Arama

Su Nedir? - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
13 Kasım 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

şehir suyunun temizlenmesi
Şehir suyu içilebilir olmalı, yani bileşiminde zehirleyici ya da hastalık yapıcı hiçbir madde bulunmaması gerektiğini öngören normlara uygun olmalı, aynı zamanda hoş bir içimi olmalıdır. Uygulamada içme suyunda en çok şu üç özellik üzerinde durulmaktadır:
1. hastalık yapıcı mikrop ve parazit organizmaların bulunmaması;
2. bulanıklık ve tat;
3. zehirleyici ya da istenmeyen maddelerin olmaması.
Birinci koşulun yerine getirilmesi için, ' suyun işlenmesi sırasında olabilecek herhangi bir dış kirlenmeyi önlemek yeterli- dir; çünkü işleme sırasında tüm mikroplar pratik olarak ya etkisizleştirilir ya da yok edilir. Dolayısıyla kendileri zararlı olmamasına karşın her zaman hastalık yapıcı etkenlerle bir arada bulunan kimi mikroorganizmaların bulunmadığını saptamak yeterlidir. Bu amaçla genellikle dışkı koli- formlarının olup olmadığına bakılır.
Öteki iki koşulla ilgili zorunluluklar, günümüzde metre küp başına miligram düzeyindeki miktarları bile saptayabilen ölçme aygıtlarındaki ilerlemelere bağlı olarak her gün daha da artmaktadır 1978’de Avrupa konseyi'ne önerilen normlar en az 65 parametreden oluşan 5 tablo halinde düzenlenmiştir: organoleptik etkenler, fizikokimyasal etkenler, biyolojik etkenler, mikrobiyolojik etkenler, zehirleyici ya da istenmeyen maddeler.
Su kaynaklardan, kuyulardan (yeraltı suyu) ya da kanal sistemleriyle nehirlerden (yerüstü suları) sağlanabilir Doğal suyun bileşiminde atmosferden ya da içinden geçtiği kayaçların çözünmesinden kaynaklanan çözünmüş gazlar, arazinin durumuna bağlı olarak her litrede birkaç miligram ile birkaç yüz miligram arasında çözünmüş maddeler (karbonatlar, klorürler, nitratlar, sülfatlar), bitkilerin ayrışmasından ileri gelen organik maddeler, koloidal asıltı durumunda kil tanecikleri, dağılımları suların kaynağına göre değişen bakteriler ile mikroorganizmalar bulunur Belki de içilebilirlik normlarının giderek ağırlaştırılması yüzünden gerek yeraltı, gerek yerüstü suları, bileşimleri bakımından artık güvenilir olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle su, dağıtım şebekesine verilmeden önce bakteri çoğalmasını önleyici ürünlerle, yani suda daha önceden bulunan ya da sonradan kazara karışmış olan her çeşit mikrobun çoğalmasını önlemek üzere kimi maddelerle işlenir. Bu amaçla en çok kullanılan maddeler klor gazı, sodyum hipoklorit (Javel suyu), klor dioksit ve ozondur. Özellikle klor dioksit ile ozon, suya hiçbir kötü tat vermez.
Bir suyun gerçek anlamda temizlenmesi, koloidal olsun ya da olmasın asıltı durumunda bulunan maddelerin uzaklaştırılmasını, kimi zaman çok küçük oranlarda bulunsa bile tehlikeli ya da rahatsız edici olarak kabul edilen ağır metaller, orga- noklorlu bileşikler, pestisitler, hidrokarbonlar gibi "kirleticilerin" giderilmesini amaçlar. Bu kirleticiler, yüzey sularının yanı sıra kimi zaman sel sularıyla sürüklenerek karıştıkları yeraltı sularında da bulunur. Suların temizlenmesi işleminde en iri cisimleri uzaklaştırmak üzere ızgaralardan geçirilen su, çöktürme havuzlarına alınır. Önce asıltı durumundaki maddelerin koloidal özelliğini gidermek için suya tepkin bir madde hızla karıştırılarak katılır Daha sonra bu su ağır ağır karıştırılır; bu sırada oluşan yumakçıklar, asıltı durumundaki parçacıkları birlikte sürükleyerek dibe çöker. Tepkin maddenin türü ve miktarı, labora- tuvarlarda yapılan deneylerle belirlenir. Böylece yumaklaştırılan su, durultucula- ra gönderilerek tam bir çökme sağlanır Çok çeşitli durultucu tipleri vardır; bunların en yalını, genellikle uygun uzunlukta dikdörtgen biçiminde havuzlardan oluşur. Çamur yataklı durultucularda, yumaklaştırılmış su, işleme sırasında yükselen su akımıyla asıltı halinde tutulan bir çamur katmanı içinden geçirilir; asıltı durumundaki parçacıklar, çamur katmanından geçerken tutulur. Son yıllarda geliştirilen durultucularda çamur yerine birkaç mikrometre çapında kum taneleri (mikroskopik kum) kullanılmaktadır; yumakları tutan bu kum katmanı, durulmayı kolaylaştırır. Daha sonra su, genellikle kum katmanlı (yatak) filtrelerden geçirilir. Filtrenin çalışmasında tane boyutunun büyük bir önemi vardır. Tane boyutu, işlenecek suya göre seçilir. Tutulan maddeler, filtreyi tıkar; bu bakımdan periyodik olarak karşıakımla su ve basınçlı hava karışımı gönderilerek çamur birikintisi parçalanır; daha sonra yalnız su gönderilerek parçacıklar çamur halinde uzaklaştırılır. Durultucu depolarına gönderilen bu çamurlar yer darlığı sözko- nusuysa gerektiğinde presli filtrelerden geçirildikten sonra boşaltılır. Kimi filtrelerde arıtma işlemine bağlı olarak etkin kömür, manganez kumu gibi özel maddeler kullanılır, içme suyuna rengini, istenmeyen tadını ya da diğer kirleticileri gidermek için kimi zaman tamamlayıcı bir iş: lem uygulanır. Bu özel işlemler sırasında etkin kömür (filtrelerden geçirme ya da yu- maklaşma sırasında toz kömür püskürtme) ya da ozon kullanılır. En son olarak sudaki kalsiyum karbonat-karbondioksit dengesine dikkat etmek gerekir. Kalsiyum karbonat oranı, borularda çok ince koruyucu bir filmin oluşmasını sağlamak üzere yeterli düzeyde olmalıdır. Kalsiyum karbonat oranı çok yüksek olduğunda (çok sert su) kireç bağlama ve tıkanma tehlikesi sözkonusudur, yeterli düzeyde değilse (çok yumuşak su) su, aşındırıcı bir özellik kazanır ve dolayısıyla korozyon tehlikesi artar. Kimi durumlarda, örneğin nitratların giderilmesi için biyolojik arıtma işlemlerine başvurulur.
Kimi sanayilerde kullanılan sular son derece arı olmalıdır Nitekim buhar kazanlarında kullanılan besleme sularının özgül direnci birkaç bin ohm-metre düzeyindedir; oysa şehir içme sularının özgül direnci 10-20 0-m’dir. Bunu sağlamak için sular, seri halinde yerleştirilmiş bir ya da daha çok iyon değiştirici aygıtlarda "tam bir mineral giderme" işleminden geçirilir. Buna karşılık yıkama ve durulama sularının kabaca işlenmesi yeterlidir.

