Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #1835

Baragyal - avatarı
Baragyal
VIP Siner, Siz’û ve Mâze
17 Ocak 2013       Mesaj #1835
Baragyal - avatarı
VIP Siner, Siz’û ve Mâze
Alıntı
Blue Blood adlı kullanıcıdan alıntı

Bu ülkede herhangi bir hükümet içki yasağı getirebilir mi? Cevap çok net: Hayır. Bu kadar net cevabın arkasında ne hükümetlerin zaafı vardır ne de içki yasağına karşı gösterilen tepkilerin gücü.

Sistemin temel felsefesi, böyle bir yasağın karşısında duran en büyük engel. Demokratik sistem içinde devlet, insanların şahsî tercihlerine özgürlük tanımak zorunda. Bugün içkiye müdahale eden, yarın başka tercihlere de müdahale eder. Hükümetten hükümete dünya görüşü değişeceğine göre birinin yasakladığını diğeri kutsayabilir. Böyle bir durumda sadece yasama ve yürütmenin değil, toplumun da kafası karışır. Kaotik bir yönetim tarzının faturası sanıldığından da ağır olur ve toplumsal ayrışmalar, kamplaşmalar meydana gelir... Bu tür handikaplar düşünüldüğünde devlet eliyle içki yasağının olamayacağı söylenebilir.
O zaman başka bir kritik soru çıkar karşımıza: İçki konusunda bazı düzenlemeler getirilebilir mi? Cevap çok net: Evet. Tıpkı sigara içilmesine bazı düzenlemeler getirildiği gibi, eğlence yerlerine standartlar getirildiği gibi, işyerleri ve konutlara çevre şartları dikkate alınarak sistem getirildiği gibi; içki konusunda da bazı düzenlemeler getirilebilir. Yeter ki niyet yasaklamak değil, düzenlemek olsun.
Yasaklama değil düzenleme
Tam bu noktada küçük bir hatıramı nakletmek istiyorum. Boston’da bulunduğum yıllarda bir aile dostumuzun çocuğu geldi yanıma. Ailesi, çocuklarının dil kursuna gitmesini; mümkünse bir Amerikan üniversitesinde okumasını istiyor. Liseyi daha yeni bitirmiş bir gence aile yakınları sahip çıkar diye düşünmüş olmalılar. Ali ile beraber Boston’un en güzel mekânlarından birine gittik. Prudential binasının bilmem kaçıncı katında oturduk. Boston ayaklarımızın altında. İki kahve rica ettik garsondan. Kibar bir dille Ali’ye dönüp “Kimliğinizi görebilir miyim?” demez mi; şaşırıp kalmıştım. Biraz da sinirlenmiştim. “Kahve içmek için kimlik mi gösterilir?” dedim. Sükûnetini hiç bozmadan, “Efendim, bu tür kahvelerimizde bir miktar alkol bulunuyor. Bunu servis edebilmem için bu gencin 21 yaşında olması gerekiyor.” deyiverdi. Şoke olmuştum. Sonraları öğrendim ki sigara almak isteyen bir genç de kimlik göstermek zorunda; çünkü belli bir yaşın altında kalan insanlar için düzenleyici bir yasa var. O günden sonra fark ettim ki sokakta, parkta yaşayan Amerikalılar bile köprü altında açıktan içki içemiyor. Ve gördüm ki evsiz yurtsuz adamlar onca bağımlılıklarına rağmen bir kesekâğıdına ya da gazeteye sarmadan içki içemiyor. “İçse n’olur?” diye sordum. Yıllardır orada yaşayan bir dostum “Polis müdahale eder.” dedi.
Herkesin malumudur, tek bir Amerika yok; dolayısıyla bir konuda tek tip bir uygulama da yok. Üstelik dünyanın bir ucunda yapılan düzenlemenin bir başka ülkeye bire bir devşirilmesi de mümkün değildir. Ancak her ülkede toplum hayatını ilgilendiren konularda birtakım düzenlemeler yapılabilir. “Hayır, hiçbir düzenleme yapılamaz” demek, başıboşluğu, serkeşliği; hatta kanunsuzluğu ve keyfîliği savunmak demektir. Meseleyi güncel tartışmaya getirecek olursak; şu gerçeği görmek zorundayız: Türkiye genelinde hükümetin bir içki yasağı gündemi olamaz; olmamalı. Hükümet, çatışmalara neden olacak konulardan ziyade, halkın daha huzurlu ve daha mutlu bir hayat standardına kavuşması için gayret göstermeli. Ülkenin işsizlikle, yolsuzlukla boğuştuğu bir ortamda ve üstelik sağlıkta, eğitimde, ekonomide yapılacak onca icraat ortada dururken, hükümetin enerjisini yasaklar üzerine odaklaması yanlış olur. Halkın beklentisi de budur zaten. Sosyal refahın en üst düzeye getirilmesi uğruna atılacak her adımda rüzgâr hükümetin arkasından esmekte. Şu ana kadar hükümet, çok önemli adımlar attı. Enflasyon tarihî bir düşüşte, özelleştirmeden elde edilen gelir rekor seviyelere ulaştı... Böyle bir pozitif hava yakalamışken hırgür çıkarmak isteyenlere fırsat vermemek gerekir...
Hırgür çıkaranlara fırsat verilmemeli Medyanın belediye belediye dolaşıp, “burada da yasak var, şurada da yasak var” demesi de hoş bir görüntü değil. Hükümet, bu konuda genel bir uygulama olmadığını açıkça ifade etti. Bu saatten sonra bu konunun hükümet ve medya tarafından ısrarla kaşınması doğru olmaz; çünkü bu mesele hem gereksiz bir gerilime yol açıyor hem de Türkiye’yi dünya nezdinde küçük düşürüyor. Kapatılmış bir tek meyhane bile yok ortada; olamaz da. Yeni açılacak içkili mekânlar için bir düzenleme gerekiyorsa bunun da önünde durmak bazı yanlışlara sebep olabilir. Bu işlerin sıkıntısını, çekmeyen bilemez. Evlerin arasındaki sarhoş naralarının, cenaze yanında horon tepenlerin, çocukları özendirecek kadar içki tüketiminin bazı hukukî düzenlemelere tabi tutulması gerekmiyor mu? Meseleye keşke ideolojik açıdan; hatta inanç açısından bakılmasa, daha kolay çözümler bulunacak. Çünkü halk paylaşım kültürünün esnek ve şefkatli açılımlarıyla bu meseleyi önemli bir oranda çözmüş. Problem belki de yöneticilerin kafasında... Düşünen insanlar, kafa kafaya verip bu ülkeye çağ atlatacağına nelerle uğraşıyor bakar mısınız?

