Arama

Muhammed Taha

Güncelleme: 29 Kasım 2012 Gösterim: 2.370 Cevap: 1
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
27 Kasım 2012       Mesaj #1
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Muhammed Taha (1908-1985)

Sponsorlu Bağlantılar
Kimi zamanlar "Afrika'nın Gandisi" olarak atıfta bulunulan Muhammed Taha'nın İslam düşüncesine katkısı, hem memleketi Sudan'da hem de İslam dünyası genelinde özellikle 20. yüzyıl sonlarındaki İslami inançları modernitenin dayattığı meydan okumalarla uzlaştırmada en eksiksiz girişimlerden biriyle meşgul olması nedeniyle oldukça etkilidir. Yalnızca önemli bir entelektüel figür olmayıp ayrıca 1940'ların ortalarından 1985'te idam edilişine kadar politik bir aktivisttir.

Mahmut Muhammed Taha, 1908'de Mavi Nil yakınlarındaki Başkent Hartum'un güneydoğusunda yer alan Rufa kentinde doğar. Sudan o dönemdeki İngiliz-Mısır ittifakıyla yönetilmektedir ancak İngilizler kaçınılmaz olarak baskın ortak olduğu için Taha, birçok çağdaşı gibi İngilizler tarafından kurulan ve İngiliz çizgisinde işleyen bir İngiliz okul sisteminde eğitim alır. Daha sonra Gordon Memorial College'da mühendislik eğitimi alır bu okul daha sonra Hartum Üniversitesi olacaktır ve 1936'da buradan mezun olur. Çalışmaları yalnızca modern bilimi içermez, ayrıca Batılı sosyal ve politik fikirlerle aşina olmayı bir görev kabul eder. Politikaya ilgi duyar ve 1945'te ulusal bir cumhuriyet kurma yanında şiddetli olmasa da İngiliz kolinin güçleriyle doğrudan bir yüzleşme çağrısı adına Sudan'daki ilk siyasi parti olan Cumhuriyetçi Partiyi kurar. Taha'nın 1946'da İngilizler tarafından hapsedilişi, bu yüzleşmenin bir sonucudur: Bu tutuklamaların ilki elli gün, ikincisi iki yıl sürer. Daha uzun olan ikinci hapis sürecinin gerekçesi, kadınların sünnet edilmesini yasaklamak üzere İngilizlerin girişimlerine yönelik Taha'nın umumi protestolarının bir sonucu olmasıdır. Aslında Taha da uygulamaya karşıdır; çünkü kadınların sünnet oluşu İslami değil, kültürel bir olgudur. Ancak Taha'nın protestoları daha çok Sudan'da İngilizler'in kanun dayatma girişimlerine karşıdır. Bu yüzden "Rufa Olayı" olarak bilinen gösteri, aslında Taha'nın organize ettiği anti-kolonyel bir gösteridir.
Gösterilere katılanlardan birisi, ileride Sudan İhvanul Müsliminınin lideri olacak 14 yaşındaki Hasan el-Turabi'dir.

