Arama

İmam-ı Gazali - Tek Mesaj #6

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
22 Mart 2013       Mesaj #6
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye

Gazali

Ad:  İmam-ı Gazali5.JPG
Gösterim: 6506
Boyut:  27.5 KB

(1058-1111)

Kelamcı, fakih, filozof ve mutasavvıf Gazali, dünya genelinde Hüccetul-Islam (İslam'ın delili) ve büyük bir müçtehid olarak bilinir. Bu, büyük ölçüde İslam akılcılığının üç ana kaynağını sentezleme girişimi nedeniyledir; teorik ve felsefi sorgulama, fıkhi delillendirme ve tasavvufi uygulama. Gazalinin İslam düşüncesi bakımından önemi, önceki yüzyılda Şii entelektüel baskınlığın sonucunda, Sünni düşünceyi yeni¬den yönlendirme ve yenilemedeki becerisinde yatar. Yaşamı ve eserleri elbette Hz. Muhammed'den sonra Batı dünyasında diğer herhangi bir Müslüman'dan daha fazla çalışılmıştır.

Ebu Hamid Muhammed el-Gazali'nin doğduğu dönem, İslam dünyası, politik ve dini çalkantıların olduğu bir dönemdir. İslam dünyası İspanya'da hüküm süren Emevi hanedanı, Kuzey Afrika ve ötesindeki Şii Fatımi hanedanı ve sonrasında Bağdat'tan hükmeden ancak artık hükmü kalmayan yaşlı ve can çekişen Abbasi hanedanı arasında bölünmüştür. Gazali doğduktan sadece üç yıl sonra Bağdat, Selçuklu Türklerince fethedilmiş ve bunun öncesinde adı Şii olan Buveyhi hanedanı yüzyıl-dan fazla Bağdat'ta yönetimi elde tutmuştur. Sünni olan Abbasi halifeleri İslam dünyasının sembolik ve birleştirici liderleri olarak muhafaza edilmişler ancak aslında kendi saraylarında mahkûm olarak yaşamışlardır. Bu nedenle 10. yüzyıl Şia yüzyılı olarak adlandırılır. İslamiyet artık tek bir politik birim olarak işlev görmese de asla bir düşüşe geçmemiştir. Aslında Bağdat'taki tek bir başkentten ziyade, Fatımi idaresindeki Kahire ve Emevi idaresindeki Kurtuba gibi birkaç büyük kültürel merkez bulunur. Selçuklu Türkler'i idaresindeki 11. yüzyıl, Sünni İslam'ın bir güç olarak yeniden belirmesine tanık olacaktır; bu tarihsel ve entelektüel bağlamı Gazali miras alıp faaliyet gösterecektir.

El-Gazali, İran'ın Horasan eyaletinin Tus kentinde, 1058'de dünyaya gelir. 14. yüzyılda yıkılan bu küçük kent şimdilerde harabedir ancakGazalinin döneminde gelişmekte olan bir yerdir. Babaları ve dedesi yün eğirerek geçimlerini sağlarlar (Arapça'da gazzal). Gazali eğitimsiz ancak samimi bir aileye mensuptur. Kardeşi Ahmed Gazali ünlü bir sufi vaaz ve âlim olup Ebu Hamid el-Gazali ise bir sufi olan aile dostundan kendi memleketinde tasavvuf eğitimi alır. Gazali gençken, diğer ilim sahibi şahsiyetlerden eğitim almaya büyük özen gösterir; özellikle Tus'un 40 km güneybatısındaki Nişabur'da bulunan saygın kelamcı el-Cüveyni'den etkilenir. Bu imam, Gazalinin hocası olmayı kabul eder. El-Cüveyni, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın veziri ünlü Nizamülmülk tarafından yeni kurulmuş olan Nizamiye medresesinde bir kürsü sahibi olur. Nizamülmülk, Sünni İslamı yenileme çabasıyla birçok yeni medrese kurmaya önem vermektedir. Bu kurumlar ücretsiz eğitim ve barınma sunmaktadırlar. Gazali 1077-1085 arasında 8 yıl felsefe, mantık ve tabii ilimler yanında Eş ari kelamı çalışır. Çalışırken Cüveyni'nin asistanı olarak bazen de ders verir. Bu da el-Cüveyni'yi Gazalinin bir hoca olarak büyük akıl ve popülarite kazanması nedeniyle kıskançlığa itmiş görünür.

