Aşağıda okuyacağınız yazı, ilk önce 1998’de bir internet sitesinde daha sonra da 2002 yılında çıkan Gri Yazılar kitabında yer aldı Yazı, bence çoktan iş işten geçtikten sonra gündeme gelen “darbeci-vurguncu” paşalardan Tahsin Şahinkaya’ya ilişkin Yani darbeci “Netekim paşa” Kenan Evren’in beşi biryerdelerde olan, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın “nasıl kurtulduğunu” anlatıyor.
Yazı uzayacak kaygısıyla o zaman yer vermediğim Şahinkaya’ya kısaca tanıtmak isterim. Bu anlatacaklarım, birinci elden alınmıştır. Ama bu ses kayıtlarının da başına ne geldiğini aşağıda okuyacaksınız zaten. Bu Şahinkaya; ilk disiplin cezasını Eskişehir’de alır. Foto film merkezi komutanıdır o sırada ve İtalya’dan getirdiği çıplak kadın resimlerini bu merkezde çoğaltıp sattığı saptanmıştır. DP eğilimlidir. 1960 darbesi sonrası DP’li birçok subay ordudan atılır. Şahinkaya ise, darbe yapanlarla işbirliğine girer ve DP’li arkadaşlarını ele vererek paçayı kurtarır. Loockhed ve F-16 hırsızlıklarının Türkiye’deki adresi de odur.12 Eylül darbesi sonrası ise, elde ettiği iktidarla servetine servet katar. Birçok holdingin gizli ortayıdır artık ve mal varlığı inanılmaz boyutlara ulaşır. Neyse gerisini yazıdan okuyun artık…
PAŞALARA, HACILARA, HOCALARA, BABALARA SELAM OLSUN!
Dile kolay, 27yıl olmuş mesleğe başlayalı. Neler neler yaşamışım bir gazeteci olarak. Örneğin 1980 öncesi dehşeti, sonra darbeyi yaşadım, yeni kurulan partileri, yasakları, vetoları, güdümlü Anayasa sürecini, seçimleri, banker ve banka olaylarını, deprem, uçak kazaları, yolsuzlukları ve Güneydoğu olaylarını... Sanırım şanslıyım ki, ancak birkaç yüzyılda yaşanabilecek olaylara birinci dereceden tanıklık etmişim.
İçin için seviniyor hatta gururlanıyorum da. Her şey kirlenirken, oturmuş değerler yıkılıp yerine çirkin yeni değerler alırken, özellikle iletişim dünyasına el atan sermaye yüzünden çapraz tekelleşmeyi yaşarken, sermayenin pis ilişki ve alışkanlıkları basının yeni ilkeleri olurken, kirlenmiş, yalaklaşmış, kredi ve iş takipçisine-devlet ve sermaye sözcüsüne dönüşmüş güdümlü gazeteci müsveddeleri köşe başlarını tutarken, ancak okuruna rüşvet vererek ve ederleri üç kuruşa düşürülerek satılabilen gazetelere, toplumu kandıran, aptallaştıran, düzeysiz medyaya bulaşmamış olmaktan müthiş gururlanıyorum.
Neler yaşadığımı, neleri ardımda bıraktığımı düşünürken aklıma düşenleri paylaşmanın da doğru olduğunu sanıyorum. Hep olan biteni-bitecekleri yazacak değiliz a, zaman zaman da olmuş bitmişleri paylaşmak gerekiyor… en azından geçmişi unutmamak için.
18 yıl olmuş. Bana dün gibi gelse de dile kolay tam 18 koca yıl. O zaman Halkçı Parti milletvekili olan, rahmetli avukat Cüneyt Canver’le müthiş bir macera yaşamıştık. Darbecilerden, ya da o zaman ki adıyla "Sürahinin yanındaki bardaklardan" veya "beşibiryerde"lerden, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın inanılmaz büyüklükteki mal varlığına ilişkin duyumları ilk alanlardandık. Ben o dönem çalıştığım Cumhuriyet Gazetesi'nden, Canver ise partisinden izin almıştı bu iş için. Birlikte İstanbul’a hareket ettik. Bakırköy’den Kadıköy’e, Kadıköy'den Sirkeci'ye, Sirkeci'den Beyoğlu'na hatta Yeşilköy’e dek ne kadar tapu sicil müdürlükleri, İstanbul defterdarlığı, trafik sicil müdürlüğü, dahası emlak büroları kazan biz kepçe dolaşmaya başladık. 3. şahıslara bilgi verilmesi yasak olmasına karşın, müthiş bir iş bölümü sayesinde tapu dairelerinden bile önemli bilgiler topladık.
Anlaşmamız üzerine Canver tapu müdürüne sert yapıyor, ben araya girip yumuşatarak, sorgulardan edindiğimiz iyi polis-kötü polis numarası çekiyorduk.
-Ben milletvekiliyim kardeşim. Bu bilgiyi nasıl vermezsin?
Tapu müdürü ya da müdiresi ağlama ya da patlama noktasına yaklaşırken ben devreye giriyordum;
— Yapma Cüneyt. Müdür bey de bize yardımcı olmak istemez mi? Kim hırsızdan yana olur? Ama sonra onun da başı yanabilir. Belki bize başka bir formül söyler.
Böylesine birkaç saat süren bir paslaşma sonucu, üç ayrı tapu müdürü birden, hemen aynı biçimde teslim olup şöyle demişti;
— Beyefendi, benden almış olmayın. Size bir yardımcı memur vereceğim, onunla istediklerinizi alın ve lütfen beni tanıdığınızı, hatta buraya geldiğinizi bile kimseye söylemeyin!
