Arama

Jean Paul Sartre - Tek Mesaj #7

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Eylül 2015       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  444a9ddbbe8dd9d43136c5ee6ba1f878bc5f6c135161450.jpg
Gösterim: 737
Boyut:  65.3 KB

SARTRE
(Jean-Paul), fransız yazar ve filozof (Paris 1905 - ay. y. 1980). Deniz subayı olan babası 1906'da öldü. Annesi Anne-Marie Schvveitzer, akrabalarının yardımıyla oğlunu tek başına yetiştirdi. Annesi 1917'de yeniden evlenince, Sartre'ı La Rochelle'e götürdü. Sartre 1920'de Paris’e döndü ve orta öğrenimini tamamladı. Çocukluğu sırasında yaşadığı olayları 1964'te yazdığı Sözcüklpr (les Mots) adlı kitapta anlattı. 1924'te l'Ecole normale supörieure'e kabul edildi. Sartre burada okurken Simone de Beauvoir'la tanıştı; 1929'da ikisi de felsefe öğretmenliği sınavını kazandılar. Sartre askerlik görevini yaptıktan sonra 1931'de Havre'da, sonra da Paris'te felsefe öğretmenliğine atandı. 1944'te öğretmenlikten ayrıldı ve 1945’te les Temps modernes dergisini kurdu. Sartre'ın felsefesi, görüngübilimsel bir idealizmden yoja çıkarak bir praksis maddeciliğine varır, izlediği bu felsefi yolu, ede bi yapıtlarından ve siyasal etkinliğinden ayırmak olanaksızdır.
Sartre felsefesine klasik dünya ve ben ilişkileri görüşünün husserlci bir eleştirisiyle başlar Ego’nun aşkınlığı (La Transcen dance de l'ego) [1936] adlı yapıtıyla, yönel- mişliğin aynı zamanda olumsuzluk da olduğunu ileri sürerek, bilincin bir şeyin bilinci olduğu yolundaki husserlci düşünce ye ağırlık verir. Dolayısıyla bilinci nesnele rinden kurtararak ve bilinci dünyanın kurucu ilkesi olarak ele alarak, Husseri'i aşmak gerekir. Sartre'a göre transsendental özne bir bilinç verisi olmadığı gibi, bilincin konu edindiği bir düşünce nesnesi de değildir L'imagination (imgelem) [1936] ve l'imaginaire'de (imgelemsel) [1940], imgenin yönelimse! niteliği üzerinde durarak imgeyi bir şey olarak değil de bir edim olarak ele alır. İmgelemsel bilincin başlıca ayırtedici özelliği olumsuzluğudur Bökece yönelmişliğin radikalleştirilmesi, yaşantı görüngübiliminin bir özgürlük varoluşçuluğuna doğru aşılmasını sağlar. Bilinç dünyaya iki biçimde bakabilir: algı olarak dünyayı kendi gerçekliği içinde, imgelem olarak da, kendi ger- çeksizliği içinde ele alır. Bu sav, Esquisse düne thöorie des ömotions (Bir heyecanlar kuramının taslağı) [1939] adlı yapıtla daha da geliştirilir: Sartre'a göre tutku, Freud' un tersine, dürtü değil, yönelimsel bilinçtir. Bulantı" (la Nausöe) [1938], Duvar" (le Mur) ve Hürriyet yolları (les Chemins de la libertâ) [1945-1949] gibi yapıtlar bu bilinç ve özgürlük kuramı çerçevesinde yazılmıştır Bu yapıtlardaki kişiler, Bulantı’daki Ro- quentin ya da Bir önderin çocukluğu'ndaki (l'Enfance d’un ehef) [Duvar] Fleurier gibi, bir başına kalmış yapayalnız karşı kahramanlardır. Buna göre roman ve hikâyenin işi, bir özü ve özellikle seçkin burjuva aydının özünü ortaya koymaktır. Sartre, romanlarında "şeylerin kendine" dönerek, Husseri'i izler. Bunların hepsi, l'âtre et le Nöant'öa (Varlık ve hiçlik) [1943] kavramsallaştınlmıştır Bu yapıt, fenomenin, kendinden başka hiçbir şeye