Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Nisan 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  1.PNG
Gösterim: 902
Boyut:  88.9 KB
Yukarıdan Görünüş
AYASOFYA (Yun. Hagia [Yeni Yun. Aya] Sophia), en ünlü Bizans kilisesi.

İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra A. . Fatihin emri ile camiye çevrilerek muhafaza edilmiş, ye 1935 te müze haline getirilerek korunması sağlanmıştır,A. nın bugünkü şekli imparator İustinianos devrine, M. S. VI. i yüzyılın birinci yarısına ait olmakla beraber, küsenin ilk defa Büyük Konstantinos’un imparatorluk merkezini Byzantion’a getirerek şehri onarmaya başladığı sıralarda (M. S. 326), kurulduğu kabul edilmektedir. Fakat bu bina çok küçük görüldüğünden veya, diğer bir fikre göre, bir yer depremi sonunda yıkılmış olduğundan, imparatorun oğlu Konstantios onu yeni baştan daha büyük ve süslü olarak yaptırmış ve açılışını 15. II. 360 tarihinde törenle kutlamıştır. Basilika şeklinde ve üstü ahşap bir çatı ile örtülü olduğu tahmin edilen bu kilise, Sarayın ve şehrin en büyük kilisesi olduğundan, Megale Ekklesia (Büyük kilise) diye anılıyordu. Fakat daha sonraları, V. yüzyıldan başlıyarak, «İlahî Hikmet» in remzi sayılan «Hagia Sophia» adı ön plâna geçmiş ve bu ad bütün Bizans devri boyunca devam edip Türk’ler zamanında A. şeklinde yaşamıştır.

Ad:  2.jpg
Gösterim: 5159
Boyut:  82.9 KB
1 Güneyden görünüş; 2 Batıdan görünüş.
Konstantios II. nin yaptırdığı kilise, devrin ünlü din adamlarından Patrik İoannes Khrysostomos’un sürgüne gönderilmesi üzerine başgösteıen ayaklanmada, 20.VI.404 tari hinde, yanıp harap olmuş; bunun yerine yeniden yapılan bina. Theodosios II. devrinde (8.X.415) halka açılmıştır. Bugünkü A. nin batı avlusunda 1935 yılında yapılmış olan kazıda, toprak seviyesinden iki metre aşağıda, bu kilisenin batı yüzünü süslediği anlaşılan 5,5 m derinliğinde sütunlu bir galeri (portik) ile narteks (son cemaat mahalli) duvarlarının bir kısmı meydana çıkarılmıştır. Galeriye beş basamaklı bir merdivenle çıkılıyor ve buradan üç kapı ile nartekse geçiliyordu. Kazı sırasında bulunan ve şimdi A. nin batı tarafındaki bahçesinde görülen sütun başlıkları, kabartmalarla süslü epistyl hatıllarından ve diğer mimarlık parçalarından anlaşıldığına göre, orta kapı diğerlerine nazaran daha yüksek olup cephesinde büyük bir alınlık bulunan propylon tarzında yapılmıştır. Naıteksin arkasında beş nef (sahn) li olduğu sanılan asıl kilise binası yükseliyordu. Ancak, kilisenin genişliğini tam olarak tesbit etmek mümkün olamamıştır. Theodosios II. A. sının, ömrü de pek uzun olmamıştır. 532 yılında, ocak ayının 13/14 üncü gecesi, Hippodrom’da başlıyan ve İustinianos’un az kalsın tahtını kaybetmesine sebep olacak derecede genişliyen bir ayaklanmada - Nika ayaklanması - şehrin büyük kısmı ateşe verildiği sırada A. da yangından kurtulamamıştır. Çağdaş kaynakların verdikleri bilgiye göre ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılması üzerine imparator, A. nin yeni baştan ve o zamana kadar görülmemiş bir büyüklük ve zenginlikte inşasına karar vermiş ve derhal işe başlanmıştır. Plânları yapmak ve yapıyı idare etmek ödev ve sorumluluğu devrin ve belki de bütün mimarlık tarihinin en ünlü simalarından olan Tralles (Aydın) li Anthemios ile Miletos (Balat) lu İsidoros’a verilmiştir. İmparator, yeni binanın yangına ve depreme karşı dayanıklı olmasını şart koştuğundan, kilisenin kemer ve kubbelerle örtülmesi ve yapı malzemesi olarak hemen hiç ahşap kullanılmaması kararlaştırılmıştır. Bu sebeple, fil ayakları ve hatıllar kesme taştan, sütunlar, başlıklar, kaplamalar, söveler v. b. beyaz veya renkli mermerle mozaikten yapılmıştır. Fakat binanın asıl duvar, kubbe ve kemerlerinde hep tuğla kullanılmıştır.Büyük yangından kırk gün sonra temeli atılan binanın 27. XII. 537 tarihinde büyük bir açılış töreni yapılmıştır.