Taha 1948'te serbest bırakılınca, 1951 sonlarına kadar dünyadan el etek çekmeye karar verir. Bu dönemde Cumhuriyetçi Partiye çokça gerek duyulmasa da, Taha zamanını yaşamının geri kalanı boyunca sürekli olarak propagandada bulunacağı dini, sosyal ve politik fikirlerini geliştirmeye adar. Sudan 1 Ocak 1956'dan itibaren bağımsız bir cumhuriyettir. İlk parlamenter seçimler 1958'de yapılır ve Ümmet Partisi çoğunluğu elde edip hükümet kurar. Ama yalnızca sekiz ay sonra, Genelkurmay Başkanı General İbrahim Abboud tarafından hükümet yıkılır. Abboud parlamentoyu fesheder, anayasayı askıya alır. Sıkıyönetim ilan eder ve kendisinin başkanı olduğu bir kabine kurar. Bu dönemde cumhuriyetçiler geniş ölçüde diğer politik gruplarca görmezden gelinse de, Cumhuriyetçi Parti askeri yönetimin ardından 1958'de adını Cumhuriyetçi Kardeşler olarak değiştirir. Ancak 1960'ta üç cumhuriyetçi öğrenci Omdurman İslami İlimler Enstitüsünden (şimdiki adı Omdurman İslam Üniversitesi) irtidat gerekçesiyle uzaklaştırılır. Enstitünün dekanı, Taha'nın fikirlerini İslam'dan irtidat olarak damgalar. 1964'te "Ekim devrimi" gerçekleşir ve Başkan Abboud istifa edip yerine devlet konseyi geçer. Sudan, Kuzey ve Güney arasında bir içsavaşa tanık olur. Güney Sudan daha fazla otonomi istemektedir. Sudan parlamentosu 1967'de Komünist Partiyi kanundışı ilan etme girişiminde bulunduğunda cumhuriyetçilerin statüsü bir şekilde yükselir. Taha komünistlerin ifade özgürlüğü haklarını savunmak için sözünü sakınmadan konuşmalar yapar. Taha İngilizler'in kadınların sünnet olmalarını yasaklama girişimlerini -kendisi bu eylemi onaylamasa da- protesto ederken aynı anda komünistlerle görüş birliğinde olmamasına karşın Komünist Partinin yasaklanışını da protesto eder. Söz konusu olan ilkedir. Bununla birlikte İhvanul Müslimin, Cumhuriyetçiler sıklıkla komünist partiye karşı çıksalar da bunu komünizme destek olarak kabul eder. İhvan 1968'de Taha'nın irtidatla yargılanmasını ister. Bir yargılama gerçekleşir ancak Taha, Sudan hükümetinin bu dönemde seküler bir bakış açısına sahip olması nedeniyle seküler bir mahkemenin dini bir meseleyi yargılayamayacağını öne sürerek yargılanmayı reddeder. Her şeye karşın mahkeme gerçekleşir ve hükmün verilmesi yalnızca üç saat sürer. Yargılama esnasında Taha aleyhine birçok delilin işitildiği söylenir. Bunlardan bir kısmı onun fikirlerinin yanlış yorumlanışından başka bir şey değildir. Taha irtidatla suçlanır. Bu görüş Kahire'deki yetkin el-Ezher Üniversitesi ve Dünya Müslüman Birliğinin sonraki hükümleriyle desteklenir. Cumhuriyetçiler ve Taha'nın politik katılımları artık yasaklanmıştır.
İhvanın politik kolu ICF nispeten küçük olsa da, bir baskı grubu olarak rolü içinde İslami bir oluşum sorununu gündeme alabilmiştir. 1969'daki askeri darbe olmasa, Cumhuriyetçilere yönelik başka yaptırımlar da kuşkusuz gerçekleşecektir.

Darbeyi orduda bir albay olan Cafer Muhammed el-Nimeyri yönetmiştir. Nimeyri gücü ele geçirip bir devrim konseyi idaresi altında hükümet kurar. Başlangıçta Cumhuriyetçiler hükümete katılmasalar da, daha az hizipçi ve daha hoşgörülü bir temel üzerinde demokrasiyi tekrar getirmesi umuduyla Nimeyri'ye destek verirler. Bu umutların yerindeliği Nimeyrinin başkan seçilip hükümetin 1971'de gerçekleşen seçimde Güney Sudandaki isyanlarla birlikte uzun süreli içsavaşa bir son vermeyi müzakere etmesiyle görülmeye başlar. Bununla birlikte 1970'ler, birkaç darbe girişimi ve Sudan'ın sınırlı kaynaklarına ilave bir yük getiren Eritre, Uganda ve Çad gibi diğer ülkelerden büyük bir mülteci akınıyla pek de istikrarlı bir dönem değildir. İlkin Nimeyri destek için Sovyetler Birliği ve Libya'ya başvurduğu için pro-komünisttir. 1971'de yegâne yasal, politik parti olarak Sudan Sosyalist Birliğini kurar. Ancak 1971'de "Ulusal Uzlaşı" gerçekleşir ve rejim güç tabanını Sadık el-Mehdi liderliğindeki Ümmet Partisi ve Hasan el-Turabi liderliğindeki Ulusal İslami Cepheyi (NIF) hükümete alarak güç tabanını genişletme girişiminde bulunur. 1978'de el-Turabi Sudan Sosyalist Birliğinin merkez komitesine atanır ve şeriatla uyumlu kılma adına kanunların gözden geçirilmesi için bir komiteye başkanlık eder. Ne var ki 1970'lerin sonunda ekonomik durum gitgide kötüleşir ve Nimeyri konumunu güçlendirmek için NIF ve Kuzey'deki İslamcılara yönelir. Nimeyrinin tavırlarında bir değişiklik olur ve daha İslami bir politik konum benimser. 1983'te Taha ve kırk kadar önde gelen Cumhuriyetçi gözaltına alır. Tümü aralık 1984'te serbest bırakılır.

