Arama

Efsane Nedir? - Tek Mesaj #5

_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
26 Aralık 2012       Mesaj #5
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
EFSANE TANIMLARI
Bir doğa olayının bir varlığın meydana gelişinin, doğa elemanlarından birinde olan bir değişikliğin doğa üstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının, halk hafızasında ve hayalinde yaşayan biçimiyle belli bir yere ya da bir olaya bağlanarak olağanüstü olaylarla süslenip anlatıldığı hikayelere efsane denir.
Çocuk Edebiyatı Kitabı
Efsane, gerçek veya hayali belirli kişi, olay veya yer hakkında anlatılan bir hikayedir.
Grimm Kardeşler
Bir efsaneye, yakın veya tarihsel geçmişe dayandırılan anlatan ve dinleyen ile ilgili onlar tarafından doğru olduğuna inanılan bir hikaye veya anlatmadır.
Robert A. Georges
Bir olayı akıl dışı, olağanüstü yolda gelişmiş gösteren söylentidir.
Edebiyat Terimleri Sözlüğü
Efsane karşılığı olarak “söylence” terimini kullananlar da vardır. dini nitelikteki efsanelere ise menkıbe denir.
Efsaneler halkın özlemlerini, dünya görüşünü, hayalinde yarattığı insan tipini diğer edebi türlerden daha keskin bir biçimde ortaya koyar.

EFSANELERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Efsaneler, dilden dile anlatılagelmiş çok eski hikayelerdir ve anonim halk edebiyatı ürünleridir.
2. Efsanelerin konuları bir kişiye, bir olaya ya da bir yere dayandırılıp, şahıs, yer ay da olaylar hakkında anlatılırlar.
3. Efsanelerde anlatılanların bir ölçüde de olsa inandırıcılık özelliği vardır.
4. Efsanelerde çoğunlukla olağanüstülük ağır basar.
5. Efsaneler bir bakıma, milletlerin modernleşmiş şekilleri olarak ifade edildikleri için kutsal öğeler de taşırlar.
6. Efsaneler, belli şekilleri olmayan bir üslup ve biçime bağlı kalmayan, konuşma diliyle anlatılan kısa halk anlatımları olup kaynaklarını genellikle geçmişin derinliklerinden alırlar.
7. Efsaneler kısa, yalın, ağızdan ağıza yayılan anonim halk anlatımları olup ağızdan ağıza anlatılırken her anlatıcının özelliklerine göre değişikliklere uğrarlar.
8. Efsaneler genellikle bir inanç üzerine kurulurlar.

Efsane tanımlarını inceleyen Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, efsanenin genel özelliklerini başlıklar altında toplar.

a. Kişi, yer ve olaylar hakkında anlatılırlar.
b. Analtılanalrın inandırıcılık özelliği vardır.
c. Efsaneelrin belirli bir kuralı yoktur; kısa ve konuşma diline yer veren bir anlatımdır.

EFSANELERİN DİĞER HALK ANLATIMLARI İLE OLAN İLİŞKİLERİ

1. Efsane Masal İlişkisi
Ayrılan Yanları:
a) Efsane, anlatıcıları ve dinleyicileri tarafından çoğunlukla, gerçek olarak kabul edildiği halde, masal başından beri hayal ürünü olarak kabul edilir. Bu nedenle de masalların belirli bir yere, tarihe, şahsa dayandığı görülmez.
b) Efsanelerde bir derinlik vardır, masallar yalın ve soyuttur.
c) Efsanelerde geriye herhangi bir olayı hatırlatacak ya da düşündürecek bir iz kalır, masalda geriye kalan bir iz bulunmaz.
ç) Efsaneolayın nedenini irdeleyip açıklar, masalda olayın nedeni hiç önemli değildir.
d) Bazı efsanelerde dini yön belirgindir, masalda ise belirsizdir.
e) Efsanelerin konusu ya bir yere ya da şahsa bağlanır. Masallar belli bir yere bağlanmaz. Masalarda yerler genellikle Cin, Bağdat gibi hayal edilen yerlerdir.
f) Efsanede zaman kavaramı, bazen gerçekçi bir biçimde ifade edilir, masalda ise zaman karamı gerçekçi olmayıp, zamanın birinde diye ifade edilen, belirsiz soyut bir kavramdır.
g) Efsanelerin başlangıç ile masalların başlangıcı arasında farklar vardır. masalar gerçeküstü bir anlatımla başlar.
h) Efsane inandırıcı bir özellik taşır, masalın inandırıcı bir özellik taşıması gerekmez.
i) Efsaneler, kısa metinlerdir, daha özlü anlatıma sahiptir, masalar, efsanelere göre uzun metinlerdir, anlatımları süslü ve abartılıdır.
j) Bazı efsaneler yaşandığı varsayılan herhangi bir olay sonucu kalmış kalıntılar üzerine anlatılır, masallar için bu durum söz konusu değildir.