—Bağc. Bağların suya boğulması filokseranın yok edilmesini sağlayan çok etkili bir yöntemdir. Bununla beraber gerek yeterli miktarda (saatte 10 000 ila 90 000 m3) suyun getirilmesindeki güçlük, gerek arazinin doğal eğimi, çok geçirgen olması ve nihayet bağ çubuklarının zarar görmesi olasılığı gibi nedenlerle bu yöntem sınırlı olarak uygulanabilir. Toprağı suya boğma yöntemi sadece bir ırmağa, bir dereye ya da bir sulama kanalına yakın olan bağlarda uygulanabilir. Bağlar bitkilerin dinlendiği sonbahar ve kış aylarında suya boğulur; toprak 30 günden 60 güne, hatta 90 güne varan uzun bir süre, sürekli olarak 20 ila 30 cm kalınlığında bir su tabakası ile örtülmelidir.

—Biyol. Coşkun suların durgunlaştığı bölgelerde, başka akarsulardaki aynı fauna ve flora yerleşebilir. Buna karşılık, akıntının hızlı ve güçlü olduğu bölgelerde, kayalara ve çakıl taşlarına sıkıca yapışabilen türler yaşayabilir. Kayalar ve taşlar çoğunlukla suyosunları, karayosunları ve ci- ğeryosunlarıyla kaplıdır ve bunların oluşturduğu ağların arasında diyatomeler, rotatorlar, kabuklu küçük hayvanlar yaşar; yumuşakçalar (ancylus) doğrudan doğruya taşa yapışık yaşarlar; kumlu ya da çamurlu diplerde planaryalar ve phryga- na larvaları sürünür, bu arada diğer böcek larvalarıysa (ephemera vb.) suda serbestçe yüzer. Balıklar, özellikle ılıman bölgelerde, alabalıkgillerdir: som, alabalık, salvelinus, koregen; bu balıklar akıntı yukarı çıkarak coşkun akarsularda yumurtlama yerlerini seçerler, çeşitli türleri avlarlar. Bütün bu canlılarda, suda erimiş oksijen gereksinimi büyüktür.