Nimeyri Eylül 1983'te İhvanu'l Müslimin in desteğiyle şeriata dayalı "Eylül kanunları'nı ilan eder. Bu program, kısmen Nimeyrinin İslam'a yönelik kendi yöneliminin bir sonucu iken ayrıca hükümette bu dönemde daha az desteğe sahip olduğunun ve bir meşruiyet arayışında oluşunun göstergesidir. Bununla birlikte şeriatın ilanı, bu dönemde daha animist ve Hıristiyan Güney Sudan'da bir içsavaşın yeniden başlamasındaki ana nedenlerden biridir. Sonuçta Nimeyri 1984'te sıkıyönetim ilan etmeye mecbur kalır. Taha hizipçi politikalardan vazgeçilmedikçe Sudan için olması muhtemel bir felaket için uyarı anlamında "Ya Bu ya da Tufan" adlı bir kitapçık yayımlar. Taha ilan edilen şer'i kanunların gerçekte saptırılmış olup İslam'ı asla yansıtmadıklarını öne sürer. İronik olarak İhvandan Turabi buna geniş ölçüde katılır ancak şeriat reformunun gerçekleşmesi için hiç olmamasındansa bir şeriat türünün daha evla olacağı görüşünü belirtir.

1985 Ocak ayı başında Taha ve dört yakın arkadaşı, yakalanıp bir kez daha irtidatla suçlanır. Önceki duruşmada olduğu gibi Taha mahkemenin meşruiyetini tanımayı reddeder. Hükmün verilmesi yalnızca iki saat sürer. 18 Ocak'ta Taha, Hartumdaki Kober Hapishanesinde asılır ve sonra cesedi bir helikopterle alınıp bilinmeyen bir yerde gömülür. Taha "tövbe edip" ölüm cezasından kurtulabilecekken, bunu yapmayı reddeder. Onunla beraber suçlanan dört kişi tövbe edip kurtulur. Bu dönemde 76 yaşında olan Taha'nın idamı yalnızca Sudan'da değil, ülke dışında da birçok kişi arasında öfke ve tepkiye neden olur. Arap İnsan Hakları organizasyonu 18 Ocak'ı onun ölümü anısına Arap İnsan Hakları Günü olarak ilan eder. Eğer bu eylemin amacı Nimeyri'ye daha fazla popülarite kazandırmaksa bunda başarısız olunmuştur. Nitekim Nisan 1985'te Hartum'da gerçekleşen halk ayaklanması, Nimeyri'nin kansız bir darbeyle devrilmesine yol açar.

