Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Temmuz 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Göz Anatomisi


Göz; tabiat kitabının eşsiz güzelliklerini ve varlıklarda sergilenen İlâhî isim ve sıfatların tezahürlerini temaşa edip, tefekkür etmesi için, Allah'ın insanlara hediye ettiği bir organdır. İki küçük kamera olarak yüzün korunaklı en uygun yerine yerleştirilmiş olan gözleri çeşitli hususiyetleriyle tanımaya çalışalım: Gözün yerleştirilmiş olduğu çukur, altı kemik tarafından sarılmıştır. Üst çene kemiğinin sınırladığı çene boşluğu (sinüs) ile göz arasındaki kemiğin (premaxilla) kalınlığı, 0,5 mm.; kalbur kemiği boşlukları arasındaki duvarın kalınlığı da 0,3 mm'dir. Göz küresini dıştan saran ve üç yönde hareket ettirmekle vazifeli altı kas, beyinden çıkan üç sinir tarafından uyarılır.

Yapı bakımından küreye benzeyen gözün çapı, yeni doğanlarda 17 mm., üç yaşındakilerde 23 mm., erginlerde de 24 mm'dir. Erginlerde bu kürenin çevre uzunluğu 74,9 mm'dir. Ağırlığı 7,5 gram olan gözün hacmi ise, 6,5 ml'dir. Göz küresini dışarıdan saran ve çok dayanıklı bir bağ dokusundan yapılmış en dış kılıfın (sclera) kalınlığı, ön tarafta 0,5 mm, arka tarafta da 1 mm'dir. Gözün dıştan görülen ön kısmının (cornea) dikey çapı 11 mm, yatay çapı 11,9 mm; yüzey alanı 1,3 cm2, merkezindeki kalınlığı 0,5 mm, çevredeki kalınlığı da 0,67 mm'dir. Korneanın ön kısımdaki hafif tümsek eğimli bölümün yarıçapı 7,8 mm, ışığı kırma gücü 45 diyoptridir. Korneanın üzeri, çok ince bir tabaka hâlinde gözyaşı bezinin koruyucu salgısıyla kaplanmıştır. Bu tabaka kendi içinde üç alt tabakaya ayrılır. Korneaya doğrudan temas eden kısım 0,2 µm, su ağırlıklı orta tabaka 10 µm, en dıştaki yağlı tabaka ise, 0,1µm kalınlığındadır.

Bir kamera bütün incelikleriyle nasıl kendini tasarlayan sanatkârın ilmini ve kabiliyetini gösteriyorsa, gözdeki milimetre veya mikron ölçeğindeki yapılardaki hikmetli bir plân ve gayeye yönelik, tesadüfî mutasyonların asla ortaya çıkaramayacağı sanatın mükemmelliği de, bütün kemâl sıfatlarla mücehhez bir Sanatkâr'ın ilim ve kudretini gösterir. Gözün ön tarafından orta bölgesine doğru ilerlendiğinde, göze giren ışığın kırılıp, şiddetinin ayarlandığı renkli kısım, göz merceği ve merceği askıda tutan bağlar gelir. Merceği askıda tutup hareketine imkân veren ve 70–75 adet olan bağların her birinin uzunluğu 2 mm, kalınlığı da 0,5mm'dir. Göze giren ışığın ayarlandığı renkli kısmın (iris) çevirdiği, orta kısımdaki göz bebeğinin genişleyip daralma sınırı 2–8 mm'dir. İrisin daralıp genişleme kabiliyeti % 80 nispetindedir. Fotoğraf makinelerinde çekim diyaframın açık kalarak, ışığın film üzerine düşmesi olarak bilinen pozlama için reaksiyon zamanı, gözde 0,3–0,8 saniye arasındadır.