—Denizbil. Deniz suyu. Bileşimi. Deniz suyu, doğal halde var olan yalın cisimlerin aşağı yukarı tümünü kapsayan ve bileşenleri sürekli bir yenilenme çevrimi içinde bulunan kimyasal bir bileşiktir. Sözkonusu bileşiklerin başlıcaları şunlardır:
1. Çözünmüş tuzlar, deniz suyunun tuzluluk oranını belirler. Çözünmüş tuzların büyük bölümünün, iyon halinde bulunması ve katyonların anyonlardan biraz fazla olması, deniz suyuna bir alkali özelliği verir (ortalama pH: 8,2);
2. Çözünmüş gazlar, hava-deniz yüzeyleri arasında değiştokuş edilen atmosfer gazları gibi gazlardır. Deniz suyunda azotun daha bol bulunmasına karşılık, gazların en etkini, özellikle yüzey tabakasında bulunan oksijendir (bu tabaka da çoğunlukla oksijen bakımından hafif bir aşırıdoyma görülür). Derinlerde, genel su da laşımıyla ilişkisiz çanaklarda, oksijen yenilenmesi olmaması anoksiye (öksinizm) neden olur; bu durumda, sülfat iyonlarının bakteriler tarafından indirgenmesi sonucu önamli ölçüde H2S oluşur. Azot ve oksijene oranla çözünme özelliği daha yüksek olan karbondioksit, deniz suyunda sıcaklık, basınç ve pH koşullarına göre değişen çeşitli biçimlerde bulunur.
3. Çözünmüş organik maddelere, deniz suyunda, canlı ya da ölü organizmaların açığa çıkardıkları özümleme ya da çözünme ürünleri biçiminde rastlanır.
4. Asıltı halde maddeler: mineral maddelerin (ırmakların, rüzgârların vb. getirdiği maddelerdir) oluşturduğu her boyutta çözünmez tanecikler, organik ya da anorganik döküntüler, plankton organizmaları bütünü.

Özellikleri.
1. Deniz suyu hidroloji ve ısı bilançolarına bağlı olarak iklimle birlikte değişen önemli sayılabilecek tuzluluğuyla tatlısudan aynlır ( TUZLULUK ORANI.)
2. Çok büyük miktarlarda güneş kökenli ışın ısısını en büyük derinliklere değin depo edip, yavaş ve farklılaşmış bir biçimde geri verebilen bir ısı düzenleyicisidir. Yarıküreler arasındaki bakışımsızlığın (Antarktika'nın soğutma etkisi nedeniyle güney yarıküredeki su daha soğuktur) yanı sıra, diplerin yüzey şekilleri arasındaki farklılık (az derin ya da çevre denizlerle bağlantısız denizlerde mevsimler arası sıcaklık farkları daha fazladır) ve akıntıların sıcaklık yayma güçleri arasındaki farklılık, yüzey sıcaklıkların kuşaklar halinde dağılımında, bozucu etki yapar. Güneşin aydınlattığı ve ısıttığı yüzey tabakası, öfotik ve sıcaktır; derin, karanlık ve soğuk tabakadan, termoklin adı verilen ısısı çok farklı bir tabakayla ayrılır.
3. Deniz suyu yoğun bir sıvıdır: tuzluluk oranının arttığı ve sıcaklığı düştüğü ölçüde, yoğunluğu artar (bir litre deniz suyunun ağırlığı yaklaşık 1,025 kg’dır). Bu özellik, bir su kütlesinin hareketini ve kökenini belirlemeyi sağlayan (T-S çizelgesi, yoğunluk akıntısı) niteliyici bir özelliktir.
4. Deniz suyu, ışık ve ses yayılmasının özel yasalara uyduğu bir ortamdır. Işığın derinlere işlemesini, güneş ışınımını tüketen ve yayan ışıma ve yayınma olayları etkiler. Ses dalgaları, deniz suyunda, ışık dalgalarına oranla daha iyi yayılır: deniz suyu içinde ses hızı, karadaki ses hızından 5 kat fazladır. Ses yankılarına dayanarak yankıölçüm tekniği, bu özellikten yararlanılarak geliştirilmiştir.
5. Deniz suyu, yaşamın ortaya çıkması ve gelişmesi için gerekli biyokimyasal maddeler (besleyici tuzlar gibi) kapsayan, son derece önemli bir maddedir. Sözkonusu mineral maddelerin daha az ya da daha bol miktarda bulunması, deniz suyunun verimliliğini (ya da üretkenliğini), yani mineral maddelerden yola çıkarak sıcak tabakada ışılbireşim (fetosentez) yoluyla canlı madde oluşumuna olanak verme yeteneğini belirler.
Zaten kapsadığı klorür ağırlıklı mineral maddeler (% 32-38 oranında) nedeniyle, deniz suyundan tedavide de yararlanılır. Bu amaçla deniz suyu, hücre etkinliğini uyarıcı ve canlandırıcı etkilerinden ötürü, banyo, pansuman, püskürtme biçiminde ve iğneyle verilerek kullanılır. Bedene iğneyle verilecek deniz suyunun, açıklardan alınması, soğukta gözenekli mumlar üzerinde süzülerek mikroptan arındırılması ve mikroplarından arındırılmış suyla karıştırılarak geçişme basıncının kan plasmasınınkiyle eşit düzeye getirilmesi gerekir.

