Arama

Aruz Vezni - Tek Mesaj #8

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
29 Şubat 2016       Mesaj #8
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
MsXLabs.org & Büyük L.

İslam dininin çıkışından önceki dönem arap şiirinde uygulanmaya başlayan ve aruz diye adlandırılan bu veznin arap dilcisi imam Halil bin Ahmet (öl. 786) tarafından kurallara bağlandığı kabul edilir. Gerçekte kurallarının saptanması İmam Halil'den daha önce başlatılmış ve bütünüyle düzenlenmesi ondan sonra da sürmüş olan aruz vezni, arapça kelimelerde kısa (.) ve uzun (—) hecelerin sıralanış biçimini gözetir. Kısa heceler kısa ünlüden (idâre'de ilk hece) oluşan ya da kısa ünlüyle {idâre'de son hece) biten hecelerdir. Bunlar açık hece niteliğindedir. Uzun heceler ise uzun ünlüden (âdi'de ilk hece) oluşan ya da uzun ünlüyle (âdi’de ikinci hece) biten hecelerdir. Aruzda ünsüzle biten heceler (kapalı hece) de (âb) uzun hece değerindedir. Kısa ve uzun (kapalı ve açık) hecelerin farklı biçimlerde sıralanmalarıyla ana kalıplar (tef’ile'ler) oluşur. Tef'ilelere arapça fiil kökünden türetilmiş adlar verilir: fa' (—), la'lün ( ),
fâilâtü ( ), fâilâtün ( ), fâilün (-•—), feilâtün ( ), feilün (—), leûlün
( ), feûl(—), mef'ûlü( ), mefûlün
( ), mefâilün ( ), mefâilü ( .),
mefâilün ( ), mütefâilün ( ),
müfteilCın ( ), mûstefilürı ( ),
müstefilâtûn ( ). Tef'ilelerin türlü biçimlerde birleşmeleriyle bahir* adı verilen ve bütün bir dizeyi kapsayan kalıplar ortaya çıkar. Her bahirde birbirinden küçük farklılıkları olan çeşitli vezinler (cüz) yer alır.

Aruzla yazılmış şiirlerde dizeyi, tef'ile- lerine uygun bölümlemelerle okumaya laktı denir. Bir mısraın tef’ilelerine ayrılması örneğin şöyle olur: “Müheyya ol/du meclis sâ/kıyâ peymâ/neler dönsün"( Bakı)( ). Bu vezin, hezec bahrinin mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün cüzüdür.

Türk edebiyatında arap şiirinin ve ondan etkilenen İran şiirinin kullandığı bütün bahirler ve cüzler kullanılmış değildir Türk şairlerinin yaygın olarak kullandıkları bahirler ve cüzler şunlardır:
Hezec bahri: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün ( ), mefâilün mefâilün feûlün ( ), mefûlü mefâilü mefâilü feûlün ( ), mefûlü mefâilün feûlün ( ), mefûlü mefâilün mefûlü mefâilün ( ).Recez bahri: Müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün ( — ), müstefilün müstefilün( —-—). Remel bahri: Fâilâtün
fâilâtün fâilâtün fâilün ( ), fâilâtün fâilâtün fâilün(— ), fâilâtün feilâtünfeilâtün faiün ( ), fâilâtün feilâtün faiün ( ). Seri bahri: Müfteilün müfte-
ilün fâilün ( ). Hafif bahri: Fâilâtün mefâilün faiün ( — ), feilâtün mefâilün faiün ( ). Muzari bahri: Mefûlü fâilâtü mefâilü fâilün ( ), mefûlü fâilâtün mefûlü fâilâtün{—— — ), mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün ( ). Müctes bahri: Mefâilün feilâtün mefâilün faiün (—— ). Mütekarib bahri: Feûlün feûlün feûlün feûl ( —).Divan şiirinde bu kalıplara ek olarak iranlılar'ın aruza ekledikleri rubai vezinlerinden de kullanılanlar olmuştur. Hezec bahrinde ve 24 tane olan rubai kalıpları ahreb* ve ahrem* vezinleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Dizelerin aruz veznine uydurulmasında heceler bazı kurallara göre değişikliklere uğrayabilir. Bu değişiklikler şunlardır: ulama* (vasi): sonu ünsüzle biten bir sözcüğün vezin zoruyla, sonraki sözcüğün başında bulunan ünlüye bağlanarak okunmasıdır, (örn. "Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok ” (Şeyhülislam Yahya): Bülbülle röter gülle raçar şâd [t] gönül yok [ulama yapılmasa —— ’e uymayacaktı]); imale*: kısa bir heceyi vezne uydurmak için uzun hece değerinde kullanmaktır(örn."N/ç/r?to/maz banâ derman beni bimâr sanmaz mi 7' (Fuzuli): "bana" sözcüğünün ikinci hecesi kısa okunsa ’e uymayacaktı); zihaf*: uzun bir heceyi vezin zoruyla kısaltmaktır (örn “Merhabâ ey âsi ümmet melcei" (Süleyman Çelebi): 1 âsî” sözcüğü, ikinci hecesi kısaltılarak "âsi” biçiminde okunmasa — —. —’e uymayacaktı); med*: son hecesi "uzun ünlü + ünsüz" biçiminde olan bir sözcükten sonra ünsüzle başlayan bir sözcük geliyorsa, ilk sözcüğün sonundaki hece "1 uzun + 1 kısa hece" değeri alabilir (örn. "O nâz hastası tâ böyle bîmecâl midir7' (Nedim): “nâz" ve "câl” heceleri " yerine "—” okunmasa, dize — —'e uymayacaktı); sekt*-i melih: "Mefûlü mefâilün feûlün" biçimindeki cüzün birinci tef’ilesi sonunda bulunan kısa heceyle ikinci tef ilenin başındaki kısa hecenin birleşerek uzun hece olmasıdır; böylece kalıp "mefûlün fâilün feûlün" biçimine girer (örn. Bir yoldu parıldayan gümüşten / Gittik... bahsaçmadık dönüşten'' (Yahya Kemal): birinci dizedeki —— vezni, ikinci dizede sekt-i melihile biçimine girmiştir).