gönderme yapmadığı düşüncesine dayanan ve bir artdünya yanılmasını kesinlikle reddeden “bir görüngübilim denemesi"dir. Böylece bulantı da, varlığa ilişkin bir varlıkbilim-öncesi sezgi haline gelir. Sartre sistemini, varlığın saydamsızlığı olarak gördüğü kendinde varlık ile hiçleme gücü olarak ele aldığı kendi için varlık kavramlarına dayandırır. Bilincin kendi için varlığını sürekli bir aşkınlık olarak görür ve aşılan şey de ortada bulunan varlığın "olgusallığı"dır. Demek ki bilinç, tamamen özerktir ve özgürlüğün özünü de bilincin bu edimi belirler. Öyleyse "varoluş özden önce gelir” sözü, insan varlığını önceden belirleyen herhangi bir Tann ya da insan doğası olmadığı anlamına gelir. Yani insan, özgürlüğe mahkûmdur ve "kendini ne yapmışsa ancak odur” Özgürlüğün varlıkbilimsel temelini, kendiiçin’in zamansal yapısı sağlar. Kötü niyet, olgusallıkla aşkınlığın varlığını ileri sürerek özgürlükten, yani, özgürlüğün içerdiği bunalım duygusundan kaçan insanın tutumudur. Bir varlığın ne olduğu o varlığın kendisi olmadıkça bilinemez; varlık, onu tanıyan özne o varlığın kendisi olmadığı için tendi olduğu gibidir. Demek ki gerçek, ancak insansı bir gerçek olmaya mahkûmdur Dolayısıyla bilgi ya da söylemin tamamlanması diye bir şey söztonusu olamaz. Bütünselleştirici, bir aldatmaca olmaktan kurtulamaz, çünkü Tann'dan başka bir şey olmayan bir kendiiçin kendinde varlık düşüncesi, bir çelişmedir. Bilinç, varlığın varolduğuna kanıtsa, dolayısıyla Tann'nın varolmadığıha da kanıttır. Ama, olumsuzluğundan başka, bilinç aynı zamanda bedenseldir. Öznelliklerarası sorunu da kendini burada gösterir, başkası, kendiiçinin dünyasında, bir başka bedenleşmiş kendi için olarak ortaya çıkar. Bakış, başkasının aşkınlığını açığa vurur ve çatışma, başkasıyla ilişkiyi bir yapıya kavuşturur. Beden, hem biricik ruhsal nesne, hem de dünyadaki durumun temelidir.
Jean-Paul Sartre den dolayımıyla bilinebilir; çünkü kendi ve Simone de Beauvoir çin, başkasının bedenini de, tendi bede- (1967’de) nini de aynı zamanda kavrar, demek ki o aynı zamanda hem özne, hem de nesnedir. Öznelliklerarası sorunu böylece, "cehennem başkalarıdır" formülünün dile getirdiği bir "kapatma” kuramına varır. Denilebilir ki Sartre’ın tiyatrosu (Sinekler [les Mouches], 1943; Gizli oturum [Huis clos], 1944; Saygılı yosma [la Putain respectu- eusej, 1946; Kirli eller [les Mains sales], 1948; Şeytan ve yüce Tanrı [le Diable et la Bon Dieu], 1951; Nekrassov (1955), Altona mahkûmları [les Sdçueströs d’Alto- na], 1959), bütünüyle bu kuramın bir uygulamasıdır. Gerçekten de bu tiyatroda, olanaksız bir öznelliklerarası ilişkiden kaynaklanan bir trajediyi ve kendisiyle diyalektik değil de, dairesel bir ilişki içinde olduğumuz başkasının bakışı karşısındaki ezilmişliği buluruz. I'£tre et le Neant'da sergilenen varlıkbilim, bir ahlak anlayışı tasarısıyla tamamlanır ve Freudcu bilinçdışının yerine, belli bir durumdaki kişinin varoluşsal psikanalizi ele alınarak praksisle ilgili buyruklardan birtakım görüngübilimsel sonuçlar çıkanlır. Sartre’ın felsefesi, Varoluşçulukta (L'existentialisme est un humanisme) [1945-46] başlıklı konferansın ve Cahiers pour