında 5 630 dolar oldu.

üiuslararası düzeydeki ekonomik dengesizliklere, coğrafi açıdan dengesiz kalkınma karşılık düşmektedir. İklimsel ve fiziksel aykırılıklara iki yerleşim yeri olan Lizbon ve Porto'nun salt üstünlüğü eklenir. Kıyı ve iç kesimler arasındaki kadar açık seçik görülen, hatta onun iki katı bir farklılık, kuzey-güney kesimleri arasında vardır. iç bölgeler, çoğunlukla en basit hizmetlerden bile yoksundur. Donanımların tamamlanması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktaysa da, ulusal alanın yeniden dengeye kavuşturulması da gereklidir; kurumların sosyal merkezlerinin ülke içine dengeli bir biçimde dağıtılması sorunu bunun en iyi örneklerinden biridir: günümüzde, bu merkezlerin % 63’ü Lizbon' da, yalnızca °/o 1’i iç kesimdedir. Ama güneyin ve sınır bölgesinin ıssızlığına (nüfus yoğunluğunu ve dinamizmini veren haritalar bunu kanıtlamaktadır) karşılık kent merkezlerindeki ve sanayi kuruluşlarındaki elektrik tüketimi, hastane sayısı, karayolu ve suyolu ulaşımı, bir doktora düşen hasta sayısı büyük çelişkiler yaratacak kadar farklılık gösterir.

TARİH


uluslaşma öncesinde Portekiz


Ülkeye ilkin Fenikeliler, Kartacalılar ve Yunanlılarla akrabalıkları olan kabileler yerleşti. Bunların direnişini kırmak için Romalılar, uzun seferler düzenlemek zorunda kaldılar. İ.Û. II. yy.'da yarımadanın batısı fethedildi. Augustus, Lusitania eyaletini kurdu. V. yy.’da bu eyalet, Alenler ve Süevler, daha sonra da Vizigotlar tarafından istila edildi. 711'de başlayan İslam egemenliği, Porto bölgesini fetheden Asturias kralı Alfonso III (866-910), ardından Duero ve Mondego arasındaki bölgeyi kurtaran (1064) Castilla kralı Fernando I tarafından düzenlenen seferlerle sarsıldı.

Portekiz krallığı'nın kuruluşu Bourgogne sülalesi


Tajo'ya kadar savaşan Leön kralı Alfonso VI, Portekiz kontluğunu (Porto bölgesi) evlilikdışı kızı Teresa’nın kocası Bour- gognelu Henrique’e verdi. Böylece bu bölge, aynı lehçenin konuşulduğu Galicia’dan ve yarımadanın geri kalan bölümünden yapay olarak, ama kesinlikle ayrıldı (1097). Braga'nın başpiskoposluk durumuna yükseltilmesini (1104) sağlayan Henrique, Portekiz'i dinsel bakımdan Castilla'dan kurtardıysa da müslümanla- rın Lizbon ve Santaröm'i yeniden ele geçirmelerini önleyemedi. Ölümünü (1114) izleyen karışıklıklar döneminden sonra oğlu Afonso Henriques (1128-1185), Portekiz'in bağımsızlığını benimsedi. Soyluluğun desteğiyle, Portekiz'i Castilla'ya bağlayan her türlü ilişkiye son verdi. Urik’te Mağribliler'e karşı kazandığı zaferin (1139) sağladığı saygınlık, kral unvanını almasına yol açtı ve 1143'te Castilla, bu unvanı kabul etti.

Portekiz, müslümanlık zararına G.'e doğru yayılmasını sürdürdü. Coimbra'yı başkenti yapan, Templierler ve Hayırseverleri Mondego ve Tajo arasına yerleştiren Afonso I Henriques, 1147'de Santaröm ve Lizbon'u, ardından Sintra’yı aldı ve Alentejo'nun bir bölümünü işgal etti. Ardılları, kısa sürede portekizlileşen İspanyol Santiago ve Calatrava tarikatlarına dayanarak ve Güney’deki müslümanları daha kolay yenebilmek üzere kutsal toprağa yönelik haçlı seferlerinin yönünü değiştirmekten çekinmeyerek, Afonso l'in fetih seferlerini sürdürdüler. Gerçekte fetih hareketi, ancak Afonso ll'nin (1211-1223) portekizli birliklerinin katıldıkları Las Navas de Tolosa savaşı'nda (1212) Muvahhitler'in uğradığı bozgundan sonra hızlandı ve Afonso ili döneminde (1248-1279) Algarve'nin alınmasıyla tamamlandı (1249).

Fethedilen ve müslümanlarla yahudilerin 1497'ye kadar yaşamaya devam ettikleri bölgeler, yalnız kuzeyden gelen ve oralarda porto lehçesini yayan kolonlar tarafından değil, ayrıca Alcobaçalı Citeaux tarikatı üyeleri ve Aziz Augustinus piskoposluk kurulu üyeleri gibi laik ya da kilise mensubu yabancılar tarafından da hemen ekime açıldılar. Özellikle Sancho I döneminde (1185-1211) büyük sayıda gelen ve daha önceki senyörlüklerden bağımsız merkezlerde toplanan göçmenler, hükümdardan ayrıcalık fermanları aldılar.

XIII. yy. ortasında Portekiz'in ülke sınırları kesinlik kazanırken, kurumlan da kısmen kesinlik kazandı. Daha XI. yy.’dan beri babadan oğula geçmeye başlayan krallık, gerçekte tüm yetkileri kendi elinde tutuyordu. Ancak Vizigotlar döneminde kralların seçilerek tahta çıkmalarını anımsatan halk onayı yönteminin uygulanması, Cortes’lerin kurulmasına yol açtı. Bilinen ilk Cortes, henüz ancak din adamları sınıfıyla soyluluğun temsil edilmelerine (1211) rağmen, Portekiz yasalarının ilk öğelerini de hazırlayan Coimbra Cortesi' dir. Bu tarihe kadar krallık otoritesi, ancak çok zengin bir din sınıfının ve kendi toprakları üzerinde adaleti uygulama ve vergileri toplama hakkını ele geçirerek etkili bir feodalitenin kadrolarına katılan bir soyluluğun ayrıcalıklarıyla sınırlıydı. Ancak feodaliteyle din adamları sınıfının gösterdikleri gelişmeden rahatsızlık duymaya başlayan Afonso II, babasının şansölyesi Juliâo'nun da yardımıyla, bütün mülkiyet senetlerini (inquiriçöes) denetleterek ve amortizaçâo yoluyla din adamlarının taşınmaz mal sahibi olmalarını yasaklayarak, bunlara ilk önleyici darbeyi indirdi.

Çatışma Sancho II döneminde (1223 -1248) de sürdü, ancak papa onu tahttan indirerek yerine küçük kardeşi Afonso’yu geçirdi (1245) ve buna karşılık yeni kral, kilise haklarına saygı göstereceğine söz yermek zorunda kaldı (Paris paktı, 1245). Ülkenin kuzeyine çekilen Sancho, Castilla'nın desteğine rağmen, sonunda Toledo’ya sığınmaktan başka bir yol bulamadı (1248). Bunun üzerine Afonso III, Portekiz kralı olarak tanındı. Bu galibiyetten sonra, Paris paktı’nın hükümlerini uygulamayı reddetti ve din adamları sınıfının haklarını daha da kısıtlamakla yetinmeyerek Leiria Cortesi’ne kentlerin temsilcilerinin de katılmalarını ilk kez olarak kabul etti (1254). Böylece, feodalitenin XIII. yy. başında gösterdiği gelişmeyi engellemek için burjuvaziye dayandı. Bu da, burjuva sınıfına krallık hizmetine girmek olanağını sağladı.

Görevleri uzmanlık isteyen bu hizmetlilerin en kültürlü üyeleri olan hukukçular, hükümdarın ayrıcalıklılara karşı ordenaçoes yazmasına ve uygulatmasına yardımcı oluyorlardı. 1290'da Lizbon Üniversitesini kuran (1308’de Coimbra'ya nakledilen bu üniversite, 1338-1354 ve 1377-1537 arasında yeniden Lizbon'a taşındı) ve porto lehçesini ulusal dil durumuna getiren Dionisio döneminde (1279 -1325) krallık otoritesini güçlendirme siyaseti, kent burjuvazisinin desteğiyle sürdürüldü. Bu desteğe karşılık, kent burjuvazisinin iktisadi etkinlikleri desteklendi. Daha XII. yy.'da balıkçılık, denizciliği geliştirmişti. Çok geçmeden portekizli tüccarlar, Brugge ve Londra'ya sık sık giderek, buralara balık, tuz, şarap, sıvıyağ ve deri satmaya başladılar.

Dionisio’nun ardılları Afonso IV (1325 -1357) de Pedro I (1357-1367) de onun izinden gittiler ve ülkenin denizaşırı yayılması yolunda etkinlik gösterdiler. Ancak 1348'deki veba salgını sırasında nüfusu yarı yarıya azalan Portekiz, XIV. yy.’da ağır bir iktisadi bunalımla karşılaştı. Bu bunalımı sona erdirmek için Fernando I (1367 -1383), yabancıların güçlü rekabetiyle savaşan portekizli armatörleri destekledi ve bir tür sigorta şirketi kurdu. Ayrıca mülk sahiplerini topraklarını işlemeye zorlamak için, ekilmeyen topraklara krallık yararına elkonulacağını bildirdi (1375). Ancak bu çabalar yetersiz kaldı ve hükümdarın Castilla’da izlediği serüvenci siyaset, durumu daha da ağırlaştırmaktan başka bir sonuç vermedi.

Müttefiki Castillalı Juan l’le nişanlı olan kızı Beatriz’den başka vâris bırakmaması, tehlikeli bir veraset bunalımına yol açtı. Castillalı adaylıktan yana olan soyluluk ve Portekiz’in bağımsızlığını portekizli bir prensin egemenliği altında korumaya kararlı burjuvazi, bu bunalım sırasında açık bir çatışmaya girdiler (1383-1385). Aviz (ya da Avis) tarikatının başkanı, Pedro l'in evlilikdışı oğlu ve Fernando'nun üvey kardeşi olan Joâo, İngiliz desteğiyle iktidara getirildi ve Coimbra Cortesi de bu adaylığı onayladı (1385). Joğo I (1385-1433) ve başkomutanı Nuno Alvares Pereira, Aljubarrota'da Castillalılar'ı İngiliz paralı askerlerin desteğiyle yenerek (1385), Portekiz’in bağımsızlığını sağlamlaştırdılar. 1411'de Castilla ile yapılan barış ve daha 1387’de Joâo l'in Lancasterli Philippa ile evlenmesi sonucu güçlenen İngiliz ittifakı, Portekiz’in bu bağımsızlığını pekiştirdi. Bunalım yeni krala, Corteslerde egemen bir rol oynamaya başlayan burjuvaziye dayanarak soyluluğun hak iddialarını daha küçük boyutlara indirme olanağını sağladı.

XV. yy.’da portekiz yayılmacılığı gelişme gösterdi. Bilimsel araştırmalar (Bilge Al- fonso X ve iber Yahudileri’nin gökbilim cetvelleri) ve gemi yapımındaki ilerlemeler (kıç bodoslama dümeni; 1439-40'ta yapılan karavela), tehlikeli yolculukları olanaklı duruma getirdi. Bu yolculukların, Portekiz'in göreli kalabalıklığı, güçlü Castilla zararına kıtasal bir yayılma siyaseti uygulama olanaksızlığı, buğday kıtlığı, artan balık, deri ve boya maddeleri talebi, şekerkamışı yetiştirilmesine uygun yeni topraklar arayışı, Algarve’de kurulmaya başlanan şekerkamışı cendereleri için köle bulma zorunluluğu ve Batı’daki ticareti zorlaştıran altın sıkıntısı gibi çeşitli nedenleri vardı, iktisadi bunalımın yıkıma uğrattığı şövalyeler, Fas’taki Ceuta (Septe) limanını ele geçirdiler (1415). Burjuvalar, 1418’den başlayarak Madeira ve 1432'den başlayarak Asor takımadalarının sömürgeleştirilmesin! ve altın ülkesine erişmek amacıyla Afrika kıyısının keşfini örgütlediler; Bojador burnu aşıldı (1434) ve Rio de Oro’ya ulaşıldı (1436). Kral Duarte'nin (1433-1438) güçsüzlüğünden yararlanan soyluluk, Fas’a savaş açılmasını kabul ettirdi.

[H3]Aviz hanedanı ve deniz egemenliği[/H3
Tanca önündeki yenilgi (1437) ve Afrikalı Afonso V'in (1438-1481) küçüklüğü, Coimbra dükü infante Pedro’ yu birinci plana getirdi; yengesi kraliçe Aragönlu Leonor zararına Cortes, naipliği ona verdi (1440); hukuku derleyip standartlaştırmak amacıyla "Afonso buyrukları” çıkarıldı. Burjuvalarca yeğlenen barışçıl yayılma gelişti; Madeira'yı ve Asor adalarını buğday tarlaları, ardından kamış plantasyonları kapladı; kâşifler sahra sınırını aştılar ve zencilerin ülkesine ulaşarak onlarla daha elverişli ticaret ilişkileri kurdular. ilk Portekiz altın parası olan cruzado, 1457'de basıldı. Ancak büyük senyörler tarafından teşvik edilen genç kral, naibin ayaklanmasına yol açtı. Alfarrobeira' da öldürülen (1449) naibin yaptığı olumlu işler de, bu kavgaya karışmamak ihtiyarlığını gösteren ve "Gemici” denilen kardeşi Henrique'e mal edildi. Faslılar’a karşı yeniden başlayan savaşta FaslIlar, Alcâcer Ceguer (bugün Kasrussagir) [1458], Tanca ve Arzila (1471), Safi (1508) ve Mazagan (bugün El-Cedide) [1514] gibi yerleri kaybettiler; buna karşılık Mağrib yönündeki castilla ilerlemesi D.'ya doğru (Oran ve Tlemsen bölgesi) yön değiştirdi. Ancak Gine’deki ticaret, salt özel girişimle yürütülebilecek kadar verimliydi (altın, köle, fildişi, cennetbiberi ve zamk).