1085'te Gazali, Bağdat'a gider ve adı öyle olmasa da etkin olarak bir hükümdar olup gücünün zirvesinde olan Nizamülmülk un sarayına katılır. Dini otoritelerin kendi tarafında oluşunun önemini farkeden Nizam, himayesini dini liderler lehine bolca kullanmış, hankahlar kurmuş, kelam medreseleri inşa etmiştir. Bunların tümü onun adıyla anılır. Gazali, Vezir'in yakın dostu olur ve Bağdat'taki Nizamiye medresesinde Şafii fıkhı (bkz. Şafii) öğretmek üzere atanır. Bu yeni popüler hoca, hızla geniş bir öğrenci kitlesi edinir ve 1091'de medreseye kelam müderrisi olarak atanır. Gazalinin örnek bir îslami yaşam sürdüğü kabul edilir ancak otuzlu yaşlarındaki bu zat başarısının en görkemli döneminde kuşkuyla eleştirilir:

Hayatımdaki şartları gözden geçirdim ve bir bağlılıklar yumağına yakalandığımı fark ettim. Ayrıca içlerinden en iyisi, verdiğim dersler olan faaliyetlerimi gözden geçirdim ve fark ettim ki önemsiz olan ilimlerle uğraşmışım ve ebedi hayata ulaşmada hiçbir katkı sunmamışım. Ders verme işindeki saikleri gözden geçirdim ve fark ettim ki bunlar Allah rızası için saf bir arzu değilmiş ve beni harekete geçiren şey... tesirli bir konum ve şöhret arzusuymuş.

Her sabah Bağdat'ı ve konumunun çekimini terk etmeyi arzulamıştır ancak kendini hayatın lükslerinden uzaklaştıramamıştır:

Receb 488 den (Haziran 1095) itibaren yaklaşık 6 ay boyunca sürekli olarak dünyevi arzuların çekiciliği ve ebedi hayata yönelik dürtüler arasında sü-rekli olarak gidip geldim. Bu ayda mesele bir seçenek olmaktan çıktı ve bir mecburiyet haline geldi. Allah dilimi kuruttu, öyle ki ders bile veremedim.

Bu durum Gazali için zihinsel ve duygusal bir krize işaret eder; esasen onun hocalık konumunu terk etmeye karar vermesine neden olur. Çünkü çaba gösterse bile artık fiziksel açıdan hocalık yapamayacaktır. Sonraki 10 yıl boyunca, seyyah bir sufı hayatı sürmeye devam eder. Su¬riye ve Filistin'e, daha sonra hacca gider. Aba giyip mescidlerde uyuyarak zahidane bir yaşam sürer. Zühd, murakabe, zikr ve tefekkür yoluyla maddi başarılarının ona veremediği zihin esenliğini bulmuştur. 1106'da yeni Selçuklu veziri Falru'1-Mülk tarafından Nişabur'daki Nizamiye medresesinde eğitim vermeye dönmesine ısrar edilmiştir. Burada iki yıldan biraz daha fazla kalıp 1109 emekliye ayrılmış ve memleketi Tus'a gittikten iki yıl sonra 1111 'de hayata gözlerini yummuştur.

