Hz. Ömer
Ömer, Hulefa-i Raşidinden ikincisi olup filizlenen İslam toplumunu 632'den 661e kadar yönetmiştir. Selefi olan Ebubekir'in (570-634) iki yıl süren kısa halifeliğine karşın, Ömer 10 yıl halifelik yapmıştır. İslam'ın en geniş ve hızlı yayılışı Ömer idaresinde gerçekleşir. Halifeliği döne¬minde İslam orduları Suriye, Kudüs, Mısır, Libya, Irak ve kimi Pers bölgelerini fethetmiştir.
Ömer yaklaşık olarak 581'de Mekke'de Kureyş kabilesinden Adi boyuna mensup bir ailede doğar. Orta sınıf bir aileye sahip olmakla birlikte okuma yazma bilir ve şampiyon bir güreşçi olarak fiziki gücüyle ünlüdür. İslam'ı seçmeden önce öfkeli bir mizaca sahip oluşu ve alkole olan eğilimiyle bilinir. O dönemde İslam'ı sapıklık kabul eder, hatta Hz. Muhammed'i öldürmeye niyetlenir. Ancak Hz. Muhammed'in evine giderken kız kardeşinin Müslüman olduğu haberini duyunca yolda durur. Başlangıçta haberler nedeniyle öfkelenir ancak kız kardeşinin sakladığı Kuran ayetlerini okuduktan sonra dilinin güzelliği nedeniyle o an dinini değiştirir ve Hz. Muhammed'i öldürmek yerine İslam'ı kabul etmeye karar verir. Sonuç olarak ani ihtidası nedeniyle, kimi zamanlar İslam'ın "Aziz Paul'ü" olarak atıfta bulunulur. İslam'ı seçmesinden önceki yaşamına ilişkin çok az şey bilinmektedir. Ancak Mekke'nin büyük bölümü gibi bir tüccardır; olasılıkla arpa ve diğer tahılların ticaretini yapar; bir-çok çağdaşının aksine okuyup yazabilir ve aslında şiirsel hitabet bece¬risine sahiptir. Dört ya da beş eşi olmuş ve toplamda dokuz hanımla evlenip üçünden boşanmıştır. Dokuz oğlu ve dört kızı vardır.
Ömer, İslam'ı seçen ilk kişi olmamasına karşın Medine'ye ilk hicrette yer alır (bkz. Hz. Muhammed) ve Hz. Muhammed'in önemli bir Sahabesi olur. Kureyş'e karşı Müslümanlar'ın yaptığı tüm savaşlara katılmıştır. Açık teninde biraz kızıllık olduğu söylenir. Geniş yapılı, uzun ve atik, becerikli bir savaşçı ve süvaridir. 632'de Hz. Muhammed'in vefatında genel olarak halifenin muhacirden olması gerektiği kabul edilir; muhacirler İslam'ı ilk kabul edenler ve Peygamberle birlikte Mekke'den Medine'ye hicret eden Miislümanlar'dır. Muhacirler arasında Ebubekir ve Ömer en olası adaylar olarak kabul edilir. Çünkü her ikisi de Peygamberin kayınpederidirler, her ikisi de onun yakın dost ve sırdaşı olup müminlerin çoğunluğu tarafından büyük saygı duyulan kişilerdir. O zaman 62 yaşında olan Ebubekir, Ömer'den 11 yaş daha büyüktür ve Hz. Peygamber rahatsızlandığında namaz kıldırmak için imam olmuştur. Bu nedenle öne çıkar. Denildiğine göre; Ebubekir'in halife seçilmesi üzerine onu ilk tebrik edip ona biat eden Ömer olmuştur. Onun baş ve sadık danışmanı olup hiçbir kıskançlık ya da küskünlük göstermeyerek biatına sadık kalmıştır. Halifenin idaresi altında kadıdır ve daima onun gözü kulağı olmuştur. Ebubekir 634'de ölünce önde gelen iki kişi Ömer ve Hâlid bin Velid'dir (bkz. Ebubekir). Ebubekir Ömer'i halefi olarak tayin etmiş ve ashab, halife tayinini kabul etmeye mecbur olmadıkları halde ilk halifenin hilafeti döneminde sergilediği liderlik nitelikleri Ebubekir'in tavsiyesine bakılmaksızın Ömer'in onun doğal halefi olduğunu göstermiştir. Daha önemli olan husus o ana kadar yalnızca iki yıllık deneyime sahip olduğu göz önüne alındığında halifelik kurumu için karar sağlanmasıdır. Hâlid bin Velid yabancı topraklara yönelik devam eden akınlarda başaktördür. Ömer'e ayrıca emirul müminin (müminlerin emiri) unvanı verilir. Daha sonra duruma göre "halife" ya da "Emir" unvanları kullanılmıştır.