1469'da bu ticaret, yıllık 200 000 reislik bir ödeme ve her yıl Sierra Leone ötesinde 100 fersahlık bir kıyı şeridi keşfetmek yükümlülüğü karşılığında Fernâo Gomes'e kiralandı ve 1474'te bu imtiyaz, tahtın vârisi prens Joâo'ya geçti. Krallığın artık iki ereği vardı: Batı’daki adaları ve toprakları keşfetmek, Afrika’nın güneyinden Hindistan deniz yolunu bulmak. Batıda, 1460'ta bulunan Cabo Verde ve Asor adaları, Portekizlileri Kolomb'dan önce Nevvfoundland kıyılarına ulaştıran yolculuklar için üs olarak kullanıldılar ve bu yolculuklardan Kolomb da yararlandı. Afrika’da 1471 seferi, Sâo Tomö ve Annobön'un bulunmasına, ekvatorun aşılmasına yol açtı. Castilla’nın artan gücünden öncelleri gibi korkan kral Afonso V, hükümdarlığının son yıllarında Enrique IV’ ün (öl. 1474) veliahtı Castilla infantası Juana ile bağlaşarak bu krallık içinde söz sahibi olmaya çalıştıysa da başaramadı.

Soyluları yola getirmeye karar veren Joâo II (1481-1495), Bragança (1483) ve Viseu (1484) düklerini öldürttü. Düzenli olarak keşif seferleri düzenledi ve yeni bulunan ülkelerin işletmeye açılmalarını sağladı. Diogo de Azambuja'nın Gine'de (bugün Gana) kurduğu Sâo Jorge da Mina kalesi (1482), daha sonraki seferlerin uğrak yeri durumuna geldi. 1482'den başlayarak Diogo Câo, Zaire'ye ve Angola’ daki Santa Maria burnuna portekizli padâo'ları (padröes) [buraların sömürgeleştirildiğini gösteren kolonlar] yerleştirdi. Pyero da Covilhâ Hindistan'ı keşfetmeye ve Etyopya’yı denetlemeye giderken, Bartolomeu Dias Fırtınalar burnunu (bugün Ümit burnu) aştı ve Hint okyanusu’nu buldu (1487). 1484’te Portekiz kralının gemi vermeyi kabul etmediği Kolomb, Castilla hesabına yaptığı ilk yolculuğundan (1492 -93) dönerek Hindistan’a batıdan ulaştığını açıkladı. Joâo II doğu yolunun üstünlüğüne inanmayı sürdürürken papa Alexander VI, 1493'te yayınladığı Calixtus III bullasıyla Portekiz'e tanınan denizcilik bölgesini, Cabo Verde adalarından 100 fersah uzaklıktaki bir meridyenin doğusuyla sınırlandırdı. Gizemli Batı adalarına çok önem veren Lizbon sarayı, sınırı Cabo Verde takımadalarının 370 fersah batısından geçirtti (Tordesillas antlaşması, 1494).

Talihli Manuel I döneminde (1495-1521)


Vasco da Gama, Uzakdoğu ürünlerini İskenderiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırma tekelini o zamana kadar ellerinde tutan müslüman tüccarların düşmanlığıyla da karşılaşmasına rağmen, Hindistan’a ilk deniz yolculuğunu başardı. Gemilerinin ve topçu kuvvetlerinin üstünlüğünden yararlanan Portekizliler, yerel sultanlıkları cezalandırdılar, müslümanların ticaretini bozdular ve boğazlardaki kaleleri ele geçirerek birkaç yıl içinde Hint okyanusu’na egemen oldular: Vasco da Gama, Kaliküt’ü topa tuttu (1502); Koçin, Cannanore ve Ouiloa genel valiliğine getirilen Francisco de Almeida, Afrika kıyısında tabyalar kurdu (1505) ve Diu’da Mısır donanmasını yok etti (1509); Albuquerque, 1507 -1515 arasında Socotora, Maskat, Goa, Malakka ve Hürmüz'ü aldı. Malakka’ya 1509’da gelen Portekizliler, baharatın daha doğudaki Molük adalarından geldiğini öğrenince, 1512'ye doğru orada bir ticaret kolonisi (Ambon) kurdular. Macellan’ın geçişine (1521) rağmen takımada, Zaragoza antlaşması’ndan (1529) sonra Portekiz'in malı oldu. Siyam’a, Kampuçya’ya, Dai Viet’e, Makao imtiyazını ele geçirdikleri (1557) kanton bölgesinde Çin’e (1514 ya da 1517) ve Japonya’ya (1542) çıkan Portekizliler, böylece Asya pazarlarının keşfini tamamladılar.

Bunun üzerine "denizin bu ve öteki kıyısında Portekiz ve Algarveler kralı; Afrika’da Gine’nin ve Etyopya, Arabistan ve İran fetih, denizcilik ve ticaretinin senyörü” unvanını alan ve Goa'da bir genel vali tarafından temsil edilen hükümdar, bu keşiflerin kazancını kendi tekeline almak isteğiyle uzak ülkeler ticaretini Casa da Guinö adlı bir rejiye emanet etti; 1482-83’te Casa da Guinâ e Min? adını alan bu reji, daha sonra Casa da India e da Guine'ye katıldı (1499). Filolar halinde bir araya gelen gemiler, Paskalya'da Lizbon'dan ayrılıyor ve muson rüzgârları sayesinde eylülde Kaliküt, Koçin ya da Goa'ya varıyorlardı. Bu limanlardan yola çıkan başka gemiler, baharat pazarları olan Malakka ya da Ternate’ye gidiyor, başka Portekizliler de bu baharatı, ayrıca Lizbon’da daha yeni kurulan metalürji sanayisinin ürünleri olan Avrupa tekniğinin son buluşlarını (saat, arkebüz, top) da ona ekleyerek Japonya, Çin ve İran’a satıyorlardı. Geri dönen filo da Portekiz kralının, Avrupa’daki Asya baharatı, adalar şekeri ve zenci köle piyasalarında egemenlik kurmasını sağlıyordu. Tabyaları dışında Portekiz'in, denizaşırı bölgelerde geniş toprakları yoktu. Ancak Portekizlilerin etkinlikleri de yalnız merkantil amaçlı değildi; cizvitlerin misyonerlik girişimleri (aziz FRANCİSCO DE JASO), zorla hıristiyanlaştırma çabaları, tüm Üzakdoğu’da yer yer küçük hıristiyan topluluklarının oluşmasına yol açıyor, Japonya ve Çin’in hıristiyanlaştırılmasına zemin hazırlıyordu. Portekizliler aracılığıyla Avrupa uygarlığı, Kongo krallığı ve Japon imparatorluğu gibi birbirinden çok farklı çevrelere girdi.

Kâr sağlanmasını geciktiren uzun yolculuklar, masraflar ve özellikle baharat ticareti tekelini korumanın olanaksızlığı, Portekiz kralının kazancını çok kısıtlıyordu. Bunun üzerine Lizbon sarayı, Uzakdoğu’ daki çabasını azaltmaya, Fas'taki topraklarını bırakmaya (Tanca, Ceuta [Septe], Azemmur ve Mazagan dışında) ve Atlas okyanusu'ndaki topraklarına yönelmeye başladı. Hemen hemen Portekiz’in tekelinde olan ve Madeira, Asor, Cabo Verde ve Sâo Tomö adalarında yeterince üretilemeyen şekerkamışı, 1500'de Pedro Alvares Cabral tarafından portekiz mülkü ilan edilen "Brezilya ormanı” bölgesinde neredeyse sınırsız bir yayılma alanı buldu. Brezilya’yı fransız korsanlardan kurtarmak isteyen Joâo lll’ün buyruğuyla Martim Afonso de Sousa, Sâo Vicente’den başlayarak bu ülkeyi sömürgeleştirmeye girişti (1532). XVI. yy.'ın ikinci yarısında Brezilya plantasyonları, Gine ve Angola’daki köle ticareti acentalarının gelişmesine yol açtı. Köle ticareti tekelini hemen hemen tümüyle ellerinde tutan Portekizliler, sömürgelerine ve İspanyol Amerikası'na da köle satarak, Uzakdoğu ticaretine gerekli olan parayı sağladılar.

Tipkı iktisat gibi, düşünce ve sanat (manuel üslubu) kültürü de bir gelişme gösterdi ve altın çağına Joâo III döneminde (1521-1557) yaşadı. Papa Paulus lll’ten Portekiz’ş yerleşmeleri iznini aldığı (1547) Cizvitler Evora’da kendi üniversitelerini kurarlarken kral, Lizbon Üniversitesi’ni kesin olarak Coimbra'ya nakletti (1537). Portekiz, Katolik Reformu'nun kalelerinden biri durumuna geldi. Büyük yahudi topluluğuysa, kendisine yönelik düşmanlığa rağmen, hem düşünsel hem de iktisadi alanda çok önemli bir rol oynadı.

Ispanya'yla birleşme (1580-1640)


Castilla'nın yayılmasından her zaman büyük bir kaygı duyan Portekiz krallan, evlenmeler yoluyla kendi yararlarına birleşmesini hazırlamışlardı. Ancak ilkin Aviz sülalesi silindi; çağdışı bir haçlı seferi görüşünden kendini kurtaramayan kral Sebastiao (1557-1578), Alcaçar Ouivir’de Faslılar’a yenilerek yok oldu (1578). Ailenin son temsilcisi olan ardılı Kardinal Henrique de ocak 1580’de öldü. Crato prioresi dom Antönio'nun hak iddialarına rağmen Portekiz, portekizli prenseslerin oğlu ve torunu olan ve Santaröm’ de kral ilan edilen Felipe ll'nin ordusu tarafından ele geçirildi (1580). Alcantara'da Alba düküne yenilen Crato prioresiyse, 1583’e kadar Asor adalarında tutunmayı başardı. Gerçekte iki taç tek kişide birleşmişti ve Felipe II, Portekiz’in özerkliğine saygı göstereceğine söz veriyordu.

Ama küçük krallığın halkı atılganlığını yitirmedi; iber birliği Portekiz halkına, İspanyol sömürgelerine sızmak ve buraları kendi yararına işletmek olanağını verdi. Yalnız koşullar eskisi kadar elverişli değildi; Büyük Abbas I döneminde İran’ın güçlenmesi, Hindistan’da Moğol imparatorluğu' nun kurulması ve Japonya’da çoğunluğun zaferi, Portekizlilerin bu ülkeler üzerindeki etkisini sarsmıştı. Felipe II, Lizbon baharat pazarını ayaklanan Hollandalılar’a ve düşmanca davranan ingilizler’e kapatınca, kuzeyli gemiciler Uzakdoğu’ya sefer düzenlemeye başladılar ve Portekizliler ile aynı topraklara yerleşerek, onların ticaretine değilse de tekellerine son verdiler. AsyalI hükümdarlar, İngilizler ve özellikle HollandalIlar, Portekiz’in uzun bir hat üzerinde yer alan ticaret acentalarını yavaş yavaş ortadan kaldırmaya giriştiler.

Portekiz ve Brezilya'nın sömürgeleştirilmesi


1624’ten başlayarak HollandalIlar, Brezilya’ya ve Afrika ticaret acentalarına (Sâo Tomö, Sâo Paolo de Luanda) yerleşirlerken (1641), Portekizliler yenilgilerinden İspanyol krallığı’nı sorumlu tutuyorlardı. Katalonya ayaklanmasından ve Richelieu’ nün dolaylı desteğinden yararlanan Portekizliler, 1 aralık 1640'ta ayaklanarak, aralarında Vasconcelos'un da bulunduğu bazı hükümet üyelerini öldürdüler ve Bragança dükünü Joâo IV (1640-1656) adıyla kral ilan ettiler. HollandalIları Afrika ticaret acentalarından (1643,1648), ardından Lizbon sarayı yararına ayaklanan Brezilya'dan (1654) kovma başarısını gösterdilerse de Asya’daki durumlarının bozulmasına boyun eğmek zorunda kaldılar. (PORTEKİZ SÖMÜRGE’ İMPARATORLUĞU.) Uzun ve masraflı bir savaştan sonra ve Portekiz soyluluğunun büyük bir bölümünün desteğine rağmen ispanya, Ceuta'nın kendisine bırakılması karşılığında Portekiz’in bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı (1668'de onaylanan Lizbon antlaşması). Bunun üzerine castilla dili Portekizce ikidilliliği ortadan kalktı ve transız edebiyatı, ardından transız "felsefesi” etkisini göstermeye başladı.