Ağırlığı 174 mg olan göz merceğinin kalınlığı 4 mm, çapı da 9 mm'dir. Merceğin ön ve arka yüzünün tümsekliği aynı değildir. Ön yüzünün tümsekliğinin yarıçapı 10 mm, arka yüzünün yarıçapı ise 6 mm'dir. Merceğin kırma gücü 19–33 diyoptri arasında değişir. Merceğin % 65'i su, kalan kısmı ise proteindir. Bu su ve proteinden yapılmış kitleyi saran şeffaf kapsül ön tarafta 10–20 µm, arka tarafta 5 µm'dir. Mercekte uzunluğu 7–10 mm, genişliği 1–10 µm, kalınlığı da 2 µm olan lifler bulunur. Merceğin yapısında bulunan suda çözünmeyen proteinlerin nispeti 10 yaşında % 3 iken, 80 yaşında % 40'a yükselir ki, bu durum, merceğin giderek şeffaflığını ve esnekliğini (uyum kabiliyetini) kaybetmesi demektir.

Gözün görüntünün işlenmesi ile ilgili ve en hassas tabakası olan retina, 10 hücre tabakasından yapılmış en içte yer alan harika bir görüntü kodlama merkezidir. 127 milyon ışığa hassas alıcı hücreden (photoreceptor) yapılmış olan retinanın kalınlığı, sarı leke (makula lutea) denen ve görüntünün en net olarak teşekkül ettiği bölgede 0,2 mm, bu bölgenin kenarlarında da 0,1 mm'dir. Retinadaki hücrelerin 120 milyonu çomak şeklinde düz hücreler olup, siyah-beyaz görmede (alacakaranlık); 7 milyonu ise, koni veya kama şeklinde hücreler olup, renkli görmede vazifelidir. Sayıları çok olan çomak hücrelerinin boyu 50 µm, kalınlıkları da 1–5 µm'dir. Koni hücrelerinin boyu 40 µm, kalınlıkları ise, 3–5 µm kadardır.

Retinanın bir mm2'sinde 400.000 ışık alıcı hücre bulunur. Bu zâviyeden mukayese edildiğinde, gece avlanan orman baykuşunun gözündeki retinada bu rakam 680.000'dir. Orman baykuşunun ihtiyacını bilen İlmi ve Kudreti Sonsuz, onun gözünü gece karanlığında en küçük bir ışık parıltısını bile hissedebilecek derecede hassas yaratmıştır. Sazanların retinasında bu değer –onların bulanık ve karanlık suda beslenebilmesi için- 510.000'dir. Kedinin göz retinasındaki değer 397.000 olup, insana yakındır. Bu değer, evcil sığırlarda 358.000, alabalıkta 303.000, tavukta 265.000, bir mürekkepbalığı türünde 105.000, bir su kurbağası türünde de 95.000 kadardır. Bu rakamlara bakarak, şu hayvan diğerinden üstündür veya görme açısından şu hayvana haksızlık yapılmıştır, diyemeyiz. Zîrâ yaratılışta israf ve abesiyet yoktur. Her hayvana ihtiyacı olduğu kadar görme hücresi verilmiştir.

Retinadaki görme hücrelerinin ortalama 130'u bir ganglion (sinir düğümü) hücresine bağlanır. Görme sinirini (nervus opticus) teşkil eden her bir sinir lifi, bir ganglion hücresine bağlanır. Retinadaki görme hücrelerinin karanlıktan aydınlığa çıkıldığında geçen uyum süreleri 15–60 saniye arasındayken, aydınlıktan karanlığa geçildiğinde geçen uyum süreleri 30–45 dakika kadar sürer. Görme hücrelerinin iş görebildiği sahanın genişliği, yani hissedebileceği en düşük ışık miktarı ile en kuvvetli ışık miktarı 10-7 ile 106 mumluk ışık dereceleri arasındadır. İnsan, bu miktarların altındaki ve üstündeki ışıkları, zayıflığından veya tam aksine şiddetinden dolayı göremez.

İnsanın gördüğü bütün renkler, görme hücrelerinin absorbe ettiği (soğurduğu) ve yansıttığı dalga boylarına göre isimlendirilir. Görme hücrelerinin absorbsiyon genişliği kırmızı ve mor arasında kalır, bu da görülebilen ışığın dalgaboylarının sınırıdır. 400 nm dalga boyundaki ışık mor, 760 nm dalga boyundaki ışık ise, kırmızı görülür. Kırmızıötesi (infraruj) ve morötesi (ultraviole) ışınları insan göremez. Ancak bu sınırların ötelerindeki dalgaboyuna sahip ışınları, bazı hayvanların algılayabildiği bilinmektedir. Görme sinirinin retinaya girdiği kör nokta olarak bilinen kısım ile ışık alıcı hücrelerin en yoğun ve görüntünün en net olduğu (sarı leke) kısmın çapları 1,5 mm'dir.