Kökeni. Deniz suyunun oluşumu, yerkabuğunun oluşumuna sıkı sıkıya bağlı sayılır: uzmanların çoğu, deniz suyunun kökenini bir ilk tufana değil, yüzeye yükselen magma gereçlerinin katılaşması sırasında açığa çıkan su buharına ve başka gazlara (sözgelimi, okyanus sırtları eteeninden çıkan sıcak su) dayandırır. Yerbilim zamanları boyunca, sözkonusu yeni su üretiminin yarattığı sorunlar, tortulların ve kayaçların su tutması sayesinde ortadan kalkmaktadır.

—Deric. Suya basma, derilerin belli aralıklarla değiştirilen suya batırılması biçiminde yapılır; böylece derinin üstündeki koruma maddeleri (tuz) ve kirler temizlenir. Bu işlem teknede, dolapta ya da pervane denilen aygıtta yapılır. İşlemin yapılış biçimi derileri koruma yöntemiyle (kuru deriler, kuru ve tuzlanmış deriler), derilerin yapısına göre değişir. İşlem eksiksiz ve olabildiğince hızlı biçimde gerçekleştirilmelidir, çünkü deriler yeterince su aldıklarında yeniden çürüyebilir. Bu nedenle işlem, olanak varsa, mekanik bir çalışmayla hızlandırılır: dolaplama, ön etleme, alkali maddelerin eklenmesi ve bazı durumlarda (kuru deriler için) suya her tür çürüme belirtisinin önlenmesi için antiseptik maddelerin katılması.

—Ed. Türkler'in Yaratılış destanı evrenin uçsuz bucaksız sularla kaplı olduğunu, Tanrı'nın kadını bu sudan yarattığını anlatır. Oğuz Kağan da Gök, Dağ, Deniz adlı çocuklarının bir gölün ortasındaki ağacın kovuğunda bulur Göç destanında susuzluk Türkler’in yurtlarından ayrılmalarına yol açar. Dede Korkut kitabı' nda Salur Kazan, suya haber sorar ve onu över. Halk şiirinde doğanın bir parçası olarak suyun geniş yeri vardır. Kuran'da "Hayatı olan her şeyi sudan yarattık" denilir (Enbiya süresi). Evreni oluşturan dört öğenin biri sudur. Divan edebiyatında bu niteliklerinden başka, akıp gitmesi, parlaklığı, tadı vb. dolayısıyla türlü benzetmelere konu olur: akıp giden su bu yönüyle insan ömrüne benzetilir. Toprağın üzerinde aktığı için alçakgönüllülüğün simgesidir. Parmağından su akıtmak Hz. Peygamberin mucizesidir. Su üzerinden yürüyüp gitmek Hızır'ın, velilerin kerametidir. Çeliğe su verildiği için kılıç, hançer gibi silahlar suyla birlikte anılır. Sevgilinin omuzlarına dökülen saçları, parlak yanağı suya benzer. Suyla ateş bir arada bulunamayacağı halde sevgilinin yanağında bunların birleşmesi sihir, keramet sayılır. Sevgilinin ağzı, dudağı bengisu, kevser suyudur. Tadı dolayısıyla su, sevgiliye kavuşmadır. Akıp uzaklara gitmesi sevgilinin âşığa karşı davranışıdır. Suyun çağıldayarak akması ise sevgiliyi arayan âşığın durumudur. Servinin (Tanrı) ayağının dibinden akan su, tasavvufta kullar için şefaat dileyen Hz. Peygamberdir. Fuzuli'nin Su kasidesi Hz. peygamber'i suyun türlü niteliklerini konu edinerek över.

—Folk. Anadolu folklorunda suyun önemli bir yeri vardır. Temizliğin, iyiliğin simgesi sayılır. Anadolu'nun birçok yöresinde sular ve su kaynakları üzerine çeşitli efsaneler anlatılır ve genellikle su kaynaklarının oluşumu doğaüstü bir güce bağlanır Özellikle sıcak su kaynakları, çoğunlukla yakınındaki bir yatırın kerameti olarak yorumlanır. Suyun üzerinden geçen kişiyi büyü tutmayacağı; yeni bir eve taşınırken ayna, su ve mushaf götürmenin uğur getireceği; doğumu kolaylaştırmak için gebe kadının, kolay doğum yapmış birinin avucundan su içmesi gerektiği; gece ateşe su dökenin başına bir kötülük geleceği; güvey evine girerken gelinin etrafa su serpmesinin uğur getireceği, Anadolu' nun bazı yörelerinde bugün de yaşayan inanışlardır. Su, öteki içecek ve yiyeceklerle birlikte Tanrı’nın nimeti sayıldığından kimi yörelerde başı açıkken su içmek günah sayılır ve el başın üzerine konur. Suyun Anadolu folklorundaki en belirgin özelliği, maddi ve manevi kirleri temizlemesidir. Nitekim tinsel olarak kirlendiği varsayılan kişi ya da eşyayı temizleme yollarından en etkilisi suyla kırklamadır.

—Hidrol. Yeraltı su tablası genellikle geçirgen bir katmanın tabanında, geçirimsiz katmanın dokanağında yer alır; yüksekliği, sızan su miktarına yani mevsimlere ve ayrıca beslenme alanının genişliğine göre değişir. Yeraltı su tablaları sürekli değildir; suyla dolu boşluk ve çatlaklardan oluşan az ya da çok sık bir ağ oluşturur. Yeraltı suyu, maden ocağı kuyuları ve tüneller açmak için yapılan delme çalışmalarında karşılaşılan en büyük zorluklardan biridir ve çoğu kez önemli çalışmaları gerektirir.
İki tür yeraltı su tablası ayırt edilir:
1. yüzeysel ya da serbest yeraltı su tablaları: bunlara su içeren geçirgen katmanlarla hava arasına hiçbir geçirimsiz katmanın girmediği yerlerde rastlanır; bu su tablaları normal kuyuları besler;
2. derin ya da tutuklu yeraltı suyu tablaları; bunlar geçirimsiz iki katman arasında yer alır. Bu tür su tablaları bir çanağın iki yanında yükseliyorsa, yükselen ve fışkıran sular sağlayabilirler (artezyen kuyuları).
Aynca, bir ırmağın sularının, kendi alüvyonları arasından sızması sonucu oluşan altakım su tablaları vardır; bunlar kenarda, yan akarsuların doğmasına yol açabilir. Karstik yeraltı su tablaları, kireçtaşla- rındaki özel sızma koşullarına bağlı olarak meydana gelir. Bunlara, dağ eteklerinde birikinti konilerindeki yeraltı su tab- Iatarı'm da eklemek gerekir.

—Huk. Genel sular yani, denizler, göller, akarsular, yeraltı suları, hiç kimseye ait olmayan arazilerden çıkan kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır (Türk med. k. md. 641). Türkiye'de suların kullanımı ve işletmesiyle ilgili düzenlemeler, çeşitli yasalarda yer alır. 28 nisan 1926 tarih ve 831 sayılı Sular hakkında kanun'a göre, şehir ve kasabalarla köylerde kamu gereksinimini karşılamak için su sağlanması ve yönetimi, belediyelere ve köy ihtiyar meclislerine aittir. Bir belde halkının gereksinimini karşılayacak suların kaynakları belediye sınırlan dışında bulunsa bile su yollarının ve kaynakların bakımı, onarılması, temizlenmesi ve suyun sağlık koşullarına uygun hale getirilmesi belediyelerin ve köy ihtiyar meclislerinin görevidir. 9 mayıs 1960 tarih ve 7478 sayılı Köy içme suları hakkında kanun'a göre, köylerin içme suyu gereksinimi, Devlet su işleri genel müdürlüğü’nce sağlanır. Devlet su işleri genel müdürlüğü genel suları ve özel yasalarla köylere devir ve tahsis edilmiş ya da köylerin öteden beri kullandığı suları başka köylerin gereksinimlerine göre dağıtmaya ya da başka köylere tahsise yetkilidir. Suyun bir ya da birkaç köye ait olduğunu gösteren ferman ve mahkeme kararlan Devlet su işleri'nin yetkilerine engel olmaz. 16 aralık 1960 tarih 167 sayılı "Yeraltı suları hakkında kanun”a göre, Bayındırlık ve iskân bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar kurulu kararıyla yeraltı suyu işletme alanları saptanır ve ilan edilir İlan edilen bu işletme alanları dışında her arazi sahibinin, topraklarında yeraltı suyu arama, suyu bulduktan sonra bunun kendi gereksinimine yetecek kadarını kullanma hakkı vardır. Yeraltı işletme sahası olarak ilan edilen yerlerde, belge alınarak açılması gereken kuyuların sayısı, yerleri, derinlikleri ve çekilecek su miktarı, Devlet su işleri genel müdürlüğü'nce belirlenir. Yeraltı suyu etüt ve araştırmaları için herhangi bir yerde Devlet su işleri kuyular açma hakkına sahiptir. Bunun için istimlak yapılmaz. Kuyulardan işletilebilenlerin intifa hakkı, gerçek ve tüzel kişilere devredilebilir ve kiralanabilir. Ancak arazi sahibine tercih hakkı tanınır. Yeraltı suyu arama belgesi bir yıl için verilir. Arama belgesine dayanarak arama yapıp su bulan kişi, bir ay içinde Devlet su işleri genel müdürlüğü'n- den kullanma belgesi almak zorundadır.

