Arama

Arthur Schopenhauer - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Eylül 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  arthur.schopenhauer.jpg
Gösterim: 1439
Boyut:  63.5 KB

SCHOPENHAUER
(Arthur), alman filozof (Dantzig 1788 - Frankfurt am Maln 1860). 1813’te, Über die Vierfache Wurzel des Satzes vom zureichenden Grunde (Yeter neden ilkesinin dört kökü) başlıklı teziyle doktorasını verdi. 1820'den başlayarak Berlin’de profesörlük yaptı. Hegel'e karşı çıkmak istediyse de başarılı olamadı. 1818’de, Die Welt’ als Wille und Vorstellung (irade ve tasarım olarak dünya) adlı yapıtını yayımladı. Schopenhauer'ın felsefesi, özü bakımından, dogmacı metafiziğin yıkıntıları üstünde kurulmuş kötümser bir öğretidir. Görüngüyü (fenomen) bir hayal olarak gören bu kantçı filozofa göre dünya, ölümcül bir tiyatro oyunundan başka şey değildir. Böylece Schopenhauer, alman idealizminin mantıksal sonuçlarını trajik bir anlayış içinde çıkarsamaya çalışır: dünya hazin bir görüntüden başka şey değildir; Kant, bilimsel gerçekliğin sırrını çözerken, algının bilinemez niteliği üzerinde daha iyi düşünmemizi sağlamaktan başka bir şey yapmamıştır. Schopenhauer’de görüngü, tasarım olurken; kendinde şey de, irade halini alır, irade, yalnızca düşüncenin bir öz niteliği değil, her şeyden önce yaşamın bir ifadesidir; bunun için, o yalnızca bilincin etkinliğine indirgenemez, aynı zamanda bilinçdışını da kapsar: irade bir yaşama isteğidir. Öyleyse, idealist bilinemezciliğin karşısına, kötümser bir tanrıtanımazlığı koymak gerekir, irade, her türlü varoluş biçiminin bilinçdışı olması dolayısıyla insanın kavradığı şeye indirgenemeyen numen'dir ve felsefenin işi, bir evrenbilim (kozmoloji) olarak kalmak ve böylece tanrıbilimi, yani insanı ayrıcalıklı bir duruma sokan bir Tanrı oluşturmayı bir yana atmaktır: Tanrı yoktur. Bununla birlikte, dünyanın derindeki gizli özünü keşfedebilmek için, zihinsel sezgi deneyimi (bedene ve isteğe ilişkin yaşantılarımıza dayanan benlik duygusu) aracılığıyla tasarımın diş görünüşlerini aşmamız gerekir. Böyle bir varoluşsal yöntem, insanı, somut bireysellik olarak ortaya koyar. Bu birey, çalışmakla geçen bir haftanın acılarıyla, pazar gününün can sıkıntısı arasında gidip gelmeye mahkûmdur. Yoksulların zahmetli emeği ve karnı tok zenginlerin can sıkıntısı bunu gösterir Bireyin özünü en iyi ancak bencillik ilkesi açıklar; nitekim, ahlakı belirleyen de bu ilkedir. Schopenhauer, Die beiden Grund-probleme der Ethik (Ahlakın iki temel sorunu) [1840] ve Parerga und Paralipomena (Derme çatma yazılar) [1851] adlı yapıtlarında, kötümser bir merhamet ahlakı ortaya koydu. Ona göre bencillik, bireyin yaşama isteğinin ortaya çıkışından başka bir şey değildir. İnsanları bencillikten, yalnızca, varlıkların kozmik birliğinin bilinci olan merhamet kurtarabilir. Bencillik, kör yaşama isteğinin belirişiyse, merhamet de insanların dayanışma ilkesidir. Buna karşılık, hukukun (tümüyle değerden yoksun erdem) olumsuz ilkesine göre düzenlenen siyasal yaşam, iradenin gücünü azaltmaktan başka şey yapamaz. Öyleyse sorun, acının aşılması sorunudur. Kurtuluşun tek yolu budur ve bunu bilgi değil, sanat sağlar.
Schopenhauer’ın geliştirdiği özgün sanat felsefesi, daha sonra Wagner'i ve genç Nietzsche’yi etkiledi. “Sanat, nesnelerin, akıl ilkesinden bağımsız olarak seyredilmesidir"; estetik seyrediş, bu düzeyde, faydacı tasarımın aşılması, “yaşama isteğinin askıya alınması'dır. Schopenhauer, müziğe mutlak bir ayrıcalık tanır. Gerçekten de, öbür sanatlar, gerçekliğin bozuk birer kopyasından başka şey olmadığı halde, müzik, iradenin yeniden üretilmesi olarak, yaşamın özüdür, yani kavramı ve imgeyi aşan bir evrenselliktir. Schopenhauer’ın başarısı, müziği, bireysel öznenin algısından ayırmasıdır (oysa tasarım metafiziği bu tür bir birey grtaya koymuştu). Dolayısıyla müzik, bilinçdışına giden yoldur. Öbür sanatlardan farklı olarak müzik, iradeyi yinelemez, ancak kendi kendini yineler: o, özü bakımından yineleyicidir. Ama müzik, VVagner tipinde bile olsa, insanlığa kurtuluş getiremez; çünkü, sanatın sağladığı avuntunun ötesinde ölüm, varlığını sürdürür. Bu durumda, felsefe, yaşamın özünün, yani yaşama iradesinden kaynaklanan acının aşılması eylemine dönüşür. Öyleyse şorun, yaşama iradesini reddederek, buddhacıların “nirvana” dedikleri şeye ulaşmaktır. Çilecilik ve seyrediş: "iradeyi yatıştıran" biricik araçlardır.

Kaynak: Büyük Larousse