İlhan Selçuk yanlış yapıyor
Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabı büyük yankı uyandırdı. Normaldir. 19 sene Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmış, yıllarca genel yayın yönetmenliği yapmış bir insanın tarihe ışık tutacak hatıralarını nakletmesi; üstelik bu nakiller sırasında gazetenin emektar ağabeyine “cuntacı, takiyyeci” gibi suçlamalarda bulunması, bu gazetenin itibarını bir hayli sarsar; nitekim sarsmıştır.
İlhan Selçuk’un suçlu insan psikolojisiyle sağa sola saldırmasını da anlamak mümkün; ancak söylediklerinde bazen ne insaf ölçüsü kalıyor ne de akıl. Aydın Doğan’a yüklendi önce; fakat konuştukça battı. Mesela Hasan Cemal’i şikâyet etti patronuna. Sonra hızını alamadı “Niye Zaman’ı dağıtıyorsunuz?” gibi kendisine yakışmayacak bir itirazda bulundu. Ertuğrul Özkök’ün yazısı şamar gibi şaklayınca suratında, adeta “pardon” deyip ricat etti ve sözü “Zaman bedava dağıtılıyor”a kadar getirdi. Üstelik histerik bir halet-i ruhiye ile ha bire Said Nursi’ye ve Fethullah Gülen’e saldırıyor. İnsan çaresiz kalır; ama bu kadar açık etmez ki “İlhan Ağabey”, belki bilmiyorsun, Said Nursi 1960’ta vefat etti. Fethullah Gülen 7 yıldır bu ülkede değil; sebep olan vefasızların kulakları çınlasın! Hasan Cemal’e kitabı bu insanlar mı yazdırdı ki bu kadar acımasız, bu kadar insafsız bir yola girdin? Doğan-Zaman ittifakı gibi akla hayale gelmedik bir hikâye kurgulayıp sonra onu mutlak gerçekmiş gibi yazmak, yılların “İlhan Ağabey’ine yakışmıyor. Arşivlere bakan Akşam’da, Star’da, Vatan’da, Yeni Şafak’ta ve daha nice gazetede bu kitap hakkında haber yapıldığını, yorum yazıldığını görecek. Ayıp ki ne ayıp! YÖK, indirimli ve kütüphane destekli Cumhuriyet, 50 binin üstüne çıkamıyorsa başkasına iftira etmek, “bedava dağıtılıyor” gibi bir yalana başvurmak hangi mantıkla açıklanır? Sanırım psikolojik harp teknikleri dedikleri bu olsa gerek; Hasan Cemal’in hatıralarına göz gezdirince insan bu fikre kapılıyor. Keşke ısmarlama yazılar ile nefes tüketeceğine “İlhan Ağabey”, hatıralarda geçen olaylara açıklık getirse! Belki o zaman hadiseler biraz daha netleşir...