B) Benzer Yanları

a) Her iki tür de anonim olup anlatıcıları belli değildir. İkisi de sözlü gelenekte yaşar.
b) Her iki türde de cin, peri, pir, ak sakallı ihtiyar, konuşan hayvan, şekil değiştirme gibi pek çok motif ortaktır.
c) Her iki tür de nesir biçiminde olup, bazılarında az sayıda manzum bölümlere rastlanılmaktadır.
d) Her iki tür de insanın hayal bile edemeyeceği her konuyu işleyebilir.
e) Her ikisinde de kahramanların alkış ve kargışları Tanrı tarafından kabul edilir. İnsanlar taşa ya da kuşa dönüşebilir. Olağanüstülükler ortaktır.

2. Efsane – Mit ilişkisi
Ayrılan Yanları:
Mitolojik anlatmalar, çok eski zamanlarda oluşmuşlardır. Mitin ve mit kahramanlarını tarihi devrini belirlemek imkansızdır; tarihin derinliklerinde, karanlıklarında oluşmuşlardır. Efsaneler ise daha yeni zamanlarda meydana gelmiştir. Bazı efsanelerin
a) kahramanının yaşadığı devri ve olayın meydana geldiği zamanı belirlemek mümkündür.
b) Efsaneler, mitolojiden daha gerçekçidirler. Mitlerde hayalle, fanteziyle bağlılık güçlüdür. Efsanelerde ise gerçekle olan bağ kuvvetlidir.
c) Mitlerin fetişler, totemler çok görülmesine karşılık, efsanelerde pek fazla görülmezler. Aynı şekilde mitlerde tanrı ve yarı tanrılar vardır; efsanelerin kahramanları ise tarihi şahıslardır.

A. Benzer Yanları
a) Mitlerde de efsanelerde de fantastik hayali unsurlar çok fazladır.
b) Efsaneler, mitleri; masalımsı ürünleridir. Bunlarda “olağanüstülük” vardır ama, toplumun inanışlarına uymaktadır.

1. Efsane – Destan İlişkisi

Ayrılan Yanları:
a) Efsanelerin bazılarının benzerlerini başka milletlerde bulabiliriz. Buna karşılık destanlar, millidir, onların benzerlerini başka milletlerde bulmamız söz konusu değildir.
b) Destanların hepsi belli bir tarihi olayı işlerler. Bu durum efsanelerin tamamında görülmez.
c) Efsanelerin bazılarında kutsallık olmasına karşın, kutsallık destanlarda görülmez. Destanlar, daha ziyada milli anlatmalardır ve kutsallık, dini bir karakter taşımaz.
d) Efsanelerdeki sessiz, sakin, itaatkar derviş tipine karşılık destanlarda kahraman, savaşçı al tipidir.

Benzer Yanları:

a) Her iki türde de olaylar, günümüz dünyasında, günümüzün coğrafyasında meydana gelir. Masallardaki gibi bilinmeyen “masal ülkesi” bu türlerde görülmez.
b) Her iki türün anlatmaları gerçek olarak kabul edilir. Yalnız kozmogonik olayları işleyen bazı efsanelerde gerçeklik bulamayız.

