SU,-yua.
1. Normal sıcaklık ve basınç altında sıvı halde bulunan, her molekülü bir oksijen ile iki hidrojen (ağır ya da hafif) atomundan oluşan renksiz, kokusuz, tatsız madde. (Bk. ansikl. böl.) 2. Yeryüzünün yaklaşık üçte ikisini kaplayan, bileşiminde çözelti ya da asıltı durumunda çeşitli maddeler (tuzlar, gazlar, mikroorganizmalar vb.) bulunan sıvı (yağmur suyu deniz suyu, kaynak suyu, musluk suyu vb.).
3. Deniz, nehir, göller vb.: Onu suya attılar. Gemiyi suya indirmek.
4. Büyük su kütlesi (su baskını, denizin kabarması vb.): Sular yavaş yavaş çekiliyor. Su seviyesi düştü. Yöre sular altında kaldı.
5. Haşlama suyu ya da bir yemeğin sulu bölümü: Taze fasulyeyi haşladıktan sonra suyunu dökmeyiniz. Et suyu. Yemeğin suyuna ekmek batırmak.
6. Kimi meyvelerin etenesinde kimi sebzelerin etli kısmında bulunan ve sıkarak, basınç uygulayarak elde edilen sıvı: Yemeğe biraz limon suyu katmak. Portakal suyu içmek. Bu portakalların suyu kalmamış. Domates suyu.
7. Organik sıvı; serozite: Derideki kabarcık su topladı.
8. Bir tamlayanla, kimi alkollü sıvılara ya da damıtma, demlendirme yoluyla elde edilen sıvılara verilen ad: Gülsuyu.
9. Bir şeyin kenarına koşut olarak yapılan süs.
10. Su almak, bir şeyin içine bir yerinden su girmek: Eskimiş ayakkabıları su alıyordu; sandal, gemi, tekne vb. sözkonusuysa, dibinden içine su girmek. || Su baskını, yağmurların yağması, karların erimesi gibi nedenlerle suların yataklarından taşarak ortalığı kaplaması. || (Bir yeri) su basmak, (bir yer) sular altında kalmak, sulardan söz ederken, her tarafa yayılmak, orayı kaplamak: Fırtına sonucu mahzeni su bastı. || (Yüzüne) su çarpmak, yüzünü suyla yıkamak. || Su çekmek, bir şey sözkonusuysa, içine su almak; kuyu, depo vb. derin bir yerden tulumba, kova gibi bir aygıtla su çıkarmak. || Su değirmeni, su gücüyle çalışan değirmen. || Su dökmek, işemek, (tkz.) || Su dökünmek, az bir suyla şöyle bir yıkanmak. || Su gibi, aşırı ölçüde ıslak: Sırtımdaki çamaşırlar terden su gibi olmuştu. || Su gibi akmak, sözkonusu zamansa, hızla, ayrımına varmadan geçmek; para, yiyecek, içecekse, çok bol bulunmak: Sofrada şarap su gibi aktı. || Su gibi aziz ol, su getirenlere söylenen iyi dilek sözü. || Su gibi bilmek, okumak, hiç bir yanlış ve duraksama yapmadan okumayı ya da anlatmayı öğrenmiş olmak: Dersini su gibi biliyordu. || Su gibi ezberlemek, bir şeyi yanlışsız ve hızlı biçimde okuyacak ölçüde iyi ezberlemek. || Su gibi gitmek, para sözkonusuysa, bol bol harcamak. || Su gibi saymak, hiç takılma dan, kolayca, atlamaksızın sırasıyla söylemek. || Su gibi terlemek, çok terlemek. || Su görmemiş, hiç yıkanmamış kirli yüz, el vb. için kullanılır. || Su götürmez, yadsınamaz, çürütülemez; gün gibi ortada, apaçık: Suçluluğunun su götürmez bir kanıtı. || Su götürür yeri olmamak, başka bir biçimde açıklanabilecek bir yanı ya da başka türlü bir yoruma elverişli bir yönü bulunmamak. || Su içinde, bir şeyin değe-^ rinden, fiyatından söz ederken, “kolaylıkla, en azından” anlamında kullanılır: Su içinde üç yüz bin eder. || Su içinde kalmak, tere batmak, her yeri ter içinde kalmak; her tarafa su sıçramak, çok ıslanmak: Banyo su içinde kalmış. || Su iktiza etmek, gusül gerekmek. || Su kaçırmak, içindeki suyu sızdırmak; uygunsuz söz ve davranışlarla birinin canını sıkmak, başını ağrıtmak (arg.). || Su kaldırmak, pirinç, bulgur vb.’den söz ederken, pişme sırasında çok su çekmek. || Su katılmamış, katılmadık, gerçek, özgün durumunu olduğu gibi koruyan, katışıksız, bozulmamış olan: Adam su katılmamış bir erzurumlu. || Su kapmak, sözkonusu yaraysa, iyice azmak, mikrop kapmak. || Su kesmek, kesilmek, aşırı ölçüde sulanmak. || Su koyuvermek, sözkonusu meyve, et, sebze gibi yarı katı nesnelerse herhangi bir nedenle suyunu bırakmak; bir kimseyse, sözünden caymak, cıvıtmak (arg.). || (İçine, gönlüne) su serpilmek, sıkıntılarından kurtulmak, ferahlamak. || Su vermek, bitkileri sulamak; hayvanların su içmesini sağlamak; susamış birine içmesi için su getirmek; çeliğin sertlik derecesini artırmak için kızgınken suya batırmak. || Say. sıf. + su yıkamak, çamaşırdan söz ederken, belirtilen sayıda sudan geçirmek, yıkamak: Üç su yıkadım, gene de temiz olmadı. || Su yürümek, ağaçlardan söz ederken, ilkbahara doğru tomurcuklanmaya başlamak. || Su yüzü görmemiş, çok kirli, hiç yıkanmamış. || Su yüzüne çıkmak, bir süre açığa vurulmamış, belli edilmemiş, bir tutum ya da düşünce artık belli olmak, gizlenmemek: Siyasal düşünceleri hele bir su yüzüne çıksın, bak nasıl ilgi toplayacak. || Suda pişmiş, haşlanmış. || Sudan cevap, sudan bahane, inandırıcı olmaktan uzak, üstünkörü, baştan savma cevap. || Sudan çıkmış balığa dönmek, ne yapacağını, ne edeceğini kestirememek, çok şaşırmak. || Sudan geçirmek, çamaşırdan söz ederken şöyle bir yıkamak, suya batırıp çıkarmak; sabunlu çamaşırı durulamak. || Sudan ucuz, bedava sayılacak kadar ucuz. || Sular kararmak, akşam karanlığı başlamak. || Suya düşmek, sonuçsuz kalmak: Onca güzel tasarı suya düştü. Parayı o işe yatırınca gezi planımız da suya düştü. || Suya göstermek, bir şeyi suya tutarak hafifçe yıkamak. || (Birini) suya götürüp susuz getirmek, bir kimseden çok akıllı olmak, onu aldatabilecek kadar kurnaz olmak: O mu? Senin gibileri suya götürüp susuz getirir. || Suya sabuna dokunmamak, kendine zarar gelmeyecek yolda davranmak: Suya sabuna dokunmazsan, emekli oluncaya kadar burada kalırsın. II Suya salmak, boşu boşuna harcamak, j Suyu baştan kesmek, bir işi ya da sorunu temelinden çözmeye çalışmak, ayrıntılarla uğraşmaya gerek duymamak. || Suyu bulandırmak, iyi ve yolunda giden bir işi karıştırmak. || Suyu çekilmiş değirmene dönmek, ortalıkta gürültü, patırtı kalmamak; işe yaramaz bir duruma düşmek. || Suyu görmeden paçaları sıvamak, gereğinden önce, ortada hiçbir belirti yokken hazırlanmaya başlamak. || (Birinin) suyu ısınmak, bir kimsenin bir görevden ya da işbaşından uzaklaştırılması yakın olmak, kötü sonuna doğru yaklaşmak (tkz ). || Suyu kesiyor, bıçağın, çakının vb. aşırı ölçüde kör olduğunu belirtmek için alay yollu söylenir. || (Bir yerin) suyu mu çıktı?, "o yerin ne eksiği, beğenilmeyecek nesi var ki kalmak istemiyorsun” anlamında kullanılır. || (Bir işin) suyu nereden geliyor?, bir işin yapılması ya da yürütülmesi için harcanan paranın kaynağı hakkında duyulan kuşkuyu belirtmek için söylenir || Suyu seli kalmamak, sulu yiyecekler söz konusuysa, suyu iyice çekilmiş olmak. || Suyun akıntısına gitmek, tutum ve davranışını olayların gelişimine, akışına göre ayarlamak. || Suyun başı, suyun çıktığı yer; çok yarar ve kazanç sağlayacak yer; bir işte en son kararı verebilecek ve onu bitirecek kimse || (Birinin) suyuna, suyunca gitmek, tutum ve davranışlarını onun eğilimine isteğine uydurmak: Onun suyunca git, kolay anlaşırsınız. || Suyuna pirinç haşlanmaz, ona güvenilmez anlamında kullanılır. || Suyuna tirit bol, olanaklardan çok sınırlı biçimde ya da kalıntılarından yararlanma durumu. || (Yemeğin) suyunu almak, kaynatılan yiyeceğin suyunu ayırmak. || Suyunu çekmek, sözkonusu yemekse, kaynaya kaynaya suyu kalmamak; para ya da harcanmakta olan bir şeyse, tükenmek: Paramız da suyunu çekti. || Suyunun suyu, bir şeyle ilgisi, yakınlığı oldukça uzak olan şey.