Dört atlı bir zafer arabasiyle açılış törenine gelen İustinianos, yüksek kubbenin altında; «Ey Süleyman, seni geçtim» diye haykıracak kadar büyük bir gurur duymuştu. Fakat 22 yıl sonra, daha imparatorun sağlığında, bir yer depreminin etkisiyle büyük kubbenin doğu tarafı yıkılmış (7. V. 558), bu defa kubbenin onarılmasına memur edilen İsidoros’un aynı, ismi taşıyan yeğeni, evvelce fazla basık olarak yapılmış olan kubbeyi yedi metre kadar yükseltmek ve yan basınçları karşılayacak şekilde dayanaklar yapmak suretiyle binayı onarmış ve kilise, ikinci defa olarak, 2. XII. 562 de büyük törenle açılmıştır.

Kilisenin batı tarafında evvelâ atrium bulunuyordu. Bu avlunun ortasında fıskiyeli bir havuz (kantharos) vardı. Fakat 1935 kazısında buna dair birşey bulunamamıştır. Atriumun doğu tarafından üç kapı ile dış nar tekse geçilmektedir. Dar ve uzun bir yer olan bu kısmın üzeri manastır tonozu ile örtülüdür ve sade bir şekilde sıvanmıştır. Buradan beş kapı ile iç narteks’e girilir. Duvarları renkli mermer levhalarla ve üzerini örten tonozları tamamiyle mozaikle kaplı olan bu kısmın kuzey ve güneyinde iki büyük kapı görülür. Kuzeydeki kapıdan üst kat galeriye çıkılır. Güneydeki ise şimdi müzenin giriş kapısını teşkil etmektedir Kapının kanadları kalın meşeden yapılmış ve üzeri antik devirden kalma işlemeli tunç levhalarla kaplanmıştır. İç narteksin doğusundaki dokuz kapıdan asıl kiliseye geçilir. Bu kapıların en süslüsü ortadaki «İmparator kapısı» adını taşıyan kapıdır. Öteki kapıların çerçeveleri mermerden, bunun ise bronzdan yapılmıştır.

Asıl kilisenin kapladığı alan kareye yakın bir dik dörtgen şeklindedir. Doğudaki mihrap ile beraber iç yüz ülçümü 80, 9 m boy (mihrapsız 74, 8 m) ve 70 m enindedir. Bu geniş alanın orta kısmını 24,3 m yüseklikte döıt büyük fil ayağına dayanan 33 m çapında büyük bir kubbe örtmektedir. Kubbenin yerden yüksekliği 55, 6 m, kendi iç yüksekliği de 13,8 m olup iskeleti tuğladan yapılmış 40 kaburgadan ibarettir. Bunların arasında üst tarafları kemer şeklinde olan 40 pencere vardır. Büyük fil ayaklarını birbirine bağlıyan dört büyük kemerin -15, 65 m yükseklikte birleştikleri noktalarda üç köşeli birer pandantif meydana gelmiştir. Alt sivri uçları fil ayaklarına dayanan bu pandantiflerin yukarı tarafları kubbe kasnağını tamamlar. Büyük kubbenin doğu ve batı yönlerine yaptığı basınç birer yarım kubbe tarafından karşılanmakta ve‘sonra daha küçük kubbelere geçmektedir. Doğu tarafındaki küçük yarım kubbelerden ortadaki mihrabın üzerini örtmekte, batı tarafında buna karşılık küçük bir yarım kubbe bulunmadığından, bu vazifeyi galerinin üst katı görmektedir. Büyük kubenin kuzey ve güney yönlerindeki tazyiklerini iki katlı galeriler ve dayanaklar karşılamaktadır. Böylece kemer ve kubbelerin çeşitli yönlere yaptıkları basınçların, bunları birbirine çarpıştırmak suretiyle hafifletildiği veya tamamiyle ortadan kaldırıldığı görülmektedir.

