Arama


_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
11 Aralık 2012       Mesaj #5
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Mezopotamyada tarımcılığın gelişmesi ve dolayısıyla da medeniyetlerin doğuşu hiç de kolay olmadı. Bölgeye su getiren Fırat ve Dicle ırmakları her mevsim cömert davranmıyor; bölgede yaz mevsimlerinde su bulmak büyük bir sorun hâline geliyordu. Hâl böyle olunca su depolarına ve sulama kanallarına ihtiyaç duyuldu. Ancak bunların sağlanması için de tek tek bireyleri aşan örgütlü bir mekanizmaya gereksinim vardı. Bu gereksinim de ilk defâ Sümerlerde ortaya çıktı. İmdi Sümerler, Güney Mezopotamyada tarıma elverişsiz bir toprak yapısı bulmuştu. Her ne kadar Obeytliler tarımcılıkta önemli adımlar atmış olsalar da bölgenin genel dokusunu değiştirememişlerdi. Sümerler ise gidecek başka bir yer arama arayışına girmediler ve bölgenin toprak yapısını değiştirmeye koyuldular. Bunu da en temelde su depoları ve sulama kanalları yaparak başardılar. Ne var ki bu işler tek tek bireyleri aşan işlerdi ve kollektif bir teşkilâta ihtiyaç duydular. Zaman içinde geliştirdikleri mekanizmalar aracılığıyla da devletin doğuşunu sağladılar.

Kent-devletleri içinde yaşamlarını sürdüren Sümerler tarım ve hayvancılıkta kazandıkları başarılar sâyesinde kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılayabiliyor, başka kavimlerle erken dönemlerde herhangi bir alışverişte bulunmuyordu. Bu kavimlerden her birinin de kendine özgü bir kültürü vardı ve bunlar kendi kültürlerini diğerlerine benimsetmeye de çalışmıyordu. Bu kavimler kendi kültürlerini salt kendi nesillerine aktarıyor; böylelikle kültürlerini koruyabiliyordu. Buna da en büyük katkıyı kuşkusuz çivi yazısı yapmıştı.

Zamanla Mezopotamyalı kavimler arasında tarıma dayalı ticâret başladı. Daha sonra da Mısırlı tüccarlarla birtakım ticârî faaliyetlere giriştiler. Böylelikle Mezopotamyada değerli mâdenlerde bir artış ortaya çıktı ve tüccarların toplumsal statüleri yükseldi.