2. Efsane – Halk Hikayesi ilişkisi

Efsanelerle halk hikayelerinin büyük bir benzerliği yoktur. Yalnız, zamanla bazı halk hikayeleri efsaneleşmiştir. İçindeki manzum kısımlar unutularak sadece olay, mensur olarak anlatılır hale gelir. Anadolu’nun birçok yerinde “Şah İsmail” hikayesinin efsane halinde anlatıldığı bilinmektedir. Bu hikayedeki manzum kısımlar ve grift meseleler zamanla unutularak olayın özeti durumunda olan efsaneye dönüşmüştür.
Bazı halk hikayesi kahramanları, efsanelere de kahraman olabilmektedir. Daha doğrusu halk hikayelerinin sevilen kahramanları etrafında efsaneler oluşturmaktadır. Özbekler arasında anlatılan “Ferhat Kalesi” ve Yozgat civarında anlatılan “Leyla ile Mecnun” efsaneleri buna örnek olarak verilebilir.

EFSANELERİN TEŞEKKÜLÜ
Efsanelerin teşekkülünü açıklayabilmek için önce, köklerini araştırmak gerekir. Çünkü, efsaneler teşekkül ederlerken beslendikleri kaynaklara, köklerine göre farklılık arz etmektedirler. Yani, bütün efsaneler aynı teşekkül, oluşum sürecinden geçmemektedir.
Efsane teşekküllerinin bu şekilde farlılık göstermesinde sebebi ne olabilir, neden aynı süreçten geçmemektedirler?
Bu soruların cevabı, efsanelerin kökleriyle ilgilidir. Efsanelerin bir değil, birkaç kökü vardır. bu kökleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Mitolojik kökler,
2. Tarihi kökler,
3. Dini kökler,
4. Hayli, fantastik kökler
Bu köklerin hepsi her efsanede görülmez. Efsanenin çeşidine göre köklerden biri önem kazanır. Örneğin tarihi efsanelerde tarihi kökler, dini efsanelerde dini kökler, aratılış efsanelerinde mitolojik ve fantastik kökler önem kazanır. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki, bir efsanede birden fazla kök bulunabilir. Yani tarihi kökün hakim olduğu bir efsanede dini veya hayali kökler bulunabilir.

Mitolojik kökler, karmaşık köklerdir. İçlerinde eski dini inançların izleri olduğu gibi hayal ürünü unsurlar da vardır. bu unsurları ayırmak oldukça zordur. Hem Batılı alimler, hem de Doğulu alimler, efsane ile mitolojinin birbirlerine çok yakın olduğu konusunda hemfikirdirler.
Efsanelerdeki mitolojik köklerin büyük bir bölümü, eski inanç sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Mitler, esrarengizlik, korku ve telaş anlayışı ile insanı etkilemenin yanında, onların belli olaylara, cisimlere bakışını, onlar hakkındaki düşüncesini sistemleştirerek, bu düşüncelerin genel bir özellik kazanmasını sağlar. Bu düşüceler, açıklamalar gitgide işlev değiştirerek dini inanç sistemi haline gelmeye başlamıştır. Bu sistemin içinde tarihte olmuş veya olması muhtemel gerçek olaylar olabileceği gibi, halkın veya anlatıcını muhayyilesinden kaynaklanmış hayali, “uydurma” unsurlar da olabilir. Halkın sırrına akıl erdiremediği cisim ve olaylar hakkındaki düşünce ve açıklamaları ile tarihi olay ve halk fantazisi birleşerek inanç sistemi haline gelmiştir. İşte bu inanç sistemini bazı unsurları, bugün efsanelerin kökünü oluşturmaktadır. Özellikle gök cisimleriyle be hadiseleriyle ilgili olan efsanelerde bu türden mitolojik kökleri aramak gerekir.