Bütün bu anatomik ve histolojik hususiyetler, insanın yeryüzünde sergilenen güzellikleri temaşa edebilmesi, Allah'ın yarattıklarına ibret nazarıyla bakabilmesi için yeterli değil midir? Tek hücresinde dahi tesadüflerin ve şuursuz tabiatın bir müdahalesinin olmadığını anlamak için, göze bir bütün hâlinde bakmak çok önemlidir. Bir kameranın yapımcısını hiç kimse inkâr edemezken, her parçası hikmetli ve hususi ölçülerle yapılmış gözü maalesef bazı insanlar, başta mutasyonlar olmak üzere, akılsız ve şuursuz evrim mekanizmalarına verebilmektedir. Görme hâdisesinin beyinde idrak edilmesi de gözle beraber düşünüldüğünde, tesadüfî evrim mekanizmalarıyla bazı şeyleri izah(!) ettiklerini düşünenler, iyice aciz kalır. Retinaya bağlantı yapan görme siniri içindeki liflerin (aksonların) her biri, beyindeki görme merkezinde kendilerine ait nöronlarla irtibat kurar. Bu durumda göz görme hâdisesinin gerçekleşmesinde sadece aracı bir organ olur. Görmenin asıl idrâk edildiği yer, beyindir. Göz ile beyin arasındaki bu mükemmel uyum düşünüldüğünde, evrimcilerin fikirleri tamamen iflâs etmez mi?
Ad:  göz.JPG
Gösterim: 6878
Boyut:  52.9 KB


Gözdeki Hassas İşleyişe Ait Ölçüler


Oldukça nazik şekilde teçhiz edilmiş gözün en hassas bölgesi olan retinadaki çubuk ve koni hücreleri, mikro ölçeklerde yapılar ihtiva eder. Çubuk şeklindeki bir ışık alıcı (fotoreseptör) hücrenin üzerinde 600–2.000 arasında disk biçiminde yuvarlak kabarcık vardır; bunların her birinin üzerinde de, görme pigmenti rhodopsin molekülünden 20.000–800.000 kadar bulunur. En koyu karanlık ile en açık aydınlık arasındaki uyum kapasitesinin hassasiyeti 1:107 rakamıyla ifade edilir ki, bu durum görüntüleme sisteminin bire on milyon hassasiyetle çalıştırıldığını gösterir. Çubuk şeklindeki reseptörlerdeki bütün görme pigmentlerinin azamî hassasiyet sınırı, 550 nm'dir ve bu pigmentler saniyede 65–80 arasındaki ışık uyartılarını alabilecek hassasiyete sahiptir. Herhangi bir ışığın hissedilebilmesi için, en az beş fotona (ışık paketine) sahip olması gerekir.

Koni hücrelerinin en yoğun olduğu fovea centralis bölgesinde, iki hücre arasında 2,5 µm kadar bir mesafe vardır. Koni hücreleri 200 kadar farklı renk tonunu ayırabilecek kapasitede yaratılmıştır. Yaklaşık 500 farklı kademedeki berraklığı ve 20–25 farklı kademedeki renk doygunluğunu ayırabilecek durumda oldukları da hesap edildiğinde, bu hücrelerin milyonlarca farklı renk tonunu ayırabilecek kapasiteye sahip kılındıkları görülür.