Tehlikeli bir monarşi bunalımından (1667’de Afonso Vl'nın [1656-1683] Asor adalarına sürülmesi; Pedro ll’nin naiplik [1667-1683] ve hükümdarlığı [1683-1706]) ve bir colbert- çilik denemesinden sonra Portekiz, iktisadi geleceğini İngiltere’nin iktisadi geleceğine bağladı. Lord Methuen antlaşmasıyla (1703) İngiliz pazarı, Madeira ve Porto şaraplarına açıldı; buna karşılık Büyük Britanya, buğdayını ve yünlü kumaşlarını salt bağ tarımına yöneltilen Portekiz’de serbestçe satabilecek ve Brezilya ticaretine katılabilecekti. Ayrıca Hindistan, Doğu Afrika, Zanzibar ve Mombasa'daki acentalarını (1698), Batı Afrika'daki Annobön ve Fernando Poo adalarını bırakan (1778), Fas'tan kesin olarak ayrılan (Mazagan, 1769), ulusal iktisadı canlandırmaktan genel olarak vazgeçen monarşi, Tordesillas antlaşması’yla ispanya'ya bırakılan topraklar zararına B.’ya doğru uzanan kendi Amerika sömürgesini işletmeye yöneldi. 1696’da Minas Gerais'de bulunan altın (1 000 t'u aşkın olduğu sanılıyor) ve elmas (Diamantina 1725'e doğr. kuruldu), Antiller'in gelişmesiyle birlikte Portekiz tekelinden çıkan şeker, tütün ve kakaodan daha çok kazanç sağlamakla birlikte, gitgide daha çok afrikalı köle gerektiriyordu. Brezilya, ayrıca İspanyol sömürgeleriyle verimli bir kaçak ticaret olanağı da sağlıyor ve bu yüzden Portekiz, rıo de la Plata'daki Sacramento mevziinde tutunmak için iyice zorlanıyordu. Ancak sonunda bu tele, 1778'de kaybedildi.

Joâo V'in (1707-1750) oğlu Josö (1750 -1777), 1770’te Pombal markisi yapılan Carvalho e Melo’yu hükümetin başına getirdi. Çok sert bir polis rejimi kurarak bir aydın despotluğu denemesine girişen Pombal, Portekiz üzerindeki kilise etkisini azalttı, soylulara karşı, ülkeden kovulan (1759) cizvitlere karşı, manastır tarikatlarına karşı çok sert davrandı. 1755 depreminden sonra Lizbon’un yeniden kurulma olanağını sağlayan Brezilya altınıyla, Portekiz ve Brezilya arasındaki ticaretle görevli ayrıcalıklı şirketler, Alto Douro şarapçılık şirketi, tekstil sanayileri, vb. paraca desteklendilerse de Pombal, Portekiz'i iktisadi bağımsızlığına kavuşturma başarısını gösteremedi. Josâ'nin kızı ve vârisi Maria I (1777-1816), tahta çıkar çıkmaz bakanın görevine son verdi ve izlenen siyaseti temelden değiştirdi; akli dengesini yitiren kraliçe, 1792’de iktidarı geleceğin Jo- âo Vl'sı olan oğluna bıraktı.

Devrim Fransası'na karşı ispanya saflarında savaşa katılan Portekiz, saf değiştiren ispanya'nın saldırısına uğradı (“portakallar savaşı", 1801) ve Olivença'yı kesin olarak yitirdi. İngiltere'yle bozuşmayı ve abluka uygulamayı kabul etmeyen Portekiz, 1807’de ilkin Junot'nun birlikleri tarafından istila edildi; bunun üzerine her türlü direnişten vazgeçen krallık ailesi, Brezilya'nın yolunu tuttu.

ispanya örneğini izleyen Portekizliler, mayıs-haziran 1808'de transız işgalciye karşı ayaklandılar. Portekiz’e çıkan Welles- ley, Sintra’da Junot'ya boyun eğdirdi (30 ağustos 1808). Soult (1809) ve Massena (1810-11) komutasındaki saldırıların başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Portekiz, Fransızlar'dan kurtuldu.

Portekiz'in gerilemesi


Bir krallık durumuna getirdiği Brezilya’ da kalmayı yeğleyen Joâo VI (1816-1826), Portekiz hükümetini naiplik kuruluna ve ordu komutanı general Beresford’a bıraktı. ispanya örneğince Porto'da düzenlenen askeri bir ayaklanma mutlakıyetçi rejimi devirdi (ağustos 1820). Ocak 1821'de toplanan Cortes, Engizisyon’u kaldırdı ve kralın dönmesini istedi. Lizbon’a dönen Joâo VI, Cortes'ten çıkan liberal anayasayı kabul etti (1822). Cortes’in beceriksiz tutumundan yararlanan Joâo Vl’nın oğlu Pedro, kendini Brezilya imparatoru ilan etti (1822) ve 1825'te Portekiz, Brezilya’nın bağımsızlığını tanıdı. Joâo Vl'nın küçük oğlu Miguel, mutlakıyetçiliği yeniden kurmaya giriştiyse de başarısızlığa uğrayınca Fransa’ya kaçmak zorunda kaldı. Hükümdar ölünce, Brezilya imparatoru Pedro I (Portekiz kralı Pedro IV), yedi yaşındaki kızı Maria ll’yi kraliçeliğe getirdi ve amcası Miguel ile nişanladı; ardından 1826 Fermanı'yla, Portekiz’de çiftmeclisli bir yönetim oluşturdu.

Canning’in himayesine bırakılan genç kraliçeyi 1828’de iktidardan uzaklaştıran Miguel, kendini kral ilan ederek acımasız bir mutlakıyetçilik uygulamaya başladıysa da 1830 devrimi'yle etkili koruyucularını kaybetti. Pedro I Brezilya'dan ayrıldı (1831), Miguel'e karşı ayaklanan Asor adalarına gitti, ardından Porto’ya çıktı (1832). Lizbon’ş döndükten (1833) sonra Dörtlü İttifak'ı, Evora Monte’ de teslim olan (1834) Miguel'in kovulmasına razı etti. 1826 Fermanı yeniden yürürlüğe girdi, dinsel tarikatlar kapatıldı, siyasal yaşam ılımlı fermancılar ve 1822 Anayasası’na dönülmesini isteyen liberal eylülcülerden oluşan iki hizbin rekabeti çerçevesinde örgütlendi. On beş yıllık bir süre boyunca ülke, bir iç savaşımlar dönemi yaşadı. 1852 Ek antlaşması’yla getirilen ve çok az vergi ödeyenlere de seçme hakkı tanıyan tek dereceli bir seçim sistemi, % 80’i okuma yazma bilmeyen Portekizlilerin % 25’ini seçmen durumuna getirdi. Parlamenter rejim bir dış görünüş olarak kaldı; seçimler, tahta dayanan ve yönetici sınıfları hoşnut etmekle yükümlü hükümet tarafından hazırlanıyordu. Mâliyenin kötü yönetilmesi, iktisadi gelişmeyi yavaşlattı. Kral Pedro V (1853-1861) ve kral Luis (1861-1889) dönemlerinde, kilise mallarının satışa çıkarılması, sömürgelerde köleliğe son verilmesi ve medeni kanunun kabulü (1867) gibi bazı reformlar yapıldı.

Serpa Pinto gibi değerli subaylar, 1877'den başlayarak Angola ve Mozambik arasındaki bölgeleri keşfettiler. Ancak Portekiz, Leopold H’nin Kongo boyunca giriştiği tecavüzlerle karşılaştı ve Berlin kongresi (1885) Portekiz’e yalnız sağ kıyıdaki iki kasabayı bıraktı. Ardından Cape’ den Kahire'ye kadar kesiksiz bir İngiliz toprakları şeridi oluşturmak isteyen Cecil Rhodes'in entrikalarıyla karşılaşan Portekiz, Nyasa’daki bir ayaklanma (1890) nedeniyle İngiltere’nin verdiği bir ültimatom karşısında, Afrika’daki iki büyük sömürgesini birbirine bağlamaktan vazgeçmek zorunda kaldı (1891). Carlos I döneminde (1889-1908) monarşi, bütçe sıkıntılarını artıran ve cumhuriyetçi propagandayı kolaylaştıran savurganlığı sonucu, halk desteğini açıkça yitirdi. Joâo Franco’nun bir diktatörlük kurmasına (1906-1908) göz yuman kral, büyük oğluyla birlikte sokak ortasında öldürüldü. İkinci oğlu Manuel II (1908-1910), otoriter rejimden vazgeçti ve askeri bir darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı. 5 ekim 1910'da Cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyet (1910-1926)


Kamuoyu üzerinde büyük bir etkisi olmayan ve devrimci eğilimli sendikalarla çoğunluktaki kralcılar arasında sıkışıp kalan küçük cumhuriyetçi aydınlar grubu, kesin önlemler aldı. Bir Kurucu meclis toplayarak kongregasyonları dağıttı, Kilise ve Devlet arasındaki bağları kopardı, askerlik yoklamasını, laik ve zorunlu öğrenimi başlattı, grev hakkını tanıdı. Gerçekten demokratik bir nitelik taşıyan 1911 Anayasası, iyi işlemedi; kralcı ayaklanmalar, hukuk dışı askeri önlemler hükümet istikrarsızlığına eklenerek, 1911-1926 arasında birbirini izleyen yirmi kadar ihtilal ve kırk kadar hükümet değişikliğine yol açtı. Birinci Dünya savaşı sırasında, daha eylül 1914'te Portekiz sömürgelerine saldırıya başlayan Almanya, 9 mart 1916'da Portekiz'e savaş ilan etti. Portekiz’in itilaf devletleri safında Fransa’da savaşa katılması, genç cumhuriyete Ouionga (Mozambik) bölgesinden başka bir şey kazandırmadı.

korporatif birlikçi Cumhuriyet (1926-1974)


Mayıs 1926'da general Gomes da Costa, Braga garnizonunu ayaklandırarak hükümeti devirdiyse de çok geçmeden general Oscar Carmona tarafından işbaşından uzaklaştırıldı. Nisan 1928'de Cumhurbaşkanlığına seçilen general Oscar Carmona, 1951'de ölene kadar her yedi yılda bir yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. 1928’de Maliye bakanlığına getirdiği profesör Antönio de Oliveira Salazar, 1932’de Başbakanlığa yükseldi. Salazar, yeni rejimin en güçlü kişisi durumuna geldi. Korporatist bir rejim kuran yeni anayasa, 1933’te yürürlüğe girdi. Ulusal iş statüsü (1933), işçileri ulusal sendikalara üye olmaya zorluyor, işverenler gremiolar’da (korporasyonlar) bir araya geliyorlardı.

1934‘te de grev yasaklandı. Tüm çabasını bütçe denkliğini sağlamaya yönelten Salazar, daha 1928’de bu amacına ulaştı. Portekiz ve Vatikan’ı barıştıran "Yeni devlet”, ihtiyatlı bir dış siyaset izledi. Ispanya savaşı sırasında açıkça Franco’dan yana davrandı, ikinci Dünya savaşı'nın başında tarafsızlığını korudu, daha sonra Büyük Britanya (1943) ve ABD’ye (1944), Atlas okyanusu’nu denetlemek üzere Asor adalarından yararlanmak olanağını sağladı. Savaştan sonra, Portekiz’in iktisadi sıkıntısı bir artış gösterdi. 1951’de general Francisco Higino Craveiro Lopes, ölen Carmona’nın yerine geçti. 1958'de, resmi aday olan amiral Amârico Tomâs seçildiyse de, muhalefetin adayı general Humberto Delgado oyların % 25’ini kazandı. Ocak 1959’da general Humberto Delgado, Brezilya elçiliğine sığındı, sonra da ülke dışına gitti. Porto piskoposu Monsenyör A. Ferreira Gomes'in Portekiz’e dönmesi yasaklandı (şubat 1960).

O sırada Delgado ile ilişkide olan yüzbaşı Galvâo’nun Santa Maria gemisini durdurarak denetlemeye kalkması, dünyanın dikkatini Portekiz’deki rejim üzerine çekti (ocak 1961). 1 ocak 1962’de Beja'da patlak veren bir ayaklanma, kısa sürede bastırıldı. Mayıs 1962'de yeni ayaklanmalar patlak verdi.

Portekiz, sömürge topraklarında da ciddi güçlüklerle karşılaştı. 1953’te Hindistan Cumhuriyeti’yle, Goa, Damân ve Diu iç sömürgelerinin statüsünü görüşmeyi reddetti. 17 aralık 1961’de hint birlikleri, bu topraklan egemenliği altına aldı. Şubat 1961’de Angola'da karışıklıklar çıktı, iki yıl sonra gerilla savaşı Gine'ye ve 1964’te de Mozambik'e yayıldı.

Gergin bir siyasal ortamda (şubatta Delgado'nun öldürülmesi) yapılan 25 temmuz 1965 başkanlık seçimleri, amiral Amörico Tomâs’ın yeniden seçilmesiyle sonuçlandı.