“Legende” teriminin kapsamına giren bu tür efsaneler, mitlerle iç içedirler. İnsanlığın bilgi ve düşünce kapasitesi geliştikçe bu eski mitolojik izah ve inançlar, yerlerini yavaş yavaş mitolojik kökleri olan efsanelere bırakmıştır. “Türkmen Folklor Prozasının Tarihi Evolyutsiyası” adlı eserinde diğer halk nesri türleriyle birlikte efsanelerin de köklerini araştıran Amanmırad Baymıradov bu konuda şunları yazmaktadır: “Biz, incelememizin başında efsanelerin kaynaklarından birinin mitler olduğunu belirtmiştik. Eğer mitlerin bir bölüm, zamanla efsaneye dönüşmüş ise o zaman efsanelerde mitolojik özellikler, izler çoktur diye düşünmekteyiz.” Baymıradov’un da belirttiği gibi, bazı efsanelerin kaynağı, kökü mitolojidir. Mitolojik izah ve anlatmalar, efsaneleştikten sonra inanç sisteminin dışına çıkmışlardır. Artık efsane haline gelen bu anlatmaların halkın üzerindeki işlevi de değişmiştir. Yani inanç olmaktan çıkıp terbiyesi bir karaktere bürünmüşler, geçmişte olmuş, inanılıp ders alınması gereken bir anlatmaya dönüşmüşlerdir.
Önceden de belirtildiği gibi özellikle tabiat olayları ve cisimleriyle ilgili olan bu mitolojik kökenli anlatmalar, efsaneleştikten sonra, halk tarafından eklenen hayali unsurlarla gerçek olmaktan büsbütün çıkarlar. Bu tür efsaneler, diğer efsane çeşitlerine göre daha eski zamanlarda teşekkül etmişlerdir. Bu şekliyle efsaneler, mitolojilerin devamı gibidirler.
Efsanenin köklerinden biri de tarihtir. Bu tür efsanelerin teşekkülü için belli, kesin bir tarihleme yapamamakla birlikte, mitolojik köklü efsanelere göre daha yakın teşekkül etmişlerdir.

Tarihi bir olayı ister eski çağlarda meydana gelmiş olsun ister yakın zamanda, eğer halkın üzerinde büyük bir etki bırakmışsa, halkın hayatını değiştirmişse belli bir süre sonra efsaneleşir. Bu süre içerisinde bu olayı kendinden bir şeyler kaybeder, buna karşılık halkın muhayyilesinden kaynaklanan yeni bir takım hayali “uydurma”larla karışır. Halk, efsanelerde tarihi olayı, olmasını istediği şekilde,, tarihi şahsi görmek istediği şekilde gösterir. Eğer bir kahraman unutulmaya başlnamışsa onun etrafına oluşan efsaneler, halk için önemli olan yeni bir kahramanın etrafında toplanır. Bu durum, Rasiere’nin “birinin yerine diğerinin geçmesi” kurduna uygundur.

Bu kural dışında Rosiere’nin ortaya koyduğu, af senelerin oluşumuna ilişkin iki kural daha vardır. bunlar:
1. Kaynaklarla ilgili kural: Aynı ussal davranış ve yapı içinde bulunan tüm insanlarda, hayal gücü aynı biçime oluşur, gelişir. Böylece benzer efsaneler ortaya çıkar.
2. Uyarlanabilme kuralı: Çevre değiştiren her efsane, yeni çevrenin sosyal ve etnografik koşullarına uyarlanır.
Tarihi kökü olan efsaneler, mitolojik efsanelere göre daha gerçekçi, daha inandırıcıdırlar. Çünkü, tarih sayfalarında bu efsanelerin köklerini bulmak, görmek mümkündür.
Efsanelerdeki köklerden biri de “dini” köklerdir. Dini kahramanların maceraları, halkın muhayyilesinden katılan “hayali” unsurlarla birlikte zaman içinde efsaneleşmiştir.
Birçok araştırmacı efsanelerin kaynağının din olduğunu söylemiştir. V.Y. Propp; L. E. Elioson, A. Kirpiçnikov, B. Tamaşevskiy gibi alimler de “legende”leirn kaynağının doğrudan Hıristiyanlık olduğunu belirtmişlerdir. Bu görüşlere tam olarak katılmak mümkün değildir. Çünkü dini motiflerin olmadığı “legenda” lar da vardır. tarihi “legenda”ların bir bölümünde dini kök bulmamız mümkün değildir.
Halk, sevdiği din büyüğünün hayatı etrafına, gerçekte olmamış olsa bile birçok efsane teşekkül ettirmiştir. Efsanelerin etkisiyle halka hem din, hem de dini büyükler daha iyi sevdirilmiş, daha iyi anlatılmıştır. Bu şekliyle efsaneler, bir terbiye etme işlevi üstlenmişlerdir.
Efsanelerde görülen dini köklerden bazıları “ahlak, töre” kurallarından çıkmıştır. Bu bakımdan dini köklerin iyi bir tahlile ihtiyacı vardır. halk, ekmek, su gibi nimetleri kutsal olarak kabul eder; insanların bu nimetlere hürmet etmesini ister. Bu yüzden onlara karşı yapılan hürmetsizliklerin cezalandırılacağını belirtmek için, bu tür davranışlar hakkında efsaneler teşekkül ettirmiştir. Bu köklerin üzerine kurulan efsaneleri, dini köklü efsanelerden ayırmak gerekir. Belki dini köklerin içerisinde ayrı bir alt grup oluşturulabilir.

