VİCTORİA I
(Londra 1819 - Osporne, Wight adası, 1901),
Büyük Britanya ve İrlanda kraliçesi (1837-1901), Hindistan imparatoriçesi (1876-1901)
George lll’ün 4. oğlu Kent dükü Edward’ın kızı. Amcası William IV'ün yerine geçtiği zaman (1837) saliens yasasının uygulandığı Hannover, Büyük Britanya’dan ayrıldı; bunun üzerine taht, büyük çapta gözden düştü ve 1832’de seçim reformunu elde eden burjuva sınıfı eski soylular düzenini tehdit eder gözüktü. Genç kraliçe, lord Melbourne’un kişiliğinde sağduyulu bir rehber buldu ve Robert Peel’e karşı çıkmasına neden olan (1839), inançlı bir whig gibi düşünmeye başladı. Amcası Belçika kralı Löopold I, ona danışmanlık yapmaya devam etti; bu etki, Victoria’nın, kuzeni Saksonya-Coburg-Gothalı Albert ile evlenmesiyle sonuçlandı (1840).
Bu evlilikten sonra kraliçenin kişiliği belirlendi. Birçok çocuk sahibi olduğu prens Albert’in etkisiyle kendini partiler arasında tarafsız kalmaya zorladı; keskin görev bilinci ve özeni, sadeliği, yaşantısının ciddiyeti ve saygınlığı, İngiltere’nin orta sınıfının benimsediği idealleri, kraliçesinde bulunmasını sağladı. Cesur ve duygusal gözünde değer kazananların etkisinde kalmasına neden oldu, ulusal zaferlere son derece duyarlı olan bu püriten protestan kadın, halkı ve yaşadığı çağla öylesine özdeşleşti ki, birliğin simgesi olarak kabul edilen tahta, tüm değerini yeniden kazandırdı.
Victoria döneminde İngiltere egemenliğinin gelişme göstermesi ve evrimi genel tarih alanında yer alan bir olgudur. Kraliçe Victoria, anayasal bir monarşinin sınırlarına titizlikle saygı göstermesine rağmen, Britanya politik yaşantısına kişisel damgasını vuran son hükümdar olmaktan da geri kalmadı. Otoriter bir mizaca güçlükle gem vurarak birçok kez ve özellikle güvenini kazanmayı başaran Melbourne, Wellington, Aberdeen’in ölümlerinden sonra, bakanlarıyla zorlu anlar geçirdi.
Tahtın, diplomatik alanda özel bir yükümlülüğü olduğuna inandığı için, dışişleri konusunda her zaman müdahalede bulundu. Bu da, Palmerston ile arasında şiddetli çatışmalara yol açtı. Diğer taraftan resmi Kilise karşısında "koruyuculuk” hakkını da enerjik bir biçimde elinde tuttu. Krallık çiftinin göreli liberalizmi, gelenek saygısını, her çeşit "radikalizm”den nefret etmeyi ve geçerli düzenin kesinlikle yeğ tutulmasını engellemedi. Eşi gibi alman ülkelerine ve özellikle Avusturya’ya karşı büyük iyiniyet besleyen kraliçe, Rusya ve İtalya'ya karşı düşmanca bir tavır takındı, Louis-Philippe dönemi Fransa'sını destekledi (ilk Entente cordiale, 1843 ve 1845); Napolyon III. ve III. Cumhuriyet dönemlerindeyse çok daha az destekleyici bir tutum benimsedi.
1861’de prens Albert'in ölümü, Victoria'nın büyük üzüntü duymasına yol açtı. Buna, veliaht prenste (geleceğin Edward Vll’si) arzuladığı doğrultuya karşıt bir kişiliğin gelişmesini gözlemesi de eklendi. Dul olarak geçirdiği ilk yıllarında, Londra'dan kaçarak Windsor Osborne ve Balmoral şatolarında yarı inziva hayatı yaşadı.
Disraeli’nin sevgi ve övgü dolu saygısı, her şeye rağmen kraliçenin ilgilerini ve hatta hayatiyetini uyandırmayı başardı ve Disraeli onun büyük bir beceriklilikle Hindistan imparatoriçesi yaptı (27 nisan 1876). Bakanın sevecenliği, Victoria’nın kişisel eğilimlerini etkiledi: krallık demokratlaştıkça gelişen hükümdarlık duygusu ve muhafazakârlığı, Gladstone’un liberalizmiyle çatışmasına ve kraliçenin onu İrlanda’da liberal bir politika gütmekle suçlamasına neden oldu. Büyük Britanya’nın gücü buna rağmen artmaya devam etti ve iki jübilesi sırasında (1887 ve 1897) halkın ona gösterdiği büyük ilgi, uyruklarının bağlılığını ne denli kazanmayı başardığını açıkça kanıtladı.
Kaynak: Büyük Larousse