Bununla birlikte hasta olan Salazar, 16 şubat 1968'de iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Yerine Marcelo Caetano geçti ve davranışına demokratik bir görünüş kazandırmakla birlikte aynı yoldan yönetmeye girişti. Ancak denizaşırı sömürgelerdeki durum daha da kötüleşiyordu. Gine-Bissau’da milliyetçiler, yavaş yavaş kendi iktidarlarını kurarak Portekiz birliklerine karşı etkili bir gerilla savaşına başladılar. Angola'da ordu, kentleri elinde tutmakla birlikte asiler, kırları egemenlikleri altına alıyor ve Mozambik’te FRELİMO, ülkenin tüm kuzey kesimini denetliyordu. Birleşmiş milletler genel kurulu tarafından daha önce ve kasım 1972'de bir kez daha kınanan Lizbon’un, diplomatik yalnızlığı, Afrika’da izlediği siyaset nedeniyle daha da yoğunlaştı. Katolik kilisesi de hükümete karşı soğuk davranmaya başladı. Asker kaçaklarının sayıları arttı. Gemlenen ve bastırılan muhalefetin aday göstermediği 28 ekim 1973 seçimlerinde Marcelo Caetano'nun Ulusal halk eylemi partisi, bütün milletvekillerini kazandı. Grevleri ve öğrenci hareketlerini, ordu içindeki çalkantılar izledi. Şubat 1974'te general Spinola’nın, sömürge sorunlarına yalnız askeri değil, siyasal bir çözüm de bulunması gerektiğini ileri sürdüğü bir yapıtının yayımlanması, generalin görevden uzaklaştırılmasına yol açtı. “Yüzbaşılar hareketi", "ordunun siyasete bulaşmama efsanesi" nin geçersizliğini ortaya koydu.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Kasım 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

diktatörlüğün yıkılması ve yeni bir rejimin doğuşu (1974-75)


25 nisan 1974'te Caetano, bir hükümet darbesiyle devrildi. Bunun üzerine bir "ulusal kurtuluş cuntası”, yurttaşlık haklarını ve demokratik hakları güçlendirmek, temsili bir parlamentonun yeni bir anayasa hazırlaması için tüm yurttaşlara tanınan tek dereceli oy hakkıyla özgür seçimler düzenlemek ve sömürgeleri yeniden barışa kavuşturmak görevini üzerine aldı. Ulusal halk eylemi partisi ve siyasal polis (1969’dan başlayarak Direcçâo geral de seguranza [DGS]) dağıtıldı, siyasal tutuktular serbest bırakıldı ve sansür kaldırıldı. Ayaklanan askerlere halkın içinden gelerek sunduğu çiçeklere anıştırma yapılarak, bu harekete “karanfilli devrim" adı verildi.

15 mayısta general Spfnola Cumhurbaşkanlığına getirildi ve ertesi gün Adelino Palma Carlos başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Bunun üzerine iktidar, Devlet konseyi durumuna dönüşen cunta, Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve “kışlalarda siyasal bir açıklama çalışmasına girişen “silahlı kuvvetler hareketi" (Movimento das forças Armodas) [MFA] arasında bölüşüldü. Bununla birlikte, basın üzerinde askeri bir denetim kurulması, grevlere öncülük edenlere karşı girişilen saldırılar ve sömürgeler temsilcileriyle yapılan görüşmelerin geçici olarak kesilmesi, iktidardaki yeni blokun benzemez öğelerden oluştuğunu ortaya koydu. Devlet konseyi’nin Palma Carlos hükümetinin yetkilerini artırmayı kabul etmemesi üzerine, 9 temmuzda Palma Carlos istifa etti. Spinola'nın gizlice desteklediği ılımlılarla çoğu sol eğilimli olan MFA subayları arasındaki gerilim, özgürlükler (özellikle basın özgürlüğü) ve sömürgesizleştirme konularındaki önlemler hazırlanırken daha da sertleşti. 14 temmuzda albay Vasco Gonçalves Başbakanlığa getirildi ve 4 MFA üyesi hükümete alındı. 10 eylülde, sol partilerin etkisini sınırlandırmaya çalışan Spfnola, sessiz çoğunluğa bir çağrıda bulundu. Bunun üzerine sağ ve aşırı sağ güçler, 28 eylülde bir sokak gösterisi yapmak istediler. Sol ve aşırı sol, Lizbon’un merkezine giriş yollarını engellemek için barikatlar kurdular. Aynı gün Spfnola, istifa etmek zorunda kaldı.

Spfnola’nın yerini Francisco da Costa Gomes aldı, Vasco Gonçalves görevinde kaldı ve hemen tüm ılımlılar iktidar mevtlerinden uzaklaştırıldılar. Yeni koalisyon, "silahlı kuvvetler hareketi" (MFA), Demokratik halk partisi, Sosyalist parti ve Komünist parti üyelerinden oluşuyordu. Alınan ilk önlem, yönetim kadrolarında yapılan bir temizlikle ilgiliydi. İkincisi, yeni bir seçim yasası oldu. Seçmen yaşını on sekize indiren ve okuma yazma bilmeyenlerle bazı göçmenlere de oy hakkı tanıyan bu yasayla, seçmen sayısı dört kat arttı. Sömürgesizleştirme süreci hızlandı. Sâo Tomâ ve Prfncipe adalarında Portekiz, iktidarı bir geçiş hükümetine devretti (bu geçiş hükümetinin görevi, temmuz 1975’te ilan edilecek bağımsızlığı hazırlamaktı). Hindistan'ın Goa, Damân ve Diu üzerindeki hükümranlığını tanıdı (aralık 1974) ve ocak 1975'te angolalı milliyetçilerle, kasım 1975'te ilan edilecek bağımsızlık üzerine bir antlaşma imzaladı.

11 mart 1975'te general Spfnola yönetimindeki bir hükümet darbesi girişimi bastırıldı. MFA (“silahlı kuvvetler hareketi"), kendi özel yapılarını iki örgüt biçimine dönüştürdü: Devrim konseyi ve Silahlı kuvvetler genel meclisi. Hükümet darbesine direnmede belirleyici bir rol oynayan COPCON (Kıta [Portekiz] harekât komutanlığı), olduğu gibi kaldı. Bunun üzerine Ulusal devrim konseyi, sosyalist bir program uygulamaya karar verdi. Geniş bir ulusallaştırma tasarısının gerçekleştirilmesine başlandı. Yoğun bir "kültürel canlandırma" kampanyasından sonra, Kurucu meclis seçimleri sol partilerin zaferiyle sonuçlandı. Gerçek iktidar, MFA ve COPCON içindeki askerlerin elinde kaldı. Ağır iktisadi güçlüklerin önüne geçebilmek için toplumsal barışı korumaktan başka bir şey düşünmeyen askerler, sosyalistlerle komünistler arasındaki çekişmenin üstünde kalmak istediler. Ancak temmuzda PSP (Portekiz Sosyalist partisi) hükümetten ayrıldı, PPD (Demokratik halk partisi) de onu izledi. Bunun üzerine Vasco Gonçalves, Devrim konseyi tarafından yeni bir hükümet kurmakla görevlendirildi (19 temmuz).

rejimin sağlamlaştırılması


1975 yazı boyunca, ılımlı muhalefet güçlendi ve rejimin otoritesi bazı bölgelerde sarsılmaya başladı. Eylül başında, amiral Pinheiro de Azevedo yönetiminde yeni bir hükümet kuruldu. 25 nisan 1976 milletvekili seçimleri PSP'ye Meclis’te büyük bir çoğunluk sağladı ve 27 haziranda Cumhurbaşkanlığına seçilen general Ramal- ho Eanes, Mârio Soares’i göreve çağırdı. Şubat 1977'de Mârio Soares, bir kemer sıkma planı açıklamak zorunda kaldı. Bu planı sert bir şekilde eleştiren komünistler, tarım reformu tasarısına da karşı çıktılar. Ekimde tarım bakanı Lopes Cardoso' nun istifası PSP içinde ağır bir bunalıma yol açtıysa da 8 aralıkta Başkan Eanes, yeni bir hükümet kurma görevini gene Mârio Soares'e verdi. 27 temmuz 1978'de Mârio Soares’i Başbakanlıktan uzaklaştıran Başkan, ilkin Nobre da Costa (28 ağustos-24 eylül), ardından Carlos Mota Pinto yönetiminde olmak üzere, bağımsız kişiliklerden ya da teknisyenlerden oluşan iki hükümet kurulmasını sağladı. Ocak 1979'da Carlos Mota Pinto, yerini Maria de Lourdes Pintassilgo'ya bıraktı.

11 eylül 1979 milletvekili seçimleri, Francisco Sâ Carneiro önderliğindeki Demokratik ittifak’ın Meclis'te mutlak çoğunluğu kazanmasıyla sonuçlandı; aynı şekilde, belediye seçimleri de sağa doğru bir kayma olduğunu gösterdi. 27 aralıkta M. de L. Pintassilgo’nun istifa etmesi üzerine, 29 aralıkta Sâ Carneiro, karanfilli devrimden sonraki ilk sağ hükümeti kurdu. 5 ekim 1980'deki yeni milletvekili seçimleri çoğunluğunu pekiştirdiyse de Sâ Carneiro, bir ay sonra bir uçak kazasında öldü. 7 aralıkta oylarının % 56'sından çoğunu alarak yeniden seçilen Başkan Eanes, hükümeti kurma görevini Francisco Pinto Balsemâo'ya verdi. Ağustos 1982'de yeni çoğunluk, 1976 Anayasası'nda yaptığı bir değişiklikle, askerlerin vesayetine son vererek (Devrim konseyi kaldırıldı), rejimi batı demokrasilerindeki rejime yaklaştırdı. Siyasal partilerin çoğu tarafından onaylanmasına rağmen, Cumhurbaşkanının yetkilerini de sınırlandıran bu değişiklik, Cumhurbaşkanı ve Parlamento arasında gerginliklere yol açtı. Bu huzursuzluğa, tarım reformu, Ortak pazar'a giriş, dünya bunalımının etkileri gibi başka sorunlar da eklendi.

25 nisan 1983 seçimleriyle Sosyalist parti, yeniden Meclis'in en büyük partisi durumunu kazanınca (oyjarın % 36,2’si), 9 haziranda Mârio Soares, sosyalistler ve sosyal demokratlardan oluşan merkez sol bir hükümetin başında yeniden iktidara geldi. Koalisyon, ülkeyi Avrupa topluluğu’ na hazırlamak üzere üç yıllık bir iktisadi ve mali program uygulamaya başladı. Portekiz Sosyal demokrat partisi (PSD) başkanı Mato Pinto partinin güvenini yitirdiği için istifa etmek zorunda kaldı. Yerine Prof. Cavaço Silva seçildi (mayıs 1985). Yönetim değiştiren PSD koalisyondan çekilince erken seçime gidildi. Ekim 1985'teki seçimlerde sosyal demokratlar en çok milletvekili çıkaran parti oldular, ama Başkan Cavaço Silva ancak bir azınlık hükümeti kurabildi (31 ekim 1985).

Portekiz 1 ocak 1986'da AT üyesi oldu Şubat 1986’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini eski Başbakan Mârio Soares kazandı. Cavaço Silva'nın azınlık hükümeti de güvensizlik oyuyla düşürülünce nisan 1987’de erken seçim yapıldı. Sosyal demokratlar bu kez oyların % 50'den fazlasını alarak tek başlarına iktidar olabildiler ve programlarını uygulamaya koydular. 1989'da özelleştirmeye girişildi. Anayasadaki marksist eğilimli maddeler kaldırıldı, tarım reformu yumuşatıldı. 13 ocak 1991'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini gene Mario Soares kazandı. 6 ekim 1991'de yapılan genel seçimlerde başbakan A. C. Silva'nın Sosyal demokrat partisi parlamentoda salt çoğunluğu sağladı. Sosyalist parti biraz geriledi.

Portekiz-osmanlı ilişkileri.


ıslahat için Mısır’a giden sadrazam Makbul İbrahim Paşa, Umman ve Hint denizlerindeki etkinlikleri bir süredir Kızıldeniz’de tehlike yaratan Portekizliler'e karşı Süveyş limanı merkez olmak üzere bir "Mısır kaptanlığı” kurdu. Memluklar döneminde bu görevde bulunmuş olan türk denizcilerinden Selman Reis’i de bu önemli göreve atadı (1525). Öte yandan, Barbaros’un Tunus’u fethetmesi, Avrupa'nın denizci devletlerinin, bu arada Portekizlilerin de Türkler' in baş düşmanı sayılan imparator Kari V'in çevresinde toplanmasına yol açtı (1535). Kanuni’nin İran seferiyle uğraşmasından yararlanan Kari V germen, İspanyol, İtalyan, belçika, papalık, malta ve portekiz filolarından oluşan 500 gemilik bir donanmayla aynı yıl Barbaros’a karşı harekete geçerek Tunus’u işgal etti. Tunus'u yitirdikten sonra Cezayir’e geçen Barbaros Hayrettin Paşa, Menorca adasına ve Portekiz kıyılarına yaptığı bir baskın sırasında (1536) Tunus'tan türk ve arap tutsaklarını taşıyan portekiz gemilerine elkoyduğu gibi, Mahön limanını zapt edip hâzinesini ele geçirdi ve kenti de yağmaladı. Buna karşılık Papalık, bu kez de Portekizli gemici Vasco da Gama Ümit burnundan dolaşarak Hindistan yolunu keşfettikten sonra Portekizlileri Mekke’yi yıkıma uğratarak müslümanlığı ortadan kaldırmak ve yerine hıristiyanlığı yaymak uğraşıyla görevlendirdi.

