Arama

Nazmi Ziya Güran - Tek Mesaj #2

Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
30 Eylül 2016       Mesaj #2
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Nazmi_Ziya_Güran.JPG
Gösterim: 912
Boyut:  85.6 KB

NAZMİ ZİYA GÜRAN

1881 yılında İstanbul, Aksaray'da doğdu. İlkokulu İstanbul Vefa Özel Şemsülmaarif adlı bir okulda tamamladı. Vefa Lisesi ’ ni bitirdi. Çocukluğu ve gençliği doğduğu yer olan Aksaray’ da geçti. Fatih Sultan Mehmet’ in hocası olan Molla Gürani’ nin soyundan olan Nazmi Ziya Güran, 1901’de Mülkiye’yi bitirdi, bir süre edebiyat ve felsefeyle ilgilendi. 1902’ de girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi' ni bitirdikten sonra Paris’ e gitti. Julien Akademisinde öğrenim gördü. Monet, Pissaro ve Cezanne’ a duyduğu hayranlık nedeniyle izlenimciliğe yöneldi. Yurda döndükten sonra yöneticilik, müfettişlik ve Sanayi-i Nefise Mektebi Müdürlüğü yaptı. Aynı okulda öğretim üyeliğini ölümüne kadar sürdürdü. Kişisel sergilerinin yanı sıra Güzel Sanatlar Birliğinin İstanbul ve Ankara’da açtığı sergilere katıldı. İzlenimciliğin yerli temsilcilerinden oldu ve resimlerinde renk, ışık oyunlarıyla İstanbul görünümlerini işledi.

Nazmi Ziya Güran, 1913 yılında Türkiye’ ye dönünce Akademi kadrosuna alındı. İlki 1918-1921 ve ikincisi 1925-1927 tarihleri arasında olmak üzere iki kez Güzel Sanatlar Akademisinde müdürlük yaptı. Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale’de yaratılan kahramanlık olaylarını tespit etmek üzere 1917 yılında Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın seçtiği heyete Nazmi Ziya da alındı. Burada yaptığı dört tablo ile ressamımız, şöhret merdiveninin basamaklarında gözükmeye başladı.

Nazmi Ziya, Fransız dilini çok iyi bilirdi. Zengin bir kitaplığı vardı. Bu tabiat aşığı Türk ressamı, sabahları erken kalkardı. Tarlasını işleyen köylünün hayatı nasıl güneşin doğuşuna ve batışına bağlıysa onun hayatı da bir başka yönden güneşe bağlıydı. Tabiatı çeşitli biçimlerde gösteren ve her an değiştiren ışığa, onun kaynağı olan Güneş’e adeta gönül vermişti.

Nazmi Ziya, 1915’de Maarif Nezareti (Millî Eğitim Bakanlığı) tarafından okullarda duvar tablosu olarak kullanılmak üzere Türk Tarihi’yle ilgili 10 kadar tablo yapmakla görevlendirmişti. Genç ressam tablolarını kısa bir süre içinde bitirdi ve bunlar büyük boyuttaki reprodüksiyonlarının basımı için Almanya’ya gönderildi. Türk Tarihinin çeşitli olaylarını canlandıran bu tablolar arasında Lala Mehmet Paşa’nın Boçkay’a Macar Krallığı Tacını Giydirmesini canlandıran tablo ile İstanbul’da Cirit Oyunu, Zigetvar Kuşatması ve 3. Mustafa’nın Kılıç Alayı adlı eserleri gerçek bir sanat değeri taşır.

