Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
05:12, 2 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Perşembe, 11 Aralık 2025 - 05:14
Arama
MaviKaranlık Forum
Türkiye'deki Antik Kentler - Thyateira Antik Kenti
-
Tek Mesaj #2
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
21 Şubat 2013
Mesaj
#2
Kayıtlı Üye
Thyateira (
Pelopia
)
MsxLabs.org
Thyateira antik kenti hakkında bilgi veren en eski yazılı veriler M.Ö. 3. yy.’a aittir. Bu ilk yerleşimin Makedonyalılara ait bir koloni kenti olduğu saptanmıştır. M.Ö. 281 yılına tarihlenen bir yazıtta, “Thyateira’daki subay ve askerler I. Seleukos’a (Nikator) adak sundular” ifadesi, kentteki Makedon askeri kolonisine dair en önemli kanıttır.
Thyateira antik kenti, çeşitli metinlerde Pelopia, Semiramis ve Euhippa adlarıyla da anılmıştır. Hatta Akhisar yakınlarında bulunduğu belirtilen bir yazıtta Thyateira, Semiramis ve Pelopia isimleri birlikte kullanılmıştır.
Kent hakkında bilgi veren Stephanos Byzantios ise, “Bir Lydia şehri olan Thyateira’nın önceleri Pelopia ve Semiramis adlarıyla anıldığını, Thygater kelimesinin kız evlat anlamına geldiğini, Suriye Kralı III. Seleukos’un bir savaş sırasında kızı olduğunu duyması üzerine kente bu adı verdiğini” belirtmektedir.
Ancak Thyateira ismindeki “teira” kelimesinin Lydia dilinde “kale” ya da “kasaba” anlamına geldiğini savunan bazı araştırmacılar Thyateira’da Lydia döneminden itibaren bir yerleşim bulunduğunu önermektedirler. Böylece kentin tarihi daha erkene, Lydia krallığı dönemine çekilebilir.
Kent, Plinius’da “Thyatireni” şeklinde geçmektedir. Strabon’da ise; “Thyateira Sardeis yolu üzerinde sol tarafta Makedonia’lılara ait bir katoikia, Mysialıların en uzak kenti” ifadeleri vardır.
Kent ve çevresi, M.Ö. 190 yılından sonra Pergamon krallığının hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde kendi adına para basma yetkisine sahip olmuştur. Kentin şimdiye kadar bilinen en erken sikkesi de M.Ö. 2 yüzyıla aittir.
M.Ö. 156 yılında Pergamon krallığı ile Bithynia krallığı arasında çıkan savaş döneminde Bithynia kralı II. Prusias’ın Pergamon’dan sonra tahrip ettiği yerleşimler arasında Thyateira da vardır.
Son Pergamon kralı III. Attalos’un (Philometor) M.Ö. 133’de ölümünün ardından krallığı, vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’na kalmıştır. Böylece, Anadolu’nun büyük bölümünde olduğu gibi Thyateira ve çevresi de Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır. Ancak, II. Eumenes’in oğlu olduğunu söyleyen Aristonikos bu kararı tanımayıp isyan edince Batı Anadolu’nun özellikle kuzey kesimlerinde sıkıntılı günler başladı. Daha çok kuzey Lydia ve güney Mysia civarında geçen olaylardan doğal olarak Thyateira da etkilenir ve kent bir süreliğine ele geçirildi. Ancak gerçek anlamda askeri düzenden yoksun olan, daha çok kölelerden ve yoksul halktan oluşan, varlıklı kentlilere, asillere ve geniş toprak sahiplerine düşman Aristonikos kuvvetleri Stratonikeia’da yakalanır ve ayaklanma bastırılmış olur.
M.Ö. 88 yılında Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında yaşanan savaş ve kargaşa döneminde Thyateira, Sulla’dan kaçan Roma generali Flavius Fimbra’nın karargah kurduğu kent olması açısından önemlidir. Bu karargah kuşatılmış, etrafına hendek kazılarak Fimbra’nın teslim olması istenmiştir (M.Ö. 85 civarı). Nihayet teslim olan Fimbria yapılan anlaşma sonucunda serbest bırakılsa da bunalıma girip Pergamon’da intihar etmiştir. M.Ö. 84’de Anadolu’dan ayrılan Sulla, Asya eyaletine vali olarak Murena’yı atadı. Vergi toplama ve para basma görevi ise yardımcısı Lucullus’a verildi. Bu süreçte diğer bazı kentlerdeki gibi Thyateira’da da kent koruyucusu ve hayırsever sıfatlarıyla adına heykeller dikildi.