Böylece Hindistan'ın Gucerat kıyılarına yerleşen Portekizliler, Papalık'ça kendilerine verilen görevin ilk aşamasını yerine getirmiş oldular. Hıristiyanlığın, müslümanların temsilcisi olan Osmanlı imparatorluğu'nu arkadan çevirmeyi amaçladığını anlayan Kanuni Sultan Süleyman, şii Safeviler'in yönetimindeki İran’a kol atan Kari V İle Hindistan’da tutunmaya çalışan Portekiz krallığı’nın siyasetini yakından takibe başladı. Bu arada, İstanbul’a bir elçi gönderen Gucerat hükümdarı Bahadır Şah, portekiz saldırılarına karşı Kanuni’den İslam dünyasının halifesi olarak yardım istedi (1536). Öte yandan, Hindistan’da Okha, Bassein, Porbandar gibi çeşitli kıyı noktalarında tutunmuş olan Portekizliler, Bahadır Şahin oğlu Mahmut’u elde etmeyi başardılar. Portekizliler Gucerat'ın Diu (Goa) kalesini kuşatınca, Bahadır Şah güven altında bulundurmak istediği hâzinesini Mekke’ye gönderdi. Ancak, Bahadır Şah’ı bir hileyle öldürten Portekizliler, yerine kendi adamları olan oğlunu tahta çıkardılar (1537). Bunun üzerine Mekke'de korunan hâzineyi İstanbul'a getirten Kanuni, Mısır valisi Hadım Süleyman Paşa'yı da Portekizlileri hint ve arap denizlerinden kovmak üzere Hindistan seferiyle görevlendirdi.

Böylece Süleyman Paşa, 7 bini yeniçeri olmak üzere 20 bin asker ve 80 gemiden oluşan donanmasıyla Kızıldeniz' den Hint okyanusu'na açıldı (1538). Gu- cerat’ın Umman denizi'ne uzanan Kathiavar yarımadasına asker çıkaran Süleyman Paşa, Kuka ve Kat kalelerini fethetti. Ancak, Antonio da Sylveria adlı Portekizli bir komutanın savunduğu Diu (Goa) kalesini, asıl hedefi olmasına karşın ele geçirmeyince, kuşatmayı kaldırıp ordusu ve donanmasıyla birlikte çekildi. Öte yandan, Türkler'e karşı verilen Akdeniz savaşımında Portekiz krallığı, Andrea Doria’nın komutası altındaki 40 kalyonuyla Preveze deniz savaşı'na katıldı (1538). İran şahı
Tahmasp l'in Avusturya ve Portekiz'e elçiler göndererek, Avrupa ile Asya’yı aralarında paylaşma önerisiyle bir anlaşma yapmaya giriştiğini öğrenen Kanuni, Bu- din seferine çıkmadan önce Safeviler'in herhangi bir saldırı olasılığına karşı sadrazam Hadım Süleyman Paşa’yı 50 bin kişilik bir ihtiyat kuvvetinin başında Anadolu’yu korumakla görevlendirdi (1541). Avusturya seferinden dönen Kanuni, Aden limanının yerli Araplar'ın yardımıyla Portekizlilerin eline geçtiğini haber aldı.

Bunun üzerine Hint kaptanlığına atanan Piri Reis (1547), Aden limanını Portekizliler'den geri aldı (1548). Ancak, bu sularda etkinliklerini ara vermeden sürdüren Portekizliler, Maskat kalesiyle Hürmüz adasını ele geçirerek Basra körfezinin girişini oluşturan Hürmüz boğazına dıştan ve içten egemen oldular (1549). Türk gemilerine kapalı bu girişin açılıp kurtarılmasını ticaret ve askerlik açısından zorunlu gören Kanuni, Piri Reis’i bu önemli işi yerine getirmekle görevlendirdi (1552). Otuz parçalık bir donanmayla Süveyş limanından yola çıkan Piri Reis, Umman kıyısındaki Maskat kalesini ele geçirmeyi başardı. Daha sonra gittiği Hürmüz adasında kaleyi kuşatıp yıkıma uğratmasına karşın, bir söylentiye göre fethetmek üzere olduğu bu önemli kaleyi rüşvet karşılığında almaktan vazgeçerek Basra’ya yöneldi ve yolda yakalandığı fırtınadan çok zarar gören gemilerini limanda demirledi. 70 gemilik bir portekiz donanmasının Hürmüz boğazına yaklaşmakta olduğunu haber alınca da fırtınadan zarar görmüş gemilerinden sağlam olan 3 tanesiyle Süveyş’e hareket etti (1553). Mısır valisi Dukakinoğlu Mehmet Paşa’nın, olayı İstanbul’a bildirmesi üzerine ihanetle suçlanan Piri Reis, boynu vurularak idam edildi (1554).

Onun yerine atanan ve Basra limanında yatan 17 parçalık filo artığını Süveyş’e getirmekle görevlendirilen Murat Reis, Hürmüz boğazında karşılaştığı bir portekiz donanmasıyla savaşa giriştiyse de başa çıkamayacağını anladığı için verdiği kayıplarla yetinerek Basra'ya dönmek zorunda kalınca, azledildi. Onun ardından Hint kaptanlığına atanan Galatalı Şeydi Ali Reis, Basra’da gemilerin onarım ve donanımını tamamladıktan sonra yola çıkıp 25 gemilik bir portekiz filosunu yenilgiye uğratarak Hürmüz boğazını geçti. Maskat açıklarında da 34 gemiden oluşan bir portekiz donanmasının çemberini yarıp yoluna devam etti. Ancak, “tufanıfil" denen çok şiddetli bir fırtınaya yakalanarak doğu doğrultusunda sürüklenen filo, yelkenleri parçalanmış, direkleri kırılmış durumda Gucerat kıyılarına düştü. Toplarıyla ağırlıklarını oradaki portekiz garnizon komutanına teslim ettikten sonra adamlarıyla birlikte yurduna dönmekte serbest bırakıldı (1557). Selim II döneminde Hint okyanusu’ndaki sömürgecilik etkinliklerinin alanını daha da genişleten Portekizliler, Okyanusya adalarından Sumatra’ya göz diktiler. Buradaki Açin ya da Aca sultanlığının hükümdarı Alaettin Şah, müslümanlara rahat vermeyen Portekizliler’e karşı İslam dünyasının halifesi ve koruyucusu saydığı padişahtan yardım istedi. Bu uzak sefere çıkmakla görevlendirilen Mısır kaptanı Kurtoğlu Hayrettin Hızır Bey, 22 gemilik bir filoyla yola koyuldu (1568). Aden'i bir kez daha geri aldıktan sonra yolculuğunu tamamlayıp Sumatra’ya ulaştı (1569). Buradan Portekizlileri kovan Türkler, Sumatralılar'a top dökmeyi, askerliği ve savaşı öğrettiler Bunların büyük bölümü yerli müslüman kadınlarla evlenerek Sumatra’da kaldı. Selim H’nin sultan Alaettin’e göndermiş olduğu türk bayrağı kutsal bir emanet gibi korundu. Böylece Sumatra sultanlığının osmanlı korumasına girmesiyle, türk egemenliği Avrupa, Asya ve Afrika’dan sonra 4. anakara olarak Okyanusya'ya da uzanmış oldu. İstanbul'da imzalanan bir antlaşma gereğince Ceneviz, Venedik, İngiliz vb. gemilerine olduğu gibi türk limanlarına gelecek portekiz gemilerine de transız bayrağı çekme zorunluğu getirildi (1570).

Bu arada, sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hindistan yolunu Osmanlı devletinin Akdeniz donanmasına açarak Kanuni döneminden beri Portekizlilere karşı verilen büyük savaşımı kolaylaştıracak olan Süveyş kanalı projesini ortaya attı. Ancak, Kıbrıs seferinin başlaması (1570) bu tasarının rafa kaldırılmasına neden oldu. Murat III döneminde Fas sultanı Mulay Abdullah el-Galip’in ölümü üzerine (1574) yerine geçen oğlu Mulay Muhammet el-Mütevekkil, kendisine karşı ayaklanan büyük amcası Abdülmelik’i yenince, İstanbul’a kaçan Abdülmelik, padişaha sığındı. Bunun üzerine Abdülmelik’i Fas tahtına çıkarmakla görevlendirilen Tunus beylerbeyi Ramazan Paşa, Mulay Muhammet'in kuvvetlerini yenilgiye uğrattı (1576); tahtından edilen sultan da Portekiz kralı Sebastiao'dan yardım istedi. Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıktan yararlanmak için 80 bin kişilik bir ordu ve büyük bir donanmayla Afrika’ ya geçen kral Sebastiao, Ramazan Paşa komutasındaki türk-fas birleşik kuvvetleriyle Tanca'nın güneyindeki Vadisseyl ovasında karşılaştı (1578).

Büyük bir bozguna uğrayan Portekizliler, aralarında kralları Sebastiao ve Mulay Muhammet'in de bulunduğu 20 bin ölü bıraktıkları, 40 bin de tutsak verdikleri savaş alanından kaçıp kendilerini kıyıda bekleyen gemilerine atarak canlarını güçlükle kurtardılar. Bu savaşta ölen sultan Abdülmelik'in yerine geçen oğlu Ahmet el-Mansur, padişahın kendisine verdiği “Mağrib sultanlığı" unvanını benimseyerek türk egemenliğine girdi. Vadisseyl savaşı, Okyanusya kıyılarına kadar uzanarak büyük bir sömürgecilik siyaseti izleyen Portekiz krallığı için gerileme döneminin başlangıcı oldu. Kral Sebastiao XVI’nın ölümü üzerine Portekiz tahtında hak iddia eden türk düşmanı ispanya kralı Felipe ll'ye karşı Crato başpiskoposu dom Antönio’yu desteklemek için Osmanlı devleti Portekiz kıyılarına bir donanma göndermeyi gerekli gördüyse de Felipe ll’nin ordusu Portekiz'i ele geçirdi (1580). Böylece Portekiz'i kendi topraklarına katan ispanyollar, portekiz-os- manlı ilişkilerini de noktalamış oldular.

SAVUNMA VE SİLAHLI KUVVETLER


1949 yılından başlayarak NATO üyesi olan Portekiz, Atlas okyanusu kıyısında Akdeniz’in açılma noktasında çok önemli bir konumda olmakla birlikte, iktisadi güçsüzlüğü nedeniyle güçlükle ayakta tutabildiği silahlı kuvvetlerine (yaklaşık 62 000 kişi) gene de GSMH’sinin % 2,6'sını (1971'de % 7,3'tü) ayırmaktadır Ordu araç ve gereçlerinin yenilenmesi, büyük ölçüde ABD (Asor adalarından Terceira'daki Lajes üssü) ve Almanya'ya (Beja üssü) kiraladığı üsler karşılığında müttefikleri tarafından sağlanan yardıma bağlıdır.
Savunma yetkileri, silahlı kuvvetler başkomutanı olan Cumhurbaşkanı, Genelkurmay başkanı ve kurmay heyeti ara sında bölüşülmekte, Savunma bakanı genel savunma siyasetini yönlendirmek tedir Ülke toprakları, Madeira ve Asor adaları bölgeleri dahil olmak üzere. 6 bölgeye ayrılmıştır. Resmen 24 ay olan askerlik süresi, kara kuvvetleri için 16 aya indirilmiş, inancı gereği askerlik yap mayı reddetme hakkı tanınmıştır.
  • Kara kuvvetleri (33 100 kişi). Nato yedek harekât birliği olan 1 karma tugay. 1 komando alayı ve 1 özeI kuvvet alayın dan oluşmakta, geri kalan 12 piyade ve 2 keşif alayı ile topçu ve istihkâm bir Hderi sınırlı bir güç taşımaktadır Kara kuvvetlerinin elinde, ulusal tasanın Chaimite ulaştırma birliği dışında, modası geçmiş 100 tank ve 300 zırhlı araç. 6'sı çağdaş motorlu top kundağı olmak üzere 200 top ve birkaç da TOW tanksavar vardır.
  • Hava kuvvetleri (13 400 kişi), Kara kuvvetlerindeki Alouette ve Puma (50) dahil, her türlü hava taşıtına yardımcılık etmektedir. 50 Fiat G-91, denizdeki gemilere saldırmak için 20 Corsair A-7P hafif avcı uçağı, 80 nakliye ya da irtibat uçağı, 50 helikopter ve 1 paraşütçü alayıyla (2 500 kişi) donatılmıştır.
  • Deniz kuvvetleri (15 300 kişi), 3 denizaltı (Daphnö tipi), 20 firkateyn, 18 devriye botu ve 15 kadar da çıkarma gemisine sahiptir. Deniz kuvvetlerindeki 2 500 nişancı, Chaimitelerle donatılmıştır. Lizbon yakınındaki Alfeite Portekiz’in tek deniz üssüdür.
  • Cumhuriyetçi ulusal muhafız (Commando zırhlı taşıtlarıyla donatılmış 14 600 kişi), düzenin korunmasını sağlamaktadır. Güvenlik polisi 16 000, mali muhafız (gümrük muhafız) 7 500 kişiden oluşmaktadır.