Nazmi Ziya Güran, Türk resminde 1910 kuşağı olarak bilinen İbrahim Çallı ve arkadaşları arasında, izle­nimci eğilimi en sadık biçimde yansı­tan sanatçıdır. Onun resimlerinde İstanbul, ışık içinde yıkanan doğası ve izlenimci bir anlayışa kaynak oluşturacak değişken görünümleriyle, Hoca Ali Rıza’nın başlatmış olduğu içten ve yapmacıksız akımın, daha entelektüel plandaki bir uzantısı ola­rak dikkatimizi çeker. Sabahın ilk saatlerinden başlayarak İstanbul’un sessiz köşelerine uzanan Nazmi Ziya Güran, kimi zaman çok sevdiği Kan­dilli sırtlarına, kimi zaman Langa bostanına, Halic’e ya da Göksu dere­sine iner, han içlerinin loş gölgele­rini, ağaç diplerinin eflatun sessizli­ğini seçer. Bedri Rahmi Eyüboğlu haklı olarak, ondaki güneş ışığının, nesnelerin asıl rengini ve formunu eriterek, bütün motiflerin üstüne sıcak bir buğu gibi çöktüğünü öne sürer. Işık, onda, resmi biçimlendiren ve yönlendiren temel etkendir. Figür ve portre resimleri de yapmış, olmakla birlikte, daha çok bir peyzaj ressamı olan Nazmi Ziya Güran’ın sanatında özel bir dizi oluşturan ve bir bakıma en tipik resimleri sayabi­leceğimiz Koç Kahvesi tabloları ondaki bu peyzaj ressamlığının en somut örnekleridir.

Nazmi Ziya Güran İzlenimcilik (empresyonizm) akımının Türkiye’deki ilk temsilcisi olmuştur. Sanatçı hiçbir kimsenin etkisi altında kalmadan kendi tarzında oluşturduğu resimleriyle bir ilke imza atmıştır. Etkilendiği tek şeyin ‘’doğa’’ olduğunu ifade ederken, bunda haklılık payı büyüktür. Çünkü ömrü boyunca yılmadan resmettiği çalışmalarında boğaz ve haliç manzaraları, doğa görünümleri kendine büyük bir yer edinmiştir. Bu alandaki tutkusunu sanatçı şöyle ifade etmektedir; ‘’Tabiat karşısında beni en ziyade heyecana getiren şey hayat ve hayatiyet ifade eden şeylerdir. Bunlar; kadın, ağaç, deniz, çiçek, güneş, güneş ve yine güneş’tir.’’Ömrü boyunca açık hava ressamlığına kendini adamış olan sanatçı, izlenimci akıma bağlı kalmış yalnız bunu kendine özgü üslubu ile ortaya koymuştur. Modernliğe karşı çıkmış, modernliği ‘’anlaşılmazlık’’ olarak nitelendirmiş olsa da kendi çağdaşları arasında da modernliği yakalamış bir sanatçıdır.Manzara ve natürmort türlerine yepyeni bir görüş ve teknikle yaklaşarak, figürleri de resmine dahil etmiştir. Renkleri birbirine karıştırmadan, divizyon tekniğiyle oldukça dikkatli neredeyse güneşin saat başı değişen hareketlerini bize göstermiştir. Mavi, yeşil ve morlarda toplanan soğuk; sarı, kırmızı ve turuncuda toplanan sıcak renkleri bir şekilde tuvaline yansıtmaktadır.Sanatın halk için olduğunu savunmaktadır. Taklit etmeye karşıdır.

17 Ağustos 1937 yılında Akademi’de ilk kişisel sergisini açan Nazmi Ziya Güran bu sergiden yaklaşık bir ay sonra 11 Eylül 1937 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Ölmeden bir gün evvel "Resim Sergisi Hakkında"ki makalesi 12 Eylül 1937 günü Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlandı. Ancak bu yayını sanatkârımız göremedi. Ölümünden sonra çok duygulu yayınlar yapıldı. Bunların çoğu daha sonraki yayınlarda tekrarlandı. Nazmi Ziya'nın kısa bir tanıtımı, Türkiye'ye empresyonist akımı getirmesi ve doruğuna çıkarmasıdır. Bütün resimleri bu tekniğin şaheserlerindendir. Hemen hemen bütün eserleri her milletin müzelerinde yer alabilecek niteliktedir. Resim tarihlerimiz onu çok yerinde övgülerle tanımlamaktadırlar. Türk resim sanatının kutsal simalarından olarak belirtirler. En nankör şartlar içinde Türk resmini yaşatarak bugüne ulaştıran üstadlar arasında anarlar.

Derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.