M.Ö.46-44 yıllarında Roma eyaletine vali olarak Publius Servilius Isauricus atandı. Bu dönemde Thyateira, Smyrna merkezli bir birliğin üyesiydi.
Roma döneminde M.Ö 25/24, M.S 17 ve M.S. 178/179’da kent ve yakınlarında meydana gelen şiddetli depremler sonucunda Thyateira büyük zarara uğramış, İmparator Tiberius (yaşamı M.Ö. 42-M.S. 37, hükümranlık yılı M.S.14-37), Hadrianus (yaşamı M.S. 76-138, hükümranlık yılı M.S.117-138) ve Caracalla’nın (yaşamı 186-217, hükümranlık yılı M.S.211-217) yardımlarıyla yeniden imar edilmiştir. Kentte görülen pek çok inşaat ya da onarım bu sürece aittir. Bu depremler arasında M.S. 17 depremi çok önemlidir. Tiberius, bu depremde meydana gelen yıkımın izlerini hafifletebilmek için kenti uzun bir süre vergiden muaf tutmuştur. Traianus zamanında (yaşamı M.S. 53-117, hükümranlık yılı M.S. 98-117) imparator adına kentte büyük bir yapı inşa edildiği bilinmektedir. İmparator Septimius Severus’un (yaşamı M.S. 146-211, hükümranlık yılı M.S. 193-211) ikinci karısı Lulia Domna için Thyateira’da bir heykel dikildi. Hadrianus, M.S.123’de, Caracalla ise M.S. 215 (214?) yılında kenti ziyaret etmişlerdir. Hadrianus’un kenti ziyareti ile verdiği armağanların bir listesi taş üzerine kaydedilerek imparator adına bir halk binası inşa edildi, onuruna bir festival tertip edilmesi dikkat çekicidir.
Caracalla zamanında ayrıca, Attaleia, Apollonis, Hermokapeleia ve Hierokome gibi kuzey Lydia kasabalarının dahil olduğu bir “conventus”un merkezi haline getirilmiştir. Böylece Caracalla, Thyateira kentinde “kurucu” olarak onurlandırıldı. İmparator Elagabalus döneminde (yaşamı M.S. 203-222, hükümranlık yılı M.S. 218-222) Thyateira kentinde kutsal yarışmalar düzenlenmesine izin verildiği bilinmektedir. Roma döneminde Thyateira’nın nüfusunun tıpkı Sardeis gibi 25000 kişi olduğu sanılmaktadır.
M.S. IV. yüzyılda (M.S. 366?) Roma tahtı için ayaklanan Procopius ile Roma İmparatoru İmparatoru I. Valentinianus’un kardeşi (sonra imparator) Valens’e bağlı birlikler arasında meydana gelen ve Procopius’un idamıyla sonuçlanan savaşın Thyateira yakınlarında olduğuna dair öneriler vardır.
Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasıyla Thyateira Bizans İmparatorluğu’nun topraklarına katıldı.
Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde Thyateira, tarımsal potansiyelinin yanı sıra dikkati çeken bir tarımsal sanayi merkezi haline gelmiştir. En önemli endüstri tekstil idi. Tekstil sanayii kapsamında yün üretimi, yün boyamacılığı, keten üretimi gelişmişti. Bu iş kolunda çalışanların kurdukları dernekler vardı. Örneğin yün üreticileri olarak Türkçeye çevrilebilecek “lanarioi”. Ketenin Lydia bölgesindeki diğer yerleşimlerde de yetiştirildiği bilinmektedir. Keten üreticilerin derneği “linourgoi” idi. Tekstilden sonraki en önemli sanayi, seramik üretimiydi. M.S. III. yüzyılda bu iş kolunda çalışanların da kurdukları dernekler vardı. Ayrıca, ayakkabıcılık, dericilik, sektörleri de gelişmişti. Bu sektörlerde çalışanların kurdukları dernekler bile vardı. Deri işlemesinde Thyateira’nın yanı sıra, onun kuzeydoğusunda günümüzdeki Selçikler köyü yakınlarında bulunan Attaleia kenti de ileri düzeydeydi. Madencilik açısından bakırcılık önemliydi.