Zaman dünyaya açılıyor
Geçen hafta Hollanda’daydım. Zaman’ın yeni bürosunu açmak için Rotterdam’a gittim. Oradaki arkadaşlar aylar boyu çalışmış, emek vermiş ve Zaman’ın isim hakkını kullanmak için üç katlı şık bir büro açmış. Bu kadar güzel bir çalışma yapılır da bu gayret alkışlanmaz mı? Gazetemiz adına bu güzel çalışmada emeği geçenleri tebrik etmek istedik. Orada gördüğümüz manzarayı haberlerimizde okumuşsunuzdur; gerçekten gurur duyulacak bir yol haritası çiziyor Zaman. Açılış törenine Hollanda Başbakanı Balkenende de geldi. Bu duruma sadece gazetemiz değil Türkiye adına da sevinmek gerekiyor. Türklerin bir ülkedeki durumu, orada oynadığı yapıcı ve katılımcı rol, ülke yönetiminin de dikkatini çekiyor. Salonda bulunan Türk milletvekillerini, Hollanda siyasetinde oynadıkları rol ve bir Türk gazetesine verdikleri destekten dolayı takdir etmek şart. Zaten Balkenende de konuşmasında toplumlararası diyalogdan bahsetti ve medyanın bu tarihî vazifede üstlendiği sorumluluğun altını çizdi. Görüyorsunuz, Zaman hızla büyüyor, mesafe alıyor; bir yandan Türk toplumuna elini uzatıyor diğer yandan gittiği ülkedeki insanlar ile Türk insanı arasında köprü oluyor. Ve kazanan Türkiye’miz oluyor, dünyamız oluyor...

Size katılmamak mümkün değil.Yelpazeyi genişletirsek esasında ülkemizle ilgili bir çok konuda yasaklamalar yerine DÜZENlemelerin derhal başlaması ve kararlılıkla her alanda devam ettirilmesi gereklidir.Aynı kaynaktan beslenmemize karşılık ,uç noktalarda cahilce gezinmemizden ve her işin erbabıyız,bileniyiz kibriyle toplumca düştüğümüz durumun izahı ne yazık ki yok.Çünkü detaylarda kayboluyor asıl amacımızı ve ne olmamız gerektiğini unutuyoruz.Bu yazıma başlamamdaki en büyük neden size sormak istediğim bir sorunun cevabını merakımdır. Yazınızı ilkkez okumakla beraber vakit darlığından diğer yazılarınızı daha sonra okuyacağımı ve sonrakileride takip edeceğimi bilmenizi isterim.
Sorum,yurt içinde veya yurt dışında sizler gibi olaylara bakış açısı pozitif olan ve çözümü görebilen ve bunu paylaşma cesaretini gösterebilen o kadar çok vatandaşımızın olmasına rağmen;ülkemizin gerek sosyo-politik gerekse ekonomik durumunun hali,tabandan tavana doğudan batıya bunca ayrışık bir yapının olması ve ortak paydalarımızı görerek birarada olamayışımızın ve bunu geleceğimize geçmişimizden kopmadan ve değiştirmeden taşıyamamızın sebeplerini çok merak ediyorum.Yani sizin gibi okumuş ve güngörmüşler varken halen neden ülkemiz ve bizler bu haldeyiz.?Teşekkür ederim..


