Arama

Ekosistem - Tek Mesaj #5

_ÜmiT_ - avatarı
_ÜmiT_
Ziyaretçi
16 Nisan 2013       Mesaj #5
_ÜmiT_ - avatarı
Ziyaretçi

OĞAL DENGE NEDİR VE DOĞAL DENGEYİ KİM BOZUYOR?


Uzayda varolan milyarlarca yıldızdan biri de yerküredir. Ancak dünyamızın şimdiye kadar bilinen diğer yıldızlardan farkı; oluşumu sürecinde belli şartlara bağlı olarak, mikro organizmalardan, en gelişmiş canlı varlık olan insana kadar çeşitli organizmaları da üzerinde taşımasıdır. İnsan da dahil tüm canlı varlıkların yaşamlarını sürdürebilmelerinin önşartı, onların oluşumunu sağlayan doğal dengelerin korunmasıdır.
Ad:  eko7.JPG
Gösterim: 1822
Boyut:  24.7 KB

Bu dengenin temel ögeleri güneş, hava, su, toprak ve besin maddeleri dediğimiz organik maddelerdir. Bu öğelerin hepsine birden veya sadece bir kısmına ihtiyaç duyan ve fakat bu öğelerden birinin olmaması, ya da nitel bir değişime uğraması, canlı varlıkların yok olması demektir. Doğa; sınıf, sınır, sistem tanımaz ve bu unsurlardaki küçük bir bozukluğun tamiri bir insan ömrüne sığmayacak kadar uzun bir süreci kapsar.

Ekosistem nedir?


Ekosistem, kısaca doğanın ekolojik sisteminin kısaltılmış adıdır. Yani doğanın oluşturduğu denge sistemidir, bütünüdür. Ekosistemin sınırları amaca göre değişir. Örneğin, dünyanın bütünü bir ekosistem olarak ele alınabileceği gibi, onun bir kıtası, bir kıtadaki bir bölge, bir bölgedeki akarsu havzası, bir denizin herhangi bir kesiti, bir kent, bir köy, bir çiftlik, bir havuz, hatta bir evin içindeki küçük bir akvaryum da birer ekosistem olarak ele alınabilir. Bunların bir bölümü oldukça doğal, bir bölümü de insan etmeni tarafından değişik derecelerle değiştirilmiş yapay ekosistemlerdir.

Canlıların bir bölümü üretici, bir bölümü tüketicidir. Bitki türleri genel olarak üreticidir. Hayvan türleri ekosistemin tüketici parçalarıdır. Mikro organizmalar ise, ekosistemde boylarından büyük işler yaparlar. Onlar ayrıştırıcıdır. Bitki ve hayvan atık ve artıklarını ayrıştırarak, ekosisteme geri kazandırırlar. Atık ve artık maddeleri, ekosistemde, üreticiler tarafından tekrar kullanılabilecek hale getirirler. Ayrıştırıcılar olmasaydı, bir hesaba göre tüm yeryüzü 100 m kalınlığında bir çöp tabakasıyla kaplı olurdu.

Ekosistemin çeşitliliği, ilgili ekosistemi oluşturan çeşitli parçaların, yer ve zaman içinde gösterdikleri değişimlere bağlı olarak, onların bir fonksiyonu şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yeryüzü üzerinde değişik ekosistem tipleri vardır. Orman ekosistemi, dağ ekosistemi, bataklık ekosistemi, tarım ekosistemi, çöl ekosistemi, deniz ekosistemi bunlardan bazılarıdır.

Ormanlarla kaplı olan sağlıklı bir ekosistem, bitki örtüsü tahrip edildiği taktirde oradaki toprakların erozyon yoluyla kaybolması ile, zaman içinde önce bozkır, sonra da çöl ekosistemi haline dönüşür. Yağışın, suyun ve üretici konumundaki bitki örtüsünün yeterli ölçüde bulunmadığı ortamlarda çöl ekosistemi egemen olur.

Orman ekosistemleri kendi kendine yeterli ve bağımsız ekosistemlerdir. Orada yaşayan üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar arasında bir denge vardır. Kent ekosistemleri ise, tek bir türün, yani insan türünün, çevresindeki doğal ve yarı doğal haldeki başka ekosistemlere bağımlı olarak yaşayabileceği şekilde düzenlenmişlerdir. Bu açıdan bakınca kentler, yeryüzü üzerindeki en istikrarsız ekosistemlerdir. Nitekim, kent ekosistemine olan girdi ve çıktıların yolu kapatılırsa, ya da kentler savaşlarda olduğu gibi kuşatılırsa, tamamen dışarıdaki başka ekosistemlere bağımlı olan bu ekosistemler, kısa zamanda çökecek ve düşecektir.

Ekosistemin görevi nedir?