Rengârenk süslenmiş tabiat kitabını temâşa ederken algıladığımız renkler için, koni hücrelerinde sadece mavi, yeşil ve kırmızı olmak üzere üç tip görme pigmenti vardır. Bütün renkler, bu üç tip renk pigmentinin farklı yoğunluklardaki iştirakleriyle ortaya çıkar. 420 nm dalga boyundaki mavi, 535 nm dalga boyundaki yeşil, 565 nm dalga boyundaki kırmızı ışıkların cisimlerden yansıyan kısımlarının, fotoreseptör hücrelerindeki emilme derecesine göre, birbirleriyle girift olarak farklı yoğunluklarda hücre uyarıldığından, bütün renkleri algılayabiliriz. Koni şekilli reseptörlerdeki bütün renk pigmentlerinin toplam hassasiyet sınırı 510 nm'dir ve bunlar saniyede 15–25 arasındaki ışık uyartılarını alabilir. Renkli görme bozuklukları erkeklerin % 8'inde, kadınların ise, sadece % 0,4'ünde görülür.

Fotoğraf makinelerinin karanlık boşluğunda herhangi bir şey yoktur. Gözde ise, hususi terkiplerin bulunduğu iki odacık vardır. Kornea ile gözün renkli kısmı (iris) arasındaki ön odacığı dolduran sıvı daha akışkandır (humor aqueous). Mercek ile retina arasındaki büyük odacığı dolduran nispeten daha koyu sıvıya, camsı cisim (humor vitreous) denir. Gözün ön ve büyük olan arka odacıklarını dolduran bu sıvılar, hem merceğin, retinanın ve göz tabakalarının beslenmesi, hem gözün içe çökmemesi için belli bir dolgunluk sağlanması, hem de ışığı emerek görmenin güçlendirilmesi gibi fonksiyonlara sahiptir. Her bir gözde 0,2–0,4 ml kadar bulunan ve kırma indisi 1,3 olan bu odacık sıvıları, dakikada 2 µl kadar salgılanır (günde yaklaşık 2,9 ml). Sürekli üretilen odacık sıvıları, birkaç saatte bir tamamen değiştirilir. Sıvı yapımı devam ederken, boşalmada bir sıkıntı olduğunda, göz içindeki sıvı basıncı artar ve glokom denen ağrılı hastalık ortaya çıkar. Göz içi basıncının ortalama değeri 15–18 mmHg, sınır değerleri ise, 10–22 mmHg'dır. Odacık sıvılarının 100 ml'sinde 669 mg protein, 658 mg yemek tuzu, 445 mg sodyum, 116 mg potasyum, 65 mg glikoz bulunur; kalanı ise sudur.

Gözün ön tarafını dıştan yıkayıp temizleyen diğer bir sıvı da gözyaşıdır. Hissi durumlara bağlı olarak harekete geçirilen gözyaşı bezleri, bebek henüz üç haftalıkken faaliyete başlar. Günlük 1ml kadar gözyaşı üretilir. Gözyaşı üretimi hızı çocuklarda saatte 84 µl iken, erginlerde saatte 38 µl'ye düşer. Göz kapakları ortalama 20 saniyede bir açılıp kapatılır; bu esnada otomobilin camlarını temizleyen sileceklerin ıslatılmasına benzer bir mekanizma ile gözün korneası gözyaşıyla yıkanıp silinir. Çok hafif bazik (pH:7,4–7,8) olan gözyaşının bir litresinde 981,3 g su, 18,70 g da katı madde bulunur. Bunun ise, 6,69 gramı protein (3,94 g albumin, 2,75 g globulin), 1,70 gramı da, mikrop öldürücü lizozim salgısıdır.

Gözün temel çalışma prensibi;


dış dünyadan gelen ışınların mercek ve diğer yapılar tarafından kırılarak, ters bir şekilde retina üzerine düşürülmesine, bunun da optik sinir vasıtasıyla beyindeki ilgili merkeze iletilerek görüntü algısının meydana getirilmesine dayanır. Ancak dış dünyadaki cisimlerin her biri farklı mesafelerde olduğundan, aynı anda bütün cisimlerin uzaklığını algılayabilmek için göz, bakılan mesafeye göre bütün olarak şeklini veya sadece merceğinin biçimini değiştirebilecek bir hususiyette yaratılmıştır. Gözün mesafeye göre, ışınları farklı derecelerde kırarak retinadaki fovea centralise düşürebilmek için yaptığı hareketlere akkomodasyon veya uyum denir. Gözün beş metreden daha yakın nesnelere yaptığı uyum (yakına uyum) ile beş metreden daha uzaktaki cisimlere yaptığı (uzağa) uyum, temelde birbirinin tersidir.

