Sadeddin Köpek’in amacı, ne devletin, ne da saltanatın güvenliğiydi. O çocuk yaştaki sultanı kullanarak rakiplerini saf dışı etmek ve devlet idaresinde tam bir hakimiyet sağlamaktı. Bunu yapabilmek için korku vermek en büyük etkenlerden biriydi.
Zaten en ufak bir direnç bile göstermeyen ve zayıf karakterli olan sultan, Kayır Han hakkında fermanı hazırlatmakta gecikmedi. O tutuklanıp Kayseri sınırları içindeki Zamantı, yani Pınarbaşı kalesine hapsedildi. Çok sürmedi, burada vefat etti. Açıkçası o, öldürülmüştü. Sadettin Köpek’in bu yaptırımı Harezmliler tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. İçe sindirilecek gibi değildi. Harezm beyleri toplanıp bunun yarın bir gün kendilerine de yapılacağını söyleyip isyan ettiler. Askerlerini ve maiyetlerini alıp iktalarını terketmiş, kalabalık bir halde önlerine çıkan şehir ve köylere saldırıp yağmalamış, Doğu Anadolu Bölgesi’ne doğru ilerlemeye başlamıştılar. Olayın bu biçimde bir gelişmeye yol açması aslında Sadettin Köpek’in aleyhindeydi. Ancak o, aksilik ve başarısızlıkları bile kendi lehine uygun konuma getirebilecek bir politik zekanın sahibiydi. Bir taşla iki kuş vuracak, bir yandan işin sorumluluğundan sıyrılacağı gibi, işin üstesinden gelemeyeceğini çok iyi bildiği rakiplerinden en büyüğünü böylelikle gözden düşürmüş, hatta onu hapsettirmiş olacaktı. Sultana varıp, durumun üstesinden Kemalettin Kamyar’ın gelebileceğini söyledi. Bunun üzerine o da gerekli emri verdi.
Kemalettin Kamyar, bir ordunun başına geçerek, Malatya’ya geldi. Harezm askerleri, o sırada Arapkir üzerinden Fırat nehrine varmış, nehrin karşı tarafına geçmekle meşguldüler. Kamyar, beraberindeki askeri birlikleri Malatya sübaşısı Seyfüddevle Ertokuş ve Arapkir sübaşısı Şemsettin Bayram’ın emrine verip, onları Harezmliler üzerine alelacele gönderdi. Selçuklu sübaşıları büyük gayret gösterdiler. Ancak, Harezmliler ikna olmadı. Selçukluya güvensizlik ve kızgınlık içindeydiler. Sübaşılar işi baskı ve silah zoruyla halletmeye karar verdi. Saldırıya geçtiler. Selçuklu ordusu bozguna uğradı. Şemsettin Bayram öldürüldü. Seyfüddevle Ertokuş da tutsak edildi.
Hazremliler Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne inerek Harran, Urfa (Ruha), Suruç ve Rakka’yı ele geçirdiler. Onların niyeti buralara yerleşmekti.
Beylerbeyi Kemalettin Kamyar, durumun vehametini bildiği halde, endişeli bir halde Kayseri’ye gelerek, sultana durum hakkında bilgi verdi. Saray şoka girdi. Bu durum Selçukluya vurulmuş en ağır darbeydi. Harezmliler devletin hizmetinden çıktıkları gibi, üstelik bir de düşmanı olmuştular. Bu işin sorumlusu kimdi? Tabi ki Kemalettin Kamyar. Çünkü ordunun başına tecrübesiz komutanları getirmişti. Açıkça o, işi savsaklamıştı.
Kemalettin Kamyar işin başında da olsa, Harezmlilerin üstesinden bir an bile gelemezdi. Öte yandan işin müsebbibi Sadettin Köpek’ti. II. Gıyasettin Keyhüsrev’in bunda payı vardı. Çünkü o, Sadettin Köpek’in sözünü ilerisini düşünmeden kabul etmişti. İkisi de olayın sorumluğunu kabul etmek erdeminden yoksundu. Onlara göre tek suçlu vardı, o da Kemalettin Kamyar. Sadettin Köpek, Gıyasettin Keyhüsrev’i buna ikna etti.
II. Gıyasettin Keyhüsrev’in geleceğe yönelik hiç bir politikası yoktu. Üstelik o otoritesi bakımından da son derece yetersizdi. Bu nedenle, Sadettin Köpek’in etkisi altında iş görmekteydi. O, babasının denge politikasına aykırı hareket ederek Kayır Han’ı tasfiye etmekle hayatının en büyük yanlışını yapmıştı. Bu, devletin gücünü kaybettirdiği gibi itibarını bile zedeleyen bir hareketti. Telafisi de mümkün değildi. Olan şeyler Sadettin Köpek’e yaramıştı. Bunun üzerine II. Gıyasettin Keyhüsrev, maiyetini alıp Antalya kışlağına çekildi. 1238 yılının kışını burada geçirdi. Sadettin Köpek, onu Antalya kışlasında daha çok etkisi altına aldı. Kendisi dışında devlet adamlarından birine bile güvenmemeyi ona salık verdi. Yapmış olduğu telkinler sultana olan sadakatinin sanki bir göstergesiydi. Gıyasettin Keyhüsrev artık her şeyi Sadettin Köpek’in gözüyle görüyor, onun kulağıyla işitiyor, onun beyniyle düşünüyordu.
Devletin idaresi yavaş yavaş sultanın elinden kaçıp gidiyor, bu güç ve yetki Sadettin Köpek’in elinde toplanıyordu. Bu durum tabiydi.
Gıyasettin Keyhüsrev, devlet adına hükmetme sembolü olan yüzüğü de ona verdi. Bu gafletin en büyüğüydü. Çünkü o, devlet adına tam yetkili bir hale gelmişti. Sadettin Köpek’in de zaten istediği buydu. Yapacağı işlerin hukuki temeli ve meşruiyeti o yüzükteydi. Bundan sonra sultana danışmadan istediği kararı alacak ve uygulayacaktı. Yaparken de tahtın güvenliği ve devletin yararına yaptığını söyleyecekti.