Ekosistemin ana görevi, o sistemde doğal olarak yaşayan canlı ve "cansız" türlerin nesillerinin sürdürülmesidir. Belirli bir ekosistem içinde, o sistemin özelliklerine bağlı olarak, belirli canlı türleri yaşar. Bu nedenle Sibirya'da başka, Arabistan'da başka türler bulunur. Tuz gölünde başka, Beyşehir gölünde başka canlı türleri yaşar.
Bir ekosistemin görevi, kendi içinde çeşitliliği devam ettirmek ve oradaki türlerin nesillerinin sürdürülmesini sağlamaktır. Bu sürdürme bilinçli bir işlem değil, sonuçtur.
Ekosistemin doğal canlı ve cansız öğelerinin değişmesi ve bozulması (toprak erozyonu, bitki örtüsünün kaldırılması, su kaynaklarının azalması, yok edilmesi vb.) ekosistemin görevini yerine getiremez hale gelmesine yol açar. Ekosistemin doğal dengesinin bozulması söz konusu ekosistemlerde pek çok canlı türünün yok olmasına neden olmuş ve olmaktadır. Bir hesaba göre, yeryüzü ekosisteminde günde 150 türün nesli tükenmektedir.

Ekolojik denge (doğal denge) nedir?


Ekosistemin parçaları (ister bitki türü, ister iklim, isterse toprak olsun) onbinlerce ve hatta milyonlarca yıllık bir zaman süreci içinde evrimleşerek ortaya çıkmışlardır. Uzun zaman içindeki bu evrimleşmeye bağlı olarak canlı ve cansız parçalar arasında dengeli bir düzen ve çok ince ayarlanmış bir uyum vardır. Her parça birbirleriyle, değişik derecelerde ilişkilidir. Ekosistemin sağlıklı işlemesi için, sistem içinde her bir parçanın ayrı bir işlevi ve görevi oluştu. Parçalar bu görevlerini farklı zamanlarda ve farklı koşullarda yerine getirebilirler. Ekosistemin parçalarından herhangi biri bozulursa veya o parça sistemden çıkarılırsa, ekosistem verimli çalışamaz zamanla bozulur ve önceki görevini yapamaz hale gelir.

Meselenin daha iyi anlaşılması için geçmişten iki örnek verelim:

Mısır'da Nil nehri üzerinde 1968 yılında zamanın 'mühendislik harikası' olarak adlandırılan Asuvan Barajı yapılmıştı. Amaç, elektrik enerjisi üretme ve sulama suyu elde etme idi. Bu barajın işletmeye açılmasından kısa bir süre sonra; delta tarafında kalan topraklar çoraklaşmaya, nehir ağzındaki denizde yaşayan balık türlerinin çoğu yok olmaya, yabancı uyruklu insanlarda bir karaciğer hastalığı gittikçe artmaya başladı.

Baraj bu bölgede şu olumsuz etkiyi yapmıştı:
Baraj yapılmadan önce Nil nehri tarım bakımından çok verimli, zengin alivyonlu topraklar taşıyor ve bunlarla Nil deltasını doğal gübrelerle gübreliyordu. Ayrıca bu deltayı suluyordu. Baraj yapılınca doğal gübreleme durdu, aynı zamanda kurak bir alan meydana geldi. Bunun sonucunda deniz suyu ve şiddetli buharlaşmayla delta toprakları tuzlandı ve çoraklaştı.

Nil nehri, baraj yapılmadan önce, denize döküldüğü kısımda yaşayan balıklara bol miktarda oksijen getiriyordu. Bu sular barajla tutulunca, hem oksijen akımı, hem de balıklar için yem olabilecek bazı organik madde taşınması ortadan kalktı. Bütün bunlarda ekolojik dengeyi bozarak bazı balık türlerinin yok olmasına neden oldu.
Sulama başlayınca sulanan tarlalarda salyangozlar arttı. Müslüman olmayanlar bunlardan bol bol yedikleri için karaciğer hastalığına yakalandılar. Bunun nedeni biraz güç anlaşıldı. Ancak bir zooloji uzmanı, salyangozlarda parazit olarak yaşayan bir canlının varlığını ortaya çıkardıktan sonra, hastalığın bu parazitten meydana geldiği belirlendi.

Endonezya'nın Borneo Adası'nda BM örgütü tarafından 1950'li yıllarda DDT ile sıtma mücadelesi başladı.

Sonuçlar:
Köylülerin sazdan yapılmış damları çökmeye başladı. Veba hastalığı salgını ortaya çıktı.
Sıtma mücadelesi için, kırsal alanlardaki kerpiç evlerin duvarlarına da DDT sıkılmıştı. Buralarda yaşayan ve tırtılların düşmanı olan bazı böcekler öldüler. Tırtıllar da düşmanları yok olduğu için çoğaldılar. Kitle üremesi yapan bu tırtıllar saz damları yemeye başladılar. Bunun sonucunda saz damlar çökmeye başladı.

İlaçlama sonucunda, evlerdeki hamam böceklerinde DDT'ye karşı bağışıklık meydana geldi. Bu zehirli ilaç bunların vucudunda büyük miktarlarda birikti. Bu biriken DDT beslenme zinciri yoluyla, önce onları yiyen kertenkelelere, onlardan da kedilere geçti. Belli bir süre sonra kediler ölmeye başladı. Kediler azalınca meydan farelere kaldı ve kitle üremesi yaptılar. Böylece veba hastalığı kaynağı yaratılmış oldu.

