Birinci Balkan savaşı
(1912-1913) OsmanlI devletinin, bir yandan Arnavutluk ayaklanması (1910), öte yandan Trablusgarb savaşı (1911) ile uğraşması, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan'ın Makedonya üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmeleri için uygun ortam yarattı. Balkanlardaki durumunu güçlendirmek isteyen Rusya’nın önayak olmasıyla Balkan devletleri Osmanlı devletine karşı bir birlik oluşturdu.
Önce Sırbistan ile Bulgaristan.
(13 mart 1912), ardından Bulgaristan ile Yunanistan arasında (29 mayıs 1912) antlaşmalar imzalandı. Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan ile yaptğı antlaşmalarla bu ittifaka Karadağ da katıldı. Birlik oluştuktan sonra Osmanlı devleti ile savaş çıkarmak için bahane yaratmak amacıyla bulgar ve yunan çeteleri Makedonya’daki faaliyetlerini artırdılar; Karadağ da osmanlı sınırında olaylar çıkarmaya başladı. İtalya ile savaşan Osmanlı devleti, askeri hazırlıklarını tamamlamak için savaşı geciktirmek istedi, iç çekişmeler ve askerin siyasete bulaşması, ordunun savaş gücünü azaltmıştı. Bu yüzden Osmanlı devleti, Avrupa devletlerinin aracılık girişimlerini olumlu karşılayarak Berlin antlaşması ile Rumeli için kabul ettiği ıslahatı yapacağını bildirdi; ama bu ödün, savaş isteyen balkanlı müttefikleri tatmin etmedi. 30 eylülde Balkan devletlerinde, 1 ekimde Türkiye'de seferberlik ilan edildi. 2 ekimde Karadağ, Türkiye’ye savaş açtı.
Balkanlı öteki müttefikler verdikleri notalarda (13 ekim), kabul edilemeyecek ağır ıslahat isteklerinde bulundular. Bu durum karşısında OsmanlI devleti 15 ekimde italyanlar ile bir barış antlaşması yaptı. 18 ekimde Bulgaristan ve Sırbistan, iki gün sonra da Yunanistan, Osmanlı devletine savaş açtı.
Birinci Balkan savaşı doğu’da ve batı’ da olmak üzere iki harekât alanında gerçekleşti. Bulgarlar’a karşı savaşan Abdullah Paşa komutasındaki Doğu ordusu, Kırklareli Edirne-Yenice hattında savunmada kalmak kararındaydı. Ancak, başkomutan vekili Nazım Paşa'nın baskısıyla, kendisinden iki kat üstün bulgar kuvvetlerini karşı saldırıya geçti. 22-23 ekim günü yapılan çarpışmalar sonunda türk kuvvetleri Karaağaç-Lüleburgaz hattına çekildi. Lüleburgaz muharebesinin ardından Çatalca’ya tertiplenen türk kuvvetleri, burada bulgar karşı saldırısını durdurmayı başardı (17-18 kasım). Hayli yaygın bir alanda çarpışan Bulgarlar zor duruma düşmeye başladılar. Bu arada Şükrü Paşa, Bulgarlar ca kuşatılan Edirne'yi savunmaya devam ediyordu.