Gazali, onun adını taşıyan dört yüzden fazla eserle üretken bir yazardır. Bunlardan bazılarını yazıp yazmadığı kuşkuludur ve bazıları da kısa risalelerdir. Bununla birlikte, gerçekte şiir ve müzik dahil o dönem bilinen her disiplini kuşatmış görünmektedir. En meşhur ve kapsamlı eseri İhya-ı Ulumud Din. On yıllık ikametinden dönüşünde kaleme alınan bu eser batini ve zahiri yaşamı, gündelik yaşamda iyi bir Müs¬lüman olmayla (yani şeriata uymaya) manevi gereksinimlerin peşine düşme (Tasavvuf) arasındaki ilişkiyi temsil eder. Ona göre insanın özü, kendi asli halinde -yani bedene raptedilmeden önce- saf, meleki ve zeki cevher olan nefstir. Nefs akıl yoluyla eşyanın özünü ve Tanrı bilgisini bilme potansiyeline sahiptir ancak bu potansiyele ulaşmak için bir be¬dene raptolması gereklidir. Çünkü benden nefsi (ruhu) Tanrıya olan yolculukta taşıyan araçtır. Ne var ki ruh asli halinde saf iken, beden, öfke, ihtiras ve kötülüğe karşı koyamadığı için bozucu bir etkidir. Sonuçta ruh halen ilahi unsurlarına sahip olsa da ayrıca "hayvani" unsurlara da sahiptir. Bu nedenle ruhu mükemmelleştir mek için kişi hayvani nitelikleri emri altına almak ve itidal (özdenetim), cesaret, hizmet ve adalet erdemlerinin peşine düşmelidir. Bu da kapıyı dünya ihtiraslarına kapayan tasavvufi uygulamalar yoluyla elde edilebilir. Ancak Gazali, zahiri fiillerimize özellikle hac, namaz, zekât, oruç, Kuran okumak, şeriatı gözetmek vb. gibi İslam'la alakalı ibadetlere tutunmanın halen önem taşıdığına işaret etmektedir. SuFı tarafından izlenen riyazet, tefekkür vb. batini faaliyetler, diğer tüm Müslümanlar'ın zahiri faaliyetleri hakkında bilgi verir. Mistik kavrayış mümine salt anlamsız ibadet işlemekten çok, ibadetin yönlerine ilişkin daha büyük bir anlayış sunar. Ruhun bu yolculuğunda Gazalinin kendi kişisel arayışını görebiliriz.

İhya daha sonra İslam literatürünün büyük bir klasiğine dönüşmüş¬tür. Eser, müminin ona cevabı ve sevgisi bakımından Hıristiyan teoloğu Thomas Aquinas'ın Sumrna Theologica'sıyla karşılaştırılabilir. Âlimler İhyanın büyüklüğünü Kurandan sonra ikinci kitap olarak karşılaştıra¬rak ortaya koymuşlardır. İlgi çekişi, büyük oranda yazın güzelliği nedeniyledir. Çünkü Gazali iyi bir hoca olmasının yanı sıra ayrıca birin-ci sınıf bir yazardır. Üslubu anlaşılırdır ve öğretisini betimlemek için anekdot ve örnekler kullanır. Örneğin, sapmış bir kişiye yabani otları temizlemekten hoşnut ancak yeraltındaki kökleri bozmadan bırakan bir bahçıvanla karşılaştırır.

îhya'nm Summa Theologica ile ilişkisi neyse el-Munkızu min ed Dalal'm o dönem Arap dünyasında oldukça nadir bir edebi biçim olan ilgi çekici bir otobiyografik tanım sunması nedeniyle Aziz Auqustine'nın İtirafları ile ilişkisi de odur. Daha önceki bir eseri olan Makasıdul Fela- sife Müslüman filozofların, özellikle de Farabi (ö. 950) ve İbni Sina'nın eserlerine ilişkin bir çalışmadır. Ancak özellikle bu kişilere yönelik eleş-tirisi, uzlete çekilip ders vermeyi bıraktıktan sonra kaleme aldığı ünlü Tehafutul Felasife'de yer alır. Akıl yoluyla hakikate vurgusuyla felsefe ile hakikatin birincil kaynağı olarak vahye işaret eden kelam arasında bili¬nen bir gerilim olagelmiştir. Gazali, aklın her durumda nihai hakikate ulaştırmayacağını kendi delillerini ortaya koymak için Aristo mantığını kullansa da, gerçekte Tanrının rasyonel bir anlayışla bilinemeyeceğini belirtir. Tabiat ve matematik için felsefenin önemini kabul etmiş ancak vahyin dini konularda en önemli kaynak olduğunu öne sürmüştür. Aynı şekilde kelamın kendi sınırlamaları olduğunu kabul eder. Dini hakikatleri savunmada akli bir araç olarak yararlıdır ancak kendi içinde Tanrının varlığını ispat edememiştir. Bu nedenle Gazali, dini tecrübeyi, özellikle Sufiler tarafından kullanılan tasavvufi teknikler yoluyla kaza¬nılanları över.