Kentte yetişmiş çok sayıda ünlü kişi de bilinmektedir. Bunlar arasında hatip Ahnenaios, avukat ve hatip Annianos (M.S. 2.yy.), Başhekim Moskhianos (M.S. 3. yy.), Spor Hekimi Elies sayılabilir. Bunların dışında, henüz yeri saptanamayan bir gladyatör okuluna bağlı olarak çalışan çok sayıda gladyatörün varlığı bilinmektedir (örneğin, Retiarius Stephanos, Secutor Petraeites, Secutor Passareinos, Secutor Pardalas, Bestiarius Kallidromos, Rudiarius Eugramos, Secutor Babidos, Secutor Antallos, Secitor Aias). Buradan da anlaşılacağı üzere Thyateira, Lydia bölgesinde, Sardeis ve Philadelphia ile birlikte gladyatör dövüşlerinin en yoğun olduğu yerleşimlerden biriydi. Gladyatör okulu konusunda en önemli kanıt, bir gladyatöre ait mezar altarıdır. Bu altarda geçen “ludus” kelimesi, Keil ve v.Premestein’e göre Thyateira’da gymnaisonun varlığına delildir. Başka bir yazıtta geçen “Sympas Ksystos” ifadeleri ise L.Robert’e göre “atletler birliği” anlamına gelmekte olup yukarıda bahsettiğimiz başhekim Elies ismi de burada geçmektedir.
Spor Hekimi Elies’ın M.S. II ya da olasılıkla III. yüzyıla ait mezar anıtının yazıtında, “Sympas Ksystos’un (Atletler Birliği) başhekimi olan ben, eleis, burada yatıyorum. Elveda!” ifadesi vardır. Merkezleri Roma’da bulunan ve “genel atletler birliği” deniler Kystos’da diğer görevlilerin yanı sıra birer de hekim yer almaktaydı. Bu hekimlerin birincil görevi gladyatör karşılaşmaları sırasında meydana gelebilecek herhangi bir yaralanmayı tedavi etmekti.
Kentteki diğer yapılar hakkında çok fazla bilgi olmamakla birlikte kent merkezinde ya da daha büyük olasılıkla yakınlarında Apollon Tyrimnaios (Tyrimnaeus, Tyrimnos), Apollon Pythios, Apollon Soter ile Artemis Boreitene kültüne ait (kutsal alanlar?, Seyit Ahmet Mezarlığı çevresi, Dağdeviren Höyüğü ile Kennez Höyükleri civarı ?) vardı. Henüz yerleri bilinmeyen bu kültlerden kent sikkelerinde ve yazıtlarda da söz edilmektedir. Özellikle Apollon Tyrimnaios (Tyrimnos) kent için çok önemli olup kentin baş tanrısı idi. Bu tanrı onuruna içeriğinde atletik müsabakalar ve müziğin yer aldığı festivaller düzenlenmekteydi.
Bazen tek, bazen de Kybele, Leto veya Artemis ile birlikte betimlenen Apollon tüm örneklerde ayakta, çıplak, sağ elinde defne dalı ve sol omzunda çift ağızlı bir balta ile görülmektedir.
Kuzey Ege’nin en önemli ekonomik merkezlerinden biri olan Thyateira, Erken Hristiyanlık döneminde kendisi gibi ana yolların üzerinde bulunan diğer altı kentle birlikte Batı Anadolu’daki ilk yedi Hristiyan topluluğundan/cemaatinden birisine sahiptir.
Thyateira’yı tamamı Batı Anadolu’daki diğer altı yerleşimle (Ephesos, Smyrna, Pergamon, Sardis, Philadelphia, Laodikeia’da) birlikte çağdaşlarından ayıran ve ön plana çıkaran husus, İncil’de sözü edilen ilk 7 kiliseden biri olmasıdır. Sözü edilen yedi kilisenin yer aldığı kentlerin tamamı, döneminin birer ticaret merkezi olup önemli yol güzergahları üzerinde bulunan başlıca yerleşimlerdi. Hatta neredeyse Thyateira bu yol güzergahlarının çakıştığı bir noktada yer almaktaydı. Thyateira, Hristiyanlığı kabul eden ilk yedi topluluktan birisini barındırdığı için çeşitli araştırmalarda bu kentte erken dönemlere ait (M.S. I.-II. yy.) bir kilise yapısının varlığı üzerine değişik yorumlar yapılmıştır. Ancak İncil’de sözü edilen bu yedi kilise, birer kilise yapısı-binası olarak düşünülmemelidir. Burada anlatılmak istenen, Hristiyanlığı kabul eden ilk 7 cemaatin bulunduğu, döneminin güçlü ekonomisine sahip, önemli yol güzergahlarında yer alan, kalabalık nüfusa sahip yerleşimlerdir. Bunun ötesinde şüphesiz bu 7 kentte, ilk Hristiyanlık dönemlerinde de ritüeller için ayrılan kamusal birer yapı da olabilir. Ancak bu yapının, M.S. 379’da tahta çıkan ve M.S. 391 yılında Hristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini yapan I. Theodosius (M.S. 347-395) zamanında ya da sonrası yapılabileceği pek çok açıdan unutulmamalıdır.