Su ürünleri üretimi. Denizlerde ve içsularda su ürünlerinin istihsali 22 mart 1971 tarih ve 1380 sayılı Su ürünleri kanunu hükümlerine göre yapılır. Yasaya göre, su ürünlerinin istihsali için ruhsat tezkeresi almak gerekir. Ruhsat tezkereleri, ilgili dairelerin görüşü alınarak valiliklerce verilir. Yalnızca spor maksadıyla, küçük araçlarla su ürünleri istihsal edecek olanlar ruhsat tezkeresi almak zorunda değildir. Yasa, su ürünlerinin istihsal yer ve zamanıyla ilgili kimi sınırlamalar koymuş, bunlara aykırı davranışlar için çeşitli önlemler getirmiştir.

—içit san. Sanayi çapında üretilen meyve suları mayalanmamış ya da henüz mayalanmaya başlamış sağlam ve olgun meyvelerden yapılır. Meyve suyu başlıca şu meyvelerden yapılır: vişne, şeftali, kayısı, çilek, elma, üzüm, portakal, mandalina, greypfrut (altıntop) ve domates. Bunlardan meyve suyu sıkma yoluyla elde edilir. Çıkarılan meyve suyu bir ya da birkaç işlemden geçirilerek durultulur: eleme, tortu alma, enzimle işleme durultma, santrifüjleme, süzme. Meyve suyu bu işlemlerden sonra kapalı kaplarda pastörize edilir, soğukta, eylemsiz bir gaz ya da basınçlı karbondioksit altında saklanır. Meyve suyu satışa sunulmadan önce, ya ısı değiştiricide pastörize edilerek steril kaplara doldurulur ya da şişelere ve kutulara doldurularak, bunların içinde pastörize edilir. Meyve suyuna bazı maddeler de katılabilir: koruyucular, renk maddeleri, şeker. Ancak etiketleme sırasında, tüzük gereğince etiket üzerine, uygulanan işlemler ve içerdiği katkılara göre notlar konur: hiçbir işlem uygulanmamışsa "taze"; hiçbir katkı maddesi konmamışsa "saf" (ancak asitliği yüksekçe meyve sularının litresine konan 15 g şeker müstesna); eğer litreye 50-100 g şeker konmuş iseL o zaman "şekerli" notu konur.
Üretim merkezlerinden, tüketim merkezlerine gönderilirken, istenirse, taşıma giderlerinde tasarruf sağlamak için meyve suları vakumda koyulaştırılır ve tüketim merkezinde bu konsantrelere su eklenerek meyve suları eski haline getirilir. Ancak o zaman etiket üzerine "konsantreden elde olunmuştur" diye yazılır. Koyulaştırılmış (konsantre) bazı sular, evde kolaylıkla meyve suyuna dönüştürülmek üzere derin dondurulmuş olarak; bazı konsantreler ise toz haline getirilmiş olarak satışa sunulur.

—İsi. Suyun bir temizlik aracı olması, özellikle gusül ve aptes gibi dinsel yönden farz kılınmış temizlik görevlerinin suyla yerine getirilmesi nedeniyle fıkıh kitaplarında sularla ilgili özel bölümler açılmış, suların çeşitleri, temiz ve kirli suların özellikleri, suların kirlenme nedenleri, kirli suların temizlenme yolları gibi konular üzerinde durulmuştur.

Mutlak sular. Bunlar beş çeşittir:
1. temiz ve temizleyici, doğal durumunu eksiksiz koruyan sular;
2. temiz ve temizleyici, ancak mekruh olan, ev kedisi gibi evcil hayvanlarla yırtıcı kuşların artığı olan sular;
3. temiz olan, ancak temizleyici olmayan sular, hiç kirlenmemiş olsa bile aptes ya da gusülde kullanılmış sular;
4. temiz olmayan sular, içine pislik karışmış sular;
5. kuşkulu sular, eşeklerin ve katırların artığı olan sular (başka su bulunmaması durumunda bu suyla aptes alınabilir).