EDEBİYAT


Ortaçağ’da Portekiz krallığı, Leön, Castilla ve Aragön krallıklarıyla birlikte, birçok kral ve senyör sarayının, manastırın, piskoposluk merkezinin ve üniversitenin kültür açısından yapılandırdığı iber yarımadasının siyasal bütünü içinde yer aldı. Birçok lehçe arasından iber yarımadasının büyük bölümünde istünlüğünü kabul ettiren castillş dili ve Portekiz kontluğunun önceleri bağlı olduğu Leön krallığı’nın batı eyaleti Galicia’da konuşulan gallego-portekizce yaygınlaştı. Müslümanları güneye çekilmek zorunda bırakan Galicia şövalyeleri dillerini de birlikte getirirken, keşişler de kültürün yaygınlaşmasını sağladılar. Cluny ve Cîteaux tarikatlarının bu konuda çok önemli rolleri olmuştur. Portekiz'in ilk kralı Afonso Henriques, 1153'e doğru ülkenin ilk manastır kültürünün merkezi olan Alcobaça manastırı'nı kurdu. Bu kültür ve kral saraylarında yaygın olan şiir portekiz edebiyatının ilk göstergeleridir. Alcobaça ve Santa Cruz de Coimbra manastırları, azizlerin yaşamının ve mucizelerin portekizceye çevrilmesine ön ayak oldular. Buna karşılık halk dilindeki laik kültür, ulusal edebiyatta büyük önem kazandı. Başlangıçta yerel özellik taşıyan ve saz şairleri tarafından ağızdan ağıza aktarılan bu kültürden “cancioneiro'larda derlenen bir lirik şiir ve kalıntılarına Crönicas Breves de Santa Cruz de Coimbra’da rastlanan epik bir şiir doğdu. Gallego-portekizce ile yazılmış şiirler arasında, erkeklerin söylediği ve provence dili etkisini yansıtan "aşk şarkısı” (Cantiga d'amor); kadınlarını söylediği, esinini halktan alan, yerli ve geleneksel "dostluk şarkısı" (cantiga d’amigo) ve yergili "alay ve karalama şarkısı" (cantiga de escârneo e matdizer) en dikkati çeken örneklerdir. Bu dönem şairleri arasında kral Dinisi anmak gerekir.

iber yarımadasında şövalye romanının başlangıcı XII. yy.’ın sonudur. Portekizce ilk özgün romanının XIV. yy. sonunda ortaya çıktığı görülür. Bu roman Vasco de Lobeira’ya mal edilen Amadis de Gaula'dır.

Soylu ailelere ait soykütüğü derlemeleri ve epik gelenek üzerine temellenen D. Afonso Henriques kroniği XIV. yy. ortasında portekiz edebiyatının kapsamlı bir yapısı olduğunu gösterir. Düzyazıyı özerkliğe kavuşturan ve hem yeteneği hem de modern tarih anlayışıyla ülkenin Ortaçağ’ daki en büyük düzyazıcısı olan Fernâo Lopes (1380'e doğr. - 1458’e doğr.), Portekiz'de vakanüvisliğin atasıdır Onu izleyen Gomes Eanes de Zurara (1410'a doğr. -1474) ve Rui de Pina ile içerik, yöntem ve tarihsel tutarlılık gibi ortak noktaları bulunmasına rağmen, Lopes, sanat ve açıklık bakımından onları aşar.

Öğretisel ye öğretici düzyazı kral Büyük Joâo I, Tatlı dilli Duarte ve Coimbra dükü Pedro gibi kültürlü saray adamları tarafından geliştirilmiştir. XVI. yy.'ın yarısına kadar hümanist etkinin kendini belli etmesine rağmen, ortaçağ kültürüne bağlı bazı biçimler ve temalar varlığını korudu. Ama Garda de Resende’nin Cancioneiro Geral'inde (1516), Petrarca'nın ve aşk anlayışının etkisi görüldü. “Duygusal roman" Menina e Moça'nın yazarı Bernardim Ribeiro (1482-1536'ya doğr), Sâ de Miranda tarafından İtalya'dan aktarılan bir tür olan eglogu geliştirdi, ama bunu geleneksel redondilha çerçevesinde halk öğelerini ustaca kullanarak yaptı.

Bununla birlikte şövalye romanları her zaman ilgi çekiyordu. Joâo de Barros’un (1496'ya doğr-1570) Crönica do imperador Clarimundo'su (1520), Francisco de Morais’in (1500’e doğr-1572) Palmeirim de İnglaterra’sı, Jorge Ferreira de Vasconcelos' un (1515'e doğr.-1585'e doğr.) Memorial das Proezas da Segunda Tâvola Redon- da'sı bunun örnekleridir.

Tiyatrp Gil Vicente (1465'e doğr. -1536’ya doğr.) ile köklü bir değişime uğradı, iki dil (Portekizce ve castilla dili) bilen ve portekiz tiyatrosunun yaratıcısı olarak kabul edilen Vicente güçlü lirizmiyle toplumun çeşitli kesitlerinden tipler çizdi.

Bu arada İtalyan Rönesansı'ndan esinlenen ve başlıca temsilcisi Antönio Ferreira (1528-1569) olan klasik tiyatro gelişti. Aynı doğrultuda oyunlar yazmasına rağmen Francisco Sâ de Miranda (1481-1558) sone ve eglogu geliştirerek geleneksel şiir ölçülerini kullanarak ve katkıda bulunduğu Candoneiro GeraTm yergici ve ahlakçı geleneğini devam ettirerek, özellikle şiir alanında önemli bir rol oynadı. Onun çevresinde, içlerinde en dikkate değeri, klasik kültürü ve aynı zamanda castilla ve latin dillerinin kullanılmasını savunan Antönio Ferreira olan “İtalyanca yanlısı" bir şairler okulu oluştu. XVI. yy.'ın en büyük şairi, epik şiiri Os Luciades'te, portekiz halkını yücelten ve bu gelenekçi, hümanist ve fetihçi yüzyılın bireşimini de gerçekleştiren Camöes’tir (1524 7-1580).

Vakanüvislik alanında da, deniz keşifleri sırasında edinilen deneyimlere dayalı metinler kaleme alındı. Nitekim Joâo de Bar- ros, Decadas da Asia'da Portekiz'in Asya’ daki fetihlerinin öyküsünü anlattı. Erasmus ve Luther'den etkilenen hümanist Damiâo de Göis ise görüşlerinin bağımsızlığıyla ilgili çeken yapıtlar bıraktı. Denizlerde yayılmanın sonucu Fernâo Mendes Pinto’nun (1514-1583) Peregrina çâo ve Histöria Trâgico-Maritima gibi yolculuk öyküleri ortaya çıktı.

XVII. yy.'da yaşanılan bunalım sonucu castilla siyaset ve kültürünün egemen olması, ulusal sanatı köstekledi. Ama bu arada, Francisco Rodrigues Lobo'nun (1850 -? 1627) şiirlerini, Vida de Frei Bartolomeu dos Mârtires’te İspanyol egemenliğine karşı sesini yükseltmekten çekinmeyen vakanüvis Frei Luıs de Sousa'nın (1555-1632) yapıtlarını ve tiyatrp şiir, felsefe alanında, Francisco Manuel de Melo’nun (1608-1666) çalışmalarını unutmamak gerekir. Aynı dönemde cizvit Antönio Vieira (1608-1697), mektup tarzıyla vaazlar biçiminde kaleme aldığı ustalıklı yapıtlarında, halkların ve insan haklarının güçlü bir savunucusu olarak ortaya çıktı (Sermöes, Cartas).

XVIII. yy.'da Aydınlanma çağı yazarlarının düşüncesi, Engizisyondan kaçarak yabancı ülkelere sığınan aydınların etkisiyle Portekiz’de yayıldı. Ülke üzerinde büyük etkileri olan bu “yabancılar" (estrangeirados) arasında, o sıralarda öğretimde egemen olan skolastik anlayışa karşı çıkan Luıs Antönio Vernei'yi (1713-1792), hekim Ribeiro Sanches’i (1699-1783) ve fikirleri Pombal markisinin reformlarına esin kaynağı olan şövalye Francisco Xavier de Oliveira'yı (1702-1783) saymak gerekir Böylece diri diri yakma cezaları durduruldu ve cizvitler Portekiz'den çıkarıldı (1759). Yeni okullar kuruldu ve üniversitede reform yapıldı. Genç yazarlar “Arcâdia Lusitana” edebiyat derneğini kurdular ve “barok sanat eğilimi”ne karşı klasik modellerin taklit edilme sini savundular Arcâdiacılar, tiyatroyu yenileştirmeye çalıştılar ve yeni bir şiir dili yarattılar. Bunların yapıtları arasında, Correia Garçâo’nun (1724-1772) bir Vergilius taklidi olan Cantata â O'cfo’sunu ve Antönio Diniş da Cruz e Silva’nın (1731-1799) güldürü destanı O Hissope'yi saymak gerekir.

Başlıca temsilcileri Josö de Santa Rita Durâo (1720’ye doğr-1784) ve Tomâs Antönio Gonzaga (1744-1810) olan Brezilya ile Minas devrimci yerli okuluysa özgürlük tutkusu ve özleminden oluşan portekiz şiir esinini yenilediler.

Yeniklasiklerin dışında, şairlerden Nicolau Tolentino'nun (1740-1811) ve Manuel Maria Barbosa Du Bocage'ın (1765-1805) yapıtları romantizmi haber verirken Josö Anastâcio da Cünha (1744-1787) ve bir edebiyat salonu olan Alorna markizi (1750 -1839), önromantizmin yayılmasına katkıda bulundular Francisco Manuel do Nascimento (1734-1819) ise, "Arcâdia”nın son temsilcisi oldu. Tiyatro alanında, Antönio Josö da Silva (1705-1739) töreleri işleyen komediler yazdı.

Portekiz'de romantik devrim, liberaller ve mutlakıyetçiler arasındaki mücadeleler sırasında gerçekleşti ve romantizmin yeni fikirlerini, yabancı ülkelerdeki siyasal mülteciler aktardı. Portekiz'de romantizmi, iki büyük yazar temsil eder: liberal görüşün savunucusu lirik şair, ruhsal çözümlemelere önem veren romancı ve portekiz tiyatrosunun yenileyicisi olan Almeida Garrett (1799 -1854) ile romancı, tarihçi, şair, gazeteci, liberal davanın savunucusu ve kuşağının düşünce ahlak bakımından en saygı duyulan kişisi olan A. Herculano (1810-1877). İlk romantik kuşağın çağdaşı olan şair Antönio Feliciano de Castilho (1800-1875), ustalığına rağmen, modası geçmiş bir biçimcilikten kurtulamamıştı.

Gerçekçiliğe geçişi de temsil eden ikinci romantik kuşağın temsilcileri, Camilo Castelo Branco (1825-1890) ve natüralizme yaklaşmış olan Jülio Dinis'ti (1839-1871). Bu arada Joâo de Deus Ramos'un (1830 -1896) şiirlerini de unutmamak gerekir.

Yeni toplumsal (Proudhon) ve felsefi (Hegel) öğretiler, yabancı ülkelerdeki siyasal olaylar (I. Entemasyonal'in kurulması, Paris komünü), Portekiz’de yankılar uyandırdı. Coimbra'da yetişmiş genç aydınların oluşturduğu "70 kuşağı", modası geçmiş romantizme ve üstatların otoritesine karşı çıktı. Portekiz'de gerçekçiliği yayan aydınlık düşünceli şair Antero de Ouental (1842 -1891), eski okulun temsilcisi Castilho’ya karşı bir edebiyat tartışmasına girişti ve yeni estetik öğretileri savundu (1865). Ouental’in Victor Flugo etkisinin görüldüğü Odes Modernas'ı, bir kışkırtma aracı ve toplumsal eylem niteliği taşır. Bu, Avrupa’ya bağlı yeni aydınlar zümresinin, taşra darkafalılığına karşı kazandığı bir zaferdi. Böylece şiir, bilgi düşmanlarına karşı bir mücadele silahı haline geliyordu.

“70 kuşağının" öteki yazarian da gerçekçi akım içinde yer aldı: yapıtlarında, yaşadığı dönemin toplumundaki töreleri eleştiren romancı Eça de Oueirös (1845-1900); pitoresk duygusu ve olağanüstü betimleme gücünün büyük bir romancı haline getirdiği tarihçi Joaquim Pedro de Oliveira Martins (1845-1894); Antero'nun izleyicisi olan, devrimci düşünceyle yeni şiir okulunu temsil eden ve kozmik bir lirizme yönelen yergici Gerra Junqueiro (1850-1923); sosyalist düşünürlerin etkisinde portekiz liberalizminin, törelerin, tiplerin ve ulusal çevrelerin karikatürünü çizen polemikçi ve üslupçu Josö Duarte Ramalho Origâo (1836 -1915); masallar ve krallığa karşı yergiler yazan Josö Valentim Fialho de Almeida (1857 -1911) ve yergilerinin şiddetiyle Junqueiro'ya yaklaşan, portekiz şiirini yenileştiren, simgeciliğin habercisi Duarte Gomes Leal (1848-1921).

Gerçekçilikten kaynaklanan parnascılık ise, Gonçalves Crespo (1848-1883) ve Antönio Feijö (1860-1917) gibi şairler tarafından temsil edildi. Ûte yandan şair Cesârio Verde (1855-1886), O Livro de Cesârio Verde ile yeni bir gerçekliğe uyarlanmış tamamen yeni bir anlatım yarattı.

Eugönio de Castro’nun (1869-1944) Oaristos adlı yapıtıyla edebiyata girmiş olan simgeciliğin en başarılı temsilcisi Clepsidra adlı yapıtıyla Camilo Pessanha (1867 -1926) ve özlem şairi Antönio Nobre’dir (1867-1903).

XX. yy.'ın başında, "saudosismo” (özlemcilik) akımı, Teixeira de Pascoaes’in (1877-1952) yapıtlarıyla en parlak dönemine ulaştı, Raül Brandâo (1867-1930) ise tiyatro ve denemede, varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak ortaya çıktı.