—Anorg. kim. Kimi sulu çözeltiler (brom- lu su, borik asitli su, klorlu su vb.) ile kimi sıvılara (javel suyu, kral suyu vb.) verilen ad. || Ağır su, formülü D2Ö olan kimyasal bileşik; bu formülde D, döteryumu, yani atom kütlesi 2 olan hidrojeni (ağır hidrojen) gösterir. (Doğal ya da normal sularda her 6 700 hafif su molekülüne karşılık yaklaşık 1 ağır su molekülü bulunur.) [Bk. ansikl. böl.] || Damıtık su DAMITIK. || Oksijenli su, H202 formülünde antiseptik, renk giderici ya da ağartma etkeni olarak kullanılan sulu hidrojen peroksit çözeltisi. (Bk. ansikl. böl.)
—Ask. Su şişirmesi, düşman harekâtına ya da ilerlemesine engel olmak amacıyla, muharebe alanı içinde bulunan dere, çay ve nehirlerin belirli yerlerinden kapatılarak bir bölüm arazinin sular altında bırakılması. (Su şişirmesi, düşmanın rahat ve düzenli hareketini önleyerek ilerleyişini zorlaştırır.)
—Bağc. Suya boğma, filokserayı yok etmek için bağlarda uygulanan mücadele yöntemi. (Bk. ansikl. böl.)
—Bayınd. Su tutma, bir barajın gerisinde su biriktirmeye başlama.
—Biyol. Coşkun su canlıları, çok hızlı akan sularda yaşayan bitkiler ve hayvanlar. (Bk. ansikl. böl.)
—Bot. Su biriktiren bitkiler, helmece zengin hücre ve dokuları, kurak dönemlerde kullanmak için büyük miktarda su tutabilen bitkiler. || Su bitkisi, sürekli olarak sulu bir ortamda yaşayan bitki. Kısmen ya da tamamen su içinde olabileceği gibi dibe yapışık ya da yüzeyde serbestçe yüzer durumda da olabilir. || Su salatası - PİSTİA.
—Camc. Su camı -CAM.
—Ciltç. ve Süslem. sant. Şemse ciltlerin ve yazı levhalarının çevrelerine, seramiklere yapılan ince, uzun süsleme. (Ciltlere ve yazı levhalarına yapılanların kesme’ ya da parça su ve yekpare’ su gibi türleri vardır.)
—Denizbil. Ara suyu, bir okyanus cephesi boyunca karışım (özellikle kutuplardaki akıntı sapmaları) sonucu meydana gelen deniz suyu. (Kökenlerine göre Arktika ara suyu ya da Antarktika ara suyu diye adlandırılan ara suları, 1 000 - 2 000 m arasındaki derinliklere kadar inerler.) || Deniz suyu, dünya denizlerini ve okyanus havzalarını kaplayan sukürenin (hidrosfer) temel bileşeni (% 97,5). [Bk. ansikl. böl.] || Derinlik suyu, ara suların birbirine karışmasından doğan ve 2 000 - 4 000 m arasındaki derinliklerde doluşan deniz suyu. || Kırmızı su ya da kızıl su, kimi plankton türlerinin (Peridinia, bakteriler) hızla artması sonucu kırmızımsı bir renk aldığı sanılan deniz suyu. (Kırmızı suların ortaya çıkması, deniz organizmaları arasında ölüm oranının büyük ölçüde yükselmesiyle bağlantılıdır.) || Dip suyu, kutuplar yakınındaki kaynak bölgelerde yüzeyde oluşan ve derin deniz çukurlarına kadar dalan soğuk ve yoğun deniz suyu. (Antarktika dip suyu, VVeddell ve Ross denizlerindeki yüzer buz platformları yakınındaki dalışların en iyi beslediği dip suyudur ve Kuzey yarıküre'deki orta enlemlere kadar yayılır. Arktika dip suyunun hacmi daha az, yayılma alanı daha küçüktür.) || Normal su, görece iletkenlik ölçümü yoluyla tuzluluk oranı saptanmasında klor kapsama oranı ölçü olarak kullanılan deniz suyu. || Okyanus suyu, karasal etkilerden kurtulmuş deniz suyu (tuzluluk oranı %o 30-40’tır). || ölü su, üst üste gelen farklı yoğunlukta iki su tabakasının sınırında oluşan iç dalga; küçük teknelerin hızının yavaşlamasına neden olur. || Örnek su, derinliklerde, derine inmeden edindiği ter- mohalin özelliklerini koruyan okyanus suyu. (Bir T-S. çizelgesinde örnek su bir noktayla belirtilir.)
—Denize. Su almak, bir gemiden söz ederken, içine su girmek.
—Gemiye içme suyu ikmali yapmak. || Su altı, bir geminin, su kesiminin altında kalan bölümü. || Su arıtma aygıtı, bir gemide, deniz suyunu, özellikle mürettebatın su gereksinimini karşılamak için arıtmada kullanılan ve buharla ısıtılan aygıt. || Su damıtma aygıtı, deniz suyunu, özellikle gemi içinde damıtmada kullanılan aygıt. || Su gemisi, gemilerin tatlısu gereksinimlerini karşılamak ya da tatlısu bulunmayan adalara su taşımak için kullanılan sarnıçlı gemi. (SU TANKERİ de denir.) || Su hattı, SU KESİM‘i’nin eşanlamlısı. || Su jeti, bir türbin yardımıyla suyu geminin kıçına doğru püskürten itme sistemi. (Bu jetin sıvı ortam üzerine yaptığı etki, geminin ilerlemesini sağlayan bir itme kuvveti oluşturur.) [Eşanl. HİDRO- JET.] || Su üstü, bir geminin, su yüzeyinin üzerinde kalan bölümü. || Su yapmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle açılan bir delikten su almak. || Suyu düz, bir geminin başında ve kıçında çektiği suların eşit olması. || Suyu suyuna, bir geminin seyrettiği yerde, ancak yüzebilmesine yetecek kadar su olması. || Derin su, gemilerin geçmesine uygun derinlikteki mevki. || Dümen suyu, seyir halindeki bir geminin kıç tarafında, pervane suyu ile baş sularının oluşturduğu geçici iz. || Sığ su, gemilerin geçmesine yeterli olmayan derinlik.