une morale'de (Bir ahlak için defterler [1983'te yayımlandı] görüldüğü gibi, Sartre’ın felsefesi descartesçı istenççiliği yeniden etkinleştiren idealist bir hümanizmdir. Bu öndayanakların tümü, sartrecı edebiyat görüşünü de etkiler (Edebiyat nedir? [Questce que la lit- töraturef?], 1947). Bütünselleştirici olanaksızlığından, edebiyat yapıtının tendi üzerine kapalı bir bütün oluşturamayacağı ortaya çıkar. Bununla birlikte yazar, her ne kadar tendi çağını seçemezse de, kendini o çağın bir insanı olarak seçebilir: Baudelalre (1947) adlı yapıtta savunulan tez de budur. 1952'deki Saint Genet, comddien et martyr incelemesi, varoluşsal bir davranış psikanalizine eklemlenen bir ahlak kitabıdır: "Deha bir yetenek değildir, umutsuz bir durumda keşfedilen bir kurtuluş yoludur." Ahlaksal istek, toplumsal bir kuramdan ayrılamaz. Varoluşçuluğu, "Çağımızın aşılması olanaksız felsefesi" olarak kabul ettiği marxçılık ile bağdaştırmaya çalıştığı Critique‘ de la raison dialectique''ır(Diyalektik aklın eleştirisi) [1960] anlamı da budur. Sartre bu yapıtta, tarihsel bir antropoloji kurmaya girişir. L'Etre et le Nöant'da bilincin bir etkinlik kuramını öneren Sartre, Flaubert üzerindeki incelemesinde (l'idıot de la famille [Ailenin delisi], 1971-72) bir edilgenlik kuramını ortaya koyar. Bu yapıt Sartre'ın düşüncesini bütün boyutlarıyla yansıtması bakımından önemlidir, çünkü hem yaşamöyküsel bir roman, hem tarihte özgürlüğü ele alan toplumbilimsel bir inceleme ve varoluşçuluğun antropolojik yönünü vurgulayan bir felsefi yapıttır.
Sartre’ın felsefesindeki kaypaklık militan davranışlarında da görülür 1966'da Sartre B. Russell’ın isteği üzerine Vietnam savaşı üzerine bir soruşturma komisyonu olan “Russell mahtecıesi"ne üye olmayı kabul etti. Bu savaşa karşı birçok protesto mitingine katıldı, mayıs 1968 itirazını destekledi ve “Prag ilkbaharı"ndan yana cephe aldı. 70'li yıllarda, transız maocu hareketler içinde savaşım verdi. Bu dönemde sırasıyla la Cause du peuple (Halkın davası) gazetesinin, Tout (En önemlisi!) dergisinin yönetimini üstlendi, 1973'te günlük Liberation (Kurtuluş) gazetesinin çıkarılmasına katkıda bulundu ve bu gazetenin ilk yöneticiliğini yaptı. 1974’te, her ikisi de maocu militan olan Ph. Gavi ve R Victor ile yaptığı bir dizi görüşmeyi On a raison de se rövolter (Başkaldırmakta haklılar) başlığıyla yayımladı. Ölünceye kadar Sartre birçok görüşme yaptı, birçok tavır koydu. İki de filme, A. Astruc ve M. Contat'ın Sartre parluimâme (Kendi görüşüyle Sartre) [1976] adlı filmleriyle Josöe Dayan ve Malka Rybovvska'nın Simon de Beauvoir (1978) adlı filmlerine katıldı. De nemeleri, makaleleri vb., 1947-1976 arasında Situations (Durumlar) adıyla yayımlanan 10 cilt içinde toplandı. Ölümünden sonra, les Carnets de la dröle de guerre (nov. 1939 - mars 1940) [Tuhaf savaşa ilişkin notlar (kasım 1939 - mart 1940)] ve Verite et Existance [Gerçek ve varoluş] adlı yapıtları ve başta Simone de Beauvoir'a gönderdiği mektuDİar olmak üzere, çeşitli mektupları yayımlandı (Lettres au Castor et â quelques autres [Cas- tor’a ve başka bazı kimselere mektuplar], 2 cilt, 1983).


Kaynak: Büyük Larousse