Ardından bilgileri değerlendirme girişimine başladık. Günümüz parası ile birkaç milyon dolarlık yalı ve köşkler, bir o kadar eden onlarca arsa , ev, hisse senetleri... Ufak tefek tehditler, birkaç yerden kovulma dışında kazasız belasız işimizi tamamlamıştık. Tümünü yazsam en az iki ciltlik roman olacak olayların ardından belgeler artık elimizdeydi. Sıra bombayı patlatmaya gelmişti. O güne kadar Şahinkaya’nın, kulaktan kulağa söylenen mal varlığı gündeme getirilmediğinden bombanın şiddeti büyük olacaktı.
Bütün akıllı ve tedbirli insanlar gibi dosyanın fotokopisini çektik. Birini ben aldım, diğeri Canver’de kaldı. Öyle ya, ne olur ne olmaz. Planımız uyarınca önce Cüneyt Canver, Tahsin Şahinkaya’nın mal varlığının araştırılması için TBMM’ye önerge verdi. Bu bile ortalığın kaynamasına, karışmasına yol açmıştı. Canver'in TBMM'ye sunduğu araştırma önergesinin gerekçe bölümünde, "Bir generalin mal varlığı ile ilgili spekülasyonun sona erdirilmesinin yolu bunun araştırılmasından geçer. Haksızlık varsa bunun ortaya çıkması gerek" deniliyordu.
Sıra bendeydi. Her gün yeni bir haber, yeni bir yolsuzluğu yazacağım. Varan 1, varan 2, varan 3 diye sürdüreceğim. En hafifinden başladım. Şahinkaya’nın çiçekçisi bile dolar milyoneri olmuştu. Ahmak bir adam, “Şahinkaya paşa’sını” överken, neler neler anlatmış, küçük dillerimizin kaybına yol açmıştı adeta. Örneğin, “Şahinkaya paşama, 12 eylül müdahalesinin ardından, özel yaptırdığım altın bir tepsi içinde çikolata götürdüm” diyecek, Hava Kuvvetleri’nin tüm çiçek siparişinin kendisi tarafından karşılandığını anlatacaktı. Haberi yazıp İstanbul’a geçtim. Bir gün, iki gün haberi kullanmadılar. Klasik yöntemlerle bağırıp çağırdık. O zaman Okay adlı bir yazı işleri müdürümüz vardı, zorunlu onla muhatap olduk. Sonuçta dördüncü gün, haber iç sayfalarda, saklanmış bir biçimde yayınlanınca, sineye çekip ikinci haberi geçtim. Yarım saat sonra yazı işlerinden aynı kişiden bir telefon “boşuna kendini yorma, biz bu işe girmiyoruz.” demez mi?
Bu da çok önemli değildi. İş nasılsa Meclis’e yansımıştı. Elimizdeki belgelerin hesabını değil Şahinkaya, Allah'ın oğlu bile veremezdi. Şahinkaya elimizden kurtulamazdı. Varsın Cumhuriyet Gazetesi bu işe girmesin.
***
Aradan bir hafta geçti geçmedi, Cüneyt Canver telefon etti. Hem sinirli hem de heyecanlı; “Hasan gece arabam soyuldu. Çok tuhaf sadece Şahinkaya’nın dosyası çalındı. Çantamı açıp içinden dosyayı almışlar. Aman dikkat et, sendekini iyi sakla!”
Aptallar, dosyanın sadece Canver’de olduğunu sanıyorlardı. Ne kadar akıllıyız ki, fotokopisini almıştık. Telefonu kapattım, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara bürosundaki, masamın hemen ardındaki, kilitli dolabımın kapağını açtım. Benim dosya da yoktu!
Sonuç; sadece filmlerde gördüğüm ve hakikaten film gereği sandığım olaylar bizim de başımıza gelmiş, bu değerli vatan kurtaran paşamız elimizden kurtulmuştu. TBMM’de araştırma önergesinin görüldüğü gün, önergeyi veren rahmetli kardeşim Canver, belgesiz bir halde kürsüye çıkıp, çaresiz, “değerli paşamızın hakkında iftiraların önlenmesi için” bu önergeyi verdiğini söylemek zorunda kalacak; işin aslını bilmeyenlerin hakaretlerine maruz kalacaktı Bana sorarsanız; İyi ki de belgeler çalınmıştı.. Ondan sonra gelenler elini kolunu sallayıp dolaşarak, köşe başlarına hatta en başlara kadar gelerek, paçalarındaki hırsızlıklar akarken daha da yükseklere tırmanırken, sülalelerinden hırsızlığa bulaşmış insan kalmamışken gözü hala devlet kesesinde olanlara karşın, Şahinkaya paşaya haksızlık yapmış olmayacak mıydık?
NOT: Referandum sonuçlarının, milletimiz adına çok sevindirici olduğunu söylemeliyim. Aziz Nesin’in ardından yüzde 70 olarak bilinen aptal oranının yüzde 57.9’a düşmesi, kaydettiğimiz ilerlemeyi göstermez mi? Hele aynı referandumla birlikte, MHP’den kurtulmuş olmamız… Özellikle Orta Anadolu’da, ihaleler yoluyla, Fetoşcular tarafından kucağa oturtulan MHP ileri gelenleri… Oyların yüzde 36’sı CHP’nin; oy kullanamayan tatilcilerin çoğunluğunun adresi de CHP. Buna, artık CHP’de bir yeri gelemeyeceği için son umut Kılıçdaroğlu’nun yıpranması için aleyhte çalışan Baykal artıklarını da koyarsanız, gidişat iyi. Kendi kadrosunu kurma konusunda elini çabuk tutmasını beklediğimiz CHP’nin 2. Kemal’inin önü açık. Tarikatlaşmış, marjinalleşmiş, sapma içindeki sol dışında kalan sol aydınlar da, yıllar sonra CHP’ye dönüyor çünkü…
Hasan UYSAL