Binanın ağırlığım taşıyan sütunların sayısı 107 olup bunlardan 40 tanesi aşağıda, 67 tanesi de yukardadır. Sütunların çoğu verde antico denilen yeşil renkli somaki mermerden (alt kattaki sekiz büyük yeşil somaki sütun Ephesos’ daki Artemis tapınağından getirilmiştir), bir kısmı da koyu vişne renginde Mısır portfirindendir. Fakat bütün sütun kaideleri, İustinianos ve karısı Theodora’nm monogramlariyle bezenmiş olan sütun başlıkları, ve yere döşenmiş olan geniş mermer levhalar Marmara adasının (Prokonnesos) meşhur beyaz mermerlerinden yapılmışdır. Duvarlar, kemerlerin başlangıcına kadar, yeşil Thessalia mermerinden yapılmış uzun şeritler ve bunların arasında bulunan koyu vişne renkli Mısır porfiri, altın sarısı Lybia mermeri, pembe damarlı Phrygia mermeri, açık yeşil damarlı Karystos (Euboia) mermeri, fildişi renkli Kappadokia mermeri ve İmparatorluğun çeşitli yerlerinden getirilmiş az bulunur kıymetli mermer levhalarla kaplıdır. Bu kaplamalar üst kısımda opus sedile tekniğinde yapılmış bir şerit ve bir konsol ile sona erer. Mermer levhalar vaktiyle altın yaldızlı olan dişli çitalarla çerçevelenmiştir,Mermer kaplamaların üst kısımlariyle bütün kemer, tonoz ve kubbeler mozaikle kaplıdır. A. mozaiklerinde yer genel olarak üzerine ince bir altın varak yerleştirilmiş küçük cam parçacıklarından yapılmıştır. Altın varak üzerinede ayrıca ince bir cam yapıştırılmış olduğundan, altın varak dış etkilere karşı dayanmakta ve böylece mozaik yer yüzyıllarca parlaklığını muhafaza etmektedir. Aynı şekilde yapılmış gümüş mozaikler de vardır. Kırmızı, mavi, yeşil gibi renkli kısımlar ise renkli cam veya tabiî renkli taşlardan elde edilen parçacıklarla işlenmiştir.

Ad:  3.jpg
Gösterim: 995
Boyut:  140.9 KB
Kuzey galerisi
Mozaiklerin haçlı ve insan figürlü olan kısımları evvelâ badana ve sonra 1847-49 da yapılan onarmada, yağlı boya veya üç santimetre kalınlığında bir alçı tabakasiyle örtülmüştür. Bunlar 1932 yılındanberi temizlenip meydana çıkarılmaktadır.

İustinianos devrine ait mozaiklere iç narteks ve yan galerilerde Taşlanmaktadır. Bunlar, geometrik süslerle kemerlerin tam ortalarına konmuş haçlardan toplanmaktadırlar. Bu devrin figürlü mozaikleri zamanımıza kadar gelmemiştir. Bunların hepsi ikonoklast (putkıranlar) devrinde 726-842 yok edilmiştir. Bu sebeple A. daki insan figürlü mozaiklerin hepsi IX. yüzyılın birinci yarısından sonraki devre aittir. Şimdiye kadar temizlenmiş olan mozaiklerin başlıcaları şunlardır

İç narteksin güney kapısının üst tarafında altın yaldızlı bir zemin üzerinde ortada taht üstünde oturmuş Meryem ile kucağında oğlu İsa, solunda İmparator Konstantinos, sağında İustinianos görülmektedir. Konstantinos, Meryem’e kurduğu şehrin, İustinianos da yaptırdığı tapınağın A. birer maketini sunmaktadırlar (IX. yüzyılın).doğu taraf tonozlu rampası İmparator kapısının üstündeki levha: ortada bir taht üzerinde oturmuş olan İsa’nın arka tarafında, madalyon içinde, sağda Meryem’in, solda Cebrail’in portreleri görülür. İsa’nın sağ eli takdis eder şekilde kalkmış, sol eli ise üzerinde:«Barış ve düzenlik içinde bulunun, ben dünyanın ışığıyım» yazılı bir levha tutmaktadır. İsa’nın önünde Leon VI. (8S6-912) veya Basileios II. (976-1025) olduğu sanılan bir imparator yete diz çökmüş durumda tasvir edilmiştir.