Bunlardan başka aruz kalıplarında baştaki fâilâtün’ler (— ), feilâtün ( ) olabilir (örn. "Bâğa sensiz varamam çeş mime âteş görünür / Gül-i handânı değil serv-i hirâmanı b//e"(Neşati): birinci mısra başında "Bâğa sensiz" 'e, ikinci mısra başında “Gül-i handâ" ise ’e uymaktadır). Dize sonlarında fa'lün’ler ( ) de feilün (—) olabilir (örn. “Nedir bu tâli' ile derdi Nefi-i zârın / Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur"(Nef'i): Birinci dize sonunda "zârın" ’e, ikinci dize sonunda “—fe tolur" ise —’e uymaktadır). Dizenin son hecesi her zaman uzun hece değerindedir (örn. Dilde gam var şimdilik luft eyle gelme ey sürür / Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne" (Rasih): birinci dize sonunda "ey sürür" ’e uymaktadır; ikinci dize sonunda "-nüstüne” ise — değil, değerindedir).

Kendi şiir geleneği hecelerin sayıca eşitliği esasına dayanan İran edebiyatı, İslamlığın benimsenmesinden sonraki dönemde arap edebiyatının etkisi altında aruz veznini benimsedi. İran şairleri Arap- lar'ın kullandığı aruz kalıplarının hepsini kullanmadılar. Geleneksel şiirleri hece vezniyle olan Türkler ise X. yy.'dan başlayarak İran şairlerinin yapıtları etkisinde aruz veznini kullandılar. Aruzla yazılmış türkçe yapıtlardan Kutadgu * Bilig, Atabet‘ ül Hakayık gibi günümüze ulaşan en eski ürünlerde hece veznini hatırlatan şekillere yer verilmiştir. Nitekim bu yapıtların vezni olan "Feûlün feûlün feûlün feûl" ( — —), hece sayısı bakımından hece vezninin 11 ’li kalıbına denk düşer. Türkçe sözcüklerde uzun hece bulunmadığı için aruz vezninin kullanılmasında XV. yy.’a kadar imalelere çok geniş bir şekilde yer verildi. Arapça, farsça sözcüklerin dilde gittikçe çoğaldığı dönemde bu yabancı sözcüklerin aruza yatkın ses özellikleri sayesinde ise aruz vezninin kusurları elden geldiği kadar azaltılabildi. XVI-XVII. yy.’larda divan şairleri aruzu artık başarıyla kullanıyorlardı. Bu dönemde divan şiiri İran edebiyatıyla boy ölçüşebilen, özgün bir nitelik kazanmıştı. Divan şairleri aruz vezniyle mesnevi*, gazel*, kaside*, musam- mat*, rubai*, kıta* gibi nazım türlerinde ürün verirken özellikle XIV-XV. yy.’larda halk şiiri geleneğinin dörtlüklerine aruzu uygulayan tuyug*, eski halk türkülerini andıran fakat aruzla yazılmış olan şarkı* gibi türleri de kullandılar. XVII.-XIX yy.’da türlü yönleriyle divan şiirinden etkiler alan halk şairleri aruz vezniyle de şiirler yazdılar. Bu edebiyatta halk şiiri geleneğini aruz sistemiyle birleştiren bazı yeni türler (divan*, semai*, selis*, kalenderi*, satranç*) oluştu.

Tanzimat yazarları aruzun türkçeye uymadığını, konuşma diline aykırı düştüğünü ileri sürerek türk şiirinin kendine özgü vezninin hece vezni olduğunu savunuyorlardı. Aruzun bırakılması ancak Milli* edebiyat akımının doğup gelişmesiyle mümkün oldu.
Aruzla yazılmış şiirlere konuşma dilinin doğallığını kazandırma yolunda Nedim, Enderunlu Vasıf, Sabit vb.'nin gösterdiği Ustalıklar aruz geleneğinin son döneminde en üst düzeyine ulaştı. Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve özellikle Yahya Kemal Beyatlı türkçeyi aıuza uygularken şiirlerini kusursuz bir söyleyişe kavuşturdular.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