Ali Rıza Paşa komutasındaki Makedonya'daki Batı ordusu ise.Kumanova muharebesi’nde (23-24 ekim) Sırplar'a yenildikten sonra Arnavutluk'a doğru çekilmişti. Priştine, Lob ve Kosova'yı alan Sırplar, daha sonra Karadağlılar (le birleşerek Üsk'jp'ü ele geçirdiler. 8 kasımda Selanik 'rünanlılar’ın eline geçti. Selanik'te bulunan Haşan Tahsin Paşa, 35 bin kişilik ordusuyla, savaşmadan Yunanlılar'a teslim oldu. Manastır muharebesi'nde bir kez daha yenilen Osmanlı Batı ordusu, Sırplar’ ın Adriya denizi kıyılarına ulaşmalarını engelleyemedi. Manastır, Ohrid (ohri) ve Durazzo Sırplar'ın eline geçti. Esat Paşa nın savunduğu Yanya ile Haşan Rıza Paşa’nın savunduğu işkodra, direnmeyi sürdürdü. Bu başarısızlıklar karşısında sadrazam Ahmet Muhtar Paşa hükümeti 29 ekimde istifa etti ve yerini Kâmil Paşa kabinesi aldı. 3 aralık 1912’de ateşkeş imzalandı ve 13 aralıkta Londra'da barış görüşmeleri başladı. Büyük devletler, 17 ocakta Osmanlı devletine verdikleri bir nota ile, Edirne’nin Bulgaristan'a bırakılmasını istediler. Kâmil Paşa’nın Edirne'den vazgeçmeye karar verdiğini düşünen ittihatçılar, bir hükümet darbesi (Babıâli baskını) ile Kâmil Paşa'yı devirdiler (23 ocak 1913) ve Mahmut Şevket Paşa’nın başkanlığında yem bir hükümet kurulmasını sağladılar. Yeni hükümet, 30 ocak 1913’te Edirne’yi bırakmayı reddettiğini bildirdi. Bu durum karşısında 3 şubat 1913’te yeniden başlayan savaş, yine Osmanlı devleti aleyhine gelişti. Çatalca'daki bulgar ordusunu arkadan çevirmek için yapılan türk taarruzu, sonuçsuz kaldı. 21 şubatta Yanya, 26 şubatta Edirne ve 22 nisanda işkodra düştü. Osmanlı devletinin isteği üzerine 14 nisanda Bulgarlar ile yem bir ateşkes yapı'dı. 30 mayıs 1913’te Londra’da imzalanan barış antlaşması ile de Enez-Midye hattının batısında kalan topraklar balkanlı müttefiklere bırakılıyor, Girit ise Yunanistan’a veriliyordu.
ikinci Balkan savaşı (1913).
Osmanlı devletinden aldıkları toprakları paylaşmakta anlaşmazlığa düşmeleri, Rusya'nın hakemliğinin zayıf kalması, Avusturya -Macaristan’ın Balkan birliğini çözmeye yönelik çabalan Bulgarlar ile eski müttefikleri arasında yeni bir savaşa yol açtı Makedonya'daki sırp ve yunan birliklerine saldıran Bulgarlar (235 000 kişi), Vardar'a ulaştılar ve Selanik) tehdit ettiler; ama Sırplar ve Yunanlılar bir karşı saldırıyla Bulgarlar) Strimuca ve Kilkis’e püskürttüler. Birinci Balkan savaşı’na katılmamış Rumenler de Dobruca'ya girdiler. Bu arada Türkler de Kırklareli ve Edirne’yi geri almışlardı (temmuz, 1913). Her cephede yenilgiye uğrayan Bulgaristan, 31 temmuzda ateşkes istedi. 10 ağustosta imzalanan Bükreş antlaşması'yla Bulgarlar, 1912 ve 1913’te kazandıkları toprakların büyük bölümünü yitirdiler 29 eylül 1913'te Osmanlı devleti ile Bulgaristan arasında İstanbul’da imzalanan antlaşmaya göre, Dedeağaç Bulgaristan’da kalmak üzere Meriç, sınır kabul edildi.
Balkan savaşlarının sonuçları şöyle özetlenebilir:
- Yunanistan Selanik, Kavala ve Makedonya kıyı şeridinin büyük bölümünü ele geçirdi;
- Sırbistan, Makedonya' nın kuzey ve orta kesimlerini aldı;
- Yeni Pazar sancağının bir bölümünü kazanan Karadağ, Sırbistan ile ortak bir sınır oluşturdu;
- Romanya, Dobruca’nın payına düşen kesimini korurken, Balkanlarda yüzyıllardır süren ve bir süredir can çekişen Osmanlı egemenliği Doğu Trakya dışında tam anlamıyla sona erdi.
Balkan savaşı'nın siyasal sonuçları da her bakımdan çok yönlüdür. Osmanlı devleti dışında, en büyük zarara, gerçekte Sırbistan’ın güçlenmesi dolayısıyla Avusturya-Macaristan uğradı. Savaş ayrıca, Balkanlardaki bağlaşmaların yapısını da değiştirdi: kırgın Bulgaristan, desteğini Avusturya-Macaristan’da ararken, Romanya uzak durduğu Rusya’ya yaklaşma eğilimi gösterdi. Özellikle Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki gerginliğin giderek artması, Birinci Dünya savaşı'na yol açan bunalımı doğurdu.