Gazali kuşkusuz felsefeye ilişkin oldukça eleştireldir ancak en şiddetli karşı çıkışını îsmaili felsefeye yönelik yapmıştır. Bu grup esasen kökenlerini Şia'nın ilk İmamı Ali'ye dayandıracak kadar Şii'dirler ancak bu çizginin altıncı İmam Cafer-i Sadık'ın oğlu İsmail'le son bulduğu¬nu öne sürerler. Karizmatik ve ezoterik bir hareket olup 983'te Mısır'ı fethederek yaklaşık iki yüzyıl süren Fatımi (bkz. el-Mehdi) hanedanını kurarlar. Gazali, açıkçası Gnostik eğilimleri onaylamaz; bununla birlikte onları sevmeyişinde kişisel gerekçelere sahiptir. İsmaililer, Gazalinin iki yakın arkadaşı olan Nizamülmülk ve oğlu dahil düşmanlarına suikast yapma yoluyla (assassin/suikastçı kelimesi Arapça "haşiş'ten türemiştir. Bu kişilere haşhaş verilerek daha cesur olmaları sağlanmıştır) Bağdat'taki Sünni rejimi sarsmaya teşebbüs etmişlerdir. Aslında Gazalinin on yıllık uzletinin gerekçelerinin daha sinik bir yorumu, onun manevi melekelerinden çok maddi yaşamıyla daha fazla alakalıdır. İsraililer'in öğretilerindeki çelişkilere odaklanarak bu mezhebe ilişkin yarım düzine eleştiri kaleme almıştır.

Gazali, hem kelam hem fıkıh eğitimi almış olup her ikisini de eleştirmiştir. İtikadda Eş'ari'yi takip edip amelde Şafii'dir. Kelam ve fıkhı durağan ve manevi değerlerden yoksun olmayla eleştirmesi, uzun soluklu bir etkiye neden olmuş ve her ikisinin de yenilenmesine yardım etmiştir. Bununla birlikte Gazalinin en büyük etkisi, -bazı âlimler buna büyük oranda kardeşinin neden olduğunu öne sürseler de- Tasavvufa. yönelik olmuştur. Ancak unutulmamalıdır ki onun Tus'taki ilk hocası da bir Sufı'dir ve yetişkinlik yıllarını sarayın varsıl ve maddeci sakinleriyle karşılaştırıldığında sufilerin eylemleriyle etkilenmeden duramama nedeniyle bir sufı olarak geçirmiştir. Tasavvufun yaşamımız için birincil bir motivasyon olduğuna inanır. Çünkü tasavvuf olmadan tüm dini uygulamalar ve inanç, anlamsızdır. Kimileri onun tasavvufa ilişkin yazılarını Ortodoksiye karşı olarak yanlış anlamıştır ve kitapları kimi yerlerde yakılmıştır. Ancak sonraları gerçek tasavvufu Ortodoks Sünni toplum için daha uyumlu kılmak adına sulandırmakla suçlanmıştır. Bununla birlikte bir bütün olarak, yani tarikatleri tasavvufun özüne ne kadar sadık olduğuna bakmaksızın engellemekten ziyade yaymaya yardımcı olmuştur.

Kuşkusuz Müslüman olmayanlar üzerindeki etkisi çoğunlukla ta- savvufi yazılarının bir sonucudur. Gazalinin ölümünden yarım yüzyıl bile geçmeden Toledo'da Hıristiyanlığı seçen bir Yahudi, Gazalinin eserlerini Latince'ye çevirmiş ve Kurtubalı Yahudi filozof Meymonides, (ö. 1204) sıkça Makasıdu'l Felasife eserine başvuruda bulunmuştur. Gazalinin ruh ve sudur gibi konulara ilişkin yazıları, Yahudi âlimler arasında tartışmalara neden olmuştur. Batı Hıristiyanlığında Aziz Tho- mas Aquinas, Batı'da bilindiği şekliyle "Algazel"in yazılarını çalışmış ve büyük şair Dante (ö. 1321) sıkça Gazali'den alıntı yapmış hatta onu Hıristiyan olmayanların kaldığı yer olarak düşünülen cehennem yerine şiirinde «rasatta (limbo) sınırlama cömertliğinde bile bulunmuştur.

Sonuç olarak Gazali, ona büyük bir Müslüman âlim unvanını kazandıran bir entegrasyon ve dini sentezi başarmıştır.

Kaynak: İslamda 50 önemli isim
Son düzenleyen Baturalp; 15 Aralık 2016 05:06 Sebep: başlık ve sayfa düzeni