Taha'nın öğretileri, esasen diğer birçok reformcununki gibi teknoloji, çoğulculuk ve diğer birçok modernite yönüyle İngiliz koloni gücünün işgaline ve sonuçta Sudan'ın kültürü, geleneği, politikası ve dini üzerindeki etkilerine bir yanıttır. Reformcular algılanan bu tehdide oldukça farklı yanıtlar verir. Kimileri eğer onları yenemiyorsanız, onlara katılıp devleti ve dini birbirinden ayıran sekülarist bir yaklaşım benimseme görüşünü kabul ederler. Alternatif muhafazakâr yaklaşım, Batılı değerlerin toptan reddi ve Hazreti Muhammed'in dönemindeki saf İslami değerler olarak kabul edilen duruma bir dönüşe yönelik çağrının yanı sıra İslam âlimlerinin özellikle de geçmiştekilerin geleneğine bir başvuru çağrısıdır. Ancak Taha, İslam'ın seküler ulusalcılık fikirleriyle bağdaştırılabileceği şeklinde orta bir yol benimser. Ancak bunun için şeriatın bir değişime, bunun için de değişen modern dünyaya tepki olarak içtihadın uygulanışına hazır esnek bir yapıya sahip olmalıdır. Buna ulaşmak için büyük mezheplerin hükümlerini basitçe taklit etmekten çok asıl kaynaklara yani Kuran ve Hadise dönüşte eğitimli Müslümanlara gerek vardır. Bu yolla şeriat ortaçağın hükümleriyle bastırılmaktan ziyade ilk ilkelerini yeniden yapılandırabilir.

Bununla birlikte Taha "İslam'ın ikinci mesajı" olarak adlandırdığı hususa başvurarak diğer birçok reformcudan daha ileri gider. Nesih'in mevcut şeklinin terk edilmesi gerektiğini belirtir. Nesih Kurandaki daha önceki ayetlerin sonraki ayetlerle yer değiştirmesini, dolayısıyla olası çelişkili sorunların çözümünü ifade eden ilkedir. Taha aslında neshin ters çevrilmesini önerir. Nesih kavramının her halükarda Kuranda zayıf bir şekilde desteklendiğini ve yalnızca birkaç klasik ve modern âlimin bu kavramı reddettiğini öne sürer. Geleneksel görüş, daha eski Mekki ayetlerin sonraki Medeni ayetlerle yer değiştirmesi iken, Taha Medeni ayetlerin tarihi açıdan insanlığı İslam'a daha genel bir çağrı içeren Mekki ayetlerden daha spesifik olduğunu belirtir. Mekki ayetler İslam'ın daha evrensel özünü, İslam'ın ikinci mesajını içerir. Bu yüzden Medeni ayetler Mekki ayetlerle değiştirilmelidir.

İslam daha genel Mekki ayetlere odaklanarak, esasen daha modern liberal bilinç için daha kırıcı görülen sınırlayıcı, spesifik kültürlü yaptırımlardan özgür kalır. Öte yandan Mekki ayetler rahmet, mağfiret ve huzur gibi şeylerle daha alakalıdır. Bununla birlikte birçok kişinin bundan niçin kuşku duyduğunu ve Taha'yı irtidatla suçladığını görebiliriz. Çünkü Kuran ilke olarak "kültüre özgü" bir varlık değildir, Tanrı Kelamı'dır. Bu yüzden de evrenseldir. İkinci mesajdaki yazılardan başka ayrıca kendi Ortodoks İslam anlayışını, onun mistik yönleriyle birleştirme girişiminde ayrıntılı bir teoloji ve kozmolojiyle açıklar. İslam ve modern bilim arasında bir uzlaşıya girişir, politik düzeyde devlet organizasyonu için ayrıntılı öneriler sunar.

Taha bireyin özgür bilincinin güçlü bir destekçisidir. İnsanların kendilerini dini geleneklerinin bilinçlerine dikte ettirdiğinden ayrılmaları ya da buna katılmalarında özgür olmaları gerektiğine inanır. Tüm dinlerin seçim ya da uygulamalarında özgür bırakılmalarına inanarak, ülkesinde olduğu gibi dini hizipçiliğe yönelimin karşısındadır. Ekonomi bağlamında merkezi hükümetin kontrolünden çok işbirliği girişimlerine dayalı bir sosyalizm biçimini benimser. Özellikle despotluğa ve bireysel özgürlüğün kaybına yol açtığına inandığı komünizmi eleştirir. En orijinal şekilde İslam'ın "ikinci mesajında" bulunan görüşlerinin uzun vadeli İslam düşüncesine nasıl etkide bulunacağını söylemek için henüz çok erken. Ancak onun mirası, kendi yaşamı pahasına diliyle politik hoşgörüsüzlüğe karşı oluşuna dayandırılabilir.