Mihrap yarım kubbesinin içinde, kucağında oğlu İsa’yı tutan Meryem tasvir edilmektedir (IX. yüzyıl). Meryem’in solunda, kemer içinde, kanadlı bir melek resmi vardır. Meleğin ustaca işlenmiş beyaz elbisesi bilhassa dikkati çekmektedir.

Yukarı kat güney galerisinin doğu duvarındaki mozaikler: Birinci levhada: ortadaki taht üzerinde oturmuş vaziyette İsa, sağ eli takdis eder şekilde, sol elinde kapalı bir İncil tutmaktadır, sağında İmparator Konstantinos IX. Monomakhos (1042-55) bir kese dolusu altın solidi’yi sunar durumda, solunda da İmparatoriçe Zoe görülmektedir.

Daha sağdaki levhada: ortada kucağında çocuğu ile Meryem, sağında İoannes II. Komnenos ( 1118 - 43) aynı şekilde elinde kese ile, solunda İmparatoriçe İrene; her üçü de ayakta görülmektedir. Bu levhanın sağında Alek- sios II. Komnenos’u ayakta ve genç olarak tasvir eden bir mozaik vardır.
Bu temizleme işini yapan Fossati ile, o sıralarda İstanbul’a gelip A. hakkında büyük bir eser yayımlamış olan Selzenberg tarafından, durumları tesbit edilerek renkleri ve şekilleri tanıtılan daha birçok figürlü mozaik vardır ki, henüz meydana çıkarılmamıştır.
Ad:  4.jpg
Gösterim: 792
Boyut:  48.5 KB
Batı galerisinin ortasındaki mozaik ve tahta kiriş Narteks kubbesinin mozaiği

Binanın içinde ışık boldur. Elverişli olan her yerde pencere bırakılmış olduğundan günün her saatinde içeriye bol ışık girmekte ve bu bol ışık altında altın yaldızlı mozaiklerle çeşitli mermer levhalar, göz alıcı güzel bir dekor teşkil etmektedirler.

Ad:  5.PNG
Gösterim: 803
Boyut:  202.0 KB
Güneydoğu tonozlu rampa duvarının mermer kaplaması

Kilisenin orta bölmesinin doğu tarafı çeşitli tasvirlerle süslü yüksek bir bölme kafesle diğer taraftan ayrılmıştı. Ruhanîlere ayrılmış olan bu yerde bema (= kutsal eşya dolabı ve âyin masası) bulunuyordu. Mihrabın önünde ise patriğin tahtı ve iki yanında, yarım daire şeklinde, papaz peykeleri vardı. Iustinianos devrinde papaz ve yardımcılarının sayısı 425 kişi olarak tesbit edilmiştir. Ayrıca 100 de kapıcı vardı. Daha sonraları bu papaz ve kapıcıların sayısının 800 e kadar çıktığı görülmektedir. Bununla beraber bunlar, A. nın yakınındaki Hagia Eirene (Aya İrini) ve başka iki küçük kiliseye bakmakla da görevlendirilmişlerdi.

Orta nefte, büyük kubbenin doğu yarısı altında, devrinin en ince bir sanat eseri olan vaaz kürsüsü (ambon) bulunuyordu. Bugün ambonun bulunduğu yerin yakınında opus sectile tekniğinde yapılmış bir yer mozaiği görülmektedir. Daha sonraki devirlere ait olup Omphalion adını taşıyan bu yetde, Rus gezgini Anton (XII. yüzyıl) un anlaıtı- ğına göre, imparatorlara taç giydirirlermiş.