_




---------- Mesaj tarihi 22:01 ---------- Önceki mesaj tarihi 21:47 ----------

Alıntı
Blue Blood adlı kullanıcıdan alıntı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1943 yılından beri çıkartılan yaklaşık 34 ciltlik ‘Türk Ansiklopedisi’nde son Osmanlı padişahı Vahdettin’in anlatıldığı herhangi bir madde yok.
Hayvanlar, böcekler, otlar, giysiler, takılarla ilgili detaylı maddeler içeren oldukça hacimli ansiklopedide Osmanlı’nın son padişahına ilişkin madde bulunmaması ilginç bulundu. Konuyla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, Türk Ansiklopedisi’nde bazı eksiklerin fark edilmesi üzerine 1980’li yıllarda bazı çalışmalar yapıldığını, Vahdettin’in bu arada unutulmuş olabileceğini ifade ettiler. Ciltlerde güncelliğini kaybetmiş birçok madde ve bilginin bulunduğunu belirten yetkililer, 1990’lı yıllarda, dönemin bakanlık yetkililerince ansiklopedinin yenilenmesi çalışmasının başlatılmak istendiğini; ancak bunun sonuçsuz kaldığını, şimdi ise yeniden basma ve eksiklerin tamamlanması gibi bir gündemleri olmadığını anlattılar.
Türk tarihi, kültürü, edebiyatı, siyaseti gibi bütün konuların yer bulduğu Türk Ansiklopedisi’nde Vahdettin’in bulunmayışını daha da ilginç kılıp soru işareti bırakan yönler bulunuyor. 33. ciltte Vahdettin maddesine gelince, altında sadece ‘Mehmet’e bakınız’ kaydı düşülmüş. ‘Mehmet’ maddesine gidildiğinde ise ‘Vahdettin’e bakınız’ deniliyor.
Türklükle ilgili birçok detay, konu ve varlıkları bile içeren, böylelikle önemli bir kültür, dil, tarih, demografi, siyaset vb. misyonu üstlenen Türk Ansiklopedisi, Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yayımlanmaya başlandı. 1941 yılında bakanlık bünyesinde Ansiklopedi Bürosu kuruldu. Bu büro, 1943 yılından itibaren Türk Ansiklopedisi’ni yayımladı. Ansiklopedinin 1951 yılına kadar basılan ciltleri ‘İnönü Ansiklopedisi’ adını taşıyordu. Demokrat Parti’nin iktidarı devralmasıyla birlikte o zamana kadar yayımlanan ciltler yeniden ‘Türk Ansiklopedisi’ adıyla basıldı, ilerleyen yıllarda üzerine sürekli yeni ciltler eklendi. En son 33. cilt 1980’li yıllarda yayımlandı. Ansiklopediyi yayımlayan kurulun son başkanı Prof. Dr. Hasan Eren’di.

Zeynel Kozanoğlu fark etti
Danimarka Kopenhag’da yaşayan araştırmacı-yazar Zeynel Kozanoğlu, Osmanlı padişahlarıyla ilgili bir kitap yazmakta olduğunu, hazırlık aşamasında kaynakları incelerken Türk Ansiklopedisi’nde Vahdettin’in bulunmayışının oldukça dikkatini çektiğini belirterek; “Bu ansiklopediyi cilt cilt, madde madde inceledim, Vahdettin’e rastlayamadım. Uzman kişilere saygımdan ötürü ansiklopedinin içeriği konusunda laf etmiyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nun son hükümdarı ya ansiklopediye alınacak değerde bulunmamış ya da unutulmuştur.” dedi. Ansiklopediye alınacak değerde bulunmaması ya da unutulması ihtimalinin yok denecek kadar az olduğunu belirten Kozanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurtların, kuşların, sürüngenlerin, dağın, taşın bile yer bulabildiği bilimsel çalışma içinde birçok ülke devlet başkanının yer bulması mümkün. Bunca bilim adamının kırk yıl uğraşarak ortaya koyduğu böyle bir eser düzenlenirken koskoca Osmanlı padişahının unutulmuş olması bağışlanacak kusur değildir ve bu kusuru aslında hiç kimse üstüne almaz. Biz de böyle bir kusur icat edip de birilerine yüklemeye kalkışamayız. Kaldı ki, padişaha ansiklopedide yer verilmeyişinin unutkanlıkla ilgisi bulunmadığının kanıtı var. Mehmet maddesine gelindiğinde ‘Vahdettin’e bakınız’ denilmiş. ‘Vahdettin’ maddesine sıra gelince de ‘Mehmet’e bakınız’ kaydı düşülmüş. Kayırılmış da olabilir. Bu ihtimal üzerinde ayrıca durmamız gerekiyor. Çünkü Vahdettin’in özel bir durumu var. Hepimizin bildiği bir tavır bu. Ansiklopediyi hazırlayanlar, Vahdettin’e yıllar önce biçilen ‘vatan haini’ gömleğini giydirmemek için bunu yapmıştır.”