Akhisar’da böylesine bir yapı için en çok üzerinde durulan, Anadolu’da eşine çok rastlanan dinsel mekanlarda devamlılığa bir örnek oluşturacak şekilde Ulu Camii ve çevresidir. Ancak burada, caminin doğu duvarı dışında önceki kilise apsisine ait olduğu düşünülen kalıntıların, İncil’de söz edilen ilk 7 kilise dönemi kadar eskiye inmesi bilimsel olarak mümkün değildir. Bu cami ve çevresindeki sahada daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç vardır. Böylece var olduğu iddia edilen kilise kalıntılarının ait oldukları dönem hakkında daha tutarlı bilgiler edinilebilir.
Thyateira için en önemli sorun Orta Bizans Dönemi’ndeki durumudur. Kentteki yüzey kalıntılarında, eski kazılarda ve bizim ilk sezon kazılarımızda bu döneme tarihlenebilecek bir buluntuya rastlanmamıştır. Özellikle M.S. 7. ve 8. yüzyıllardaki Arap-İslam tehditleri dolayısıyla Batı Anadolu’daki pek çok kentte olduğu gibi yerleşimin ovadan daha yüksek kesimlere doğru çekildiği düşünülebilir. Akhisar’ın güneyindeki Kara Höyük Dağı ve dağın eteklerindeki mezarlık sahaları bu açıdan araştırılmalıdır.
Kent, büyük olasılıkla ilkin M.S. 11 yılında kısa süreli de olsa Türklerin eline geçmiştir. Bu ve sonraki yüzyıl içinde Bizanslılarla Türkler arasında el değiştiren kent, olasılıkla 1190’da Alman İmparatoru F.Barbarossa komutasındaki Haçlı ordusunun geçişine sahne olmuştur. Akhisar’da kalıcı Türk hakimiyetinin M.S. 14. yüzyılda oluştuğu söylenebilir.
Thyateira, modern yerleşim merkezlerinin altında kalan diğer antik kentlerle benzer bir kaderi paylaşmıştır. Akhisar’da arkeolojik kalıntılar neredeyse tamamen modern yerleşimin altında kalmıştır. Antik kentin kurulduğu alan, bugünkü modern Akhisar ilçe merkezinin merkezidir. Bu durum coğrafi avantajların getirdiği doğal bir sonuçtur. Bu alanlar ve çevresinde gerçekleştirilen herhangi bir temel kazısı sırasında arkeolojik kalıntılara rastlanmaktadır. Ancak kısa süre öncesine kadar, inşaat çalışmaları sırasında açığa çıkartılan kalıntıların ciddi bir kısmı korunmamış, üzerlerine modern binalar yapılmıştır.
Antik kente ait kalıntılar Tepe Mezarlığı ile Hastane Höyüğü denilen iki alanda yoğunlaşmaktadır. Bunlardan Tepe Mezarlığı Ragıpbey mahallesinde, Hastane Höyüğü ise Kethüda mahallesindedir.
Bu iki alan arasındaki saha tümden antik kentin merkezidir. Tepe Mezarlığı, ören yeri olarak, doğu batı 70×70, kuzey güney ise 65×76 m.’lik bir alanı kaplamaktadır (batıda 70 m., doğuda 70 m. güneyde ise 76, kuzeyde 65 m.’lik bir alanı kaplamaktadır).
Tepe Mezarlığı, ilk olarak 1962 yılında Prof.Dr.Yusuf Boysal başkanlığında kazı çalışmaları yapılmıştır. Sınırlı bir alanda sürdürülen bu çalışmalar sonucunda bazı buluntular ve mimari parçalar açığa çıkarılmış, ancak bu kazının sonuçları yayınlanmamıştır.
1968-1971 yılları arasında arkeolog Rüstem Duyuran tarafından “Tepe Mezarlığı”nda kazı çalışmaları sürdürülmüştür. Bu kazılar sırasında Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen bazı kalıntılar açığa çıkartılmış ve planları çizilmiştir.
Rüstem Duyuran’ın kazıları sonucunda kuzey-güney yönünde uzanan M.S. 2 ila 6. yüzyıllar arasına tarihlediği ve “bazilika” olarak adlandırdığı bir yapı saptanmıştır. Duvarları 4 ila 5 m. yüksekliğindeki dikdörtgen planlı yapının kuzey kesiminin iç kısmı apsis şeklindedir.