İkinci kat galerilerin büyük kısmı vaktiyle kadınlara ayrılmıştı. Bu sebeple bu kısma kadınlar galerisi deniliyordu. Bu kata kilisenin dört köşesinde bulunan güneydoğudaki üzeıinde bir istinat duvarı yapılmış olduğundan şimdi kapalıdır dört helezoni yolla çıkılmaktadır. Üst kat güney galerisinin orta kısmında mermer bir bölme ile ayrılmış olan kısım, ruhanî meclislerin toplanmasına mahsustu. Bu kısmın sonunda, yerde görülen mezar levhası Venedik docu H. Dandolo’ya aittir. 1204 te İstanbul’u zapteden haçlı ordusu komutanı olan ve 1205 te ölen bu zatın lâhdi içindeki zırhlı elbise ve arması Fatih tarafından ressam Gen tile Bellini’ye armağan edilmiştir.

A. da, Iustinianos devrinde ikinci defa açılışından sonra, ilk önemli onarım, Basileios I. zamanında (869) yapılarak kubbedeki çatlaklıklar giderilmiştir. Batı tarafındaki dört büyük dayanak ayağının da bu devirde yapılmış olduğu sanılır.

986 yılındaki yerdepremi kubbenin bir kısmının yıkılmasına sebep olmuş ve bu kısım onarılmıştır.
Andronikos II. zamanında (1317), kilisenin etraf duvarları, hususiyle kuzey ve güney tarafı, dışarıdan piramit şeklinde yapılan dayanak duvarlariyle kuvvetlendirilmiş, böyle olmakla beraber 31 yıl sonra kubbenin doğu tarafındaki bir parçası yıkılmış ve bina ancak halktan toplanan iane ile onarılabilmiştir.

Ad:  6.jpg
Gösterim: 880
Boyut:  108.2 KB
1 Narteks,kuzeye doğru.2Batı galerisinin ortası, kilise tarafı. 3 Orta salonda bir
sütun başlığı. 4 Yan tonozlarda bir sütun başlığı.



Ad:  7.jpg
Gösterim: 852
Boyut:  105.4 KB
Narteks'in güney girişi üstündeki mozaik

A. ya en büyük fenalığı Batılı Hıristiyanlar yapmışlardır. 1204 yılında İstanbul’u zapt ve yağma eden Haçlı orduları A. yi da yağma edip ağır tahribata uğratmışlardır. Bu sırada bütün kutsal eşya yağma edilmiş, bazıları hayvanlara süs olarak takılmış, bazılariyle de hayvanlar sulanmıştır.
29. V. 1453 tarihinde İstanbul’un fethi ile A. kilisesi de Türk’lerin eline geçmiş, Fatih ilk cuma namazını burada kılmıştır. Türk’lerin A. ya girdikleri zaman, bina içine sığınmış olan sivil halkı öldürdükleri ve Fatih’in içeriye atla girdiği gibi sonradan düşmanca birçok söylentiler ortaya çıkarılmışsa’da, Fatih’in A. nın içine yaya olarak girdiği muhakkak olduğu gibi, Türk askerinin A. ya girişini görenlerin hiçbirisi de, halkın öldürüldüğünden veya binaya karşı bir hürmetsizlikten bahsetmemişlerdir. Türk’ler A. ya karşı daima büyük bir ilgi ve saygı göstermişler ve yaptıkları ustaca onarımlar ve dayanak duvarlariyle bu büyük anıtın günümüze kadar ayakta durabilmesini sağlamışlardır.

Fatih’in emriyle A. kilisesinin camie çevrilmesi üzerine gerekli bazı değişiklikler yapılmış ve binanın esas yapısı olduğu gibi korunmuş, hattâ insan figürlü mozaiklere de dokunulmamıştır. Bunların daha sonra, Kanunî devrinde, badana ile örtüldükleri anlaşılmaktadır. Güneydoğudaki büyük dayanak duvarları Fatih devrinde yapıldığı gibi bu taraftaki tuğla minareninde genel olarak - Fatih devrinden kalma olduğu kabul edilmektedir. Bayezid II. devrinde Kuzeybatı köşesindeki zarif ince minare. Selim II. devrinde de batı tarafındaki iki kalın minare mimar Sinan eliyle yapılmıştır. Murat III. devrinde mimar Sinan, imparator Andronikos tarafından yaptırılmış olan payandaları yeniden örmek ve yeni dayanak duvarları eklemek suretiyle camii çökme tehlikesinden kurtarmıştır. Yine bu devirde imparator kapısının sağ ve solunda - iç tarafta- Bergama’dan getirilmiş Hellenistik devir mahsulü iki büyük mermer küp yerleştirilmiş, büyük fil ayaklan önünde görülen zarif müezzin mahfilleri yaptırılmıştır. Mihrabın iki tarafındaki iki büyük şamdan ise Kanunî Süleyman tarafından Budin’den getirilerek camie vakfedilmiştir.