Bazı efsaneler, tamamiyle hayali, fantastik köklerin üzerine kurulmuşlardır. Özellikle yer adları ile ilgili olarak anlatılan efsanelerin bazıları bu şekildedir. Halk, benzerlerinden ayrılan bir taşa, kayaya, doğa, tepeye hemen bir efsane uyduruverir. Bu tip anlatımların çoğu halkın muhayyilesinden kaynaklanmıştır. Bu tür efsanelerin bir bölümü, daha önceki devirlerde bir kahramanın anlatılan ve içinde az çok tarihi bir yön bulunana anlatmalar olabilir.

HALK EFSANELERİ VE MİTLER
Efsaneler, mitler; masalımsı ürünlerdir. Bunlarda “olağanüstülük” vardır ama, toplumun inanışlarına uymaktadır.
Gerçekten, millet sır ve sihirle yoğrulmuş tabiatın ve tabiat olaylarının hayal gücüyle çözümlenmesi sayılabilir. Bu dünya nedir? Nereden gelmiş, nereye gidiyor? Her ilkel toplum, bunu kendi hayal gücüyle çözümlemiştir. Türklerin de orta Asyada bulundukları çağlardan kalma bir yaratılış miti vardı ve buna inanmaktaydılar.
Efsanelerimize gelince: Bunların bir gerçeği vardır geçmişte... Ancak, halkın kendi hayalinden kattığı şeylerle bu gerçek yönleri unutulmuş, yada değişikliğe uğramıştır. Cennet Bursa efsanesi, Şehitler Kayası efsanesi gibi... Elbette Bursa’nın bir kuruluş tarihi ve o kayanın bir yıkılış nedeni vardır. fakat halk kendi hayal gücüyle öylesine efsaneleştirmiştir ki, bunları, tarihi gerçeklerini hiç de aratmıyor bize.
Başka milletlerin de böyle efsaneleri, mitolojileri var ve nice şah eserler için İlham kaynağı olmuştur bunlar...
Bizde de Halide Edip Adıvar, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ömer Bedrettin Uşaklıgil bu kaynaklardan alacaklarını alarak, Cennet Dağı, Cehennem Dağı, Ses Duyan Kızı Yalnız Efe, Çoban Çeşmesi ve Sarı Kız mermerlerini edebiyatımıza kazandırmışlardır.

