Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Şubat 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  kahvehane00.jpg
Gösterim: 1101
Boyut:  71.1 KB
KAHVEHANE a. (ar. kahve ve fars. teşneden kahve-hâne). Çay, kahve gibi alkolsüz içkiler içilen, iskambil, tavla gibi oyunlar da oynanabilen yer; kahve, kıraathane.

—Ed. (Bk. ansikl. böl.)

—Folk, ve Tar. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. Ed. XVIII. yy.’da İstanbul’da Üsküdar'daki Balaban iskelesi kahvehanelerinde halk şairleri saz çalıp şiirlerini okurlardı. Üsküdarlı halk şairi Aşık Razi, şiir zevkini burada aldığını anlatır. XIX. yy. başında Tavukpazarı'nda çalgılı, köçekli, meddahtı bir dizi âşıklar kahvehanesi açıldı. Burada muammalar, atışmalar düzenlenirdi. Ramazan gelince bazı kahvehaneler “semai kahvesi" haline getirilirdi. Ramazan gecelerinde bunların müşterileri çoğalır, söyleşiler, şiir okumalar sabaha dek sürerdi. Semai kahveleri en parlak çağını Abdülhamit ll'nin (1876-1909) padişahlık yıllarında yaşadı. Geceye mâniyle başlanır; koşmalar, semailer, divanlar, ka- lenderiler, destanlar birbirini izlerdi. Konular genellikle aşk üzerine olurdu. XIX. yy.'da semai kahvelerinde saz şairleri arasında muamma yarışmaları yapılırdı. (ÇALGILI- KAHVE.) 1827'de Dertli (1772-1848) Tavukpazarı’ndaki âşıklar kahvehanesine asılan bilmeceleri çözerek saz şairleri arasında üstünlüğünü kabul ettirmişti. Bu kahvehanelerde en çok Emrah, Gevheri, Seyrani, Âşık Ömer, Bayburtlu Zihni ve divan şairi Enderunlu Vasıf’ın şiirleri okunurdu. İstanbul'da XIX. yy.'ın ikinci yarısında kahvehaneler, edebiyatçıların, bilim adamlarının, aydınların toplantı yeri haline geldi Kahvehaneler kitle haberleşmesi açısından da önem kazandı, ülkeye ve dünyaya ilişkin haberler buralardan yayıldı. Kimi kahvehanelerde müşterilerden biri Kan kalesi, Hamzaname, Battal Gazi gibi kitapları okur, ötekiler dinlerdi. Kitap, şiir okunması, meddah hikâyeleri anlatılması, kahvehanelerin "kıraathane" adıyla anılmasına neden oldu. 1866'da Direklerarası'ntn en önemli kahvehanesi Alyanak Mehmet Efendi kıraathanesine Meddah Şükrü Efendi gelir, menkıbeler anlatırdı. Aynı yerdeki Kâzım Efendi kıraathanesinde, 1882'de Cudi Efendi'nin Hayalhane-i osmani adlı tiyatro kumpanyası oynamıştı. Şehzadebaşfnda Fevziye kıraathanesi de, 1885-1900 yıllarında ün kazandı. Burada saatler süren fasıllar verilirdi. Üsküdarlı Vasıf Hoca XIX. yy. sonlarında Çemberlitaş dolaylarında eski Esir Hanı ile Esir pazarinın yerinde üç büyük kahvehane olduğunu yazar. Halk ozanlarından Nebil Baba bu kahvehaneler için ' ‘Esirpazarı 'nda kahvehaneler / Toplanmış içinde hep divaneler" der. Edmond de Amicis XIX. yy.'ın ikinci yarısında mezarlıklar içinde bile kahvehaneler olduğunu (Merkez Efendi'de Çınaraltinda Hacegân kahvehanesi) yazar. XIX. yy. sonunda Üsküdar'da Üsküdarlı Talat, Muallim Naci, Şeyh Vasfi gibi şairlerin toplandıkları Çiçekçi kahvehanesi ün kazanmıştı. Cumhuriyet döneminde birer kültür merkezi sayılabilecek kahvehanelerden ikbal, Meserret, vb. en çok söz edilenlerdir. Birçok edebiyatçı, yapıtlarında kahvehaneleri konu edindi. Ebüzziya Tevfik, Mecmua-i Ebüzziya'öa sazendeli, meddahlı kahve-hanelere ilişkin geniş bilgi verir. Recaizade Ekrem Araba sevdası (1889), Hüseyin Rahmi Son arzu (1922) adlı romanlarında Direklerarası kahvehanelerine ait gözlemlerini aktarır. Hüseyin