Ömer'in halife olarak ilk eylemi, selefinin (Ebubekir) Ridde Savaşlarındaki eski isyancılara yönelik politikası olmuştur. Arap Müslümanların "iki sınıfı'nm hiyerarşisi -isyancıların baskınlarına katılma ve dolayısıyla ganimetlerden pay almalarına izin verilmemiştir terk edilmiş ve aslında eski isyancılar fiili askerlikle akınlarda yer al¬maya teşvik edilmişlerdir. O an için bu önemli bir adımdır çünkü Müslüman olmak demek Arap olmakla eş anlamlı hale gelir: hiçbiri bunun dışında bırakılmamıştır. Bu ayrıca daha büyük bir Arap birliğinin ve gönüllü bir savaşçı gücünün bulunduğu anlamına gelir. Eski ticaret statüsüne bir dönüşün gerçekdışı kabul edildiği, öte yandan Sasani (Pers) İmparatorluğuna yönelik akınlardan elde edilen zenginliğin özellikle daha verimli olduğu kanıtlanmıştır. Bununla birlikte uzunca bir süredir akınlara ses çıkarmamışlar ancak 634'deki Köprü Savaşında filleri üzerinde oturan Pers ordusu aşırı güven sahibi Arap güçlerini yenilgiye uğratmışlardır. Aynı zamanda Bizanslılar yeni Arap düşmanlara karşı kendi güçlerini harekete geçirmeye başlamışlardır. Bizanslılar ve Sasaniler iki büyük dünya imparatorluğu olup bu dönemde yaşanan olaylar Araplar açısından daha çok rahatsız edicidir.
Ancak Ömer'in becerileri, Arabistan'ın kabileler arası ticaret bağlarına ilişkin bilgilerinde yatar. Buna kabilesi Kureyş'in prestiji bir faktör olarak eklendiğinde, söz konusu durum halifenin daha geniş bir ordu toplamasına izin verir. Daha önce Sasani cephesindeki orduyu yönetmesi için komutan olarak Saad bin Ebi Vakkas'ı tayin eder. Saad, çoğunluğu Yemenden 2000 kişiyle Medine'den yola çıkar ancak daha yoldayken bu sayı en azından 7000 askeri bulur. Sonradan gerçekleşen savaşlar esnasında fillere olan korkularının üstesinden gelip düşmanlarını püskürtmede kimi yeni taktikler öğrenirler. Bu da 637'deki Kadisiye Savaşında Sasaniler'in yenilmesine yol açar. Bu dönemde Saad bin Ebi Vakkas'ın yaklaşık 10.000 askeri Persler'in ise 6 kat daha fazla askeri bulunmaktadır. Dicle Nehrinin Irak'ın batısındaki tüm bölgesi Müslümanların eline geçer. Pers orduları Araplar'ın yaşamları boyunca hiç görmedikleri hazineleri geride bırakarak nehrin karşısına kaçışırlar. Eğer bundan önce yabancı topraklara yönelik akınlara gereksinim olduğu konusunda bir kuşku vardıysa bile, bu artık kaybolmuştur. Çok geçmeden Persler'in başkenti Ctesiphon Arapların eline geçer.