Kaynak: İslamda 50 Önemli İsim

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Muhammed Taha nereli hayatı kimdir.
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
29 Kasım 2012       Mesaj #2
taklım - avatarı
Ziyaretçi
Üstad; Mahmut Muhammed Taha, geleneksel İslam yorumlarını ters yüz eden, ama bunu yaparken tümüyle İslam’ın kendi kaynaklarına ve iç mantığına dayanarak yeni kapılar açmaya çalışan Mahmut Muhammet Taha adlı şeyhin amacı eşitlikçi ve insani bir İslam anlayışı geliştirmekti. Bunun için, dinin yeni okuma biçimlerine ihtiyaç olduğunu söylüyordu...

Sponsorlu Bağlantılar
M. Muhammed Taha; 1909’da Sudan’ın Rufa kentinde doğdu. İngiliz sömürgesine karşı Sudan’ın bağımsızlığını desteklerken, aydınların ve geleneksel ulemanın sömürgecilere takındığı teslimiyetçi tutumu şiddetle eleştirdi. 1945’te Cumhuriyetçi Parti’yi (CP) kurdu. 1946’da hapse girdi. 1951’de Benim Yolum adlı kitabı yazdı. Hapiste geçirdiği değişimin ardından CP’yi Cumhuriyetçi Kardeşler (CK) adı altında bugün Mısır’da hala etkinliğini koruyan Müslüman Kardeşler benzeri bir kardeşlik cemaatine dönüştürdü. 1955’te Sudan’ın nasıl bir anayasası olması gerektiğine ilişkin önerilerini, Esas-ı Düstur üs Sudan (Sudan Anayasası’nın Esasları) isimli kitapta topladı. Burada bir başkan tarafından yönetilen federal, demokratik, sosyalist bir cumhuriyet çağrısı yaptı. Mevcut kanunlara karşı çıkarak bunların gerçek İslam’ın saptırılması olduğunu savundu. Bu kanunların uygulanması halinde toplumsal bölünmeler olacağını söyledi. Bu öngörüsü çok geçmeden gerçek oldu. Sudan’da çok kan dökülecek ve uzun yıllar devam edecek bir iç savaş çıktı...

Başka türlü bir İslam’a inanıyor, Hz Muhammed’in ve Kuran’ın, özünde sosyalizmi emrettiğini, o zamanlar şartlar uygun olmadığı için bunun ertelendiğini (nesh edildiğini) ifade ediyordu.
Bunun için başvurduğu kaynaklar Kuran ve Peygamber’in sözleriydi. Akılcılığa dayanıyordu ve “merkez Avrupa’nın” uzağındaki Afrika’da yer yer Derrida’yı çağrıştıran yapı-çözümcü yöntemler kullanıyordu. Özellikle, Kuran’ın Mekke’de ve Medine’de inen bölümlerini karşılaştırırken geliştirdiği önermeler, geleneğe pek uymadığı için şaşkınlık yaratıyordu.


Üstad, tek eşli evliliğin, kadın-erkek arasında eşitliğin, sömürünün kaldırılmasının, sosyalizmin ve tam demokrasinin İslam’ın gerçek mesajı olduğunu belirtir...

Bu inançla kurduğu harekete, ''Cumhuriyetçiler'' adını vermiş, toplumdaki çok sesliliğe inanmış, mesela Sudan’ın güneyinde ezilen Hıristiyan azınlığın hakları için inatla mücadele etmiş ve sömürgeci ve dinci hükümetlerle başı her zaman derde girmişti...