Yapının genişliği yaklaşık 10 metre, korunan uzunluğu 43 m. olmakla beraber tahribat nedeniyle yapının gerçek boyutunu saptanamamıştır. Yapının, güney yönünde modern yolun ve binaların altına doğru uzandığı anlaşılmıştır.
Yapının batısında kare veya dikdörtgen şeklinde oda ve mekanlara rastlanmıştır. Kazılan alanlarda Roma ve Bizans dönemine ait mozaik, fresk ve seramik parçalarının yanı sıra Roma dönemine ait sikkeler ele geçmiştir.
Duyuran, yapının çatısının ahşap olduğunu belirtmekte, yıkıldıktan sonra çıkan yangının ahşap kısımları tamamen yaktığı toprak döşeme üzerinde başta başa rastlanan ve içinde bol ölçüde kiremit parçalarının bulunduğu yangın izlerinin bu durumun kanıtı olduğunu vurgulamaktadır.
Tepe mezarlığında, Duyuran tarafından üç yıl sürdürülen kazılarda bazilika olarak adlandırılan yapı dışında M.S. 2 ila 4. yüzyıllar arasında tarihlenen, kuzey-güney doğrultulu sütunlu bir Roma caddesi açığa çıkarılmıştır. Tepe Mezarlığından kuzeyindeki kaymakamlık lojmanı ile sonrasındaki eski Tekel binasına doğru uzandığı açılan sondajda tespit edilen bu caddenin Tepe Mezarlığında saptanan kesimleri de birleştirildiğinde yaklaşık 100 m. uzunluğunda olduğu belirtilmektedir.
Duyuran tarafından çağdaşı örneklere dayanarak yaklaşık 10 m. genişliği olduğu iddia edilen caddenin doğu kesime günümüzdeki modern yolun altında kaldığı için tam olarak gerçek genişliğini saptamak mümkün değildir. Bu caddede kolonadın iki sıradan meydana gelen stylobat blokları kum ve kireç harçlı moloz taşından yapılmış bir temel üzerine yerleştirilmişlerdir.
Tepe Mezarlığı’ndaki sütunlu yol ve portikoda in-situ vaziyette bulunan sütun altlıkları ve başlıkları M.S. II.yy’a tarihlenmekle beraber, yangın tabakası içinde bulunan sikkelerin çoğu M.S. IV.yy’a, bazıları ise Arkadius (M.S. 395-408) devrine tarihlendirilmiştir.
Akhisar’ın yaklaşık 6 km. kuzeybatısındaki Medar köyünde bulunan bir yazıtta (M.S. 2. yy. sonu ya da 3. yy.), “Hekatontastylon”, yani 100 sütunlu bir yapıdan söz edilmektedir. 1886 yılında Fontrier tarafından bulunan ve aynı yıl yayınlanan bu yazıt, “… Hekatontastylon’daki Eros’ların ve Yaşlılar Meclisi’nin (yaptırdığı ?) İmparator Evi’nin (basilika ya da başka bir yapı) ve Lykos (Çürüksu) nehri üzerindeki su kemerinin müteahhitliğini yürüten” Menandros oğlu Marcus adındaki bir kişinin heykel kaidesi üzerinde yer almaktaydı. Hekatontastylon ile Tepe Mezarlığı arasındaki ilişkiyi saptamak için çok fazla kanıta ihtiyaç vardır. Buna karşın bu yazıt, Thyateira’daki kimi yapıların, kentin bayındırlık tarihinin ve bazı önemli kişilerin saptanması açısından oldukça önemlidir.
İlk dönem kazıların ardından Tepe Mezarlığı mevkii SİT alanı olarak korunmaya başlanmış ve bir ören yeri halinde düzenlenmiştir. Giderek artan sayıda turist özellikle inanç turizmi kapsamında burayı ziyaret etmektedir.
Ancak, Akhisar’da yakın zamana kadar bir müze binası bulunmaması sebebiyle gerek Thyateira kazılarında çıkan eserler, gerekse Akhisar ve çevresindeki herhangi bir noktadan çıkartılan eserler Tepe Mezarlığında koruma altında alınmıştır. Bu durum karışıklıklara da sebep olmaktadır. Burada sergilenen her eserin Thyateira’da bulunduğu gibi yanlış bir düşünce doğmaktadır. Ayrıca, ören yeri olarak ziyaret edilmesine karşın ciddi şekilde tahrip edilen kalıntılar mevcuttur.
Kaynak
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 05:14
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...