Bizans tarafındaysa Araplar, 634'de Ebubekir'in kumandasındaki Ecdeyn zaferi sonrasında Filistin'deki hâkimiyetlerini elde tutmaya devam ederler. Hâlid bin Velid bu zaferde görev almıştır ancak birçok kişi onun acımasız yöntemlerini eleştirir onun ününü kıskananlar ve onu sevenlerden bahsetmeye bile gerek yok. Bu da Ömer'in Hâlid'i kendine ganimetten çok fazla pay ayırmakla suçlamasına yol açar. Ömer Hâlid'i görevden azleder ve Bizans cephesinin komutasını Ebu Ubeyde bin Cerraha verir. Bundan sonra Hâlid bin Velid'in kanunların koordine edilmesi gibi alt bir görev aldığı görülür. Bu olay bir halifenin ne denli bir güce sahip olduğunun bir örneğidir. Öte yandan Ebu Ubeyde 637'de Yermuk Savaşında Bizans ordusunu büyük bir bozguna uğratır. Bu zafer Suriye'nin fethine, oradan da 640'da Mısır'ın düşmesine kadar gider. Su¬riye nüfusunun büyük bir bölümü Arap kökenlidir ve Hıristiyan olsalar da Müslüman savaşçıları o zaman varolan farklı Hıristiyan mezheplerinden biri gibi algılarlar. Bir bütün olarak Suriyeliler yeni istilacılara düşman olmamışlardır ve çoğu durumda Bizanslılardan gördüklerine oranla dostları Arapların idaresi altında daha iyi bir muamele umarak onları hoş karşılamışlardır. Müslümanlar'ın Ömer idaresi altındaki başarıları dikkat çekicidir. 10 yıllık süre içinde Arabistan'ın çok az bilinen insanları, dünyanın en büyük iki gücünden biri olan Persler'i yok etmiş ve diğerini yani Bizans'ı en zengin kimi bölgelerden çıkarmışlardır. Yabancı topraklar üzerindeki bu savaşlar Ebubekir tarafından dini seferler ya da dünyanın fethi yanında finansal olarak ayakta kalmanın zorunlu bir aracı olarak kabul edilmiştir. Aslında Ebubekir bu gereksinimi kabul etse de olayları daima kontrol edebildiği kuşkuludur. Bu savaşlar Ömer'in halifeliğini inanılmaz bir hızda güçlendirdikçe, komutanların rolü halifeden fazla değilse bile onun kadar başarıyla alakalıdır. Eski bir tüccar olan Ömer, Medine'deki karargâhın ganimetlerle biriken zenginlik miktarına hayret etmektedir. Yönetimin çerçevesini, daima büyüyen imparatorluk üzerine kursa da idaresinin büyük bir bölümü zorunlu olarak yerel düzeydedir ve asıl yerleşik halk olan Araplara denetçilik görevi düşer. Ömer ise İslam şeriatına ilişkin oldukça fazla bilgiye sahiptir ancak -ondan önce Ebubekir gibi- daima adaletin kin güdenlerden çok fethedenlere dağıtılmasını temin eder.
Ömer 644'de onunla girdiği kişisel bir tartışmayla öfkelenen Persli bir köle tarafından öldürülür. Köle, halifeyi mescidde namaz kılarken 6 kez bıçaklar. Ömer iki gün sonra ölür ve Hz. Muhammed'le Ebubekir'in yanına gömülür. Ölmeden önce aralarından birini halife seçmeleri için 6 kişilik bir konsey tayin eder. Onlar da Osman İbn Affan'ı seçerler. Ömer şehid edilen ilk halifedir. Ondan sonraki iki halifenin yazgısı da aynı olur. Halifeliğin büyük bölümünde askeri fetihler belirgin olsa da, Sünni Müslümanlar için Ömer iyi bir yöneticinin nasıl olması gerektiği konusunda Hz. Muhammed'i model alan ve Allah'a güçlü bir imanı olan züht sahibi sade bir kişidir. Birçok sufı tarafından fazlasıyla "dünyevi" bulunduğu için daha az saygı görürken, Şii Müslümanlar Ömer'i Hz. Muhammed'in kuzeni ve damadı olan Ali Bin Ebu Talibe ait konumu ele geçirmekle suçlar.
Kaynak:İslamda 50 önemli isim