"Orpheu" ve "Preserıça” hareketlerinin renk kattığı modernizm, geçmişin anlatım biçimlerini bir yana bıraktı. Lizbon'da kurulan “Orpheu” grubu yaygın değerlere, işi skandallara vardıracak ölçüde karşı çıktı. Bu grubun fütürist mesajı, dönemi etkisi altına aldı ve Mârio de Sâ Carneiro (1890 -1916), Camilo Pessanha ve özellikle Fernando Pessoa'nın (1888-1935) tanınmasını sağladı. “Presença" (1927-1940) çevresinde toplanmış olan ikinci modernist gruptaysa Josö Rögio (1901-1959), Antönio Boto (1897-1959) ve hareketin eleştirel temelini hazırlayan Joâo Gaspar Simöes (doğm. 1903) gibi şairler sivrildi.

Antönio Patrıcio (1878-1930) ve Jülio Dantas (1876-1962) saudosismo ile simgeciliği birleştirerek çok farklı düzeylerde çağdaş tiyatronun örneklerini verdiler. Uzun süren natüralizm döneminden sonra ortaya çıkan çok çeşitli yetenekler, düzyazı alanında, üslubu hem bölgesel dillerden hem de klasiklerden esinlenen romancı Aquilino Ribeiro (1885-1963) ve özellikle Seara Nova dergisi çevresinde toplanmış aydınlar üzerinde çok büyük etkisi olan denemeci Antönio Sörgio (1883-1969) ile seslerini duyurdular. Ferreira de Castro (1898-1974), yenigerçekçi okulun öncülerinden biri olmasını sağlayan toplumsal temalarla, yeni bir perspektif açtı. Bunların ardından, şair ve öykücü Miguel Torga (doğm. 1907), irene Lisboa (1892-1958) ve hem duyarlığı hem de sonelerinde dile getirilmiş kadınsal erotizmle döneminde apayrı bir yeri olan Flor- bela Espanca (18941930) dikkati çekti.

Yenigerçekçilik, Soeiro Pereira Gomes (1909-1949), Carlos de Oliveira (1921-1980), Manuel da Fonseca (doğm. 1911), Fernando Gonçalves Namora, portekiz romanında bu türün ilk temsilcisi Alves Redol (1911 -1969) ve Urbano Tavares Rodrigues (doğm.1923), varoluşçuluğa ve metafiziğe yönelen Virgflio Ferreira (doğm. 1916) gibi yazarlara esin kaynağı oldu.

Şiirde, Josö Gomes Ferreira (doğm. 1900), Adolfo Casais Monteiro (1908-1970), Jorge de Sena (1919-1978), Sophia de Mello Breyner Andresen (doğm. 1919), Eugönio de Andrade (doğm. 1923), en fazla dikkati çekenlerdi. Mârio Cesariny de Vasconcelos (doğm. 1923), Antönio Ramos Rosa (doğm. 1924) ve Antönio Maria Lisboa (1928-1953) [Ossöptico, 1952] gerçeküstücü akımın temsilcileri oldular.

Bu akımdan sonra, başlıca temsilcileri Fernanda Botelho (doğm. 1926) ve Alber- to Lacerda (doğm. 1928) olan “Tâvola Redonda" (1950-1954) grubunun ön ayak olduğu Ortaçağ türü “cancıoneiro”ların kaynaklarına ve geleneksel lirizme dönüş hareketi ortaya çıktı. Bu yenilik, “ruhsal irdeleme"ye önem veren Reinaldo Ferreira (1922-1959) ve Cristovam de Pavia (1933 -1968) ile sürdü ve bu arada, yeni şiir, Antonio Gedeâo (doğm. 1906), Flerberto Helder (doğm. 1930), hem gerçeküstücü hem de deneyci olan Alexandre O’Neill (doğm.1924) ile “deneysel’ ’liğe yöneldi. Burada, Natâlia Correia (doğm. 1923) ve David Mourâo-Ferreira’nın (doğm. 1927) adlarını da anmak gerekir. 1968'den başlayarak öncü gruplar çoğaldı ve şiirsel söylemi kendi üstdili haline getiren Nuno Judice’nin (doğm. 1949), Joâo Miguel Fernandes Jorge’un (doğm. 1944) ve özellikle, nazımda yenilikler arayan Nuno Guimarâes'in (1942 -1973) tanınmasını sağladı.

"Yeni romah'ın etkisiyle anlatıda yeni kurguların ve yapıların uygulamasına geçildi. Bu teknikleri en başarılı biçimde kullananlardan biri de anlatım ve yazım tekniğiyle romanın tür olarak çerçevesini kıran romancı Almeida Faria'dır (doğm. 1943). Bessa-luis'nin (doğm. 1922) ırmak romanları, Augusto Abelaira (doğm. 1926) ve Josö Cardoso Pires'in (doğm. 1925) yeniger-çekçi çabalarına rağmen Oueirös'un bıraktığı mirasa her zaman bağlı kalmış olan bu türün geleneklerini sarsmıştı. Deneyci şair Herberto Helder, roman ve öykü yazımının değişmesine önemli katkılarda bulunan düzyazı metinleri kaleme aldı. Bütün bu etkiler, 1968'den sonra bir öncü kuşağın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Temel özelliği yakın geçmişle bile bağlarını koparmak olan bu kuşağın başlıca temsilcisi Maria Velho da Costa'dır (doğm. 1938).

Tiyatro alanında, Luis Francisco Rebelo (doğm. 1924), Condenadosâ Vida'da toplumsal ve varoluşsal irdelemeye girişti, Ber- nardo Santareno (doğm. 1924) halk temalarını işledi. Ftomeu Correia (doğm. 1917), yenigerçekçi bir eğilim gösterdi ve Luıs de Sttau Monteiro (doğm. 1926), Brecht'in etkisi altında kaldı. Eleştirel araştırma alanındaysa, Josö Leite de Vasconcelos (1858-1941), Jaime Cortesâo (1884-1960) ve Antönio Josö Saraiva (doğm. 1917) çalışmalarıyla Portekiz kültürünün, bu alanda da ürünler vermeye yatkın olduğunu kanıtladılar.

Karşıt, ama birbirini tamamlayan nedenlerden (ruhbilimleştiricilik ve toplumbilimleştiricilik) dolayı, gecikmiş bir temsilcisi Joâo Gaspar Simöes (doğm. 1903) olan "presencista" kuşağından ve ayrıca Oscar Lopes'in (doğm. 1917) temsil ettiği yeniger- çekçiliMen kaynaklanan eleştiri anlayışlarının içinde bulunduğu çıkmazlar, metin çözümlemesine dilbilimi ve göstergebilimi uygulamaya çalışan yapısalcı akım dolayısıyla, yorum yöntemlerinin eleştirme konusu olmasına yol açtı. "Nova critica"nın öncüsü Eduardo Prado Coelho (doğm. 1944), yazıyı, barthesçı ve laoancı görüş açısından ele aldı. Gerçekçilik sorunu, Mârio Sacramento (1920-1969) ve sürgündeki eleştirmenlerin benimsediği önemli bir akımın temsilcisi olan Edouardo Lourenço (doğm. 1923) ile yeniden ortaya çıktı. Ülke içinde, Nelson de Matos (doğm. 1945), Manuel Gusmâo (doğm. 1945) ve anglo-sakson "new criticism"inin temsilcisi Jose Palla e Carmo (doğm. 1923) ile, çeşitli ideolojik ve kuramsal yanları bulunan yeni ve eleştirel bir söylem, yankılar uyandırdı. "Hümanist varoluşçu" akım da Vergflio Ferreira (doğm. 1916) tarafından temsil edildi. Yeni eleştiri yöntembilimsel bir yenilenmeye yol açarak üniversitede tutunmaya başlamıştır (Jacinto do Prado Coelho [doğm. 1920], Maria de Lourdes Belchior [doğm. 1923]), fakat en zengin eleştiri örneklerini, şiir alanında, özellikle de Vitorino Nemösio (1901-1978), D. MourâaFerreira, A. Ramos Rosa (doğm. 1924), F. Guimarâes (doğm. 1928) ve Gastâo Cruz'un (doğm. 1941) yapıtlarında aramak gerekir.

GÜZEL SANATLAR


mimarlık


Roma döneminin en önemli kalıntıları Evora ve Conımbriga’dadır. Vizigot etkisine tanıklık eden S. Pedro de Balsemâo, Braga yakınında bulunan ve bizans üslubunda yapılmış olan S. Frutuoso (VII. yy.’ın ikinci yarısı) ve mustarip etkisindeki Loura sa kiliseleri, iber yarımadasındaki erken ortaçağ kültürünün ürünleridir.

Saf çizgileri ve fransız etkisindeki süslemeleriyle dikkati çeken roman anıtları arasında en ilginci, Coimbra'daki Sö Velha'dır. Yakın İspanyol eyaletlerindeki örneklere benzeyen çok sayıda küçük kilise vardır Tomar şövalyelerinin tapınağı, Avrupa'nın en iyi korunmuş rotondasıdır ve ayrı bir önem taşır.
Portekiz’in ilk gotik yapısı, Alcobaça'daki Citeaux rahipleri manastırıdır iki yüzyıl sonra yapılan Batalha manastırı da bir başka başyapıttır Büyük deniz keşiflerinin gerçekleştirildiği XV. yy.’ın sonuna doğru Portekiz' de manuel üslubu serpilip gelişti; çok büyük bir özgünlüğe ve bezeme zenginliğine ulaşan bu sanatın başyapıtları arasında, Tamar ve Batalha'ya yapılan eklemelerin yanı sıra, Jerönimos manastırı’nı ve Lizbon yakınındaki Belem kulesi’ni saymalıdır.

İtalyan etkisindeki Rönesans’tan ve Karşı Reform’un klasik sanatından sonra, barok sanat ortaya çıktı. Bu sanat, İtalyan ve uluslararası kaynaklardan sıyrılarak, çok anlatımcı ve katıksız portekiz beğenisini yansıtan bir anlayışa doğru gelişti. Bu dönemde, çok sayıda kemer ve ters eğrilikli kemer, uçları çin tarzında kıvrık alınlıklar yapıldı (Mafra manastırı; eski Lizbon cephaneliği). Lizbon’un yerle bir olmasına ve ma dem bir şehircilik planına göre yeniden kurulmasına yol açan depremin yaşandığı 1755 yılı önemli bir tarihtir. XIX. yy.’da Portekiz’de yeniklasikçiliği özellikle yabancı sanatçılar uyguladı. XX. yy.’ın başlarındaysa mimar Raul Lino, hem ulusalcı hem de ma dernist eğilimleri Lizbon’da temsil etti. Daha sonraları (60’lı yıllardan başlayarak), Alvaro Siza, portekiz mimarlığının başlıca kişilerinden biri olarak kendini kabul ettirdi.

heykelcilik


Vizigot ya da mustarip heykelciliğinden pek az örnek kalmıştır. Roman heykelcilik ürünlerinin çoğu, süslemeci ve geometriktir; birkaç ikonografi ürür)ü, katılığı ve sağlamlığıyla dikkati çeker. Evora taçkapısının yapıldığı gotik dönemde, portekiz heykelciliği, özellikle mezar sanatında başarılı oldu (XIV. yy.’ın son çeyreğinde kral Pedro l’in ve ines de Castro’nun Alcobaça’daki mezarları).

Manuel döneminden sonra, fransız Chanteröne, İtalyan Rönesansfnın inceliklerini taşıyan bir sanatı Coimbra’da yaygınlaştırdı. Jean de Rouen gibi başka Fran- sızlar da Portekiz’de çalıştılar. Barok çağda (XVII. ve XVIII. yy.’lar) dinsel temele dayanan gerçek heykelcilikle (Alcobaça’da boyalı pişmiş toprak heykeller grubu olan aziz Bernard'ın ölümü) en önemli örnekleri Portekiz’de bulunan yaldızlı ve çokrenkli ahşap sunakarkalıklarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Aynı dönemin ve özellikle XVIII. yy.’ın yapıtlan arasında saray ve bahçeleri (Queluz şatosu) süslemek amacıyla yapılan ve hem İtalyan, hem de fransız et" kişinde kalmış olan taş heykelciliğini, mezar heykellerini ve J. Machado de Castro’nun pişmiş topraktan heykelciklerini saymak gerekir. 1872’deyse, Antönio Soares dos Reis (1847-1889), Roma’da klasik-romantik üsluptaki ünlü Sürgün heykelini yapmıştır. Klasikçiliğin dingin anlayışının egemen olduğu uzun bir dönemden (Francisco Franco [1885-1955], Salvador Barata Feyo [doğm. 1902]) sonra, XX. yy.’da modern biçimler, ya kesinlik (Antönio Duarte, doğm. 1912) ve şemacılıkla (Jorge Vieira, doğm. 1922) ya da barok bir anlatımcılıkla (J. Charters de Almeida, doğm. 1935) kendini kabul ettirdi.

resim


Resim sanatı, SSo Vıcente çokkanatlısı'nı (Lizbon müzesi) yapan N. Gonçalves ile XV. yy.’da başladı. Bu dâhi ressamdan sonra, portekiz resminde ilkin, ülkeye gelmiş olan flaman ustaların etkisi, ardından, gerçek okulların kurulması ağır bastı. Lizbon ve Viseu okulları bunlar arasında yer alır ve başlıca temsilcileri şunlardır: Francisco Henriques, Jorge Afonso (Tapmakta tanıtılma, Viseu müzesi), Grâo Vasco, Gregörio Lopes, C. de Figueiredo, Garcia Fernandes ve Cristövâo Lopes. Rönesans ile birlikte İtalyan etkisi dinsel resimde ağır bastı ama, zengin portekiz geleneği, portre sanatında devam etti (Cristövâo de Morais'in yaptığı genç kral Sebastiân’ın portresi, 1571 ’e doğr., Lizbon müzesi).