Murat IV. zamanında duvarları süsliyen âyetler Bıçak- çızâde Mustafa Çelebi tarafından yazılmıştır. Çok sanatkâ- rane bir işçilik gösteren mermer minber ile büyük kubbenin altında, sol tarafta yine mermerden yapılmış vaaz kürsüsü aynı padişah devri eserlerindendir.
* Camiin güney galerisinin gerisinde, güzel bir parmaklık ile ayrılan duvarları İznik ve Kütahya çinileriyle süslenmiş olan kitaplık, Mahmut I. devrinde yapılmıştır; içinde pek kıymetli yazma kitaplar vardır.

Ad:  8.jpg
Gösterim: 638
Boyut:  134.8 KB
Orta sahne, batıya doğru
Abdülmecit devrinde camiin içi ve dışı esaslı surette onarılmıştır. İsviçreli mimar Gaspar Fossati’nin sorumluluğu altında iki yıl süren bu çalışmalar sırasında ( 1847 - 49) büyük kubbe demir çemberlerle sağlamlaştırılmış, tehlikeli bir şekilde eğrilmiş olan 13 sütun düzeltilmiş, mozaikler açılarak bozuk olan kısımları onarıldıktan sonra haçlı ve insan figürlü olanların üzerleri kapatılmış, başka kısımları ise açık bırakılmıştır. Ahmet III. ve Mahmut I. devirlerinde değişiklikler gören Hünkâr mahfili bugünkü şekli almış, binanın dışı sıvanarak üzeri şimdi de mevcut olan kırmızı yollu sarı badana ile badanalanmış ve nihayet minarelerde gerekli onarımlar yapılmıştır. Binanın içinde ikinci kat galerileri hizasında duvarlara asılmış olan 7,5 m çapındaki Çeharıyâr-i güzin levhaları bu devirde Kazasker hattat Mustafa İzzet efendi tarafından yazılmıştır (bunlardan evvelki levhaları hattat Teknecizâde İbrahim efendi yazmıştı). Büyük kubbenin içini süsliyen âyet de Mustafa İzzet efendinin eseridir. Ayasofya’ya bitişik ve aralıklı olmak üzere gerek Bizans, gerekse Türk devirlerinde yapılmış çeşitli binalar vardır. Bizans devrinde yapılmış olanlardan büyük kısmı bugün ortadan kalkmıştır. Simdi bulunanlardan vaftishane (baptisterion) güney kapısının sağında (içinde Sultan Musiafa ve İbrahim yatmaktadıı), yuvarlak plânlı hazine dairesi (skeuophylakion) kuzeybatıdadır. Güney giriş kapısının batısındaki üstü tonozla örtülü olan yerin, Bizans kaynaklarında atıium yakınlarında bulunduğu ve içinde gayet ustaca yapılmış bir su saatinin muhafaza edildiği bildirilen, muvakkithane (horolgion) olduğu sanılır.

Güney tarafındaki bahçede her biri ince birer sanat ve mimarlık eseri olan ve dış yüzleri mermerle kaplanmış bulunan padişah türbeleri yapılmıştır. Bunlardan en eskisi Selim II. türbesi olup mimar Sinan’ın eseridir. Plânı dört köşe olan binanın hususiyle içi ve önündeki revakı çok süslüdür. Üzeri iç ve dış olmak üzere iki kubbe ile örtülmüştür. Güney batısındaki türbe Murat III. e aittir. Plânı altı köşeli olan bu binanın da üzeri çift kubbelidir; mimar Davut Ağa tarafından yapılmıştır. Türbenin bitişiğindeki küçük bina, Mehmet III. ün tahta çıkarçıkmaz öldürttüğü küçük şehzadeler için yapılmıştır. Bahçenin doğu tarafında ise Mehmet III. ün kendi türbesi bulunmaktadır. Plânı sekiz köşeli olan bu binanın kapı kısmı sonradan eklenmiştir. Güneybatı tarafındaki avluda görülen okul binası, çok zarif şadırvan ve kuzeydeki İmaret Mahmut I. devri eserlerindendir. Bununla beraber Fatih Vakfiyesinden anlaşıldığına göre okulun ilk kuruluşu Fatih devrine kadar çıkmaktadır.