Rahmi Hayattan say- falar( 1919) kitabında yer alan “Sabire” öyküsünde Edirnekapı içindeki bir kahvehaneden söz eder. Reşat Nuri Güntekin Anadolu notları (1946) adlı yapıtında Anadolu kahvehanelerini anlatır. Ahmet Rasim'in Fuhşi Atik (1922) ve gazetelerde yayımlanmış yazılarından derlenen Anılar ve söyleşiler (1983) kitaplarında kahvehanelerle ilgili gözlemleri yer alır. Osman Cemal rçaygılı'nın İstanbul'da semai kahveleri ve meydan şairleri (1937), Tahir Alangu’nun Çalgılı kahvelerde külhanbey edebiyatı ve numuneleri (1943), Salah Birsel' in Kahveler kitabı (1975) bu alanda yazılan yapıtlardandır. Salah Birsel Ah Beyoğlu vah Beyoğlu (1976) adlı kitabında da edebiyatçıların devam ettiği kahvehanelerle ilgili anı ve gözlemlerini anlatmayı sürdürdü. Sait Faik bir hikâye kitabına Mahalle kahvesi (1950) adını vermişti. Nurer Uğurlu, Orhan Kemal'le ilgili anıları konu edinirken çağdaş yazarların kahvehanelerde geçen yaşamından görüntüler yansıttı. Beyazıt'ta ikinci Dünya savaşı yıllarındaki yazarların devam ettiği Küllük kahvesi' ni Nevzat Sudi Odyakmaz, bu adı taşıyan kitabında konu edindi (1987).

—Folk, ve Tar. Türkiye’de ilk kahvehanenin 1554'te açıldığı kabul edilir. Bu tarihe değin Anadolu'da ve Rumeli’de kahvehane yoktu. 1554’ün sonlarına doğru Halep’ten gelen Hakem, Şam’dan gelen Şems adlı iki kişi Tahtakale’de birer büyük kahvehane açtılar. .(Bazı kaynaklarda ilk kahvehanenin 1551-1552’de, bazılarında da İstanbul’un Fatih semtindeki Halıcılar köşkü’nde 1604’te açıldığı kayıtlıysa da, genel olarak 1554 tarihi kabul edilir.) Bu tarihten sonra kahvehanelerin sayısı hızla artmaya başladı. Din adamları kahve gibi kahvehanelere de karşı çıktılar ve buraların meyhanelerden daha kötü yerler olduğunu öne sürdüler. Hatta kahvenin haram olduğu yolunda fetva veren şeyhülislam Ebussuut Efendiden yeni bir fetva verilerek buraların kapatılmasını istediler. Şeyhülislam, bu tür bir fetva vermekten çekindi. Murat III döneminde çıkan yasağa karşın sapa yerlerde, arka kapıdan girilip çıkılan kimi kahvehaneler kuruldu. Sonunda ulemanın da kahve alışkanlığı artınca bu yeni içeceğin haram değil helal olduğu yolunda fetva çıktı ve kahvehanelerden alınan yüksek vergi nedeniyle yayılmalarına göz yumuldu. Boş gezenlerin artması, kahveye günlük siyasetin girmesi, buralarda toplanan halk tarafından yönetime eleştiriler yöneltilmesi üzerine 1583’te çıkan bir fermanla kahvehaneler kapatıldı, gizlice işletmeye kalkanların ömür boyu küreğe mahkûm edilecekleri ilan edildi. Ahmet I döneminde (1603 -1617) iki kez daha kahve ve kahvehane yasağı çıktıysa da uzun ömürlü olmadı. Murat IV, 1633’te Cibali’de çıkan yangını bahane ederek kahvehaneleri kapattı ve tütün yasağı koydu. Kahvehaneler yerle bir edilip yerine bekâr odaları, nalbant, debbağ dükkânları yapıldı. Bu yasak otuz yıl sürdü. 1663’ten sonra kahvehaneler tekrar açılmaya başladı. Bu kez kimi kahvehaneler yeniçeri zorbalarının sığındıkları, türlü yolsuzlukların yapıldığı yerler durumuna geldi. Her yeniçeri ortasının ayrı bir kahvehanesi vardı. Mahmut II döneminde (1808-1839) Yeniçeri ocağı kaldırılınca, buraları da kapatıldı. Kapılarının üzerine sahibinin bağlı bulunduğu ortanın simgesi asılan bu tür kahvehanelerin en ünlüleri Haliç'te Yemiş iskelesinde 56. ortanın Çardak kahvehanesi, Galata'da Burunsuz Mustafa Çelebi’nin kahvehanesiydi.
