Arama

Arif Bedii Kaptan - Tek Mesaj #3

Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
20 Ekim 2016       Mesaj #3
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Arif_Kaptan.JPG
Gösterim: 898
Boyut:  67.6 KB

ARİF KAPTAN

(1906 İstanbul-1982 İstanbul) 1924’te Deniz Harp Okulu’nu makine mühendisi olarak bitiren Arif Kaptan o yıllarda Galatasaray Lisesi’nde düzenlenen Güzel Sanatlar Birliği gele­neksel sergilerinden birini, bir raslantı sonucu izleyip de etkilenince, res­sam olmaya karar verdi. Harp okulundan sonra kendini tamamen resim çalışmalarına verir. Akademide Nazmi Ziya’nın öğrencisi olur ve D Grubu’nda yer alır. Doğayı çok seven sanatçı önceleri empresyonizm etkisinde kalarak doğa karşısında duygulu peyzajlar yapar. Daha sonra figüratif yollardan geçerek soyut resimde karar kılar. Bazı çalışmalarıyla ilk lirik soyutlamacı ressamlar arasında kabul edilir.

1935’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde açtığı ilk kişisel sergisi ilgi çekti. Bu sergiyi Bursa, Ankara ve İstanbul’da hemen her yıl açtığı sergiler izledi. Ayrıca çeşitli zamanlarda D Grubu’nun sergilerine, Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne ve daha başka karma sergilere katıldı.

1940’ta Halkevleri Genel Merkezi’nce açılan “yurt resimleri kampanyası” sırasında Kastamonu’ya gönderildi. Bu çalışmaya katılan ressamların 66 ili kapsayan yerel manzara resimleri için 1945’te Anka­ra’da “Yurt Gezisi” sergisi düzenlendi. Arif Kaptan bu sergide Kastamonu ve Çanakkale konulu resimleri ile birinci oldu. 1939, 1956 ve 1975 Devlet Resim ve Heykel Sergileri’nde ödül kazandı.

1947’de Paris’e gitti. İki yıl kadar Andre Lhote’un atölyesinde sanat eği­timi gördü. O zamana kadar kendi de­yimiyle “tabiat karşısında duygulu peyzajlar yapan” Arif Kaptan, Paris’ te gördüğü bu eğitimin de etkisiyle ye­ni bir figüratif anlayışa yöneldi. 1957’de oğlu Haşan Kaptan’la birlik­te Paris’e ikinci kez gitti. Orada kal­dığı beş yıl sürekli çalıştı.

İlk dönem çalışmaları İzlenimci anlayış içindedir. Paris’te kaldığı sürede önce Fovizm doğrultusunda resimler yapmış, daha sonra Lhote’un etkisiyle Kübizm’den esinlenerek, renk uyumuna önem veren “inşaacı” bir anlayışa yönelmiştir. Geometrik özellik­ler taşıyan, yer yer vitrayı anımsatan soyut düzenle­meler oluşturmuştur. Biçimleri doğanın hiçbir görü­nümünü ya da nesnesini anımsatmaz. Malzemenin tüm olanaklarını görsel tasarı açısından zorladığı bu resimlerini, sınırlı renk alanlarıyla oluşturmuştur. Son yıllarında soyut anlatımdan ayrılmış, yeniden doğa karşısındaki duygulu çalışmalarına dönmüştür.

Arif Kaptan’ın Paris döneminden ön­ce yaptığı resimler, hocaları Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı etkilerinin yönlendirdiği izlenimci bir anlayışa bağ­lıdır. Doğanın serbest bir palet ve duy­gulu bir renkçilikle yorumlandığı bu resimlerinde, öncü bir ustanm peşin­den gitmenin içten sezgileri egemen­dir. Bir yandan da Cezaime ve Utrillo etkileri ağır basar. 1947-1949 yıllan arasını kapsayan Andre Lhote atölye­si çalışmaları, Arif Kaptan’da çizgi­ye ve konstrüksiyona yönelme çaba­larını yoğunlaştırmıştır. 1955’lerden sonra bu çabaların, soyut araştırma­larla biraz daha geliştiğini görürüz. 1955 sonrası resimlerinde Arif Kap­tan, soyutlama çabalarını daha ileri bir noktaya götürür, buruşturulmuş kâğıt üstüne pastel ve suluboya uygu­ladığı resimleri kadar, dikey doğrular­la oluşturduğu yağlıboya çalışmala­rında da doğayı anımsatmayan salt soyut bir anlayışı benimser. Bu tür re­simleri için şöyle der: “Ben içimi sar­mış soyut bir tabiata bakıyorum. Ora­dan hareket ediyorum, daima görül­memiş, keşfedilmemiş bir armoniye varmak istiyorum. Şimdiki resimle­rimden de çılgınca tabiatı sevdiğim zamanlardaki gibi aynı zevki alıyo­rum, aynı heyecanı duyuyorum.”

Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Arif Kaptan, soyutu, yaşamdan kopuk bir biçimler düzenlemesi olarak gör­müyor, tersine, yaşamla bu soyut bi­reşimler arasında bağlantılar kura­cak yoğun bir duyarlığı amaçlıyordu. İlk çalışmalarının doğaya açık bir çiz­gi üstünde gelişmiş olması, sonraki so­yut dönemi için de bir tür soyut doğa imgesini ön plana çıkarmış ve bu yol da kararlı, bilinçli bir yol izlemesini kolaylaştırmıştır.

Dev­let sergilerine düzenli olarak katılan sanatçı, 1955’teki 17. sergide ikinci­lik ödülünü aldı, ayrıca Çanaklı Armağanı’nı kazandı. Başlıca yapıtları An­kara ve İstanbul Resim ve Heykel Mü­zelerinde, Ankara Milli Kütüphane koleksiyonunda, özel ve resmi kolek­siyonlarda bulunmaktadır.

Derlemedir.