XVII. yy.’da İspanyol resminin büyük etkisi oldu (Domingos Vieira). XVIII. yy.'da, büyük yapı süslemeleri, çoğunlukla İtalya'ya sipariş ediliyordu. Roma’da yetişmiş Vieira Lusitano'dan sonra iki ünlü ressam, Vieira Portuense (1765-1805) ile D. A. de Sequeira, XIX. yy.’a geçiş dönemini temsil ettiler. Sanatsal etkinlik artık, Avrupa'daki büyük akımları ve özellikle fransız akımlarını yansıtıyordu. Ângelo Lupi (1826-1883), Josö Julio de Sousa Pinto (1856-1939) ve Columbano bu dönemin sanatçıları arasında sayılabilir.

Modernizm akımı, genç portekiz sanatçılarının 1905-1910 yıllarında Paris'te, Cözanne'ın yapıtlarını ve kübist araştırmaları keşfetmeleriyle başladı. Souza Cardoso, Eduardo Viana (1881-1967), Santa-Rita (Guilherme Augusto Cau da Costa [1889 -1918], — denir), Almada Negreiros, bu akımların büyük ölçüde etkisinde kaldılar ve daha sonra tütürizmin etkisi de buna eklendi (Almada Negreiros, Santa-Rita). iki dünya savaşı arasında, daha gerçekçi ve hatta gelenekçi bir anlayışın ortaya çıkması karşısında Mârio Eloy'un (1900-1951) anlatımcılığı ve daha sonra gerçeküstücülük (Antönio Pedro, 1909-1966) belirginleşti ve gerçeküstücü hareket 40’lı yıllarda iyice gelişti (Antönio Dacosta [doğm. 1914], Fernando de Azevedo [doğm. 1923], Marcelino Vespeira [doğm. 1925] vb.). Savaş sonrası, soyut resmin ağır bastığı dönemdir. Önce geometrik soyutlama (Fernando Lanhas [doğm. 1923], Nadir Afonso [doğm. 1920], daha sonra Artur Rosa [doğm. 1926]) ve onun ardından 50’li yıllarda lirik soyutlama (Antönio Charrua [doğm. 1925], Artur Bual [doğm. 1926], Menez [doğm. 1926] ve sonra Joâo Vieira [doğm. 1934] ve Antönio Sena [doğm. 1941]) yaygınlaştı. 60’lı yıllardaysa, çoğunlukla pop art'tan etkilenen (Paula Rego, doğm. 1935) yeni bir imge dünyası kuruldu (Joaquim Rodrigo [doğm. 1912] ve her ikisi de Paris’e yerleşmiş olan Lourdes Castro |doğm. 1930] ve Renö Bertholo [doğm. 1935]). 70'li yıllarda gelişen avangard sanatın ayırtedici özelliği, yeni iletişim araçlarının denenmiş olmasıdır (Helena de Almeida [doğm. 1934], Fernando Calhau [doğm. 1948], Alberto Carneiro [doğm. 1937], Ana Vieira [doğm. 1940]).

MÜZİK


Portekiz müziğinin ilk örneklerinde, Mağribliler’in ve Provencelılar’ın etkisi görülür. XII. yy.'da keşişlerin dualarına bir org eşlik ederdi. Odivelas ve Coimbra'daki Santa Cruz manastırlarının koroları ünlüydü. Guimarâes sarayı'nda, halk ve saz şairi Egas Moniz ve Gonçalo Hermingues'e büyük değer verilirdi. Saz şairi kral Dioni- sio, Coimbra Üniversitesi'nde bir müzik sınıfı açtırdı. Elimizde, pönola (telli çalgı eşlikli) halk şairlerinin, boca (üflemeli çalgı eşlikli) halk şairlerinin, atambor (vurmalı çalgı eşlikli) halk şairlerinin -notalan- mamış- şarkılarını içeren elyazması derlemeler vardır. Halk şairi Martin Codax’ın (XIII. yy.) Yedi aşk şarkısı da günümüze ulaşmıştır. XV. yy.’da krallar, müzik sanatıyla ilgilendiler. Afonso V döneminde, eşlikli vokal müzik üslubu belirginleşti ve Portekizli ilk violista’\ar (vihuelacılar) ün kazandılar. XVI. yy.'daGil Vicente, dramlarında, çantalarında, komedilerinde, trajikomedilerinde müzik öğesine daha çok yer verdi, böylece opera türünü hazırlayanlar arasına girdi. Damiâo de Göis, uzun süre kaldığı Flandre’dan, 3-4 sesli korolar için, eşlikli ya da eşliksiz şarkı ya da motet seslendirme modasını getirdi. XVII. yy.’da, Evora ve Vila Viçosa okullarının açılmasıyla, Manuel Mendes, Evora'da çoksesli müziğin en büyük savunucusu oldu ve öğrencileri (R Duarte Lobo, Manuel Cardoso, Filipe de Magalhâes), Mendes’ in yolundan yürüdüler. Bu polifonicilerin sonuncusu olan Diogo Dias Melgaz (ya da Melgaço), modern tonal sisteme geçişi sağlayan bir teknik geliştirdi. Farklı bir tekniği savunan Vila Viçosa okulunun en ünlü temsilcileri arasında kral Joâo IV ve Joâo Lourenço Rebelo da vardı. Ünlü Pedro de Cristo, Heliodoro de Paiva ve Francisco de Santa Maria ise Coimbra okuluna bağlıydılar. XVII. yy.'da, birçok yeni metot ve inceleme yazıldı: Pedro Thalösio'nun Arte de canto cbâo'su (Temel şan sanatı) [1618], Manuel RodriguesCo- elho'nun Flores de musica (Müzik çiçekleri) [1620], Antönio Fernandes’in Arte de musica (Müzik sanatı) [1626], Frei Agostinho da Cruz'un Lyra de arco ou Arte de tanger rabeca (Rebec çalma sanatı) [1639].

İtalyan operası, Portekiz’e 1708’e doğru girdi. Joâo V, İtalya ve Portekiz arasındaki sanat mübadelesini kolaylaştırdı: Antönio Teixeira ve Francisco Antönio de Almeida İtalya’ya giderken, Napolili klavsenoi Domenico Scarlatti, Lizbon'a geldi.

Scarlatti, 700'ü aşkın toccata besteleyen Carlos de Seixas (1704-1742) üzerinde derin etki bıraktı. Başka bir Napolili müzikçi, David Peres, S. Carlos'taki krallık tiyatrosunun açılışını (1793) unutulmaz kılan opera temsilleri sırasında en üst noktaya ulaşan İtalyan etkisini güçlendirdi. Kral Joâo V ve Jose tarafından İtalya'ya gönderilen Joâo de Sousa Carvalho, Peres’in yerini aldı ve birçok öğrenci yetiştirdi: Antönio Leal Moreira, Joâo Domingos Bontempo ve İtalyan üslubunu benimsemiş bu bestecilerin en büyüğü olan Marcos Portugal. XIX. yy.’da, Napolöon istilası ve iç savaşlar, portekiz sanatının gelişmesini bir süre duraklattı. Joâo Domingos Bontempo, Lusitania romantizminin en iyi temsilcisidir. XIX. yy.'ın sonlarında ve XX. yy.’da, besteciler, ulusal bir müzik yaratmak amacıyla folklora yöneldiler: Senana (1899) adlı operasıyla buna örnek veren Alfredo Keil’i, yeniklasik anlayışta yapıt veren Clâudio Carneiro (1895-1963) ve Fernando Lopes Graça (doğm. 1906) izlediler Ama portekizli müzikçiler arasında, öbür ülkelerde de olduğu gibi, son 50-60 yılda, çok çeşitli eğilimler ortaya çıktı: uzun zaman, Jose Viana da Motta (1868-1948) gibi Liszt'in öğrencisi bir bestecide bile egemen olan fransız etkisi, Francisco de Lacerda (1869-1934), Luı's de Freitas Branco (1890-1955), İvo Cruz (doğm. 1901) ve Armando Josö Fernandes’in (doğm. 1906) yapıtlarında kendini hissettirdi. Filipe Pires'te (doğm. 1934) Hindemith etkisi, Fernando Correia de Oliveira (doğm. 1921) gibi onikitoncularda da Schönberg etkisi görülür. Öncü portekiz müziğini, tüm etkilerden uzak durmaya çalışanlarla, yeni perspektifler arayarak deneysel yapıtlar veren besteciler temsil etmektedir: Alvaro Leon Cassuto (doğm. 1938), Jorge Peixinho (doğm. 1940), Emanuel Nunes (doğm. 1941).

PORTEKİZCE


1. Özellikle Portekiz ve Brezilya'da konuşulan roman dili.
2. Hint portekizcesi, Goa, Sri Lanka, Diu ve Makao’da konuşulan portekizce.

—ANSİKL. iber yarımadasındaki tüm diller gibi, portekizcenin de tarihi hıristiyanların Mağribliler karşısındaki zaferine bağlıdır. Portekizcenin dilsel ve coğrafi kökeni Kuzey-batı ispanya'dır. Bu dil öbeğinin, iki ayrı ülkede iki ayrı dil biçimine bürünmesi biçiminde ortaya çıkan bölünmenin nedeni tarihsel koşullardır. Sınırların hep doğu-batı doğrultusunda belirlendiği hıristiyan fetihleri galicia diliyle portekizcenin bulunduğu dilsel bölgede lehçe ayrımının başlıca nedenidir. Genellikle üç öbek ayırt edilir: Kuzey’de galicia dili ve Entre-Douro-e-Minho ile Trâs-os-Montes ağızları; iç kesimlerde Beira ağızları; Güney’de Estremadura, Alentejo ve Algar ve ağızları. Bunların dışında, ispanya -Portekiz sınırı boyunca kimi bölgelerde karma ağızlar vardır ve bunları belirli bir lehçe altöbeğine sokmak zordur.

Sesçil özellikler.


Ünlü dizgesi özellikle yeğinlik vurgusunun yeriyle belirlenir. Aynı sesbirim vurguyla belli bir sesçil gerçekleşmede (açık, güçlü türden) vurgusuzken de başka bir sesçil gerçekleşme içindedir (daha kapalı, zayıf türden). Örneğin dörme (dorme okunur) dormfr (dourmir okunur) ile; fâlo ("konuşuyorum", fâlou okunur) falâr (felar okunur) ile karşıtlaşır. Bunun dışında, önemli ölçüde genizsil ünlü içeren bir dizi vardır (-an, -en, -on gibi), ayrıca genizsil i (portekizce fim) ve genizsil u (portekizce um) da bulunur. Castilla dilinden farklı olarak portekizce açık ya da kapalı ünlü tınılarına dayalı işlevsel bir ses ayrımı içerir: örneğin avö (kapalı o), "büyükbaba” ile avö (çok açık o), “büyükanne” karşıtlaşır vb. Portekizcenin ünsüz dizgesi de çok zengin ve fransızcanınkine çok yakındır (castilla dilinde bulunmayan ch, j, z, v gibi fransızcaya özgü seslerin varlığı). Tarihsel açıdan ünlü arasındaki l ve n’nin düşmesi çok önemli evrimlere yol açmıştır (la = castilla dilinde lana; CĞU = castilla dilinde clelo).

Biçimsel yapı ve sözdlzim.


Küçültme (sevgi) ve büyültme (aşağılayıcı) içekleri çok kullanılır (amigo'dan amig-alh-aç-o, casa'dan cas-inh-ot-a vb), iyelik öğesi genellikle tanımlıkla kullanılır (a sua pena). Kişi adılları ve bazı fiil biçimleri birleştiklerinde değişikliğe uğrar (nos + os=nolos; falar+o=falâ-lo). “Olmak" fiilinin iki biçimi vardır: ser (temel özellikler için) ve es- tar; bileşik zamanların yardımcı fiili ser' dir. Gelecek zaman ve koşul bileşik zamanları, tümleç adılı, eski castilla dilinde olduğu gibi, içerirler (dir-İho-emos = dir [dizer]+lhe+o+emos, “ona buna söyleyeceğiz"). Bildirme kipinin hikâye bileşik zamanı latincenin aynıdır. Mastarın çok kullanılan kipli çekimi vardır (dizerem = “söylemek, onlar”, “söylemeleri”; sem osabermos = “bilmeden, biz”, “biz bilmeden").

Sözlük.


Dilin tümüne egemen olan latincenin dışında, portekizcede çok sayıda arapça (alferes, “bayraktar"; alcachöf- ra, “enginar", nora, "su dolabı”), germence (orgulho, “gurur"; albergar, "konaklamak”; roubar, “aşırmak”), İtalyanca (em- baixada, "büyükelçilik"; pilöto. “pilot”), fransızca (pajem, “uşak”, detaihar, “ayrın- tılamak"), amerikanca (tapioca; tocaio, “adaş") sözcüklerle Asya’daki kuruluşlardan aktarma terimler çaruto, “sigar" (Hindistan), yadatekue, "yelpaze" (Japonya).

Yazım.


Yazım konusunda bir sorun bulunmaktadır. Yazılışları bütünlüğe kavuşturmak için Portekiz ile Brezilya arasında birçok anlaşma imzalanmış (ikili ünlüler, çift ünsüzler, vb.) ve yazım kılavuzları yayımlamak zorunda kalınmıştır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM