SİLAH a. (ar. silah).
1 Saldırmak (saldırı silahı) ya da savunmak (savunma silahı) amacıyla kullanılan her türlü cisim, aygıt, araç: Kesici silah. Ateşli silah. Atom silahı. Kimyasal silah. Silah kullanmak. (Bk. ansikl. böl. Sil.)
2. Bir kimseye saldırmak ya da kendini savunmak için kullanılan bir tür araç: Çocuğu babasına karşı bir silah olarak kullanıyor. Bu sözlerinle rakiplerinin eline korkunç bir silah verdin.
3. Silah arkadaşı, bir savaşımın birlikte yürütüldüğü kimse. || Silah çekmek, karşısındakine ateş etmek üzere silahını çıkarmak, || Silah patlamak, ateş almak; savaş başlamış olmak. || Silah zoruyla, şiddete başvurarak; asker gücüyle: İktidarı silah zoruyla ele geçirmek. Bir sorunu silah zoruyla çözmek. || Silaha davranmak, kullanmak amacıyla silahına el atmak. || Silaha sarılmak, mücadeleye silahla devam etmek. || Silahlar konuşmak, silahlı mücadeleye girişmek; silahlı çatışma olmak. || Silahları bırakmak, silahlı mücadeleye son vermek.
—Ask. Silah al!, silah bırak! vb., silahın kullanılma biçimini belirleyen komutlar. || Silah altı, askerlik görevi. || Silah başına!, dinlenmenin bittiğini ve silahın yanına dönülmesi gerektiğini belirten komut. || Silah bırakışması, savaşan tarafların belli bir süre için savaşa son vermelerini sağlayan anlaşma. (Silah bırakışması, tam yetkili sivil temsilciler tarafından değil yüksek rütbeli subaylarca imzalanır ve savaşın sonucu üzerinde etkili değildir: savaşa geçici ya da sürekli olarak son verdiği için de bu anlaşmayı belirtmekte daha çok “ateşkes" terimi kullanılır.) || Bir kimseyi silah altına almak, onu askerlik görevim yapmak üzere orduya almak. || Silah başı etmek, "silah başına!” komutuyla silahının yanına dönmek.
—Ask. denize. Silah sistemleri, silahın doğrudan kullanılmasını sağlayan bir bilgisayara bağlı algılama aygıtlarından, radardan ya da sonardan oluşan savunma ya da saldırı sistemlerinin tümü. (Silah sistemleri, havadan karaya uzaktan güdümlü mermilerle, Malafon yada Asroc tipi havadan karaya güdümlü mermilerle, Styx, Harpoon ya da Exocet tipi karadan karaya güdümlü mermilerle ya da karadan havaya güdümlü mermilerle ilgilidir.) || Silah subayı, bir batarya oluşturan topların bakımından ve kullanımından sorumlu personeli yöneten subay.
—Avc. Av hayvanını öldürmek için kullanılan araçların tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Sil. Biyolojik silah - BİYOLOJİK. || Kimyasal silah, HARP GAZ'I’nın eşanlamlısı.
—Spor Silah bıraktırma, eskrimde rakibin silahının düşmesini sağlayan hareket.
—ANSİKL. Ask. Tüfekle başlıca hareket ve duruşlar şunlardır: tüfekle esas duruş, tüfeği kavrama, kalçaya dayama, tüfek asma, tüfeği çapraz tutuş, tüfek omza, tüfeğe süngü takma ve özellikle törenlerde tüfekle selam durumuna geçme. Tüm bu hareketler, yapılması istenen hareketi belirten hazırlık ve yerine getirme komutuyla gerçekleştirilir. İkinci Dünya savaşı'ndan beri, yeni silahların (makineli tabanca, makineli tüfek vb.) ortaya çıkmasıyla silahlı hareketler çeşitlilik göstermeye başlamıştır.
—Avc. Av silahlarının başında av tüfekleri gelir. Av tüfekleri yivli ve yivsiz olmak üzere ikiye ayrılır. Yivsiz tüfeklerin doldurma durumuna göre üç çeşidi vardır: dolma tüfekler (tek dolma, çift dolma), kırma tüfekler. (tek kırma tüfekler, çifteler, drillingler), otomatik tüfekler. Yivli tüfekler, yaban domuzu, domuz, geyik vb. iri hayvanların avında kullanılır.
Diğer av silahları arasında, bıçaklar, mızraklar, kamalar sayılabilir.
—Cez. huk. Türk Ceza kanunu, bir suçun işlenmesinde kullanılan kimi silahları cezayı artırıcı neden olarak kabul eder.
Yasanın 189. maddesinde sayılan bu silahlar şunlardır:
1. ateşli silahlar;
2. patlayıcı maddeler;
3. saldırı ve savunmada kullanılan her türden kesici, delici ya da bereleyici aletler;
4. yakıcı, aşındırıcı eczalar ya da her türlü zehirler ve boğucu, kör edici gazlar. Aynı yasa, silahları yasak olan ve olmayan diye ikiye ayırıyor ve ayrıntılı olarak sayıyordu. Yasak silahlara ilişkin 265. madde ile yasak olmayan silahlara ilişkin 549. madde, 7 aralık 1988 gün ve 3506 sayılı yasanın 10. maddesiyle yürürlükten kaldırıldı. Esasen ateşli silahlar ve bıçaklar hakkında özel bir kanun önceden mevcuttu Bu maddeler gereksiz yere karışıklık yaratıyordu. 6136 sayılı Ateşli silahlar ve bıçaklar hakkındaki kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra ise her türlü ateşli silahlarla bıçakların kullanılması ve bulundurulması izne bağlandı. Sözkonusu yasa yalnız sporda kullanılan yivli ateşsiz silahlar, yivsiz av tüfekleri, ev gereçlerinden olan ya da bir meslek ya da sanatın yerine getirilmesinde kullanılan bıçak, şiş, raspa ve benzeri aletleri izin koşulunun dışında tutmuştur. Aynı yasaya göre, anı sayılan ya da antika değeri olan ateşli silahlarla bıçaklar izinle bulundurulabilir.
—Sil. Eski silahlar, kullanım biçimlerine göre sınıflandırılırdı: elle kullanılan el silahları (kılıç, topuz, bıçak); tek başına bir mermi görevi gören ya da mermi fırlatan atma ya da fırlatma silahları (mızrak, sapan, yay, mancınık); demir bir sap takılarak oluşturulan mızrak türü silahlar (kargı, mızrak, teber). Ayrıca silahlar oluşturdukları etkiye göre de ayırt ediliyordu: vurarak kullanılan darbe silahları (topuzlar ve zincirli topuzlar) ve saplamak ya da yarmak için yapılmış sivri uçlu ve keskin ağızlı silahlar (kılıç, kargı, dağa). Bundan başka,
ucundaki demir ya da çelikle etki yapan ve elle kullanılan silahlara dürtûcû ve kesici silahlar denir: kılıç, hançer, mızrak vb. Kalkan, miğfer ve zırh savunma silahlarıdır.
XV. yy.'da ortaya çıkan ve barutun patlayıcı gücünü kullanan ateşli silahlar, yeni sınıflandırmalara yol açtı. Çalışma biçimlerine göre bu silahlar, yemleme barutuna "ateşleme iğnesi” denilen çelik bir parçanın çarpmasıyla barutu ateşleyen çarpmalı silahlar yeniden doldurmadan art arda birçok atış yapabilen otomatik silahlar ve özitimli mermiler atan silahlar olarak ayırt edilir. Günümüzde özellikle ateşli silahlar, bir kişi tarafından kullanılan bireysel silahlar (tüfek, tabanca) ve kullanımı birçok kişi gerektiren mürettebatlı silahlar (top, ağır makineli tüfek, havan) olarak sınıflandırılır. Tek bir kişi tarafından taşınan silaha da portatif silah denir.
En modern tekniklerin kullanılması, savaşan tarafları, XX. yy.’ın iki dünya savaşı boyunca bu klasik ya da konvansiyonel silahlardan ayrılan ve insanı savaş dışı bırakabilecek fiziksel, kimyasal ya da biyolojik türde yöntemlerin tümünü kapsayan yeni silahlar geliştirmeye yöneltti.
Özel silahlar adıyla belirtilen silahlar arasında, en tanınmışı Birinci Dünya savaşı'nda kullanılan harp gaz'ı olan kimyasal ve biyolojik silahlar, mikrop yayarak düşman tarafından hastalıklara ve salgınlara yol açan bakteriyolojik silah ve ilk olarak 1945’te Japonya’ya karşı kullanılan ve gelişmesi (nükleer silahlar) çağımıza damgasını vuran atom silahı yer alır.
Özellikle bütün ateşli silahlar'a uygulanan silah bilimi, silahın atışa hazırlanmasıyla ilgili verilerin araştırılmasından (kullanılan cephane, olası atış biçimleri, nişan alma sistemleri) başka, silahın çalışması için yapımcı tarafından gerçekleştirilmesi gereken ardışık işleme evrelerini çözümlemeyi de kapsar. Zaman ve uzay içindeki bileşimi bir silahtan diğerine değişen bu temel işlemler, XIX. yy.’da, kuyruktan doldurmadın (ağızdan doldurma yerine), fişefc’in (imla hakkı ile merminin yan yana konması yerine) ve son olarak yemleme barutu’nun (fitil ve çakmaktaşı yerine) benimsenmesinin sonucudur.
Ateşli silahın kuyruktan doldurulması, bir kama yardımıyla silah namlusunu açıp kapatan ve atış sırasında açılmaması için bir kilitleme sistemiyle takviye edilen bir mekanizma gerektirir Mermi ile kovanı birleştiren fişeğin benimsenmesi, ateş ettikten sonra kovanı namlunun arka bölümünden çıkarmak (kovan çıkartma) ve dışarı fırlatmak (kovan atma) zorunluğu yarattı. Ayrıca, barutun ateşlenmesi bir yemleme barutuyla gerçekleştirildiğinden, her silahta bu barutu ateşleyecek bir düzenek bulunması gerekir; bu düzenekte, zorunlu olarak, bir ateşleme iğnesinden ve bu iğneye çarparak yemleme barutunu ateşleyecek bir horozdan meydana gelir; son olarak, horozun geri gelmesini ve patlat
mak için yemleme barutuna doğru fırlamasını sağlayan bir sisteme -genellikle bir yaygereksinim vardır.
Bu çeşitli işlemlerin gerçekleştirilmesi bir fişeğin ateşlenmesini sağlar; geriye yalnız, bu fişeklerin bir araya getirilme ve namlunun arkasına teker teker girebilmesi için art arda silaha ulaşma (dağıtım) sorununu çözmek kalır: burada sözkonusu olan silahın doldurulmasıdır. Ateşli bir silahın çalışma evrelerinin gerçekleştirilmesi, kurma kolu denilen bir kolu harekete geçiren nişancının kas gücüne bağlı olabilir (tüfek ve topta olduğu gibi). Ayrıca bu işlem, barut imla hakkının patlamasıyla geri tepen gazların etkisiyle de gerçekleşebilir (otomatik silahlar).
Anadolu'da, yaya ve arabalı savaşçılardan meydana gelen hitit ordusunda, ok yay ve mızrak, dikdörtgen ya da çifte balta biçiminde kalkan kullanılıyordu. Kabartmalardan geç hitit devletlerinde de yaya ve arabalı askerlerin, ok-yay ve mızrakla donanmış oldukları anlaşılmaktadır. Urar- tu silahlarına ilişkin betimlere tunç kemerler üzerinde çokça rastlanır. Bu resimlerde, urartu savaşçılarının başlarına ters huni biçiminde bir miğfer giydikleri, ok-yay, uzun ve kısa kargı ve ortası çıkıntılı kalkan kullandıkları görülür (İ.Û. IX. yy.'daki örneklerin daha çok hurri ve hitit silahlarına benzemelerine karşılık, İ.Ö. VIII. yy.'dan sonra özellikle Argişti I döneminde Asurlular’ınkine benzer silahlar kullanılmıştır). Phrygialılar'da yaya askerler sorguçlu ve yanaklıklı miğferler giyiyor, kısa mızrak ve yuvarlak kalkan taşıyorlardı; atlılar ise ucu öne eğik başlıklar takıyor; yuvarlak, küçük kalkanlar ve uzun mızraklar kullanıyorlardı. Hellenistik dönem krallıklarında ordu ağır ve hafif silahlı yayalardan ve atlılardan oluşuyordu. Büyük İskender’in ordusunda miğfer, kalkan ve sarissa denilen bir tür mızrak kullanılıyordu.
Silahın İslam dünyasında kutsal bir anlamı vardı. Dünyaca ünlü arap kılıçlarının yanı sıra, İslam ülkelerinde örme zincir zırhlar, peçelikli ya da siperlikli miğferler, baltalar, topuz*ve şeşperler, mızraklar, alemler, ok-yaylar yaygın savaş araçlarıydı. Türk silahlan, biçim yönünden Yakındoğu İslam ülkelerininkine benzer (özellikle XV. yy.’ın ikinci yarısıyla XVI. yy. başlarında memluk etkisi belirgindir). Türk kılıçları XV. yy.’ın ilk yarısında kesin formuna ulaşmıştır. XVI. yy.’ın ikinci yarısında yatağanlar ortaya çıkmıştır. XV.-XVI. yy.' larda memluk zırhlarına benzeyen türk zırhları zincir örgülüydü. Miğferler ise XVII. yy.’a değin değişikliklere uğramıştır Türk, İran ve memluk baltaları çoğu zaman iki ya da tek ağızlı ay balta biçimindedir Türk baltalarının sapları çoğu kez demirdendir. Yuvarlak başlı bir topuz olan salık Türkler'e özgü bir silahtır. Abanoz, kamış ve sert ağaçlardan yapılan türk mızraklarının demir uçları yassı, sivri ya da tırtıllıdır. Çok eski bir geleneği olan türk ok ve yayları üstün nitelikleriyle dikkati çeker. Türkler’ in İslamlığı kabul etmelerinden sonra ok ve yaylar da kutsal sayılmıştır. Yapıldığı gerece göre değişik adlarla (dereka, matrak, mıkrak, hasır kalkan, yelep vd.) anılan kalkanlar yuvarlak, dikdörtgen formunda, göbekli ya da düzdür. Belirli bir formu olmayan alemler Memluklar’da ve İranlIlar' da demirden, Türkler'deyse bakır, pirinç, gümüş ya da altın gibi metallerden yapılmıştır. OsmanlI ordusunda fitilli* (XV. yy.) ve çakmaklı (XVI. yy.) tüfeklerin kullanımı XIX. yy.'a değin sürmüştür. XVIII. yy.'da çakmaklı tüfeklerin yanı sıra tabancalar da yapılmıştır. OsmanlIlarda top* ilk kez Birinci Kosova savaşı'nda kullanılmıştır (1389). Mehmet II (Fatih) İstanbul kuşatması için Edirne'de o güne değin görülmemiş boyutlarda toplar döktürmüş, bunlar kentin fethinde önemli rol oynamıştır (her biri dört büyük toptan oluşan on dört batarya kurulmuştu).
Sürekli savaşan osmanlı ordusunun çok sayıda silaha gereksinimi vardı. Bu silahlar merkezde ve eyaletlerde yapılıyor, cebehane denilen yerlerde korunuyordu, ilk osmanlı cebehanesi Edirne'de kurulmuş, sonra Ayairini cebehaneye dönüştürülmüş, bunu yeni cebehaneler izlemiştir. Topkapı sarayı müzesi’nde ve İstanbul Askeri müze'de eski türk silahlarından oluşan zengin bir koleksiyon bulunmaktadır.