—Deric. Suya basma, ham deriye, korunması sırasında yitirdiği suyu yeniden kazanmasını sağlamaya yönelik ilk su verme işlemi. (Bk. ansikl. böl.)
—Eczc. Çözücüsü su ya da alkol olabilen sıvı preparat. || Aromatik damıtık su, damıtma sonucu bitkilerin uçucu etken maddelerini içeren su. (Kolayca bozuldukları için, bu preparatlar serin ve ışık olmayan bir yerde, kapakları her yıl yenilenen dolu şişelerde saklanmalıdırlar.) || Enjeksiyonluk damıtık su ya da apirojen su, ateş yapıcı (pirojen) maddelerden arındırılmış damıtık su.
—Ekmekç. Su kaldırma, un sözkonusuysa, en uygun oranda suyla karıştırılma. (Unların su kaldırma kapasitesi, randımanına, bileşimindeki maddelere göre değişiklik gösterir. Bu miktar, deneyimle ya da farinograf denilen aletle belirlenir. Una kaldırabildiğinden fazla ya da az su konması, hamurun gerekli kıvama ve olgunluğa gelmesini engeller.)
—El sant. Kenar süsü.
—Fişekç. Su giderme, dumansız barutların yapımında, çoğu kez bir pres yardımıyla, nitroselüloza işleyen suyun yerine alkol koymaya dayanan işlem.
—Gizbil. Su falı, bir tas içindeki okunmuş suya bakıp gelecekten ve gaipten haber vererek bakılan fal. || Suya bakma, (falcı sözkonusuysa) okunmuş suya bakarak gelecekten ve gaipten haber verme.
—Hidr. bağl. Suyunu alma, taze beton suyunun bir bölümünü santrifûjlemeyle, sıkıştırarak ya da vakum uygulayarak giderme.
—Hidrol. Su basması, TAŞKlN'ın eşanlamlısı. || Su örtüsü, suyun depolanmasına ve dolaşmasına elverişli arazilerin tümü. || Yeraltı su tablası, kayaç boşluklarını doldurarak bunların arasından ağır ağır hareket eden ve alttaki geçirimsiz bir oluşuğun üzerinde yer alan yeraltı su kütlesi. (Bk. ansikl. böl.)
—Huk. (Bk. ansikl. böl.)
—Isıbil. Su borusu, su ya da su ve buhar karışımının dolaştığı kazan borusu. || Dolaşım suyu, ısı almak, örneğin bir buharı yoğuşturmak için bir zarf, bir serpantin, bir boru demeti içinde dolaştınlan su. || Yoğuşturma suyu, bir ısıl makineden geçen buharı yoğuşturmak için karışımlı bir kon- dansör içine püskürtülen su. (Yüzeysel bir kondansörde, yoğuşturma için kullanılan suya daha çok dolaşım suyu adı verilir. Kimi zaman yûğuşturulmuş suya da yoğuşturma suyu denmesi karışıklığa yol açar.)
—içit. san. Su katma, süte, şaraba hile amacıyla su eklenmesi. (Şaraba su katılıp katılmadığı, çoğunlukla alkol ve asit oranlarıyla bazı kurallara dayanılarak ortaya çıkarılır.) || Meyve suyu, bazı meyve ve sebzelerin etli kısmında bulunan ve buradan presleme, santrifüjleme gibi yollarla elde edilen sıvı; bu doğal ürünlerden yapılan içecek. (Bk. ansikl. böl.)
—Iklimbil. Su bilançosu, suyun, buharlaşmayı, yağışları ve akışı, zaman zaman da süblimleşmeyi kapsayan genel çevrimi. (Deniz,yüzeyinden, yağışlarla düşen miktardaki daha çok su buharlaşır. Aradaki fatka eşdeğer miktardaki suyun ırmak [kıtalarda yağışların buharlaşmadan fazla olmasıyla beslenir] akışı biçiminde denize dönmesiyle denge yeniden sağlanır. Karadaki belirli bir yerde akış bilançosu [su bilançosu], yıl ölçeğinde P=D+ETR+Ar formülüyle gösterilir; bu formülde P yağışları, D akıtılmış suyu, ETR buharlaşmış suyu, Ar toprakta depolanmış suyu gösterir. Akarsu bilançosu akıtılmış suyu kapsamadığından P=ETR+Ar formülü elde edilir.)
—Inş. Bir kesme taşın yüzlerini işlemeden önce, yapılacak işin sınırlarını belirlemek ve işe kılavuzluk etmek için kalemle ayrıtlar boyunca açılan şerit. (Eşanl. FATURA, ZIH.)
—isi. (Bk. ansikl. böl.) || Mukayyet sular, bitki sularıylş tat, koku ve renk özelliklerinden birini yitirmesi yüzünden doğal niteliği bozulmuş sular. (Bu sularla aptes ve gusül aptesi alınmaz.) || Mutlak sular, yağmur, kar, deniz, ırmak, göl, kaynak suyu gibi doğal sular. (Bk. ansikl. böl.)
—Jeomorfol. Su-rüzgâr süreci, suların ve rüzgârların etkisiyle oluşan aşınım süreci.
—Kad. doğ. Amnios sıvısı. || Su kaybı, zarlar yırtıldıktan sonra amnios sıvısının akması. || Su kesesi, yumurtanın dölyatağı boyunun iç deliğine dayanan alt kutbu
—Kâğ. san. Su izi ya da su damgası — FİLİGRAN.
—Karb. kim. Amonyaklı su, taşkömürünün damıtılması sonunda oluşan, işlenmemiş kokhane gazının yoğuşturulması ya da yıkanmasıyla elde edilen, yapısında bileşik ya da serbest durumda amonyak bulunan su. (Amonyaklı su, çoğunlukla amonyum sülfat, derişik ya da seyreltik alkali çözeltiler elde etmek üzere işlenir.)
—Kim. Su giderici, ambalaj paketlerinin içini sürekli olarak daha az nemli tutmaya yarayan ürün. (Örneğin silis peltesi ya da silikajel, özel olarak etkinleştirilmiş kil.)
—Suyun uzaklaştırılmasını sağlayan madde, ortam ya da aygıt. || Su giderme, su gidermek eylemi; bir bileşiğin yapısındaki suyu çekip alma olayı.
— Bir bileşikten bir ya da daha çok su molekülünün uzaklaştırılmasını sağlayan tepkime. (Örneğin etil alkolden su giderildiğinde etilen elde edilir.) || Su yumuşatıcısı, kimyasal bir yöntem ya da iyon değiştirme yoluyla suyun yumuşatılmasını sağlayan aygıt. (B[t. ansikl. böl.)
—Kim. müh. Su giderici, su gidermek amacıyla kullanılan kule ya da bir başka aygıt.
—Kuyumc. Akar su - AKARSU.
—Mad. oc. Su kanalı, bir galeri tabanında açılan su yolu.
—Marangl. Boyuna koşut biçilmiş bir ağaçta görülen açıklı, koyulu çizgiler. || Suyuna sokrasına, suları birbirine dik iki masif levhanın durumu. (Dönme ve kamburlaşmayı önlemek için kontrplak ve kont- ratablada levhalar bu biçimde düzenlenir)
—Mim. Su kemeri - SUKEMERİ.
—Mim. ve Süslem. sant. FRİZ'in eşanlamlısı.
—Mit. Su perisi - NAİASLAR.
—Mutf. Bazı yiyecek maddelerinin suda kaynatılmasıyla elde edilen yağlı sıvı: Et suyu. Tavuk suyu. || Su böreği -BÖREK. || Su muhallebisi - MUHALLEBİ.
—Müz. Su orgu, HYDRAULİS’in eşanlamlısı.
—Ormanc. Su sürgünü, ağaçlardaki yaşlı dalların budanmasından sonra buralarda çıkan genç sürgün. || Suya atma, akıntıyla gitmelerini sağlamak için yakacak odunları akarsuya atma işlemi.
—Parf. Gül suyu - GÜLSUYU. || Tuvalet suyu, belirli bir parfümden elde edilen, kokulu bileşeninin derişim derecesi, özü- tünkiyle aynı parfümden hazırlanmış kolonyanın derişim derecesi arasında yer alan alkollü preparat.
—Patol. Su kaybı, organik dokuların (hücre, doku ya da tüm organizma) su yitirmesi. (Bk. ansikl. böl.)
—Petr. san. Su örtüsü, bir petrol yatağının tabanında bulunan, genellikle tuzlu su emmiş, yerbilimsel katman, oluşum. || Serbest su, hidrokarbonların birikmesi dışında, hazne kayacın bütün gözeneklerini dolduran su. || Yatak suyu, bir hidrokarbon yatağında bulunan, genellikle tuzlu su.
—Petrokim. Su giderme, ham petrolün suyunu çıkarma. (Su giderme, arıtma işleminde önemli bir rol oynar, çünkü eser miktardaki su, kimi katalizörleri bozmaya ve çok sayıda tepkini korozyona uğratmaya yeterlidir.)
—Sey. oy. Suyu tükenmeyen kap, hokkabazın, içinde hacminden fazla sıvı olduğu izlenimi vermek için kullandığı kap.
—Spor. Su balesi, yüzücülerin bir gösteri ya da özel bir spor dalını oluşturan sanatsal hareketleri. (Senkronik yüzme de denir.) || Su engeli, atletizmde 3 000 m engelli koşuda, 3,66 m genişliğinde ve 0,76 m derinliğindeki engel (kendinden önce gelen 0,914 m'lik sabit engelin hemen di- bindedir). || Su sporları, su içinde ya da üstünde yapılan bütün sporlar (yüzme, dalma, atlama, kayak, sörf, sutopu, kano, kürek, yelken vb.).
—Su işler. Akıntı sulan, yağmur, akaçlama ve yol yıkama suları. || Atık sular, içlerinde kimi sanayi (bira fabrikası, damıtımevi, nişasta sanayisi, yağ sanayisi vb.) atık ve artıkları bulunan sular. || Kullanılmış sular, ev ve sanayi sularının tümü. (Birinciler kirli suları [mutfak, çamaşır, banyo vb. suları] ve pissuları [W.-C. suları] kapsar; İkinciler çok çeşitlidir: yıkama suları, içlerinde organik artıklar [tarım-besin sanayisi] ya da kimi zaman zehirli olan kimyasal maddeler [ecza sanayisi, yüzey işlemleri] bulunan sular; kimileri özellikle katı cisimlerle yüklüdür: konserve, kâğıt hamuru fabrikaları, tabakhane vb. atıkları.)
—Su ür. üret. Su ürünleri üretimi, ticari amaçla su hayvanları ve su bitkileri yetiştirme işlemi. (Bk. ansik. böl. Huk. ve Su ür. üret.)
—Şeker san. Su tabancası, pancarları küçük kanalcıklara indirmeye ve bir su akımıyla sürüklemeye yarayan, yönlendirilebilir, geniş kesitli su hortumu ağızlığı.
—Tarım. Su altında bırakma, sulanacak araziyi bir su tabakasıyla örtme suya boğma tekniği. || Su tutma, toprağın bünye sinde su alıkonması. (Tutulan su miktarı toprağın bileşimine ve yapısına göre değişir. Bu suyun bir kısmı bitkilerin köklerine giderek onları beslemeye yarar.) || Suya boğulma, boşluklarındaki havanın yeri suyla dolmuş olan toprağın durumu. (Suya boğulmuş toprak, bitkiler için de boğucudur ve bunlar birkaç gün içinde ölür.)
—Teknol. Su bıçağı, çeşitli malzemeleri kesmek için kullanılan çok yüksek basınçlı, küçük kesitli su huzmesi. (Kullanılan basınçlar 4 000 bar dolayındadır. Kullanım yarleri iki ayrı sınıfta tophanabilir: fabrikalar ve arazi [madenler ve binalar ve inşaat işleri], Fabrikalarda su bıçağı ile karma malzemeler, inşaat malzemeleri, karton, kumaş, besin maddeleri vb. kesilir. Madenlerin kesilmesini sağlayacak olan 7 000 ile 8 000 bar'lık basınçlara erişmek için araştırmalar sürdürülmektedir.) || Su giderme, kimi maddelerden, özellikle kullanılmış suların işlenmesinde ortaya çıkan çamurlardan olabildiğince fazla su çıkarmaya yarayan tekniklerin tümü.
—Tekst. Eskiden, boyama işleminden önce dikilen iplikler yardımıyla kumaş kenarı boyunca oluşturulan ince çizgi. (Boya, bu ipliklerin altında kalan bölüme geçmiyor, bu da, dokumanın ve boyanın kalitesini kanıtlamayı sağlıyordu. Günümüzde, su, değişik renkte atkı ve çözgü iplikleri kullanarak gerçekleştirilmektedir.) || Masa örtülerinde, bir kenardan diğerine uzanan değişik renkli çizgiler. || Su tutma oranı, sıkma işleminden sonra bir tekstil maddesinin tuttuğu sıvı oranı. (Kuru tekstil maddesinin ağırlığının yüzdesi olarak ifade edilir.)
—Tıbbi hidrol. Kaplıca (ılıca) suları, erimiş halde mineral maddeler içeren ve bu nedenle tedavi amacıyla kullanılabilen sular. (Bk. ansikl. böl.)
—Tıp. Su bloku, sağlıkla ilgili birçok aygıtın suyla beslenmesini ve bunları besleyen suların kullanıldıktan sonra boşaltılmasını sağlayan hazır kanal ve boru düzeneği. || Suda boğulma, solunum yollarına ve akciğerlere su dolması yüzünden boğulma. (Bk. ansikl. böl.)
—Yerbil. Su jeokimyası, çeşitli jeolojik olaylar sırasında, okyanuslarda, göllerde, akarsulardaki elementlerin bolluk ve davranışının incelenmesi. (Doğal sularda, çözelti halinde çeşitli mineraller vardır [kalsit, dolomi, alçıtaşı vb.]; bunlar, ancak serbest halde bulunan iyonlar halinde az ya da çok ayrışmıştır [Na+, K+, Ca++, Mg++ vb.] ya da birleşme-ayrışma tepkimelerinde ortaya çıkar [H+, OH-, karbonatlar vb.].) || Sudan çıkma, bir bölgenin, bir arazinin su düzeyi üstünde yükselmesi. || Gözenek suyu, kayaç gözeneklerinde bulunan su.
—Yumş. bil. Tatlıtuzlu su, tuzlusu ile tatlı- su karışımı.
—Zool. Su akciğeri, bazı denizhıyarların- da suyun anüs ya da rektum yoluyla girdiği, sonra almaşık olarak atıldığı özel organlara verjlen ad. (Bu organların işlevi çift yönlüdür: solunum ve boşaltım. De- nizhıyarının duruşunda da rolü vardır. Su çıkış deliği, süngerlerde suyun dışarı atıldığı delik. (Basit süngerlerde, birçok su giriş deliğinden giren su, kamçılı odacıklara ulaşır; burada besin parçacıklarını bırakır ve tek bir delikten ("su çıkış deliği” ya da oskulum) metabolizma artıkları ve gametlerle yüklü olarak dışarı atılır; birleşik süngerlerde birçok su çıkış deliği bulunur ve bunların her biri bir basit süngere tekabül eder.) [Eşan. OSKULUM.] || Su giriş deliği, süngerlerde suyun ve avların girdiği delik. (Su giriş delikleri, büyük, çok az, hatta tek olabilen su çıkış deliklerinin [oskulum] tersine küçük ve sayıca çoktur. Ağız ödevi gören bu delikler hayvanlar âleminde, bir ağzın varlığı vejçek hücreli avların sindirimi bakımından, süngerleri sınıflandırmada temel alınır.) || Su kanalları sistemi, bütün derisidikenlilere özgü hareket sistemi. (Sıvı dolu kirpikli kanal ve keseciklerden oluşur; genellikle medrepor levhası denen delikli bir levha aracılığıyla dışarıya bağlanır. Su buradan içeri girebilir; ambulakrum borucuklarının dikilgen dokusu bu hareket organlarını şişirir ve hayvan su kanallan sistemindeki suyu geri ittiği zaman bu organlar çalışmaya başlar)
—ANSİKL. Antikçağ'da bir element olarak kabul edilen su, hidrojen ve oksijenden oluşan bir bileşiktir. Nitekim Cavendish, hidrojeni oksijen içinde yakarak suyun oluştuğunu kanıtlamış, böylece suyun bireşimini gerçekleştiren ilk bilim adamı olmuştur (1781).
Lavoisier, Laplace ve Meusnier'nin çalışmaları, Carlisle - Nicholson (suyun elektrolitik olarak çözümlenmesi, 1800), Gay -Lussac ile Humboldt (ödiyometrik bireşim, 1805) ve nihayet Dumas’nın çalışmalarıyla tamamlanmış ve suyun kimyasal bileşimi ortaya konmuştur.
suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri
Her su molekülü iki atom hidrojen ile bir atom oksijenden oluşur ve formülü H2O'dur.
•
Fiziksel özellikleri. Su, tatsız kokusuz bir sıvıdır; ince katman durumunda saydam görünür, ancak derinliğinin artmasına bağlı olarak yeşilimsi-mavi bir renk alır. Fiziksel özelliklerinde çeşitli sapmalar izlenir; örneğin 4 °C'ta özgül kütle bakımından en yüksek değere ulaşır; bu sıcaklıkta suyun özgül kütlesi 1 g/cm3'tûr Özellikle yüksek olan özgül ısısı, 35 °C'a doğru en küçük değere düşer; 14,5-15,5 °C arasındaki özgül ısısının değeri, kalorinin tanımlanmasında kullanılır. Su katı, sıvı ya da gaz halindeki bileşiklerin çoğunu çözer. Suyun sıcaklığı arttıkça genel olarak katiların çözünürlüğü artar, buna karşın gazlarınki azalır.
Su, gaz ya da katı hale kolayca geçen bir bileşiktir; Celsius ölçeğine göre normal atmosfer basıncı altında (760 mm cıva basıncı) 0 °C'ta donar, 100 °C'ta kaynar. Su buharı, havaya göre yoğunluğu 5/8 olan renksiz bir gazdır. Katı su, yani buz heksagonal kristallerden oluşur; su donduğunda hacmi % 10 oranında artar; buzun yoğunluğu 0,92'dir. Çok yüksek basınç altında sudan daha yoğun olan buzlar üretilebilmektedir. Suyun özgül ısısı gibi erime ve buharlaşma gizli ısıları da özellikle çok yüksektir; bu nedenle suyun varlığı yeryüzündeki ani sıcaklık değişmelerini engelleyen bir etkendir.
•
Kimyasal özellikleri. Serbest bir su molekülü, iki hidrojen atomuna bağlı bir oksijen atomundan oluşur ve üçgen biçimindedir. iki bağın arasında 104,5°’lik bir açı vardır. O—H bağının uzaklığı 0,96 Â’dür. Molekülün dipol momentinin görece yüksek olması (1,85 debye) ve oksijen atomunun büyük oranda kutuplanabilmesi, suyun kolayca birleşen bir madde olduğunu gösterir: su, dielektrik değişmezi yüksek olan polar (kutuplu) bir çözücüdür. Elektrolitler ile hidrofil gruplar taşıyan bileşikler (etanol...) için iyi bir çözücü, hidrokarbonlar gibi polar olmayan bileşikler için kötü bir çözücüdür.
Elementlerinin büyük bir ısı çıkışıyla birleşmesi sonunda oluşan su, kararlı bir bileşiktir: buharı ancak 1 300 °C'a doğru ayrışmaya başlar. Bununla birlikte, elementlerinden herhangi birine ilgi gösteren maddelerle ayrışabilir Fluor klor ya da brom hidrojeni bağlayarak, oksijeni açığa çıkarır; klorlu suyun yükseltgen özelliği bundan kaynaklanır. Buna karşılık fosfor, karbon ve silisyum oksijenle birleşerek hidrojeni açığa çıkarır. Kızıl dereceye dek ısıtılmış kok üzerinden su buharı geçirildiğinde, temel olarak hidrojen ve karbon- monoksitten meydana gelen ve yakıt olarak kullanılan su gazı elde edilir.
Su, oksidin, elementlerin dönemli sınıflandırılmasındaki konunuma ve yükselt- genme derecesine göre oksitlerle bileşerek hidroksoasitleri, hidroksobazları ya da amfoter hidroksitleri verir; örneğin:
Na2Ö+H20 - 2NaOH(Na+,OH-),
S03 +H20 - H2S04(H + ,HS0-4), ZnÖ+H20 - Zn(0H)2(Zn+\20H-- ya da 2H* ,ZnO- 2).
Brtfnsted’e göre asit proton verebilen, baz ise tersine proton alabilen bir bileşiktir, Su molekülü bu tanıma göre amfoter bir moleküldür: H20, OH' çiftine karşı asit; H + , H,0 ya da daha iyisi H30 + , H20 çiftine “karşı baz özellikleri gösterir. Hıdronyum iyonu (H30+), su içinde bulunabilen en kuvvetli asit, hidroksit iyonu (OH-), ise su içinde bulunabilen en kuvvetli bazdır. Buna göre HCI, HN03, HCI04 gibi H30 + ’dan daha kuvvetli bir asit suda çözündüğünde tüm protonlarını su moleküllerine verir ve nicel olarak Cl~, N03, CIO^; gibi eşlenik bazlara dönüşür:
HCI+H20 - H3O++Cİ-.
Suyun 25 “C'taki yükseltgen ve indirgen özellikleri şu iki elektrokimyasal tepkimeyle açıklanır:
2H30+ +2e~ ;± H2 + H20; (1)
suyun indirgenmesine denk düşen bu tepkimede elektrokimyasal potansiyel E, (volt) = -0,059 pH bağıntısıyla;
suyun yükseltgenmesine denk düşen
02+4H30+ +4e" fi 6H20 (2) tepkimesinde,
E2 (volt)=1,23-0,059 pH bağıntısıyla tanımlanır.
Suyu yükseltgemekte kullanılan maddelerin yükseltgeme potansiyeli E1'irr üzerinde, indirgemekte kullanılan indirgen maddelerin potansiyeli E2'nin altında olmalıdır. (YÜKSEUGEME-İNDİRGEME potansiyeli.) Öte yandan suyu elektrikle ayrıştırabilmek için elektrotlar arasına 1,23 volttan daha yüksek, yani E, ve E,’nin arasındaki farka eşit bir potansiyel farkı uygulamak gerekir.
Katı haldeki iyonsal pek çok bileşikte genellikle kristalleşme suyu denen su molekülleri bulunur. Suyun bağlanması ya iyon-dipol tipi bağlarla (bu durumda BaCL, 2H20 gibi hidratların düşük enerjiyle bağlandığı kristaller sözkonusudur) ya da eşkonum tipi bağlarla [bu durumda ise Cr(H20)|+ gibi sulu kompleksler oluşur] gerçekleşir Hidratlı iyonlar özellikle bağ enerjilerinin yüksek oluşuyla komplekslerden ayrılır. Öte yandan kompleksler de suyla kristalleşebilir: örneğin akuopen- tamin kobalt III sülfat, eşkonumlu sudan tamamen farklı 3 su molekülüyle kristalleşir:
[CO(NH3)6H20]2(S04)3, 3H20.
•
Suyun doğal durumu. Deniz ve nehir sularının buharlaşması su buharını, su buharının yoğuşması da bulutları meydana getirir. Bulutlar suyu, yağmur, dolu ya da kar biçiminde yeryüzüne geri bırakır. Yağmur ve kar suları, ya nehir ve ırmaklarda toplanır (sel suları) ya da kaynak ve yeraltı sularını (sızıntı suyu) oluşturur. Yeraltı suları kayalar üzerine etki ederek bunların çözünebilen bileşenlerini çözer ve mineraller bakımından zenginleşir. Bu suların bileşiminde özellikle kalsiyum iyonları bulunur. Çözünmüş olarak bulunan tuz oranına göre bu sulara yumuşak (tuz oranı litre başına 0,6 g’dan daha az) ya da sert sular denir. Madensuyu terimi, özellikle tıbbi tedavide, yararlı olabilecek düzeyde tuz içeren sular için kullanılır.
Yağmur suyu, hemen hemen hiç çözünmüş tuz içermediğinden görece daha arıdır. Ancak tam arı bir su elde etmek için doğal suyun damıtılması yoluna gidilir. Özellikle eczacılıkta damıtık su kullanılır. Damıtık suyun bulunamadığı yerlerde iyon değiştiricilerle yumuşatılmış sulardan (permutit suyu) yararlanılır; kimyada, akümülatörlerin bakımında, buhar kazanlarında ya da ısı değiştiricilerde bu sular kullanılır.
•
Ağır su. Ağır su, D20 formülünde oksijen ve döteryumdan oluşan suya benzer bir bileşiktir. Renksiz, kokusuz, tatsız bir sıvıdır; yoğunluğu sudan daha yüksek olduğu için (1,106) ağır su denmiştir. 3,8 °C’ta donar, 101,4 °C'ta kaynar. Kırılma indisi, normal suyunkinden daha küçüktür. Tuzlar, ağır suda genellikle daha az çözünür. Döteryum soğukta, sodyumun ya da kızıl derecede demirin etkimesiyle ağır sudan ayrılabilir.
Ağır suyun elektrolizi, hafif sudan daha yavaş gerçekleşir; bu nedenle ağır suya özellikle elektroliz banyolarının artıklarında derişmiş olarak rastlanır. Kusursuz bir nötron yavaşlatıcısıdır, bu amaçla ağır sulu reaktörler denen reaktörlerde (Candu) kullanılır. Nükleer kullanımlar için ağır suyun normal su içindeki oranı % 99,75 olmalıdır. (ZENGİNLEŞTİRME) Normal sudan PWR ve BWR reaktörlerinde yavaşlatıcı ve ısı taşıyıcı akışkan olarak yararlanılır.
•
Oksijenli su. Thenard'ın 1818'de bulduğu oksijenli su, hidrojen peroksidin (H,0,) sulu bir çözeltisidir. Arı nidrojen peroksit şurup kıvamında, 1,46 yoğunluğunda, nitrik asit kokusunda, metal tadında, -1 °C'ta donan, az uçucu renksiz bir sıvıdır. Suda her oranda çözünür. Piyasada % 2 ya da 3’lük oksijenli su (10 ya da 12 hacimli de denir; çünkü kendi hacminin 10-12 katı oksijeni açığa çıkarabilir) ya da kimi zaman perhidrol denen 100-150 hacimlik daha derişik çözeltiler halinde bulunur.
Ortamın asidik ya da bazik oluşuna bağlı olarak hidroıen peroksit (H202), az ya da çok belirgin yükseltgen ya da indirgen özellikler gösterir; ancak hidrojen peroksidin daha çok yükseltgen özelliğinden yararlanılır (2H202 -» 2H20+02). Bu özelliğinden dofayı tıpta antiseptik; ipek, pamuk, tüy, fildişi gibi kimi maddelerin ağartılmasında renk giderici; koyu renkli saçlarda renk açıcı olarak kullanılır. Ayrıca kurşun kökenli boyaların yıllar sonra sülfürlenmesine bağlı olarak kararan eski tabloların onarımında işe yarar. Oksijenli su eskiden Thenard yöntemine göre ha- zırlanırdı; bu yöntemde baryum peroksit, sülfürik asit, fosforik asit vb. gibi bir asit üzerine etki ettirilirdi. Oksijenli su üretebilmek için ya pertuzlar suyla tepkimeye sokulur ya da derişik sülfürik asit elektrikle ayrıştırılır Ancak günümüzde sanayide daha çok antrakinon yönteminden yararlanılmaktadır. Oksijenli su, düşük sıcaklık ve basınç altında derişikleştirilebilir.
su ve toprak
Su, gerek bitkilerin beslenmesi, gerekse toprakta bulunan katilar üstündeki etkileri bakımından (çözünebilen cisimlerin taşınması, fiziksel özelliklerin gelişmesi vb.) toprak için çok önemli bir maddedir.
Suyun tutulması ve dolaşımı bir topraktan öbürüne toprağın dokusu (kil, humus, limon, kum oranı) ve gözeneklilikle geçirgenliği belirleyen yapısına bağlı olarak değişir. Dolaşım olanaklarına göre iki tür su vardır; küçük gözeneklerde sıkıca tutulan kılcal su ve yerçekimiyle aşağıya inen serbest su. Serbest su, bir sızma ya da akaçlama suyu türüdür Toprakta bulunan suyun yalnızca bir bölümü kökler tarafından emilir: sürekli kuruma noktası' nda, toprak bitkiye su vermez. Köklere verebileceği stoklanmış su miktarına toprağın yararlı rezerv'i denir: bu rezerv, köklerin ulaştığı belli bir toprak derinliğinde, alan kapasi- fes/’yle (kurumuş toprağın tuttuğu miktar) kuruma noktasında toprakta kalan miktar arasındaki farka eşittir. Bu su rezervi kullanıldıkça, bitkinin suya ulaşması zorlaşır. Kolayca yararlanılabilen rezerv, yararlı rezervin üçte ikisidir.
su ve canlı organizmalar
•
Bitkiler. Bitkilerde ortalama su oranı % 60 (odun dokusu) ile °/o 80 (yapraklar) arasında değişir; ama bu oran, çok olgun meyvelerde (domates, üzüm) % 951 bulurken, yağlı tohumlarda (yerfıstığı) % 5'e kadar düşer. Sitoplazmada su (% 70), hemen hemen bütün gerçek ya da koloidal çözeltilerin ve çözelti halinde taşınan bitki besinlerinin ve metabolizma ürünlerinin dağılma fazıdır; dolayısıyla metabolizma tepkimelerinin tümü sulu ortamda gerçekleşir. Su kaybı bütün biyolojik mekanizmaları yavaşlattığı, hatta durdurduğu için (geçici ya da sürekli solma) bitki ancak bol su alabildiği zaman büyüyebilir. Su bol olduğu zaman hücreler (özellikle kofullar) şişer: turgor denen bu olgu odunsu olmayan dokularda sertliği sağlar; buna karşılık, hücreler su kaybettikleri zaman (plazmoliz), aynı dokular pörsür.
Bitkilerin morfolojisi, yararlanabildikleri su miktarıyla sıkı sıkıya ilgilidir. Örneğin, kurak ya da çorak bölgelerde, yaprakların yüzeyinin küçüldüğü (dikenler) ve ömrünün kısaldığı (kurak mevsimde dökülme) görülür; buna karşılık, saplar kalın ve etli (su depolama; hacme göre yüzey azalması) ya da ince ve bodur olur. Bu ortamlarda, dış dokular az ya da çok geçirimsizleşir, sert dokular artar Tersine, nemli ortamda ya da suda yaşayan bitkilerde destek dokusu son derece azalır, üstderi incelir ve daha ileri durumlarda, damar dokusu yok olur. Hatta, aynı bitkide, yapraklar çok değişik biçimler alabilir (heterofili).
Bitkilerin yeryüzündeki dağılımı, suyun değişik biçimlerdeki varlığıyla sıkı sıkıya ilintilidir. Yağmur, bol ya da az oluşuyla, yağış süresi ve şiddetiyle bitkileri etkiler; sis dağların belirli düzeylerinde, son derece özel bir flora oluşmasına neden olur. Ama sıvı durumdaki su da yoğunluğu ve hareketliliğiyle (durgun sular, akarsular, kayalık kıyılar boyunca uzanan dalgalı ya da sakin sular), sıcaklığı ve derinliğiyle (çeşitli ışınların farklı oranda süzülmesi), az ya da çok tuzluluğuyla (örneğin haliçlerde), asitliğiyle, organik madde miktarıyla (oligotrof, ötrof göller) ve çeşitli gaz içerikleriyle (oksijen, kükürtlü hidrojen, karbondioksit vb.) bitkileri etkiler; ayrıca, gelgitin önemli olduğu haliçlerde, taranın su altında kalma süresi de bitki örtüsünün dağılımında rol oynar Atmosferdeki su buharı, su dışındaki bitkilerin yaşamında önemli rol oynayan etmenlerden biridir; çünkü terleme ve fotosentez işlevlerini, dolayısıyla bütün biyolojik mekanizmaları etkiler. Katı durumdaki su (kar), çok soğuk dönemlerde, örttüğü bitkileri bir ölçüde korur ve karla örtülmeseler yaşayamayacakları çetin iklim koşullarına dayanmalarını sağlar; buz bitkiler için kesinlikle elverişsiz bir ortamdır: büyük soğuklar, iç çözeltileri dondurarak, dokularda travmalara yol açar; buzun içinde hiçbir üstün yapılı bitki yaşamaz; sadece birkaç ilkel yapılı organizma (bakteriler, birhücreli suyosunları) buzda yaşabilir (renkli buzlar).
•
Hayvansal organizmalar. Suyun yetersiz olduğu durumlarda, bitkilerinkine benzer uyarlanmalara uğrar:
—bu işleve uygun sindirim kanalını kullanarak, hatta bazı sürüngenlerde deriden yararlanarak, hızla ve çok miktarda su emme;
—bu suyun iç haznelerde (devegillerde kan ve lenf) biriktirilmesi;
—suyun vücuttan çıkmasını önleyici engeller: vücut yüzeyinin küçüklüğü, buharlaşmayı önleyecek geçirimsiz bir örtü, bağa, kabuk ya da başka bir engel bulunması;
—yaşamsal işlevlerin hemen hemen durmasıyla vücudun kurumasına fizyolojik uyum sağlama: yosunlar arasında yaşayan havyanlarda (ipsisolucanlar, tekerlek- likurtlar, tardigratlar vb.) görülen anhidrobiyoz.
•
Erişkin insanda. Erişkin insanda vücut ağırlığının yaklaşık olarak % 701 sudur Su çeşitli dokulara değişik oranlarda dağılmıştır: iskeletteki su oranı % 10 iken, tükürük ve terde °/o 99,51 bulur, iç ortamın büyük bir kısmını su oluşturur ve dokuların beslenmesi için gerekli maddeleri ve idrarla dışarı atılacak atıkları taşır. Suyun bir kısmı da, hücre protoplazmasını oluşturan koloitlere bağlıdır ve çeşitli hücre metabolizması süreçlerine, enzim tepkimelerine katılır, iyonlaşma olaylarının gerçekleşmesini sağlar. Su vücut sıcaklığının ayarlanmasında da önemli rol oynar, insan vücudundan idrarla (yaklaşık 1 200 mİ), akciğer yoluyla (500 mİ) ve deri yoluyla (300 mİ) atılır.
dünyada su
Su yeryüzünde en yaygın (1 360 milyon km3) öğedir. Her yıl kullanılan su hacmi, bütün maden cevherleri üretiminden 375 kat yüksektir. Dünyada, toprak yüzeyinde de, yeraltında da susuz kesimler son derece enderdir. Ne var ki, yeryüzündeki suyun aşağı yukarı tümü ya tuzluludur (% 95,5) ya da buzul takkeleriyle buzulların (% 2,2) içindedir. Dolayısıyla, kullanılabilecek su oranı % 2,3 tür ve bunun aşağı yukarı tümü toprakta ve toprak altında (130 000 km3'ü göl ve bataklıklarda, 13 000 - 15 000 km3'ü atmosferde, 4 000 km3'ü akarsularda) bulunur. Su, yenilene- bilen bir kaynaktır: okyanuslardan buharlaşır, sonra yağmur biçiminde yeniden düşer (kıtalarda yılda 100 000 km3) ve ırmaklar aracılığıyla okyanuslara doğru akar. Bir bölümü de, yeraltı su örtülerine süzülür.
Tatlısu, yağış oranına büyük ölçüde bağımlı olduğu için, yeryüzünde son derece eşitsiz bir biçimde dağılmıştır. Tatlısu- yun en bol olduğu kıta Asya'dır; onu sırasıyla Güney Amerika, Afrika, Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya izler. Kullanılmaya elverişli tatlısuyun, su baskınları dönemleri dışında, akarsuların serbestçe taşıdığı suyun üçte birinden biraz az olduğu (yani yılda 12 000 km3) hesaplanmaktadır; buna ayrıca, hazne barajlarla akışı düzenleme çalışmaları sayesinde eklenen 2 000 km3'lük bölümü de katmak gerekir Toplam 14 000 km3 bu tatlısuyun, 4 000'er km3'ü Asya ve Güney Amerika' da, 2 400 km3'ü Kuzey Amerika'da, 1 300 km3’ü Avrupa'da, 1 000 km3'ü Afrika'da, 500 km3'ü Avustralya'dadır. Kişi başına düşen tatlısu dağılımıysa, bunun aşağı yukarı tam tersidir: tüketimde birinci sırayı Avustralya alır (kişi başına yılda 27 500 m3); onu çok yakından Güney Amerika (21 000 m3), çok geriden de Kuzey Amerika (7 500 m3), Afrika (5 500 m3), Avrupa (2 100 m3) ve Asya (2 000 m3) izler. Görüldüğü gibi, en kalabalık ve tatlısu bakımından en zengin bölgeler, aynı zamanda da, kuramsal olarak kişi başına en az su düşen bölgelerdir. Aslındaysa, her kişinin kullanabileceği su hacmi, bu gölgesel eşitsizlikleri ancak bir ölçüde yansıtır. Bu hacim, en az gelişmiş on kadar ülkede son derece düşüktür (yılda 1 000 m3'ün altında). Bu ortalama değerlerse, yıl boyunca büyük değişiklikler gösterebilir.
Yeni su örtüleri bulunması, bilinen su kaynakları hacminin artırılmasını sağlar; o güne kadar debileri konusunda tahminde bulunulmuş akarsuların debi ölçümünün yapılması suyun daha iyi dağıtılması için gerekli kesin bilgiler sağlar. Kullanılmaya elverişli hacim, kuşkusuz, ırmakların akışının düzenlenmesiyle artarsa da birçok başka neden etkisiyle azalır. Çevre kirlenmesi kıta sularını çeşitli ölçülerde etkiler ve kimi zaman kentleşmenin ve sanayileşmenin gelişmesini frenleyebilir (öte yandan çevre kirlenmesi kentleşme ve sanayileşmenin sonuçlarından biridir). Akışın fiziksel koşulları, çok büyük bölgelerde, özellikle ağaçların yoğun biçimde yok edildiği yerlerde, bozulmakta ve kaynakların değişkenliğini artırmaktadır. Kimi tropikal bölgelerde çölleşme hızla yayılmaktadır. Sahil bölgesinde korkunç kuraklıklar ortaya çıkmıştır.
Yeref ya da bölgesel tatlısu açığının gerçek nedeni, iktisadi gelişme ve nüfus patlamasından doğan olağanüstü gereksinim artışıdır, insanoğlu suyu giderek daha çeşitli amaçlarla kullanmış ve suya bağımlılığı artmıştır. Fransa'da kullanılan su miktarı yılda 27 milyar m3'ü bulmaktadır.
Bu kullanımda bazı gereksinimler ağır basmaktadır: en büyük su kullanımı, biyolojik gereksinimler (içme ve yemek pişirme suyu) ve evdeki günlük kullanımlar (temizlik) nedeniyle gerçekleşir. Avrupa'da bu gereksinimler için kullanılan su miktarı günde kişi başına ortalama 150 litreyi bulmaktadır. Öbür gereksinimlere görece oranlarıysa, Avrupa'da % 10-25, ABD'de % 10'dur. Bununla birlikte büyük kentlerde, büyük miktarlarda (Paris yerleşme alanında yılda 248 milyon m3) su kullanılmaktadır. Sanayinin su gereksinimi, gelişmiş ülkelerde kuşkusuz yüksektir (ABD'de kişi başına günde 9 500 litre, Japonya'da 4 500 litre). Fransa ve ABD' de suyun yaklaşık % 50'si, Rusya'da % 40'ı, Almanya'da % 72'si, Büyük Britanya'da % 65'i, Polonya'da % 70'i ve Çek Cumhuriyeti'nde % 80'i sanayide kullanılmaktadır. Bu oran, az gelişmiş ülkelerde (% 10’dan az) ya da Bulgaristan, Japonya gibi gelişmiş, ama tarımın çok büyük miktarda suya gereksindiği ülkelerde (% 20) son derece düşüktür. Uzun süre hareket ettirici bir güç sağlayan (değirmenler) su, günümüzde nükleer ve termik santrallarda soğutucu olarak kullanılmaktadır (bu amaçla Fransa'da yılda 12 milyar m3 su tüketilmektedir). Bütün bu gereksinimleri sonucunda, dünyada kullanılan toplamsuyun%20
Bu hacmin çok büyük bir oranı yeniden kaynağa döner. ABD'de, kaynaktan çekilen suyun % 89'unun, sanayide kullanıldıktan sonra kaynağa döndüğü hesaplanmıştır. Geri kalan % 80 oranında kullanılabilir Su hacmiyse (yani yılda 1 400 milyar m3) tarımda kullanılmaktadır Ama bitkiler bu hacmin tümünden yararlanamaz. En iyimser tahminlerle bu suyun % 20'si yitip gider (çoğu da taşınma sırasında suyun yeraltına süzülmesi nedeniyle). Geri kalanıysa, kısmen tarımda kullanılır. Sulamadan sonra, suyun yaklaşık dörtte biri toprak altına süzülerek yeraltı su örtülerine katılır. Ne var ki, sulama çalışmalarının su gereksinimi (en yüksek oranlar arasındadır) gün geçtikçe artmaktadır.
Suyun yeryüzünde görünüşteki bolluğu, geçmiş dönemlerde, tükenmez bir kaynak olduğu izlenimi uyandırmıştı. Aynı zamanda da en ucuza mal olan kaynaktı. Kırsal kesimlerin büyük bölümünde su bedavaydı. Birçok ülkede günümüzde de böyledir. Dolayısıyla insanoğlu doğal olarak, suyu israf etmeye başladı. Sulamada gereğinden bol, çoğunlukla toprakların suya aşırı doymasına ve ikincil tuzlaşmaya yol açacak derecede çok su kullanılıyordu. Kentlere su veren boru ağlanndan kaçaklar olağanüstü boyutlardaydı (Paris'te kullanılan su hacminin yarısı). Günümüzdeyse, su maden cevherleriyle eşit değerde bir iktisadi gelir kaynağı sayılmaktadır. Dolayısıyla kullanımının akılcı biçimde yönetilmesi gerekmektedir Bu bilinçlenmeye, yeryüzünün birçok noktasında suyun önemli ölçüde azalması ve 1970'li yılların ortalarından bu yana enerji maliyetinin artması yol açmıştır. Yüzeydeki ya da yeraltındaki bir su kaynağının, akla esriğince işletilmesinin su bilançosunda açıklara yol açtığı ve bu açıkların başka yerlerde de meydana geldiği ve yılda birçok kez ortaya çıkma eğilimi gösterdiği anlaşılmıştır Scekonusu açıkların nedeni, çevre kirlenmesine de bağlanabilir Ama nedeni ne olursa olsun, su açıkları, kentleşmeyi ve iktisadın gelişmesini olumsuz yönde etkiler. Suyun az bulunan bir değer özelliği kazandığı her yerde, gün geçtikçe artmakta olan istemi karşılayabilmek için, büyük giderlerle uzaklardan su getirilmesi (çoğunlukla havzadan havzaya aktarımlar yapılarak gerçekleştirilir) gerekir. Enerji fiyatlarının giderek artması, su fiyatlarının da artmasına neden olmaktadır. Sulama, suyun çeşitli kullanımları arasında, sözkonu- su fiyat artışından (çok büyük enerji harcayan tekniklerin gelişmesini frenleyebilir; hidroelektrik tesisleri kurma tasarımlarını durdurabilir; sulu tarımın bırakılıp kuru tarıma geçilmesiyle bölgelerin tarım iktisadında değişikliğe yol açabilir) en çok etkilenecek kullanımdır. Sanayiye yönelik tarım alanındaysa, kazanç, maliyet çözümlemesi yapılacak seçimlere yön vermeyi sağlayacaktır.
Su sorununun evrimiyle ilgili bütün incelemeler, aynı kötümser sonuçlara ulaşmaktadır. 1990-2000 yılları arasında, yer yüzünde toplam su kullanımı en az % 200-300 oranında artacaktır. Su kaynağı daha düzensizleşecektir. Enerji fiyatını ödeyemeyeceklerinden pekçok yoksul ülke, su kaynaklarından yararlanamayacaktır. Üstelik en yüksek nüfus yoğunlukları da sözkonusu ülkelerdedir. Sorunun daha da ciddileşmesinden kaçınmak için suyun dünya ölçeğinde ve akılcı yöntemlerle dağıtılmasını sağlamak ve sorunu çözümleyebilmek için önerilen çözümlerin sayısını azaltmak, tek çaredir.
Kaynak: Büyük Larousse