Arama

Muhammed Taha - Tek Mesaj #2

taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
29 Kasım 2012       Mesaj #2
taklım - avatarı
Ziyaretçi
Üstad; Mahmut Muhammed Taha, geleneksel İslam yorumlarını ters yüz eden, ama bunu yaparken tümüyle İslam’ın kendi kaynaklarına ve iç mantığına dayanarak yeni kapılar açmaya çalışan Mahmut Muhammet Taha adlı şeyhin amacı eşitlikçi ve insani bir İslam anlayışı geliştirmekti. Bunun için, dinin yeni okuma biçimlerine ihtiyaç olduğunu söylüyordu...

M. Muhammed Taha; 1909’da Sudan’ın Rufa kentinde doğdu. İngiliz sömürgesine karşı Sudan’ın bağımsızlığını desteklerken, aydınların ve geleneksel ulemanın sömürgecilere takındığı teslimiyetçi tutumu şiddetle eleştirdi. 1945’te Cumhuriyetçi Parti’yi (CP) kurdu. 1946’da hapse girdi. 1951’de Benim Yolum adlı kitabı yazdı. Hapiste geçirdiği değişimin ardından CP’yi Cumhuriyetçi Kardeşler (CK) adı altında bugün Mısır’da hala etkinliğini koruyan Müslüman Kardeşler benzeri bir kardeşlik cemaatine dönüştürdü. 1955’te Sudan’ın nasıl bir anayasası olması gerektiğine ilişkin önerilerini, Esas-ı Düstur üs Sudan (Sudan Anayasası’nın Esasları) isimli kitapta topladı. Burada bir başkan tarafından yönetilen federal, demokratik, sosyalist bir cumhuriyet çağrısı yaptı. Mevcut kanunlara karşı çıkarak bunların gerçek İslam’ın saptırılması olduğunu savundu. Bu kanunların uygulanması halinde toplumsal bölünmeler olacağını söyledi. Bu öngörüsü çok geçmeden gerçek oldu. Sudan’da çok kan dökülecek ve uzun yıllar devam edecek bir iç savaş çıktı...

Başka türlü bir İslam’a inanıyor, Hz Muhammed’in ve Kuran’ın, özünde sosyalizmi emrettiğini, o zamanlar şartlar uygun olmadığı için bunun ertelendiğini (nesh edildiğini) ifade ediyordu.
Bunun için başvurduğu kaynaklar Kuran ve Peygamber’in sözleriydi. Akılcılığa dayanıyordu ve “merkez Avrupa’nın” uzağındaki Afrika’da yer yer Derrida’yı çağrıştıran yapı-çözümcü yöntemler kullanıyordu. Özellikle, Kuran’ın Mekke’de ve Medine’de inen bölümlerini karşılaştırırken geliştirdiği önermeler, geleneğe pek uymadığı için şaşkınlık yaratıyordu.


Üstad, tek eşli evliliğin, kadın-erkek arasında eşitliğin, sömürünün kaldırılmasının, sosyalizmin ve tam demokrasinin İslam’ın gerçek mesajı olduğunu belirtir...

Bu inançla kurduğu harekete, ''Cumhuriyetçiler'' adını vermiş, toplumdaki çok sesliliğe inanmış, mesela Sudan’ın güneyinde ezilen Hıristiyan azınlığın hakları için inatla mücadele etmiş ve sömürgeci ve dinci hükümetlerle başı her zaman derde girmişti...