Uzağa uyum için, gözün ışığı kırıcı tabakalarının toplam kırma indisi 59 diyoptridir (dpt); bunun 49 diyoptrisi, gözün dış tabakası olan korneanın ve havanın kırma indisidir. Korneanın iç tarafı -6 diyoptridir. Asıl işi yapan göz merceğinin ise, 16 diyoptrilik kırma indisi mevcuttur. Aslında gözler uzağa uyumlu hâlde, otomatik olarak istirahat hâline en yakın biçimde yaratılmıştır. Beş metreden daha yakın mesafeler için, mükemmel bir hesaplama sisteminin kontrolü altında gençlerde 69 diyoptriye kadar uyum yapabilir. Bunun 49 dpt'si hava ve korneaya, -6 dpt'si korneanın iç taraftaki yüzüne, 26'sı da merceğe aittir. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, gençlerde mercek çok hareketli ve esnek olduğundan, daha verimli bir ışık kırması yapmaktadır. Havanın ışığı kırma indisi 1 kabul edilirse, korneanın kırma indisi 1,38; ön ve arka odacık sıvılarının 1,34; merceğin çekirdek kısmının da 1,41 olur.

Gözler geniş bir sahayı tarayabilmeleri için, hususi bir konuma yerleştirilmiştir. Kafamızın ön tarafında bulunan kemik çukurlarına yerleştirilmiş gözlerimizle yukarıya baktığımızda 60º, aşağı baktığımızda 70º, burna doğru baktığımızda 60º, şakak bölgesine baktığımızda da 90º'lik bir sahayı tarayabiliriz. İki gözümüzle, 145º'lik bir sahayı görebiliriz. İki gözün alanlarının çakıştığı 120º'lik saha derinlikli olarak görülürken, kenarlarda kalan 12º'lik çok dar bir saha da -derinliksiz olarak- sadece görüntülenir. Gözün dış dünyada 1º'lik mesafeyi algılamasının retinadaki karşılığı veya izdüşümü 0,29 mm'lik bir mesafedir.

Göze ilişen herhangi bir nesnenin algılanma süresi 10–80 milisaniyedir; o nesnenin gözde sabitlenmesi için, 0,2–0,6 saniye kadar bir süre geçer. Göz; baş hiç hareket ettirilmeden saniyede 60º'lik bir açıyı kontrol ederken, baş hızla çevrildiği takdirde saniyede 200º–600º arasında değişen bir açı içinde nesneleri algılayabilir.

Çevredeki görüntüler, retina ve beyne ışık hızıyla iletilip algılanıyor. Yüzlerce renk tonu, hareketli hareketsiz her türle varlığın görüntüsü birbiri üzerine görüntü olarak hafızaya kaydediliyor ve gerektiğinde hatıra aynı sahne tekrar geliyor. Kirpiğinden, merceğine, retinasından sinirlerine ve damarlarına, kapağından merceğine kadar her noktasıyla bir mükemmellikler sergisi olan gözün mu'cizevî yapısı çok açık olarak kudreti ve ilmi sonsuz bir Yaratıcı'yı göstermesine rağmen, bazı evrimciler gözün mükemmel olduğunu kabul edememektedir. Çünkü herhangi bir sanat eserinde olduğu gibi, gözdeki mükemmellik de onun kemâl sahibi bir Sanatkâr tarafından yapıldığını akla getirecektir. Her şeyi tesadüflere ve akılsız mutasyonlara dayandıran evrimcilere göre hiçbir şey mükemmel değildir. Bir fotoğraf makinesini bile bir sanatkârın yaptığını bütün akıl sahipleri itiraf ederken, göz gibi mükemmel bir yapıyı basit görüp, tesadüflerin ve şartların zaman içinde ortaya çıkarabileceğini iddia eden evrimcilere, hayret etmekten başka bir şey yapamıyoruz.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM