Arama

Osmanlı Toprak Hukuku - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Mayıs 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Arazi Kanunnamesi (1858)


Tanzimat Döneminde Osmanlı toprak sistemini yeniden düzenleyen, özel mülkiyeti önemli ölçüde yerleştiren ve topraktan alınan vergiyi artırmaya yönelik yasa.

İslamın ilk dönemlerinde arazi, memluke (mülk olan) ve gayr-i memluke (mülk olmayan) diye iki ana gruba ayrılmıştı. Bu sınıflandırma daha sonraki İslam devletlerinde değişikliklere uğradı. Osmanlı Devleti’nde arazi hukuku İslami temellere dayanınakla birlikte, bazı farklı özellikler de taşırdı.
Osmanlı Devleti’nde geleneksel toprak düzeni, toprak üzerinde devlet mülkiyetine dayanıyordu. Köylü devlete ait topraktan, çift adı verilen işletınelerden birini kiralardı. Bunun için peşin bir kiradan başka, duruma göre değişen ürün üzerinden bir vergiyi de devlete ödemekle yükümlüydü. Toprakta kiracı olarak bulunan köylünün toprağı satınak, hibe, vakıf ya da vasiyet etınek, istediği gibi kullanınak özgürlüğü yoktu. Toprağı boş bırakamazdı, bırakırsa, toprak elinden alınıp başka birine kiralanırdı. Devletle köylü arasındaki ilişkileri devlet memuru niteliğindeki sipahi düzenlerdi. Bu toprak sistemine tımar düzeni deniyordu.
Tanzimat’tan sonra, devlet ve toplum düzeninde yapılan önemli değişikliklerden bazısı da toprak düzeniyle ilgiliydi. Bu dönem, aynı zamanda güçlenen merkezî devletin taşradaki âyanı, derebeylerini, büyük toprak sahiplerini zayıflattığı bir dönemdi. İlk önemli düzenleme 1847’de yapıldı. Mirasçısı olmayan toprakların tümünün hâzineye devredilmesi, mirî arazi üzerinde kızlara da veraset hakkı verilmesi karara bağlandı. Mirî arazinin devredilmesinde, işletıne hakkı için verilen tapu senetlerinin, toprağın aşarını alanlar adına düzenlenınesi uygulamasına son verildi. Bu senetlerin Defterhane’den verilmesi ve mühürlü olması kararlaştırıldı. Böylece mültezim ve memurların senet verme ve hak toplama yetkilerini kötüye kullanınaları engellenınek isteniyordu. 1857’de çıkartılan bir irade ile, ne tür araziden sayılacağı belli olmayan yaylak ve kışlakların,mirî araziden sayılması gerektiği duyuruldu.

En köklü yenilikler 1858 Arazi Kanurınamesi ile getirildi. Bu yasa, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden o tarihe değin çıkarılmış, konuya ilişkin hükümler içeren bütün kanurıname ve fetvalar ile fıkıh hükümleri incelenerek hazırlanınıştı. Sistematiği bakımından kusursuzdu, özü bakımından da oldukça gelişmiş bir nitelikteydi. Daha çok İngilizlerin gelenek hukuku (common law) gibi yerleşik mahkeme kararlarına dayanan, bir çeşit derleme niteliğindeki eski Osmanlı kanurınamelerinden farklı olarak, numaralanınış maddelerin oluşturduğu bap ve fasıllar halinde düzenlenınişti. Bu nedenle Tanzimat Dönemindeki çağdaşlaşma çabaları doğrultusunda, modern yasalaştırma tekniğine uygun bir biçimi vardı. Kanurınamede bir mukaddimeyle iki bap içerisinde düzenlenen 132 madde bulunuyordu. En ayrıntılı ve geniş hükümler de mirî arazinin tasarruf, ferağ ve intikalini düzenleyen 1. bapta yer alıyordu (m. 8-90).
Arazi Kanurınamesi ile tımar sistemine son veriliyordu. Önceden sahib-i arza (dirlik sahibine) ödenen öşür ve haracın, devletçe toplanınası benimseniyordu. Yasanın ana amacı toprağın vergilendirilmesiydi.
Bunun için de toprak sınıflandırılıyor, beş tür toprak saptanıyordu.
1) Arazii memluke (mülk arazi): Çıplak mülkiyet ve tasarruf hakkının aynı kişiye ait olduğu özel mülk durumundaki topraklar; bu topraklar alınıp satılabiliyordu.
2)
Arazii mevkufe (vakıf arazi): Kamu yararına bir hizmete ayrılmış, vakfın özelliği gereği şeri toprak hukuku kapsamında ve Evkaf Nezareti’nin gözetim ve denetimindeki topraklar.
3) Arazii metruke (kamu yararına terk edilmiş arazi): Yol, meydan, harman yeri, otlak, baltalık, mezarlık, pazar ve panayır yerleri, mera, yaylak ve kışlak gibi mülkiyeti devletin olmakla birlikte, kullanım hakkı yörede oturanlara bırakılan topraklar.
4) Arazii mevad (ölü arazi): Yerleşim merkezlerinin uzağında bulunan, ekilip biçilmeyen, kimsenin mülkiyet ya da tasarrufunda bulunınayan, taşlık ve kıraç yerler; böyle yerleri iyileştirip şenlendirenler için, izin almak koşuluyla kullanım hakkı doğabiliyordu.
5) Arazii miriye (mirî arazi): Çıplak mülkiyeti devlete ait olan, işletilmek üzere köylüye süresiz olarak ve bir bedel karşılığı bırakılan topraklar. Yasa mirî arazi üzerinde, mülkiyet hakkına oldukça yakın bir tasarruf hakkı sağlıyordu. Köylü toprağında istediği biçimde tarım yapabiliyor, istediği her ürünü ekebiliyor ya da ektirebiliyordu. Topraklarından başkalarının geçişini, ark ya da harman yapımını yasaklayabiliyordu. Ama gene de toprak üzerinde tam ve mutlak bir tasarruf hakkı yoktu; tarlayı üç yıl boş bırakamıyor, memurların izni olmadan bağ bahçe kuramıyor, yeni bina yapamıyordu. Bu gibi yenilikler için memurların izninin gerekli görülmesi, topraktan alman verginin azalabileceği korkusundan ileri geliyordu. Miri arazinin, tasarruf edenin borcu karşılığı satılması da kabul edilmemişti.

Yasa, çiftçi işletıneleri için tam ve kişisel tasarruf ilkesini kabul ediyordu. Halktan her kişiye ayrı ayrı arazi ihale edilecek, tasarruf için tapu senetleri dağıtılacaktı. Ama ortaklaşa tasarruf edilmesi öngörülen araziler de vardı. Bu gibi yerler alınıp satılamıyor, üstünde tarım yapılamıyor, bağ bahçe kurulamıyordu.
Yasada ferağ (tasarruf sahibinin bir arazi üzerindeki bütün haklarını bir üçüncü kişiye devretınesi, böylece bu kişinin yeni tasarruf sahibi haline gelmesi) hak ve yetkisi de ele alınıyordu. İzin alınınası koşuluyla, bedelsiz ya da bedel karşılığı ferağ yapılabiliyordu. Yasa ayrıca miras koşullarını da yeniden düzenliyordu. Ölen babanın tarlaları yalnız erkek ve kız çocuklara kalıyordu. Erkek ya da kız çocuk bulundukça, toprak mirasına öbür yakın akraba giremiyordu. Gene bu yasa yabancılara tapu hakkı vermiyordu. Tapu hakkı sahipleri tapu harcı vermek zorundaydılar. Bu verilmezse, arazi sahipsiz hale geliyor ve devlete kalıyordu.
Arazi Kanurınamesi, devlet için vergi kaynağı oluşturacak küçük işletıne sahibi bir köylülük yaratınaya yönelikti. Tam olarak yerleştirmiyorsa da, toprak üzerinde özel mülkiyetin kurulması yönünde önemli adımlar atıyordu.

Yasanın, mirî toprakların işletenin borcu karşılığı satılmasını ve yabancıların tasarrufuna bırakılmasını yasaklayan hükümleri, daha sonra yapılan değişikliklerle kaldırıldı ve bu ilerki dönemler için oldukça olumsuz sonuçlar yarattı.
Arazi Kanurınamesi’nin ne zaman ve nasıl yürürlükten kalktığı hukukçular arasında tartışma konusu olmuştur. Çoğunluğun görüşü 1926’da Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesiyle Arazi Kanurınamesi’nin zımnen ilga edildiği yönündedir. Bazı hukukçular ise, bir kamu hukuku yasası niteliğindeki Arazi Kanurınamesi’nin ancak aynı nitelikteki yeni bir yasayla ortadan kaldırılabileceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bir bölüm hukukçu da mirî arazi gibi Medeni Kanun’ un herhangi bir düzenleme getirmediği alanlarda, Arazi Kanurınamesi’nin ilgili hükümlerinin yürürlükte olduğu görüşündedir.

Arazi Kanurınamesi’nin özellikle mirî arazi ve metruk araziye ilişkin hükümlerinin uygulamada yürürlükten kalkmış sayılması, Türkiye’de kamu malları varlığı bakımından olumsuz sonuçlar yaratınıştır. Mirî arazinin bir bölümünün özel kişilerce, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonraki dönemde düşük bedellerle hâzineden satın alınınası, giderek fiili işgallere konu olması, büyük değer taşıyan devlet topraklarının sayılı kişilerin eline geçmesine, bunların rantiye durumunu kazanınasına yol açmıştır. Metruk araziye ilişkin hükümlerin yürürlükten kalkması ise (bunun yerine mahkeme içtihatlarıyla ya da yasal düzenlemelerle yeni bir rejim de konınadığından) özellikle park, meydan, sokak gibi kamu mallarının alım satım konusu haline getirilmesine neden olmuş ve kentlerde en değerli yerler, büyük boyutlara varan toprak spekülasyonundan zarar görmüştür.
Yazımı aynı olan başlıklar, kişiler, yerler, kavram, kurum ve nesneler biçiminde sıralanınıştır.
arazi okçuluğu, avlanına koşullarını taklit etınek amacıyla düz olmayan, çoğunlukla ağaçlık bir alanda, çeşitli uzaklıklara yerleştirilmiş farklı ölçü ya da biçimlerdeki hedefleri vurarak yapılan bir tür okçuluk. 1939’da ABD’de, Ulusal Arazi Okçuluğu Derneği’ nin kurulmasıyla örgütlü bir spora dönüştü. Uluslararası Okçuluk Federasyonu’nun 1969’da düzenlediği dünya okçuluk şampiyonasında ilk kez bu dala yer verildi. 1970’te de Galler’de, ayrı bir dünya arazi okçuluğu şampiyonası düzenlendi; bu yarışmada beş birincilikten üçünü ABD’li okçular kazandılar.
Standart bir arazi yarışmasında 28 hedefe atış yapılır. En büyük hedef 60 cm çapında, en uzun atış mesafesi 60 m’dir (ABD’deki yarışmalarda 72 m). Hedefin ortasında siyah bir nişan alma noktası, bunun çevresinde beyaz bir iç halkayla siyah bir dış halka vardır. Okunu iç halkaya isabet ettiren yarışmacı beş puan, dış halkaya isabet ettiren yarışmacı ise üç puan alır. Serbest stilde (nişangâh kullanarak) ya da çıplak yayla (nişangâh kullanınadan) yarışılabilir. Her hedefe dört atış yapılır; bazı durumlarda atışlar aynı hedefe farklı uzaklık ve konumlardan yapılır.

Arazi okçuluğu, hedef olarak gerçek ölçülerde hayvan figürleri kullanılarak yapılanlar da içinde olmak üzere, çok çeşitli biçimlerde yapılır. Ayrıca bak. okçuluk.
arazi toplulaştırması, arazi parsellerinin, kırsal alanda tarımsal verimi artırmak, kentsel alanda da imar planına uygun arsa düzenlemesi yapmak amacıyla yeniden ifraz edilmek üzere birleştirilmesi. Türk Medeni Kanunu’nun 678. maddesine göre, toprağın ve su yollarının iyileştirilmesi, yol açılması, bataklıkların kurutulması, orman yetiştirilmesi ve ormanların ya da köylerde toprak parçalarının birleştirilmesi gibi işler, ancak birden çok malikin katılmasıyla yapılır. Bunun için arsaların yarısından çoğuna sahip olan ve sayıca maliklerin üçte ikisini oluşturan kimselerin kararı gerekir. Bu maddenin kaynağını oluşturan İsviçre Medeni Kanunu’nun 703. maddesinin son fıkrası, bu hükmün toprağın iyileştirilmesi ve yerleşme bölgelerinin düzenlenınesi gibi durumlarda da uygulanınasını öngörür. Ama bu son bölüm Türkçeye çevrilirken alınınamıştır.

1973 tarihli ve 1757 sayılı Tarım ve Toprak Reformu Kanunu’nun (TTRK) 91. maddesine göre, arazi toplulaştırması köy, belde ya da havza temel alınarak, o yerin sınırları içinde gerçek ve tüzel kişilere ait tarıma elverişli tüm topraklarda uygulanır. 3 Mayıs 1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesine göre de, imar sınırları içinde bulunan binalı-binasız arsa ve araziler, birbirleriyle, yol fazlalarıyla ya da kamu kuruluşlarına ait olan yerlerle birleştirilebilir, yeniden imar planına uygun ada ve parsellere ayrılabilir ve bağımsız, paydaşlı ya da kat mülkiyeti ilkelerine uygun olarak hak sahiplerine dağıtılabilir.
Arazi toplulaştırması tek yönlü ya da çok yönlü olabilir. Tek yönlü arazi toplulaştırması, bir işletıne sahibine ait küçük tarım parsellerinin birleştirilmesidir. Çok yönlü arazi toplulaştırması ise birden çok tarım işletınecisine ait dağılmış, küçülmüş ekonomik olmayan arazi parçalarının bir araya getirilerek alınacak ekonomik önlemlerle tarımsal verimin artırılmasıdır. Türkiye’de kırsal yörelerde arazi toplulaştırmasında dağınık tarım parsellerinin birleştirilip su ve yol ağma bağlanınası amacı büyük önem taşımaktadır.

Arazi toplulaştırması gönüllü ya da zorunlu olmasına göre de ikiye ayrılabilir. Zorunlu toplulaştırma, kırsal kesimde toprak ve tarım reformu amaçları çerçevesinde, parsel sahiplerinin onayı aranınaksızın, Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu’nca yapılan toplulaştırmadır (TTRK m. 89). İmar Kanunu’ nun 18. maddesine göre belediyelerce yapılan arazi toplulaştırmaları da bu türdendir. Gönüllü toplulaştırma ise kırsal kesimde tarım ve toprak reformu projesinin uygulanabilmesi için düzenlenecek toprakların maliklerinden yarısından çoğunun yazılı isteği ya da onayı ile yapılan arazi toplulaştırmasıdır (TTRK m. 88).

İmar Kanunu’nun 18. maddesine göre yapılan arazi ve arsa düzenlemelerinde, toplulaştırılarak imar planına uygun biçimde inşaata elverişli hale getirilen taşınınazların bu işlem sonucunda değerinin yükselmesi karşılığı bunların yüzölçümlerinden yüzde 35 oranına kadar bir bölüm düzenleme ortaklık payı olarak düşülebilir. Düzenleme ortaklık payları, düzenleme yapılan yerlerin gereksinıneleri olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil alan, cami ve karakol gibi genel hizmetlerden başka amaçlarda kullanılamaz.

Avrupa hukuk sistemlerinin çoğunda (Fransa, Almanya, İsviçre, İtalya, Belçika ve Hollanda) kabul edilmiş olan arazi toplulaştırmasının Türkiye’de ilk uygulaması, 1961-62’de Konya’nın Çumra ilçesinde TINK’nin 678. maddesine göre yapılmıştır. Kent toprağındaki uygulama ise 1882 tarihli Ebniye Kanunu’na kadar uzanır. Bu kanunun öngördüğü “hamur kuralı” çerçevesinde yalnızca İstanbul’da arazi toplulaştırmaları yapılmıştır.

arazi yarışı, inişli yokuşlu, işaretsiz, genellikle çöllük arazide yapılan bir tür otomobil yarışı. II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan motosiklet iz yarışının yol açtığı arazi yarışı, sürücülerin kendi seçtikleri rotalar boyunca, bir kontrol noktasından öbür kontrol noktasına kadar yarışmaları biçiminde yapılır. Baja California çöllerinde her yıl düzenlenen ve birinciye 10 bin dolarlık ödül kazandıran “Mexican 1000” gibi bazı arazi yarışlarına ayrı sınıflar halinde hem motosikletler, hem de otomobiller katılabilir. Arazi yarışlarına katılan otomobiller hafif metalden boru biçiminde şasisi olan ve saatte 240 km’lik bir hıza ulaşabilen, genellikle özel olarak tasarlanınış araçlardır. Normal olarak izlenıneye pek uygun bir spor olmamakla birlikte, başta Nevada’da yapılan “Mint 400” olmak üzere bazı ABD yarışları, yarışın paralı olarak izlenınesine olanak veren parkurlarda koşulur. Hâlâ öncelikle Amerika’ya özgü bir spor olmaktan çıkamayan arazi yarışının yaygın olduğu başka ülkeler Japonya ve Avustralya’dır.

Kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen NeutralizeR; 20 Haziran 2016 01:26
SİLENTİUM EST AURUM