Aşağıda 1972 yılında Liseler'de tarih dersinde okutulan bir tarih kitabına Reddiye yazdım

Reddiye yazdığım kitap bu:
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, lise III. Tarih kitabı, Yıl: 1972, sayfa;11
kitaptan aktarım

" İşgal karşısında Osmanlı Hükümeti : Osmanlı Devletinin başında bulunan, kendisini ve tahtını korumaktan başka bir şey düşünmeyen padişah ve etrafındaki devlet adamları, dar görüşleri, akılsızca hatta haince aldıkları tedbirler yüzünden düşmanın haraketlerini kolaylaştırmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. "

Bu yazıya el cevap ( benden )

- Sadece kendini düşünen Vahdettin Han, neden kendini korumakla 700 eri, itilaf devletleri İstanbulu işgal ettiğinde, Ayasofya ya girip taşkınlık yapmasınlar ve hilali indirip haç dikmesinler diye Ayasofyayı korumakla görevlendirsin. Bu bilgiyi kuvvetlendirmek için tarihçi yazarın bir eserinden aynen alıyorum “Sultan Vahdettin, 1.Dünya savaşı akabinde İstanbul’un işgalinde, kendi güvenliği amacıyla bırakılmış 700 kişilik orduyu Ayasofya çevresine mevzilendirmiş ve şu emri vermiştir: “Benim hayatımı boş verin, eğer işgalciler İstanbul’un fetih sembolü olan Ayasofya’ya çan takmaya gelirlerse; benden emir beklemeden ateş açın ve son nefesinize kadar Ayasofya Camii için savaşın ( İsmail Çolak-”Son Osmanlı Vahdeddin”-Sayfa 42 )

-Haince tedbirler deniyor : peki soruyorum, M.Kemal’i Samsuna gönderen ve yanına keselerce altın veren, aynı zamanda Milli Mücadeleye silah ve mühimmat olarak gizli destek veren Vahdettin mi hainlik yapmıştır.

-Diğer bir soru: işgalcilerin işini kolaylaştırmış mıdır. ? Yoksa tüm tehlikeleri, üstüne çekerek ve İngilizlere gizli oyun oynayarak , Anadoluya gönderdiği komutanların işini mi kolaylaştırmıştır.
Bu bilgileri madem taraf tuttuğumuzu iddia edenler var. Ol vakt düşmanımız İngiltere’nin devlet arşivlerindeki bir raporu sizlere aktarıyorum.

“ 1921'de İstanbul'da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un kaleme aldığı raporda Padişah Vahdettin'in Millî Mücadele'ye açıkça destek verdiği anlatılıyor. İstanbul'daki nazırlardan birinin bu süreçte Millî Mücadele güçlerine silah ve cephane tedarikinde bulunduğu belirtiliyor. Anadolu'ya asker, savaş malzemesi vs. göndermek için İstanbul'da örgütlerin kurulduğuna da dikkat çekiliyor. Ayrıca resmî tarihi sarsıcı şu tespitlere yer veriliyor: "İstanbul hükümeti, Yunanlılarla mücadelede Ankara'dan yana tavır koymuştur..."
söz konusu raporun kapsamlı ve soğukkanlı analizleri olduğunu , objektif veriler barındırdığını ve döneme ait bilgilerimizi zenginleştirdiğini söylemeliyim.

Bu yazıyı yazmamdaki amaç 1972 yılında tüm liselerde okutulan bir bilgiyi, kim bilir şu an 50 yaşını aşmış ne kadar insanımız inanarak bu bilgileri beynine yazmıştır. Tıpkı çoğu insanımızın bu bilgirle tarih konusunda cahil bırakılması gibi. Amaç gerçek tarihse kaynaklar konuşur. Tarihi tarihçlilere bırakmak elzemdir. Bizim ülkemizde herkes kendi idelojisine göre masalımsı bilgilerle tarih hakkında ahkam kesiyor. Bu yüzden tarihin tozlarını bir türlü temizleyemiyoruz.


Araştırmacı Yazar : Enes Demir


>>alıntı>>
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Korkma ! Bilesinki, Atın İyisine Doru Yiğidin İyisine Deli Derler.. ŞEYH EDEP ALİ....