Komünar bir devlete ulaşmanın iki sacayağı olduğunu söyleyen Taha, bunları iyi toplum ve bireyin geçmişten gelen korkulardan sıyrılabilmesi için benimsenen bilimsel eğitim yöntemleri olarak sıralar. İyi toplum ise sosyalizm olarak bilinen iktisadi eşitlik ya da zenginliğin bölüşümü, siyasal eşitlik ve demokrasi ya da gündelik hayatı etkileyen siyasi kararlara ortak katılım üzerine kuruludur. İyi bir toplum aynı zamanda topluma faydalı oldukları sürece farklı yaşam tarzlarına ve tavırlarına hoşgörülü bir kamusal ortam yaratır (Taha 2008, 157). Taha sosyalizme yaklaşımını ise şu cümlelerle anlatır:

“Bize göre bilimsel sosyalizm birbirine bağlı iki temel ilke üzerine kuruludur: mineraller, tarım, hayvancılık ve sanayi gibi kaynaklardan bilim, teknoloji ve yönetim yoluyla sürekli artan bir üretim sağlamak; Kişisel gelirlerin, çocuklar, yaşlılar ve engelliler de dâhil olmak üzere her yurttaşa onurlu bir hayat seviyesi sağlayacak düzeyde minimum ve maksimum bir limit belirlenerek düzenlenmesini de içerecek biçimde eşit bölüşümün sağlanması. (…) Üretimi arttırmak için üretim araçlarının mülkiyetinin tek bir kişiye ya da bir gruba verilmesi engellenmelidir. Hiçbir yurttaşın bahçesi olan bir ev, mobilya ve bir araba dışında mülkiyeti olmamalıdır. Bunun amacı bir kişinin mülkiyet sahibi olarak başka yurttaşların emeğini sömürmesini engellemektir. Bireysel mülkiyet, mülkiyete bu şekilde sahip olmaktan çok o mülklerin faydasına sahip olmak anlamını taşımalıdır. Zira mülk Allah’ın ve bir bütün olarak toplumundur” (Taha 2008, 106 – 161).

Taha, yeni İslam düzeninin kapılarını, kaynakların ve üretim araçlarının mülkiyetinin bir tek ya da birkaç kişiye verilmesinin yasaklanmasıyla sosyalizme, belli bir yaştaki kadın ya da erkek her yurttaşın oy verme ve seçilme hakkının teminat altına alınmasıyla da demokrasiye açacağını söyler.

Aynı derecede önemli olduğu halde henüz tercüme edilmemiş olan “Risalat al-Salah” gibi diğer eserlerinin de dilimize kazandırılması yararlı olacaktır. Gerçi biz, Varidat hariç, Şeyh Bedreddin’in altı yüz yıldır mevcut eserlerini bile Türkçe’ye kazandırmamış bir toplumun çocuklarıyız...

Taha’nın bu dışlanmışlığına sosyalistler açısından söyleminde sosyalizm geçmesine rağmen bunu İslam ile birlikte anmasının, İslamcılar açısından da İslam’ın uygulanabileceği bir yönetim biçimi olarak sosyalizmi işaret etmesinin sebep olduğu söylenebilir...

Nedense bu tür çabaların İslamcılar’ın işi olduğu gibi bir yargı vardır Türkiye solunda ve okumuş çevrelerde. Eğer gerçekten öyleyse, daha çok bekleriz, ne İslam felsefesine farklı yorumlar getiren Şeyh Bedreddin’in dini eserlerini ne de Mahmut Muhammet Taha’nın yeni din yorumlarını içeren kitaplarını okuma imkanımız olacak demektir. Mesela, Mahmut Taha’nın İslam dininde evrim teorisini açıkladığı metinleri okuyamayacak, bu konudaki tek yorumun Adnan Hoca’nınki olduğunu sanmaya herkesle birlikte devam edeceğiz. (Soytarı Adnan Oktar evrim le ilgili saçmalıklarını Taha'nın eserlerinde araklayarak/çalarak kendince farklı anlamlar çıkararak kamuoyuna kendi imzasıyla yaygınlaştırmaktadır)

Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın şahsında Arap Milliyetçisi yönetimlere ve bazı Arap ülkelerindeki Müslüman Kardeşler Hareketi’nin temsil ettiği anlayışa karşı çıktı. Komünizme yönelik eleştirilerine rağmen Sudan’daki Komünist Partisi’nin kapatılmasına muhalefet ederek, bunu demokrasiden sapma olarak nitelendirdi. 1968’de “dinden çıkma” (ridde) suçlamasıyla tutuklanarak yargılandı. Ancak mahkeme heyeti önünde savunma yapmayı reddetti. Mahkeme onu suçlu buldu ancak idam cezasıyla yargılamış olmasına rağmen bir ceza vermedi. Bu yargılanma CK’nın işine yaradı ve halk arasında taraftarları arttı. Taha’nın özgürlükçü düşünceleri sayesinde CK saflarında mücadele veren kadınların sayısı da küçümsenmeyecek ölçüde artmıştı. Cemaat, kadın erkek eşitliği ilkesini uygulamak ve cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak konusunda en azından kendi içinde başarılı oldu. 1973’te yönetime bir darbeyle gelen Cafer Numeyri, CK’yı yasakladı. Cemaatin birçok üyesi tutuklandı, bunlar arasında CK’nın üst düzey yöneticileri olan kadınlar da vardı. Bu sıkıntılı günlere rağmen, Taha ve CK çalışmalara devam etti.

1983’te Numeyri, ülkede şeriat ilan ettiğini söyledi. Taha, “Ya Bu Ya Tufan” başlığı altında kaleme aldığı bildirisinde bu şeriat ilanına karşı çıkarak, yeni kanunların geri çekilmesini ve demokratik sivil hakların iyileştirilmesini istedi. Bu bildirinin ardından 1985 yılında bildirisi delil gösterilerek bir grup arkadaşıyla birlikte yeniden tutuklandı ve yine idam cezası ile yargılandı. Mahkemeye savunma yapmayı reddeden Taha, bunun sebebini açıkladığı konuşmasında, mevcut yasaların İslam’ın aslını reddettiğini, İslam hukukunu bozduğunu ve nefret edilir hale getirdiğini savunarak, bu kanunların tek hedefinin halkı yıldırmak ve boyun eğmeye zorlamak olduğunu söyledi. Bu anlayışla hareket eden idareye boyun eğen hâkimlerle işbirliği yapmayacağını açıkladı. Taha’nın neyle suçlandığının bile belli olmadığı mahkemeden idam kararı çıktı. Taha ile birlikte yargılanan dört arkadaşına “tövbe” etmeleri şartıyla idam cezalarının affedilebileceği söylendi. Ancak Taha’ya bu hak tanınmadı. Taha mahkeme kararından üç gün sonra idam edilirken, diğer arkadaşları “tövbe” ederek kurtuldular. 76 yaşındaki Taha’nın idam kararını veren diktatör Numeyri, idamdan 76 gün sonra kendi hükümetinin savunma bakanı tarafından yapılan bir darbe ile devrildi. Başa gelen yönetim Taha’nın büyük kızı Esma’nın başvurusuyla, Mahmud Taha’ya itibarını iade ederken, idamı hükümsüz ve anayasaya aykırı ilan etti.

Üstat Mahmut Taha, 1985 yılının 18 Ocak günü, şeriatçı Sudan hükümeti tarafından idam edileceği zaman bahçeye çıkarılmış, orada idamı izlemeye gelen geniş kalabalıkla karşı karşıya gelmişti...

Cumaydı, sabahın erken vaktiydi ve havada ölümün kendinden emin sükuneti vardı.

Yüzyılın başlarında, Alman devrimcileri Liebknecht ile Rosa Luksemburg isyan sırasında öldürülünce, bu durumu Lenin’e haber veren yoldaşları, “Liebknecht ve Lüksemburg son devrimci görevlerini yerine getirdiler” diye yazmışlardı ya, işte onun gibi, Mahmut Taha da, öyle vakur, gönlündeki insan ve iman sevgisiyle tebessüm etmiş ve son devrimci görevini sakince yerine getirerek sonsuzluğa ermişti...


Benzer Konular

26 Aralık 2015 / TiglonBoYs Siyaset ww
15 Eylül 2016 / Jumong Spor tr
8 Mayıs 2014 / Jumong Müzik ww
22 Haziran 2015 / Jumong Basın/Magazin tr