Arama

Nesnellik - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yansızlık / Nesnellik üzerine
Kolay değildir, yansız/nesnel bakışa ulaşmak. İnsanın çevresine ve kendine karşı bağımsızlığını ilan etmesidir, bu.

Özellikle iki insan, bilim adamı ve yargıç, yansız olmak için bağımsız olmak zorundadır. Topluma karşı, kendi inançlarına/görüşlerine karşı. Bağımsızlık, gerçek bilgiye/bilime ve doğru hukuka/yargıya ulaşmak için bir araç-değerdir.

Kendi zaaflarınıza kıymaya hazır değilseniz, ne yargıç olun ne de bilim adamı.

Spencer, gerçeğe/doğruya ulaşabilmek için aile, yurt, din sevgisi ya da bağımlılığı gibi önyargı kaynağı etkenlerden sıyrılmasını salık vermiş; Bachelard, önceki bilgi kırıntılarından kendisini arındıramayan bir beynin gerçeklere ulaşmak için çok yaşlı olduğunu söylemiş; Husserl, bunları ayraç içine almayı önermiştir.

Bilim adamı, ulaştığı gerçekleri dış dünyaya eğip bükmeden yansıtmak zorundadır. Yargıç hukukun ne dediğini, yasanın bütün zamanlar için geçerli temel/nesnel mantığına (ratio legis) göre, söyleyecektir. Hem de kimileyin yüreği yana yana. Çünkü yargıcın yazılı hukuku beğenmeme/uygulamadan çekme hakkı yoktur. Bilim adamı gerçekleri yansıtırken, yargıç yasayı yorumlarken artık bir kişi değil, bir kurumdur. Bilim adamı da, yargıç da, her tür güç ve etken karşısında üçüncü kişidirler.Bunun adı ‘nesnel/görevsel/kurumsal yansızlık ilkesi’dir. Özellikle hukukta ‘herkesin yasa önünde eşitliği’ni bu ilke sağlar. Nesnellik/yansızlık için bu da yetmez. Bu ilkenin bir başka ilkeyle bütünleşmesi gerekir. Çünkü kendi inançlarını/görüşlerini laboratuarının ya da duruşma salonunun eşiğinde bırakamayan bir bilim adamı ya da yargıç, ne gerçek bilgilere ne de doğru kararlara ulaşabilir. Cüppesini giyen bilim adamının da, yargıcın da gerçek bilgi ve doğru karar uğruna kendi inançlarına, görüşlerine, hatta duygularına karşı da bağımsız olmaları, tutkuları ve önyargılarıyla yüklü insanı silmeleri zorunludur. Dış ve iç dünyanın şeytanlarına karşı direnmenin başka yolu yoktur.

Bunun adı da ‘öznel/bireysel yansızlık’ ya da ‘kişisellikten arınmışlık ilkesi’dir. Bu sayede ‘bilimde evrensellik ilkesi’, hukukta adalet terazisindeki tartının değişmezliği ve ‘yasa herkes için eşit uygulanır ilkesi’ yaşama geçirilmiş olur.

Bilim adamı ve yargıcı kucaklayan bir örnek vermek istiyorum.

Saburo İenega bir bilim adamı, Japon tarihçisidir. ‘Japon Tarihi’ adlı yapıtında Japon ordusunun Çin’de, Singapur’da 2. Dünya Savaşı’nda kimyasal silah kullanarak suç işlediğini yazmış, yönetim kitabın okullarda okutulmasını yasaklamıştır. Ancak Japon Yüksek Mahkemesi, bilimsel/tarihsel gerçeklerin yasaklanamayacağına karar vererek yönetimin işlemini iptal etmiştir.

Burada Japon tarihçi hiç kuşkusuz, çok sevdiği ulusuna ve ülkesinin yararlarına karşın, gerçek bilgiyi yansıtmaktan vazgeçmemiştir. Japon Yüksek Mahkemesi yargıçları da öyle. Onlar da elbette ülkeleri, ulusları üzerine titremektedirler. Ancak, onların görevi, ülkelerini/uluslarını kurtarmak değil; hukuku kurtarmaktır. Bu nedenlerle nesnel mantıkla hukuka göre karar vermişlerdir.

Görülüyor ki bilim adamı için de, yargıç için dedüşünsel, etik, toplumsal ve mesleksel boyutuyla yansızlık/nesnellik ilkesi vazgeçilmez bir değerdir.

Eğer bu değerler göz ardı edilirlerse, o ülkede bilim de, hukuk da sıkı düzen ideolojilere kurban edilmiş, bilimsel gerçekler ve doğru hukuk toplumdan gizlenmiş; son çözümlemede halk sahte ve ikiyüzlü bir düzenin kucağına teslim edilmiş olur.