—Kim. Su yumuşatıcı maddeler, daha çok bulaşık makinelerinde kullanılır; bu amaçla özel bir kaba bileşiminde sodyum bulunan sentetik küçük reçine küreleri (bilyaları) doldurulur; reçine, sudaki kalsiyum iyonlarını kendisine bağlayarak sodyumu bırakır; böylece sodyum iyonları kalsiyum iyonlarıyla yer değiştirir. Kalsiyum iyonuna doyan reçine daha sonra bir tuz karışımı içinde yenileştirilir.
Evlerde kullanılmak üzere tasarlanan küçük boyutlu yumuşatıcı aygıtlar, doğrudan musluklara monte edilir. Büyük tesisler için su yumuşatma aygıtlarının kurulması gerekiyorsa, bu aygıtlardan sonraki boru donanımlarıyla ilgili kimi önlemlerin alınması zorunludur. (Örneğin kurşun boruların kullanılmaması gerekir, çünkü kurşun tatlı suyla tepkimeye girerek çözünür ve dolayısıyla zehirleyici bir etki gösterir.)

—Patol. Birçok patolojik durum prognozu ağırlaştıran bir su kaybıyla birlikte gider (kanamalar, ağır ishaller, dinmeyen kusmalar, bulaşıcı hastalıklar, özellikle kolera, zehirlenmeler vb.). Su kaybı, bazı ilaçların (idrar söktürücüler, dışkı yumuşatıcılar) etkisine ya da bir elektrolit (Na, K, Cl) metabolizması bozukluğuna da bağlı olabilir. Fizyolojik ya da glukozlu serumla su kaybının yerine konması genellikle damla damla yöntemiyle (makat, deri altı ya da gerekirse, damar içi yolla) gerçekleştirilir.

—Su ür. üret. Su ürünlerinin üretimi, su havyanlarının ve bitkilerinin üreme çevriminin tamamı ya da bir bölümünü denetlemeyi öngörür. Bu denetleme türler bakımından olduğu gibi (döl verecek bireylerin seçimi, üretim, hastalıklara ve düşmanlara karşı mücadele, besleme) yetiştirme ya da kültür ortamı bakımından da yapılır: yapay havuzlar, kafes ya da kapalı yerler, hatta kapalı su devreleri kurulması, çitleı; kazıklar girintili yerler hazırlanması. Denizde kıyıları bulunan Batı Avrupa ülkelerinde su ürünleri üretimi çok eskiden beri yapılmaktadır. (Fransa, Portekiz vb). Atlas okyanusu kıyısındaki özel üretim alanlarında istiridye ve midye, göllerde ve göletlerde alabalık, sazan, yayın- balıkları yetiştirilmektedir. Yakın geçmişte sombalığı, karides ve ıstakoz gibi kabuklular, barbunya, dilbalığı ve çeşitli deniz balıkları üretimi için de deneme çalışmalarına başlanmıştır. Su ürünleri üretimini geliştirmek için harcanan çabalar, su eko- sistemlerini ve çeşitli türleri iyi tanımayı amaçlamaktadır. Özellikle, üretim koşullarında, üretime elverişli yavru elde edilmesi pek çok araştırmaya konu olmaktadır. Yavru ekme yöntemi su ürünleri üretiminin özel bir biçimidir; bu yöntemde yavrular denetimsiz bir ortama, örneğin deniz kıyısındaki bir bölgeye salınır, bunlar orada doğal olarak büyür, sonra geleneksel yöntemlerle avlanır.
Bütün dünyada balıkçılıkla elde edilen toplam su ürünlerinin yaklaşık % 10'u üretim yoluyla sağlanmaktadır; bu miktarın gelecek yıllarda önemli ölçüde artacağı umulmaktadır.