Komünar bir devlete ulaşmanın iki sacayağı olduğunu söyleyen Taha, bunları iyi toplum ve bireyin geçmişten gelen korkulardan sıyrılabilmesi için benimsenen bilimsel eğitim yöntemleri olarak sıralar. İyi toplum ise sosyalizm olarak bilinen iktisadi eşitlik ya da zenginliğin bölüşümü, siyasal eşitlik ve demokrasi ya da gündelik hayatı etkileyen siyasi kararlara ortak katılım üzerine kuruludur. İyi bir toplum aynı zamanda topluma faydalı oldukları sürece farklı yaşam tarzlarına ve tavırlarına hoşgörülü bir kamusal ortam yaratır (Taha 2008, 157). Taha sosyalizme yaklaşımını ise şu cümlelerle anlatır:

“Bize göre bilimsel sosyalizm birbirine bağlı iki temel ilke üzerine kuruludur: mineraller, tarım, hayvancılık ve sanayi gibi kaynaklardan bilim, teknoloji ve yönetim yoluyla sürekli artan bir üretim sağlamak; Kişisel gelirlerin, çocuklar, yaşlılar ve engelliler de dâhil olmak üzere her yurttaşa onurlu bir hayat seviyesi sağlayacak düzeyde minimum ve maksimum bir limit belirlenerek düzenlenmesini de içerecek biçimde eşit bölüşümün sağlanması. (…) Üretimi arttırmak için üretim araçlarının mülkiyetinin tek bir kişiye ya da bir gruba verilmesi engellenmelidir. Hiçbir yurttaşın bahçesi olan bir ev, mobilya ve bir araba dışında mülkiyeti olmamalıdır. Bunun amacı bir kişinin mülkiyet sahibi olarak başka yurttaşların emeğini sömürmesini engellemektir. Bireysel mülkiyet, mülkiyete bu şekilde sahip olmaktan çok o mülklerin faydasına sahip olmak anlamını taşımalıdır. Zira mülk Allah’ın ve bir bütün olarak toplumundur” (Taha 2008, 106 – 161).

Taha, yeni İslam düzeninin kapılarını, kaynakların ve üretim araçlarının mülkiyetinin bir tek ya da birkaç kişiye verilmesinin yasaklanmasıyla sosyalizme, belli bir yaştaki kadın ya da erkek her yurttaşın oy verme ve seçilme hakkının teminat altına alınmasıyla da demokrasiye açacağını söyler.

Aynı derecede önemli olduğu halde henüz tercüme edilmemiş olan “Risalat al-Salah” gibi diğer eserlerinin de dilimize kazandırılması yararlı olacaktır. Gerçi biz, Varidat hariç, Şeyh Bedreddin’in altı yüz yıldır mevcut eserlerini bile Türkçe’ye kazandırmamış bir toplumun çocuklarıyız...

Taha’nın bu dışlanmışlığına sosyalistler açısından söyleminde sosyalizm geçmesine rağmen bunu İslam ile birlikte anmasının, İslamcılar açısından da İslam’ın uygulanabileceği bir yönetim biçimi olarak sosyalizmi işaret etmesinin sebep olduğu söylenebilir...

Nedense bu tür çabaların İslamcılar’ın işi olduğu gibi bir yargı vardır Türkiye solunda ve okumuş çevrelerde. Eğer gerçekten öyleyse, daha çok bekleriz, ne İslam felsefesine farklı yorumlar getiren Şeyh Bedreddin’in dini eserlerini ne de Mahmut Muhammet Taha’nın yeni din yorumlarını içeren kitaplarını okuma imkanımız olacak demektir. Mesela, Mahmut Taha’nın İslam dininde evrim teorisini açıkladığı metinleri okuyamayacak, bu konudaki tek yorumun Adnan Hoca’nınki olduğunu sanmaya herkesle birlikte devam edeceğiz. (Soytarı Adnan Oktar evrim le ilgili saçmalıklarını Taha'nın eserlerinde araklayarak/çalarak kendince farklı anlamlar çıkararak kamuoyuna kendi imzasıyla yaygınlaştırmaktadır)

Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın şahsında Arap Milliyetçisi yönetimlere ve bazı Arap ülkelerindeki Müslüman Kardeşler Hareketi’nin temsil ettiği anlayışa karşı çıktı. Komünizme yönelik eleştirilerine rağmen Sudan’daki Komünist Partisi’nin kapatılmasına muhalefet ederek, bunu demokrasiden sapma olarak nitelendirdi. 1968’de “dinden çıkma” (ridde) suçlamasıyla tutuklanarak yargılandı. Ancak mahkeme heyeti önünde savunma yapmayı reddetti. Mahkeme onu suçlu buldu ancak idam cezasıyla yargılamış olmasına rağmen bir ceza vermedi. Bu yargılanma CK’nın işine yaradı ve halk arasında taraftarları arttı. Taha’nın özgürlükçü düşünceleri sayesinde CK saflarında mücadele veren kadınların sayısı da küçümsenmeyecek ölçüde artmıştı. Cemaat, kadın erkek eşitliği ilkesini uygulamak ve cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak konusunda en azından kendi içinde başarılı oldu. 1973’te yönetime bir darbeyle gelen Cafer Numeyri, CK’yı yasakladı. Cemaatin birçok üyesi tutuklandı, bunlar arasında CK’nın üst düzey yöneticileri olan kadınlar da vardı. Bu sıkıntılı günlere rağmen, Taha ve CK çalışmalara devam etti.

1983’te Numeyri, ülkede şeriat ilan ettiğini söyledi. Taha, “Ya Bu Ya Tufan” başlığı altında kaleme aldığı bildirisinde bu şeriat ilanına karşı çıkarak, yeni kanunların geri çekilmesini ve demokratik sivil hakların iyileştirilmesini istedi. Bu bildirinin ardından 1985 yılında bildirisi delil gösterilerek bir grup arkadaşıyla birlikte yeniden tutuklandı ve yine idam cezası ile yargılandı. Mahkemeye savunma yapmayı reddeden Taha, bunun sebebini açıkladığı konuşmasında, mevcut yasaların İslam’ın aslını reddettiğini, İslam hukukunu bozduğunu ve nefret edilir hale getirdiğini savunarak, bu kanunların tek hedefinin halkı yıldırmak ve boyun eğmeye zorlamak olduğunu söyledi. Bu anlayışla hareket eden idareye boyun eğen hâkimlerle işbirliği yapmayacağını açıkladı. Taha’nın neyle suçlandığının bile belli olmadığı mahkemeden idam kararı çıktı. Taha ile birlikte yargılanan dört arkadaşına “tövbe” etmeleri şartıyla idam cezalarının affedilebileceği söylendi. Ancak Taha’ya bu hak tanınmadı. Taha mahkeme kararından üç gün sonra idam edilirken, diğer arkadaşları “tövbe” ederek kurtuldular. 76 yaşındaki Taha’nın idam kararını veren diktatör Numeyri, idamdan 76 gün sonra kendi hükümetinin savunma bakanı tarafından yapılan bir darbe ile devrildi. Başa gelen yönetim Taha’nın büyük kızı Esma’nın başvurusuyla, Mahmud Taha’ya itibarını iade ederken, idamı hükümsüz ve anayasaya aykırı ilan etti.

Üstat Mahmut Taha, 1985 yılının 18 Ocak günü, şeriatçı Sudan hükümeti tarafından idam edileceği zaman bahçeye çıkarılmış, orada idamı izlemeye gelen geniş kalabalıkla karşı karşıya gelmişti...

Cumaydı, sabahın erken vaktiydi ve havada ölümün kendinden emin sükuneti vardı.

Yüzyılın başlarında, Alman devrimcileri Liebknecht ile Rosa Luksemburg isyan sırasında öldürülünce, bu durumu Lenin’e haber veren yoldaşları, “Liebknecht ve Lüksemburg son devrimci görevlerini yerine getirdiler” diye yazmışlardı ya, işte onun gibi, Mahmut Taha da, öyle vakur, gönlündeki insan ve iman sevgisiyle tebessüm etmiş ve son devrimci görevini sakince yerine getirerek sonsuzluğa ermişti...