Bütün burada artardığımızdan çıkarılması gereken bir sonuç var: Ekosistem içinde bir unsur çıkarıldığında oluşmuş doğal denge bozulur ve kendi içinde diğer unsurlara zincirleme bir etki yaparak olumsuz açıdan etkiler.

Bozulan ne?


İnsan vücudunun %98'i sudur/sıvıdır. Su her gün en az 1,5 litre içilmesi şart olan bir maddedir ve bunun içinde de insanların organizmalarına gerekli olan mineraller vardır. İnsan önemli bir organik zarara uğramadan 30 gün aç yaşayabilir ama 5 gün susuz yaşayamaz. Su içindeki minerallerin anorganik maddelerin suya karışımı, aynı havadaki bozulma gibi insan sağlığını etkiler. Örneğin; kimya fabrikalarının ürettiği çeşitli zehirli maddeler, topraktan fazla toplama amacıyla atılan suni gübrelerdeki azotlu maddelerin yağmur sularıyla yeraltı su birikimlerine, nehirlere ve göllere karışması sonucunda içme suyunun bozulması "modern" insanın bulaşık tozu ve çamaşır tozu diye tabir ettiği zehirli artıkların kanalizasyonlardan nehir ve denizlere taşınması, vb. suyun arılığının korunamamasının yanısıra büyük bir sorun olarak, doğadaki diğer dengelerin bozulmasına paralel olarak iklim değişimleri ve bunun sonucunda dünya su reservlerinin azalması da beraberinde gelmektedir

İnsan varlığı suya duyduğu kadar besin maddesine de ihtiyaç duyar. Besin maddeleri genelde hayvansal gıdalardan çok toprak ürünleridir. Daha fazla üretim ve daha "güzel" ürün elde edebilmek için toprak zehirlenir, ürünler çürümemesi, kurtlanmaması için gene kimyasal maddelerle ilaçlanır. Hayvansal besin maddeleri de aynı şekilde sürekli zehirli maddelerle takviye edilerek daha ucuz ve daha bol, daha uzun süre bozulmayan ve gösterişli hale getirilir. Dolayısıyla doğanın tabii ürünü yerine insanlar kendi sağlıklarını tehdit eden, çeşitli hastalıkların kaynağı maddeleri besin yoluyla 'afiyetle' yerler.

İnsanlar dünyamızda iklim dediğimiz, içinde dört mevsimi taşıyan yağmuruyla, karıyla, rüzgariyla yaşamına bir denge sağlamıştır. Bunun değişimi örneğin, sürekli ısının ortalama 50 derece olması, ya da kasırgaların sürekli hale gelmesi, hiç yağmur yağmaması gibi değişmeler de insan varlığını tehdit eder. Doğanın dengesinde önemli bir yeri olan Amazon ormanları aynı zamanda dünyanın akciğerleri görevini gören bir özelliğe sahiptir. Bu ormanların hayasızca km2'ler halinde kesilip yok edilmesi, bu dengelerin bozulmasına sebep olacak etmenlerden biridir.

Doğal dengeyi kim bozuyor?


Doğanın bozulmasında tek tek insanların sorumluluğunun ötesinde toplumsal sistem sorunu vardır.

Yerküreyi umursamasız bir biçimde kâr hırsıyla talan eden, bu talan ile insan yaşamının (da) doğal temellerini, doğayı sarsmaya, tahrip etmeye yönelen kapitalizmin üst gelişme aşaması olan emperyalizmdir.

Her yıl atmosfere bırakılan binlerce ton karbondioksit yüzünden tüm dünya, sıcaklık derecesi girderek artan ve dünya ikliminin normal yapısını tehdit eden bir seraya dönüşmüş, ozon tabakası deliğinin büyümesi sonucunda dünya ultraviole mor ötesi ışınların zararlı etkilerine karşı korunmasız, kimyasal gübre ve koruyucu maddeler yüzünden besin ürünleri zehirli ürünler, denizler va akarsular pislik yatakları, tarıma elverişli araziler plansız ve yoğun ziraat sonucunda, dünyanın akciğerleri tropik ormanlar, büyük boyutlarda kesim ve yangınlar sonucunda çöl ya da elverişsiz araziler haline gelmişlerdir. Üretilen ürünün kalitesini değil, alıcının kazıklanmasını temel alan ve kazıklamada ürünün paketlenmesi ve dış görünümünün önemini bile 'serbest' kapitalist pazar ekonomisi sayesinde, bütün dünya çöp dağları ile çevrilmiştir.

Bu olguların bir kaçı bile yeryüzündeki yaşamın ne ölçüde tehdit edildiğini ortaya koyabilmek için yeterlidir.
Kapitalizm / emperyalizm kâr uğruna doğayı talan ediyor. Yaşamın temelleri yok ediliyor.
Yaşamın doğal temellerine sınıf mücadelesi yoluyla sahip çıkalım!
Doğanın talan edilmesine, hoyratça sömürülmesine dur diyelim!
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2019 17:19