W. Emerson - R. L. Van Nice : Hagia Sophia and the First Minaret Erected ajter the Conquest of Constantino jle (American Journal of Archeology, cilt LIV, 1950 28 - 40).Folklor: Birçok büyük yapılar gibi A. da. günümüze kadar, halk dilinde yaşıyan ve X. yüzyıldan bu yana yazılı kaynaklarda tesbit olunan türlü efsanelere ve inanışlara konu olmuştur. Bunlardan bir kısmı Hıristiyan kaynaklarından çıkmıştır. Bizans’ın ve komşu memleketlerin Hıristiyan halkı içinde doğmuştur; bunlar İstanbul’un alınmasından ve A. nın cami haline getirilmesinden sonra da anlatılagelmiştir. Bir kısmı ise fetihten sonra Müslümanlar arasında doğmuş söylenti ve inanışlardır. A. nın fetih öncesi ve sonrası folkloruna ait söylentilerin pek çoğunu tesbit etmiş olan yazılı Türk kaynaklan arasında hususiyle Evliya Çelehi Seyahatnamesi ile Solakzade Tarihi’ni anabiliriz.

Söylentilerden bir kısmı A. nın kuruluşuna aittir. Bunların anlattığına göre: A. nın plânını Kayser İustini- anos, dinî âyin esnasında kutsal ekmekten bir parça kapıp kaçııan bir arının peteğinde bulduğu kilise maketinden almıştır. Başka bir söylenti, kaysere rüyasında tapınağın plânını bir meleğin gösterdiğini anlatır. A. nın kuruluşu sırasında da meleklerin yardımı eksik olmamış: para sıkıntısı çeken kaysere bir melek hergün yük yük altın vererek kilisenin yapma masrafını sağlamış, kayser bu sırrı etrafındakilere söyleyinceye kadar bu olağanüstü yardım devam etmiş. Binanın yapılışına da bir melek bakar, yapıyı hertürlü zarardan korurmuş; bir gün bu melek, işbaşından ayrılmış bulunan ustave işçileri çağırtmaya, ustalardan birinin oğlu olup o sırada iş yerini beklemekte bulunan çocuğu yollamak istemiş, çocuk oradan ayrılmak istemeyince melek: «Sen dönünceye kadar ben beklerim» demiş. Çocuğu gönderenin bir melek olduğunu anlıyan hükümdar ve adamları, melek A. yi hiç bırakmasın ve dünya durdukça kiliseyi korusun diye, çocuğu bol ihsanlarla uzak bir memlekete sürmüşler. A. nın mimarı, kemerler tamam olduktan yedi yıl sonra, kubbeyi tamamlamak üzere işe tekrar başlamağa gelmiş; bunun sebebini soran hükümdara, yapıyı acele tamamlamağa zorlanacağını tahmin ettiğini ve vapının temellerinin toprağa iyice oturmasını beklemeden kubbe yapılmış olsaydı ilerde yıkılması muhakkak olduğunu da bildiği için kaçmak zorunda kaldığını söylemiş. söylentiler, İslâm A. nın, Muhammed zamanında bir zelzele sonunda yıkılmasından sonraki tamirinde kubbenin ancak Peygamberin bir mucizesi sayesinde tutturulabildiğini anlatırlar: Hızınn tavsiyesiyle bir rahipler heyyeti Mekke’ ye gidip Muhammed’in tükrüğünü, Mekke toprağı ve zemzem suyu almışlar; bunlarla yapılan harçla kubbeyi tutturmak mümkün olmuş. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre tapınaktaki büyük kubbenin ortasındaki altından yapılmış top kandil, bu «mucizeye teberrüken» Fatih tarafından astırılmıştır. Yine aynı kaynaktaki bir söylenti, Muhammed’in tükrüğü.ile yapılan harcın A. nın «terliyen direk» diye tanınan sütununun altında karıldığmı anlatır.