TÜRK EFSANELERİNİN SINIFLANDIRILMASI
1. Dünyanın Yaratılışı ve Sonu İle İlgili Efsaneler
Dünyanın yaratılışı ve kıyamet gününü konu alan efsanelerdir.
2. Tarihi Efsaneler
Tarihi efsanelerde kişisel kahramanlıklar ağır basar. Bu efsanelerde kahramanlar manevi güçlerden önemli ölçüde yardım görerek başarıya ulaşırlar.
3. Doğaüstü Kişiler ve Varlıklar Üzerine Efsaneler
a) Kader ve alınyazısı ile ilgili efsaneler.
b) Ölüm ve ölüm ötesi ile ilgili efsaneler.
c) Cinler, periler, ...vb. doğaüstü güçteki yaratıklarla ilgili efsaneler.
d) Hastalık ve sakatlık getiren “alkarası” gibi varlıklarla ilgili efsaneler.
e) Büyücü, üfürükçü... gibi doğaüsüt güçleri olanlarla ilgili efsaneler.
Bu efsanelerde, genellikle loğusa kadınlara musallat olan “alkarası”, insanlara kötülük yapan cinler, geceleri atlara binip onları yoran ve yelelerini ören, çeşitli kılıklarda insanların karşısına çıkıp onları korkutan, hasta eden, öldüren ya da başlarına çeşitli belalar getiren varlıklarla, ejderhalarla, mitolojik yılanlarla ilgili olaylar anlatılır.
4. Dini Efsaneler
Bu efsanelerin hemen hepsinin dini motifler üzerine kurulmaları ve İslamiyet’le ilgili oluşları en önemli yönleridir. Dini efsanelerde kutsallık ve olağanüstülük, diğer efsane türlerinde olduğu gibi her zaman ön plandadır.
Toplumda saygınlık kazanmış, kerametler göstermiş bazı kişilerin ölümleri, öldükten sonra da mezarları yada türbeleri ile ilgili bazı efsaneler anlatılır. Dini efsanelerin çoğunda dolaylı da olsa kıssadan, hisse çıkarma özelliği görülür. Çaresiz kalan insanlar adları etrafında dini efsaneler oluşan kutsal sayılan yerlere adaklar adayıp kurban keserler. Ermiş ya da veli olarak bilinen dini kişilerin keramet gösterdiğine inanılır. Dini efsanelerin kahramanları halk arasında gerçek ve kutsal olarak kabul edilir.
5. Hayvanlar Üzerine Efsaneler
Hayvanlarla ilgili efsanelerin dayandığı ana motifi “insan özelliği gösteren havyanlar” motifidir. Bu efsanelerin konusunu insan gibi davranış gösteren; aşık olan, şarkı söyleyen, konuşan, akıl veren havyanlar oluşturur.
Hayvanlar üzerine anlatılan efsanelerin bir özelliği de insanlara ders vermesidir. Ayrıca bu efsanelerde hayvanlara zarar vermenin kötü sonuçları, onlara iyi davranıp, dostluklarını kazanmanın yararları sergilenir.
6. Doğa İle İlgili Efsaneler
doğa ile ilgili efsanelerde de kıssadan hisse çıkarma amacı ağrı basmakta olup iyiler için bir kurtuluş kötüler içi bir cezalandırma konumunda ona “taş kesilme motifi” ön plandadır.
Bu efsanelerde sevenin sevdiğine verilmesi, nimetlere, bazı kutsal değerle saygılı davranılması, insanların birbirine yardım etmeleri gereği vurgulanır. Doğa ile ilgili efsanelerde mağaralar, önemle üzerinde durulan doğa parçalarıdır. Göller, çeşmeler ve pınar başları yine doğa ile ilgili efsanelerin ana konularındandır.
Bu nedenle doğa ile ilgili efsaneleri:
a) Dağ, göl, pınar, kaplıca ve mağaralarla ilgili olanlar
b) Taş kesilme olayıyla ilgili olanlar
c) Çeşitli yapılarla ilgili olanlar
d) Yer adları ile ilgili olanlar
olmak üzere dört grupta toplayabiliriz.