—Sil. ve Süslem. sant. Daha Antikçağ’dan başlayarak, kraliçe Ahhotep'in (XVIII. başlangıcı) altın balta ve hançeri gibi bazı silahlar bir sanat yapıtı niteliği kazandı. Atina müzesi'nde de ceylanları parçalayan aslanlarla süslü mykenai hançerleri vardır. Tunç çağından kalma silahlar üstünkörü süslenmişlerse de, bazı Hall- statt kılıçlarının kabzaları amber kakmalı fildişinden yapılmıştır. Yunanlılar, gösterişli tepelikli lüks miğferler imal ettiler (Biblio- thöque nationale, Paris); Louvre müzesi'nde de griffonlarla süslü tunç bir etrüsk kalkanı vardır. Romalılar daha yararcı davrandılar ve çokrenkli süsleme eğilimi, ancak büyük istilalarla birlikte yeniden ortaya çıktı: Childerich’in, sapı grenalarla bölümlenmiş kılıcı (Bibliothöque nationale), Ortaçağda "Charlemagne'ın kılıcı" (XI. -XIII. yy., Louvre müzesi) ya da “Roland' ın kılıcı” (XIII. yy., Madrid’deki Armeria müzesi) denilen kılıçlar ya da Toton tarikatı büyük üstadının kılıcı (XIII. yy., Leningrad) gibi şatafatlı kılıçlar ilgi gördü. XV. yy.’da metalde kusursuzluk arayışı, görkemli zırhlar yapılmasına yol açtı. Bu tür zırhların yapımı, XVI. ve XVII. yy.’larda da sürdürüldü (Viyana ve Madrid’deki Armeria müzeleri: Louis XIII, Louis XIV, ispanya kralı Felipe III ve Christian ll'nin zırhları). Tours, Milano (Missaglialar) ve Augsburg atölyelerinde, mücevher gibi işlenmiş kılıçlar ve hançerler yapıldı: Gonzaga ailesinden Francesco’nun (Louvre), Borgia ailesinden Cesare'nin (özel kol.) kılıçları, Henri II ve Charles IX’un alçaktebartmalı kalkanları, Kari V’in değirmi kalkanı (Madrid’deki Armeria müzesi), Negroliler tarafından yapılan usta işi miğferler. Daha sonra sanat değeri olan silah imalinde, istisnalar bir yana bırakılırsa, kılıçtan başka bir şey yapılmadı (Biennais'nin yaptığı Napolöon'un kılıcı, Bapst'ın elmaslar oturttuğu Charles X’un kılıcı ve günümüzde akademi üyelerinin kılıçları gibi).
İran sanatında da altın, gümüş, kristal, lacivert taşı ve turkuvazlarla süslenen birçok hançere rastlanır. Japonlar da hançer ve kılıç mahfazalarını, zarif kuyumculuk teknikleriyle süslemişlerdir.
Türk silahları formlarının ve üstün niteliklerinin yanı sıra oyma, ajur, telkâri, kakma ve savat tekniklerindeki süslemeleriyle dikkati çekerler. Kılıçların kabza, balçak, taban ve kınları rumiler, lale, yaprak, kıvrıkdallar, değerli taşlar, padişah tuğraları ve yazılarla bezenmiştir. Kabzaları genellikle fildişinden olan yatağanlann kınları ve tabanları gümüş kakmalıdır. Türk metal işçiliğinin başarılı örnekleri arasında belirtilebilecek miğferlerin özel törenlerde giyilen, değerli taşlar ve yazılarla süslü, ince işlemeli olanları vardır. Baltalar ve değişik formlardaki alemler ajur tekniğinde kıvrıkdallar, yaprak ve yazı motifleriyle bezenmiştir. Çeşitli tekniklerde süslenmiş demir, çelik ve tombaklı kalkanların yanı sıra, ipek iplikle işlenmiş, altın yaldızlı, zengin motifli hasır ve deriden yapılmış tören kalkanları vardır. Altın, gümüş, fildişi, sedef ve mercan kakmalı tüfekler ve tabancalar da türk süsleme sanatının seçkin örnekleridir.
Kaynak: Büyük Larousse