—Tıbbi hidrol. Kaplıca suları. Bazı kaplıca sularının, fiziksel ve kimyasal bileşimi insan organizmasında olumlu değişimlere neden olabilir ve bu amaçla kullanılabilir.
Kaplıca sularının kimyasal bileşiminin bilinmesi eskiden beri çok önemli sayılmakla birlikte, günümüzde (genellikle yüksek sıcaklığa bağlı) radyoaktivite, asit-baz dengesi, osmolarlık gibi fiziksel özelliklerden de bu suların sınıflandırılmasında tamamlayıcı olarak yararlanılmaktadır. Suyun fışkırdığı kaynaktan uzaklaşıldıkça bu veriler hızla değişir. Erimiş halde bulunan gazlar da buharlaşır. Bu olaylar, bazı suların kaynaklannda değerlendirilmelerinin yararını gösterir.
Kaynaktan çıkıştaki sıcaklığına göre sular hipertermal (çok sıcak), mezotermal (ılık) ya da hipolermal (soğuk) olarak sınıflandırılır. Sıcak sular yanardağ kökenlidir, ya lavların kayaları etkilemesinden ve onların yapısındaki suların salıverilmesinden ya da toprağa sızan yeraltı sularının sıcak kayalara değerek ısınmasından doğar. Sular, jeolojik katmanlardan geçerken eriyebilen madensel öğelerle yüklenir ve bunlar da suların bileşimini ve dolayısıyla özelliklerini belirler.
Çoğunlukla hipertermal sular sınıfına giren radyoaktif sular özelliklerini çabuk tozunan bir element olan radon (radyum yayınımı) kalıntılarına borçludur. Bu nedenle, çok zayıf ve tehlikesiz olan radyoaktiviteleri çıkışlarından az sonra kaybolur.
Kaplıca suları ya da daha doğrusu maden suları (soğuk, sıcak) yeryüzüne çıkıncaya kadar toprak tabakalarından geçerken çeşitli tuzlar yüklenir. Birbirine çok yakın kaynaklardan çıkan sular arasında bile bu bakımdan büyük ayrılıklar bulunabilir.
Bu nedenle kaplıca sularını herkesin benimseyebileceği şekilde sınıflandırmak zordur.
1. bikarbonatıı sular, esasta karbondioksite yani gazlı ve sodyumlu sulardır. içme ve banyo suyu olarak kullanılabilirler. Mide, bağırsak, karaciğer, safrakesesi üzerinde faydalı etki gösterirler;
2. sülfatlı sular, çok derinden gelen alkali, kükürtlü sulardır. Bileşiminde kükürtlü hidrojen, sülfat, karbondioksit, bor asidi, amonyak, sodyum ve silisyum bulunur. Bu sular karaciğer, safra yolları, böbrekler ve idrar yolları üzerinde şifalı etki gösterir (Edremit-Güre, Yalova-Termal, Mudurnu -Sariat kaplıcaları);
3 tuzlu sular, tortul arazi sularıdır. Bazıları derinden gelir ve çok sıcak olabilir. Mide-bağırsak sistemi üzerinde etkili sulardır (İstanbul-Tuzla içmeleri, Çanakkale-Ezine, Kestanbolu kaplıcası);
4. karışık sular;
5. kükürtlü sular, bileşiminde bir litrede en az 1 mg kükürt bulunan sulardır (Balıkesir-Bigadiç, Acısu; Edremit-Güre; Bursa kükürtlü hamamı). Bu sular özellikle süreğen iltihaplı send- romların tedavisinde yararlı olur;
6. karbondioksitlıi (gazlı) sular litrede 0,25 ila 1 g karbondioksit içeren sulardır. İçme ve banyo olarak önemli etkileri vardır (İnegöl -Çitli; Bolu kaplıcaları);
7. demirli sular, litresinde 5-10 mg demir bulunan sulardır (Çanakkale-Kestanbolu kaplıcası);
8. arsenikli sular, litrede 0,2-0,4 mg arsenik içeren sulardır. Karaciğer ve tiroit üzerinde etkilidir (Balıkesir'de Bıgadiç-Asarköy kaplıcası);
9. iyotlu sular, litresinde en az 1 mg iyot bulunan sulardır, damar sertliğine romatizmaya, kemik hastalıklarına, kadın hastalıklarına, üst solunum yollarındaki süreğen iltihaplara faydalı olabilir;
10. radyoaktif sular, içinde uranyum, radyum, toryum ve aktinyum gibi radyoaktif elementler ya da radon ve toron gibi radyoaktif uçucu (gaz) elementler bulunan sulardır.
Radyoaktif tuzlar genellikle biyolojik etki gösterecek oranda bulunmaz. Buna karşılık radyoaktif gazlar, örneğin radon önemli ölçüde bulunabilir ve biyolojik etki gösterir. Radon kısa ömürlü olmakla birlikte parçalanma süreci boyunca kuvvetli alfa ışınları yayar ve bu yolla biyolojik etki yapar. Radyoaktif sular içsalgı sistemi üzerinde uyarıcı etki gösterir Bu nedenle bu yüzer kafeslerde balık üretimi sulara gençleştirici sular denir.
Bu sular metabolizmayı hızlandırır, ürik asit atılışını artırır (Bursa-Karamustafa ve Vakıfbahçe; Balıkesir-Susurluk Kepekler; Gönen-Gerıçlik suyu; Çanakkale -Kestanbolu; Sındırgı-Emendere kaynakları).

—Tıp. Suda boğulma, genellikle başlangıçtaki istemli bir soluk tutma döneminden sonra bronş ve alveollerin suyla dolmasından ve olguların % 10-15'inde akciğerleri koruma amacıyla harekete geçen bir gırtlak spazmından ileri gelir, iki tipi vardır: tükenme ya da tedbirsizliğe bağlı birincil ve alerji, ısı farkı ya da travma sonucunda ortaya çıkan bilinç kaybının neden olduğu ikincil boğulma. Boğulmuş bir kimsenin yeniden canlandırılmasında üst solunum yollarının açılması, yeniden su yutmaması için yan çevrilmesi, oksijen verilmesi ve eğer gerekliyse yaşamsal işlevlerin dıştan kalp masajı ve yapay solunumla yeniden desteklenmesi önem taşır.

Kaynak: Büyük Larousse