Efsanelerden bir kısmı da. A. yapısının türlü par çalariyle ilgilidir:kapılardan birinin üzerindeki lâhit biçiminde bir yer vardır ki, burası söylentilerde, imparatorun kızının mezarı diye gösterilir; bu kızın yılan sokmasiyle öleceği önceden haber verilmiş, babası, kızını korumak için birçok tedbirlere baş vurmuş, böyle olduğu halde, alınyazısını önlüyememiş, kızının cesedini olsun yılanların saldırışından korumak için onun mezarını kilisenin yüksek bir yerine koydurmuş, fakat bir yılan bu taş lâhit içine de sokulup yapmış: Evliya Çelebi’nin söylediğine göre, ortadaki büyük kapı ile, kıble tarafındaki kapı, Nuh'un gemisinin enkazından yapılmıştır. - «Terliyen direk» veya «Ağlıyan direk» adiyle anılan sütundaki delik, Hızır’ın kiliseyi cami haline sokmak için bütün tapınağı Kâbe istikametine çevirmek istediği zaman parmağını soktuğu yermiş; halk bu deliğe parmağını sokar, direkten gelen ıslaklığın türlü dertlere deva olacağına inanırmış. Evliya Çelebi’ye göre A. nın başka bir çok yerlerinde de şifa verme ve keramet çeşidinden türlü hassaları vardır: camideki kuyudan içilen su yürek oynamasını iyi eder, altın top altında, usuliyle dua eden kimse unutkanlık ve bunaklıktan kurtulur; aynı yerde, yine aynı suretle dua eden kimse muradına erermiş. Kubbenin o noktasına, Kadir gecesi Hızı’ın geldiği inanışı halk arasında yaygındır. Cami’in bir yerindeki niyet dolabına, deliğinden atılan paranın ses verip vermediğine göre dileğin olup olmuyacağı anlaşılırmış.

Söylentilerin büyük bir kısmı da İstanbul’un fethi hadisesiyle ilgilidir; bunlar da Hıristiyan ve İslâm kaynaklarından geldiğine göre ayıılır: Hıristiyan halkın arasında yaşıyan söylentilere göre fetih günü kalabalık bir cemaatle patrik dua ederken Osmanlı askerleri A. ya girmişler, patrik o anda bir kapıdan sırrolmuş: bu kapı «açılmaz kapı» dır; kapının önünde paskalya günleri kırmızı yumurta kabukları görülürmüş. - Fetih esnasında A. nın büyük mihrabım bir gemiye yükleyip götürürlerken, Marmara’nın bir yerinde gemi batmış; denizin o noktasında şimdi de mihrabın battığı yer belli imiş; orası hiç dalgalı olmazmış, deniz dibinden güzel kokular gelirmiş. Yine Hıristiyan menkabelerine göte, bir defa Sultan Süleyman zamanında, dervişler gece A. ya ibadete gittikleri zaman içerde ışıklar görmüşler ve sesler işitmişler, padişaha keyfiyeti haber vermişler, Süleyman adamlariyle gelmiş, dışardan onlar da aynı hali görmüşler, fakat içeriye girdikleri zaman ışıklar sönmüş ve sesler kesilmiş; bu, A. da ölülerin âyini imiş.

A. nın orasında burasında bulunan bazı izler ve işaretler de türlü inanışlara ve efsanelere konu olmuştur: fetih günü Fatih - yahut Yâvedûd Sultan atiyle A. ya girmiş, cesetlere basaraktan ilerlemiş, bir yerde atı şahlanmış o zaman kılıcını duvara çalmış ve kanlı elini kemerlerden birinin üzerine basmış: duvardaki bir çatlak, kılıcın izi, yüksek bir yerdeki el izine benzer işaret de «pençe nişanı» diye bugün de gösterilir. Büyük giriş kapısının kapanmaz hale gelmesi de bir söylenti ile açıklanır.

Ad:  9.jpg
Gösterim: 624
Boyut:  58.4 KB
orta sıra sutunlar
Fatih veya fethe katılan başka bir zat, A. ya girerken bu kapıyı bir vuruşta toprağa gömmüş, kapı o zaman kapanmaz olmuş.

Bugün İstanbul’un eski eserler müzelerinden biri olan A. sade mimarî ve tezyini sanatların değil, eski ve yeni pek çok efsanelerin de müzesidir.

İnönü Ansiklopedisi & MsXLabs
Son düzenleyen Safi; 21 Aralık 2016 09:38
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....