Kahvehaneler yozlaşıp yeniçerilerin uygunsuz işlerini yönettikleri yerler haline gelmeden önce birer sohbet yeri, kulüp, okuma odası ve eğlence yeri konumundaydı. Akşamları çeşitli meslek ve rütbeden kişiler buralarda toplanır, türlü konular üzerinde konuşulup tartışılır, kitaplar okunur, eğlenilirdi.

Kahvehanelerin de kendilerine özgü bir mimarisi vardı. Dış kapıdan dikdörtgen biçimli, mermer ya da malta taşı döşenmiş bir alana girilir, ortada mermerden fıskiyeli bir havuz bulunurdu. Alanın üç yanını kerevet denen üzeri şilteli oturma yerleri çevrelerdi. Kapının karşısında kimisi çinilerle süslü, alçıdan yapılmış bir ocak olurdu. Ocağın yanında hatırlı müşterilerin oturabildiği baş sedir vardı. Baş sedirin yanındaki kerevetin sonunda önünde post bulunan, birkaç gözlü bir çekmece bulunu burada kahve sahibi otururdu. Ocağın iki yanında kabartma alçı nakışlı raflar bulunur, buralara fincanlar ve zarflar dizilirdi. Duvardaki tahta kapılı dolaplara da nargileler, marpuçlar, çubuk ve lüleler konurdu. Su gereksinimi ocağa yakın yere gömülü büyük küplerden sağlanır, duvarlarda isi çekmesi için delikler olurdu, bu deliklerde mum, kandil yakılırdı. Gaz lambası çıktıktan sonra kahvehaneler bununla aydınlatılmaya başlandı. Kahvehanelerde berber de bulunur, takımlarını ocağa yakın bir yere asardı.
Tanzimat döneminden sonra gündelik eşyanın bir bölümü değişmeye, kerevetlerin ve sedirlerin yerini iskemle, masa almaya başladı. Kahvehanelerin duvarları her dönemde süslüydü. Yazı ve resim bu süslemenin başlıca öğelerini oluşturuyordu. Duvarlara kimi elle yapılmış kimi taşbasması resimler asılır, kahvecilerin piri sayılan Şeyh Şazeli'ye ilişkin yazılar yazılırdı. Resimlerin çoğunun konusunu dinle ilgili öyküler ve halk hikâyeleri kahramanlarının başlarından geçen olaylar oluştururdu.
XIX. yy.’da İstanbul’da her biri birer kulüp niteliğinde olan kahvehaneler vardı. Mahmutpaşa camisi’nin avlusundaki kahve, Beyazıt Okçularbaşı'ndaki Uzun kahve (daha sonra Okçularbaşı ve Serafim kıraathanesi adını aldı) bunların başlıcalarıydı. Buralarda oyun oynanmazdı. Müşterilerine günlük gazete, kitap, dergi sağladığı için kıraathane de denirdi. Bunların yanı sıra Civanaki Efendi’nin işlettiği Karakulak hanı kahvehanesi’ne de her cuma, pazar ve ramazan gecelerinde dönemin ünlü incesaz heyetleri gelirdi. Buralara herkes girip çıkamaalı. Fiyatları da ötekilere oranla yüksekti.
Sur dışı kahvehanelerinden en eskisi Terazicibaşı kahvehanesi’ydi. Mustafa III döneminde (1757-1774) yapılan bu kahvehane, kahve mimarisinin en güzel örneklerinden sayılıyordu. Dönemin ünlü meddahlarından Kız Ahmet burada hikâyeler anlatırdı. XIX. yy. başlarında yandı ve yerine başka bir kahvehane yapıldı.
XIX. yy. sonunda, XX. yy. başlarında Tavukpazarı’ndaki âşık kahvehanelerinin yerini, İstanbul’un hemen hemen her semtinde kurulan çalgılı kahveler (semai kahveleri) aldı.
Yakın zamana değin ünlerini sürdürmüş ve daha sonra çeşitli nedenlerle kapatılmış İstanbul kahvehanelerinin başlıcala- rı: Taksim'de Eftalopulos, Tepebaşı'ndaki Kanunuesasi kıraathanesi, Beyazıt’taki Küllük, Sultanahmet'teki Köşe, Nuruosmaniye’deki ikbal, Ankara caddesindeki Meserret, Veznecilerdeki Darüttalim ve Yavru Mehmet'in kahvesidir.
Günümüzde kahvehanelerde çay, kahve, meşrubat, nargile satılmakta; tavla, domino, okey, bilardo, çeşitli kâğıt oyunları vb. oynanmaktadır. Türkiye'deki kahvehane sayısının giderek büyük bir artış gösterdiği dikkati çekmektedir.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Jumong; 16 Kasım 2016 10:30