EFSANENİN TOPLUMSAL İŞLEVİ
Kutsallık ve yaptırımcılık gücü, efsaneye toplumsal işlevi bakımında diğerlerine göre oldukça farklı bir konum kazandırmıştır. Efsane konusunda önemli bir çalışma olan Prof. Dr. Bilge Seyidoğlunun Erzurum Efsaneleri hakkındaki eserindeki efsanenin toplumsal işlevleri şöyle özetlenebilir:
1. GELENEK VE GÖRENEKLERİ KORUYUCU OLUŞLARI: Efsanenin teşekkül ettiği bazı yerlerde, mesela camiler, türbeler ve ziyaret yerlerinde ritiviel davranışlara rastlıyoruz. Böyle yerler ziyaret edilirken bazı kurallara mutlaka uyulur. Ziyaret yerlerinin etrafında üç yedi bazen kırk kez dönülür ve ziyaretler belli ararlıklarla belli günlerde tekrarlanır.
2. Efsaneler topluma yön verir, onlara iyi olmayı, nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağını telkin eder. Hastaların, zayıfların maddi bakımdan güçsüz olanların korunmalarını telkin ederek insanları iyilik yapmaya teşvik eder.
3. Teşekkül ettikleri yere mana kazandırırlar. Teşekkül ettikleri yere başka bir gözle bakılmasını sağlarlar. Tarihi gerçeğin dışında halkın gerçek ve kutsal olarak belli bir yer etrafında efsane yaratması onunla bu gerçeği paylaşması o yerle birleşmesi anlamına gelir. Böylece insanlar kendilerinden bir parça olarak gördükleri şeye daha çok değer verir, anlamı daha derin olur.
4. Koruyucu ve tedavi edici rolü: Mekanla ilgili efsaneler hem etrafında teşekkül etmiş oldukları yerleri hem de onlara inanları koruyucu aksiyonu vardır. içinde olağanüstü ve kutsal bir şahsın yattığına inanılan kabrin yerinin değiştirilmesi hatta onarılması bile mümkün değildir. kutsal olan bu yerlere el sürülmediği için yüzyıllarca varlıklarını korumuşlardır. Efsanelerin tedavi edici fonksiyonu da vardır. halk çeşitli hastalıklarına çare olması için Türkleri ve kutsal kabirleri ziyaret eder. Şifa bulacaklarına inanırlar.

GILGAMIŞ EFSANESİNİN ÖZETİ:
Gılgamış, yüzyıllar önce Uruk kentinde hüküm süren bir Sümer kahramanıdır.
Kentin çevresini yüksek surlarla çevirmek ister. ağır ve yıpratıcı çalışmalardan gözü yılan halk, Gılgamış’ı tanırlara şikayet eder. Tanırlar halka hak verir ve Tanrıça İştar halkı koruması için Endiku’yu görevlendirir.
En az Gılgamış kadar kuvvetli olan Endiku Gılgamış’la dost olur. Tanrıça Iştar’ın isteği olmaz ve bu iki kudretli yaratık insanlara düşman olan yaratıkları yok ederek dünyayı düzenlemeye çalışırlar.
Endiku, arkadaş olduğu Gılgamış’ı Tanrıça İştar’a götürür. Tanrıça Gılgamış’ı baştan çıkamaya gayret eder. Gılgamış, Tanrıça’ya gönül verenin sonunda ölüme mahkum olacağını bildiği için, İştar’ın aşkını kabul etmez.
Gazaba gelen Tanrıça İştan, Endiku’yu cüzzam hastalığına uğratarak öldürür, Gılgamış’ı da aynı akıbete uğratmaya çalışırken Gılgamış da ölümsüzlüğün sırrını elde etmek için atası Ut’a başvurmaya karar verir. Gılgamış, atası Ut’u çok tehlikeli yolculuklardan sonra bulur. Kutsal bir ihtiyar olan Ut, Gılgamış’a büyük tufanı anlatır.
Vaktiyle, bütün Mezopotamya tufana boğulmuşken tanrıların lütfiyle nasıl yalnız kendisinin kurtulduğunu açıklar. Ölmezliğin sırrını açıklayamaz, fakat Gılgamış’a kuvvet ve gençliğin sırrını yazıp verir. Tanrıça İştar’ın şerrinden kurtarır.
Gılgamış, üzüntü ile atasının yanından ayrılır. Bir gece uyurken rüyasında dostu Endiku’yu görür.
Endiku ölülerin Gölgeelr Vadisi’nde hiçbir kendini tanıyıp hatırlamayan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini beklemektedir. Gılgamış bu rüyadan anlar ki, ölmezlik, dünyada erişilebilecek en büyük mutluluk değildir.
Son düzenleyen Safi; 4 Şubat 2018 18:53