MUKABELE a. (ar. mukabele).
1. Bir söz ya da davranışa karşılık vermek: Bu davranışına mukabeleyi uygun görmüyorum.
2. Esk. Genellikle iki metni ya da belgeyi kontrol amacıyla karşılıklı okuma, karşılaştırma.
3. Mukabele etmek, mukabelede bulunmak, karşılık vermek.
—Ask. tar. Mukabele-ı piyade, OsmanlI devletinde tımar gelirlerine göre yanında yaya asker getirmekle yükümlü olan tımarlıların kaydını tutan kalem. || Mukabele -i satfeyn, safların savaş meydanında karşılıklı gelmesi. || Mukabele-i süvari, OsmanlI devletinde tımar ve zeamet sahiplerinin getirmekle yükümlü oldukları atlı askerlerin kaydını tutan kalem. (Süvari mukabele kalemi de denilen bu kurumda ayrıca, süvarilerle ilgili muhasebe kayıtları tutulurdu.)
—Hat. Mukabele kaydı, kopya edilen bir nüshanın aslıyla karşılaştırılıp denetlendikten sonra son sayfasına düşülen kayıt. (Bu tür kayıtlar kitabın güvenilirliğini artırıyordu.)
—ikt. tar. Mukabele akçesi, er ve subaylarla memurların bir yerde kaldıkları zaman oradaki masraflarını karşılamak üzere yöre halkından alınan bir tür geçici vergi. (Yavuz Sultan Selim zamanında çıkarıldığı ileri sürülen bu vergi, bazı yerlerde sürekli vergi biçiminde uygulanarak beş yılda yirmi akçe olarak alınırdı. Bazı yerlerde de para yerine zahire kabul edilirdi. Bu vergi Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.)
—isi. Camilerde ya da evlerde, hafızlar tarafından dinleyenlere karşı Kuran okuma ve dinleyenlerin bunu ezbere ya da Kitap yüzünden izleyip sürmeleri. (Mukabele, daha çok camilerde ramazan ayında okunur. Bir namazdan önce ya da sonra her gün bir cüzü birkaç hafız sırayla okurlar. Biri, cüzün bir bölümünü okurken, ötekiler onu izler, şaşırması ya da yanlış okuması durumunda düzeltirler.)
—Tasav. Şeyhin gözetiminde dervişlerin bir araya gelerek toplu zikir yapmaları.|| Zikir meclisi. || Zikir halkası. || Mevlevilikte sema || Mukabele günü, dergâhta ayın yapılan gün.
Kaynak: Büyük Larousse